[h=5]Obsesif-Kompulsif Kişilik Bozukluğu erken yetişkinlik (Adelesans)'den başlayarak süreklilik gösteren, katı, kusursuzluğa yönelik bir davranış biçimidir. Kusursuzluk ilkesi,[/h][h=5][/h][h=5]bireyin yaşam alanını kapsar. Geliştirdikleri katı standartlara ve beklenti düzeyine bir türlü ulaşamadığı için yapılmakta olan işi de bir türlü bitirilemez. Obsesif Kompulsif kişi kurallara, listelere, düzenliliğe, organizasyona ya da zamanın programlanması gibi konular içinde öylesine kaybolur ki, yapılan iş amacından sapar, ayrıntılar içinde kaybolan kişi esas sorunları göremez. Başkalarının her işi kendi yaptıkları gibi yapmaları konusunda mantık dışı bir inat ya da doğru yapamayacakları inancıyla yapmalarına izin vermemek de ayrı bir özellikleridir. Dinlenme ihtiyacından ve dostlarından yoksun kalma pahasına, kendilerini çalışmaya adarlar, karar vermede zorlanırlar ya ertelerler ya da kaçınırlar. Bazen de düşünceleri iki seçenek arasında gider gelir ve sonuca bir türlü ulaşamazlar. Çevrelerindeki değişikliklerden rahatsız olurlar.
Obsesif Kompulsif kişiler kendilerine özgü bir biçimde aşırı vicdanlıdırlar, toplum ve moral değerlerini katı bir biçimde yorumlarlar. Duygusal yakınlıklarını gösteremezler. Para ve hediye verme konusunda - kişisel çıkarları için değilse - cömert davranmazlar, eskimiş işe yaramaz eşyalarını atmazlar.
Obsesif Kompulsif ebeveynin çocuğu ve geleceğin Obsesif Kompulsif yetişkini dünyayı evinin penceresinden izler. Dışardaki insanlar ve dünya ona tehlikeli bir yer olarak tanıtılmıştır.
En güvenli yer anne babanın yanıdır. Obsesif Kompulsif aile çocukları, ailelerinden uzun yıllar, 30- 40 yaşlara dek ayrılamazlar. Çoğu Obsesif Kompulsif ebeveyn "Eğer ben olmasaydım" tutumlarıyla çocuğun kendilerine borçlu olduğu mesajını sürekli verirler ve bazı durumlarda çocuğun koşulsuz bir bağlılık, hatta hayranlık geliştirmesini sağlarlar. Freud (1935) ve Frenczi (1952) Obsesif Kompulsif kişilerin "İnfantile Omnipotance" (herşeye gücü yeterlilik inancı; gelişimin erken dönemlerinde küçük çocuğun, kendisini dünyanın merkezinde algılaması ve tüm isteklerinin karşılanmasını beklemeye hakkı olduğu sanısı) yaşadığından sözederler. Bu nedenle her şeyi en iyi bildiklerini savunurlar ve kendi düşüncelerine ters gelen düşünceleri acımasızca eleştirirler. Aslında inançlarının ve kurallarının çoğu gerçek bir dayanaktan yoksundur.
Obsesif Kompulsif kişinin bencilliği ebeveyn çocuk rollerinin yer değişimine neden olur. Çocuk ebeveynin kaprislerini karşılayarak kendi çocukluğundan vazgeçmek zorunda kalır. Baskı altında çocuk sonraki yaşamında da kendisini yönetecek baskılar arar. Bulamazsa kendi içinde yaratır ve yaşatır. Bu nedenle tek başına karar veremez, kendisiyle ne yapacağını bilemez, yaşama sevincinden yoksundur, yaşama etkin katılmak yerine, çoğu kez eleştirerek gözler. Yaşayamadıklarını, başkalarının özgürlük isteklerini kışkırtır ve paniğe kapılarak çevresini de baskı altında tutmaya çalışır.
Freud (1908) Obsesif Kompulsif kişilerde aşırı düzenlilik, inatçılık ve cimrilik gibi bazı özelliklerin, çocuklukta kızgınlıklarını ifade etmede güçlük çekmelerinden, ya da inatçılıklarını tuvalet eğitimleri sırasında hoşgörüsüz bir anneyle yaşanmış olan çekişmelerin sonraki yaşamdaki izleri olarak değerlendirmiştir. "Cezalandırılma tehdidi ile özerk büyüyemeyen bu çocuklar, yetişkinlikte ebeveynin davranışını içselleştirerek hoşgörüsüz, cezalandırıcı, duygusal yalıtım, aşırı entellektüellik, karşıt tepki oluşturma, yapma bozma gibi kendine savunma sistemleri geliştirirler" demiştir.
Sonraki yıllarda (Gabbard 1985 Gabbard 1990 - Horowitz) kendine değer verme, bağımlılık eğilimleri ve kızgınlığın denetimi arasındaki ilişkiler, iş ilişkileriyle duygusal ilişkileri arasındaki dengeler gibi daha çok ilişki ağırlıklı tanınmıştır.
Obsesif Kompulsif kişiler benlikleri ile ilgili bir belirsizlik yaşarlar. Çocukluklarında ebeveyn onayı ve sevgisine duydukları ihtiyaç yeterince karşılanmamıştır. Ebeveyn soğuk ve uzak olabilir ya da çocuğa yaşıtlarından daha fazla sevgiye ve onaya gereksinimi vardır.
Obsesif Kompulsifler bağımlılık duygularını ve kızgınlıklarını bilinç düzeyinde fark ettikleri için savunma sistemleri kimseye muhtaç olmama ve kızgınlıklarını katı bir denetim altında tutma ve önlem alma yönündedir.
Gabbard'ın 1990 anlattığı gibi Obsesif Kompulsif kişiler diğer insanlarla yakınlık kurmaktan ürkerler. Böyle bir süreç birine yaslanma yönünde güçlü bir şekilde var olan ama bastırılan isteklerin canlanmasına neden olabilir, bunun sonunda yaşanılacak yakınlık, düş kırıklığı, öfke ve pişmanlık duygularına ve ardından gelen öç alma isteklerine yol açabilir yakınlığa izin vermek, vaktiyle geliştirdikleri yakınlaşma beklentileri sonucu yaşadıkları düş kırıklıkları ve incinmelere karşı geliştirdikleri savunma sistemlerinin çökmesine ve her şeyin "Denetimden çıkmasına neden olur". Bu insanların yakın çevresindeki kişilerde onun fazla denetleyici olmasından yakınırlar. İşleri kendisinden başka kimsenin iyi yapabileceğine inanmadığı için ilişkilerinde sık sık kilitlenmeler ve kesintiler olur.
Diğer insanları bu denli denetleme eğilimi çevresindeki desteğin sağlamlığına ve sürekliliğine inanmamasından kaynaklanır. Bu güvensizlik , çocukluk yıllarının travmatik izlerinden olduğu kadar, Obsesif Kompulsif kişinin denetim altında tuttuğu saldırgan eğilimler ve yoğun yıkıcı isteklerinden de kaynaklanır. Terk edilme ya da saldırgan eğilimlerini yansıtarak kişilerin yıkıcı davranışlarına maruz kalma korkusu yaşarlar. Duyguların denetimden çıkabileceği kaygısı herşeyi "Mantık" yoluyla çözümlemeye çalışmalarına neden olur; gerçek bir değerlendirme olmasada.
Obsesif Kompulsif kusursuz olmak çabasındadırlar. Çocukken yeterince çaba göstermemiş oldukları için değerli bulunmadıkları inancı taşıdıklarından, üstün başarılar kazansalarda gene yeterince çaba göstermemiş olduklarına ve değerli olmadıklarını düşünüp yaşam sevincinden yoksun kalırlar.
Esnek olmayan katı yapıları nedeniyle ayrıntılar üzerinde odaklaşıp bütünü göremezler, esneklikleri "Mantıksız" bularak reddederler ve her işte katı standartları sürdürebilmek için fazla enerji kullanırlar. Yaptıkları herşey, hatta tatil bile eziyet olur. Çoğu önemli işler başarırlar ama seferberlik yaratarak işlerindeki başarılarını sınırlarlar. İyi konuşmacıdırlar ama yazma konusunda kusursuzluk beklentileri nedeniyle kitlenebilirler ve sonuç ortaya koyamayabilirler. Olmakta olanı yaşamak yerine, olması gerekene takılıp yaşam olaylarına katılmazlar. Kendilerinden üstün beklentileri yerine getiremedikleri inancına kapılırlarsa düş kırıklığı yaşayarak depresyona girerler. Özellikle orta (40-50) yaşlarda gençlik ideallerini ve düşlerini gerçekleştirmekte çok geç kaldıklarına inanmaları depresyonu oluşturur.[/h][h=5]*DSM-IV Tanı Ölçütleri El Kitabından Yararlanılmıştır.[/h][h=5] [/h][h=5]
[/h]