Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU ' dan cevaplar

dids

f & d
Kayıtlı Üye
26 Eylül 2007
6.481
23
43
Kortizon kullanırken kilo almamak mümkün mü

Herhangi bir nedenle kortizon kullanan hastaların korkularının başında kilo alma problemi gelir. Kortizon miktarı yüksek ve kullanma süresi uzunsa, kilo almak kaçınılmaz bir durum olabilir. Bunun nedeni kortizon hormonunun yağ depolanmasını hızlandırmasıdır. Eğer doktorunuz kortizon kullanmanızı öneriyorsa, beslenme planında bazı değişimler yapmanız gerekir. Daha fazla protein tüketmek, potasyumdan zengin besinler seçmek ilk adımlardır. Bu değişimlerin yanı sıra gerekirse kalori alımını kısıtlamanız da gerekiyor. Ayrıca, kortizon kullanan hastaların ciddi bir kalori tasarrufu yapmaları şart! Bu değişimleri kendiliğinizden yapmak yerine bir beslenme uzmanından yardım almak daha doğru olacaktır.

Tiroid hastalıkları kadınlarda daha sık görülüyor

Basit guatra, tiroid nodüllerine, Haşimoto hastalığına kadınlarda daha sık rastlanıyor. Tiroid bezinden kaynaklanan hastalıkların çok farklı belirtileri var. Belirtilerden bazıları tiroid bezinin boğazda yaptığı değişikliklerle ilişkili. Nefes alma veya yutma güçlüğü, boğaz ağrısı, ses kısıklığı gibi belirtiler sık görülüyor. Tiroid bezi aşırı çalışanlarda çarpıntı, el titremesi, aşırı terleme, kilo kaybı, kalp ritim bozuklukları az çalışanlarda ise yorgunluk, bitkinlik, kilo alma, üşüme, çabuk yorulma, cilt kuruluğu, kabızlık, unutkanlık, uyku eğilimi gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Tiroid bezinin neredeyse bütün hastalıklarında saç, cilt ve tırnaklarda bozulmalar ortaya çıkıyor.

Renkli bakliyat daha faydalı

Bakliyat grubu besinlerin polifenol içerikleri daha fazladır. Kırmızı, siyah, sarı veya bej renkli bakliyatlar (kırmızı fasulye, mercimek) daha fazla antioksidan polifenol içermektedir. Bu vücudunuza daha fazla antioksidan kazandırır.

DİYET GÜNLÜĞÜ

Kalori alımının dönem dönem azaltılması (diyet yaparken haftada 2-3 kez) vücutta bazı şeylerin eksilmesine neden olur mu? Takılma kilosunu ortadan kaldırmak için yapılan bu uygulama doğru mudur?

Diyetiniz kaliteli mi

Zayıflama diyetleri sadece meyve, sebze yedirten değil bütün yiyecek gruplarından yeterli miktarda içeren sağlıklı beslenme planlarıdır. Kişiye özel ayarlanan kalori farkları bütün yiyecek gruplarını değişik miktarlarda içerir. Posa bakımından zengindir. Özellikle takılma kilolarını ortadan kaldırmak amacı ile yapılan tek tip beslenmeye dayalı sistemler bağırsak sistemini zorlayacaktır. Bağırsak florasını da destekleyecek ürünler de bu kalorisi kısıtlı planlarda yer almalıdır. Ayrıca damak tadınıza hiç uygun olmayan yiyecekleri haftanın 2-3 günü tüketmek ertesi günlerde diyette tüketmemeniz gereken, dayanamadığınız bazı yiyecekleri (çikolata, kek, kurabiye gibi) daha lezzetli hale getirecektir. Bu nedenle kalorisi yaşınıza, cinsiyetinize ve beden kitle indeksinize göre ayarlanmış bir diyet;

yeterli miktarda vitamin ve mineral,

yeterli miktarda protein (yüzde 15-20)

yeterli miktarda karbonhidrat (yüzde 55-60)

yeterli miktarda yağ (yüzde 25-30)

25-30 gr posa içermelidir. Bu yüzdelerde yapılacak sağlıksız değişimler (karbonhidratın aşırı kısıtlanıp, yağın ve proteinin artırılması gibi) vücutta B grubu vitaminlerine olan ihtiyacı artıracaktır.

Sebzeye yağ koyalım mı

Diyet yapmaya başladığımdan beri haşlanmış sebze yiyorum. Artık bıktım. Normal sebze yemeği yesem kilo mu alırım?

Tabii ki "normal sebze" derken neyi kastettiğiniz çok önemli. Günlük yiyeceklerle almanız gereken kalorinin karbonhidrat, yağ ve proteinden dengeli bir biçimde ayarlandığını hesap edersek, almanız gereken yağı bitkisel sıvıyağlar (zeytinyağı, fındık yağı vb), zeytin veya kuruyemişlerden (ceviz, fındık, badem) sağlayabilirsiniz. Öğlen ve akşam sebze yemekleri içinde size önerilen miktarda yağı alabilirsiniz. Genel olarak şöyle söylemek lazım; 1 porsiyon sebze yemeğinden (4-6 yemek kaşığı) 1 tatlı kaşığı sıvıyağ alabilirsiniz. 1 kilogram sebzeyi 2-3 yemek kaşığı sıvıyağ ile pişirmeniz yeterli. Bundan daha fazla koyuyorsanız biraz azaltmakta fayda var. Günlük almanız gereken yağ miktarını çok fazla kısıtlamayınız. Biliyorsunuz ki, sağlıklı, yeterli ve dengeli beslenme önemli bir üçlü bizim için. Eğer dışarıda yiyorsanız veya misafirliğe gittiğinizde sebze yemeği çok yağlı ise, suyunu tabakta bırakarak daha az yağ alımını sağlayabilirsiniz.



(alıntıdır)
 
Bir ülkenin tarihi, gelenekleri, mutfağı, ekonomik, sosyal ve hatta duygusal yaşantısı, bu yaşantısının bütün sırları, o ülkenin coğrafyasında gizli olabilir mi? Evet, olabilir. Özellikle de bu ülke, bir Akdeniz ülkesi ise... Gezi dergisinin son sayısında ele aldığı Girit, uzun ince bir ada. Boyu 350 km, eni 70-80 km olan ada, Ege Denizi'nin tam girişinde doğu-batı yönünde sere serpe uzanıyor. Adanın aynı zamanda en büyük şehri olan Heraklion'a, Atina'dan yaklaşık 45 dakikalık bir uçak seyahati ile ulaşıyorsunuz. Uçak inişe geçerken gözünüze çarpan ve sizi oldukça heyecanlandıracak olan ilk şey, zirveleri karla kaplı Psiloritis Dağı. Bir başka uçuş noktası ise adanın batısındaki ikinci büyük şehir olan Hanya (Xania). Uçak seyahati sevmiyorsanız, Girit'e gemiyle de gelebilirsiniz. Bu konuda seçenekler daha da bol: Atina'dan Heraklion ve Hanya'ya ilaveten, Retimno ve Agios Nikolaos limanlarına da feribot seferleri yapılıyor. Marmaris veya Bodrum'da demirli özel teknesi olanlar ise yaklaşık 2 günlük bir yolculuk sonrasında ulaşabiliyor bu gizemli adaya.

ZEYTıNYAĞI, EKMEK VE ŞARAP
90 milyon adet zeytin ağacı ve yılda yaklaşık 150 bin ton zeytinyağı üretimiyle Girit, zeytinin ve zeytinyağının günlük yaşamla bu denli iç içe olduğu tek ada ülke. Girit dönüşünde adayı düşündüğünüzde gözünüzün önüne gelecek ilk tablo da "rüzgarda zeytin ağaçları" olacak. Yapılan arkeolojik kazı çalışmaları, ilk yabani zeytin ağacının yaklaşık ıÖ 60 bin yılında bu bölgede yetiştiğini; ilk sistematik zeytinciliğin ise Neolitik Çağ'da yine bu bölgede yapıldığını gösteriyor. Adanın kuzey yarısını boydan boya süsleyen zeytinlikler, güney topraklarını narenciye ve üzüm bağlarıyla paylaşıyor. Kuzeyde zeytinin bir rakibi daha var: Özellikle Lassithiu yaylasında yetişen buğday. Zaten bunlar da Girit mutfağının başrol oyuncuları: Zeytinyağı, ekmek ve şarap...

ENGıNARI VE BAKLAYI ÇıĞ YıYORLAR
Çok cesur ve gururlu bir millet olarak tanınan Giritliler, aynı zamanda Akdeniz havzasının en uzun boylu ve en uzun yaşam süresine sahip insanları olarak biliniyor. Her iki özelliğin de bilimsel bir açıklaması var: Coğrafyanın bir ada olması (yani Giritliler'in az karışmış bir ırk olmaları) ve Girit usulü beslenme. Giritliler her fırsatı bir eğlence ve şölene dönüştürmekte çok ustalar. Rivayete göre, bu tür eğlencelerde havaya ateş etmek "olmazsa olmaz"lardan imiş. Girit'te yeme içme ile en çok içiçe kutlanan bayram, Paskalya. Mevsimin bahar olduğu ve yılın bu zamanında ot, sebze ve hayvanların en taze halde bulabildiği düşünülürse, hiç de şaşırtıcı değil. Mevsim sebzelerinin en gözdeleri, hemen her fırsatta özellikle çiğ olarak yenilen ve ikram edilen taze enginar ile taze bakla. Girit mutfağı, Akdeniz mutfaklarının en ünlüsü ve en eskisi... Bunu, önce Girit liler'in gözlerinin içinde, daha sonra sofrada, tabağınızda, doğada, her yerde; hâlâ ikna olmadınız ise Harvard Üniversitesi'nin Girit Usulü Beslenme ve Akdeniz Beslenme Piramidi gibi çalışmalarında da görebiliyorsunuz. Girit mutfağı, herhalde dünyada en çok konuşulan, hakkında yazılan uluslararası bilimsel ve kültürel araştırmalara konu olan mutfak. Peki neden en eski ve en ünlü? Bunun cevabı çok basit: Çünkü çok basit! Girit mutfağı tüm Akdeniz Bölgesi'nin en basit, en temel ve en sade mutfağı. Hemen tüm malzemeleri, insanlık tarihinin başından beri doğada zaten mevcut olan tahıl, ot, meyve, sebze ve hayvanlardan oluşuyor. Bu beslenme usulü, "mevsiminde ne buluyorsan onu ye" şeklinde tercüme ediliyor araştırmacılar tarafından. Girit beslenme piramidinin tabanı olan ekmek, adalıların gün içinde en çok tükettiği ürün. Un, ekmeğin dışında bir de çeşitli börek ve kurabiyelerde çıkıyor karşımıza. Zeytin daha çok siyah veya yeşil, salamura edilmiş veya edilmemiş haliyle zaten günün her saatinde tüketiliyor. Zeytinyağı ise evlerde, manastırlarda, küçük değirmenlerde, büyük, modern fabrikalarda, çok özel organik çiftliklerde, her zaman her yerde üretiliyor ve tüketiliyor. Bu üç ürüne, denizde yakalanan balıkları, sahil ovalarında üretilen meyve ve sebzeleri, yaylada yabani olarak yetişen otları, mantarları, peyniri ve bir de kuzu, oğlak, domuz, tavşan gibi hayvanları eklediğinizde, Girit mutfağının sırrını çözmeye yaklaşıyorsunuz.
 
Son düzenleyen: Moderatör:
Hastalarımızın bize sık yönelttikleri bir soru şu: "Sağlıklı bir beslenme stratejisi nasıl olmalıdır?"

Bu soruyu yanıtlamadan önce, bunu takip eden diğer soruları da sıralamakta fayda var: Kolay uygulanabilir, ucuz ve etkili bir beslenme planı nasıl yapılabilir? Yiyip içtiklerimizden fayda görmek bir yana herhangi bir zarar görmemek için nelere dikkat etmeliyiz? Dengeli bir beslenme planında neler olmalı? Ve tabii ki son soru: Bu yaz ne yiyelim, içelim?

CEVAP: AKDENİZ MUTFAĞI

Okinawa ve Uzak Doğu’nun birçok bölgesi (Tayland, Vietnam, Yeni Zelanda, Avustralya dahil) ve dünyanın farklı ülkelerinde insanların ne yiyip içtiklerini ve bunlardan nasıl etkilendiklerini inceleme ve gözlemleme fırsatım oldu. Özellikle 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel ile çalışırken Güney Amerika’dan Afrika’ya, Çin’den Baltık kıyılarına kadar değişen çok geniş bir coğrafyada insanların beslenme biçimlerini etüd ettim. Bütün bunların sonucunda vardığım kanaat, dünyanın en sağlıklı mutfağının Akdeniz mutfağı olduğudur. Uzun yaşayanlar adası Okinawa mutfağı prensip olarak Akdeniz mutfağı ile örtüşüyor.

Eğer mükemmel bir beslenme planı yapmakta kafanızı karıştırmadan sağlıklı, dengeli ve çeşitliliği esas alan bir yeme içme tarzı oluşturmak istiyorsanız Akdeniz mutfağı’nda karar kılmalısınız.

AKDENİZLİNİN SOFRASINDA NELER VAR

Akdeniz mutfağı her şeyden önce lezzete, dikkatli bir ön hazırlığa, düşük kalorili besinlere, son derece keyifli ve eğlenceli bir sofra kültürüne dayanıyor. Bu mutfakta balık, et dengeli tüketiliyor. Tahıllarda çeşitlilik var. Tam tahıllar (bulgur, köy ekmeği) çok yeniyor. En önemlisi ise sebzeler. Taze ve mevsiminde sebzelerle yapılan salatalar, zeytinyağlılar hemen her yemekte bulunduruluyor. Meyve konusunda da dikkatli davranılıyor. Karpuz, elma, üzüm, kayısı, portakal, mandalina bu mutfağın favori meyveleri. Akdenizliler süt ürünlerini de çok seviyorlar. Yoğurdu hiç eksik etmiyorlar. Bakliyat asla ihmal edilmiyor. Nohut, bezelye, kuru fasulye bol yeniyor.

Eğer yukarıdaki sorulara doğru yanıtlar arıyorsanız Akdeniz mutfağında nelerin piştiğini araştırmanızı öneririm.

Tiroid hastalıkları kadınlarda daha sık görülüyor

Tiroid bezinden kaynaklanan hastalıklar kadınlarda daha fazla görülüyor. Basit guatra, tiroid nodüllerine, Haşimoto hastalığına kadınlarda daha sık rastlanıyor. Özellikle ailesinde tiroid hastalığı öyküsü bulunan kadınların herhangi bir tiroid hastalığına yakalanma olasılıkları daha fazla. Tiroid bezinden kaynaklanan hastalıkların çok farklı belirtileri var. Belirtilerden bazıları tiroid bezinin boğazda yaptığı değişikliklerle ilişkili. Nefes alma veya yutma güçlüğü, boğaz ağrısı, ses kısıklığı gibi belirtiler sık görülüyor. Tiroid bezi aşırı çalışanlarda çarpıntı, el titremesi, aşırı terleme, kilo kaybı, kalp ritim bozuklukları az çalışanlarda ise yorgunluk, bitkinlik, kilo alma, üşüme, çabuk yorulma, cilt kuruluğu, kabızlık, unutkanlık, uyku eğilimi gibi belirtiler ortaya çıkıyor. Tiroid bezinin neredeyse bütün hastalıklarında saç, cilt ve tırnaklarda bozulmalar ortaya çıkıyor. Saç dökülmeleri, kırılma ve yıpranmaları, tırnak problemleri sıklaşıyor.

Diabetin gebeliğe etkileri neler

Gebelik öncesi ve sırasında kan şekeri seviyesinin kontrol altında ve izin verilen sınırlar dahilinde tutulması gerekmektedir. Şeker hastası olanlar veya gebelik şekeri gelişenler olabilecek bazı sorunları bilmelidirler:

İri bebek: Bebeğe çok fazla şeker gittiğinden bebek fazla büyüyebilir. Bu durumda normal doğum zorlaşır.

Gebelik zehirlenmesi: Gebelikte yüksek tansiyon ve idrarda protein çıkması ile anlaşılır. Kesin tedavisi doğumdur. Bu durumda erken doğuma bağlı prematüritelik sorun olabilir. Plasenta’nın erken ayrılması ve ciddi durumlarda annenin havale geçirmesi, böbrek ve karaciğer fonksiyonlarının bozulması, kanın pıhtılaşması sorunları önem kazanır.

Amniotik sıvının fazla olması: Bunun sonucunda rahimde aşırı gerilme ve erken doğum olabilir.

İdrar yolu enfeksiyonları: Bazen hiç belirti vermeyebilir, tedavi edilmezse böbreklere geçebilir. Mantar daha sık görülür.

Yenidoğanın solunum sıkıntısı (RDS): Doğumdan sonra bebeğin akciğerleri iyi açılamayabilir, bu da gününde doğsa bile bebeğin yoğun bakıma girmesine sebep olabilir.

Ölü doğum: Gebelikte iyi kontrol edilmeyen diabet nedeniyle rastlanabilir.

Doğumsal anormallikler: Diabetli gebelerin fetuslarında özellikle kalp anormalliklerinde artışlar gözlenebilir.

Yo-yo sendromunun nedeni

Erişkinlik tipi şişmanlıkta kilo almaya başlandığında vücutta çocukluk döneminden sahip olunan yağ hücrelerinin boyutu artar. Bununla birlikte çocukluk dönemi şişmanlıkta hücre sayısı ile birlikte boyutu da artmaktadır. Görüldüğü üzere çocukluk dönemi şişmanlık erişkin dönemi şişmanlığa göre daha risklidir. Kilo verme esnasında yağ hücrelerinin büyüklükleri azalırken sayısında bir değişiklik olmaz. İşte bu nedenle kilo veren kişiler belli bir zaman sonra eski beslenme alışkanlıklarının ucundan kıyısından tatmaya başladıklarında kısa zamanda eski kilolarına dönerler. İşte yo-yo sendromunun en önemli nedeni budur. Ancak son zamanlarda yapılan çalışmalar hedeflenen ağırlık kaybını sağlayan ve bunu en az bir yıl kadar sağlıklı bir biçimde koruyan kişilerde yağ hücrelerinin sadece küçülmekle kalmayıp sayılarında da azalma olabileceği gösterilmiştir. Uyguladığınız beslenme planını bir yaşam tarzı haline getirdiğinizde, vücudunuz da bir süre kilo almanıza neden olan yağ hücrelerinden nasıl da vazgeçiyor göreceksiniz. Verdiğiniz kiloları koruma esnasında aktif bir yaşam tarzını benimsemek en az yedikleriniz içtikleriniz kadar önemlidir, unutmayın!

Mercan kalsiyumu diğerlerinden daha mı etkili

Mercan kalsiyumunu diğer kalsiyumlardan daha etkili olduğunu gösteren herhangi bir çalışma mevcut değil. Bu kalsiyumların diğerlerinden tek farkları biraz daha pahalı olmalarıdır. Etkinliklerinin daha az olması bile mümkündür. Biz kalsiyum sitrat tuzunu öneriyoruz. Kalsiyum desteklerinin de C vitamini gibi ikiye bölünerek alınmasının daha yararlı olacağını düşünüyoruz. Tek doz alındığında akşam yemeği sonrası tercih ediyoruz.

C vitaminini tek seferde almayın

Çoğumuz, biliminsanları kanıtlanmış bir yararı olmadığını ileri sürseler de ufak bir kırgınlık, ateş, burun akıntısı ile karşılaşır karşılaşmaz hemen C vitamini almaya başlıyoruz. C vitaminini bağışıklık sistemini güçlendirmek için kullananların sayısı da bir hayli fazla. Ayrıca C vitaminini sürekli olarak alıp onun antioksidan gücünden faydalanmayı, göz, akciğer başta olmak üzere organlarını desteklemeyi düşünenlerin sayısı da az değil. Bu vitamine günlük ihtiyacımız 60 mg civarında ancak sürekli kullananlar 500-1000 mg’a kadar almayı tercih ediyorlar.

C vitamininden daha çok faydalanmayı düşünüyorsanız bir seferde en fazla 500 almanızı ve günlük dozu 2 gramın üzerine çıkarmamanızı tavsiye ediyoruz. Bir günlük dozu iki-üç parçada almanız daha faydalı olacaktır. Eğer antioksidan destek olarak kullanıyorsanız beraberinde 100 ünite kadar E vitamini almanız her iki vitaminden sağlayacağınız yararları artıracaktır. C vitamini kullansanız bile C vitamininden zengin besinleri (portakal, greyfurt, domates, yeşil yapraklı sebzeler ve diğer meyveleri) yeteri kadar yemeği ihmal etmeyin.

alıntı : Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU
 
Son düzenleyen: Moderatör:
X