arkadaşlar araştırma yapıyordum duygu durum bozukluğu diye bir yazı gördüm ilginizi çeker diye sizinle paylaşıyorum.
Bu başlık yaşlılıkta ortaya çıkan depresyon ve manihipomani dönemlerinin sorunlarını ve tedavi seçeneklerini gözden geçirmektedir. Antalya Psikiyatri olarak sizlere bu konu üzerinde yaptığımız araştırma sonucu göstermek istiyoruz. Aşağıdaki yazıyı Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlunun güncel psikiyatri kitabındaki yazısından alınmıştır. 65 yaş sonrasında gerek tanı gerekse tedaviler açısından psikiyatrik sorunların başında depresif bozukluklar gelir. WHO'ya göre 2020 yılında depresyon, getirdiği hastalık yükü, yaşam kalitesi ve sağlık üzerine olumsuz etkileri açısından başta gelen sağlık sorunu olacaktır. Depresyon, ileri yaşlarda da hem düşük yaşam kalitesinin önemli nedenlerinden birisi hem de fiziksel hastalıklarla yakından ilişkili olup, onların ölüm olasılıkları ve morbiditesinde değişmelere neden olur. Ayrıca sağlık hizmetinin yanlış yönlendirilmesine ve gereksiz harcamaların artışına yol açabilir (Lebowitz ve ark. 1997). Yaşlı nüfusun ortalama %10-15'ini etkileyen depresyonun, huzurevleri ve bakımevlerindeki sıklığı %25'e kadar çıkmaktadır (Chiu ve ark. 1999). Ayrıca DSMIV'e göre majör depresyon ölçütlerini doldurmayan, eşik altı ya da minör depresyon olarak adlandırılan belirtiler de yaşlı nüfusun üçte ya da dörtte birini etkiler. Türkiye'de de yaşlılık depresyonu sıklığı ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır (Bekaroğlu ve ark. 1991). Yetmiş yaş üstü 1018 kişide yeni yapılan bir çalışmada, yaşlılık depresyon sıklığı %18 olarak bulunmuş, ancak bu kişilerin sadece %8'inin antidepresan ilaç tedavisi alabildiği gözlenmiştir (Kulaksızoğlu ve ark. 2005). Bu yaş grubu, organik ve fiziksel hastalıklar gibi değişik nedenlerle sağlık kurumlarına başvurmaktadır. Psikiyatri kliniklerine başvuru sıklığı ile ilgili bir bilgi bulunmamakla birlikte, yaşlı hastaların psikiyatrik sorunlarının genel pratisyen hekimler, aile hekimleri, iç hastalıkları uzmanları, nörologlar ve diğer hekimlerin karşısına çıktığı tahmin edilmektedir. Ancak pratisyen hekimlerin yaşlılık depresyonunu büyük oranda tanıyamadığı gözlenmektedir. Bir çalışmada ise yaşlı ve depresyonu olan hastaların ancak %3-14'üne antidepresan ilaç reçete edildiği gösterilmiştir (Biazer ve Williams 1992). Buradaki sorun, hastalar ve hasta yakınlarının, hekimlerin ve psikiyatristlerin yaşlılıktaki ruhsal sorunları tanımadaki güçlükleridir. Çünkü durgunlaşma, ilgi ve istek kaybı, halsizlik, bitkinlik ve işe yaramazlık hissi ya da unutkanlık gibi belirtiler, yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak kabul edilebilir. Depresyonun kişinin kültür, eğitim, sosyal çevre ve kişilik özellikleri gibi çeşitli etmenlerden fazlası ile etkilendiği bilinmektedir. İleri yaşın, bu etmenlerden biri olup depresyonun klinik özelliklerini, prognozunu ve tedavi sürecini etkilediği ileri sürülmektedir (Lebowitz ve ark. 1997).
Bu başlık yaşlılıkta ortaya çıkan depresyon ve manihipomani dönemlerinin sorunlarını ve tedavi seçeneklerini gözden geçirmektedir. Antalya Psikiyatri olarak sizlere bu konu üzerinde yaptığımız araştırma sonucu göstermek istiyoruz. Aşağıdaki yazıyı Prof. Dr. Işın Baral Kulaksızoğlunun güncel psikiyatri kitabındaki yazısından alınmıştır. 65 yaş sonrasında gerek tanı gerekse tedaviler açısından psikiyatrik sorunların başında depresif bozukluklar gelir. WHO'ya göre 2020 yılında depresyon, getirdiği hastalık yükü, yaşam kalitesi ve sağlık üzerine olumsuz etkileri açısından başta gelen sağlık sorunu olacaktır. Depresyon, ileri yaşlarda da hem düşük yaşam kalitesinin önemli nedenlerinden birisi hem de fiziksel hastalıklarla yakından ilişkili olup, onların ölüm olasılıkları ve morbiditesinde değişmelere neden olur. Ayrıca sağlık hizmetinin yanlış yönlendirilmesine ve gereksiz harcamaların artışına yol açabilir (Lebowitz ve ark. 1997). Yaşlı nüfusun ortalama %10-15'ini etkileyen depresyonun, huzurevleri ve bakımevlerindeki sıklığı %25'e kadar çıkmaktadır (Chiu ve ark. 1999). Ayrıca DSMIV'e göre majör depresyon ölçütlerini doldurmayan, eşik altı ya da minör depresyon olarak adlandırılan belirtiler de yaşlı nüfusun üçte ya da dörtte birini etkiler. Türkiye'de de yaşlılık depresyonu sıklığı ile ilgili çalışmalar yapılmaktadır (Bekaroğlu ve ark. 1991). Yetmiş yaş üstü 1018 kişide yeni yapılan bir çalışmada, yaşlılık depresyon sıklığı %18 olarak bulunmuş, ancak bu kişilerin sadece %8'inin antidepresan ilaç tedavisi alabildiği gözlenmiştir (Kulaksızoğlu ve ark. 2005). Bu yaş grubu, organik ve fiziksel hastalıklar gibi değişik nedenlerle sağlık kurumlarına başvurmaktadır. Psikiyatri kliniklerine başvuru sıklığı ile ilgili bir bilgi bulunmamakla birlikte, yaşlı hastaların psikiyatrik sorunlarının genel pratisyen hekimler, aile hekimleri, iç hastalıkları uzmanları, nörologlar ve diğer hekimlerin karşısına çıktığı tahmin edilmektedir. Ancak pratisyen hekimlerin yaşlılık depresyonunu büyük oranda tanıyamadığı gözlenmektedir. Bir çalışmada ise yaşlı ve depresyonu olan hastaların ancak %3-14'üne antidepresan ilaç reçete edildiği gösterilmiştir (Biazer ve Williams 1992). Buradaki sorun, hastalar ve hasta yakınlarının, hekimlerin ve psikiyatristlerin yaşlılıktaki ruhsal sorunları tanımadaki güçlükleridir. Çünkü durgunlaşma, ilgi ve istek kaybı, halsizlik, bitkinlik ve işe yaramazlık hissi ya da unutkanlık gibi belirtiler, yaşlanmanın doğal bir sonucu olarak kabul edilebilir. Depresyonun kişinin kültür, eğitim, sosyal çevre ve kişilik özellikleri gibi çeşitli etmenlerden fazlası ile etkilendiği bilinmektedir. İleri yaşın, bu etmenlerden biri olup depresyonun klinik özelliklerini, prognozunu ve tedavi sürecini etkilediği ileri sürülmektedir (Lebowitz ve ark. 1997).