- 30 Kasım 2010
- 9.600
- 19.268
- 448
- Konu Sahibi inceuclusarjiolanvarmi
-
- #61
Tabi ki girmeyecek. Zaten mevzu adamın dul olması da değil. Bu babamın elindeki en büyük koz sadece :) Mükemmel bir adam olsaydı dahi "bu benim değil, senin seçtiğin" diyerek bir kusur bulurdu illa ki... Bazı insanlar bencil doğuyorlar. Damarlarında dolaşıyor bencillik. O damarlardan başka canlara bulaştırıyorlar bencilliklerini. Sonrasında, bencil olmamak adına kendiyle mücadele eden ruh hastaları geliyor meydana. Onların vasıtasıyla... Ben de o mücadele esnasında ruhunun ve zihninin büyük bir kısmı zedelenmiş canlılardan biriyim sadece :) Belki korkaklığımdan, belki mücadelenin kötü sonuçlanacağı endişesinden, belki de vicdanımdan. Çekip gidemiyorum işte...
Bana sormadınız ama cevap vermek istedim. Oluyor evet. Çok severken bir an, aynı dozda nefret hissedebiliyor insan. Nefretin hakim olduğu zamanlarda "Umurumda değil ne düşündüğü" derken, bir sözü ile ağlama krizine sebep olabiliyor aynı kişi. Hem bu kadar değerli, hem etkisiz. Değişik işte...
olmaz olasıca hisler işte.
neyse..
yoknazın konusunu hulusi kentmeni sevenler kulubüne çevirmeden sıradaki parça tüm iyi babası olan kızlara gelsin
Korkuyorsun... Ama bu korku başka bir
korku. Ataya karşı saygısızlık yapmaktan korkuyorsun sen yoknaz. Vicdanın seni çepeçevre sarıyor. Dilini bağlıyor.. Bülbül gibi konuşuyorken dil nasıl lâl olur? Olurmuş yoknaz, bal gibi olurmuş. Oysa belki de iki dakika önce karar vermiştin. Tüm cesaretini toplayıp konusacaktin.
Sana al başını git demiyorum. Çünkü ben öyle yapmadım. Herşeyi konuş. Aracı koyma araya. Muhatabı sen ol. Görsün kızı artık büyüdü. Seni anlayana dek sabırla konuş. Bu süreç ne kadar sancılı olursa olsun. Seviyorsan uğruna savaş. Gitmek çare değil.
Artık o kadar doldum ki, sıkıntılardan birini aradan çekip yazmak istedim. Hangi birini yazsam, ne yapsam bilemediğimden bari bunu yazayım dedim...
Çok berbat bir zamanı yaşıyordum onunla tanıştığımda. Uzun yıllar süren ve büyük hayal kırıklıklarıyla biten bir ilişkinin ardından o karşıma çıktı. Yaşamaktan dahi vazgeçtiğim bir dönemdi. İkimizin de bir amacı yoktu. Günler boyunca anlattık, konuştuk. O beni dinledi uzun uzun ben onu. Pişmanlıklarımızı, keşkelerimizi, hatalarımızı konuştuk. Zerre ayrıntı gizlemeden. Dedim ya, bir amacımız yoktu haliyle maskelere de ihtiyaç duymadık. Ne güzel diyorduk, birbirimizin geçmişini yadırgamadan ve yargılamadan en şeffaf hallerimizle konuşuyoruz. Zamanla önce o bana, sonra ben ona aşık oldum. Hayatımızla ilgili tüm detayları bilmenin tedirginliğiyle ama aynı zamanda böylesine şeffaf bir başlangıcın rahatlığıyla sevdik birbirimizi...
Onun başından bir evlilik geçmişti. Detaya girmeyeceğim ancak aşk evliliği değildi. "Hayatımın en büyük pişmanlığı ve anneme olan öfkemin en büyük sebebi" diye bahsediyordu eski evliliğinden. 1 seneden az bir zamanda sona ermiş ve mazide kalmış bir evlilik. Ben sorun etmedim bunu. Kendi hayatıma dönüp baktığımda, o kadar çok hatam vardı ki, bir başkasının özellikle sevdiğim adamın hatalarını yargılayacak haddim yoktu. Kaldı ki hatasız bir kul olsam dahi yargılamayı yeğlemezdim böyle bir geçmişi. Hayatımdaki en büyük şans diyordum ona, hala da öyle...
Gelelim babama... Hayatım boyunca diyalog kuramadığım, kendi doğrularından başka hiçbir şeyi kabullenmeyen, fikirlerini bağıra çağıra söylemekten çekinmeyen, sadece kan bağım olması dolasıyla belki biraz sevdiğim adam. Onun dışında baba kız ilişkisini hiç yaşamadık, bilmiyorum... İçimden gelerek baba dediğimi de hatırlamıyorum.
Dul, tahsilsiz, çok yakışıklı değil, çok zengin değil. 1 yıl boyunca mütemadiyen duyduğum ve tiksinti ile karışık bir gülümseme ile yanıt verdiğim cümleler. Hiç kimse insanlığına yahut karakterine değinmedi. Mühim olan toplumda yer etmiş kifayetlerdi. Kız verilirse tüm bu olumsuzluklar olmamalıydı. İnsanmış kime ne? Dürüstmüş ne olacak canım. İncitmezmiş aman boşver. Değer verirmiş, adammış ne önemi var. Aldatmayı bırak karşı cinsle iş dışında tek kelam etmezmiş aman canım ne olacak. İş ve ev arasında mekik dokurmuş, başka da bir hayatı yokmuş kim ne yapsın bunları? Alkol almazmış, kumar oynamazmış aman canım bunlar olması gerekenler zaten. İnsanlığın ne önemi vardır ki tahsil, para ve temiz bir geçmiş karşısında? Sevmiş olmanın ne önemi var ki...
Neyse... Önce teyzemle tanıştırdım onu. "Çok dürüst, çok efendi bir adam. Çok beğendim" denildi. İyi, güzel. Sonra annem tanıştı müstakbel damat adayıyla. Aynı izlenim onda da oluştu. Ancak ne zaman ki babaya açıldı konu, ne zaman ki "Ben ölürüm de dul bir adama kız vermem" cümlesi duyuldu, o vakit insanlığı, karakteri, dürüstlüğü unutuldu. "Dul adam" oldu yalnızca. Ben ise, pek temiz pek mükemmel bekar kız...
"Valla karar senin. İster ayrıl, ister bir ömür bekle. Ama evliliği kafandan çıkar" denildi acımasızca. 26 yaşında tahammül etmekte çok zorlandığım bir evde yaşamaya devam et dediler yani. Başka bir ihtimal söz konusu bile değildi.
-Ölümü çiğnerse evlenir ancak...
-Hiç evlenmesin tamam ama ona kız vermem.
Sebep? Çünkü dul. Bir çocuk sahibi bile değil ama dul. Hem zaten çok mu yakışıklı ve zengin ki? Üniversite bile bitirilmemiş ki. Üniversite mezunu birçok gerzekten daha akıllı ve zeki olmasının ne önemi olabilir ki? Üniversite mezunu birçok yapmacık heriften daha dürüst ve şeffaf olmasının ne önemi olabilir ki? Ama dul...
Biz dürüst olmayı yeğledik hem birbirimize hem çevremize. Hiçbir şeyi gizlemedik, hiçbir yalanın ardına saklanmadık. Karşılığı mı? Defalarca kürtaj olan ama kağıt üzerinde evli olmamış, buna rağmen "ay ben bekar erkek alırım dul adam alınmaz ben bekarım" diye fütursuzca konuşan kadınlar daha çok hak etti mutluluğu. Neticede hataları da günahları da aleni değildi. Birçok kadınla birlikte olmuş, birçok kadının canını utanmadan yakmış herifler daha çok hak etti mutluluğu. Çünkü kağıt üzerinde belgelenmemişti geçmişleri. Biz ise dürüst olmayı yeğledik...
-Ya ayrıl ya yıllarca bekle...
Ne seçenek kaldı ki bana? O bekler bir ömür. Ancak ben onun hayatına zincir vurmak istemiyorum. Ben onu 26 yıllık mutsuzluğumun bir parçası yapmak istemiyorum. Hak etmiyor ki bunu.. Hiç hem de. Ayrılık konuşması nasıl yapılır ki bu kadar severken... Hiç bilmiyorum. Ben mi? Artık vazgeçtim her şeyden...
Artık o kadar doldum ki, sıkıntılardan birini aradan çekip yazmak istedim. Hangi birini yazsam, ne yapsam bilemediğimden bari bunu yazayım dedim...
Çok berbat bir zamanı yaşıyordum onunla tanıştığımda. Uzun yıllar süren ve büyük hayal kırıklıklarıyla biten bir ilişkinin ardından o karşıma çıktı. Yaşamaktan dahi vazgeçtiğim bir dönemdi. İkimizin de bir amacı yoktu. Günler boyunca anlattık, konuştuk. O beni dinledi uzun uzun ben onu. Pişmanlıklarımızı, keşkelerimizi, hatalarımızı konuştuk. Zerre ayrıntı gizlemeden. Dedim ya, bir amacımız yoktu haliyle maskelere de ihtiyaç duymadık. Ne güzel diyorduk, birbirimizin geçmişini yadırgamadan ve yargılamadan en şeffaf hallerimizle konuşuyoruz. Zamanla önce o bana, sonra ben ona aşık oldum. Hayatımızla ilgili tüm detayları bilmenin tedirginliğiyle ama aynı zamanda böylesine şeffaf bir başlangıcın rahatlığıyla sevdik birbirimizi...
Onun başından bir evlilik geçmişti. Detaya girmeyeceğim ancak aşk evliliği değildi. "Hayatımın en büyük pişmanlığı ve anneme olan öfkemin en büyük sebebi" diye bahsediyordu eski evliliğinden. 1 seneden az bir zamanda sona ermiş ve mazide kalmış bir evlilik. Ben sorun etmedim bunu. Kendi hayatıma dönüp baktığımda, o kadar çok hatam vardı ki, bir başkasının özellikle sevdiğim adamın hatalarını yargılayacak haddim yoktu. Kaldı ki hatasız bir kul olsam dahi yargılamayı yeğlemezdim böyle bir geçmişi. Hayatımdaki en büyük şans diyordum ona, hala da öyle...
Gelelim babama... Hayatım boyunca diyalog kuramadığım, kendi doğrularından başka hiçbir şeyi kabullenmeyen, fikirlerini bağıra çağıra söylemekten çekinmeyen, sadece kan bağım olması dolasıyla belki biraz sevdiğim adam. Onun dışında baba kız ilişkisini hiç yaşamadık, bilmiyorum... İçimden gelerek baba dediğimi de hatırlamıyorum.
Dul, tahsilsiz, çok yakışıklı değil, çok zengin değil. 1 yıl boyunca mütemadiyen duyduğum ve tiksinti ile karışık bir gülümseme ile yanıt verdiğim cümleler. Hiç kimse insanlığına yahut karakterine değinmedi. Mühim olan toplumda yer etmiş kifayetlerdi. Kız verilirse tüm bu olumsuzluklar olmamalıydı. İnsanmış kime ne? Dürüstmüş ne olacak canım. İncitmezmiş aman boşver. Değer verirmiş, adammış ne önemi var. Aldatmayı bırak karşı cinsle iş dışında tek kelam etmezmiş aman canım ne olacak. İş ve ev arasında mekik dokurmuş, başka da bir hayatı yokmuş kim ne yapsın bunları? Alkol almazmış, kumar oynamazmış aman canım bunlar olması gerekenler zaten. İnsanlığın ne önemi vardır ki tahsil, para ve temiz bir geçmiş karşısında? Sevmiş olmanın ne önemi var ki...
Neyse... Önce teyzemle tanıştırdım onu. "Çok dürüst, çok efendi bir adam. Çok beğendim" denildi. İyi, güzel. Sonra annem tanıştı müstakbel damat adayıyla. Aynı izlenim onda da oluştu. Ancak ne zaman ki babaya açıldı konu, ne zaman ki "Ben ölürüm de dul bir adama kız vermem" cümlesi duyuldu, o vakit insanlığı, karakteri, dürüstlüğü unutuldu. "Dul adam" oldu yalnızca. Ben ise, pek temiz pek mükemmel bekar kız...
"Valla karar senin. İster ayrıl, ister bir ömür bekle. Ama evliliği kafandan çıkar" denildi acımasızca. 26 yaşında tahammül etmekte çok zorlandığım bir evde yaşamaya devam et dediler yani. Başka bir ihtimal söz konusu bile değildi.
-Ölümü çiğnerse evlenir ancak...
-Hiç evlenmesin tamam ama ona kız vermem.
Sebep? Çünkü dul. Bir çocuk sahibi bile değil ama dul. Hem zaten çok mu yakışıklı ve zengin ki? Üniversite bile bitirilmemiş ki. Üniversite mezunu birçok gerzekten daha akıllı ve zeki olmasının ne önemi olabilir ki? Üniversite mezunu birçok yapmacık heriften daha dürüst ve şeffaf olmasının ne önemi olabilir ki? Ama dul...
Biz dürüst olmayı yeğledik hem birbirimize hem çevremize. Hiçbir şeyi gizlemedik, hiçbir yalanın ardına saklanmadık. Karşılığı mı? Defalarca kürtaj olan ama kağıt üzerinde evli olmamış, buna rağmen "ay ben bekar erkek alırım dul adam alınmaz ben bekarım" diye fütursuzca konuşan kadınlar daha çok hak etti mutluluğu. Neticede hataları da günahları da aleni değildi. Birçok kadınla birlikte olmuş, birçok kadının canını utanmadan yakmış herifler daha çok hak etti mutluluğu. Çünkü kağıt üzerinde belgelenmemişti geçmişleri. Biz ise dürüst olmayı yeğledik...
-Ya ayrıl ya yıllarca bekle...
Ne seçenek kaldı ki bana? O bekler bir ömür. Ancak ben onun hayatına zincir vurmak istemiyorum. Ben onu 26 yıllık mutsuzluğumun bir parçası yapmak istemiyorum. Hak etmiyor ki bunu.. Hiç hem de. Ayrılık konuşması nasıl yapılır ki bu kadar severken... Hiç bilmiyorum. Ben mi? Artık vazgeçtim her şeyden...
ne hastalıklı düşünceler
ne çok anlam yüklemişsiniz herşeye
91 doğumluysanız tamam
cehalet derim
değilseniz, vahim
Aynı dertten muzdaribiz. Benim sevgilim de dul aynı seninki gibi kısa süreli bir evliliği olmuş, sevmeden olmuş iki taraf için de. Benimki yüksek lisans yapıyor doktora da yapacak ama faydası ne? Hiç. Ailem "dul" adam aşık olmaz diyor, kullanılırmışım. Neden evlenip boşanan insanlar aşık olamasın ki anlayamıyorum ben bunu? Evlenince insan kalbini bir köşeye mi fırlatıyor. Ben aşık olduğunu biliyorum ama asla vazgeçmeyeceğim. Yani en azından ailem yüzünden vazgeçmem. Bence sen de pes etme. Senin yine annen yanında benim o da istemiyor. Öyle evlatlıktan reddetmeler, yakıp yıkmalar olmasa da istemiyoruz diyorlar, onaylamıyorlarmış. Seni çok çok iyi anlıyorum ben.
canımmmm normalde bu kadar uzun yazıları hayatta okumam ama senin yazdığın benı cok etkiledi.. o kadar güzel anlatmışsın ifade etmişsin ki kendini.. gercekten cok etkilendim.. eşimle ben akrabayız onun halası benım dayımla evli.. kan bağımız yok ama bizde de aynı muhabbet oldu.. babam vefat ettiği dönemde abim zaten bizden hep ayrıydı. annemle bi başımıza kalmıştık bende eşimle cok yakın arkadaştım onla kavga eder onla gülerdim. ama aramzda hep bi mesafe vardı çunku hoşlanıyordum o benı sevmiyor diye hic yanaşmazdım. o da aynı şekildeymiş.. sonra biz konuşmaya başladığımızda annem hayırr dedi!! asla ben akrabaya kız vermem..!! kaçarım dedim sen istediğini de, ben ondan konşmaktan vazgecmicem dedim.. Annem dayımı teyzelerimi kattı araya vazgecmem için.. dışarı cıkartmamaya çalıştı dışarı cıkma kimle konuşuyorsun kim arıyor dedikce ben daha cok diklendim.. vazgecmedim sevdamdan ve davamdan.. sonrasında tamm bi gelsinler bakalım belli olmaz falan demeye başladı tam 4 kere gelip gittiler beni istemeye.. sonrasında annem bizde onlara gidelim oturmaya dedi ama benı götürmedi. neyse konuşmuş orada eşimle.. cok da hoşuna gitmiş.. şimdi inanırmısın bilmem ama benden çok eşimle anlaşıyor ve konuşuyor. eşim her gün arar annemi annemde onu arar. beni arayan yok soran yok
sende davandan vazgecme kuzum.. ailenin sözü dinlenir dinlenmez değil ama bu kadar iyi anlaşırken bu kadar doğrular varken neden istemediğin bi yola sapasın ki ? Allah yâr ve yardımcın olsun canım.. herşeyin en iyisini en doğrusunu sen bilirsin. kalbinin sesini dinlemekten vazgecme.. senin için cok dua edicem..
Bi arkadaşım yaşadı buna benzer şeyleri,,evlenmek istediği adam ''dul'' olmasının yanı sıra,yaş farkı (12 yaş) ve Türk-kürt çatışması içinde zorla da olsa aileye kabul ettirdiler.. evlendiler hatta çocukları bile oldu çok da mutlular.. aileye gelince asla kızımızı ona vermeyiz ölümüzü çiğner öyle evlenir o adamla dedikleri artık oldukça iyi anlaştıkları ve sevdikleri damatları oldu........................nasıl başardılar deyince kız önce anneyi ikna etti ve çok sevdikleri fikirlerine önem verdikleri bi akrabaları araya girip kızın babasıyla konuştu....ikna çabaları sonuç verdi.....imkansız bi durum değil bence..............dilerim sizinde hakkınızda hayırlısı olsun......
Merhaba , ben de aynı dertten muzdaribimAynı dertten muzdaribiz. Benim sevgilim de dul aynı seninki gibi kısa süreli bir evliliği olmuş, sevmeden olmuş iki taraf için de. Benimki yüksek lisans yapıyor doktora da yapacak ama faydası ne? Hiç. Ailem "dul" adam aşık olmaz diyor, kullanılırmışım. Neden evlenip boşanan insanlar aşık olamasın ki anlayamıyorum ben bunu? Evlenince insan kalbini bir köşeye mi fırlatıyor. Ben aşık olduğunu biliyorum ama asla vazgeçmeyeceğim. Yani en azından ailem yüzünden vazgeçmem. Bence sen de pes etme. Senin yine annen yanında benim o da istemiyor. Öyle evlatlıktan reddetmeler, yakıp yıkmalar olmasa da istemiyoruz diyorlar, onaylamıyorlarmış. Seni çok çok iyi anlıyorum ben.
Merhabalar, 2 yıl heçmiş aradan.. Ne yaptınız acaba evlendiniz mi :/Artık o kadar doldum ki, sıkıntılardan birini aradan çekip yazmak istedim. Hangi birini yazsam, ne yapsam bilemediğimden bari bunu yazayım dedim...
Çok berbat bir zamanı yaşıyordum onunla tanıştığımda. Uzun yıllar süren ve büyük hayal kırıklıklarıyla biten bir ilişkinin ardından o karşıma çıktı. Yaşamaktan dahi vazgeçtiğim bir dönemdi. İkimizin de bir amacı yoktu. Günler boyunca anlattık, konuştuk. O beni dinledi uzun uzun ben onu. Pişmanlıklarımızı, keşkelerimizi, hatalarımızı konuştuk. Zerre ayrıntı gizlemeden. Dedim ya, bir amacımız yoktu haliyle maskelere de ihtiyaç duymadık. Ne güzel diyorduk, birbirimizin geçmişini yadırgamadan ve yargılamadan en şeffaf hallerimizle konuşuyoruz. Zamanla önce o bana, sonra ben ona aşık oldum. Hayatımızla ilgili tüm detayları bilmenin tedirginliğiyle ama aynı zamanda böylesine şeffaf bir başlangıcın rahatlığıyla sevdik birbirimizi...
Onun başından bir evlilik geçmişti. Detaya girmeyeceğim ancak aşk evliliği değildi. "Hayatımın en büyük pişmanlığı ve anneme olan öfkemin en büyük sebebi" diye bahsediyordu eski evliliğinden. 1 seneden az bir zamanda sona ermiş ve mazide kalmış bir evlilik. Ben sorun etmedim bunu. Kendi hayatıma dönüp baktığımda, o kadar çok hatam vardı ki, bir başkasının özellikle sevdiğim adamın hatalarını yargılayacak haddim yoktu. Kaldı ki hatasız bir kul olsam dahi yargılamayı yeğlemezdim böyle bir geçmişi. Hayatımdaki en büyük şans diyordum ona, hala da öyle...
Gelelim babama... Hayatım boyunca diyalog kuramadığım, kendi doğrularından başka hiçbir şeyi kabullenmeyen, fikirlerini bağıra çağıra söylemekten çekinmeyen, sadece kan bağım olması dolasıyla belki biraz sevdiğim adam. Onun dışında baba kız ilişkisini hiç yaşamadık, bilmiyorum... İçimden gelerek baba dediğimi de hatırlamıyorum.
Dul, tahsilsiz, çok yakışıklı değil, çok zengin değil. 1 yıl boyunca mütemadiyen duyduğum ve tiksinti ile karışık bir gülümseme ile yanıt verdiğim cümleler. Hiç kimse insanlığına yahut karakterine değinmedi. Mühim olan toplumda yer etmiş kifayetlerdi. Kız verilirse tüm bu olumsuzluklar olmamalıydı. İnsanmış kime ne? Dürüstmüş ne olacak canım. İncitmezmiş aman boşver. Değer verirmiş, adammış ne önemi var. Aldatmayı bırak karşı cinsle iş dışında tek kelam etmezmiş aman canım ne olacak. İş ve ev arasında mekik dokurmuş, başka da bir hayatı yokmuş kim ne yapsın bunları? Alkol almazmış, kumar oynamazmış aman canım bunlar olması gerekenler zaten. İnsanlığın ne önemi vardır ki tahsil, para ve temiz bir geçmiş karşısında? Sevmiş olmanın ne önemi var ki...
Neyse... Önce teyzemle tanıştırdım onu. "Çok dürüst, çok efendi bir adam. Çok beğendim" denildi. İyi, güzel. Sonra annem tanıştı müstakbel damat adayıyla. Aynı izlenim onda da oluştu. Ancak ne zaman ki babaya açıldı konu, ne zaman ki "Ben ölürüm de dul bir adama kız vermem" cümlesi duyuldu, o vakit insanlığı, karakteri, dürüstlüğü unutuldu. "Dul adam" oldu yalnızca. Ben ise, pek temiz pek mükemmel bekar kız...
"Valla karar senin. İster ayrıl, ister bir ömür bekle. Ama evliliği kafandan çıkar" denildi acımasızca. 26 yaşında tahammül etmekte çok zorlandığım bir evde yaşamaya devam et dediler yani. Başka bir ihtimal söz konusu bile değildi.
-Ölümü çiğnerse evlenir ancak...
-Hiç evlenmesin tamam ama ona kız vermem.
Sebep? Çünkü dul. Bir çocuk sahibi bile değil ama dul. Hem zaten çok mu yakışıklı ve zengin ki? Üniversite bile bitirilmemiş ki. Üniversite mezunu birçok gerzekten daha akıllı ve zeki olmasının ne önemi olabilir ki? Üniversite mezunu birçok yapmacık heriften daha dürüst ve şeffaf olmasının ne önemi olabilir ki? Ama dul...
Biz dürüst olmayı yeğledik hem birbirimize hem çevremize. Hiçbir şeyi gizlemedik, hiçbir yalanın ardına saklanmadık. Karşılığı mı? Defalarca kürtaj olan ama kağıt üzerinde evli olmamış, buna rağmen "ay ben bekar erkek alırım dul adam alınmaz ben bekarım" diye fütursuzca konuşan kadınlar daha çok hak etti mutluluğu. Neticede hataları da günahları da aleni değildi. Birçok kadınla birlikte olmuş, birçok kadının canını utanmadan yakmış herifler daha çok hak etti mutluluğu. Çünkü kağıt üzerinde belgelenmemişti geçmişleri. Biz ise dürüst olmayı yeğledik...
-Ya ayrıl ya yıllarca bekle...
Ne seçenek kaldı ki bana? O bekler bir ömür. Ancak ben onun hayatına zincir vurmak istemiyorum. Ben onu 26 yıllık mutsuzluğumun bir parçası yapmak istemiyorum. Hak etmiyor ki bunu.. Hiç hem de. Ayrılık konuşması nasıl yapılır ki bu kadar severken... Hiç bilmiyorum. Ben mi? Artık vazgeçtim her şeyden...
ben de öyle düşünüyorum. Bu toplumda bir kadın boşanıyorsa geçerli sebepleri vardır.boşanmış olmak kötü bir şey değil ama ben güvenmezdim. çünkü evliliklerde ilişkilerde kadınlar kanlarının son damlasına kadar savaşıyor. bu nedenle erkek arkadaşınızın anlatmadığı pek çok şey olabileceğini düşünüyorum.
esas konuya dönersek hiçbir baba çocuğunun kötülüğünü istemez. ve babalar genelde haklı çıkıyor bu nedenle babanıza sırtınızı dönmeden ikna etmeye çalışın bence
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?