dini paylaşım alanı

” İnsan arar…
Bazen bulur, bazen buldum zanneder;
Bazen buldum zannetmişken bir imtihanla kaybeder… “

~

Serdar Tuncer
 
Yüzde beş yüz trilyon haklı olduğunuz yerde,
Susup sevdiklerinizi kırmıyorsunuz ya,
Merak etmeyin!
Bu durumu Allah biliyor...
 
"Siz iffetli (namuslu) olunuz ki, hanımlarınız da iffetli olsunlar. Anne babanıza iyilik ediniz ki, çocuklarınız da size iyilik etsinler."

Hadisi Şerif (Feyzu'l- Kadir, 3/318)




 
"İnsanlara yardım ettiğinde, onlardan 'teşekkür' duymayı bekleme. Pek çok kez iyi şeyler yaptığımızda, zihnimizde içten içe takdir edilmeyi bekliyoruz. Halbuki niyetin halis olsa ve sadece Allah'tan beklesen, O seni hayal edebileceğinden çok daha fazla gözetecek."

| Nouman Ali Khan TR
 
Rasulullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki:

"Cuma günü bana salâvatı çok okuyun. Çünkü o gün okunan salâvatlar meşhuddur, melekler ona şahitlik ederler. Bana salâvat okuyan hiç kimse yoktur ki, o daha okumasını bitirmeden salâvatı bana ulaştırılmamış olsun."

| Ebu Davud, Salat, 207; Ahmed b. Hanbel, IV, 8
 
Adem'in iki farklı Havva'sı


1- Ku'an'ın İndiği Günlerde:


Çocuktu: Kur’an onu himayesine aldı, doğumuna sevinmemeyi cahiliye alameti saydı.

Büyüdü: Kur’an kendisine ve kolundaki bileziğe bile bakmayı yasakladı. Onu gözlerden bile sakındı. Onu namus, namusu din gördü.

Evlendi: Allah’ın adı ile evlenebilirsiniz, dedi. Kefili Allah oldu.

Ana oldu: Ayaklarının altına cennet koydu. Üç babayı bir ana saydı.

Kardeş oldu: Erkeğe: ‘Onu koru kolla!’ dedi.

Teyze oldu: Ana yerine geçer, dedi.

2- Paranın Hakim Olduğu Günlerde:
Çocuktu: Doğmaması için her türlü teşvik yapıldı.

Büyüdü: Sekreter oldu. Ticarete alet edildi. Paranın en cazip davetçisi oldu.

Evlendi: Erkeğin ‘tahakkümünden’ kurtarıldı. Hayatın bütün yükü sırtına kondu. Erkeğin kendisinden kurtuldu, parasına esir oldu.

Ana oldu: Doğurduğuna 18 yaşına gelinceye kadar konuştu. Ondan sonra yılda bir güne gömüldü.

Kardeş, teyze, nene, meşhur oldu: ama ayağının altında cenneti değil, kuru toprak bile bulamadı.
 
11 Adımda Çocuğu Baliğ Olmadan Adam Etme

1- Her Büyük Küçüktü



Salahaddin önce kucakta taşınan bir bebekti. Çocuk oldu. Nureddin Zengi’nin himayesini gördü. Kudüs aşkı beynine nakşedildi. Öğretildi, eğitildi. Kafası Kur’an ve hadislerle dolduruldu. Sonra büyüdü. Büyük Salahaddin oldu. Kudüs’ü ve gönülleri fethetti. Umuttu, hasret oldu. O küçükken de Salahaddin idi. Ama kim olduğu büyüyünce anlaşıldı.

Muhammed Fatih de küçüktü. Bebekti. Dadıları, hizmetçileri onu babasının gözüne iyi görünmek için allayıp pulluyorlardı. Bebek olarak doğdu, çocuk olarak bakıldı. Büyüdü. Büyüyünce Fatih oldu. Açtığını açtı, kapattığını kapattı. O küçükken de Muhammed olarak doğmuştu. Büyümeden kimse onun kimliğini bilemedi.

Çocuklar büyüyor da büyükler diye birileri biliniyor. Büyümüş doğan yok. Doğanlar hep küçük doğuyor. Küçük diye bir kenara bırakılan öyle küçük kalırken, büyütülen büyüyor ve tarih yazıyor, adını, şanını gök kubbeye nakşediyor.

Küçüğü küçük görmek büyüğü bilmemektendir. İnsanın kendisini bilmemesidir. Tüm insanlar, sonradan büyümüş bebeklerdir. Hayatta yokken sonradan yaratılmışlardır. Küçük yok, büyüğün küçük hali var.

Çocuğu büyük yapmak, ona bakan gözlerin bakışıyla başlayan bir eğitimdir. Kendi doğurduğunu küçük görenin verebileceği eğitim, oluşturabileceği örneklik ne olur ki? Her doğan çocuk fıtrat üzere doğduğuna göre her çocuk orijinaldir. Kıymet verilmeye, korunup kollanmaya müstahaktır. Ebeveynin, eğitimcinin hor gördüğü ya da güzünde büyüttüğü bir iki çocukluk hatası, bir duvarın gölgesinde kaldığı için meyve veremeyen ağaç gibi, çocuğun adam olmasına engeldir. Ebeveynin, eğitimcinin bakışlarındaki horlama, kullanabileceği sopasından daha sindirici ve ezicidir.

Çocuklan hangi okula yazdıracağımızdan, hangi hocaya talebe yapacağımızdan daha önemlisi, onlara nasıl baktığımızdır. Biiznillah, onlara bakışımız ileride onların bakış tarzını oluşturacaktır.

Ebeveynin çocuğuna derin bakışı da yeterli olmayabilir. Ebeveyn kadar, yakın ve uzak çevrenin de çocuk üzerinde kalıcı etkisi söz konusudur. çocuğun çevresinde bir nedenle bulunan akrabalar ve diğer şahısların çocuğa yaptıkları şakalara varıncaya kadar, çocuk muhakkak kontrol altında olmalıdır.

Bulaşıcı bir hastalığa karşı gösterilen titizliğin bir benzeri hatta daha da hassası çocuğun kim tarafından nasıl yönlendirilebileceği üzerinde gösterilmelidir.
 
2 - Çocuğun Yaşı Yok; Önümüzdeki Fırsat Var


Annenin hamilelik dönemi adam yetiştirmenin en önemli dönemidir. Eğer anne seçimi yapılmış ise, yetiştirmeye başlanmış demektir. Bu da insan yetiştirmenin yaşının sıfırdan önce başladığını gösterir. İyi bir anne, henüz çocuğu karnında iken dikkat eder.

Yediği içtiğinin yüzde yüz helal olması, kulağına giren seslerin menhiyattan olmaması, çocuğuna duyuracak şekilde zikrullah ile meşgul olması, yapması veya dikkat etmesi gerekenlerdendir.

Doğumla beraber farklı bir düzeyde eğitimde devam eder. Her dönemin en önemli kuralı, çocuğun kursağından haram geçmemesidir.

Bu dönemde çocuğa hayvan sütü verilmemesini tavsiye eden âlimler bile olmuştur. İlk günlerinde iliklerine hayvan sütü girmesinin, hayvan mizacından etkilenmesine yol açabileceğini söylemişlerdir.

Kulağa Küpe Bir Tespit

“Çocuk ebeveynine emanettir. Çocuğun tertemiz mücevher kalbi, bütün izlerden ve etkilerden arınmış durumdadır. Her türlü işlemin yapılmasına da müsaittir. Nereye yönlendirilirse oraya yönlenmeye hazırdır. Ona hayır öğretilir ve alıştırılırsa öyle yetişir, dünyada ve ahirette mesut olur. Babası ve onun yetişmesine katkıda bulunan öğretmeni ve eğitimcisi de sevabına ortak olur. Şerre alıştırılır ve hayvan gibi salınırsa asi ve kötü olur. Günahı da ondan sorumlu olana ve velisine olur. Allah Tedl6;’Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun.’ buyurmuştur. Çocuğun eğitimi onu, dünyadaki ateşten koruduğu gibi, ahiret ateşinden de korur. Ki bu daha Önceliklidir. Ahlakına, eğitimine, güzel huylar edinmesine ve kötü arkadaş edinmekten korunmasına önem vermelidir.” (İhya-u Ulumu’d-Din)

İlk günden itibaren, her gün bir fırsattır. Yapılacak işler farklı; ama hedef aynıdır. Boş geçirilen her günü bir zayiat olarak görmek gerekir.

Bilhassa annelerin çocuklarını ‘henüz küçük’ görmeleri, müşfik davranacağım diye çocuğun geleceğini, adamlığını ezmesi hatadır. ‘Henüz küçük’ olup olmadığına, ehli ile istişare edip karar vermelidir. Çocuğun yaşının küçük olması kendisinin de küçük olmasını gerektirmez.

Şunu bir prensip edinmeliyiz: Çocuğun geçen her gününün asla tekran yoktur. Her doğan güneş yeni bir gün getirmektedir. Bugün yapacağımız iş, dünün yerini doldurmayacaktır.

Yedi yaş, çocuğun ciddi bir şekilde muhatap tutulup kendisine emirler verilmesinin uygun olduğu yaştır. On yaş ise, çocuğun muhasebe edilebileceği yaştır. Namazı yedi yaşında iken emreden, on yaşından itibaren de muhasebesini yapmayı buyuran hadisten bu tavsiye de bir şekilde anlaşılmaktadır. Bu hadis Tirmizi, Ebu Davud ve

Ahmed’in rivayet ettiği meşhur bir hadistir.)
 
3-Kızların Sevabı Başka!


Allah neyi nasıl yaratırsa o öyle güzeldir. Ancak kız çocuğu büyütmeye vaat edilen sevap daha fazladır. Bu da gösteriyor ki kız çocuğu yetiştirmek erkeğe göre daha zordur; sevabı da ona göre fazladır.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:

“Kim şu kız çocuklarıyla imtihan olur da onlara sabredip yetiştirirse, o kızlar ona cehenneme karşı kalkan olur.” (Tirmizi, 1915)

“İki kız çocuğu yetiştirenle ben cennete böyle gireceğiz. (Bu arada iki parmağını birleştirmiş olarak gösterdi.)” (Ahmed, 3/147)

“Kimin bir kız çocuğu olur da onu gömmez, ihmal etmez ve erkek çocuğa ezdirmezse o çocuk sayesinde cennete girer.” (Ebu Davud, 5146)
 
4 - Endişeye Gerek Yok!


Hemen hemen her çocuk, hareketlidir, yerinde duramaz, çok oynar,

Taklitçidir, hoşlandığı işin ehli olmak ister,

İnattır, yarışçıdır,

Bakar kördür, çabuk kızar-küser, çabuk barışır,

Çok soru sorar, lüzumsuzu sorar, lüzumluyu sormaz,

Yersiz hayaller kurar,

Bozup sökmekten hoşlanır.

Çocukta görülen bu olumsuzluklara karşı, ‘Ne kadar da yaramaz!’ diyecek yerde, şimdi yapmazsa ne zaman yapacak ki?’ diye düşünmek gerekir.

Ebeveyn, muallim kendi yaşı başına göre düşünmemelidir. Çocuğun yaşına ve şartlarına göre düşünmeye çalışmadır. Yaramazlık, haşarılık kötülük değildir.

Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdular ki:

“Çocuğun küçükken yaptığı yaramazlık, büyükken aklının artmasıdır.” (Kenzu’l-Ummal, 30747)

Çocuk yalan söyleyebilir, eşyaya zarar verebilir, inatlaşabilir, olayları ve kendisiyle ilgili kararlan takdir edemeyebilir, bencilleşip sadece kendisini düşünebilir, kardeşleri ne ve yakınlarına düşmanca tavırlar gösterebilir, sabırsızlık tahammülsüzlük gösterebilir, ödevleriyle, dersiyle ilgilenmeyebilir.

Bunların hiçbiri çocuğun işinin bittiğini göstermez. Zaten ebeveynin, eğitimcinin görevi de böyle durumlarda ortaya çıkmaktadır. Çocuğu makine gibi kurup, her sabah kalkarak, kendisine verilen talimatları yapmasını bekleyemeyiz. Böyle bir görev, tenekeden, vidalardan ve kablolardan oluşan bir robottan beklenebilir. Etten ve kemikten oluşan, kendine göre istekleri ve zevkleri bulunan, yorulup bıkan bir insandan robotluk beklemek yanlıştır.
 
5 - Bizim Hikayemiz Var


Çocuğun yetişip adam olmasında dinlediği hikayelerin etkisi yüksektir. Önce hikaye olarak kulağından giren şeyler, daha sonra onun yükseleceği merdivenlerine basamak olmaktadır. Hik6ye yoluyla, akidemizi, ilmihal bilgimizi, hayattaki maksadımızı, pek çok vermek istediğimizi verebiliriz. Hikaye, ebeveynin ve muallimin iğini kolaylaştırır. Bu kadar ki algılama çocukta her yaşta farklıdır. Üç yaşında anlatılabilecek hikayeler, beş yaşında anlatılabileceklerden farklıdır. Ama muhakkak bize ait hikayeler bizim çocuklarımız tarafından öncelikli olarak bilinmelidir. Çocuklarımız henüz baliğ olmadan Hasan Basri’yi, Ömer bin Abdülaziz’i, Salahaddin’i, Fatih’i bilmelidirler. Meşhur sporcuların, aktörlerin y erine bizim büyüklerimiz hayallerini süslemelidir.

Acil Öğütler

1- Dayak yok. Dayak, ötesi olmayan en son başvurulabilecek bir ceza türüdür.

2- Yanlış yapan çocuğu uyarırken bile hatayı tenkit et; çocuğu değil. ‘Sen bir hiçsin.’ deme. ‘Bu çok seviyesiz bir iş.’ de.

3- Sürekli teşvik et. Büyük olmaya, büyük işe teşvik et. Teşvike cevap versin veya vermesin teşvike devam et.

4- Oyunu basit görme. Oyun senin için oyun, ama onun için çok ciddi bir iştir. Oyunlarına sözlü veya fiili katılımın olsun.

5- Eve hapsetme. Beraberce gezin.

6- Bazı işleri tek başına yapmasına izin ver. Bulaşık yıkamasına izin ver. Gerekiyorsa sen onları tekrar yıka.

7- Ara sıra ödüllendir.

B- Ona kötü örnek olacak tavırlara ve sözlere dikkat et.

Bu konuda iki önemli sorunla karşılaşıyoruz:

Birincisi: Bilhassa görsel medyanın sunduğu çocuklara yönelik programlarda, çocuk için cazip olacak yönler bizim verdiklerimizden kat kat fazladır. Çocuk, bizim verdiklerimizi kerhen izlerken, onlardakini can kulağı ile izleyebilmektedir. Bu sorunun nedeni sadece, bizim denebilecek malzememizin olmamasında yatmıyor. Öbürlerinin sınırı, hesabı yoktur. Onlarda caiz veya haram kavramı yoktur. Aklına geleni, hayal ettiğini yazıp çizebilmektedir. Bizim ise bir peygamberin tasvirini yapmamız, bizim için yüksek değeri bulunan zevatı tasvir etmemiz pek de kolay olmamaktadır. Hatta hiç caiz olmayan yönü vardır. Bu durumda ebeveyn olarak aradaki boşluğu özel himmetimizle doldurmak durumundayız. Başkalarının elindeki imkanlardan da tamamen kopmamız gerekmeyebilir. İtidali yakalayıp, seçici olabilirsek işimiz kolaylaşır.

İkincisi: Çocuğumuza, bize ait malzemeleri satın almamız ve ‘bunlar senindir’ dememiz sorun çözmüyor. Çocuk her emrimizi dinleyecek durumda değildir. Teknolojiye veya kalem deftere güvenimiz, sonunda bizi üzebilir. Görev bizim görevimizdir. Sorumlu olan biziz. Eğer teknolojiden yararlanabiliyorsak ne hoş. Bunun kıymetini biliriz. Ama kimse bilgisayara, kaliteli baskısı olan kitaplara, dergilere güvenmesin.
 
6 - Oyun Haktır


Kiminle oynadığını ve nelerle oynadığını bildikten sonra çocuğun oynaması en tabii haklarındandır. Hatta çocuğun gözünde oyun, yemeğinden daha değerli olabilmektedir. Sınırsız ve kontrolsüz oyun çocuğu elden çıkarabilir.

Çocuğun oynamasında sakınca g6rduşümuz oyunları yasaklarken, o oyunun yerini doldurmamız gerektiğini unutmamalıyız. Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem oyun oynayan çocuklarının yanından geçer, onlara selam verip gönüllerini alırdı.

Enes bin Malik radıyallahu anh diyor ki:

“Ben çocuklarla oynarken Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Bize selam verdi. Sonra beni çağırdı ve bir işe gönderdi.” (Müslim,4533)

Oyunda kumara alışma sürecini başlatan oyunlar velilerin gözlerinden kaçmamalıdır. Ayrıca bilgisayar gibi çocuğu köleleştiren eğlence araçlarını da bir program dahilinde vermenin yollarını bulmalıyız. Yalnız şu unutulmamalıdır: Bütün arkadaşlarında gördüğü bir aleti çocuğa yasaklamak, onun gizli işler yapmasına veya onun gözünde ebeveynin değer kaybetmesine neden olabilir. Yasak koymanın da bir kuralı olması gerekiyor.

İmam Gazali diyor ki:

“Çocuk dersten çıktıktan sonra, onun, derslerin yorgunluğunu atacağı güzel bir oyun oynamasına izin verilmelidir. Ama oynamaktan yorulacak hale gelmemelidir. Çocuk oyundan alıkonur ve sürekli ders çalışması istenirse, kalbi ölür, zekası körelir. Yaşamaktan zevk almaz. Bir yolla dersten kurtulmaya çalışır. ”

Ağaç Bir Günde Büyümüyor!

Aksırınca ‘elhamdulillah’ deme sünnetini çocuğumuza bir iki defa söyleyip, gerekiyorsa bin defa uygulatarak alıştırabiliriz. Çocuk öğrendiği her şeyi uygulamaz. Uygulama süreci seneler alabilir. Sabretmek, bıkmamak zorundayız. Şeytana verebileceğimiz en büyük taviz, bıkkınlığımız ve umutsuzluğumuzdur. Şeytan bıkıp usanmadan, biz bıkıp usanamayız. Biz bulunduğumuz olgunluk düzeyine kaç yılda geldik, hangi olayların veya sözlerin kaç defa tekrarı bizi etkiledi de mevcut yapımızı kazandık. Bunu düşünsek kendimize iyilik etmiş oluruz.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…