Canım 352. sayfadan itibaren oku derim. Bak ben o günü anlatmışım detaylarıyla. Belki sana yardımcı olur.
İyi akşamlar kızlar okuya okuya geldim, hepinizin yazdıklarından haberim var aslında izlenimlerimi İzmir'den bildirmek isterdim ama sizi daha fazla merakta bırakmak istemedim.
Yolculuğumuz dün İzmir'den saat 18:30'da başladı. Keyifli bir yolculuktu ama otobüsün klimasından çok üşüdüm. Bolu'daki dinlenme tesislerinde totom dondu. Sıcaklığı 10 derece gösteriyordu ama hissedilen bir İzmir'liye göre 1'di bence. Sabah 08:00'de otobüsümüz Kastamonu'ya vardı. Biz otogarda değilde otellerin yoğun olduğu merkezde indik. Otelimizi bulmamız 10 dakikamızı almadı. Merkezi gayet renkli hemen hemen her mağaza var, gayet yeterli sayılabilecek avm'si var. Bu anlattıklarımı akşam sevdicekle gezdik. Benim en hoşuma giden iki caddeyi ortasından ayıran deresi oldu. Uzunca bu dere Kastamanu Otogar sapağına kadar devam ediyor. Zaten o sapaktan Gölköy'e gidiliyor. Merkezden 10 dakika, otogardan 5 dakika mesafede Gölköy. Vardığımızda bu kadar araba beklemiyordum, Türkiye'nin her yerinden plaka gördüm. Talep çoktu. Ulaşımı dolmuşla sağladık. İçeri girdiğimizde tören alanına bizi askeri servisler götürdü. Askerler yerlerini aldı, arkalarından bando takımı ve sonrasında 15-20 dakika vali beklendi. Güzel, sıcak ve kalabalık bir törendi. Çok yandım, otele geldiğimde kıyafetimin izi boynumda ve kollarımda çıkmış. Biz tören bitmeden 8. bölüğün masasındaydık ve sıraya girdik tören bitince o yanımıza gelecek imzasını babası ve o atacak bizde onu evci çıkaracaktık ama asıl mesele sonra başladı... Nasıl mı? Tören 2-2.5 saat sürdü. Askerler tören alanından ayrıldı. 7.bölüğe kadar askerleri saldılar, askerler hurra ailelerine ve bölük masalarına yöneldi. Masalardakiler ellerinde kartonlara yazılmış bölük numaralarını tutuyordu, ortalık sanki savaş alanı. Komutanları 7-8 ve 9. bölüğü 10 dakka sonra bıraktı. Masalarda sıra olmak önemli değildi kimin askeri önce gelirse onun işlemi önceye kondu. Tabi hemen hemen hepsi aynı vakitlerde ailesiyle kucaklaştı, oğlunu kapan kendi bölüğünün masasına yüklendi. Sıra olup parmakla gösterilen benim askerimin bölüğü sonradan en olaylı masa oldu. Masalardan sorumlu olan askerler sonunda çareyi masaların üzerine çıkıp ona buna bağırmakta buldu çünkü insanlar açılır mısınızdan değil açılından anlıyordu.
Gelelim bu arada benim askerimle kucaklaşma anıma ilk ben onu gördüm diğer askerleri yara yara çekilin çekilin diye sıyrıldım aralarından bu arada kayınpederimde başka yerde arıyor oğlunu. Ben boynuna bir atladım ki o an gözyaşlarım sel olup aktı. O kadar yanmışki, hiç bu kadar kötü görceğim aklımın ucundan geçmemişti. Hüngür hüngür ağladım omzunda. Dudaklar yanmış kıpkırmızı, güneşten susuzluktan çatlamış kanamış yara olmuş. Ağzının kenarı çatlamış, kulaklar burun kalınca soyuluyor. Çok kilo vermiş, göbekli göndermiştik, göbek içine çökmüş. Yemek yiyemiyormuş, yemekleri uzun dönemler yapıyormuş. Bir keresinde şu bildiğimiz kabuklu salyangozdan bile çıkmış. Ekmekte yemiyormuş. Doğuya gideceklere daha ağır eğitim veriliyormuş ondan doğuya gidecekler çok yanmış. Aralarında yanmayan bölükler vardı. Törene çıkmaya yeterli bulunmayanlar içerde yemin etmiş. Sağını solunu karıştıranlar varmış. Neyse biz zor şartlar altında askerimizi evci çıkardık. Oteller dolmuş yer bulamayanlar saat 17:00'e kadar askeriyenin içinde görüşeceklerdi. Gelmeyenlere tören alanındaki masa sandalye taşıma görevi kaldı bizi askeri araçların aldığı yere kadar yani nizamiyeye kadar. Sanırım en üzücü kısım buydu. Sivil kıyafetlerini giyenler askeriden belediyenin o günlük ücret karşılığı çalışan minibüslerle şehre dağıldı. Bizde önce güzel bir yemek yiyip sonra otelimize odalarımıza çekildik. Yarım saat sonra benim başım zonklamaya başladı. Bizimki eczaneden ağrı kesici almaya gitti ağrımdan yerimde duramayacak duruma gelince. Güneş çarpmış. İlacımı içip uyudum uyandığımda akşam olmuştu ve ağrım geçmişti. Bizde giyinip süslenip attık kendimizi gezmeye. Çok özlediğimiz şeyi yaptık birlikte yemek yedik. Şimdi kuzum uyuyor bense köşeyazarı edasıyla cepten yazıyorum. Bu arada Nikita'ya baktım ama o kalabalıkta göremedim.
Chelzy'cim sana gelince öğretmen evine baktık bugün, çok talep vardı dolmuşta falan. Otagara 5 dakika mesafesi yok. Gölköy'e 10 dakika yoktur bile. Merkezde yeşillikler içinde.
Kastamonu halkı İzmir'le kılık kıyafet yönündense kıyaslanamaz bile bana fazla kapalı geldiler. Törene iyi ki pantalonla gitmişim zaten sabah 08:00'de havadurumu 12 dereceyi gösteriyordu ama ayaklarımı buz kesmişti. Herkes mont ceket giyiyordu, öğlen ise İzmir sıcağı, akşamda ne soğuk ne sıcak güzel bir serinlik vardı yani şuan biraz daha soğudu.
Genel olarak aşkımı görmekten ve onunla aynı şehirde aynı havayı solumaktan çok mutluyum. 3 günlük bakıma aldım onu yatmadan dudağına lipstick sürdüm, kremledim. Bu arada alışkanlık olmuş boynundaki cüzdanı hiç çıkarmıyor, botlarınıda yanına aldı çalınmasın diye. Kıyamam ona. Şimdilik benden bu kadar, aklıma geldikçe yazarım.
İyi akşamlar kızlar okuya okuya geldim, hepinizin yazdıklarından haberim var aslında izlenimlerimi İzmir'den bildirmek isterdim ama sizi daha fazla merakta bırakmak istemedim.
Yolculuğumuz dün İzmir'den saat 18:30'da başladı. Keyifli bir yolculuktu ama otobüsün klimasından çok üşüdüm. Bolu'daki dinlenme tesislerinde totom dondu. Sıcaklığı 10 derece gösteriyordu ama hissedilen bir İzmir'liye göre 1'di bence. Sabah 08:00'de otobüsümüz Kastamonu'ya vardı. Biz otogarda değilde otellerin yoğun olduğu merkezde indik. Otelimizi bulmamız 10 dakikamızı almadı. Merkezi gayet renkli hemen hemen her mağaza var, gayet yeterli sayılabilecek avm'si var. Bu anlattıklarımı akşam sevdicekle gezdik. Benim en hoşuma giden iki caddeyi ortasından ayıran deresi oldu. Uzunca bu dere Kastamanu Otogar sapağına kadar devam ediyor. Zaten o sapaktan Gölköy'e gidiliyor. Merkezden 10 dakika, otogardan 5 dakika mesafede Gölköy. Vardığımızda bu kadar araba beklemiyordum, Türkiye'nin her yerinden plaka gördüm. Talep çoktu. Ulaşımı dolmuşla sağladık. İçeri girdiğimizde tören alanına bizi askeri servisler götürdü. Askerler yerlerini aldı, arkalarından bando takımı ve sonrasında 15-20 dakika vali beklendi. Güzel, sıcak ve kalabalık bir törendi. Çok yandım, otele geldiğimde kıyafetimin izi boynumda ve kollarımda çıkmış. Biz tören bitmeden 8. bölüğün masasındaydık ve sıraya girdik tören bitince o yanımıza gelecek imzasını babası ve o atacak bizde onu evci çıkaracaktık ama asıl mesele sonra başladı... Nasıl mı? Tören 2-2.5 saat sürdü. Askerler tören alanından ayrıldı. 7.bölüğe kadar askerleri saldılar, askerler hurra ailelerine ve bölük masalarına yöneldi. Masalardakiler ellerinde kartonlara yazılmış bölük numaralarını tutuyordu, ortalık sanki savaş alanı. Komutanları 7-8 ve 9. bölüğü 10 dakka sonra bıraktı. Masalarda sıra olmak önemli değildi kimin askeri önce gelirse onun işlemi önceye kondu. Tabi hemen hemen hepsi aynı vakitlerde ailesiyle kucaklaştı, oğlunu kapan kendi bölüğünün masasına yüklendi. Sıra olup parmakla gösterilen benim askerimin bölüğü sonradan en olaylı masa oldu. Masalardan sorumlu olan askerler sonunda çareyi masaların üzerine çıkıp ona buna bağırmakta buldu çünkü insanlar açılır mısınızdan değil açılından anlıyordu.
Gelelim bu arada benim askerimle kucaklaşma anıma ilk ben onu gördüm diğer askerleri yara yara çekilin çekilin diye sıyrıldım aralarından bu arada kayınpederimde başka yerde arıyor oğlunu. Ben boynuna bir atladım ki o an gözyaşlarım sel olup aktı. O kadar yanmışki, hiç bu kadar kötü görceğim aklımın ucundan geçmemişti. Hüngür hüngür ağladım omzunda. Dudaklar yanmış kıpkırmızı, güneşten susuzluktan çatlamış kanamış yara olmuş. Ağzının kenarı çatlamış, kulaklar burun kalınca soyuluyor. Çok kilo vermiş, göbekli göndermiştik, göbek içine çökmüş. Yemek yiyemiyormuş, yemekleri uzun dönemler yapıyormuş. Bir keresinde şu bildiğimiz kabuklu salyangozdan bile çıkmış. Ekmekte yemiyormuş. Doğuya gideceklere daha ağır eğitim veriliyormuş ondan doğuya gidecekler çok yanmış. Aralarında yanmayan bölükler vardı. Törene çıkmaya yeterli bulunmayanlar içerde yemin etmiş. Sağını solunu karıştıranlar varmış. Neyse biz zor şartlar altında askerimizi evci çıkardık. Oteller dolmuş yer bulamayanlar saat 17:00'e kadar askeriyenin içinde görüşeceklerdi. Gelmeyenlere tören alanındaki masa sandalye taşıma görevi kaldı bizi askeri araçların aldığı yere kadar yani nizamiyeye kadar. Sanırım en üzücü kısım buydu. Sivil kıyafetlerini giyenler askeriden belediyenin o günlük ücret karşılığı çalışan minibüslerle şehre dağıldı. Bizde önce güzel bir yemek yiyip sonra otelimize odalarımıza çekildik. Yarım saat sonra benim başım zonklamaya başladı. Bizimki eczaneden ağrı kesici almaya gitti ağrımdan yerimde duramayacak duruma gelince. Güneş çarpmış. İlacımı içip uyudum uyandığımda akşam olmuştu ve ağrım geçmişti. Bizde giyinip süslenip attık kendimizi gezmeye. Çok özlediğimiz şeyi yaptık birlikte yemek yedik. Şimdi kuzum uyuyor bense köşeyazarı edasıyla cepten yazıyorum. Bu arada Nikita'ya baktım ama o kalabalıkta göremedim.
Chelzy'cim sana gelince öğretmen evine baktık bugün, çok talep vardı dolmuşta falan. Otagara 5 dakika mesafesi yok. Gölköy'e 10 dakika yoktur bile. Merkezde yeşillikler içinde.
Kastamonu halkı İzmir'le kılık kıyafet yönündense kıyaslanamaz bile bana fazla kapalı geldiler. Törene iyi ki pantalonla gitmişim zaten sabah 08:00'de havadurumu 12 dereceyi gösteriyordu ama ayaklarımı buz kesmişti. Herkes mont ceket giyiyordu, öğlen ise İzmir sıcağı, akşamda ne soğuk ne sıcak güzel bir serinlik vardı yani şuan biraz daha soğudu.
Genel olarak aşkımı görmekten ve onunla aynı şehirde aynı havayı solumaktan çok mutluyum. 3 günlük bakıma aldım onu yatmadan dudağına lipstick sürdüm, kremledim. Bu arada alışkanlık olmuş boynundaki cüzdanı hiç çıkarmıyor, botlarınıda yanına aldı çalınmasın diye. Kıyamam ona. Şimdilik benden bu kadar, aklıma geldikçe yazarım.
Son düzenleme: