Bi arkadaşım vardı üniversitede, o da çok gereksiz bulurdu. 'Evlilik şart değil, seviyorsam olabilir' derdi.
Çooook sevdiği ve her türlü güvendiği biriyle bi birliktelik yaşadı.
Ayrıldılar.
Üzerinden yaklaşık beş sene geçti.
Çocuk başka şehre taşındı, yeni kız arkadaşının peşinden.
Kız ailesinin yanına döndü ve halen unutamadı. Çok pişman oldu.
'Ailem bana her 'sana güveniyoruz' dediğinde odama gidip ağlıyorum. Öyle olmuyormuş, çok ağırmış' dedi.
Başka bir arkadaşım bekaretini bozduktan sonra tanıştığı ilk günden daha erkeklerle birlikte olmaya başladı ve gerçek sevgiyi aramaya koyuldu.
Olmadı.
Sonuç? İkisi de "beni böyle kim kabul eder" düşüncesinde. Ne kadar 'sen değerlisin' desem de içlerindeki gelenekçi ses izin vermiyor bu cümlelerimi duymalarına.
Ben halen bakireyim fakat yakınlaşma olduğu için "şimdiki erkek arkadaşımla evlenmezsem ilerideki eşim benim hakkımda olur olmaz şeyler düşünüp sorun eder mi" diye düşünüyorum.
Anlayacağın bize dikte edilen ananeler sebebiyle içimize işlenmiş bu duygu, maalesef ki atamıyoruz.
Anna'lar ülkemize gelip gelin olabilirken, üstelik erkekler tarafından 'yabancı gelin' revaçtayken, Ayşe'ler hep bulunmaz hint kumaşı triplerindeki Türk kızı damgası yiyerek değersizleştiriliyor.