benımde ılk sıralar hayalım avuc ıcını kokladıgım uyurken yanına sokuldugum uykulu uslu tatlı mıs kokulu bebektı
bır dogum yaptım dogumum zaten olaylı sag yumurtalıgım komple alındı nadır gorulen yumurtalık kıstı tam 38 cm

dogum yaptım cocuk dogdu kolık
okadar cok aglıyor kı gobek fıtıgı oldu 25 gun gobegınden kan geldı
ustune bebek reflusu oldu
tum bunları yasarken bırde amipli dızanterı oldu
ılk 4 ay aynı anda bunları yasarken ben mastit oldum ve o sekılde tek basıma ev tasıdım

sonra ek gıda sonra diş sonra yurume derken bırde bunca yorgunlugumun ustune acelemız varmıs gıbı benım kız 10 aylıktı yurumeye basladı 1 yasında hem kosuyor hem bıdı bıdı konusuyordu
suan 4 yasında ama ne sen sooorrr ne ben soyleyeyım

40 yıl yaslandım sanırım
tek esım yardımcı kımseden yardımda beklemedım ıstemedım aslında bunlar sorun degıl sonucta buyuyor o gaz bıtıyor o diş cıkıyor kendı kendıne tuvalete gıdıyor suan kendı basına yıkanıyor ama bunla bıtmıyor kı annelık
aman baskasına zarar verır mı aman yan gozle bakar mı aman ahlak yoksunu olur mu aman kotu arkadası olur mu ınsallah ıyı doktora ıyı ogretmene denk gelır ya kötu esı olursa oyle cok buhranları var kı
cocugunu buyutuyorsun bu endıselerle gul gıbı kız dıpcık gıbı delıkanlı oluyor bır allahın belası kızın hayır dedı dıye yuzune kezzap atıyor kacırıyor ölduruyor sarhos surucu gelıp carpıyor falan
tum bu endıselerle korkularla cocugunu en ıyı sekılde buyutmeye en saglıklı oyuncaga en saglıklı gıdaya en dogal kıyafetlere basvurmaya kafam kadar kalın cocuk gelısımı kıtapları okumaya devam edıyorsun... 60 yasına gelıyorsun bıtmıyor bu sefer torunlar baslıyor
coook zor cok
en kolayı bebeklıgıymıs hatta en kolayı anne karnındayken
Esas o endişe kısmı bitiriyor insanı işte. Her yönden düşünmek, önde düşünmek zorunda hissetmek.
Aslında başka bir konuda, başka bir düşünce yönümü paylaşmıştım; buraya da kopyalayayım:
Ben bunu bir başka açıdan daha düşünüyorum; bilgi beraberinde ağır bir sorumluluğu getiriyor. Çok klasik "Cahillik mutluluktur" olayı var ya aslında biraz o. Eski zamanların annelerine bakalım kuşak kuşak; bildikleri nelerdi? Dünyaya dair ne kadar neyi biliyorlardı-görüyorlardı? Çocuk gelişimi üzerine kaç farklı yöntem tanıyorlardı? Ya da atıyorum bir emzik varken, ikinci üçüncü dördüncü çeşit ve markası var mıydı? Yarar- zarar kısmına ne kadar hakimdiler? Ya da bilgi bu kadar kişinin fikri altında parçalara bölünmüş müydü, yoksa daha mı tekti?
Şimdi bir de bu bindi annelerin üzerine.
Aslında bildiğimiz kadar kontrolde çırpınırken gebertiyoruz kendi kendimizi. Bu da sevginin bencil kısmı zaten; o akışa bırakıvermeyi milyon çeşit içinde "Hangisinin akışında olmalı?" kısmını düşünürken kolay kolay başaramaz olduk ve bu da kendimizden çalmamızı daha çoğaltan bi etken oldu. Aslında bizim zamanımız en kendini süpürge etmeye meyilli halde.
Ne vardı misal; şekerli su; hiçbir itiraz yoktu; dayadılar geçtiler cokur cokur içtik.
Şimdi? Zararı biliniyor şekerin ve her bir yerden sağlıkla besleme için şekeri tutmaya çalışan anneler var, çocuğunu bunca reklam-sosyal medya- kıyas arasında en sağlıklı halde tutmaya çabalarken o şekeri yememesi için çocuğunun taklalara gelenleri var. Ben çocuğuma ilk çikolata-şekerini belki geçtiğimiz bir iki ay önce verdim ve o yerken yarı yarıya bir suçluluk duygusu ile canımı salladım, annemin böyle bir derdinin olmadığından eminim. :)
Şunu fark ettim ki biraz "Cahil" dediğimiz tarafa geçivermek gerekiyor. Biraz görmeyivermek, bilmeyivermek, amaaan demek gerekiyor. Aslında bu konu benim de kendimi törpülemeye çalıştığım tarafı hızlandıran ve bunda daha kararlı hale getiren bir konu oldu.
Bu kısmı da genel anlatıyorum;
Aynı eziyetli annelikten geçtiğim, kendime "Olmasa mıydı, çocuğum olmasa daha mı iyiydi, benden olmuyor galiba, hem kendimi hem çocuğumu yaktım... Eski günlerimi özledim" kısmında baya eşelendiğim için biliyorum bu anne modelini: "Tüm bilgilerin eşliğinde, mükemmel anne olma yolunda yorgun düşmüş, kendini daha neresinden feda edeceğini şaşmış-feda ettikçe bencilleşmiş, çocuğu için aklındaki doğruyu uygulama çabasında gerilmiş ve derin öfkelere gark olmuş-artık her şeyi işkenceye dönüşmüş, tahammülü tükenmiş, hep bir sorumluluğum var artık bittim ben diyerek belki %30 gitmesi gereken ve bu oranı da yavaş yavaş geri kazanılacak özgürlüğünün, kafasında %95ini yiyen, hayatını artık hep çocuğuna göre yaşamak zorunda olacağını düşünen, oysa çocuğunun da annesine göre rotalar çizeceği kısmını atlayan"
Kendimi iyice sıkıp çocuğumla o kısır döngüye girdiğimizi fark ettikten sonra (Kendi annem-yaşadıklarım-tahliller derken) yavaş yavaş değişme yoluna girdim. Hala arada gel-gitli hissederim ama o da durulacak, annem etkisi diyorum o. Çünkü beynimi her bir araya geldiğimizde güzel yıkar -bakamadın, öyle hasta olacak, öyle yapılmaz, şunu yedirmen lazımdı, bugün şununu yemedi, tamam yemeyiversin canım çocuk bu yemediği zaman olur ama yarın yedirmeye çalışalım, okula başlayınca ayy nasıl delirirsin kim bilir, şimdi gözünün önünde iyi günleri, bunun daha zoru var, ayrılacaksınız- falan fistan diyerekten.
Bunlar sürekli telaffuz edile edile sıkıldım "Kendileri büyüdükçe, dertleri de büyüyor" lafı aynı zamanda annemin en favorilerinden biridir. Ama şunu atlar: Kendileri büyüdükçe, dertleri de büyüyor, akılları da büyüyor, kendilerini savunma mekanızmaları da gelişiyor, hayatta kalmayı öğreniyorlar.
Kendi şartlarında artık dala tutunmayı öğrenmiş birinin altında durup ayaklarından destek olmaya gerek kalmayacağını, sadece bizim "Anne" olarak eskiden beridir bu koruma kollama sürekli çözme çabasında olmaya alışıp kendimizi çoğu kez gereksiz sıkacağımızı, çocuğun 6 yaşında-18 yaşındaki dertlerinin aynı oranda onun çözme kapasitesi dahilinde olduğunu kimse söylemiyor ama :) Biz kendimizi, içinde bulunduğumuz kültür sebebiyle belki, aşırı hırpalamaya çok müsaitiz.
Doğumdan sonra (Ki baya zorlu bir dönemdi oğlumun özel durumları sebebiyle ve annem faktörü altında) delirmelerde gezerken, buradan sevdiğim bir üye (Geldiysen okuduysan seviliyorsun bil) "Yahu saldım çayıra Mevla'm kayıra tamaaam bu kadaar" demişti. O an sadece bunu duymam gerekiyordu. Sadece bunu. En uçtakinin (sıkıntının), öteki en ucunu düşünmeye ihtiyacım vardı (rahatı).
Bazen sadece bu gerekiyor, bazen sadece "Armut dibine düşer yeaa" gerekiyor, bazen "Boynuz kulağı geçer, amaan kendi halletsin" demek gerekiyor. Biz de ne dertlerden geçtik de hallettik, annelerimiz ne kadar doğruydular?
Çocuklarımızdan çok, bilgimizin ağırlığını taşımaya çalışıyoruz esas.
Benim zamanımıza dair gözlemim daha çok bu yönde.
...
Bu açıdan bir bakış atmakta da fayda var bence.