o gün çok halsizdi. eşiyle yine tartışmışlardı. bütün enerjisini yatakta bırakıp kaltı. bulduğu bi kaç parça şeyi incelemeden geçirdi üstüne. kaçıncı kez oluşuydu bunun. her defasında yıkılmaktan bıkmıştı.
ama o yıkmaktan bıkmamış gibiydi. delice gelirken üstüne gözlerini kin ve nefret bürüyordu sanki.
masum gözler, aşık gözler nerelere gitmiş.
dağınık sofra. odalar dağınık. eşyalar paramparça. hepsinde kavganın izleri var. şahit olmanını verdiği bir huzursuzluk....
yavrucak nerde. bitkin düşmüş olmalı gürültülerden . hala masumca uyuyor.
çekilirmi hayat be gülüm. çekilirmi böyle.
nereye gider , nereye akar umarsızca ömür.
yol gözükür bana, yolculuk var bana. öyle bir yolculuk ki dönüşü olmasın. kim üzülür, kim ağlar benim için? yaramı saracak kimsenin olmadığı gbi , ağlayacak kimsemde olmayacak.
kafası karışık mutfaktan dönerken elinde bir poşet ilaç şişesi . bir bardak su. oturup bütün ilaçları bardağa boşalttı. eline aldı bardağı. bir yudum içti. tekrar döndü yatağa. eski günlere dalıp mutlu olmak istedi. çok şey değildi ki bu. mutlu günlerin sarhoşluğu ile daldı rüyalara. bir huzur kapladı içini. daldı daldı. o sırada uyanan oğluşunun sesine tatlı bir gülücükle karşılık verebildi ancak.
süt anne . anne bana süt ver.
tamam oğlum kalkıyorum.
rüyalar bitip kalkma vakti gelmişti. topladığı enerji ona yeterdi. ilk işi doldurğu bardağı boşaltmak olacaktı.
intihar da neyin nesi be gülüm. minik kuzunu bırakıp nasıl gideceksin,habersizce.
yerde yatan oğluşuna baktı. sızmıştı yavrucak oraya. uykusunu alamamış olmalıydı.
onu alıp yatağa yatırdı. üşümüştü yavrucak. buz gbiydi.
bardağa yöneldi. ama bardak yerinde yoktu. bakındı sağa sola. gözü birden yere ilişti. boştu yere düşmüştü öylece. oğlunu elledi. hala buz gibiydi.
buz gibi.