José Saramago__Körlük bitti.
Uzun zamanlar listemde okunmayı bekleyen bir kitaptı. Basımının bitmesi ve sahaflarda da uçuk fiyatlarda satılmasından dolayı okuyamamıştım. Daha sonra tekrar basılmaya başladı ve
@DonukPudra 'm sağ olsun hediye etti. Onun sayesinde okumuş oldum. Aramızda birçok kişi okudu ama yeni görenler vardır belki diye elimden geldiğince yorumlamaya çalışacağım.
Kitap, kırmızı ışıkta arabası ile bekleyen bir adamın birden kör olmasıyla başlıyor. Çevredekilerin yardımıyla adam evine gider. Adam evde bu olaya anlam vermeye çalışırken karısı gelir ve hemen bir doktora giderler. Doktor evine döndükten sonra bu konu ile ilgili literatürü araştırırken kör olur. Bir anda körlük vakaları artmaya başlar. Hükümet körleri karantinaya almak için harekete geçer. Doktoru almaya geldiklerinde karısı da kör olduğunu söyleyerek onunla gider. Hastaları eski bir akıl hastanesine kapatırlar. Artık orada kuralları kendileri koyacak ve hayatta kalmaya çalışacaklardır.
Yazar, hiçbir karakterin adını vermiyor, onları belirgin özellikleriyle adlandırıyor, bu da belirli yer, zaman ve kişi kavramını yansıtmadığı için sizin kendinizi onlardan biri yerine koymanız ve onlarla hayatta kalmaya çalışmanız kaçınılmaz oluyor. Bu durum kitapta anlatılanları iliklerinize kadar hissetmenize sebep oluyor. Kitabın anlatımı ne kadar sürükleyici olsa da anlatılanlardan dolayı ilerlemeniz zor oluyor. Hala mide bulantısı ve o kokuyu çok gerçekçi hissedebiliyorum, belki de 5 duyumu bu kadar etkin hissedeceğim başka kitap okumamışımdır.
Kitabı okurken Küçük Prens'te geçen "gözler bazen gerçeği göremez, en iyi yüreğiyle görür" cümlesi aklıma geldi. Burada geçen körlük normalde her şeyi siyah görmenin aksine insanların süt beyazlığında görmesine vurgu yapıyor, bu da bende aslında buradakilerin yüreklerinin körleşmeye başladığı hissini verdi. İnsanların insanlıklarını kaybetmesini okuyormuşum gibi hissettim.
Kitabın diline gelince de yazar nokta ve virgül dışında pek bir noktalama işareti kullanmamış, hatta paragraf görmeniz bile bazen büyük bir şans. 3. şahıs anlatımı ağırlıklı olsa da her karakterin içine çok rahat girip onun duygularını tam anlamıyla hissedebiliyorsunuz. İç konuşmaların ağırlıklı olduğu bir anlatım hakim. Çevirmenin cümlenin bütünlüğünü korumak adına bir sürü yan cümleciği bağlamaya çalışması anlatım bozukluklarını da beraberinde getirmiş ama yine verileni anlamakta zorluk çekmiyorsunuz.
Kitabı okurken çok etkilenmemi aslında bu anlatılanların sadece bir kurgu deyip geçemememden dolayı olduğunu biliyorum, her birinin o koşullar yaşandığında gerçekleşebilme ihtimali olduğunu bilmek aslında insanı etkiliyor. Ben o korkuyu hissederek okudum ve de çok beğendim, anlatılanları değil aslında yaşamadan o duyguları bu kadar gerçekçi ifade eden yazarın kalemini sevdim.