2 sene kadar önce eski iş yerimde benzer tempoda çalışıyordum ve aldığım sadece asgari ücretti
ilk iş deneyimimdi ve aşırı yoğunluk sonradan yüklenmişti omuzlarıma. ben de devamlı toplantılarda olduğum için işlerim sarkıyordu. akşam 7-8lere kadar ofiste çalışıp eve gelince de biraz evde çalışırdım, iş hiçbir şekilde bitmezdi. birkaç ay böyle sürdü ve ben de hayatın ne olduğunu unutmuştum. bekarım, sevgilim de yoktu. sadece ben vardım hayatımda ama ben o hayatta uzun zamandır ne bir dizi izlemişim, ne film ne de bir kitap okumuşum. son zamanlarda cumartesileri bile ofiste olurdum cumartesi mesaisi olmamasına rağmen.
ve o kadar yıpranma karşısında patrondan ne duydum biliyor musunuz:
sen bu işte çok mutsuzsun, işleri yetiştiremiyorsun hep hata yapıyorsun. dışarıda bu işi yapmak için insanlar sıraya giriyor sen kıymetini bilmiyorsun.
bana aynen bunu söyledi.
ben de dayanamadım çıktım. 3-4 hafta sonra başka bir yere girdim, insan gibi çalışmak neymiş onu anladım. şu anda bile zaman zaman mesai dışı işler oluyor, yok acildi yok bilmem neydi ayağı yapıyorlar ama hep sınır koymaya çalışıyorum. çizmeyi aştıklarını düşündüğüm zaman telefona çıkmıyorum, saatler sonra dönüyorum görmedim deyip geçiştiriyorum. iş insanın bütün hayatını kaplamamalı. eğer birisi çok çalışıyorsa, nasıl olsa yapıyor diye daha fazla iş vermekten vazgeçmiyorlar bu her yerde böyle. size işten çıkın demiyorum ama bence başka iş bakın bir yandan.
evlilikte de kendinizi maddi anlamda paralamanıza gerek yok. evet bence de lüksleriniz olsun. acımayın erkek milletine. siz ne kadar fedakar oldukça o kadar kıymet bilmez oluyorlar. bunlara böyle süs bebeği gibi gezip hiçbir işe elini sürmeyen, deli gibi para harcayan tipler mübah