işte bu durum oruç özelinde değil.
genel olarak hayatımızda kul hakkına dikkat etmeliyiz. edemediğimiz zamanlarda onu yapma, bunu yap, bunu yapacağına şunu yap gibi söylemler bana tanrıcılık oynamak gibi geliyor.
ben yargının adaletine inandığım için, bir şekilde zaaflarımız konusunda insaflı olunacağını düşünüyorum.
karşındaki kul hakkı meselesi ise özellikle eşler, kardeşler, aile arasında bu işin totaline bakarız.
nihayetinde sen oruçlu iken kırıcı olursun ama normalde degilsindir, eşin seni tolere eder.
o gün gelip sorulduğunda, ben bu kadından/adamdan razı değilim demeyecektir.
he genel olarak zaten öküzün tekidir, ki bu adam ramazan’da da öküzdür, genelde de öküzdür ve işin sonuna geldiğinde muhtemelen kimse razı olmayacaktır. orucunu tutsun tutmasın belki en azından başka açıdan kendini kurtarır.
bu teraziyi biz tutmuyoruz.
çok sabırlı biriyimdir. ilk lohusalığımda hatta ilk 4 ay çok şirret bir kadına dönüştüm.
şimdi sevgili eşim bu 4 aya benimle olan 34-44-54 artık kaç yıla tamamlarsak, yakıp razı değilim diyecekse, onun hesabı benden daha ağır olur diye inanıyorum
Milana22
seni seviyorum
Her alanda dikkat edilecek kul hakkına tabi ki ama kuzum günah-sevabı neye göre ölçüyorsunuz diyorsun ya; onun karşılığı direkt benim yazdığım; konuda iki günaha kayma yönü var.
1) Allah'ın emri ibadetini yapmamak
2)Allah'ın -karşıma gelmeyin- nüansıyla belirttiği kul hakkına, "İbadeti bahane ederek" girmek.
Hangisi daha beter denilen noktada elbette insanlar ikinciyi tercih edecek ve "Düzgün yapamıyorsan yapma kardeşim" diye tepki gösterecek.
Biraz açayım;
İbadet kısmı tertemiz bellidir Turuncu sen de biliyorsun;
Yaparsan sevaptır, yapmazsan günahtır.
Telafi edebileceğin, durumuna uyan yolları boldur.
Allah seni -en yormayacak şekilde- ibadetinin sınırlarını belirlemiştir. Aksini düşünmek, Allah'ın zalim olduğunu söylemekle eş değerdir.
(Orucun, namazın kazasını yaparsın -gerçi bu kaza olayı namazda vakit yüzünden hala tartışmalı diye biliyorum- -işte seferisindir, mazeretin vardır fitresini verirsin, ayakta duramıyorsundur oturarak yapın denir, oturamıyorsundur, sadece gözlerinizle-ima ile yapın denir, su yoktur toprak varsa onu kullan denir vb. İslam alimleri baya yorumlamış, türlü türlü şeyler var işte.-)
İbadeti Allah'ın ihtiyacı olduğu için değil, senin ihtiyacın olduğu için yaparsın.
Maddi-manevi kendini terbiye etmek ve anlatılan ahlak içinde nefsine söz geçirebilmek için bu ibadetler senin kılıç kalkanındır, esasen ibadeti yapmadığından değil, ibadeti yapmayarak kendi nefsini tehlikeye attığından, kendi hakkına girdiğinden günah olarak geçer, böyledir yani İslam dininde ibadetin mantığı ve tamamen şahsidir.
Beklentin, ibadetinin karşılığını bekleyeceğin merci sadece Allah'tır.
(Yani kullarına bana şöyle davranın edin filan bulaşamazsın işte :) )
Zaten Allah'ın "Her türlü kolaylığı sağladığı" ibadetlerini yaparken, kuldan medet ummak kısmı ve kendine nasıl davranılması gerektiğini -hak- görüp bunu suistimale kalkması kısmında kul hakkı başlıyor.
Konuda okuyoruz:
Zaten kadın sana eziyet etmiyor, yemeğini pişirip sofranı hazırlayıveriyor, sen oruç tutarken seni zorlayarak bir şeyler yedirmeye çalışmıyor, üzerine oynamıyor. Ama oruç tutan bazı kişiler "Ben oruçluyum, sinirlenebilirim de, açım çünkü" diye milletin tepesine çıkmaya başlıyor. O açlık-sinirlilik hali zaten bedenini ve ruhunu terbiye edeceğin ibadetinin bir parçası, bu zaaflarını daha iyi kontrol edebilmen için bu ibadet emredilmiş İslam Dinince bu böyle açıklanıyor, insanın taşıyabileceğinden daha ağır-imkansız bir ibadeti Allah emretmeyeceğine göre pekala da oruçlu insan bunun bilincinde kendine hakim olabilir demek bu. Yani bu ibadetlerle hem kendini tanıyorsun hem de geliştirmeye çalışıyorsun.
Eh, bunun hırsını karşındakinden çıkarmaya başladığın noktada ise kul hakkı gibi karışık, gönlün Allah'a yakınlığı ile günah-sevap takası yapılabilen bölgeye giriyorsun. Yani senin için tam bir muamma, tam bir zahmet ve ibadetinin günahı-sevabı kadar net olmayan, sevabından çalan, günah yüklendiğin kısım. Bu kısma "Eşim benden nasıl olsa razı gelir" rahatlığı ile girmek de yani :) Bilemezsin.
Tüm alimler, İslam büyükleri en çok bu konuda uyarmışlar, türlü türlü sözler var hepsini yazmayayım bilirsin zaten.
Senin diğer belirttiğin kısmı açıklayayım "Razı gelmezse zaten ona daha büyük günah olur" kısmı. Aslında -sevabı günahı nasıl ölçüyorsunuz- demişsin ama bak sen de ölçüyorsun şaka maka. :)
Gönlün Allah'a yakınlığı, ne kadar temiz hislerle konunun görüldüğüne göre Allah'ın bilebileceği alan işte bu. Eh bu alana ibadeti bahane ederek girince ne olacak? Hem ibadetini zedelemiş olacaksın, hem kul hakkına gireceksin hem çoğu kişi fark etmez ama şirke kadar gideceksin. "Allah'ın sana yapabileceğinden daha ağır bir ibadeti yüklediğini", yani bu işi senin kadar iyi bilmediğini söylemek gibi bir şey bu :) Bu noktada hangisi daha günah fikrin olur değil mi? :)