Bir zamanlar rast,
Belki rast gelmişsinizdir bir zamanlar rast diye bir kullanıcının bir hikayesi vardı,
Sonra ortadan kayboldu, belki bir şeyler yıkıldı ya da bir şeyler yarıda kesildi.
Geçen yılların izleri gün geçtikçe yok oluyor diyemem ama yeni izler daima çiziliyor, yüreğimize yeni izler yeni acılar yeni mutluluklar daima ekleniyor.
Yaşım on dokuz, tam on dört sene geçti üzerinden yaşamların sona erdiği Tam on dört sene geçti üzerinden rast ın rast gele rüzgarlara savrulduğu, ateşin küle döndüğü
Eski acılar mı yoksa eski acıları körükleyen yeni acılar mı daha acı, daha ağır gelir insana?
Son zamanlarda (ki bu son zamanlar geçen yıl ve sonrası oluyor)yaşam durmuş vaziyette. Kaderin çizgisi gittikçe koyulaşan bir renkten siyaha dönmüş bir vaziyette.
Geçen seferden daha uzun yazabilirim, bunun açıklamasını ve özrünü daha sonra yapacağım ama ondan önce anlatmam gereken şeyler var.
Kelimeleri birleştirirken kelimenin kökeni olan keleme kelemden ayrılmamaya çalışacağım, nitekim sadece bu köklerden çıkacak kelimelerim.
Arapça bilenler vayahut arapçaya ilgili olanlar az çok bilirler "kelimenin" kökenini. Aslen yaradır kökü, yarası olandır, derdi olan kederli anlamına da çekebiliriz. Yani aslen yaralarımızla acılarımızla oluşur kelimeler. Tam olarak açıklayamadım ama böyle bir durum vardır.
Bizler her geçen gün farklı acılarla tanışıp farklı sularda yüzüyoruz, ne bir acımız diğerini tutuyor ne yüzdüğümüz su aynı kalıyor. Bana unutmanın hangi kelime olduğnu söyleyebilecek biri var mı aranızda? Şeklini şemalini tadını tarif edebilir misiniz mesela? İnsan yaşamında dönemeçli yollar vardır nasıl ki yokuş ve inişler varsa... Bir osilaskobu düşünün eğrileri dümdüz olamaz, insan da öyledir gelgitler içindedir.
Ben bu gelgitler içinde 14 yıl önce ailemi kaybettim, buna zaten alıştım (söz konusu alışmak fiili kadar yalan bir fiil tanımıyorum sanırım) ama gelgitler işte karşı konulamaz bir kader...
Üzerinden 13 yıl gelçi yeni bir deprem oldu hayatımda, tam alışmışken diyemeyeceğim çünkü hiç alışamadım. Kader benden sevdiklerimi almaya devam ediyordu fakat beni almaması ilginçti doğrusu.
Evvela pamuk gibi elleri yanakları olan yaşlılığı her halinden belli olan dedemi kaybettim, eski insanları bilirsiniz öyle serttir öyle duygularını belli etmezler ki şaşırırsınız ellerindeki yanaklarındaki bu pamukluğa rağmen böyle bir insan nasıl olurda bu görünüşte olabilir diye. Dedem de kelimenin tam anlamıyla böyleydi sertti yumuşak yüzünü gizlerdi fakat duyguları zaman zaman sel olur akardı. Ve bu zaman zaman olan anlar genellikle benden babamdan annemden bahsederkenki anlardı.
Kendisinden öğrendiğim ve hayatım boyunca bırakmayacağım şeylerden biri okumak olacak, engin kütüphanesi sayesinde şuan bu cümleleri birleştirebiliyor ve mantıklı kararlar verebiliyorum.
Toprakla buluştuğu andan iki ay sonra babaannemi kaybettim ve bu da bardağı taşıran son damlaydı. İnsanı etkileyen olaylar birdenbire gerçekleşirmiş ve devamı da art arda gelirmiş. Dayanamadığım olaylar dizisi devam etti bir süre ve yine duruldum. Söz konusu durulmamda çok şeyi kaybettim. Evvela sözümü tutamamanın utancı içindeyim, hani şu aileme verdiğim mukaddes sözümü... Tıp fakültesini kazandım fakat sevincim ağlayışlarıma döndü üzüntüm hüzünle birleşti ve gözlerim görmez hale geldi. Bir daha da toparlayamadım zaten. Dondurma imkanım olmadı böylelikle normal zamanda başlamam gereken okula başlayamadım. Bu gücü kuvveti de bulamıyorum kendimde artık.
Zaman garip bir kavram olma özelliğini göstermeye devam ediyor. Geçen sene nelerden konuşuyorduk konuşuyordum, nelere üzülüyordum şuan ne haldeyim. Yarın ne gibi farklılıklar olacak?...
Artık eskisi gibi farklı pencerelerden de bakamıyorum hayata. Bir umudum da kalmadı açıkçası...
Bir insan kalktığında güneşi gördüğünde üzülür mü her sabah ya da bu nasıl bir ruh hali bu nasıl bir durum vaziyettir. Bir insan çok sevdiği kitapları yırtıp atar mı ya da hangi durumda indirir camı çerçeveyi. Kısacası dostlar bir insan bu durumdan nasıl çıkabilir? Ne yapması gerekir?
Hiçbir tedaviye yanıt vermeyen hasta nasıl hastalığından kurtulabilir...
Daha birçok düşünce bir çok söylemek isteyip de söyleyemediğim şey var aslında. Ama ben düşündükçe yoruluyorum. Bir şeyler çözmeye çalıştıkça düğümleniyor.
Yine buradayım koltuğumda kahvemle elimde kalemim iyiyim demek istiyorum. belki yarın çok daha iyi olacağım demek istiyorum. ama diyemiyorum. kötünün kötüsü var demek istiyorum ama diyemiyorum...
Ne olur ne olur bana masal anlatır mısınız, uyumak sadece uyumak istiyorum...
rast...
Belki rast gelmişsinizdir bir zamanlar rast diye bir kullanıcının bir hikayesi vardı,
Sonra ortadan kayboldu, belki bir şeyler yıkıldı ya da bir şeyler yarıda kesildi.
Geçen yılların izleri gün geçtikçe yok oluyor diyemem ama yeni izler daima çiziliyor, yüreğimize yeni izler yeni acılar yeni mutluluklar daima ekleniyor.
Yaşım on dokuz, tam on dört sene geçti üzerinden yaşamların sona erdiği Tam on dört sene geçti üzerinden rast ın rast gele rüzgarlara savrulduğu, ateşin küle döndüğü
Eski acılar mı yoksa eski acıları körükleyen yeni acılar mı daha acı, daha ağır gelir insana?
Son zamanlarda (ki bu son zamanlar geçen yıl ve sonrası oluyor)yaşam durmuş vaziyette. Kaderin çizgisi gittikçe koyulaşan bir renkten siyaha dönmüş bir vaziyette.
Geçen seferden daha uzun yazabilirim, bunun açıklamasını ve özrünü daha sonra yapacağım ama ondan önce anlatmam gereken şeyler var.
Kelimeleri birleştirirken kelimenin kökeni olan keleme kelemden ayrılmamaya çalışacağım, nitekim sadece bu köklerden çıkacak kelimelerim.
Arapça bilenler vayahut arapçaya ilgili olanlar az çok bilirler "kelimenin" kökenini. Aslen yaradır kökü, yarası olandır, derdi olan kederli anlamına da çekebiliriz. Yani aslen yaralarımızla acılarımızla oluşur kelimeler. Tam olarak açıklayamadım ama böyle bir durum vardır.
Bizler her geçen gün farklı acılarla tanışıp farklı sularda yüzüyoruz, ne bir acımız diğerini tutuyor ne yüzdüğümüz su aynı kalıyor. Bana unutmanın hangi kelime olduğnu söyleyebilecek biri var mı aranızda? Şeklini şemalini tadını tarif edebilir misiniz mesela? İnsan yaşamında dönemeçli yollar vardır nasıl ki yokuş ve inişler varsa... Bir osilaskobu düşünün eğrileri dümdüz olamaz, insan da öyledir gelgitler içindedir.
Ben bu gelgitler içinde 14 yıl önce ailemi kaybettim, buna zaten alıştım (söz konusu alışmak fiili kadar yalan bir fiil tanımıyorum sanırım) ama gelgitler işte karşı konulamaz bir kader...
Üzerinden 13 yıl gelçi yeni bir deprem oldu hayatımda, tam alışmışken diyemeyeceğim çünkü hiç alışamadım. Kader benden sevdiklerimi almaya devam ediyordu fakat beni almaması ilginçti doğrusu.
Evvela pamuk gibi elleri yanakları olan yaşlılığı her halinden belli olan dedemi kaybettim, eski insanları bilirsiniz öyle serttir öyle duygularını belli etmezler ki şaşırırsınız ellerindeki yanaklarındaki bu pamukluğa rağmen böyle bir insan nasıl olurda bu görünüşte olabilir diye. Dedem de kelimenin tam anlamıyla böyleydi sertti yumuşak yüzünü gizlerdi fakat duyguları zaman zaman sel olur akardı. Ve bu zaman zaman olan anlar genellikle benden babamdan annemden bahsederkenki anlardı.
Kendisinden öğrendiğim ve hayatım boyunca bırakmayacağım şeylerden biri okumak olacak, engin kütüphanesi sayesinde şuan bu cümleleri birleştirebiliyor ve mantıklı kararlar verebiliyorum.
Toprakla buluştuğu andan iki ay sonra babaannemi kaybettim ve bu da bardağı taşıran son damlaydı. İnsanı etkileyen olaylar birdenbire gerçekleşirmiş ve devamı da art arda gelirmiş. Dayanamadığım olaylar dizisi devam etti bir süre ve yine duruldum. Söz konusu durulmamda çok şeyi kaybettim. Evvela sözümü tutamamanın utancı içindeyim, hani şu aileme verdiğim mukaddes sözümü... Tıp fakültesini kazandım fakat sevincim ağlayışlarıma döndü üzüntüm hüzünle birleşti ve gözlerim görmez hale geldi. Bir daha da toparlayamadım zaten. Dondurma imkanım olmadı böylelikle normal zamanda başlamam gereken okula başlayamadım. Bu gücü kuvveti de bulamıyorum kendimde artık.
Zaman garip bir kavram olma özelliğini göstermeye devam ediyor. Geçen sene nelerden konuşuyorduk konuşuyordum, nelere üzülüyordum şuan ne haldeyim. Yarın ne gibi farklılıklar olacak?...
Artık eskisi gibi farklı pencerelerden de bakamıyorum hayata. Bir umudum da kalmadı açıkçası...
Bir insan kalktığında güneşi gördüğünde üzülür mü her sabah ya da bu nasıl bir ruh hali bu nasıl bir durum vaziyettir. Bir insan çok sevdiği kitapları yırtıp atar mı ya da hangi durumda indirir camı çerçeveyi. Kısacası dostlar bir insan bu durumdan nasıl çıkabilir? Ne yapması gerekir?
Hiçbir tedaviye yanıt vermeyen hasta nasıl hastalığından kurtulabilir...
Daha birçok düşünce bir çok söylemek isteyip de söyleyemediğim şey var aslında. Ama ben düşündükçe yoruluyorum. Bir şeyler çözmeye çalıştıkça düğümleniyor.
Yine buradayım koltuğumda kahvemle elimde kalemim iyiyim demek istiyorum. belki yarın çok daha iyi olacağım demek istiyorum. ama diyemiyorum. kötünün kötüsü var demek istiyorum ama diyemiyorum...
Ne olur ne olur bana masal anlatır mısınız, uyumak sadece uyumak istiyorum...
rast...