Evlilik zor iş

NILBERA

SeVGi KeLeBeĞi
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
6.086
96
363
38
Evlilik zor iş


Sonra da bu iki kişi evleniyor. Yepyeni bir aile oluyorlar. Tabii arada benzerlikler, usuller, sevgiler, beklentiler ve en mühimi seks çekiciliği, aşk tutkalı var. En azından ateşle barut bir arada, dört duvar arasında yalnızdırlar. Böylece, bir tül perdesinin arkasından bakarak, evlilik başlar. Her şey güzeldir, romantiktir, arzu doludur, sorunsuzdur. Zamanla, bizden veya dışarıdan kaynaklanan bir sürü sebeplerle hafiften tül perde aralanmaya başlar. Daha doğrusu ayaklarımız yere basar, gözümüz açılır. O ilk zamanların heyecanı durulunca hayat rutinleşir, canımız sıkılmaya, her şey gözümüze batmaya ve tabii sinir olmaya başlarız.

Karşımızdakinin sözleri, hareketleri, davranışları, oturması kalkması, yemek yemesi, sakız çiğnemesi, orasını burasını kaşıması, çıt çıt çekirdek çıtlatması, esnemesi, horlaması anlayacağınız bir sürü şeyden rahatsız oluruz. Eğer bunları dile getirirsek kavga çıkar, en azından karşımızdakini kırarız. Bir şey söylemezsek, duymazlıktan gelirsek, görmemeye çalışırsak, gayri şuuri biriktirmeye başlarız. Zamanla, bastırılan negatif duygular, şuur altına itilir. Eğer kişi bunu kendi içinde eritir, hazmedebilirse, mesele vahimleşiyor. Para hesaplaşmaları, cimrilik, aşırı harcamalar, karşılıklı güvensizlikler evliliğe vurulan darbelerdir. Şahısları öç almaya, yalan söylemeye, karşı tarafı aşağılamaya sevk eder.

Benim param

Zaten, "Benim param senin paran" demeler bana göre müthiş birer 'soğuma' mekanizmasıdır. Hele hele parasını saklamak, az göstermek, alınan malları kendi üzerine yapmalar, bütün bu tarz davranışlar hepsi evlilikte tarafları birbirinden soğutur. Güven çok önemlidir. Saklamak, kazık atmak olarak algılanır. Ekonomiler ne kadar gerekli olursa olsun, taraflarca abartılmamalı. Gerekli zamanlarda, lüzumlu olan harcamalar yapılabilmelidir. "Kendine gelince var bana gelince yok" demeler, seyahat, doktor, psikoloğa gitmeyi lüks saymalar; eşinin kuaföre, yemeğe, kendine yaptığı harcamalara kızmalar, şahısları gizlemeye, yalan söylemeye ve en önemlisi 'diş bilemeye' sevk eder.

Çöküş

Başkalarının yanında küçük düşürmeler, manasız şakalar, gereksiz laf çakmalar, eşini başkası ile karşılaştırmalar veya anlamsız örnek göstermeler, hepsi eşleri birbirinden soğutur. Hiçbir şey unutulmaz, zamanı gelince temcit pilavı gibi ısıtılır ısıtılır önümüze konulur. Soğumalar başladıkça, seks hayatı aksamaya, teklemeye, alarm vermeye başlar, sonunda da duruverir. Esasında, bu bir çöküşün başı değil, sonudur. Daha doğrusu tarafların arasındaki soğukluğun göstergesidir. Şahıslar ancak mesele yoktur. Ama yapamazsa? ışte ileride olacakların tohumların atılmaya başlamıştır. Kar topu gibi başlar zamanla çığ gibi olur. Ve bazen de evliliğimizi ezip geçer. Ama gelin bunları düşünmeyelim. Hâlâ hoşlanıyoruz, seviyoruz, zevk alıyoruz, paylaşıyoruz, dokunuyoruz. Bir gün bir bakıyoruz eşimiz bize bir sebepten bağırıyor. Yahut itham ediyor veya karşı tarafı tutuyor, en mühimi bizi kırıyor. Haksızlığa uğradığımızı bunu hak etmediğimizi düşünüyoruz. Alttan alsak ezildiğimizi, taviz verdiğimizi sanıyoruz; biz de yangına körükle gitsek, bu sefer kavga uzuyor ve tabii sonradan unutamayacağımız, bir sürü laflar ediliyor. Haydi başlıyoruz küsmelere, tavır koymalara, surat asmalara. Her seferinde, her tekrarında, aslında biz bir şeyler kaybediyoruz ve kinleniyoruz. En azından tortusu kalıyor. Ve bu dışarıya vurulmuyor ama, şuur altınızda, eksi hanesine yazılıyor. Hele dayak, itiş, kakış, küfür, ihanet, kıskançlık söz konusu ise iş cidden o zaman kendilerine gelir ve önlem almaya yönelirler. Ya evlilik terapistine gitmeyi akıl ederler, yahut da pek çoğunun yaptığı gibi ihanet ederler. Bilerek veya bilmeden bir arayışa girer ve duygusal boşluklarını, öyle yanlış bir yolla doldurmaya çalışırlar. Tabii evlilik terapisinin haricindeki yollar, aradaki kopma durumuna gelmiş bağları, daha da kötü yapar. Sevgili okurlar bunu şöyle bir örnekle bitirelim. Farz edelim ki bir yerimizi kaşıdık ve orada bir sivilce çıktı. Oynadıkça mikrop kaptı yara haline geldi. Hala tedbir almadık, merhem filan koymadık üstüne üstlük kanattık sıktık vs. Şimdi çıban oldu. Bunun için doktora mı gidilirmiş dedik ve bir gün bir baktık iş kötüleşmiş ve bir kütle olmuş. Şimdi doktor artık şart değil mi? Dua edelim de geç kalmamış olalım, bir sivilce derken bir kist veya kanserle karşılaşmayalım.

alıntıdır
 
Son düzenleme:
aslında evlilik zor falan değil.kişilerin birbirlerini anlamalarıyla lakalı bişey.zaman her şeyin ilacı.o sana bağırıyosa sen başka odaya git.işte bu kadar kolay.korkma küçük düşmezsin.sadece o anlık sinirini sana sevk etmemiş olur.böylece talihsiz sözlere de maruz kalmazsın.sinirler yatışınca oturup karşılıklı konuşulabilir.ama dediğim gibi o an o sana bağırınca sen de ona baskın çıkmaya kalkışırsan işte bu her şeyin başlangıcıdır.
 
evliliğin zorluğu iki tarafın evlilikten beklentilerinin farklılığından ve empati kuramamasından kaynaklanıyor. Sürekli olarak sadece bir tarafın menfaatlerinin (maddi-manevi) ön planda olması, tartışmalarda alttan almanın sadece bir tarafın görevi olmaya başlaması ve karşı tarafın buna kayıtsız kalması ve umursamaz tavırları fedakarlık edenin evlilikten sıkılmaya usanmaya başlamasına neden oluyor.
 
niye zor olsunki...
iki tarafında anlayışına kalıyo zorlaştırmak yada kolaylaştırmak...
 
zor değil demeyin kızlar zor bence de çok zor düşününce evlenmeden önce tanımadığın bir kadına hatta çokda sevmediğin, seni kırdığını incittiğini düşündüğün bir kadına kalkıp anne diyorsun işte zorluk buradan başlıyor bence ki gerisi uzun çoook uzun anlatılamayacak kadar
 
iliskileri evliligi bitiren seylerden biride herseye sabrederek susmak bu zamanla öyle bir hale geliyorki dayanamıyorsunuz ve bir yerden patlak veriyor ve bu sefer yıpranmıs sinirlerle siz cıkıyorsunuz piyasaya ve yılların birikimiyle haklı haksız hic düsünmeden herseye tepki veriyorsunuz ve bu bitiriyor aslında en ğüzeli hakkınızı savunmak uyğun ve edepli bir sekilde kavga anında değilde en azından biraz sinirler yatısınca
birde büyükler karıstığı zaman herkes yavrusunun iyiliğini düsünür ona yapılan haksızlığa dayanamaz ve saglıklı düsünemez onlara yansıtmadan ciftlerin kendi aralarında halletmesi
 
benım için bayagı bır zor hatta zor ötesi...(çunku kaynanamla oturuyorum tam bır felaket yani)
 
kaydirigubbakcemile2
zor demek basit kalır bence

kaydirigubbakcemile2 bence bu devirde evlilik gerçekten çok çok zor
neden mi?
çünkü tüm yük kadınların üstünde
hep fedakarlık yapanlar kadınlar evliliğin sürmesi için çabalayanlar yine kadınlar
çalışıp eve gelip evde yemek yapanlar yine kadınlardır evde iş güç temizlik çamaşır çocukların bakımı yine kadınlarındır .iyi bir hasta bakıcıdır sabaha kadar çocukları hasta olunca başlarında bekleyenler yine kadınlardır .hangi erkek bekler ? sayıca çok azdır bekleyen .....eşlerini kaldırıp kahvaltı hazırlayan giyisilerini ayarlayan ütüleyen yine kadınlardır ....ve eşlerinin annesini babalarını çekmek zorunda kalan yine kadınlar....

hihoyyyt öyle değil mi kızlar ?
 
en kötüsü ne biliyor musunuz...

evlendikten sonraki günlerde eşinizin yüzüne bakıp "bu benim sevdiğim adam değil" demeniz....

bunu diyecek kadar değişmesi....
 
aranızda çocuğu olan varmı? (mutlaka vardır) peki çocuk sahibi olduktan sonra evliliği kötü giden? asıl dayanılmazı bu bence...
napıcam ben? oğlum daha 1,5 yaşında...
 
Evlilik bir sanattır bence...
ailemizdeki mutluluğumuzu sürdürebilmemizde sanatımızı nasıl icra ettiğimizle yakından ilişkilidir.
evliliği zorlaştıran da kolaylaştıran da kişilerdir...
aradığımız özelliklerde bir insan bulma çabasından önce,
aranılan bir insan olma çabasında olmalıyız...ister kadın, ister erkek olsun...
 
Gelin Kulağına Küpe
İslâm öncesi dönemde yasayan Ümame isimli akıllı bir kadın, kızı Ünas'i Kinde krallarından Haris ile evlendirdiğinde, hâlâ değerini koruyan şu unutulmaz nasihatleri yapmıştı: "Kızım, eğer bir kızın ana-babasının servetinden dolayı kocasına ihtiyacı olmasaydı, senin herkesten ziyade müstağni (ihtiyaçsız) olman lazım gelirdi. Fakat öyle değil; erkekler bizim için yaratıldığı gibi, biz de onlar için yaratılmışızdır.





İslâm öncesi dönemde yasayan Ümame isimli akıllı bir kadın, kızı Ünas'i Kinde krallarından Haris ile evlendirdiğinde, hâlâ değerini koruyan şu unutulmaz nasihatleri yapmıştı: "Kızım, eğer bir kızın ana-babasının servetinden dolayı kocasına ihtiyacı olmasaydı, senin herkesten ziyade müstağni (ihtiyaçsız) olman lazım gelirdi. Fakat öyle değil; erkekler bizim için yaratıldığı gibi, biz de onlar için yaratılmışızdır.
Kızım, sen ana-babanın evinden, büyüyüp yürüdüğün yuvadan çıkıp, bilmediğin ve şimdiye kadar alışmadığın, ülfet etmediğin bir adamın evine gidiyorsun. Şimdi, onun rızasını gözetip kendisine itaat et ki, o da sana kul-köle gibi olsun; seni sevip hoşnut olman için gerekeni yapsın. Ben şimdi sana on şey söyleyeceğim. Onları kavra ve gereğince hareket eyle ki, eşinle güzel geçinebilesin:
1- Sana yiyecek ve giyecek her ne getirirse, onu yürekten kabul etmelisin; kanaat sahibi olmalısın.
2- Emrettiği uygun şeyleri yapmalı, yasaklayıp yapma dediği şeyleri yapmamalısın.
3- Evin içini ve üstünü başını temiz tutmaya dikkat etmelisin.
4- Güzel görünüp güzel kokmalısın ki, kocan senden iğrenmesin; gözünden düşmeyesin.
5- Uyuduğu ve yemek yediği vakitlere dikkat etmelisin. Bunları hangi vakitte yapmayı alışkanlık haline getirmişse, o vakitleri gözetip yemeğini ve yatağını hazırlamalısın. Çünkü açlık ve uykusuzluk insanı öfkelendirir.
6- Kocanın malını muhafaza etmeli, israf ve teleften korumalısın.
7- Onun itibarını gözetmeli, hısım ve yakınlarına da saygılı olmalısın.
8- Ona isyan etmemeli, işine muhalefette bulunmamalısın.
9- Sırrını elaleme ifşa etmemelisin. İşine isyan edersen sana kin duyar, sırrını ifşa edersen eziyet ve cefasından kurtulamazsın.
10- Kocan kederli iken ferah olmayasın, neşeliyken de keder göstermeyesin.
 
Back
X