Dün çıldırdım bu haberleri okuyunca.
Acaba vicdanı sızlaması gerekenler bu haberi duyduklarında geçkalınmışlık içi üzüldüler mi?
Yoksa rahat mı uyudular bu da ayrı bir sorun. Ve çok ciddi bir sorun aslında.
Sonra kendimi düşündüm. Ben yeterince ilgili miyim çevremle. Var mı yapabileceğim birşey diye.
Evet artık mışlarla mişlerle uğraşacağımıza çevremize bakalım.
kendimize acımaktan vazgeçip....
kimse üzülmedi inanın..
doğurmasaydı yapmasaydı etmeseydi diye yargılandı..
doğururken bizemi sordu efendim ..
kimse üzülmedi inanın..
doğurmasaydı yapmasaydı etmeseydi diye yargılandı..
doğururken bizemi sordu efendim ..
Doğururken sormamış olabilir.
Peki bu annenin yükünü çocukları çekecek. Beni ligilendiren tarafı o.
Zaten kadın ölmüş gitmiş. Geride kalanlar ve o bebeler benim üzüldüğüm.
Kimse üzülmedi mi??
Ben çok üzüldüm.
Bir anne olarak kahroldum. Bir anne için evlat ne demektir biliyorum.
Onların en ufacık üzüntüleri eksiklikleri bir anenin canını nasıl yakar biliyorum.
Saç kurutma makinesiyle ısınmak kimin aklına gelir.
Düşünebiliyor musunuz kadının çaresizliğini. Çaresizlikten ürettiği fikri.
Evet korunmamış hata etmiş.
Olan olmuş.
Anne korunmadı çok doğurdu diye arkamızı mı dönelim.
Bu benim yapabileceğim birşey değil.
Vicdanımın kaldırabileceği bir şey değil.
Kalbim o kadar katılaşmadı çok şükür....
haberi okuyunca okadar çok üzüldüm ki.... anlatamam. ama kimsenin elinden birşey gelmedi. gencecik bir kadın öldüğü ile kaldı. komşularıda evine girip çıkmadılarsa nasıl bilsinler ki. oysa o kadar yardım kuruluşu var ki... en azından bulunduğum ilde kömür yada yiyecek yardım eden kuruluşlar var. aşevi var. çevresinde bilinçli birisi olsaydı o kadın yaşıyor olacaktı.
bizimde uzak komşunun evinde 3 gündür yemek pişmemiş. o evin çocuğu okulda açlıktan bayılmış. bu duyulunca, herkez elinden geldiği ile yardım etti. meğerse adam özürlü diye işten çıkartılmış.ramazan günüydü, ev halkı sabah akşam oruç tutuyorlarmış. yoksa gidipte kimseden isteyecek yapıda insanlar değillerdi.
İlk olarak ben de bu haberi bugün okudum, gerçekten tüyler ürpertici bir durum.
Zaten bir müslüman ülkesi olarak, bize dinen farz olanları tamamıyla her kesim yapabilseydi zaten bu gibi haberler günün manşetlerini süslemezdi.
Ama malesef ki, kim ne kadar inkar ederse etsin, kapitalist bir dünyada yaşıyoruz.
Eskiden komşumuz aç iken, bir sorunu derdi varken, kendi hanendeki insanların bile huzuru olmaz "ne yapsak diye" kendi derdiymişçesine üstlenirdi.
Çok çok eski zamandan bahsetmiyorum, 25-30 yıl öncesini diyorum.
Ama öyle bir hale geldik ki "her koyun kendi bacağından asılır" diyerek hayatlarımıza, kendimizde hiç bir eksiklik duymadan, insani duygularımızı yitirerek devam ediyoruz malesef ki.
Herkes aynıdır diye insanların günlük yaşamlarındaki sorunlarını da yargılamak doğru değil bence. Netice "herkesin derdi kendine ağırdır" diye bir laf var.
Kimse kimsenin sıkıntısının verdiği eziyeti anlayamaz, çünkü kendisi hissetmiyor bu durumu.
Hadi manşetleri geçtim, geçen gün annem anlattı.
Teyzem bir gün evde otururken kapı çalıyor ve tanımadığı yaşlıca bir adamcağız kapıda. "Buyrun kime gelmiştiniz" diyor.
Adamcağızın hali per perişan, belli ki bir sorunu var ve düşüncelerini toparlayıpta kimdir, neyin nesidir bunu söylemekten bile aciz.
Eniştemde evde olduğu için içeri almışlar, bir güzel karnını doyurmuşlar, dinlenmişte biraz. Taaa neyden sonra, adamcağız toparlamış kendinide "ya kusura bakmayın benim burada olmamam lazım, kayboldum ben sanırım, ben filanca yerde oturuyorum" diyebilmiş.
Eniştemlerde nedir ne değildir merak ettikleri için, kardeşleri ile beraber almışlar adamı gitmek istediği yere götürmüşler. Hem tekrar kaybolmasın hem de bir ihtiyacı varsa görsünler diye yalnız bırakmamışlar.
Adamın evini görünce zaten içleri parçalanmış. Hangi durumdan ve neden o hale geldiği bilinmez, fakat adamın evi bu kış günlerinde vıcık vıcık su, kuru yerlerde de fareler cirit atıyormuş.
Netice itibari ile eniştemler hem maddi hem manevi yönden adama yardımcı olmaya çalışmışlar ve şimdi arada gidip bir ihtiyacı derdi var mı diye kontrol ediyorlar, muhtemelen etrafındaki insanlara da durumu açıklayıp yardım etmelerine teşvik ediyorlar ki, daha zor durumlara düşmesin adamcağız diye.
Bu da kendi çevremde yaşanan bir olay.
Bunlar gibi yüzlerce binlercesi var. Elbette elimizden geldiğince hepsine yardım edelim, herkesin derdine koşalım, maddi imkanlarımız el verdiği sürece de bu desteği çevremizdeki ihtiyaç sahiplerine verelim.
Ama Peygamberimiz (s.a.v.) bile buyurmuşlar ki “Sadaka veriniz! Üzerinize öyle bir zaman gelecek ki, kişi sadaKAZENkası elinde dolaşacak ve kendisine sadaka getirdiği kişi, “bunu dün getirKAZENmiş olsaydın, kabul ederdim; ama şimdi ona ihtiyacım yok!” diyecek ve saKAZENdakayı kabul eden kimse bulamayacaktır.”
Biz ahir ümmet olarak öyle bir zamandayız ki, yardıma ihtiyacı olana bile yardım ettiğinde (sözün meclisten dışarı, herkes böyle diye genelleme yapmıyorum) "sadakana ihtiyacım yok, ben ne istersem Allah'tan isterim" gibi terslenmeler de olabiliyor.
Yani biz ne kadar bu konuyu eleştirirsek eleştirelim, herşey kişinin kendisinde bitiyor. Herkes kendi üstüne düşeni yapmalı, yanındaki arkadaşını da uyarmalı yeri geldiğinde, ama herkes kendi amelinden sorumlu.
Şahsen ben kendimce elimden geleni yapmaya çalışıyorum, inşallah ta iyi şeyler yaptığıma inandığım gibi iyi neticelerde doğuyordur.
Unutmamak lazım ki, her kim ne yaparsa yapsın Peygamberimiz (s.a.v.)'in bir diğer hadisi de "Sağ elin verdiğini sol elin görmesin".
Dile dolanan sadakanın ne kadar kıymetli olabileceğini siz tahlil edeceksinizdir zaten.
Sürçü lisan ettiysem affola
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?