dini paylaşım alanı

Adem Özköse’den Gençlere 6 Adımda Yol Haritası
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">2.7kSHARES

Share on TwitterShare on Facebook
OCAK 3, 20164 LİKES 1,677


Adem Özköse, gençler için olmazsa olmaz 6 maddeyi şöyle açıklıyor;

1. Namaz


Gençler namazınızı ihmal etmeyin. Ona dikkat edin. Namazına dikkat etmeyen kimseyi dinlemeyin. Hani nereden başlamalıyım, diye soruyorsunuz ya, işte tam bu noktadan başlayın. Bir secde size hemen yeni bir hayat kurabilir. Öyle ki, namaz kılmayan adamdan mücahid olmaz gençler. Dava için önce iman eri olmak gerekir. Öyleyse namaza çok önem vereceğiz, önce ona önem vereceğiz. Sonrasını üstüne bina edeceğiz inşAllah.



2. Ana Baba Hakkı


Anne babanızın hakkına dikkat edin. Ben tek kişilik hücrede kaldığımda tek işim Kuran okumak, hafızlığımı sağlamlaştırmak olmuştu. O zaman 2 çeşit ayet beni çok derinden sarstı. Birincisi yetimler üzerine olan ayetler, ikincisi anne baba hakkı ayetleri. O zaman dua ettim Rabbime, beni buradan çıkar da onların rızasını alacak işler yapayım, diye. Allah tevhidden sonra ana baba rızasından bahsediyor. Cennet arıyoruz ya, işte cennet bu kadar yanı başımızda. Onları kırmayın, üzmeyin, dualarını alın.



3. Okuma


Mutlaka okuyun! Kitap okumadıkça zihin çürür. Okumayan adamı cahil olduğuna ikna edemezsin. Okudukça ise cahilliğini fark eder insan. Günde en az 40-50 sayfa olsun okuyun. Başta Kuran olmak üzere okuyun.



4. Dil


Dil öğrenin kardeşler. Bakın yahudiler, hıristiyanlar her yerdeler. Dinlerini yaymak için bir yere gidip, yerel halkın dilini öğrenip, tatillerini buralarda geçiriyorlar. Neden, bir iki kişi din değiştirir belki diye. Biz hep, ‘Bekleyin biz geliyoruz’ diye slogan atıyoruz. Halbuki onlar çoktan girmişler bile… Bir tane de olsa bir dil öğrenin. Ben bir Arapça öğrendim, dünyanın kapıları açıldı önüme. Hiç geç diye düşünmeyin, karar verin ve başlayın.



5. Rıhle


Gezin gençler. Bakın büyük adamların hayatlarına, hep bir rıhle vardır. Ümmete ne olduğunu fark etmek için gezmek gerek. Bunu Afrika’da bir kardeşinize sarılınca fark ediyorsunuz. Bir selam vermenin kuvveti böyle görülüyor. Gençler, gezmek para değil yürek ister. Yürekli olun! Yol ile yolcu arasındaki en büyük engel, kapının eşiğidir, demişler. O eşiği bi atlayın. Gerisi gelecek inşallah.



6. Dert


Ve son olarak mutlaka bir derdiniz olsun. Derdi olan bir genç, nükleer başlıklı füzelerden daha etkilidir. Dert bunu yaptırır adama. Moritanya’nın ücra bir çölünde gençler bana diyor ki ‘ Bize Furkan Doğan’ı anlat.’
İşte dert anlattırır. Kendinize gece uykunuzu kaçıracak dertler edinin ve çalışın. Allah daima bizimle…



Kaynak: Eskişehir Konferansı, Aralık / 2015



Paylaşmak Sünnettir:
 
Bir Ayet
Ta-Sîn. Bunlar Kur'an'ın, apaçık bir kitabın âyetleridir. Kur'an, namazı dosdoğru kılan, zekatı veren ve ahirete de kesin olarak inanan mü'minler için bir hidayet rehberi ve bir müjdedir. Neml, 27/1-3

Bir Hadis
“Allah’ım! Seni anmak, sana şükretmek, sana güzelce kulluk etmekte bana yardım et.” (Ebu Dâvûd, “Salât”, 361; Nesâî, “Sehv” 60; Ahmed b. Hanbel, V, 245)
 
RABBİMİZ! BİZİ DOSDOĞRU YOLA İLET!

Aziz Kardeşlerim!

Bir gün Peygamberimiz (s.a.s), düz bir çizgi çizerek “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur.” buyurdu. Ardından bu çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da, dosdoğru yolun haricindeki yollardır. Bu yolların her birinin başında ona çağıran bir şeytan vardır.” şeklinde açıklamada bulundu. Sonra da şu âyeti kerimeyi okudu1: “Şüphesiz bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara sapmayın. Onlar sizi Allah’ın yolundan uzaklaştırır. İşte günahtan korunmanız için Allah size böyle öğüt verdi.”2

Kardeşlerim!

Rabbimizin dosdoğru yolu olan ve dualarımızdan hiç eksik etmediğimiz sırât-ı müstakimi, Efendiler Efendisi bizlere böyle takdim ediyordu. Bu yolun yolcusu olmanın, şeksiz şüphesiz mümin olmayı, Allah ve Peygamberinin mesajlarını her daim sadakat ve teslimiyetle dikkate almayı gerektirdiğini bildiriyordu. Efendimiz, hiçbir eğrilik ve sapkınlığın bulunmadığı bu yola koyulan yolcunun, dünya ve ahirette huzur ve mutluluğa ulaşacağını vurguluyordu. Farklı yolların ise insanı sadece sırât-ı müstakimden değil, aynı zamanda Rabbinin rızasından, Resûlullah’ın izinden, yaratılış amacından, dahası tüm insani erdemlerden uzaklaştıracağını haber veriyordu.

Kıymetli Kardeşlerim!

Sırât-ı müstakim, Kur’an’ın yoludur. Peygamberlerin yoludur. Allah’a verdikleri sözden bir an olsun ayrılmayan, sadakatle sembolleşen sıddıkların yoludur. Sırât-ı müstakim, şühedanın, salih amel işleyenlerin, ilahi lütuf ve nimetlere talip olanların yoludur. Bu yol, “Sözlerin en doğrusu Allah’ın Kitabıdır. Rehberliğin en güzeli Muhammed’in rehberliğidir.”3 hadisini hayatında değişmez ilke olarak kabul edenlerin yoludur. Sırât-ı müstakim dışındaki yollar ise şeytanın davet ettiği yollardır. Bu yollar, gayr-ı meşru arzu ve isteklerin, hırsların, kin ve düşmalığın, fitne ve fesadın, ayrılık ve gayrılığın, bencilliğin adreslerine uzanan yollardır.

Kardeşlerim!

Sırât-ı müstakimde sadece bir olan Allah’a kulluk vardır. Hayatı O’nun emir ve yasaklarına göre tanzim etmek vardır. Allah Resulünü sevmek ve ona gönülden tabi olmak vardır. Onun gibi dosdoğru, emin ve yüce bir ahlak üzere oluş vardır.

Sırât-ı müstakimde, hayır ve güzelliklere anahtar, şerre kilit oluş vardır. Sırât-ı müstakimde insanı itibarsızlaştırmak değil, yüceltmek; öldürmek değil, yaşatmak vardır. Sırât-ı müstakimde ötekileştirmek değil, biz olmak; parçalanıp yok olmak değil, bir ve beraber olmak vardır. Farklı renkleri, farklı dilleri Yüce Yaratanın bir ayeti olarak telakki etmek vardır. Sırât-ı müstakimde yalan, hile ve türlü desiseler değil; dürüstlük, erdem ve istikamet üzere olmak vardır. Sırât-ı müstakimde şiddet, zulüm, terör değil; şefkat, merhamet ve adalet vardır. Bâtıl ve beyhude davaların peşinde savrulmak değil, hak ve hakikate tâbi olmak vardır.

Kardeşlerim!

Çağımızda bütün bu anlamları ifade eden sırât-ı müstakimden uzaklaşıldığı için, dünyada ve gönül coğrafyamızda korku, acı, gözyaşı, huzursuzluk kol geziyor. Sırât-ı müstakimden uzaklaşıldığı için bugün semamız nice merhametsizliklere, arzımız nice vicdansızlıklara şahitlik ediyor. Sırât-ı müstakimden uzaklaşıldığı içindir ki; dünyada milyonlarca insan evinden, barkından, yurdundan kaçıyor, açlık ve sefaletten hayatını kaybediyor. Sırât-ı müstakimden uzaklaşıldığı içindir ki; bugün ayrılık-gayrılık ve tefrikaya düşülüyor; kardeşlik, muhabbet, adalet, hak ve hakikat çağrıları cılız ve karşılıksız kalıyor. Öyle ki, mezheplere, meşreplere, dillere, ırklara, coğrafyalara mensubiyet, kimilerince İslâm’a ve ümmete mensubiyetin önüne geçiriliyor. Allah’ın insana lütfettiği saygınlık, haysiyet ve dokunulmazlık, dünyanın pek çok yerinde gün be gün çiğneniyor.

Kardeşlerim!

Unutmayalım ki; kurtuluşumuz, huzur ve mutluluğumuz Rabbimizin bizlere Kitabı ve Peygamberi aracılığıyla öğretmiş olduğu sırât-ı müstakiminde, dosdoğru yolda sapmadan, yılmadan yürümekle mümkündür. Efendimiz (s.a.s)’in eşsiz örnekliğinden ayrılmamak ve onun bize öğrettiği yüce değerlere sımsıkı sarılmakla mümkündür.

Hutbemi her gün namazlarımızda okuduğumuz, Rabbimize teslimiyet ve niyazımızı dile getirdiğimiz Fâtiha suresindeki şu âyet mealleriyle bitirmek istiyorum: “Rabbimiz! Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet. Nimet verdiklerinin yoluna; gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!”

1 En’âm, 6/153.
2 Dârimî, Mukaddime, 23.
3 Nesâî, Salâtu'l-îdeyn, 22.
4 Fâtiha, 1/5-7.

Hazırlayan: Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
 
Cami ve mescidler her şeyden önce içinde Allah’ın adı anılan, sabah akşam tesbih edilip namaz kılınan, Allah’ın nurunun aydınlattığı (Nûr sûresi 24/36) ve Allah’a ibadet edilen mekânlardır. Bu sebeple Peygamberimiz mescidlerin, camilerin Allah’a en sevimli mekânlar olduğunu beyan buyurmuştur (Müslim, Mesâcid, 288).
 
İslam şehri de mescid/cami ile kendisini ispat


etmiştir. Bu sebeple “İslâm şehrinde ve medeniyetinde

ne olmazsa olmaz?” diye bir soru


sorulacak olsa, herhalde verilecek cevap


mescid/cami olacaktır.
 
Camiler; insanların birbirinin hâlini hatırını


sorduğu, aralarında bir güzellik varsa paylaştığı,


bir kusur ve eksiklik varsa gidermeye


çalıştığı, hasta varsa derdine koştuğu, yoksul


varsa yardım elini uzattığı, böylece millet olmanın


hazzını ve sorumluluğunu paylaştığımız


mekânlardır.
 
Cami mûsikîsi, ibadete yönelik, dünyevî zevk


ve anlayışlardan uzak, daha çok uhrevî olması


sebebiyle tavır ve üslûp açısından daha ağırbaşlı


ve rûhânî bir karakter arz eder.
 
hayırlı sabahlar canlar...

zaman ne de hızlı geçiyor farkında mısınız_?

yarın haftanın son iş günü ...

günler akıp gidiyor..

ahirete bi adım daha yaklaşıyoruz..

peki ne biriktirebiliyoruz_?

ne kadar yakınlaşabiliyoruz Rabb imize...?

ne kadar yakışır bir ümmet oluyoruz efendimize?
 
Reactions: eoe
daha dün bu yazdıkların aynen beynimin içinden geçti. cuma günü geliyor, hafta bitmek üzere, günler geçiyor, ömür geçiyor, yaşlanıyorum.... diye düşündüm.
topiğinizi çok iyi inceleyemesem de ara ara baktım güzel paylaşımlarda bulunmuşsunuz. Ellerinize yüreğinize sağlık.
 

Beğenmenize sevindim :)

her daim bekleriz...

şu hayatta güzel ve hayırlı işler yapmadan ölmek istemiyorum...fakat dünyevi işlere o kadar dalıyoruz ki hedeflere ulaşmak için bir adım dahi atamıyoruz...
istek var fakat uygulama yok ..
en acısı ...
 
Reactions: eoe
düşününce gün nasıl da akıp gidiyor. bir bakıyorsun sabah olmuş, bir de bakıyorsun akşam olmuş. hayat koşturmacası içerisinde bir gün öylece bitip tükeniyor. ne yaptım bugün başkaları için, kendim için, Allah için diye düşününce birşey bulamadığımız günler oluyor bazen. bazen biraz duyarlı olup bir iyilik yapınca bile insan mutlu oluyor. dün yemeğimden artan köfteyi atmadım, hatta bir kaç arkadaşınkini de aldım ve bir sokak köpeğine verdim. bir lokmada bitirdi hepsini daha yok mu der gibi gözümün içine baktı. çok üzüldüm. bu soğukta insanların vereceği bir kaç lokmaya mahkum sokaklarda dolanıp duruyorlar.
namazımı kılmaya gayret ediyorum ama ihmal ettiğim günler oluyor malesef. mazeretli olduğum için şuan kılamıyorum. nasıl daha gayretli olabilirim bu konuda bilemiyorum. haftasonu özellikle daha yoğun oluyorum ve ihmal ediyorum. sonra da çok üzülüyorum. ama tam kıldığım gün çok huzurlu yatıyorum yatağa.
 
düşününce gün nasıl da akıp gidiyor. bir bakıyorsun sabah olmuş, bir de bakıyorsun akşam olmuş. hayat koşturmacası içerisinde bir gün öylece bitip tükeniyor. ne yaptım bugün başkaları için, kendim için, Allah için diye düşününce birşey bulamadığımız günler oluyor bazen. bazen biraz duyarlı olup bir iyilik yapınca bile insan mutlu oluyor. dün yemeğimden artan köfteyi atmadım, hatta bir kaç arkadaşınkini de aldım ve bir sokak köpeğine verdim. bir lokmada bitirdi hepsini daha yok mu der gibi gözümün içine baktı. çok üzüldüm. bu soğukta insanların vereceği bir kaç lokmaya mahkum sokaklarda dolanıp duruyorlar.
namazımı kılmaya gayret ediyorum ama ihmal ettiğim günler oluyor malesef. mazeretli olduğum için şuan kılamıyorum. nasıl daha gayretli olabilirim bu konuda bilemiyorum. haftasonu özellikle daha yoğun oluyorum ve ihmal ediyorum. sonra da çok üzülüyorum. ama tam kıldığım gün çok huzurlu yatıyorum yatağa.
 
ne kadar güzel bir şey yapmışsınız ne mutlu size :) Rabbim hayırlı işler yapmayı nasip etsin inşallah her daim
 
Reactions: eoe
Sabahtan yoğunluk vardı şimdi gördüm yazdığını canım hani daha önce burada paylaştığımız günlük 8 faziletli zikir vardı ya her gün onu eksiksiz olarak okumaya çalışıyorum dün yine bi cenazemiz oldu oraya gittik falan dünyanın ne kadar boş olduğunu yine görmüş olduk . Ölen kişi çok güzel ölmüştü 99 yaşında ama hafızası hep yerindeydi kurtuluş savaşından sonraki zamanı anlatmıştı ben o zamanlar daha çocuktum diye ama elinden teşbih düşmezdi kendisi bide kördü kaç yıldan beri . kızının yanında kalmaya başlamıştı 2 yıldan beri artık iyice kötüleşmişti sabah ezanı okunacağı vakit kızına seslenirmiş kalk abdestimizi alalım sabah namazını bekleyelim şimdi okundu okunacak dermiş düşün gözleri görmüyor ama içindeki iman ona sabah namazı vaktini bildiriyor Rabbim bizim yaşlılarımızı da bizleri de böyle imanlı olmayı nasip edeer inşallah
 


sabırla ufak adımlarla büyük yollar kat edilir inşaallah ...

dua ile..

azim ile..

iyiliklerinizi Allah kabul eylesin inşaallah...
 
Reactions: eoe
ESKİ MÜSLÜMANLAR NASILDI ?
Kuran'a ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) öğütlerine kulak verseydik, gençlerimizi Kuran ahlakıyla yetiştirseydik, bugün karşılaştığımız krizlerden hiçbirini yaşamazdık.
Çocuklarımız, dinle bütünleşmek yerine başka şeylere yönlendi. Evimizde Kuran ve hadis okuma saatleri koymadık. Dini kitaplardan uzak durduk. Namazı önemsemedik. İbadetleri konuşmadık. Belki bir defa bile evimizde 'Hz. Muhammed' adını anmadık. Ve sonra çağımızın en büyük belalarıyla imtihan olduk. Nedir bu belalar. Irkımızı dinimizin üzerine aldık. Irk ve aşiret duyguları maalesef, dini aştı. En azından bir kesim için böyle. Mutlaka bunun önüne geçecek bir 'Müslümanlaştırma' hamlesi başlatılmalıdır. Bu lazım değil, elzemdir. Küçük çocukların beynine, gençlerin kalbine 'ırk ve aşiret' duyguları pompalanıyor. İnsan elbette ırkını, aşiretini, dilini inkâr etmez. Ama bu farklılıkları, inancı ve imanı için doğru şekilde yönlendirir.
İkinci bir bela ise; başka Müslüman'a hayat hakkı tanımayacak kadar keskinleşen mezhepsel bakışlardır. Mezhepler, elbette belli şartlarda olabilir. Olmalı da. Ama dinin önüne geçmemeli veya başkasının hayat hakkına son verecek bir yorumla takdim edilmemelidir. Bu kavga kimin işine yarar ki! Bu kavgadan hangi Müslüman kârlı çıkıyor?
Gelin hep beraber eski Müslümanların dini samimiyetine ve bir de bugünkü Müslümanların nefsaniliğine bakalım. Belki de bütün sorunların cevabı buradadır:

1-Eski Müslümanlar Allah'ın rızasını gözetirdi: Onlar için insanların sözü değil, Allah'ın rızası önemliydi. Yapacaklarını sırf Allah için yaparlardı. Gayriyi önemsemezlerdi.
Tasavvuf büyüklerinden Ali Ramiteni (k.s.) zamanında zengin bir şeyh varmış. Bu şeyh, insanları kendisine bağlamak için yemekler yapar, gelenleri yedirir- giydirirdi. Onlara para dağıtırdı. Buna rağmen ona gelenler bir müddet sonra Ali Ramiteni'nin dergâhına giderlermiş.
Bu şeyh bir gün dayanamaz ve Ali Ramiteni'nin kapısına gider. Şöyle der: Ben insanları kendime bağlamak için her şeyi yapıyorum. Sen ise hiçbir şey yapmıyorsun. Ve ama insanlar buna rağmen bana değil sana geliyorlar. Sebebi ne? Ali Ramiteni şöyle der: Aramızdaki fark şudur: "Sen insanları razı etmeye çabalıyorsun. Ben ise Rabbimi razı etmeye çabalıyorum."

2- Severken samimi severlerdi: Severken gönülden severlerdi. Din kardeşleri için gönüllerinde merhamet dolu bir sevgi beslerlerdi. Neyi seveceklerini iyi bilirlerdi.
Allah'ı severlerdi. Peygamberini severlerdi. Hayrı ve iyiliği severlerdi. Melekleri severlerdi. Ahreti severlerdi. Affetmeyi severlerdi. Kinden, nefretten vazgeçmeyi severlerdi. Müslüman'ın sıkıntısını gidermeyi severlerdi.
Menfaat için sevmezlerdi. Samimi olan Müslüman'ı, kendisine bir gram faydası olmasa bile severlerdi. Ölçüleri mal, mülk, mevki, makam ve menfaat değildi. Filan kişi dinime yardım ediyor mu, etmiyor mu? Ölçüleri buydu. Hayatın her yerine Kuran ve sünnet penceresinden bakarlardı. Midelerinden, menfaatlerinden hiç bakmazlardı.

3- Başkalarına zarar vermekten korkarlardı: Hem başkasına zarar vermezlerdi ve hem de başkasının ateşe girmesine engel olurlardı. Engel olmaya çabalarlardı. İnsanları İslam'a yönlendirirken iki âlemdeki mutluluğu yakalasınlar isterlerdi. İnsanların ahirette yüzünü kızartmayacak bir hesapla ayakta durmalarını isterlerdi.
Günah ortamına düşmandılar. Çamura benzeyen günah ortamını kurutmaya çabalarlardı.

4- Kötüleri dışlamazlardı: İnsanlarla bağları koparmazlardı. Hoşlarına gitmese bile, kendilerine aykırı olanları dinlerlerdi. Hz. İbrahim'in Nemrut'u, Hz. Musa'nın Firavun'u, Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Ebu Cehil'i dinlediği gibi. İnsanların kalbine gidecek yolu açık tutmaya çalışırlardı. Hidayet konusunda ümitsiz değillerdi.
Hz. Ömer içki belasına yakalanmış olan bir eski dostuna mektup yazar ve mektubunda şöyle der: "Dostum! Senin içki belasına yakalandığını duydum. Aziz olan Allah'ı düşün ve bu beladan kurtul. Sana dua ediyorum."
Adam bu mektubu okuyunca gözyaşı döker ve şöyle der: Büyük halife bana bütün bu hatalarıma rağmen dostum diyor ben nasıl olur da tövbe etmem. Ve tövbe eder.
Hz. Peygamber (s.a.v.) günah işleyen sahabesine sonuna kadar sahip çıkmıştır. Hz. Hatib çok önemli bir kusur işlese de Hz. Peygamber (s.a.v.) İslam'a yaptığı hizmetten ötürü onu affetti.

5- Affederlerdi: Kuran-ı Kerim müminleri şöyle tanımlıyor: "Onlar bollukta ve darlıkta Allah yolunca harcayanlar, öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir. Allah, iyilik edenleri sever." (Ali İmran, 134)
Öfkelerine yenilmezlerdi. İnsanlardan vazgeçerlerdi. İyiliği esirgemezlerdi. Affederlerdi. Şunu bilirlerdi; affeden ileride mutlaka karşılık görecek, yani affedilecektir.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…