Kitap okumaya var mısınız ? Kafe Kitap


Kötüyü değil, kötülüğü yok etmeli. İyi insanlar ancak böyle çoğalır. Tutuşturan elle değil, kıvılcımla mücadele etmeli. İyilik istiyorsak eğer dünyada, ateşi kıvılcımken söndürmeli
 
kitabımı bitirdim çok da güzeldi sıradaki kitabıma henüz karar vermedim, düşünme aşamasındayım
 


Gönül Meselesi'ni bitirdim, çok beğendim.
Akıcı bir dille yazılmış, rahat okunuyor. Güncel konular işlenmiş. Maneviyata geniş yer verilmiş.
İnsan hayatında hiçbir şeyin değişmez olmadığını, her şeyin her an değişebileceğini anlatıyor. Olumlu yapılan her şeyin, bize hiç beklemediğimiz bir zamanda yardım olarak geri döneceğine ayrıca, insanın elinde olan şeyler olduğu gibi çoğu şeyin insanın elinde olmadığına, elimizde olmayan şeylere de fazla kapılmamamız gerektiğine değinilmiş. Bir sorunla karşılaştığımızda yardım almamız, bunu tek başımıza çözmeye çalışmamamız tavsiye ediliyor. Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olmadığı, her şeyin birbiriyle ilişkili olduğu fakat insanın bu ilişkileri bilemediği anlatılıyor. Her türlü ön yargıdan uzak olmamız ve görünüşe aldanılmaması gerektiğinin de altı çizilmiş.
Okunmasını tavsiye ederim.

 
Gunaydin hanimlar
İki gundur sehir disindaydim ve internet inkani yoktu o yuzden yazamadim listeden cikarilmadim degil mi?
yok canım, 2 günden bişi olmaz nasılsın ?

merhaba beğendin demek
 

Yorumunu çok merak ediyordum bu kitap hakkında canım , içime sinerek okuyacağım artık .
 


25 Şubat 1907 tarihinde, Gümülcine İğridere'de doğdu. İlköğrenimini Üsküdar, Çanakkale ve Edremit'te yaptı (1921). Balıkesir Muallim Mektebi'ni bitirdi (1927). Aynı yıl, Yozgat Cumhuriyet İlkokulu'nda öğretmenlik yaptı. Milli Eğitim Bakanlığı bursuyla 1928'de Almanya'ya gitti. 1930 yılı mart ayında yurda döndü. Aydın ve Konya'da öğretmenlik yaptı. Resimli Ay Dergisi'nde öykülerini yayınlamaya başladı.

Atatürk'e hakaret ettiği iddiasıyla tutuklandı (1932). Bir yıla hüküm giydi. Konya ve Sinop hapishanelerinde yattı. 1933 yılında memuriyet kaydı silindi. Cumhuriyet'in onuncu yıl dönümünde, çıkarılan afla hapisten çıktı (29 Ekim 1933). Yeniden memur olabilmesi için bağlılığını ispatlaması istendi. Bu amaçla 15 Ocak 1934 tarihli Varlık Dergisi'nde (13. Sayı) "Benim Aşkım" başlıklı Atatürk'e övgü şiiri yayınladı. Karşılığında MEB Talim Terbiye Dairesi Mümeyyizliği'ne atandı (1934). 1937'deki askerliğini takiben, önce Ankara Musiki Muallim Mektebi Türkçe öğretmenliğine, ardından çevirmen, öğretmen ve dramaturg olarak çalışacağı Devlet Konservatuarı'na atandı (1938).

1945'de Yeni Dünya Gazetesi'nin, 1946'da Marko Paşa'nın neşrine katıldı. Marko Paşa'daki yazıları yüzünden çeşitli kovuşturmalara uğradı. Bunlardan birinden yedi ay hüküm giydi. 1948'de, Zincirli Hürriyet'teki bir yazısından dolayı yine hakkında kovuşturma açıldı. Nakliyeciliğe başladı. 1 Nisan 1948 tarihinde, yurt dışına kaçma girişimi sırasında öldürüldü. Cesedi, öldürülüşünden iki buçuk ay sonra (16 Haziran 1948) bulundu.

Eserleri: Değirmen, Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk, Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna, Dağlar ve Rüzgar, Esirler

(biyografi.net)

 


"Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."

Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.


Kitaptan...

Öğle üzeri yemeğe giderken, onun yerinden kımıldanmadığını, masasının gözlerinden birini açarak önüne kâğıda sarılmış bir ekmek ve bir küçük sefertası gözü çıkardığını gördüm. "Afiyet olsun!" diyerek odayı terk ettim. Günlerce aynı odada karşı karşıya oturduğumuz halde hemen hemen hiçbir şey konuşmadık. Başka servislerdeki memurlardan birçoğuyla tanışmış, hatta akşamüzeri beraber çıkarak bir kahvede tavla oynamaya bile başlamıştık. Bunlardan öğrendiğime göre, Raif efendi müessesenin en eski memurlarındandı. Daha bu şirket kurulmadan evvel, şimdi bizim bağlı olduğumuz bankanın mütercimiymiş, oraya ne zaman geldiğini kimse hatırlamıyordu. Başında oldukça kalabalık bir aile bulunduğu, aldığı ücretle ancak geçinebildiği söyleniyordu. Bu arada kıdemli olduğu halde, şuna buna bol bol para savuran şirketin, onun ücretini neden artırmadığını sorunca, genç memurlar gülerek: "Hımbılın biridir de ondan. Doğru dürüst lisan bildiği bile şüpheli!" diyorlardı. Halbuki Almancayı gayet iyi bildiğini ve yaptığı tercümelerin pek doğru ve güzel olduğunu sonradan öğrendim...

(dr.com.tr)
(ykykultur.com.tr)
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…