Bilimsel Psikolojiye Doğru
Bilimsel psikolojinin kuruluşuna yön veren diğer öncüler arasında G. W. Leibnitz (Laybniz, 1646-1716) ve I. Kant (Kant, 1724-1804) gibi bazı Alman düşünürleri vardır. Bu filozoflar zihnin dinamik bir varlık olduğunu, zaman içinde değişim gösterdiğini öne sürmüştür. Onlara göre zihin sadece deneyimler sonucu oluşmamaktadır. Zihnin bazı özellikleri doğuştandır. Psikolojinin bilim öncesi olan döneminin sonlarında ünlü fizyolog/fizikçi H. Von Helmholtz (Fon Helmholtz, 1821-1894), bir zihinsel süreç olan algılamanın fizyolojik temellerini deneylerle ortaya koymuştur. Böylece, zihinsel süreçlerin deneysel yani bilimsel yöntemlerle incelenebileceğini göstermiştir.
Bilimde, olayların ölçülebilmesi gerekir. Matematikçi ve aynı zamanda bir filozof olan G. T. Fechner (Fehner, 1801-1887) zihnin ölçülmesinde kullanılacak psikofizik teknikleri geliştirmiştir. Alman filozofların görüşlerinin psikoloji bilimindeki uzantısı şöyle olmuştur:
• Psikolojik olayların bir kısmı doğuştandır.
• Zihin, uyarıcıları örgütler; zihindeki bilgi uyarıcının aynısı değil, onun yeniden düzenlenmiş şeklidir.
Bilimsel Psikolojinin Kurulması ve Ekoller Dönemi
Yukarıdaki gelişmeler, W. Wundt (Vundt, 1832-1920)’un 1879’da psikoloji bilimini kurmasına zemin hazırlamıştır. Kurduğu bu bilim dalını, Wundt “Yeni Psikoloji” olarak adlandırmıştır. Böylece, bilimsel psikolojiyi daha önce felsefe içinde yer alan psikolojiden ayırmıştır. Wundt Yeni Psikoloji’yi, zihni bilimsel yöntemler kullanarak ve deneysel çalışmalarla inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır.
Bilimsel psikolojinin başlangıcını beş ekol oluşturmuştur. Ekol; bir kurucusu veya lideri, belli bilim tanımı ve araştırma yöntemi olan, belirli bir coğrafi yörede geliştirilmiş görüşlere verilen addır. Psikoloji ekollerinin her biri, diğerlerinin görüşlerine karşı görüşler öne sürülerek kurulmuştur. Psikoloji ekolleri ve kurucuları aşağıda verilmiştir:
- Yapısalcılık nedir?- Psikoanalitik yaklaşım nedir?
- İşlevselcilik nedir?- Hümanistik yaklaşım nedir?
- Davranışçılık nedir?- Bilişsel yaklaşım nedir?
- Gestaltçılık nedir?
Klasik Davranışçı psikologların reddettiği “zihin” kavramı, 1950’li yıllardan sonra psikolojinin tanımına “biliş” olarak geri gelmiştir. Bunu sağlayan psikologlar, psikolojiyi “doğrudan gözlenebilen davranışların yanı sıra, standart koşullar altında yapılan davranışlardan dolaylı olarak çıkarılan bilişsel süreçler”i inceleyen bilim dalı olarak tanımlamıştır. E. C. Tolman (Tolmın, 1886-1959), E. R. Guthrie (Gatri, 1886-1959) ve C. L Hull (Hal, 1884-1952) gibi Yeni Davranışçılar sayesinde, çağdaş psikolojide incelenmekte olan üç davranış türünden ikincisi de (dolaylı olarak gözlenen davranışlar) psikolojinin tanımına girmiştir.
Psikolojinin tarihsel gelişiminin bu özeti, onun önceleri felsefe içinde olduğunu göstermektedir. Bu dönemde önemli ve yararlı görüşler geliştirilmiştir. Bilimsel psikolojinin kurulmasını izleyen ekollerin her biri psikolojiyi farklı şekilde tanımlamıştır. Böylece psikoloji biliminin kapsamı giderek genişlemiştir. Çağdaş psikolojinin kaynaklarını oluşturan bütün bu gelişmelerin sonunda çok sayıda alt dalı olan bir bilim dalı, toplumlarda önemli yeri olan bir meslek ortaya çıkmıştır.
AYRICA NEYİN PSİKOLOJİNİN ALANINA GİRDİĞİNİ ÖĞRENİP ÖYLE YORUM YAP.
Psikolojinin, bilim olabilmesi için bazı ölçütlere
(gözlenebilirlik, ölçülebilirlik gibi) uyması gerekir.
1. Gözlenebilirlik: Bir dalın bilimsel sayılabilmesi
için, o dalın konusunun gözlenebilmesi gerekir.
Gözlenebilirlik; bir durumun/olayın doğrudan veya
dolaylı gözlenebilmesi demektir. Eğer o durum/olay
doğrudan veya dolaylı gözlenemiyorsa psikoloji
biliminin kapsamına giremez.
2. Ölçülebilirlik: Doğrudan veya dolaylı
gözlenebilen bir olayın veya durumun sayılarla
(puanlarla) betimlenmesidir. Bilim bu ölçümlerle
(istatistik işlemlerle) bir takım sonuçlara varır.
Gözlenebilirlik ve ölçülebilirlik incelenen olayların
özellikleriyle ilgili özelliklerdir (ölçütlerdir).
3. İletilebilirlik: Bilimde iletilebilirlik iki aşamada
gerçekleşir. Bu iletilebilirliğin ilki ve temel olanı;
bilim adamı yazdıklarında ve söylediklerinde ne
kastetmişse diğer bilim adamlarının da onları aynı
şekilde anlamasıdır. Bunun yolu da kavramları,
işevuruk olarak tanımlamaktan geçer. İşevuruk
tanımlama soyut ve ölçülemeyen şeylerin ölçülmesi
için somutlaştırarak tanımlamaktır. İletilebilirliğin
diğer yönü ise bilim adamının yaptığı araştırmayı ve
bunun sonuçlarını başkalarına da
bildirmesi/iletmesidir. Bu iletmeyi makale, kitap
yazma, konferans verme gibi yollarla yapabilir.
4. Tekrarlanabilirlik: Gözlenebilen ve ölçülebilen
olaylar diğer bilim adamları tarafından aynen
tekrarlanabilir olmalıdır. Bu sayede sonuçlar kişiye
bağlı ve öznel olmaktan çıkar ve nesnellik kazanılır.
5. Sağlanabilirlik: Gözlenebilen ve ölçülebilen
olayların sonuçları sağlanabilmelidir, yani sonuçların
doğruluğu araştırılabilmeli, sınanabilmelidir. Diğer
bilim adamlarınca tekrarlanan araştırmalarla bu
sağlama görevi yerine getirilir. Eğer aynı sonuçlar
elde edilirse sonuçlar (bulgular) sağlanmış yani
doğrulanmış olur
kendi cümlelerin yok muydu ya? gidip kopyala yapıştır yapmışsın. google da olmasa ne yapacaktınız acaba? bunları ilk senden görüyorum zannediyorsun dimi
bak şimdi kopyala yapıştırmışsın, aferin... şimdi yapıştırdıgın şeyi güzelce bir oku. yazıda farklı ekollerden ve bunların çatışmasından bahsediliyor. bilimde böyle çatışmalar olmaz, bu dedigin ya felsefede olur ya da laf kalabalıgında. hem laf kalabalıgında hem de felsefe de nesnellik olmadıgı için fikirler çatışır ve yanlışlanamazlar. bu yüzden de bilim degildir bunlar. anladın mı acaba şimdi?
1 - kişi davranışlarının gözlenebilir olması, bu davranışı tümevarım ile standart kural haline getirme lüksünü vermez çünkü bir kişideki davranış digerinde yoktur. genelleneme yapılamıyorsa buna bilim denmez, görüş denir.
2 - mutluluk, üzüntü, iyi hissetme, akıl saglıgı... vs ölçülebilir şeyler degildir. ''bugün 3 derece ya da 10 üzerinden 6 mutluydum' denmez, bunun bir ölçüsü yoktur. kafanızdan ölçü uydurmayın.
3 - iletbilebilirlik ilahiyat da geçerlidir, cincilikte de falcılıkta da. yeter ki terminoloji uydurulsun. önemli olan terminolojinin nesnel olup olmamasıdır. aksi takdirde dilbilişsel bir kavram olarak kalır sadece.
4 - tekrarlanabilirlik, psikolojide yoktur. belli başlı hormonal ve yaşamsal tepkiler haricinde her insanın dert ettigi farklıdır, her derde verdigi tepki farklıdır. bu kadar genellenmesi imkansız olan konular üzerinden standart yaratmaya çalışmak abesle iştigaldir, hurafedir.
5 - saglanabilirlik de yoktur psikolojide. zira psikolojinin karakter farkı üzerindeki yorumu subjektif ve zorlamadır. bunu da hastalık veya anormallik olarak niteler ama ortada normalin ne oldugu bile belli degildir. sundugu çözüm de aynı şekilde subjektif ve mesnetsizdir. bu yüzden bulgular psikolojinin uygulamasından bagımsızdır.
cinci hocalar da gelir cin çıkarırlar sözde dimi? bilimi bu kadar ayaga düşürürsen, yarın onlar da gelir bu 5 şartı sayarlar sana. ''sonuçları görebiliyoruz ama, iyileşti işte'' derler. ama temeli mesntesiz oldugu için sonuç da cinci hocanın çzöüm önerisinden bagımsızdır.
kendi cümlelerinle savunabilmeyi ögrendigin zaman tekrar gelir tartışırsın benle. ezber laflarla, ''google amca böyle diyor'' laflarıyla tartışma olmaz. ama çogu psikolog zaten bunu yapıyor