"ölüm saati değişmez" ?

"Ecelleri geldiği zaman ne bir saat geri kalırlar, ne de ileri giderler"
(Yunus suresi, ayet: 49)​
 
Son düzenleme:
İnsanın kaderini değil, fiilini değiştirmesi mümkündür. Bu da kaderi değil fiili değiştirmek anlamına gelir. Değiştirilen bu fiil her neyse, o da kaderdir. Bu dahi Allah’ın ilminde olup, kaderde aynı şekilde yazılmıştı. Yani kader levhasında “Falan adam filan işi yaptığı anda, fiilini değiştirip filan işe başladı.” yazılıydı. Çünkü Allah’ın ilmi ezeli olup, yapılan ve yapılacak her işi ve fiili bilir ve kader levhasında onu yazar.
Bu kısa izahtan sonra, şimdi “Kader değişir mi?” sorumuzun cevabına gelelim: Allah’ın iki farklı kader defteri vardır. Bunlardan bir tanesi: “Levh-i Mahv-ı İsbat”tır, diğeri ise “Levh-i Mahfuz”dur.
Levh-i Mahv-ı İspat denilen kader defteri; Cenab-ı Hakk’ın yazar - bozar bir tahtasıdır. Burada yazılı kadere, “muallâk kader” denilmektedir. Bu defterde yazılan her şey bazı şartlara bağlanmıştır ki, bu şartlar yerine getirilmezse, yazı kaza edilmez ve değişir.
Mesela, Levh-i Mahv-ı İsbat defterinde; falan kulun altmış sene yaşayacağı yazılmıştır. Ancak bu yazı, kulun sadaka verme şartına bağlanmıştır. Eğer o kul sadaka verirse, bu kadar yaşar, vermezse, daha az yaşar.1
Ya da ispat levhasındaki yazı şöyledir: Falanca kul, kalp ameliyatı olursa yetmiş sene yaşayacak, olmazsa altmış sene yaşayacak. Bu kul, hangi şartı yerine getirirse, o şartın neticesi kaza edilip, diğer yazı silinmektedir.
İşte sadakanın ömrü uzatması, belayı önlemesi gibi değişiklikler kaderin bu defterinde olmaktadır. Allah o kuluna bu defterde bir bela yazmış ve bu belanın gelmesini sadaka vermemesi şartına bağlamıştır. O kul sadaka verdiğinde, belanın şartı meydana gelmediğinden yazı silinir ve musibetin gelmesi o kul hakkında kaza edilmez. Nitekim Ra’d suresinin, 30. ayetinde Allah şöyle buyurmuştur:
“Allah dilediği şeyi mahveder, dilediğini sabit kılar. Kitabın aslı olan Levh-i Mahfuz onun katındadır.”
Bu ayette belirtilen “Allah’ın dilediği şeyi mahvetmesi” yani, yaratmaması ile yapılan değişiklik, bu levhada olmaktadır. Demek bu ayet bize değişen kader levhası olan “Levh-i Mahv ve İsbat”tan haber vermektedir.
Kaderin bu levhasında değişiklik olurken ve bu defterdeki yazıların meydana gelmesi bazı şartlara bağlanmışken, kaderin diğer defteri olan “Levh-i Mahfuz”da ise hiçbir değişiklik olmamaktadır.
Yani misalimizdeki kulun, sadaka verip vermeyeceği, kalp ameliyatı olup olmayacağı, akraba ziyareti yapıp yapmayacağı gibi hususlar, Allah’ın ezeli ilmi ile bilindiğinden dolayı, Allah değişmeyecek en son neticeyi bu levhaya yazmıştır. Bu levha Allah’ın nihayetsiz ilminin bir tecelligâhıdır. Bu defterde yazılı kadere “mutlak kader” denmektedir.
Ancak burada “ilmin maluma tabi olması” kaidesini ve Allah’ın zaman ve mekândan münezzeh olduğunu ifade eden “ezeliyet” sıfatını unutmamak gerekir. Yani Allah’ın bu bilgisi, bizi bir işe zorlamamakta, bilakis biz irademizle neyi yapacaksak Allah onu bilmektedir.
Şimdi akla şöyle bir soru gelebilir:
Niçin iki tane kader levhası var? Yani, değişen ve şartlara bağlanan kader defterine ne gerek var?
Bu soruya iki açıdan cevap verilebilir:
Allah Teâlâ, kullarını hayırlara teşvik etmek için bu levhayı tanzim etmiştir. Kul, Allah’ın kendi hakkındaki ezeli takdirini ve değişmeyen kader defteri olan Levh-i Mahfuz’daki yazının ne olduğunu bilmediğinden, kaderin değişen bu levhasını dikkate alarak, bereketli bir ömre sahip olmak veya musibetleri def etmek gibi maksatlar için sadaka vermeğe, akraba ziyareti yapmaya ve diğer hayırlara koşar. Ve bu sayede sevap kazanır.
Allah Teâlâ, bu levha ile kullarını tembellikten kurtarmak ve hikmet dünyasında yaşadıkları için onları sebeplere yapışmaya teşvik etmek istemiştir. Bu sayede Allah’ın ezeli takdirinin ne olduğunu bilmeyen kul, daha uzun yaşamak için ameliyat olur, sağlıklı olmak için spor yapar, rızkı için çalışır. Yani kul şöyle düşünür:
“Allah bana vereceği rızkı çalışmam şartına, ya da uzun ömrü ameliyat olmam şartına bağlamış olabilir. Ben bu yüzden sebeplere yapışarak vazifemi yapmalıyım, rızkım için çalışmalıyım, sağlığım için gerekeni yapmalıyım ve daha sonra neticeyi Allah’tan bekleyerek kısmetime razı olmalıyım.”
İşte bu düşünceyle kul, sebeplere yapışarak tembellikten kurtulur.
 
yani yollar farklı olsa da hep aynı sonuca mı çıkacağız? o zaman böle düşünmek insanları çaresizliğe tembelliğe boşluğa itmez mi?

evet hep aynı sonuca çıkacak. Yollar farklı olsa da saatin geldiğinde ölüm kapını çalacak. Tembelliğe düşmeyeceksin, çünkü biliyoruz ki her canlı doğar ve zamanı gelince ölür. Sen zaten bir gün öleceğini biliyorsun. Şu anda da biliyorsun. Ama insanlar kendilerinin hiç bir zaman ölmeyeceğini sanarlar ondan bir hayat mücadelesi verirler ki böylede olmalı. O zaman eninde sonunda öleceğiz diyip çalışmayalım, evlenmeyelim, çocuğumuz olmasın nede olsa öleceğiz diye düşünelim. Böyle hayat geçer mi? Ne demişler hiç ölmeyecekmiş gibi yaşa, her an ölecekmiş gibi ibadetlerini yap. Biz insanlar kendimize ve sevdiklerimize ölümü yakıştıramadığımızdan ölüm acısını yaşadığımızda boşluğa düşüyoruz. Ama inan insan kısa sürede kendini topluyor. aklından çıkmıyor ama zamanla yaran kabuk bağlıyor.


Bence kendine haksızlık yapıyorsun. Sen istediğin kadar elinden geleni yap ama vakti geldiğinde son nefesini verir. Sen böyle düşünürsen kendine zarar verirsin. Hem Allah sevdiği kulunu erken yanına alır derler. Annende Allahın sevdiği kullarındanmış. böyle düşün. Ama kendine haksızlık yapma.
 

canım bence anneni toprağın altında olarak düşünme bize hocalarımız hep yusufçuk örneğini veriyorlar ben ilahiyatta okuyorum bu arada yusufçuk suyun etrafındaki bitkilerdeki larvasından kurtulup yeni ve asıl olan hayatına başlıyor ama geride kalan larvaların gözünden bakınca onun hayatı bitti ama gerçekte olan o asıl hayatına adım atmış oluyor bu şekilde düşününce ölüm pozitif bir anlam kazanır insan var olmakta olan yani oluş sürecinde olan bir varlıktır ölümle hayatı son bulmaz aksine var oluş süreci devam eder
 
Bende babamı trafık kazasında Kaybettım..Ki cok saglıklıydı.. Gıttıgı yerden erken donmesı konusunda anlaşmıstıK..Dönecegı yerden sırf benı bekletmemek ıcın erken cıkmıştı..o gun benım ızın gunumdu..Şirketten yıllık izin vermişlerdi.. Evde otururken ıcım bı an cız ettı ya Kaza gecırdıyse dıye..Kuzenımın esıyle bırlıkte Kopruden gecerken baska bı aracın çarpması sonucu hayatını kaybettı..Ki enişte Olay yerınde hayatını kaybettı..Babam 12 gun boyunca yogun bakımda kaldı..Yogun bakıma kımseyı almazlar benı Ayse hemsıre adında bı Melek 5 dakıka yanına alırdı..Gorurdum hep 12. gun goremedım..Gecesı ruhunu teslım etmıstı Allah'a..

Kendımı suclamak ıcın bınlerce bahane buldum.Yıllarca çalıştım eve baktım yıllık izin bile yapamadım..Motor seslerınden nefret ettım..Babama çarpan aracın şöförüne düşman kesildim.. Hiç ağlayamıyordum..o kadarkı duygusuzlasmıstım..

Herkes annem Ölür diye bekliyordu..Bı anda gozlerını actı hayata.Mucize gibiydi..Ummadık bi anda..
Babam çok sağlıklıydı Benden cok yaşar dıye dusunuyordum..Bi anda gözlerini kapadı hayata..Ummadık bi anda..

Siz bari benım gıbı yapmayın.Kendınızı suclamayın..Sebep aramayın.Kötü neticelendirmeyin..

Azrail A.S. O Görevi veren Rabbim'izin işisine sorgu sual olmaz..

Kısacası ''ecel gelmiş cihane baş ağrısı bahane''


Bu konuya trajıkomık olum olayını eklemek ıstedım..
Fransız bir adamın trajikomik intihar vakası.
1998'de bir Fransız oldukca karmaşık bi intihar girişiminde bulundu. Bir
deniz kıyısında yüksek bir yamacın tepesine çıkıp boynuna bi ip bağladı,
ipide büyük bi kayaya bagladi. Sonra zehir içti ve kendini ateşe verdi.
Uçurumdan atlarken de tabancayla kafasına ates etti! Ama devamı daha ilginç.
Çünkü kurşun onu ıskalayıp ipi kesti, böylece adam suya düştugünde asılı
kalmadı.Soğuk su yanan elbiselerini söndürmekle kalmadı aynı zamanda onu
şoka sokarak yuttuğu zehri kusmasını sağladı. Sudan bir balikçı
tarafından çıkarılıp hastahaneye götürülen adam orada hipotermi (vücut ısısının
aşırı düşmesi)den dolayı öldü....
 

cevabınız için çoook teşekkür ederim. peki "annem sabah rahatsızlandığında 2 saat beklemek yerine onu hastaneye götürseydim yaşardı" düşüncesi ispat lavhasında mı yazılıdır?
 

çok özlüyorum çoookk
 

o kadar inanmak istiyorum ki anlattıklarınaaaaaaa
 


Azrail bir gün Allah CC ye demiş ki ;

- Ya Rab, bana öyle bir vazife verdin ki insanlar beni hiç sevmeyecek

Allah CC cevap verir ;

- Üzülme sen, ben onlara öyle bahaneler ihsan edeceğim ki, seni hiç kimse hatırlamayacak.


Gerçekten öyle değil midir, ölenlerin ardından şu yüzden öldü , bu yüzden öldü deriz hep, ecel nice sonraları gelir aklımıza. Din ilminin ehli değilim ancak bir Amentü duası okuduğumuzda (Ben, Allah-u Teâlâ'ya, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, âhiret gününe, kadere; hayır ve şerrin Allah-u Teâlâ'nın yaratmasıyla olduğuna inandım. Öldükten sonra dirilmek de haktır. Ben, şehadet ederim ki, Allâh-u Teâlâ'dan başka ilâh yoktur. Ve yine şehadet ederim ki, Muhammed (s.a.v), Onun kulu ve peygamberidir.)
ondan gelen her şeye iman etmiş bulunuyoruz. Ölüm zor bir kayıp, kabullenmemek ve bahaneler aramamak insanın elinde değil ancak zamanla oturuyor bu duygu.

Bende annemi kaybettim, 50 yaşındaydı hastalandığında, benimle kardeş sanılabilecek kadar dinç ve güzeldi. Ama kaderi hastalıkla imtihanmış, 8 yıl sürdü ve bitti. Kabullenmem iki yılımı aldı, binlerce ihtimali sorguladım sabahlara dek, hala içim acıyor ama kabullendim, inandım. Her insanın dünyada bir imtihanı var, tamamlayınca ömür bitiyor. İsyan etmek nafile ...

Başınız sağolsun , anneciğiniz nurlarda yatsın.

Ama neyleyelim ki ecel bir gerçek, sebebi nerden gelirse gelsin, Yaradan istemedikçe tek bir nefes bile alamıyor insan.
 

canım evvela başın sağolsun. Allah rahmet eğlesin babacığına ve tüm ölmüşlerimize.. mekanları cennet olsun inşallah..
annem son zamanlarında sut istemişti. şimdi ağaçlarda dut var, ve kahroluyorum onları görünce. kavun istemişti. bulmuştuk. biraz yemişti. kavun görünce de buruk bi his beliriyo içimde.. nerden bilebilirdim ki bizi bırakıp gideceğini.. oy garibim odaya girdim öle masum masum yatıyo.. çok canı acımış mııdır, kızım benim yüzümden aldı başını gitti öbür odaya gitti deyip küsmüş müdür.. yok dayanamıyorum ben ya..

işe gidiyorum ama vazife olarak görürsem gidiyorum işe.. uzun zamandır hep aynı kıyafeti giyiyorum. canım hiçbişi yapmak istemiyo. çünkü anlamı yok.. inan insan içine çıkmasam banyo da yapmak istemiyorum.. çok özlüyorum.. onu görmeyi çok istiyorum.. dayanamıyorum..

annem de ölmeden evvel çok üşüyorum kızım demişti..acaba hipotermi den mi öldü.. ne bir ilkyardım bilgim varmış ne sağlık bilgim varmış şimdi onu anladım.. internetten öğrendim şimdi o an neler yapmam gerektiğini.. ama artık ne fayda.. geçmez bu yara.. annemi görene kadar geçmez.. annemi göreceğime o kadar çok inanmak istiyorum ki..
 

yazdıkların beni ağlattı canım ( Allah rahmet eylesin sanada sabır versin
 

parçaladın yüregimii yaaaa
 

amin canım sağolasın.. sizin de başınız sağolsun, Allah rahmet eğlesin, nurlarda yatsın canım inşallah..
onun şimdi olmadığını, gün geçtikçe yok olduğunu biliyorum, ve birşey yapamıyorum, kzıım beni kurtar diyişini duyar gibiyim.. pamuk annem özlüyorum annem seni özlüyorummmmm
 
zaten daha anne rahmindeyken
alın yazısı dediğimniz olay gerçekleşiyor ki
evet;
öleceğimiz zaman yani gün,yıl ve saat
evleneceğimiz kişi ve hangi yıl,hangi gün ve kiminle evleneceğimiz
hayat boyu kazanacağımız rızık
bunlar değişmeyen şeyler
ama tabi hocaların dedikleri bişi var ki sadaka ölümü ertelemez sadece başa gelebilicek kaza ve belalardan korur
hepimize ALLAH ne kadar ömür uygun gördüyse o kadar yaşıcaz işte
RABBİM ölümünde hayırlısını versin
bu arada başın sağolsun canım ALLAH annenin taksiratını affetsin rahmet eylesin amin
 
yazdıkların beni ağlattı canım ( Allah rahmet eylesin sanada sabır versin

alıntı aldığınız yazıyı bulamadım. gözümden mi kaçtı acaba?
annem de son günlerde öle sessizleşmişti. boynunu eğip düşünüyordu.. hep uzaklara dalıyordu.. bana baktığında sanki gözleri annemin değilmiş geliyordu, o kadar feri gitmişti..
uzun zamandır sabah ilk defa birşeyler yemek istedi.. hemen hazırladım. yedi. sevindim. herhalde iyileşiyor ne güzel dedim.. sonra kustu ve midem ağrıyo kızım dedi. ama nasıl kıvranıyo.. terini siliyorum.. sıcak su torbası yapıyorum.. ama aklıma hastaneye götürmek gelmiyo.. halbuki yaşamıştık bunu biz.. aynı olayı bidaha yaşamıştık.. nasıl anlamadım kalp krizi geçirdiğini.. niye götürmedim hastaneye.. neyse o ağrıyı çekerken "kızım bu ağrı beni öldürecek" dedi. içine doğmuş garibimin.. neyse bi süre sonra hafifledi ağrısı.. üstünü örttüm sıcak su torbası yaptım istemem dedi. ben de "başım ağrıdı anne, biraz yatayım, biraz da oğlunla kocan baksın sana dedim." keşke onu diceğime dilim kopaydı.

biraz uyumuşum. kapı çaldı. anneannem geldi. ve çok ilginç bişi var. teyzem bize yakın oturuo. anneannem demişki hadi beni götürün emineye.(canım annem). neyse teyzem demişki biraz bekle falanca kişi de emineyi ziyarete gelcekmiş. onlar gelsin beraber çıkar gideriz demiş. anneannem tutturmuş. yok ben onları beklemem, götürün diye.. neyse kapı çaldı. anneannem geldi. annemle konuşuyorlardı. anneannemin gözleri kan çanağıydı. anneme dedi nasılsın kızım. annem de iyi değilim ana dedi. konuşuyorlarken anneanneme dedim ki ben yatıyordum, sen madem burdasın ben gidem biraz daha yatayım dedim.o sıra annemle göz göze gelir gibi olduk. nasıl bakıyordu anlatamam. gitme kızım nolur der gibi bakıyormuş. çaresizce.. oy anam oy.. 1 dakika geçmedi, annem gelele diye bağırdı bana. "annemin başında ağlıyordu, oy eminem beni mi bekliyordun yavrum" diye ağlıyordu. annem orada öylece yatıyordu..hiçbirşey yapamadım. babamları çağırdım. sonra ambulans gelene kadar anneme yaklaşamadım bile. şimdi aklım olsa sarılırdım ölüsüne bile..

özlüyorum, içim yanıyo içim...
 

amin canım sağolasın.
 

Annem ölmeden bir gün evvel yattığı yerde salonun kapısını işaret ederek dedi ki ; dünya ne kadar güzel, ne kadar büyük, yemyeşil; hiç görmemişim şimdiye kadar ... Gideceği yeri gördü dedi herkes, ne kadar doğrudur bilemem, gidip te gelen yok. Ama gidecek olanın o an bildiğine inandım.

Öldüğünde hepimiz başındaydık, kimse feryat etmedi sadece duyulabilecek kadar yüksek bir sesle , hep bir ağızdan kelime-i tevhid getirdik. Ölüm korkunç sanılır ya, değil. Nefesinin küçüle küçüle duruşunu izledim, en son göğsünde küçücük bir kuş çırpındı sanki ve bitti, gülümsüyordu annem, ön dişleri görünecek kadar bayağı kocaman bir gülümseme ve öyle kaldı, yıkayan hanım bile annemin güzelliğine ve gülümsemesine hayret etti. Resmen mutluydu, kolostomiden, nefrostomiden,ilaçlarından herşeyden kurtuldu, genç kız gibiydi bedeni, ben kötü bir yere gittiklerine inanmıyorum. Onlar gerçek dünyadalar.

Hastalığını ilk öğrendiğimde ettiğim isyanlar sırasında bana bir gün dedi ki ; ben seni böyle mi yetiştirdim, bana hastalık verdi diye Allah' a isyan mı ediyorsun, ölümden niye bu kadar korkuyorsun, ben sevdiğime gideceğim. Ben Rabbimi seviyorum, insan sevdiğine gitmekten korkar mı...

Özlemek bakidir hiç geçmeyecek, içimi parçaladın sabah sabah arkadaşım. Öyle iyi anlıyorum ki seni...

Ama ne dedik ; ahirete iman ettik, elbet kavuşacağız, hiç ayrılmamak üzere. Hiç bir şey içini soğutmaz biliyorum, alışacaksın sadece. Hem geliyor arada bir rüyalarıma, çok daraldım mı konuşuyorum onunla. Ne zaman konuşsam o gece görürüm annemi rüyamda, belki psikolojiktir ama görüyorum ve güzel bir yerde olduğuna inanıyorum. Dua ediyorum, hayır yapmaya çalışıyorum adına, bir avuntu buluyor insan. Teselli edemem seni ne yazacağımı şaşırdım, Rabbim sabır versin
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…