Konularımdan annemi biliyorsun.
Benim öğretmenim, idolum, sırdaşım, arkadaşım, her şeyim babamdı.
Bana hiç kızdığını bilmem. Sadece kaş çatardı o kadar.
Kısıtlamazdı, çünkü doğru davranacağımı bildiğini, bana güvendiğini söylerdi.
Babam hepimize adildi. Annem erkek evlada düşkündü. 4 kardeş aynı ortamda büyüdük ama birimiz sır küpü, diğeri cirkef, biri sessiz, bire hakkını savunan vb karakteristik özelliklere sahip olduk. Demek ki herkes farklı fıtrata sahip ki aynı ortama rağmen tamamen farklıyız.
Burada anne baba tek başına etkili değil bana göre. Çocuğun kişiliği rahme düştüğünde oluşmaya başlıyor.
Anne gebelikte nasılsa ruh durumu ve davranışları çocuğa temel oluyor.
Bu temelin üzerine bina ediliyor çoğu şey. Zamanla devreye dış etkenler giriyor (yediklerimiz, içtiklerimiz, konuştuklarımız, yaptıklarımız, diğer insanlar vs)
Çok yönlü düşününce anne baba olarak katkımız bir yere kadar.
Gerisi çocuğa kalıyor.
Zalimden alim, alimden zalim doğuyor.
Üzülme, Allah'a güven.
Ben de ekleyeyim bu yoruma ki katılıyorum "Fıtrat" olayına.
Az buçuk biliyorsunuz, annem iyidir hoştur, iyi insandır da çok da iyi bir anneydi diyemem hiçbir zaman ve çoğu şeyi üstü kapalı aktarırım buraya "Gaddar" demesinler diye, yine de annemdir. :)
Ben, annem kadar otorite-diktatör ve sert bir insan daha görmedim ömrümde; çok işte de çalıştım, patronlarıma da kafa tuttuğum bastırıp dediğimi yaptırdığım çok olay yaşadım, keza okul ortamında da öyle ama annem karşısında hep bir adım geride durdum bir çağa kadar istemsizce.
Aramızdaki anne-kız ilişkisi "İletişimimiz çok güzel" diyebileceğim bir seyirde olmadı, 14-15 yaşlarında hatta öyle bir koptuk ki, annemin benle yeniden tanışması 15 sene sürdü, evladını tanımıyordu çünkü ona gösterdiğimle olduğum şey farklıydı, bunun sebebi de içimde annemi "Güvenilmez" kategorisine koymuş olmam ve ona istediği evladı gösterip etkisiz halde tutup, bildiğimi gizliden okumam.
İki kız kardeşiz, kardeşimle aramızda 9 yaş fark var ve ikimizin de mizacı ancak bu kadar farklı olabilirdi.
O iknaya tamamen kapalı, sağ gösterip sol vuran bir çocuktu, çok çabuk çözerdi çevresini ve resmen kardeşimin "Büyüyüp de küçülmüş" denilen o kısımda olduğunu söylesem yalan olmaz, çocuk gibi bi çocuk değildi.
Ben aksine dünyaya pür açık bir çocuktum; belki normal ötesi bir keşfetme, merak, bilmediğim her şeyi öğrenmeliyim heyecanıyla tutuşan bi çocuktum, her şeye burnumu sokar, burnumu kıstıra kıstıra öğrenirdim. Bu örneği vermem hoş olmayacak ama; yol kenarında ölü bir hayvan gördüğümde hemen eline bi çubuk alıp dürtüp içindeki kurtlara kadar inceleyip dokunan bi çocuktum diyeyim. (Kardeşim ise istifra ederdi)
Biz aynı annenin iki kızıyız.
Fıtratlarımız çok farklı ve hayata geliş şartlarımız da.
Ben ilk çocuk ve 9 sene tek çocuk olarak büyüdüm.
Kardeşim 9 yaşında ben gibi bir ablası da olan eve doğdu.
Annemin otoritesi ile kardeşim arasındaki "Tampon" bendim, hem zamanla annemi törpüledim hem de kardeşimin gazını aldım. Çoğu kez kardeşim için kendimi ödün vermek zorunda hissettim ama bunu öflenerek yapmadım. Vs vs vs... Babam iyi bir dinleyici ve fakat berbat bır sırdaştır; onunla sohbetlerimizi anneme aktardığını fark ettikten sonra benim aile içi iletişimim tümüyle kesildi ve onlarla arama bir perde gerdim.
Rol modellerim kimlerdi derseniz; elbette annemi süzdüm-tarttım; çoğu huyumuz da benzer zaten, ikimizde de kontrol/planlama huyu max. çalışıyor. Tek farkla, o çocukları üzerinden bunu yapmaya çalıştı, ben bu özelliğimi hobilerime dağıttım fark eder etmez. Bakıyorum; benim kendime "Böyle olmalıyım, gayet doğru" dediğim kimse net olmamış. Çocukluğum bir açık sistem gibi, herkesi kabulle ve inceleme ile başlamış (Gerçi çoğumuzun böyle), dayımı çok severdim ve kendime sülalemiz içinde en yakın hissettiğim kişi hala odur.
Annem-babam hayatta alkol sigara kullanmamış insanlar misal; dayımda ikisi de var, bende de ikisi de var.
Annem-babam sağlamcı giderler, yatırımları, arkadaşlıkları hepsi bir mükemmel döngü gibi işler, dayım acayip maceracı bir adamdır, bakıyorum ben de öyleyim.
Annemle bana müdahale eden kişi çoğunluk dayım olmuştur "Abla rahat bırak şu çocuğu" diyerek; hatırlarım.
Annem - babam doğrularından çok taviz vermeyen sabit karakterlerdir. Dayım, her fikre, görüşe, herkese açıktır; işi de yabancılarla zaten "Yabancılar daha kafa" derdi, yani kendi kafasına onları yakın bulurdu diyeyim, dünya görüşü farklı biri. :) Kendime bakıyorum; annem, babam ve akrabalar çevresi, yine bunlarla oluşan tanıdık-arkadaş çevrem arasında bir miktar tiyatro döndürüp gidiyorum; en sağlam dostum dediğim insanlarla aramızda kmler vardır; bir kısmı da yabancı.
İlkokul öğretmenimden almışım biraz; ondan da çok kopyaladığım yer oldu.
Tvden tarttıklarım var, tvde de rol model aldığım insanlar oldu vaktinde.
Arkadaşlarımla etkileşimlerimde de öğrendiğim şeyler oldu.
Ama değişmeyen bir huyum kaldı (Kendimi bildim bileli bu var) hiçbir şey beni bilmeye çalışmak kadar tatmin edemiyor. :)
Dünya üzerinde keşfedilmiş her şeyi öğrenme isteği; her rengi görmek-dokunmak, mümkünse deneyimlemek isteği, yapılmamış bir şeyi yapmak kendimi şaşırtmak isteği. Bu değişmiyor. Bunu annemden almadım, bu özelliğim sayesinde belki de annemin "Tek kalıp" diktasından sağlam çıktım.
Annem bana yardımcı olsaydı bazı konularda, önüme durmak yerine; daha mı iyi olurdum daha mı kötü bilmiyorum.
Ama ben şimdiki ben olmazdım orası kesin ve şimdiki beni seviyorum.
Bir çocuk/yetişkin kendisini -sağlıklı-sevebiliyorsa tamam, ona kimse işlemez zaten.
Annenin çocuğuna öğreteceği en önemli şey bu bence ve bunu da biz bilinçli kadınlar, hepimiz yapabiliriz zaten. Haksızlık etmesin kimse kendine.
Bakarsak, annemin elinden kardeşimin de benim de pasif-çekingen karakter olarak çıkmamız gerekirdi. Aksine iki asi ve yolunu bulan tip olduk çıktık. :)
O kaya oldu, biz su olduk aktık.
Doğurduklarınıza güvenin valla; sizin kızınız onlar, sizi geçecekler ^_^