Eski Dostlar Buyrun Topiğime :)

Timur, Akşehir'e bir erkek fil getirmiş. Başıboş gezen fil, bağlara bahçelere büyük zarar veriyormuş. Filden bıkan Akşehirliler, nihayet Hoca'ya gitmişler:

- Hoca, bu Timur senin sözünü dinler. Şu filin bi çaresine baksan, demişler.

Hoca kabul etmiş. Yarın hep birlikte gidip derdimizi anlatalım, demiş. Ertesi gün Hoca önde ahâli arkada Timur'un yanına gitmek üzere yola çıkmışlar. Ama her yol ayrımında birkaç kişi gruptan ayrılıyormuş. Hoca Timur'un karşısına geldiğinde bakmış ki arkasında hiç kimse yok. Bunun üzerine Hoca Akşehirlilere bir ders vermek ister. Timur'a:

- Efendim. Biz Akşehirliler olarak getirmiş olduğunuz fili çok sevdik. Ama hayvancağız yalnızlıktan olsa gerek, çok huzursuz. Ahâli bu filin dişisini de getirmenizi istiyor, der.

Timur, bu sözlerden hoşlanır. Akşehirlilerin isteğini yerine getireceğini söyler.

Timur'un yanından ayrılan Hoca, kendisini beklemekte olan halkın yanına varınca halk merakla sorar. Hoca gülerek cevap verir:

- Müjdeler olsun. Belanın dişisi de geliyor.
 
Hoca, bir gün ciğer almış. Kasaba:

"-Bunu nasıl pişireyim!" diye sormuş.
Kasap ciğerin nasıl pişirileceğini bir kağıda yazıp Hoca'nın eline vermiş. Ardından da :

"-Bu tarife uyularak pişirilirse ciğer pek lezzetli olur..." demiş. Hoca, eve doğru giderken nasıl olmuşsa ciğeri bir çaylağa kaptırmış. Çaylak "Gak! Guk!" edip uzaklaşmaya başlamış. Hoca hiç telâş etmemiş. Elinde tuttuğu tarifnâmeyi kaldırarak:

"-Hiç boşuna sevinme!" demiş.

"Tarifnâmesi bende! Ağız tadı ile yiyemeyeceksin!.."
 
Hoca bir iş için Sivrihisar'a gitmiş. İşi epeyce uzamış. Bu sırada parası pulu da bitmiş. Gidip karnını doyuracak bir kimseyi de tanımıyormuş.

Midesi açlıktan kazınmaya başlamış. O sırada bir fırının önünden geçiyormuş. Bakmış ki, nar gibi kızarmış somunlar! Taze taze tezgâhın üstünde...

Açlıktan gözleri kararan Hoca yutkundukça yutkunmuş. Bir müddet somunlara bakmış. Sonra tezgâh sokulmuş. Tezgâhın başında oturan ekmekçiye sormuş:

"- Kuzum efendi," demiş, "Bu ekmeklerin hepsi senin mi?"

Ekmekçi gayet doğal bir şekilde:

"- Evet, benimdir." demiş.

Hoca heyecanla tekrar sormuş:

"- Gerçekten bunların, bu sıcak ekmeklerin hepsi senin mi?"

Adam, Hoca'ya çıkışarak:

"- Ne bu kadar zorlayıp duruyorsun be adam!" demiş. "Bu ekmeklerin hepsi benimdir, dedim ya!.."

Hoca kızarmış ekmeklere son bir kez bakıp:

"- Öyle ise ne bakıp duruyorsun? Yesene!.." demiş.
 
Çocuklar bir gün dere kenarında oynuyormuş.

Nasreddin Hoca’yı gören çocuklar, ‘hadi Hoca’ya şaka yapalım’ demişler. Çocuklar ayaklarını birbirine dolaştırıp:
- Hocam ayaklarımız karıştı, bulamıyoruz, demişler. Hoca şöyle bir bakmış eline bir sopa almış. Çocukların ayaklarına ufaktan dokunmaya başlamış. Çocuklar hemen ayaklarını çekmişler. Hoca:
- Gördünüz mü? Nasıl da buldunuz ayaklarınızı, demiş.
 
Hoca hızlı ve yüksek sesle bağırmaya çalışıyordu. Biri onu gördü ve ona bir şey olduğunu sandı.

Hemen Nasrettin Hoca'nın yanına kadar koştu ve sordu,

"Hocam ne oldu?"

Nasrettin Hoca bağırmaya devam etti ve dedi ki,

"Ben, benim sesimin ne kadar uzağa gittiğini merak ediyorum..."
 
Nasreddin Hoca`ya sormuşlar:

- Niçin insanlar sabah kalkınca hep farklı yönlere dağılıyor da aynı yöne gitmiyorlar?

Hoca cevaplamış:
- Herkes aynı yöne gidecek olsa dünyanın dengesi bozulurdu da ondan...
 
Oburlardan obur biri, Hoca'ya misafir olmuş. Hoca, oburun önüne bir sofra kurmuş. Sofraya önce bir somun ekmek getirmiş. Diğer yemekleri getirmek için çıkmış.

Hoca dönünce, bir somun ekmekten eser kalmadığını görmüş. Elindeki siniyi sofraya bırakıp ekmeğe koşmuş. Fakat ekmeği getirinceye kadar, adam bu sefer de sinideki yemekleri bitirmiş.

Hoca bu işi birkaç kez tekrarlamış. Ne evde yemek kalmış, ne Hoca'da hâl... Hoca artık oturmuş. Obur misafirine nereden gelip nereye gittiğini sormuş. Adam:

"-Midem çok bozuk!" demiş. "İştahım da hiç yerinde değil. Kasabaya gidip kendimi hekime göstereceğim!"

Bu sözleri duyan Hoca dayanamayıp:

"-Aman hemşehrim!.." demiş. "İştahın açıldıktan sonra dönüşte buraya uğrama da, nereye uğrarsan uğra!.."
 
Nasreddin Hoca`ya sormuşlar:
- Hocam, kıyametin alâmeti nedir?
"Neme lâzım" demiş Hoca.
- "Aman Hocam" demişler, "Sen de neme lâzım dersen kime sorup öğrenelim?.."
- "Dedik ya neme lâzım diye" demiş yine Hoca.
"Herkes neme lâzım derse, işte bu kıyamet alâmetidir!"
 
Cimrinin biri, bir gün Hoca'ya: "Hoca Efendi!" demiş.
"Meğer sen de bizden imişsin!"
Hoca anlamamış.
Cimriye sormuş:
"-Ne gibi?"
Cimri:
"-Şöyle ki, seninde benim gibi parayı çok sevdiğini söylüyorlar!"
Hoca, cimriye şöyle bir bakıp:
"-Yalan değil, ama yanlış! Ben parayı sevmez değilim. Fakat beni, senin gibi cimri adamlara muhtaç etmediği için severim. Yoksa küplerde saklamak için değil!" demiş.
 
Hoca, tek başına oduna gitmiş. Vakit de geçmiş. Hava ha karardı, ha kararacakmış. Kuru bir ağaç bulup kesmeye başlamış. O sırada bulunduğu yere doğru bir ayının geldiğini görmüş. Korkusundan yanındaki ahlat ağacına çıkmış.

Ayı gelmiş, ahlat ağacının dibinde bir müddet beklemiş. sonra kalkmış. Hoca'nın çıktığı ağaca tırmanmaya başlamış.

Hoca korkusundan ne yapacağını şaşırmış. Ayı, onu görmesin diye dalların arasına girip gizlenmeye çalışmış. Ayı yavaş yavaş ağacın tepesine doğru tırmanmış.

O sırada da akşam olmuş. Mehtaplı bir geceymiş... Hoca çıt çıkarmadan ayının her hareketini takip ediyormuş. Ayı kopardığı meyveleri önce ay ışığına tutuyor; sağlam mı, çürük mü diye bakıyor; sağlam olanları ağzına atıyor; iştahlı iştahlı da yiyormuş.

Bir ara elini Hoca'nın ağzı değecek kadar uzatmış. Hoca korkusundan ne yapacağını şaşırmış. Ayının kendisine ahlat ikram ettiğini sanıp:

"-Ben yemem!" diye haykırmış.

Hoca'dan habersiz meyve yemekle meşgul olan ayı, neye uğradığını bilememiş. O an boş bulunmuş olacak ki, paldır küldür ağaçtan aşağı yuvarlanmış.
 
Nasrettin Hoca bir gün camide vaaz edecekmiş.

Cemaate:

- Ey cemaat! Size,ne söyleceğimi biliyor musunuz, demiş.
Cemaat 'bilmiyoruz' diye ses yükselince. Hoca:

- Madem bilmiyorsunuz bilmeyin daha iyi demiş.
Hoca minberden inip, gitmiş. Cemaat merak içinde kalmış.

Ertesi gün Hoca yine aynı soruyu sormuş:

- Ey cemaat! Size, ne söyleceğimi biliyor musunuz?
Cemaat bu sefer anlatsın diye 'biliyoruz' demiş.
Bunun üzerine Hoca:

- Biliyorsanız niye anlatayım ki, demiş.

Yine minberden inip gitmiş. Cemaatin merakı iyice artmış. Bu sefer aralarında kararlaştırmışlar.Hoca bir daha sorarsa 'kimimiz biliyoruz, kimimiz bilmiyoruz' diyeceklermiş. Ertesi gün Hoca yine aynı soruyu sorunca 'kimimiz biliyoruz, kimimiz bilmiyoruz' demişler. Nasrettin Hoca'da :

- O zaman bilenler, bilmeyenlere anlatsın, demiş.
 
Hoca dağa oduna gitmiş. Odunları kesip eşeğine yüklemiş. Eşeği yola indirmiş. İşi de biraz aceleymiş. Eşeğe:

"-Sen var düz yoldan git." demiş. "Yolu biliyorsun. Nasıl olsa eve varırsın. Benim işim acele. Ben de kestirmeden gideyim."

Eşeği dehleyen Hoca, kestirmeden evin yolunu tutmuş. Eve varmış, çapasını alıp bostana gitmiş. İşlerini bitirip dönmüş.

Akşam da olmak üzereymiş. Eve varır varmaz eşeğin gelip gelmediğini sormuş. Eşeğin gelmediğini öğrenince canı sıkılmış. "Varıp bakayım. Bizim eşek nerelerde kaldı?" diyerek merakla yola düşmüş. Odun kestiği yere kadar yürümüş.

Varıp bakmış ki, bir de ne görsün? Eşek, sırtında odun bıraktığı yerde öylece durmuyor mu?

Hoca eşeğe yaklaşıp:

"-Seni gidi seni!" demiş. "Halâ koyduğum yerde otluyorsun
 


kurabıyemın sımdıkı hali şimdı cektım..

yayılmadıgınada sevındım hehehehe

herkese bırer tane...
 
Bir kıtlık zamanıymış. Hoca'nın yolu bir köye düşmüş. Öyle de olmak üzereymiş. Köylüler Hoca'yı köy odasına davet etmişler.

Bir zaman sonra, köy odasına çocuklardan biri girip biri çıkmaya başlamış. Ellerinde de türlü türlü yemekler varmış. Hoca bunları hayretle izlemeye başlamış.

Derken çabucak sofralar kurulmuş. Büyük küçük herkes sofraların başına geçmiş. Hocayı da sofraya çağırmışlar. Çeşitli yemekler, börekler, hoşaşar, tatlılar ikram etmişler. Hoca, hayretler içinde kalmış. Bir ara dayanamayıp:

"-Allah bereketinizi artırsın!" demiş."Burası meğer ne bolluk yermiş! Bizim oralarda ise halk, açlıktan kırılıyor."

Sofradaki köylülerden biri:

"-İlahi Hoca..." demiş. "Sen bayram, seyran nedir bilmez misin? Bugün bayram! Onun için herkes karınca kararınca azığını ortaya döktü. Bolluğun sebebi budur!"

Hoca, bir süre düşündükten sonra:

"-Ah, ah hemşehrim!..." demiş. "Keşke her gün bayram olsa! Olsa da şu ümmet-i Muhammet yiyecek darlığı çekmese...
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…