dini paylaşım alanı

Cennete Götüren Ameller
Dr. Murat Kaya
2007 - Mayis, Sayı: 255, Sayfa: 006
Şirk Koşmamak

Allah’a ortak koşmadan ölen cennete girer; Allah’a şirk koşarak ölen de cehennemi boylar” Müslim, Îmân 151

* * *

Atâ İbni Ebî Rebâh’dan şöyle dediği rivâyet edilmiştir:

Abdullah İbni Abbâs radıyallahu anhümâ bana:

– Sana cennetlik bir kadın göstereyim mi? dedi. Ben:

– Evet, göster, dedim.

İbn Abbâs şöyle dedi:

– Şu (iri yarı) siyah kadın var ya! İşte bu kadın (birgün) Nebî sallallahu aleyhi ve sellem’e geldi ve:

– Beni sar’a tutuyor ve üstüm başım açılıyor. İyileşmem için Allah’a dua ediniz, dedi.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem:

“– Eğer sabredeyim dersen, sana cennet vardır. Ama yine de sen istersen, sana şifa vermesi için Allah’a dua ederim” buyurdu.

Bunun üzerine kadın:

– Ben (hastalığıma) sabrederim. Ancak sar’a tuttuğu zaman üstümün başımın açılmaması için dua buyurunuz, dedi.

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem de ona dua etti. Buhârî, Merdâ 6; Müslim, Birr 54

* * *

Kızmamak

Kızma, cennete gir!”

* * *

Dürüstlük

Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır.” Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105.

* * *

Beş Esas

Allah’tan korkunuz. Beş vakit namazınızı kılınız. Ramazan orucunuzu tutunuz. Mallarınızın zekâtını veriniz. Yöneticilerinize itaat ediniz! (Bu takdirde doğruca) Rabbinizin cennetine girersiniz.” Tirmizî, Cum’a 80

* * *

(Geçmiş) ümmetler bana gösterildi. Peygamber gördüm, yanın-da üç-beş kişilik küçük bir grup vardı. Peygamber gördüm, yanında bir iki kişi bulunuyordu. Ve peygamber gördüm, yanında kimsecikler yoktu. Bu arada önüme büyük bir kalabalık çıktı. Kendi ümmetim sandım. Bana ‘Bunlar Mûsâ’nın ümmetidir, sen ufka bak!’ dediler. Baktım; (çok) büyük bir karaltı. ‘İşte bunlar senin ümmetindir. İçlerinden hesapsız-azabsız cennete girecek yetmiş bin kişi vardır’ dediler…

Onlar büyü yapmayan, yaptırmayan, uğursuzluğa inanmayan ve Rablerine güvenenlerdir.” Buhârî, Tıb 1, Rikak 50, Libâs 18; Müslim, Îmân 374

* * *

Kuş Kalbi

Cennete girecek bir kısım insanlar vardır ki, onların kalpleri kuş kalbi gibi (rakîk ve tevekkül üzere)dir.” Müslim, Cennet 27

* * *

Rebîa İbni Ka’b el-Eslemî radıyallahu anh şöyle dedi:

“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte gecelerdim. Abdest suyunu ve öteki ihtiyaçlarını ona getirirdim. Buna karşılık bir keresinde bana:

“– Dile (benden ne dilersen)” buyurdu. Ben:

– Cennette seninle beraber olmayı isterim, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“– Başka bir şey istemez misin?” buyurdu. Ben:

– Benim dileğim bundan ibarettir, dedim. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

“– Öyleyse çok namaz kılıp secde ederek, kendin için bana yardımcı ol!” buyurdu. Müslim, Salât 226.

* * *

Camiye Gidiş

Sabah veya akşam camiye giden kimseye, her gidişi için Allah cennette bir ikram hazırla(tı)r.” Buhârî, Ezân 37; Müslim, Mesâcid 285

* * *

Müslümanları rahatsız eden yol üstündeki bir ağacı kesen bir kişiyi cennet nimetleri içinde yüzer gördüm.” Müslim, Birr 129

* * *

Adamın biri, yol üzerinde bir ağaç dalı gördü ve ‘Allah’a yemin ederim ki, bunu müslümanları rahatsız etmemesi için buradan kaldıracağım’ dedi (kaldırdı ve) bu yüzden cennete konuldu.” (Müslim, Birr 128)

* * *

Bir adam yolda yürürken yol üzerinde bir diken dalı buldu ve onu yoldan uzaklaştırdı. Bu sebeple Allah ondan hoşnut oldu ve onu bağışladı.” Buhârî, Ezân 32, Mezâlim 28; Müslim, Birr 127, İmâre 164)

* * *

Kırk sevap vardır ki bunların en üstünü, birisine sağması için ödünç olarak sütlü bir keçi vermektir. Kim, sevabını umarak ve hakkındaki vaadlere inanarak bu kırk hayırdan birini işlerse, Allah onu, bu sebeple cennete koyar.” Buhârî, Hibe 35. Ayrıca bk, Ebû Dâvûd, Zekât 42

* * *

Zayıflar, Kibirliler

Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hemde halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah’ın gerçekleştireceği kimselerdir.

Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalbli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir.” Buhârî, Eymân 9, Tefsîru sûre (68), 1, Edeb 61; Müslim, Cennet 47.

* * *

Yetim

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

Ben ve yetimi himâye eden kimse cennette şöylece beraber bulunacağız” buyurdu ve işaret parmağıyla orta parmağını, aralarını biraz aralayarak, gösterdi. Buhârî, Talâk 25, Edeb 24.

* * *

Bir kimse, müslümanların arasında bulunan bir yetimi alarak yedirip içirmek üzere evine götürürse, affedilmeyecek bir suç işlemediği takdirde, Allah Teâlâ onu mutlaka cennete koyar” (Tirmizî, Birr 14).

* * *

3 Kız Çocuğu

Her kim üç kız çocuğunu himâye edip büyütür, güzelce terbiye eder, evlendirir ve onlara lutuf ve iyiliklerini devam ettirirse, o kimse cennetliktir” (Ebû Dâvûd, Edeb 121; Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 97).

* * *

Kocasını memnun ederek ölen kadın cennetliktir.” Tirmizî, Radâ` 10.

* * *

Anne ve baba, cennete en ortadaki kapıdan girmeye vesile olur” Tirmizî, Birr 3. Ayrıca bk. İbni Mâce, Talâk 36

* * *

Bir insan, bir hastanın halini hatırını sormaya gider veya Allah için sevdiği bir kişiyi ziyâret ederse, ona bir melek şöyle seslenir:

Sana ne mutlu! Güzel bir yolculuk yaptın. Kendine cennette barınak hazırladın!” Tirmizî, Birr 64. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 2

* * *

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:

Bir müslüman, hasta bir müslüman kardeşini ziyarete gittiğinde, dönünceye kadar cennet hurfesi içindedir.”

– Ey Allah’ın elçisi, cennet hurfesi nedir? dediler. Resûl-i Ekrem;

“– Cennet yemişidir,” buyurdu. Müslim, Birr 40-42. Ayrıca bk. Tirmizî, Cenâiz 2

* * *

Hasta Ziyareti

Bir müslüman, hasta olan bir müslüman kardeşini sabahleyin ziyarete giderse, yetmiş bin melek akşama kadar ona rahmet okur. Eğer akşamleyin ziyaret ederse, yetmiş bin melek onun için sabaha kadar istiğfar eder. Ve o kişi için cennette toplanmış meyveler de vardır.” Tirmizî, Cenâiz 2. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 3; İbni Mâce, Cenâiz 2

Karşılıklı Sevmek

Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız!” Müslim, Îmân 93-94.

* * *

Sevbân radıyallahu anh şöyle dedi:

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“– Kim bana, insanlardan hiçbir şey dilenmeyeceğine dair söz verirse, ben de ona cenneti garanti ederim” buyurdu. Bunun üzerine

– Ben söz veriyorum, dedim.

Râvi diyor ki, Sevbân hiç kimseden hiçbir şey istemiyordu. Ebû Dûvûd, Zekât 27. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 61

* * *

Cennet

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e:

– İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir? diye soruldu.

* * *

Cehennem

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

“– Allah’a saygı (takvâ) ve güzel ahlâktır” buyurdu.

– İnsanları cehenneme en fazla götürecek şey nedir? diye sorulunca da:

“– Ağız ve cinsel organdır” buyurdu. Tirmizî, Birr 62. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 29

* * *

Üç Özellik

Haklı bile olsa çekişip didişmeyen kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim.

Şakadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim.

İyi huylu kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim.” Ebû Dâvûd, Edeb 7. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 58; İbni Mâce, Mukaddime 7

3 Grup

Cennetlikler üç gruptur. Bunlar:

Âdil ve başarılı devlet başkanı,

Yakınlarına ve müslümanlara karşı merhametli ve yufka yürekli olan kişi,

Ailesi kalabalık olduğu halde haram kazançtan sakınıp kimseden bir şey istemeyen adamdır.” Müslim, Cennet 63

* * *

Bir kimse cehennemden kurtulup cennete girmeyi istiyorsa, Allah’a ve âhiret gününe imân etmiş olarak ölmelidir. Kendine yapılmasını istediği şeyleri o da başkalarına yapmalıdır...” Müslim, İmâre 46. Ayrıca bk. Nesâî, Bey’at 25; İbni Mâce, Fiten 9

* * *

Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarınızla alâkanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız. Bu sayede selâmetle cennete girersiniz” Tirmizî, Kıyâmet 42. Ayrıca bk. İbni Mâce, İkâmet 174, Et’ime 1

* * *

İhlâs Sûresi

Bir adam:

– Ben şu “kul hüvellahü ahad” sûresini seviyorum, dedi. Peygamberimiz:

Şüphesiz ki onun sevgisi seni cennete sokar” buyurdular. Buhârî, Ezân 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Fezâilu’l-Kur’ân 11

* * *

“Sizden biriniz güzelce abdest alır -onu tastamam yapar- sonra da: Eşhedü en lâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve resûlüh, derse, o kimseye cennetin sekiz kapısı açılır. O da dilediği kapıdan girer.” Müslim, Tahâret 17

* * *

Kim sabah akşam camiye gider gelirse, her gidip gelişinde Allah Taâlâ o kimseye cennetteki ikramını hazırlar.”Buhârî, Ezân 37; Müslim, Mesâcid 285

Müslüman bir kimse, farzların dışında nâfile olarak her gün Allah rızası için on iki rek`at namaz kılarsa, Allah Teâlâ ona cennette bir köşk yapar” veya “Ona cennette bir köşk yapılır.” Müslim, Müsâfirîn 103. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu 1; Tirmizî, Salât 189; Nesâî, Kıyâmü’l-leyl 66, 67

* * *

5 Husus

Bir adam Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e:

–Beni cennete götürecek bir amel söyle! dedi. Resûl-i Ekrem de:

“– Allah'a ibadet eder, O'na hiçbir şeyi ortak koşmazsın. Namazı kılar, zekâtı verir ve akrabanı görüp gözetirsin!” buyurdu. Buhârî, Zekât 1, Edeb 10; Müslim, Îmân 12, 14. Ayrıca bk. Nesâî, Salât 10

* * *

Bedevî

Bedevînin biri Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'e geldi ve:

– Ey Allah'ın Resulü! İşlediğim takdirde cennete gireceğim bir amel söyle bana, dedi. Resûl-i Ekrem:

“– Allah'a, hiçbir şeyi ortak koşmaksızın kulluk edersin. Farz olan namazları kılarsın. Yine farz olan zekâtı verirsin ve ramazan orucunu tutarsın” buyurdu. Bedevî:

– Canım kudret elinde olan Allah'a yemin ederim ki, bu söylediklerine hiçbir şey ilâve etmem, dedi.

Adam dönüp gidince Peygamber aleyhisselâm:

“– Cennetlik birini görmek kimi mutlu ediyorsa, şu kişiye bakıversin!” buyurdu. Buhârî, Zekât 1; Müslim, Îmân 15, Fezâilü's-sahâbe 150. Ayrıca bk. İbni Mâce, Rü'yâ 10

* * *

Umre ibadeti, daha sonraki bir umreye kadar işlenecek günahlara kefârettir. Mebrûr haccın karşılığı ise, ancak cennettir.” Buhârî, Umre 1; Müslim, Hac 437.

* * *

Bir kimse sübhânallahi ve bi-hamdihî: Ben Allah’ı ulûhiyyet makamına yakışmayan sıfatlardan tenzih eder ve O’na hamdederim, derse, cennette onun için bir hurma ağacı dikilir.” Tirmizî, Daavât 60.

* * *

Ebû Mûsâ radıyallahu anh şöyle dedi:

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bana hitâben:

“– Cennet hazinelerinden bir hazineyi sana bildireyim mi?” buyurdu. Ben de:

– Evet, Yâ Resûlallah, bildir, dedim. Şöyle buyurdu:

“– Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh: Günahtan kaçacak güç, ibadet edecek kuvvet ancak Allah’ın yardımıyla kazanılabilir.” Buhârî, Megâzî 38, Daavât 50, Kader 7, Tevhîd 9; Müslim, Zikir 44-46.

* * *

Dil ve Hayâ

Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iki budu arasındaki (üreme) organını koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.” Buhârî, Rikak 23. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 61

* * *

Kim, cehennemden uzaklaştırılıp cennete konulmayı isterse, ölümünü, Allah'a ve âhirete inanmış olarak karşılasın. Bir de başkalarına karşı, kendisine nasıl davranılmasından hoşlanıyorsa öyle davransın.” Müslim, İmâre 46.

* * *

Birgün Allah Rasûlü (s.a.v) sahabeden yanında bulunanlara:

İçinizde bugün kim oruçludur?” diye sordu.

Hz. Ebû Bekir:

“– Ben oruçluyum, ya Rasûlallah” dedi.

Efendimiz (s.a.v):

“– Bugün kim bir cenaze namazına iştirak etti?” buyurdu.

Hz. Ebû Bekir:

“– Ben, yâ Rasûlallah” dedi.

Peygamberimiz:

Bugün kim bir yoksul doyurdu?” diye sordu.

Hz. Ebû Bekir:

“– Ben, yâ Rasûlallah” dedi.

Fahr-i Kâinât Efendimiz (s.a.v):

Bugün bir hasta ziyaretinde bulunanınız var mı?” diye sordu.

Yine Ebû Bekir (r.a):

“– Ben, ey Allah’ın Rasûlü” dedi.

Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurdu:

Kim bu sâlih amelleri bir araya getirirse o mutlaka cennete girer.” (Müslim, Fedâilu’s-sahâbe, 12)

* * *

Mü'min, cennete girinceye kadar hiçbir hayıra doymaz.” Tirmizî, İlim 19

İlim Öğrenmek

Kim ilim öğrenmek için yola çıkarsa, Allah Teâlâ ona cennet yolunu kolaylaştırır. Melekler, ilim öğrenenlerden hoşlandıkları için onlara kanat gererler. Göklerde ve yerde bulunan varlıklar, hatta sudaki balıklar bile âlimlerin bağışlanması için Allah’a yalvarırlar. Bir âlimin sadece ibadetle uğraşan bir kimseye üstünlüğü, on dördüncü gecesinde ayın diğer yıldızlara üstünlüğü gibidir. Âlimler peygamberlerin mirasçılarıdır. Peygamberler altın gümüş değil, sadece ilmi miras bırakmışlardır. İşte bu ilim mirasına konan kimse, çok büyük bir kısmet kazanmış olur” (Ebû Dâvûd, İlim 1; Tirmizî, İlim 19)

Secde

Sevbân radıyallahu anh’den “insanı cennete götürecek bir amel söylemesi” istenmiş ve bu istek üç defa tekrarlanmış, bunun üzerine Hz. Sevbân şu hadisi rivayet etmiştir:

Çok secde etmeye bak! Zira senin Allah için yaptığın her secde karşılığında Allah seni bir derece yükseltir ve bir hatânı siler.” Müslim, Salât 225. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Tatavvu’ 22; Tirmizî, Salât 169; Nesâî, Tatbîk 80, 89

Cennete Girmeyi

İsteyenler, İstemeyenler

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:

İstemeyenler dışında, ümmetimin tamamı cennete girer” buyurdu. Bunun üzerine:

– Ey Allah’ın elçisi, cennete girmeyi kim istemez ki? denildi. Peygamber Efendimiz:

“– Bana itaat edenler cennete girer, bana karşı gelenler cenneti istememiş demektir” buyurdu. Buhârî, İ’tisâm 2

Kelime-i Tevhid “Kimin son sözü, “Allah’tan başka ilah yoktur” (Lâ ilâhe illallah) cümlesi olursa, o kişi cennete girer.”
 
Güzel Bir Dini Hikaye “Küçük Odun”

Malik bin Dinar Hazretleri, bir gün, bir sabiye ( küçük çocuğa ) rastladı. Çocuk toprak ile oynuyordu. Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyordu .
Malik bin Dinar buyurdu:
İçime O çocuğa selam vermek doğdu. Nefsim kibirlenip selam vermekten vazgeçti.
Ben nefsime şöyle seslendim: Ey nefsim! Peygamber efendimiz S.A.V. Hazretleri küçük ve büyük herkese selam verirdi. Sende bu çocuğa selam ver!
Ve O çocuğa selam verdim,
Çocuk:
Ve aleykümselam ve rahmetullahi ve berekatuhu, Ey Malik bin Dinar.
Sordum:
Beni nereden tanıdın? Daha önce beni görmüşlüğün yoktu?
Çocuk:
Melekut aleminde ruhum, senin ruhunla karşılaştı. Ölmeyen ve sürekli hayy olan Allahu Teala bizleri tanıştırdı.
Ben ona sordum:
Akıl ile Nefsin arasındaki fark nedir?
Çocuk:
Nefsin, seni bana selam vermekten alıkoyandır. Aklin ise seni selam vermeye teşvik eden ve zorlayandır.
Yine sordum:
Senin halin nedir? Niye bu toprakla oynuyorsun?
Çocuk:
Çünkü biz Topraktan yaratıldık; yine ona döndürüleceğiz!
Yine sordum:
Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyorsun?
Çocuk:
Evet! Rabbimin azabını hatırladığımda ağlıyorum; rahmetini hatırladığımda ise gülüyorum.
Ben sordum:
Evladım! Senin ne günahın var ki?
Çocuk:
Ey Malik bin Dinar! Böyle söyleme! Görmüyor musun büyük odunları tutuşturmak için, önce küçük odunları tutuşturuyorlar!
 
Resulullah’dan (s.a.v) Hastalar İçin Okunan Şifa Duası

Ebu Hüreyre ve Ebu Said (r.a) den rivayetle Resulullah (sav) şöyle buyurmuştur: “Mü`min kişiye bir ağrı bir yorgunluk bir hastalık bir üzüntü hatta ufak tasa isabet edecek olsa Allah onun sebebiyle mü`minin günahından bir kısmını mağrifet buyurur.” Kütübüsitte/4692

Enes b. Malik (r.a) den rivayetle
Resulullah (sav) buyurdular ki: “Allah Teala hazretleri ferman etti: “izzetim ve celalim hakkı için mağfiret etmek istediğim hiç kimseyi bedenine bir hastalık rızkına bir darlık vererek boynundaki günahlarından temizlemeden dünyadan çıkarmayacağım.” Kütübüsitte/4700

Enes b. Malik (r.a) den rivayetle

Resulullah (sav) buyurdular ki: “Kim abdest alır ve abdestini mükemmel kılar sevab ümidiyle Müslüman kardeşini hasta iken ziyaret ederse ateşten yetmiş yıllık yürüme mesafesi kadar uzaklaştırılır.” Kütübüsitte/3402

RASULULLAH’IN HASTALARA OKUDUĞU DUA

Hz. Ali (r.a) den Rivayetle
Resulullah (sav) bir hastaya geldiği veya kendisine bir hasta getirildiği zaman şu duayı okurdu: “Ey insanların Rabbi acıyı gider şifa ver sen Şafisin. Senin şifandan başka şifa yoktur. Senden hiçbir hastalığı hariç tutmayan şifa istiyoruz.” Kütübüsitte/4027
 
ALLAH’ın Manevi Huzuru

Bir evliyaullah Kabe’ye gitmek ister, yola çıkacağı zaman, oğlu ona sorar; “Baba nereye gidiyorsun?” Babası “Beytullah’a gidiyorum” der. Çocuk zanneder ki Beytullah’ı gören o evin sahibini görür, bunun için çocuk ağlar ve babası beraber gitmesini kendisinden rica eder. Babası çocuğun ağlayışına tahammül edemediği için çocuğu da beraberinde götürür, Mikattanihramlarını beraber giyerler, nihayet Beytullah’ı gördüklerinde çocuk hemen düşer ve ruhunu hakka teslim eder, babası: “Ey ciğer parem yavrum ne oldu, nasıl öldün” diyerek ağlar, ummadığı yerden kendine şöyle bir ses gelir.

“Sen beyti görmeyi istedin gördün, çocuk evin sahibini görmeyi istedi ve o da gördü. Çocuk şu anda ne yerde ve ne de göktedir, o Allah’ın manevi huzurundadır” der.

İşte her kim bütün dünya arzularından sıyrılır ve Hakk’a teveccüh ederse, onun hakiki kıblesi Allah olur, yani kavuştuğu Hakk olur. Nasıl ki bütün Peygamberlerin kıblesi olmuşsa, bütün insanlarında kendi kabiliyet ve iç niyetlerine göre kıbleleri vardır. Yani alacakları, manevi dereceleri vardır. Peygamberler Allah’ın hem Celal ve hem de Cemal sıfatlarına mazhar olmuşlardır. Hz. Musa’ya, Allah’ın (Kelim) demesi, Adem’i kendi sıfatı üzerine halketmesi, Peygamber Efendimize (Habibim) demesi, onlara ayrı ayrı derece verdiğine işaret içindir. Kim ki bütün varlığı ile Allah’a dönerse, onun maksudu Allah’tır. Melekelerin kıblesi Hz. Adem’dir, çünkü O, meleklerle Allah arasında bir vasıtadır. Zira Allah O’na Celal ve Cemal kisvesini giydirdiği için, Allah Adem’i kendi sureti üzerine yarattı. Yani O’na kendi güzelliği ve güzel sıfatı giydirdi diye hadisi şerifte buyuruldu.

Nitekim Hz. ALLAH buyurdu:

“Ya Musa, tarafımdan sana muhabbet ve sevgi verdim.” (Taha Sr.a:37.)

Yine ALLAH Beytullah’a Ayetel Kürsisini de giydirdi. Bu ise bir kudret nurudur ki kulların kalplerini cezb ediyor, (Benim evimdir)diye Cenab-ı Hakk Beytullah’ı kendisine nispet ediyor. Akıllı kişiler ibret alsınlar ve ona göre hürmette bulunsunlar diye ve orada manevi hal ile hallensinler diye emredilmiştir.

BOSNA HERSEKLİ ŞEYH ALİ DEDE (İslamda Hikmetler ve İlginç Meseleler)

Tercüme: Ahmet Faik Arslantürkoğlu
 
İkramı Geri Çevirme, O da Allah’tandır.

Anlatıldığına göre, Harem-i Şerif’in âbidlerinden birine bir adam her akşam iki tabak yemek getiriyor, o da iftar ediyor ve ertesi günde oruç tutuyormuş. Bu muhterem âbid Allah Azze ve Celle’ye ibadet etmekten başka hiçbir işle meşgul olmuyormuş. Bir gün nefsi ona:

– Rızkın, azığın hususunda şu yaratılmış, ölümüyle itimat eder, güvenir oldun. Bununla beraber bütün mahlûkata rızık veren Rabbini unuttun. Bu gaflet nedir böyle! Demiş.

Adam bu düşüncelere dalmışken, yine o günün iki tabak yemeği gelmiş. Fakat bu kez âbid o yemekleri almayıp geri çevirmiş. Başka yerden yemek gelmediği için tam üç gün boyunca aç kalmış. Yaşadığı bu imtihan karşısında Rabbine seslenmiş. O gece rüyasında sanki Rabbinin huzurunda olduğunu görmüş. Ona:

– Ey kul! Rabbin tarafından sana, o adam ile gönderilen yemeği neden geri çevirdin? Diye bir nida gelmiş.

Âbid:

– Yâ Rabbi! Nefsimde senden başkasına güvenip itimat etme duygusu uyanınca böyle davrandım, demiş.

Âbide yine:

– Peki o yemeği sana kim gönderdi? Diye bir nida gelimiş.

Âbid:

– Rabbim! diye cevap vermiş,

– Peki sen o yemeği kimden alıyorsun, diye yine nida gelmiş.

Âbid:

– Rabbimden, demiş.

Âbide yine nida gelmiş:

– O haldeonu al, geri çevirme!

Sonra âbid zât, her akşam kendisine sadaka olarak yemek getiren kişinin sanki Allah’ın huzurunda olduğunu görmüş. O sadaka veren kişiye de şöyle nida gelmiş:

– Ey sadaka veren kul! Sen neden Allah-u Teâlâ’nın âbid kulunun azığını, rızkını men ettin? Sadaka veren kişi:

– Ya Rabbi sen bunun sebebini en iyi bilensin, demiş.

Sonra sadaka verene yine nida gelmiş:

– Ey Allah’ın kulu! Sen kimin için sadaka veriyorsun?

– Allah için.

– O halde o fakir âbidi doyur, âdetine devam et. Sonunda senin mükâfatın cennettir. Allah ikisinden de razı olsun.



İmam Yafîî
 
İMAM-I AZAM’IN BABASI ve ELMA HİKAYESİ

Mezhep imamımız îmam-ı A’zam hazretlerinin babası Numan bin sabit hazretleri gençliğinde bir gün ark kenarında abdest alıyordu. Tam abdest almaya başlayacağı zaman ark sularına kapılıp gelen bir elma gördü. Elmayı nereden geldiğini ve haram veya helal olup olmadığını düşünmeden bir defa ısırdı. Hikmeti ilahi o ana kadar elmanın ne olduğunu düşünmeyen Numan, hemen hata ettiğini ve mutlaka elmanın sahibini bulup helal ettirmesini lazım geldiğini düşündü. Abdestini alıp namazını eda ettikten sonra suyun- geldiği tarafa doğru gitmeye başladı. Elma elinde olduğu halde araya araya elmanın düştüğü bahçeyi ve sahibini buldu.

Bahçenin sahibine meseleyi anlatıp elmayı, yanlışlıkla ısırdığını ve hakkını helal etmesini istedi, İmam-ı Azam hazretlerinin babasının bu hareketi, elma sahibinin dikkatini çekmişti; Hakkını helal edemeyeceğini, hakkını helal etmesi için bazı şartları olduğunu söyledi. Nu’man hazretleri ne isterse yapacağını, yeter ki hakkını helal etmesini isteyip şartının ne olduğunu sordu. Elma sahibi de, hakkını helal etmesi için iki sene bahçesinde çalışması lazım geldiğine ve kendisine iki yıl hizmet etmesinin şart olduğunu söyleyince, Nu’man hazretleri çaresiz kalmıştı; ahirette ceza çekmektense bu dünyada bir şahsa iki sene hizmet etmek daha iyidir diye düşündü ve şartlarını kabul ettiğini söyledi.

Nu’man hazretleri, bir elmayı yanlışlıkla ısırdığı için elmanın sahibine iki sene hizmet etmiş ve adamın işinde canla-başla çalışmıştı, iki sene dolduktan sonra adama; zamanın dolduğunu ve artık hakkını helal etmesini istediğini söyleyince, adam, «yine helal etmiyorum, benim bir kızım var onunla evlenirsen ancak o zaman helal ederim» dedi.

Hazreti Nu’man :

«Olur» dedi. Adam yalnız kızının kusurlu olduğunu, elinin çolak, gözünün kör, ayağının topal, başının kel, kulağının sağır ve ahlas olduğunu söyleyip, iyi düşünmesini ve sonra pişman olmamasını söyledi. Hazreti Nu’man yine düşündü taşındı «ahirette ceza çekmekten iyidir» deyip kızla evlenmeyi de kabul etti…

Adam hazreti Nu’man’a vermek için kızının büyümesini beklemişti… Düğün yapıldı, nikah kıyıldı, zifaf gecesi hazreti Nu’man’a gelinin olduğu odayı gösterdiler. Nu’man hazretleri içeriye girip içer de kendisine söylenen evsafta bir kızın bulunmadığını görünce bir yanlışlık olduğunu zannederek hemen dışarı fırladı ve durumu oradakilere anlattı. Çünkü içer de kayın pederin söylediğinin aksine her azası yerinde genç ve güzel bir kız kendisini karşılamıştı.

Kayın pederi bir yanlışlık olmadığını söyleyerek meseleyi şöyle anlattı:

«Benim kızım kördür, daha harama bakmamıştır. Sağırdır haram dinlememiştir. Topaldır gayri meşru yolda yürümemiştir. v.s.» diye sayıp, «senin hanımın o içer de bekleyendir Allah mesut etsin» dedi.

Daha sonra seneler geçip bu evlilikten İmam-ı A’zam dünyaya geldi. Annesi İmam-ı A’zam’ı hocaya okuması için teslim etmişti, İmam-ı A’zam unvanına kavuşan o zaman henüz üç yaşında bulunan Sabit üç günde Kur’an-ı Kerim’i hatmettiği zaman annesi:

«Ah oğlum baban o elmayı ısırmasa idi sen bir günde hatmedecektin» buyurdu.
 
3 Madde İle Hz. İsa Aleyhisselam’ın Yeryüzüne İnmesi
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">594SHARES

Share on TwitterShare on Facebook
KASIM 22, 20150 LİKE 846


Bismillâhirrahmânirrahîm Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmaîn

1- Hazreti İsa Aleyhisselam Ölmedi


Ayet ile sabittir ki Hz. İsa aleyhisselam ölmemiştir.

“Onların (İsa’yı) inkâr etmeleri, Meryem’e (“zina etti” diye) büyük iftirada bulunmaları ve: “Allah’ın Resûlü Mesih; Meryemoğlu İsa’yı biz öldürdük.” demeleri sebebiyle (onları lanetleyip cezalandırdık). Halbuki onlar, onu ne öldürdüler ne de astılar. Fakat onlara (o sırada asıp öldürdükleri adam, tıpkı İsa’ya) benzer gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşen (yahudi ve hıristiyan)lar bu hususta tam bir şüphe içindedirler. Tahmine uymaktan başka, onunla ilgili hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur ve onu kesinlikle öldürmediler. (Zaten kesin öldürdüklerini de bilmiyorlar.)”

(Nisâ Suresi | 156-157)

“Bunun aksine Allah onu (İsa’yı) kendisine yükseltti (ve korudu). Allah mutlak galip, yegâne hüküm ve hikmet sahibidir.”

(Nisâ Suresi 158)

“3/55 ile 5/117. âyetler ve açıklamalarında geçtiği üzere ‘müteveffîke’ kelimesini çoğu müfessirler, ‘kâbiduke’ (o anda seni çekip alacağım) anlamında almışlardır. Ölüm anlamında ise mecâzen kullanılmıştır. Çünkü aynı kelime, 6/60. âyette uyutma anlamında kullanılmıştır. Ölümün tam karşılığı ise ‘mevt’tir (39/42). Yukarıdaki âyetlerde geçtiği üzere Hz. İsa, Allah tarafından öldürülmüş olsaydı, o andaki “ref” (kaldırma) kelimesinin bir anlamı olmazdı. Bu kelime bazılarının dediği gibi “mânevî yükselme” anlamına gelmez. Yukarı kaldırma işi nasıl olursa olsun meydana gelmiştir. Mühim olan şudur ki yahudiler O’nu ne öldürdüler ne de astılar.”

(Hasan Tahsin Feyizli Hocaefendi, Açıklamalı Feyz’ul Furkan Kur’an-ı Kerim Mealinden)

2-Hz. İsa Aleyhisselam Yeryüzüne İnecektir


Hazret-i İsa Aleyhisselam son peygamber Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem‘in dinine hizmet etmek üzere peygamber olarak gelecektir. Bir peygamber, başka peygamberin dinini yayabilir. Mesela Harun aleyhisselam, MusaAleyhisselamın dinini, Yahya aleyhisselam Hazret-i İsa’nın dinini yaymak üzere peygamber olarak gönderilmiştir.
Hz. İsa Aleyhisselam‘ın gelişinin ahir zamanda gerçekleşecek olan kıyamet alametlerinden olduğunu bildiren hadisler de Buhari, Müslim gibi ana hadis kaynaklarında yer almaktadır. Bu hadislerden bazıları şöyledir:

“Sizler on alameti görmedikçe hiçbir zaman Kıyamet kopmaz… Biri de İsa (as)’ın inmesi…”

(Müslim, Kitabü-l Fiten: 39)

“Vallahi Meryem oğlu (Hz. İsa Aleyhisselam), …hacc yapmak veya umre yapmak yahut da her ikisini de yapmak için icabet edecektir.”

(Müslim, Hacc: 216, 1252)

“Kıyamet, on alamet görülmedikçe kopmaz: Duman, Deccal, Dabbetu’l arz, Güneş’in batıdan doğması, İsa’nın yeryüzüne inmesi…”

(Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 362)

“Nefsim kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, Meryem oğlu İsa’nın adalet sahibi olarak inmesi yakındır…”

[Buhari, Kitabü’l-Büyu’: 102, Mezalim: 31, Enbiya 49; Müslim, İman: 242 (155); Ebu Davud, Melahim: 14 (4324); Tirmizi, Fiten: 54 (2234)]

“İsa inecek; emirleri: ‘Haydi gel, bize namaz kıldır!’ diyecek. Buna karşılık: ‘Kiminiz kiminizin emiridir. Bu, Allah’ın bu ümmete bir lütfu keremidir’ diyecek.”

(Rudani, Büyük Hadis Külliyatı, 5. cilt, s. 380)

“Vallahi muhakkak ve muhakkak Meryem oğlu İsa inecek, hem adil bir hakem, adaletli bir hükümdar olarak inecek…”

(Sahih-i Müslim bi Şerhin-Nevevi, cilt 2, s.192; Kenzul Ummal, Kitabul-İman, Bab-ı Nüzul-i İsa İbn-i Meryem, 14/332)

“İmamınız kendinizden olduğu halde, Meryem oğlu sizin içinize indiği zaman sizler nasıl olursunuz?”

(Buhari, Enbiya 50, 3265, 3/1272; Müslim, İman: 71,155,1/136; Beyhaki, Esma ve Sıfat: 3265, 2/166)

Muhtelif hadis rivayetlerinde Hz. İsâ Aleyhisselam‘ın kıyamet alâmeti olarak yeryüzüne ineceğine dair bilgiler yer almaktadır. Kütüb-i Sitte’deki rivayetlerde belirtildiğine göre Hz. İsâ Aleyhisselam, Deccâl ortaya çıktıktan sonra inecek, Müslümanlar arasında adaletle hükmedecek, haçı kırıp domuzu öldürecek, cizyeyi kaldıracak, hac ve umre ziyareti yapacak, nefesi kâfirleri öldürecek,Deccal’ı katlettikten sonra yedi veya kırk yıl yaşayacak ve vefat edecektir.

(bk. Buhârî, Büyü, 102; Müslim, İmân, 242-243. 247, Fiten, 34, 39; Tirmizî, Fiten, 21, 54, 59, 62)

Kütüb-i Sitte dışındaki literatürde yer alan rivayetlerde ise Hz. İsâ Aleyhisselam‘ın ineceği yer, yapacağı işler, dünyadaki ömrü ve ölümü hakkında daha ayrıntılı bilgiler yer alır. Buna göre İsâ ruhlu-bedenli olarak göktedir, Hz. Peygamberaleyhissalatu vesselam Mi’rac yolculuğunda onunla karşılaşmış ve gökten inişini idrak etmeleri halinde kendisine selâmını iletmelerini ashabına vasiyet etmiştir.

(Zemahşerî, lll/424; Kurtubî, Tezkire, II/546; İbn Kesîr, Nihâye, I/183)

3-Alimlerin Görüşleri


Cabir İbn-i Abdullah’dan radıyallahu anh rivayet edilen

Mehdi’nin çıkışını inkar eden, muhakkak Muhammed’e indirilene küfretmiştir. Meryem’in oğlu İsa’nın inişini inkar eden de muhakkak kafir olmuştur. Deccal’in çıkacağını kabul etmeyen de muhakkak kafirdir.”

Hadis-i Şerif’i de İslam alimleri tarafından kullanılan bir diğer delildir. Bu hadis, Şeyh Hace Muhammed Parisa’nın Faslul Hitap, Şeyh Ebu Bekir el Kelabazi’nin Meanil Ahbar, İmam Süheyli’nin er-Ravuzul Ünüf, İmam Suyuti’nin el-Arful Verdi fi Ahbaril Mehdi gibi ünlü İslami kaynaklarda yer almaktadır. Ayrıca Şeyh Ebu Bekir, bu hadisin senetini de açıklamıştır: “Bize Muhammed İbni Hasen, ona Ebu Abdillah el-Huseyn İbni Muhammed, ona İsmail İbni Üveys, ona Malik İbni Ebes, ona Muhammed İbni Münkedir, ona da Cabir İbni Abdillah Hazretleri böylece bildirmişlerdir.”
Hz. İsa Aleyhisselam‘ın gelişiyle ilgili hadisleri nakleden ravilerin çokluğu ve güvenilirlikleri de İslam alimlerinin dikkat çektikleri bir diğer husustur. Bu ravilerden bazıları şunlardır: Ebu’l Eşas es-Sanani, Ebu Rafi, Ebul Aliye, Ebu Ümametle Bahili, Ebud Derda, Ebu Hureyre, Ebu Malik el-Hudri, Cabir İbn Abdillah, Huzeyfe İbni Edis, Sefine, Katade, Osman İbnül As, Nafi İbni Keysani, Velid İbni Müslim, Ammar İbni Yasir, Abdullah İbni Abbas…
Hz. İsa Aleyhisselam’ın gelişi ile ilgili hadislerin, tevatür derecesinde ve bu konuda hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açık olmaları, Müslümanlar için çok önemli bir delildir. Üstelik bu konudaki hadislere karşı öne sürülebilecek -yani Hz. İsa (as)’ın yeniden gelmeyeceğini bildiren- tek bir farklı hadis dahi yoktur.
Hz. İsa Aleyhisselam‘ın gelişinin tevatür derecesinde hadislerle bildirildiğine dair özel olarak bir eser kaleme alan, büyük hadis alimi Şeyh Muhammed Enver el Keşmiri, Et Tasrih bi-ma Tevatera fi Nuzuli’l Mesih isimli çalışmasında, yetmiş beş tane Hadis’e ve yirmi beş tane sahabeye ve sahabeleri görenlere ait esere yer vermiştir.

Hz. İsa Aleyhisselam‘ın tekrar geleceğini nakleden alimlerin başında İmam-ı Azam Ebu Hanife gelmektedir. Ebu Haniferahmetullahi aleyh, Fıkh-ı Ekber adlı eserinin son bölümünde şunları bildirmektedir:

“Deccal’in, Ye’cüc ve Me’cücün çıkması, Güneş’in batıdan doğması, İsa (as)’ın gökten inmesi ve diğer kıyamet alametleri, sahih haberlerde varid olduğu vech ile, haktır, olacaktır.”
( Fıkh-ı Ekber, Ebu Hanife, Nu’man b. Sabit (150/767), Çeviren: H. Basri Çantay, Ankara, 1982)

“Hazret-i İsa diri olarak göğe kaldırıldı. Buhari ve Müslim’in rivayet ettiği hadiste, Hazret-i İsa, kıyamete yakın yere inecek, İslamiyetle hükmedecek, Deccalı, domuzu öldürecek ve haçı kıracaktır. Yeryüzünde 7 sene, başka bir rivayette 40 sene kalacak ve vefat ederek cenaze namazı kılınacaktır. 40 sene dünyada kaldığı ömrü olabilir. Göğe kaldırılmadan önce 33, gökten indikten sonra da 7 sene kalacaktır. Toplamı 40 tır.”

(Tibyan c.1, s.233)

Al-i imran suresinin 55. âyetinin tefsirinde ise diyor ki:

(O zaman Allah, şöyle demişti: Seni öldürecek olan onlar değil, benim, seni kendime yükseltip kaldıracağım, yani himayeme alacağım.) Dip notunda ise, (Hazret-i İsa, Nisa suresinin 157 ve 158. âyetine göre, düşmanları tarafından öldürülmemiş, Allah onu ruhu ve cesedi ile birlikte, yükseltip kaldırmıştır.) Buhari ve Müslim’deki, Kıyamete yakın ineceğini bildiren hadis-i şerif nakledilmiş ve “Bu hususta sahih başka haberler de var” denmektedir.

(Kur’an-ı hâkim ve meal-i kerim c.1, s.92)

Zuhruf suresi 61. âyetinin tefsirinde ise, Hazret-i İsa’nın inmesinin kıyamet alametlerinden olduğu bildirilmektedir. Dipnotta ise, bu bilgileri Beydavi, Celaleyn ve Medarik’ten aldığı bildirilmektedir. İbni Abbas hazretlerinin, (Hazret-i İsa’nın Aleyhisselam nüzulü (yere inmesi), kıyamet alametlerindendir) ifadesine de yer verilmiştir. Buhari ve Müslim’deki Hazret-i İsa’nın ineceğini bildiren hadis-i şerif de ilave edilmiştir.

(Kur’an-ı hâkim ve meal-i kerim c.3, s.900)

İmam-ı Kurtubi rahmetullahi aleyh, El-camiu liahkamil Kur’an isimli eserinde diyor ki:

“Zuhruf süresi 61. âyetinde O muhakkak kıyamet bilgisidir, alametidir ondan şüphe etmeyin buyuruluyor. İbni Abbas, Mücahid, Dahhak, Elsediy ve Katade yine buyurdu ki: Deccalın da kıyamet alametlerinden olduğu gibi âyet-i kerime Hazret-i İsa’nın çıkışının da kıyamet alametlerinden olduğunu bildirir. Çünkü Allahü teâlâ onu kıyametin kopmasından önce gökten indirecektir. İbni Abbas, Ebu Hüreyre, Katade, Malik bin Dinar ve Dahhak alamet olarak bildirdiler. İbni Mesud dedi ki: Resulullah miraca çıkarken Hazret-i İsa’yı gördü. Hazret-i İsa (Kıyamet alameti Deccalın çıkmasıdır, ben inip onu öldüreceğim) dedi. Deccal çıktığı an Allahü teâlâ İsa’yı gönderir onu koklayan kâfirin nefesi kesilip ölür ve Deccalı öldürür.”

(Müslim, İbni Mace, Ebu Davud, İ. Ahmed, Taberani, Suyuti, İ. Münavi, Nevevi, Kenzil ummal, Mecmul zevaid)

“Konuyla ilgili olarak görüşlerine müracaat edilmesi gereken Hadis alimleri ilgili rivayetlerin mütevatir olduğunu belirtmiştir. et-Taberî, İbn Kesîr, İbn Hacer, İbn Atıyye, Ebu’l-Velîd İbn Rüşd, es-Sefârînî el-Âlûsî, eş-Şevkânî, el-Kettânî, el-Keşmîrî, el-Kevserî, el-Ğumârî, Ebû Gudde… nüzul-i İsa (a.s) rivayetlerinin tevatürünü açıkça dile getirenler arasındadır. Dolayısıyla nüzul-i İsa (a.s) konusundaki hadislerin haber-i vahid kategorisinde olduğu bir an için kabul edilse bile, bu, söz konusu hadislerin bildirdiği hususun hafife alınabileceğini, “inanılmasa da olur” gibi takdim edilebileceğini kesinlikle göstermez. Bu mesele sadece Ehl-i Sünnet tarafından değil, Mu’tezile’siyle, Şia’sıyla –tek tük istisnalar dışında– hemen bütün İslam fırkaları tarafından kabul ve inanca konu edilmiştir. Herhangi bir meselenin bu Ümmet tarafından “telakki bi’l-kabul” edildiğinin daha bariz bir örneği var mıdır?”

(Ebubekir Sifil Hocaefendi)

Konu Kur’an sünnet ve alimlerimizin görüşleriyle açıktır. Allah hepsinden razı olsun. Bu meseleyi inkar edenlerin söylediklerine itibar etmeyelim inşaallah.Allah istikametten ve doğru yoldan bizleri ayırmasın.

Amin. Velhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü alâ seyyidinâ Muhammedin ve âlihi ve sahbihi ecmaîn.

Paylaşmak Sünnettir:
 
HANGİ VAKİTLERDE KAZA VE NAFİLE NAMAZ KILINMAZ ?
Bazı vakitlerde bir kısım ibadetlerin yapılması yasaklanmıştır. Bu vakitlere kerâhet vakitleri denilir. Ukbe b. Âmir el-Cühenî’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Resûlullah (s.a.s.) bize üç vakitte namaz kılmayı ve ölülerimizi defnetmeyi yasakladı: Güneşin doğmasından itibaren bir veya iki mızrak boyu yükselmesine kadar, güneşin gökyüzünde tam dik oluşundan batıya yönelmesine kadar ve güneşin sararmasından itibaren batmasına kadar.” (Müslim, Müsâfirîn, 293; Ebû Dâvûd, Cenâiz, 55; Tirmizî, Cenâiz, 41) Bu hadiste belirtilen üç vakitte hiçbir namaz kılınamaz. Bu vakitlerin başlama ve bitiş zamanları şöyledir: a. Güneşin doğmasından itibaren, 40-50 dakika sonrasına kadar, b. Güneşin, tam tepede bulunduğu vakit (Öğle vaktinin girmesine yaklaşık 10 dakika kalmasından öğle vaktinin girmesine kadarki süre), c. Güneş batmazdan önce, gözleri kamaştırmaz hâle gelmesinden, batmasına kadar olan vakit (Güneşin batmasına 40-50 dakika kalmasından itibaren akşam namazı vakti girinceye kadar olan zaman) (Merğînânî, el-Hidâye, I, 265-269). Bu sayılan kerâhet vakitlerinde kaza namazı, vitir gibi vacip namaz kılınamadığı gibi daha önce hazırlanmış bulunan cenaze namazı da kılınamaz. Bu vakitlerde hazırlanmış cenazenin namazı ise kılınabilir. Daha önce okunmuş bir secde ayetinden dolayı “tilâvet secdesi” yapılamaz. Ancak kerâhet vaktinde okunan secde âyetinin secdesi, daha sonraya bırakmak efdal olsa da bu vakitte yapılabilir. Güneşin batmasından önceki kerâhet vaktinde, sadece o günün ikindi namazının farzı kılınabilir. Fakat mazeretsiz olarak ikindi namazını bu vakte kadar geciktirmek mekruhtur. Bunların dışında şu vakitlerde de sadece nafile namaz kılmak mekruhtur: a) Sabah namazının sünneti hariç olmak üzere imsak vakti girdikten sonra, güneş doğuncaya kadar olan sürede, b) İkindi namazını kıldıktan sonra güneş batıncaya kadar olan sürede, c) Akşam namazı vakti girdiğinde farz kılınmadan önce, d) Cuma günü hatibin minbere çıkmasından sonra (Merğînânî, el-Hidâye, I, 269-271). Ebû Saîd el-Hudrî’den şöyle dediği nakledilmiştir: “Resûlullah (s.a.s.)’ı şöyle derken işittim: Sabah namazı kılındıktan sonra, güneş doğuncaya kadar başka namaz yoktur. İkindi namazından sonra, güneş batıncaya kadar başka namaz yoktur.”
 
Allah’ın izniyle şifa bulmak veya kötülüklerden korunmak amacıyla yapılan “rukye” câiz midir?
Rukye hastalık ve kötülüklerden korunmak veya kurtulmak amacıyla Kur’an veya dua okuyup üfleme anlamında bir terimdir (İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “rky” md.; Lisânü’l-Arab, “rky” md.). Bazı İslam âlimleri rukyenin caiz olmadığı görüşünde ise de mezhep imamlarının da içinde bulunduğu âlimlerin çoğunluğu, konu ile ilgili bazı hadisleri delil göstererek, şirke ve istismara götürmemek şartıyla, fayda ve zararın rukyeden değil de Allah’tan olduğuna inanılarak yapılan rukyede bir sakınca bulunmadığını belirtmişlerdir (İbn Hacer, Feth, X, 206; İbnü’l-Kayyım, et-Tıbbü’n-Nebevî, s. 137-144; el-Fetâva’l-Hindiyye, V, 354-356). Şöyle ki Hz. Peygamber (s.a.s.) hem kendisine hem ziyaret ettiği bazı hastalara okuyup üflemiş, bazen de Hz. Âişe (r.a) ona okuyup üflemiş ve eliyle meshetmiştir (Buhârî, Tıb, 32, 33, 39; Müslim, Selâm, 46-51,52; İbn Mâce, Tıb, 35-36). Ayrıca Hz. Peygamber (s.a.s.), torunları Hasan ve Hüseyin için şeytandan, zehirli haşerattan, kem gözlerden korunmaları için dua etmiş (Buhârî, Enbiyâ, 10; İbn Mâce, Tıb, 36; Tirmizî, Tıb, 18), nazara, yılan ve akrep sokmasına karşı rukye yapılmasına izin vermiştir (Buhârî, Tıb, 17, 33, 37; Müslim, Selâm, 55-60; Ebû Dâvûd, Tıb, 17-18). Yine Hz. Peygamber’in (s.a.s.) hastalar için, اللَّهُمَّ رَبَّ النَّاسِ مُذْهِبَ الْبَاسِ اشْفِ أَنْتَ الشَّافِى لاَ شَافِىَ إِلاَّ أَنْتَ ، شِفَاءً لاَ يُغَادِرُ سَقَمًا (Anlamı: Ey sıkıntıları gideren Allah, şifa ver! Ey şâfî! Senden başka şifa veren yoktur, hiçbir hastalık kalmayacak şekilde şifa ver) diye dua ettiği bilinmektedir (Buhârî, Tıb, 38; İbn Mâce, Tıb, 36; Ebû Dâvûd, Tıb, 17). Konuyla ilgili rivayetler değerlendirildiğinde, Allah’ın izniyle şifa bulmak veya kötülüklerden korunmak amacıyla yapılan rukyelerin câiz, bunun dışında kalanların haram olduğu anlaşılmaktadır (Elmalılı, Hak Dini, IX, 6388).
 
Mevlid, tevhidle ilgili bazı bilgileri vermekle başlayan daha sonra Hz. Muhammed’in (s.a.s.) hayatının bazı safhaları ile yüce ahlakını ve bir kısım mucizelerini anlatan dinî-lirik bir şiir mecmuasıdır. XV. asrın başında, Süleyman Çelebi tarafından “Vesiletü’n-Necat” adı ile yazılmış olan bu mecmuanın; ölüm, doğum, sünnet, nikâh gibi çeşitli vesilelerle yapılan toplantılarda, evlerde veya camilerde okunması zamanla âdet hâline gelmiştir. Mevlid okumak veya okutmak farz, vacip, sünnet veya müstehab değildir. Bu sebeple mevlit okumak veya okutmak dinî yönden yapılması gereken bir görev değildir. Bu itibarla dinî bir zorunluluk olarak görülmediği sürece, evlerde veya camilerde mevlid okunmasında veya okutulmasında bir sakınca bulunmamaktadır. Buna göre mevlidin gönüllerde Resûlullah (s.a.s.)’in sevgisini tazelediği, ona ve sünnetine olan bağlılığı artırdığı, kuvvetlendirdiği ve dinî bir heyecan uyandırdığı ölçüde sevap kazandıracağı ümit edilir.
 
SALANIN ANLAMI VE DİNDEKİ YERİ?
Bazı özel günlerde ezandan önce veya kılınacak cenaze namazını haber vermek amacıyla camilerde; “es-salâtu ve’s-selâmu aleyke ya resûlallah, es-salâtu ve’s-selâmu aleyke ya habîballah, es-salâtu vesselâmu aleyke ya seyyide’l-evvelîne ve’l-âhirîn, ve selâmun ale’l-murselîn, ve’l-hamdu lillahi Rabbi’l-âlemîn” şeklinde okunan salâ (salavat) şu anlama gelmektedir: “Salât ve selâm (Allah’ın rahmet ve esenliği) sana olsun ey Allah’ın elçisi, sevgili kulu, geçmiş gelecek bütün insanların hayırlısı! Salât ve selam bütün peygamberlere olsun. Hamd (övgü ve şükür) de âlemlerin rabbi Allah’adır.” Salâ, Hz. Peygamber (s.a.s.)’e selam ve övgüdür. Kur’an’ı-Kerîm’de ve hadislerde Hz. Peygamber (s.a.s.)’e çeşitli durumlarda salât-ü selam getirilmesi tavsiye edilmiş (Ahzâb, 33/56; Tirmizî, Deavât, 66; Ebû Dâvûd, Vitr, 23) ise de ne asr-ı saâdette ne de ilk dönemlerde câmilerde salâ okunmuştur. Bununla birlikte Kitap ve Sünnet’te Hz. Peygamber ve diğer peygamberlere salât getirilmesi örneklerine binaen örfümüzde değişik kalıplarda pek çok salâ metni var olagelmiştir. Sonuç itibarıyla dinî açıdan özel önemi olan gün ve geceleri hatırlatmak, meydana gelen bir vefatı ve kılınacak cenaze namazını haber vermek amacıyla salâ okunması, kültürel bir değer olarak kabul edilebilir ve bu yönüyle de dinî açıdan herhangi bir sakınca taşımadığı söylenebilir.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…