dini paylaşım alanı

Kur’an’ın şebabeti, Allah’ın Kelamı olduğunu ispat eder.
Şebabet: Gençlik ve tazeliktir. Kur’an’ın şebabeti, ancak Allah’ın kelamı olması ile izah edilebilir.


Adeta Kur’an, her asırda nazil oluyormuş gibi gençliğini ve tazeliğini koruyor.

Kelamlar, insana ve elbiseye benzer. Zamanın geçmesiyle ihtiyarlar ve eskir. Kimse yüzlerine bakmaz.

Ama Kur’an, on dört asır önce inmesine ve herkesin eline kolayca geçmesine rağmen tazeliğini ve gençliğini koruyor. Ezeli bir hutbe olarak, bütün zamanlardaki bütün insanlara hitap ediyor. Hatta her asır ahalisi, Kur’an’ı sadece kendine hitap etmiş ve kendileriyle konuşur buluyor. Her ilim grubu, ondan istifade etmek için devamlı yanlarında bulundurdukları ve ifade tarzını taklide çalıştıkları halde, Kur’an-ı Kerim, üslubundaki ve beyanındaki eşsizliği muhafaza ediyor.

Hâlbuki beşerin eserleri, sözleri ve kanunları, beşer gibi ihtiyarlıyor ve değişiyor. Fakat Kur’an’ın hükümleri ve kanunları o kadar sağlamdır ki, asırlar geçtikçe daha ziyade kuvvetini gösteriyor. Evet, Kur’an’ın hükümleri, kanunları medeniyet kanunları gibi ihtiyar olup, ölüme mahkûm değildir. Daima gençtir ve kuvvetlidir.

Bu meselenin binler misalinden numune olarak birini beyan edeceğiz:

Bakara suresi 43. ayet de

“Namaz kıl ve zekât ver” buyrularak zekât farz kılınmıştır. Ve “zekât” Kur’an’da 32 defa zikir edilmiştir.

Ve yine bakara suresi 275. ayet de “Allah alışverişi helal, faizi ise haram kıldı” buyrularak faizin haram olduğu beyan edilmiştir.

Şimdi Kur’an’ın zekât emrinin ve faizin haram olması hükmünün ne derece yerinde bir hüküm olduğunu ve bu ikisi olmazsa bir toplumun asla gelişemeyeceğini anlamaya çalışalım, şöyle ki:

İnsanlar arasındaki bütün karışıkların sebebi bir kelime olduğu gibi, bütün kötü ahlakın madeni de bir kelimedir.

Birinci kelime: “Ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne.”

İkinci kelime; “Sen çalış, ben yiyeyim.”

Evet, toplum hayatında, zenginler ve fakirlerin rahatla yaşamasının ve birbirleriyle güzel bir şekilde geçinmesinin şartı şudur ki; Zenginler, fakirlere merhamet ve şefkat gösterecek, fakirler de zenginlere karşı hürmet ve itaat edecek. Yani yukarıdan aşağıya merhamet, aşağıdan yukarıya ise hürmet olacak.

Hâlbuki medeniyet bütün gayretleri ve kanunlarıyla birlikte beşerin bu iki tabakasını anlaştıramadığı ve aralarında sulh yapamadığı gibi, evvelki iki kelimenin açtığı yarayı da tedavi edememiştir.

Kur’an’ın hâkim olmadığı bütün memleketlerde bu iki grup birbirine düşmandır. Fakirler, zenginlerin mallarını çalar ve yağma eder, zenginler ise fakirleri köleleştirmeye çalışır.

Kur’an ise birinci kelime olan “ben tok olayım, başkası açlıktan ölse bana ne”yi zekât ile tedavi eder. Kendi malında fakirin de hakkı olduğunu beyan ile onu paylaşmaya davet ve emir eder. Hatta İslamiyet’i inkâr eden gayr-i müslimler dahi Kur’an’ın bu emrindeki hikmeti anlamışlar ve şöyle demişlerdir:

“İslam’ı inkâr ediyoruz ama zekât müessesesini inkâr etmek mümkün değil. Eğer zekât hayata geçirilse, beşeriyet fakirlikten kurtulacaktır.”

İkinci kelime olan “Sen çalış, ben yiyeyim”i ise faizi haram etmekle yok eder.

Evet, Kur’an, âlemin kapısında durup: “İnsan için ancak çalıştığı vardır” ve “Allah alışverişi helal, faizi ise haram kıldı” gibi ayetlerle “Faize ‘yasaktır’” der. “Kavga kapısını kapatmak için, faiz kapısını kapayınız” diyerek insanlara ferman eder ve talebelerine “girmeyiniz” diye emreder.

Şimdi Kur’an’ın diğer emir ve yasaklarındaki hikmeti ve menfaati, zekâtın farziyyeti ve faizin haramlığı hükmündeki hikmetlere kıyas edin.

Ve bununla zaman ihtiyarladıkça Kur’an’ın nasıl gençleştiğini ve tazeliğini nasıl koruduğunu bir derece anlayın.

Elbette on dört asır yaşamasına rağmen, tazeliğini ve gençliğini bu derece muhafaza eden, emir ve yasakları her asırda geçerli olan bir kitap, asla bir beşerin sözü ve fikrinin ürünü olamaz. Olsa olsa ancak, Allah’ın kelamı olabilir.
 
Sevk-i İlahî delili

İnsanı hayalen bir şehir kadar büyütseniz herhâlde damarları bir yol kadar geniş olurdu. Şimdi sizi bu vücuda soksalar ve kulağa ya da herhangi bir organa gitmenizi isteseler acaba yolunuzu bulabilir miydiniz?


Girdiği büyük bir binadan çıkmak için çıkış kapısını bulamayan ve kendi semtindeki bir adresi bulmak için bile onlarca insana adres soran biz herhâlde asla kulağa ulaşamazdık.

Hâlbuki vücudumuza ilk defa giren maddeler -akılsız, iradesiz, şuursuz, kudretsiz, hayatsız olmalarına rağmen- yollarını hem de kimseye sormadan buluyorlar. Göze gereken elementler göze, kalbe gerekenler kalbe gidiyor. Hiçbiri yolunu şaşırmıyor. İyi ama nasıl?

Bizim bu kadar zekâmızla yapamadığımız bu seyahati bu zerreler nasıl yapıyor? Bu sorunun iki cevabı olabilir:

1-Bu elementler çok akıllı olduklarından dolayı yollarını kimseye sormadan bulabiliyorlar.

2-Onları Allah-u Teâlâ idare ve sevk ediyor. Hepsi Allah’ın bir memurudur ve O’nun sevkiyle hareket ediyorlar.

Cevabını sen seç. Ve bil ki, vereceğin cevaba göre bir makama oturacaksın. Eğer Allah’ı tanırsan O’na cennet bahçelerinde misafir olacaksın. Yok, “İnat ederim tanımam.” dersen bu sefer de zebanilere misafir olacaksın. Hiçbir akıllı, zebanileri cennet bahçelerine tercih etmez!

Şimdi de sevk-i İlahî delilinin başka numunelerine bakalım:

Göç mevsimi geldiğinde kuşların başka memleketlere göçtüklerini görürüz. Vızvız, bıldırcın, sığırcık gibi kuşlar 7.000 km’lik bir göç yaparlar. Orta Avrupa leyleği ise 10.000 km’lik bir göç yapar ve günde 150 km yol alır. Göç şampiyonu ise deniz kırlangıcı denilen bir kuştur ki, 25.000 km’lik bir seyahat yapar. Evet, yanlış okumadınız! Tam 25.000 km’lik bir seyahat!

Şimdi şunu düşünün: Arabanızla bir seyahate çıktınız. Size 25.000 km uzaklıkta neredeyse dünyanın diğer bir ucunda bir adres verildi ve siz oraya gideceksiniz. Haritanız yok, pusulanız yok, yol levhaları yok ve kimseye yolu sormak da yok. Ve siz en kısa yolu bulup gitmelisiniz. Hadi boş verin kısa yolu, en uzun yol da kabulümüz. Acaba bu kadar aklınızla, bilginizle, sözün özü insan olmanızla beraber bu seyahati tamamlamanız ve size verilen adresi bulmanız mümkün müdür? Nereden mümkün olacak! Girdiği büyük bir binadan çıkış kapısını bulamayan insan 25.000 km’lik bir seyahati nasıl tamamlayabilir?

Peki insanın yapamadığı bu seyahati bir kuş olan deniz kırlangıcı nasıl yapmaktadır? İki tane seçenek var:

1-Ya bu kuş insandan daha akıllı, daha zeki ve daha becerikli.

2-Ya da bu kuş bu seyahati kendi başına yapmıyor ve ona ilham ediliyor. İlham dediğimiz bu sevk-i İlahî sayesinde yolunu buluyor.

Hangi seçenek doğru olabilir? Eğer bu göçü kuşun kendi başına yaptığını kabul edersek o zaman bu kuşu insandan daha akıllı kabul etmemiz gerekecektir. Zira insanın yapamadığı bir işi yapan elbette insandan daha akıllı olmalıdır.

Bir mağaradan bir yarasa alınmış ve ışık geçirmez bir kafese konularak 300 km uzaktan bırakılmış. Daha sonra bu yarasanın mağarasına döndüğü tespit edilmiş. Burada da sorumuz aynı:

Eğer bu sevk-i İlahî değilse nedir? Yarasa kendi başına 300 km uzaklıktaki mağarasını nasıl bulabilir? Sizlerin gözünü bağlasalar ve evinize 300 km uzakta sizleri bıraksalar, kimseye yol sormadan ve yol levhalarına da bakmadan evinizin yolunu bulabilir miydiniz?

Yine hiç göç yapmamış bir leylek kafes içerisinde İtalya’ya götürülmüş ve göç mevsimi serbest bırakılmış. Görülmüş ki bu leylek en kısa yolu takip ederek 125 gün sonra neslinin göç ettiği memlekete varmış.

Şimdi kuşları bir kenara bırakalım da kendimize bakalım: Elimize bir adres verilse bile çoğu zaman gideceğimiz yeri bulamayız, kayboluruz. Hatta bir hastaneye girsek çıkış kapısını bulmakta zorlanırız. Bir de yollardaki işaret levhalarını kaldırsalar ve bizden İstanbul’dan Kars’a gitmemizi isteseler herhâlde ömrümüzün sonuna kadar oraya ulaşamazdık.

Acaba kuşlar bizden daha mı akıllı? Yoksa onlara ilham eden birimi var? Demek Allah’ı inkâr etmek kuştan daha ahmak olduğunu kabul etmek ile mümkündür.

Sevk-i İlahî delilinin misalleri saymakla bitmez. Bizler son olarak çok ilginç olduğuna inandığımız ve sizi de hayrete düşürecek bir hadiseyi nakledip bu delili tamamlayacağız.

Yılan balıklarının nasıl ürediğini araştıran bilim adamları son derece ilginç bir şey keşfetmişlerdir.

Yumurtlama zamanı geldiğinde anne yılan balıkları Kuzey Atlantik Okyanusu’nda Bermuda’nın güneyinde bulunan Sargasso Denizi’ne doğru bir göç yapıyorlar ve oraya ulaştıklarında yumurtlayarak orada ölüyorlar.

Yılan balıklarının göçü en açıklanamaz ve en hayret verici göçlerden biridir. Yılan balıkları Atlas Okyanusu’ndaki Sargasso Denizi’nde doğsalar da yetişkin hiçbir yılan balığı orada yakalanmamıştır. Çünkü balıklar doğduktan bir süre sonra hızla burayı terk edip Avrupa ve Amerika’da ebeveynlerinin yaşadıkları nehirlere doğru yüzerler.

Yaklaşık 6000 kilometrelik yolculuklarında onlara yol gösterecek kimse yoktur, yeni doğmuş olmalarına rağmen yine de yollarını şaşırmazlar. Sonunda yaşamlarını sürdürecekleri nehirlere ulaşırlar. Burada yaşayıp erişkinliğe ulaştıklarında hepsi aynı anda sözleşmişcesine nehirlerden okyanusa doğru yüzmeye, doğdukları ve yumurtlayacakları yer olan Sargasso’ya doğru yolculuğa çıkarlar. Bu döngü bu şekilde devam eder.

Burada ilginç olan şu: Anne yılan balığı hangi denizden gelmiş ise yavrusu o denize dönüyor ve asla başka bir denize gitmiyor.

Eğer bu seyahatin Allah’ın ilhamı ile gerçekleştiğini kabul etmezsek şu sorulara makul cevaplar bulmamız gerekecektir:

1-Anne yılan balıkları bu kadar yorucu, uzun ve kendilerinin ölümü ile sonuçlanacak bir seyahate niçin katlanıyorlar?

2-Doğmuş oldukları Sargasso Denizi’ne niçin gidiyorlar ve yollarını nasıl buluyorlar yoksa ellerinde pusulaları mı var?

3-Yavru yılan balığı, annesinin geldiği denizi ve yolunu nereden biliyor?

4-Hadi annesinin geldiği denizi biliyor ve yolunu da buluyor diyelim. Ama niçin daha yakın bir denize gidip gününü gün etmiyor da o meşakkatli yola katlanıyor. Annesinin geldiği denize dönmek onun için niçin bu kadar önemli? Bu derece baskın bir sılaya hasret duygusunu nereden almış?

Bizler şimdiye kadar cami avlusuna bırakılan bir çocuğun büyüdüğünde ana evine döndüğünü hiç duymadık. Mahlûkatın en zekisi ve akıllısı olan insanın yapamadığını yavru yılan balıkları nasıl yapıyor olabilir?

Ey kâfirler, artık hadi gelin ve “Allah” deyin! Yok, hâlâ “Allah” demiyor ve bu sevkin bir sevk-i İlahî olduğunu kabul etmiyorsanız o zaman yukarıdaki mezkûr sorularımızı cevaplayın da dinleyelim
 
Kur’an’ın, Allah’ın yarattıklarını bir tertip ile zikrederek, o tertipten ilahi isimleri göstermesi harikadır.
Kur’an, kâh olur Allah’ın yarattıklarını bir tertip ile zikreder, sonra o mahlûklar içinde bir nizam, bir denge olduğunu ve o tertibin meyveleri ve neticeleri olduğunu göstermekle, o fiillerde cilvesi bulunan ilahi isimleri gösterir. Sanki o mahlûklar, bir kelimedir. İlahi isimler onun manalarıdır.

Mesela, Müminun suresinde şöyle buyrulmuş:

“Andolsun ki, biz insanı çamurun özünden yarattık. Sonra onu bir nutfe, bir damla su olarak sağlam bir yere, ana rahmine yerleştirdik.

Sonra nutfeyi yapışkan bir kan pıhtısı olarak yarattık.

O kan pıhtısından da bir çiğnem et yarattık.

O bir çiğnem etten de kemik yaptık.

Sonra kemiklere et giydirdik.

Sonra onu başka bir yaratılış ile inşa ettik.

Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.” (Müminun: 12-13-14)

İşte, Kur’an, insanın yaratılışının o acayip, garip, harika, muntazam ve dengeli tavırlarını öyle güzel bir tarzda zikir edip, tertip ediyor ki, “Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir” ifadesi kendi kendine içinde görünüyor.

Hatta vahyin bir kâtibi şu ayeti yazarken, daha şu cümle gelmeden evvel, şu ifadeyi kendisi söylemiş ve “acaba bana da mı vahiy gelmiş” zannında bulunmuştur. Hâlbuki ayetin evveli o kadar tertiplidir ve birbiriyle uyumludur ki, o kelam gelmeden kendini göstermiştir.

Hem mesela Araf suresi 54. ayette şöyle buyrulmuş:

“Hiç şüphe yok ki, sizin Rabbiniz; gökleri ve yerleri altı günde yaratan sonra da arş üzerine istiva eden Allah’tır. O gündüzü, peşi sıra ile kovalayan gece ile bürüyüp örter. Gü-neş, ay ve yıldızlar emri ile ona itaatkâr kılınmışlardır. İyi bilin ki, yaratma ve emir de onundur. Âlemlerin rabbi olan Allah’ın şanı ne de yücedir”

İşte Kur’an bu ayette, Allah’ın kudretinin azametini ve İlahi saltanatın haşmetini öyle bir tarzda gösteriyor ki;

Gökleri ve yerleri altı günde yaratmış. Güneş, ay, yıldızlar itaatkâr askerler gibi emirlerine hazır. Geceyi ve gündüzü, beyaz ve siyah iki hat gibi veya iki şerit gibi birbiri arkasında döndürerek, Âlemlerin rabbi olduğunu kâinat sayfalarında yazan ve rubûbiyet arşında duran, celal sahibi bir kadiri gösterdiğinden, her ruh işitse “bârekallah,” (Allah ne mübarek kılmış), “mâşaallah” (dilemiş de güzel yapmış), fetebârakellâhü rabbül âlemîn” (Âlemlerin rabbi olan Allah’ın şanı ne de yücedir) demeyi arzular.

Demek “Tebârakellâhü Rabbül âlemîn” (Âlemlerin rabbi olan Allah’ın şanı ne de yücedir) cümlesi, önceki beyanın özeti, çekirdeği ve meyvesi hükmüne geçer.
 
Adem Özköse’den Gençlere 6 Adımda Yol Haritası
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">1.9kSHARES

Share on TwitterShare on Facebook
OCAK 3, 20163 LİKES 609


Adem Özköse, gençler için olmazsa olmaz 6 maddeyi şöyle açıklıyor;

1. Namaz


Gençler namazınızı ihmal etmeyin. Ona dikkat edin. Namazına dikkat etmeyen kimseyi dinlemeyin. Hani nereden başlamalıyım, diye soruyorsunuz ya, işte tam bu noktadan başlayın. Bir secde size hemen yeni bir hayat kurabilir. Öyle ki, namaz kılmayan adamdan mücahid olmaz gençler. Dava için önce iman eri olmak gerekir. Öyleyse namaza çok önem vereceğiz, önce ona önem vereceğiz. Sonrasını üstüne bina edeceğiz inşAllah.



2. Ana Baba Hakkı


Anne babanızın hakkına dikkat edin. Ben tek kişilik hücrede kaldığımda tek işim Kuran okumak, hafızlığımı sağlamlaştırmak olmuştu. O zaman 2 çeşit ayet beni çok derinden sarstı. Birincisi yetimler üzerine olan ayetler, ikincisi anne baba hakkı ayetleri. O zaman dua ettim Rabbime, beni buradan çıkar da onların rızasını alacak işler yapayım, diye. Allah tevhidden sonra ana baba rızasından bahsediyor. Cennet arıyoruz ya, işte cennet bu kadar yanı başımızda. Onları kırmayın, üzmeyin, dualarını alın.



3. Okuma


Mutlaka okuyun! Kitap okumadıkça zihin çürür. Okumayan adamı cahil olduğuna ikna edemezsin. Okudukça ise cahilliğini fark eder insan. Günde en az 40-50 sayfa olsun okuyun. Başta Kuran olmak üzere okuyun.



4. Dil


Dil öğrenin kardeşler. Bakın yahudiler, hıristiyanlar her yerdeler. Dinlerini yaymak için bir yere gidip, yerel halkın dilini öğrenip, tatillerini buralarda geçiriyorlar. Neden, bir iki kişi din değiştirir belki diye. Biz hep, ‘Bekleyin biz geliyoruz’ diye slogan atıyoruz. Halbuki onlar çoktan girmişler bile… Bir tane de olsa bir dil öğrenin. Ben bir Arapça öğrendim, dünyanın kapıları açıldı önüme. Hiç geç diye düşünmeyin, karar verin ve başlayın.



5. Rıhle


Gezin gençler. Bakın büyük adamların hayatlarına, hep bir rıhle vardır. Ümmete ne olduğunu fark etmek için gezmek gerek. Bunu Afrika’da bir kardeşinize sarılınca fark ediyorsunuz. Bir selam vermenin kuvveti böyle görülüyor. Gençler, gezmek para değil yürek ister. Yürekli olun! Yol ile yolcu arasındaki en büyük engel, kapının eşiğidir, demişler. O eşiği bi atlayın. Gerisi gelecek inşallah.



6. Dert


Ve son olarak mutlaka bir derdiniz olsun. Derdi olan bir genç, nükleer başlıklı füzelerden daha etkilidir. Dert bunu yaptırır adama. Moritanya’nın ücra bir çölünde gençler bana diyor ki ‘ Bize Furkan Doğan’ı anlat.’
İşte dert anlattırır. Kendinize gece uykunuzu kaçıracak dertler edinin ve çalışın. Allah daima bizimle…



Kaynak: Eskişehir Konferansı, Aralık / 2015



Paylaşmak Sünnettir:
 
Ağacın aklı mı var?
Sonbahar gelince ağaçların yapraklarının sarardığını görürsünüz.


Bunun sebebi, ağacın bir dahaki sene kullanmak üzere, yapraktaki mineralleri —bilhassa tuz, şeker gibi kıymetlilerini— gövdesinde depo etmesidir.

Bu hakimane fiilin faili Allah değilse,

1- Ağaç, mezkûr mineralleri nasıl üretiyor?

2- Yaprağa o mineralleri nasıl ve niçin ulaştırıyor?

3- Yaprağın ölüm vakti olan sonbaharın geldiğini nereden biliyor da, yaprak toprağa düşmeden kıymetli mineralleri ondan alıyor?

4- Bir dahaki seneye yatırım yapmak akıl ve şuurun işidir. Hâlbuki bu hikmetli fiile fail olarak gösterdiğimiz ağaçta akıl ve şuurun zerresi bile yoktur. Öyle ise, bu fiilin faili kimdir?
 
Dişlerin bu dizilişi tesadüf mü?
Normal bir insanın 32 tane dişi vardır.


Birbirine benzer ve farklı dişlerin sıralaması şudur;

En solda yan yana birbirine benzeyen üç diş, sonra birbirine benzeyen iki diş, sonra sağındaki ve solundaki dişlere benzemeyen tek diş, sonra birbirine benzeyen iki diş olarak ağzın üst sol yarısındaki toplam diş 8 eder.

Dişlerin dizilişini şöyle ifade edebiliriz; 3212

Aynı diziliş ağzın üst sağ yarısında da bulunur: 3212

Ağzın alt tarafı da aynı dizilişteki dişlerden oluşmuştur: 3212

Şimdi ağzın bütününe bakalım:

3212 2123

3212 2123

Bütün insanlarda aynı dizilişin olması hepsinin yaratıcısının aynı olduğunu göstermez mi?

Eğer farklı yaratıcılar olsaydı ya da sebepler işe karışsaydı bu birlik meydana gelir miydi? Elbette hayır. Çünkü birlik ancak birden çıkar.

Birde hayvanların dişlerine bakalım. Yırtıcı olanların dişleri uzun ve çengel gibidir. Ot yiyenlerin ise kısa ve kesicidir. Eğer ot yiyenlerin dişleri çengel şeklinde olsaydı onların beslenmeleri mümkün olmazdı. Ya da yırtıcı hayvanların dişleri kısa ve kesici olsaydı onların avlarını yakalamaları imkânsız olurdu. Madem vakıa böyledir.

O halde şu üç hükümden birini kabul etmemiz gerekiyor;

1- Gıdalara göre dişler şekil almış

2- Dişlerine göre hayvan gıdasını arıyor.

3- Dişi de gıdayı da Allah yaratmış. Hayvanın fıtratına uygun olanı vermiş.

Ey nefsim! Üçüncü kaziyeyi kabul etmekten başka çaren var mı?
 
Reactions: eoe
İnsanın vazifesi
Bir sanat harikası olan Selimiye camisini her gün yüzlerce insan ziyaret eder. O kadar meşakkatli yolculuk sadece ondaki sanatı birkaç saat temaşa edebilmek içindir.

Hal böyle iken Selimiye camisinin etrafında otlayan koyunlar ondaki sanatla hiç ilgilenmezler. Onların tek derdi karınlarını doyurmaktır. Hatta bir avuç otu camideki kıymet biçilemeyen sanata tercih ederler.

O halde diyebiliriz ki, insan ile hayvanın arasındaki fark; insanın sanatı görüp sanatkârını yâd etmesi, hayvanın ise sanattan habersiz olup, midesini düşünmesidir.

Kâinat dahi her bir taşında bir saray kadar nakış işlenmiş sanatlı bir cami değil midir?

O halde hakiki insan odur ki; Kâinattaki sanatı görsün, o sanatta tecelli eden ilahi sıfat ve isimleri keşfetsin, daha sonra o sıfat ve isimlerin sahibi olan Allah’ı bulsun. Sanatı tefekkür ile tefeyyüz etsin, o feyzin neticesinde marifetullahta terakki edip yükselsin ve kalbindeki muhabbet ağacını yeşertsin.

Acaba bu vazifeyi yapmayanlar Selimiye Camisi etrafında dolaşan koyunlar hükmünde olmaz mı?

Allah’ım sen bizi böyle koyun olmaktan muhafaza eyle, Amin
 
Reactions: eoe
Sinek deyip geçme
Sinek dediğimiz küçücük kuşlar hakikatte bir sanat harikasıdır. Haklarında ciltler dolu kitap yazılabilecek bu ilahi kuşların bazı özelliklerinden bahsedelim.

Sinek saniyede 200 defa kanat çırpar. Kanatları 12.000 devirli motor halinde çalışır. Bu bir arabanın boyuna nisbet edildiğinde saatte 5.000 km. demektir. Eğer sineğin kuvvetinde bir araba olsaydı İstanbul-Ankara arasını 6 dakikada alabilirdi.

Sineğin acelesi yoksa saatte 7,5 km. hızla uçar. Uçmak için sıçramaya gerek bile duymaz. Bir uçağın ona yetişebilmesi için ilk önce ayaklarını kafasına değdirmesi gerekir. Minik kafasında ise 400.000 petek vardır.

Sakın sinekten rahatsız olarak vaveyla etmeyin. Eğer yaratan, sineğe karıncanın keskin çenesini ya da arının iğnesini verseydi belki şikâyete hakkınız olurdu.

Sineklerin dengeli çoğalması da Allah’ın adaletini gösterir. Eğer bütün sinekleri öldürsek ve sadece 7 kıtada 7 tane dişi sinek kalsa, normal bir üreme hızıyla 7 ay sonra dünyayı 7 metre yorgan şekilde kaplayacak kadar çok sinek olurdu.

Herhalde saydığımız ve sayamadığımız birçok özelliğinden dolayıdır ki Kur’an kâfirleri şöyle ilzam etmiştir;

“Ey insanlar size bir mesel verildi, onu dinleyin! Sizin Allah’tan başka bütün taptıklarınız bir sineği bile yaratamaz. Velev ki onu yaratmak için bir araya bile gelseler ve sinek onlardan bir şey alsa onu asla geriye alamazlar.”
 
Reactions: eoe
Bilim bir ineğe yenildi
Hollanda’da bilim adamları hakiki bir ineğin tıpatıp benzeri makine bir inek yapmışlar.

Amaçları da daha çok süt elde etmek imiş. Bir inekte ne varsa aynısını, makine ineğe yerleştiriyorlar. Bu ineğe ot yediriyorlar, fakat asla beyaz sütü elde edemiyorlar. Makine inekten sadece yeşil renkte bir su çıkıyor.

Böylece bilim bir ineğe yenilmiş oluyor. Evet, kan ve fışkı arasından bembeyaz sütü çıkarmak ancak ve ancak rahmet sahibi Allah’ın işidir.

Kimse onun fiilini taklit edemez.
 
Reactions: eoe
Dünya zindanından cennet bahçelerine
Biz bir fabrikada çalışıyor olsak ve bir gün fabrika sahibi bizi çağırsa, biz de kirli, yağlı elbisemizle davetine icabet etsek, bize dese ki “senin işine son veriyorum, al şu uçak biletini Havaî adalarına tatile git, bundan sonra kir yok, yağ yok, çalışma yok, bütün masrafını da ben karşılayacağım.”

Acaba bu bileti cebimize koyduktan sonra hiç işten çıkarıldığımıza üzülür müydük?

İşte ölüm ile bizler bu dünya fabrikasından çıkarılıyoruz ve dünyanın güzelliği kendisiyle kıyas dahi edilemeyecek cennete gidiyoruz.

İş bitti, ibadet külfeti kalktı.

Hiç bu fabrikadan çıkarıldığımıza üzülür müyüz?

Tek şart var ki, o da iman biletini elde etmektir.
 
Selamun Aleyküm Abdullah Aleyküm selam
Nasıl gidiyor dostum? Benimle arkadaşlarından biri hakkında mı konuşmak istemiştin ?
Evet, birisiyle top oynuyorduk
Daha sonra bütün şu bayramlaşma şeylerini yaptık
Bayramı kutlayamamış gibi hissediyordu çünkü geçmişte kötü şeyler yapmış gibi duruyordu ve bunlar onu epey uzağa götürmüş gibiydi
ve etrafındaki herkes ona kötü hissettiriyordu, hiç umut yokmuş gibi.
Onunla konuşmaya çalıştım ama bazı noktaları bilemiyorum
Bu şekilde bir çok insan tanıyorum,ama subhanAllah
İnsanlara karşı merhametli olmaktan çok uzağız ve bu çok ironik, bütün bu merhameti kendimiz için Allah’tan bekliyoruz
ve bunun birazını insanlara vermiyoruz
Peki, bu insanlar mahvolmuş durumda
Bazı insanlar haram olan şeyler yaparlar, bazıları destansı,fazlasıyla haram olan şeyler yapar
ve diğer insanlar durumu çözüyorlar ve diyorlar ki;
Asla bağışlanmayacaksın,Allah seni asla affetmeyecek dostum!
Sen mi? Unut gitsin,cehenneme gideceksin!
Bu tarz şeyler işte. Ve bunları yeterince duyarsın,yeterince suçluluk psikolojisine kapılmışsındır
Buna inanmaya başlarsın;
Ama problem şurada ki;Eğer affedilmeyeceğine inanmaya başlarsan,sonrasında hayatında iyi şeyler yapmak için hiç motivasyonun kalmaz
Şey gibi mesela; “Neden namaz kılayım ki?”
Nede olsa cehenneme gideceğim.
“Neden ailemi takayım ki? Neden doğruyu konuşayım? Neden daha fazla haramdan uzak durayım ki? Artık farketmez, nede olsa bitmişim”
Biraz daha fazla olsa ne farkeder
Daha ne kadar kötüye gidebilir ki? Biliyorsun bu tarz şeyler işte.
İnsanları çekip çıkarması zor olan bu durum hakkında onlarla konuşmaya çalıştığınızda
onlara hatırlatıcı birşeyler vermelisiniz çünkü
“وَذَكِّرْ فَإِنَّ الذِّكْرَى تَنفَعُ الْمُؤْمِنِينَ”\N”Hatırlat! Muhakkak ki hatırlatma iman edenlere fayda verir!”
Ama bu hatırlatma öğüt verici şekilde olmalıdır. Bu yüzden “zekkir” kullanılmıştır.
Birisine sadece tek bir güzel şey söyleyemezsiniz, insanlarla bu şekilde oturmalısınız
Birçok insanın dediği gibi; “Aynı videoyu on sefer izledim”
Bende: “Hmm umarım yardımcı olmuştur” çünkü, tekrar tekrar duymaya ihtiyacınız olan şeyleri bir kere duyup geçemezsiniz doğru mu?
Bir keresinde birisine umutlu olmasını söylüyordum ve “İzin ver sana Musa (a.s) hakkında birşey anlatayım” dedim
ve beni durdurdu, dedi ki: “Hayır,hayır ama onlar peygamber!”
“Onlar harika insanlar, biliyorsun ben berbat durumdayım”
“Bir çok hata yaptım yani bana, benimle ilgili birşeyler söyle”
Bende dedim ki “Bir saniye bekle, Musa(a.s) peygamber olmadan öncesini anlatacağım,peygamber olduktan sonrasını değil”
“Musa (a.s) peygamber olmadan önce birazcık kötü durumdaydı”
“Neeee? Peygamber kötü durumda mıydı ?”
Dedim ki “Evet, sinirlendi ve birisine yumruk attı ve yumruk attığı kişi öldü”
Sonrasında cinayetten dolayı Mısır’da arandı ve görüldüğü yerde öldürülmesine dair bir emir vardı,kaçmak zorundaydı
ve bir kanun kaçağı gibiydi
Demek istiyorum ki, eminim kötü birşey yapmışsındır
Ama cinayet?
Bu biraz büyük bir olay.
Konuyla alakasız mı? Belkide onun (a.s) umudu nasıl bulduğunu görebilirsek, bunu kendimizde umut bulmak için kullanabiliriz.
O’nun (a.s) henüz peygamber olmadığını bilmek önemli
Çünkü eğer peygamber olsaydı Allah’la konuşurdu ve Allah’ta onunla konuşurdu, doğru mu?
Ama peygamber değilse, Allah’la konuşur ama Allah henüz onunla konuşmaz, aynı bizim gibi
Allah’la sürekli konuşuyoruz, sürekli dua ediyoruz ama Allah bizimle konuşmuyor.
Yani, bağışlanma diliyoruz ama Allah’ın “bağışlandın” dediği bir mesaj almıyoruz
Yani kabul olup olmadığını bilmiyoruz
Şimdi, Musa(a.s) hikayesinde müthiş olan şey; yumruk atıp o kişiyi öldürdükten hemen sonra dedi ki “Bu şeytanın işi”
Allah’a yöneldi ve dedi ki “Rabbim, kendimi ziyana uğrattım”
Yanlış bir şey yaptığını itiraf etti.
“Bağışla beni”
فَاغْفِرْ لِي\N”Beni affet” (Kasas/16)
Allah onunla konuştu mu? Hayır, çünkü henüz peygamber değildi
Ama Kur’an ayeti diyor ki;
“فَغَفَرَ لَهُ”\N”Allah da onu affetti.” (Kasas/16)
Ayet diyorki;
Yani; “Beni affet” ve\N”Böylece Allah ona mağfiret etti”
Arapçada ki “Fe” harfi sebebiyyet (böylece) belirtmek için kullanılır
Ayrıca “acil” manasındadır
Yani, bu sebeple Allah onu hemen affetti
Bu kıssayı okuduktan sonra ” Bir dakika, sadece bu şekilde mi yani? O birisini öldürdü!
ve sürünmedi yada yıllar boyunca özür dilemek için yalvarmadı bile”
“Allahım, Ben bağışlanacak mıyım? Ne olacak?”
Musa(a.s) anında, içten bir şekilde Allah’a “Büyük bir hata yaptım, bağışla beni” dedi.
ve bağışlanmanın gelmesi ne kadar sürdü?
Hemen.
Eğer şüphe edecek olursan ayet şöyle bitiyor;
“إِنَّهُ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ”\N”Şüphesiz O, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.”
Eğer içten bir şekilde hata yaptığınızı düşünüp Allah’a samimi olarak dönerseniz, Musa(a.s)’a olduğu gibi cinayetin affedileceğini düşünebilirsiniz.
Gidip cinayet işlemenizi tavsiye etmiyorum
Söylemeye çalıştığım şey, muhtemelen sizin hatalarınız bu kadar büyük değildir
O kadar da değildir
Biliyorsunuz, birisini öldürmek muhtemelen insanlığa karşı en büyük günahlardan birisi, peki neden?
Çünkü Allah diyor ki; “Kim bir kişiyi öldürürse
“فَكَأَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيعًا”\N bütün insanlığı öldürmüş gibi olur” (Maide/32)
Neden ki? Ayetin arkasında ki mantığı düşünün
Eğer bir kişiyi öldürürseniz; milyarlarca insan var bu sadece bir tanesi
Yani nasıl oluyorda bütün insanlığı öldürmekle aynı oluyor
Birisinin Hz.Adem’i öldürdüğünü düşünün
Ne olurdu?
Hiç insanoğlu kalmazdı
Bu kişi kendisinden sonra gelecek olan bütün insan neslinin ilki
ve bütün insanoğlu direk olarak Adem’in soyundan gelir
yani insanoğlu Adem(a.s) ile aynı durumdadır.
Yani, cinayet öyle küçük bir olay değil
ve hala Allah bu seviyedeki bir suç için bile bir kapıyı açık bırakıyor, hayal edebiliyor musun ?
Mesela cinayet işlemiş, bu yaptığından dolayı hapse düşmüş ve sonradan müslüman olmuş olan birisi
“Allah beni asla affetmeyecek” diye düşünebilir. İşte bu kişi Musa(a.s)’ın hikayesini okumalıdır
Sende onun gibi bağışlanabilirsin
Bütün bunlar olduktan sonra
Mısırda ki herkes onun ne olduğunu düşünüyordu?\N Bir katil, suçlu, kaçak
ve Allah onu bir peygamber mertebesine eriştirdi
Kuran’da en çok bahsedilen peygamber
Bunun hakkında bir düşün
Hata yaptığını ve senin için herşeyin bittiğini düşünüyorsun
Evet belkide insanların gözünde öyle, çünkü insanların bağışlayıcılığı azdır, Allah’ın değil
Allah bağışlar
Sadece samimi bir şekilde istemeni bekliyor
Yani, samimi olarak Allah’tan bağışanma dileyip, yaptıklarından vazgeçmek
Bu arada bağışlandığını bilmiyordu, işte gerçekten etkileyici bir kısım;
Yani iyi,güzel, Allah hemen bağışladı ama hala diyorum ki Allah onunla konuşmadı
Yani Musa(a.s) Allah’ın onu bağışladığını biliyor muydu?
Hayır. Ama bir sonraki ayette Musa(a.s) dedi ki;
“رَبِّ بِمَا أَنْعَمْتَ عَلَيَّ” (Kasas/17)
“Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım”
Bir dakika. Allah, O’na hangi nimetini verdi?
Birisini öldürdü ve bağışlanma diledi çünkü, bir başkası tarafından tufaya getirildi, suçluya arka çıktı ve yanlış adamı yumrukladı
Şimdi de diyor ki;
“Rabbim! Bana verdiğin nimetle asla suçlulara arka çıkmayacağım” peki buradaki nimet ne?
Bu nimet bağışlanmadır. Ama sonra şu soru geliyor; bağışlandığını nereden biliyor?
Allah onunla konuşmadı ki, buradan şunu öğreniyoruz
Eğer Allah’a karşı samimi bir inanansanız, Allah’tan vahiy gelmesine ihtiyacınız olmaz
Şey gibi, bir melek gelir ve sana affolunduğunu söyler
İçten bağışlanma dilediğinizde aslında ne olursa olsun bağışlanmanın geleceğine dair hiç bir şüpheniz olmamalıdır.
Bu inanan birisi için gerçek bir durumdur, bir varsayım değildir
ve inanan birisi olduğundan bunu bilmesi için peygamber olmasına gerek yoktur, bunu zaten bilir subhanAllah
Böylece “Merak ediyorum acaba Allah beni affetti mi? ” diye düşünmezsiniz
Merak etmeniz gereken tek şey; “acaba özrüm ve bağışlanma isteğim samimi mi?” olmalıdır.
Gerçek mi? İçten mi geliyor? Eğer öyleyse cevabı aldınız.
ve hala etraftaki insanların dediklerinin üstesinden gelmelisiniz
Evet sonuçların üstesinden gelmelisiniz ve bunların hepsi çok kolay
Çünkü Allah sizi bir defa affederse sonrasında sonuçlarıyla başa çıkmanızı kolaylaştırır,
Çünkü artık Allah sizin tarafınızdadır
Allah’ın bağışlamasını aranmazsanız Allah sizin yanınızda olmaz çünkü siz onu terkettiniz
Önce O’ndan özür dileyin. Evet, sonrasında diğer insanlara karşı yapmış olduğunuz yanlışlarla yüzleşin
Ama o size bununla yüzleşmeniz ve yanlışı doğruya çevirmeniz adına, yapabileceğinizin en iyisi için yardım edecektir
Bu tarz insanlar inşaAllah umutlu olmalıdırlar.
Umut verici olun ve zaman zaman üstü kapalı birşeyler söyleyin
İnsanlardan bu şekilde vazgeçmeyin
ve onların yitip gitmesine müsade etmeyin çünkü genellikle bu şekilde bunalıma girdiklerinde
Yaptıkları şey top oynamak ya da her neyse onu da bırakırlar ve onları bir daha göremezsiniz
Sonra ona ne olup bittiğini merak edersiniz ve durumunun dahada kötü olduğuna dair şeyler duyarsınız
Bir şekilde iletişim halinde olun mesela onlara ulaşabilmek için arada bir mesaj atın
Onlara bu dersi anlatmak zorunda değilsiniz
Sadece zaman zaman umut verici bir kaç güzel kelime söyleyin, bu yardımcı olacaktır inşaAllah
Çok teşekkur ederim
Umarım anlamışsındır, kendine iyi bak

Paylaşmak Sünnettir:
 
Kar Tanelerinin Birbirinin Aynısı Olamayacağının İspatı 11 Yakın Çekim Fotoğraf
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">497SHARES

Share on TwitterShare on Facebook
OCAK 6, 20162 LİKES 198


Kar taneciklerinin makro fotoğrafları inanılmayacak derecede mükemmel dizaynı gösteriyor!

Dünyanın gerçek mucizelerinden biri de, buzdan oluşmuş küçük tasarımlar olan kar tanecikleridir. Başlıbaşına o kadar eşsiz, o kadar ayrıntılı ve o kadar olağanüstüler ki; onların kendiliğinden oluştuklarını ve hayalimizin derinliklerinden gelmediklerini idrak etmek zor.

Fotoğrafçı Alexey Kljatov’un bu güzel buz yaratılışlarının kısa hayatlarını yakalamak için özel bir yeteneği var. Kar tanecikleri fotoğraflarının çoğunu Flickr’de yayınlıyor. Kljatov diyor ki: “Kar taneciklerini çoğunlukla cam yüzeyde, camın karşısından LED ışıkla aydınlatarak evimin açık balkonundan yakaladım. Bazen siyah yün kumaşı arkaplan olarak kullanarak doğal ışıkla aydınlattım.”

İşte her biri bir sanat eseri olan kar tanelerinin fotoğrafları:

1)


2)


3)


3)


4)


5)


6)


7)


8)


9)


10)


11)


2


Paylaşmak Sünnettir:
 
Kitap Okuyan Müşteriye Çay Bedava!
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">507SHARES

Share on TwitterShare on Facebook
OCAK 6, 20160 LİKE 55




Aydın’ın Söke ilçesine bağlı Ağaçlı Mahallesi’nde bir kahvehane işletmecisi, meslektaşlarına örnek olacak bir kampanya başlattı. Kahvehane sahibi Haluk Yalçınöz, başlattığı ‘kitap okuma kampanyası‘ ile kahvehanesine oluşturduğu kitaplıktan ödünç kitap alıp okuyan müşterilerine çay ikram ediyor.

Mahalle sakinlerinin okuması için mini bir kitaplık kuran Haluk Yalçınöz, kitap okuyan müşterilerinden çay parası almıyor. Kahvehaneye gidenler, sıcak bir ortamda kitap okurken bir yandan da bedava çaylarını yudumluyor.

Yalçınöz, “Kıraathaneler çok büyük kitlelere hitap ettiği için böyle bir uygulamaya karar verdik. Biz köy yeriyiz, kütüphane şansımız yok. Farklı kitap okumak isteyen ağabeylerimiz, kardeşlerimiz bir yer bulamıyorlar. Kitap kampanyası başlattık önce, küçük bir kitaplığımız vardı. Daha sonra ilgi gördü, kitaplığımız büyüdü, sayısı arttı. Şu anda daha büyük bir ilgi var. Amacımız, kitabı daha çok nasıl okutabiliriz? Düşündük, kitap okuyana çaylarını biz ikram edelim. Onlar köşelerinde kitaplarını okusunlar, biz de çayımızı ikram edelim dedik. Büyük ilgi gördü.” dedi.



Kaynak : Al Jazeera Turk

Paylaşmak Sünnettir:
 
inşallah okuyan kişi sayısı fazlalaşır
 
Çocuklarınıza Sünneti Yaşatmanız İçin 7 Tavsiye
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">0SHARES

Share on TwitterShare on Facebook
OCAK 8, 20160 LİKE 37
Peygamberimizin -sallallahu aleyhi ve sellem- adı islam dünyasında her zaman anılmakta, elhamdülillah. Peki neden Peygamberimizin -sallallahu aleyhi ve sellem- hayatı ekseninde bir haftalık bir aile etkinliği yapmıyoruz? Neden haftanın 7 günü için bir proje tasarlayıp her günü bu etkinliklerle geçirmiyoruz? Ya da günlük farklı etkinlikleri birleştirebilir miyiz? Hangi yöntemi seçerseniz seçin her müslümanın hayatına Peygamberimizin -sallallahu aleyhi ve sellem- örnek hayatından ilham alacağı küçük yollar vardır.



Kendi kendine karar vermektense bu konuda neden bir aile toplantısı yapmıyorsunuz? Herkes eline bir kalem kağıt alsın ve peygamberimizin hayatından bir hafta boyunca yapılacak 7 etkinlik düşünüp karar verin.

1- Peygamberimizle -sallallahu aleyhi ve sellem- seyahat




Bir tane Arabistan haritası yada daha kapsamlı bir harita edinin ve çocukların dikkatini buraya çekin. Daha sonra onun Mekke’den Medine’ye seyahat ettiği farklı noktaları not alın. Her yolculuk karar alınan toplantıda seçilen kişi tarafından araştırılıp bütün aileye sunulmalı.

2- Peygamberimizle -sallallahu aleyhi ve sellem- uyanmak




Peygamberimiz -sallallahu aleyhi ve sellem- Allah’ı anmak, dua etmek için gün doğmadan, sabah namazından önce uyanırdı. Gökyüzüne bakarak, kainatı seyrederek ve yaratıcısını düşünerek Âl-i İmrân suresinin son ayetlerini okurdu.Bu Allah’a yakın olmak için mükemmel bir yol, motivasyonun en üst seviyede olduğu zaman dilimi, bir hadis-i şerife göre zihnin en berrak ve günlük kaygılardan uzak olduğu zaman Allah bize çok yakın olur.

Sabah namazı vakti girdiğinde Peygamberimiz namazını kılar ve cemaatle bir süre sohbet ederdi.

Bir cumartesi ya da pazar günü bütün aileyi tam o saatte namaz için uyandırın. Onları, Peygamberimizin yaptığı gibi, o saatte uyanıp yapabilecekleri en iyi ibadetleri yapmaları için cesaretlendirin.

3- Peygamberimizin-sallallahu aleyhi ve sellem- hayatından bölümler okuma gecesi




Bu etkinlik daha iyi öğrenmek için yatma zamanı, çocuklar okuldan döndükten sonra ya da başka bir zamanda yapılabilir. Peygamberimizi-sallallahu aleyhi ve sellem- sevmenin ve O’nun hayatını öğrenmenin ilk adımı onun nasıl mükemmel olduğunu bilmekten geçer. O’nun hayatıyla ilgili çocuk kitapları alabilir ya da arabayla okula gidiş-dönüşlerde CD de birşeyler dinletebilirsiniz. Ailedeki herkes anlatmak için bir kıssa da seçebilir. Bu yöntem, araştırma ve okumayı da teşvik eder.

4- Peygamberimiz-sallallahu aleyhi ve sellem- gibi uyumak




Peygamberimiz-sallallahu aleyhi ve sellem- uyumadan önce mutlaka dua ederdi. Belki O’nu sevdiğinin bir göstergesi olarak siz de bir gece O’nun gibi uyumak istersiniz. Peygamberimiz sağ tarafına döner, sağ elini sağ yanağının altına koyarak uyurdu. Ayrıca yatmadan önce abdest alırdı. Yatmadan önce bir ya da iki dua okur ve Kur’an-ı Kerim’den kısa bir bölüm okurdu.

Eğer bu öğüdü benimsediyseniz dua ezberleyebilir, anlamını öğrenebilir ve çoğaltıp herkese dağıtabilirsiniz.

5- Peygamberimiz-sallallahu aleyhi ve sellem- gibi yemek




O’nun yediği yemek çeşitleri ve çok sevdiği yemekler hakkında bilgiler var. Bunların bir listesini yapın. Bütün aile bir aradayken O’nun sevdiği yemekler ve sofra adabı ile ilgili hatırlatmaları aileden bir kişi yapabilir. Ailenin en küçüğü bu iş için en iyisi olabilir. Örneğin, Peygamberimiz-sallallahu aleyhi ve sellem- midenin 3′ te birini yemekle dolduracak kadar yemeyi tavsiye etmiştir. Yemekten önce ellerimizi yıkamalıyız, yemeğe ‘besmele’ ile başlamalıyız ve yemeği sağ elimizle yemeliyiz. Bunun gibi Peygamberimizin yemek alışkanlığıyla ilgili başka örnekler de var.

Bu sizi bazı araştırmalar yapmaya yönlendirir. Bir akşam yemeğini Peygamberimizin-sallallahu aleyhi ve sellem- yemeği gibi geçirmeyi planlayabilirsiniz.

6- Peygamberimiz-sallallahu aleyhi ve sellem- gibi dua etmek




Peygamberimizin-sallallahu aleyhi ve sellem- yaşamı boyunca Kur’an okunurken birisi hata yaptığında sahabe tarafından düzeltilirdi. Bu hemen hemen bütün Müslümanlar tarafından Ramazan’da yapılan bir şey. Bu hafta süresince, çocuklarınıza Peygamberimizin-sallallahu aleyhi ve sellem- nasıl yaşadığını öğretirken her güne duaları okuyacak farklı bir kişi seçip eğer hata yaparsa düzeltebilirsiniz. Bu şekilde sadece sünneti uygulamış olmazsınız aynı zamanda bir öğretim yöntemi uygulamış olursunuz.

7- Peygamberimiz-sallallahu aleyhi ve sellem- gibi şakalaşmak


Peygamberimiz-sallallahu aleyhi ve sellem- oyun ve eğlencenin önemini anlamıştı. Eşi Aişe validemizle yarışır, çoğu zaman onu geçerdi (Allah ondan razı olsun). Sahabelerle yüzer ve güreşirdi. Hem onlarla şakalaşırdı da. Çocukları sever ve onlarla oyun oynardı. Müslümanlar, O’ nun hayatının bu yönünü unutmamalılar. Evinizin avlusunda eşlerinizle yarışın, çocuklarınız için bir yüzme havuzu kurun, çocuklarınızı faydalı kurslara yazdırın.


Paylaşmak Sünnettir:
 
Allah'ım! Bana öğrettiğin şeyleri hakkımda faydalı eyle; bana fayda verecek şeyleri öğret; beni, bana fayda verecek ilim ile nasiplendir.

| Hadis-i Şerif Meali; Hâkim, Deavât, No:1879,I,510
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…