Aynı dediğiniz gibi, soylenileceklerin hepsini söylediniz. Ben de aynı sizin gibiyim. Bizim çocukluğumuz böyle geçti. Çok şükür bahçeli evimiz vardı, babam hep akşamlari, hep bahçenin kapısını açık bırakırdı, yardıma ihtiyacı olan gelsin, terasa otursun veya yatsın diye. Bir sabah kalktığımızda, bir tavuk bulduk bahçemizde, ismini Ayşe koyduk, kışın içeriye sobanın yanına alırdık, üşümesin hayvan diye, sonra bir sabah baktık küçücük bir kuzu yavrusu bahçemizde, ismini pamuk koyduk ve biberonla besledi, eşek gibi oldu kerata büyüyünce, bir sabah yine bir tavuk bulduk, onu Fatma koyduk ismini, o da kaldı bizde, bir sabah yine bir eşek gelmiş, hayvanı yaşlı diye yüzde yüz bir ağaca bağlamışlar ölsün diye. Boynunda ip vardı, herhalde çeke çeke koparmış. Onu da nasreddin koyduk ismini ve o da kaldı bizde. Daha tavşanlar, bir kaz, kedileri ve köpekleri hiç saymıyorum. Evin arka bahçesinde, babam yaralanmış kuşlar icin çok büyük kafes yapmıştı, önce yaralarıni tedavi ederdi, sonra duzelesiye kadar kafeste, düzelince özgürlüğüne dışarı. Ben böyle saygılı ve kalbi sevgi ve merhamet dolu anne babayla büyüdüm. Babam işten gelirdi akşam, önce bizi 3 kızdık, öperdi, sonra koyunu sırtına alırdı, ağacın üstündeki veya asmanin üstündeki taze yaprakları yesin diye. Komşular bizi enayi gibi görürdü. Kediler köpekler kışın soğuklarda, hepsi içeride uyurdu. Ne bitlendik, ne pirelendik ne de mikrop kaptık. 3 tane torun sahibiyim, yaşımı baya aldım, ne zaman son defa doktora gittim bilmiyorum. Hayvanlar esasinda en iyi psikologlar. İnsanın ruhunu, vücudunu sağlıklı tutan melekler.