Psikologlar ve psikoloji öğrencileri bakabilirmisiniz?


kendi cümlelerin yok muydu ya? gidip kopyala yapıştır yapmışsın. google da olmasa ne yapacaktınız acaba? bunları ilk senden görüyorum zannediyorsun dimi canım, cicim ben bunların kitaplarına epey göz attım.

bak şimdi kopyala yapıştırmışsın, aferin... şimdi yapıştırdıgın şeyi güzelce bir oku. yazıda farklı ekollerden ve bunların çatışmasından bahsediliyor. bilimde böyle çatışmalar olmaz, bu dedigin ya felsefede olur ya da laf kalabalıgında. hem laf kalabalıgında hem de felsefe de nesnellik olmadıgı için fikirler çatışır ve yanlışlanamazlar. bu yüzden de bilim degildir bunlar. anladın mı acaba şimdi?

1 - kişi davranışlarının gözlenebilir olması, bu davranışı tümevarım ile standart kural haline getirme lüksünü vermez çünkü bir kişideki davranış digerinde yoktur. genelleneme yapılamıyorsa buna bilim denmez, görüş denir.
2 - mutluluk, üzüntü, iyi hissetme, akıl saglıgı... vs ölçülebilir şeyler degildir. ''bugün 3 derece ya da 10 üzerinden 6 mutluydum' denmez, bunun bir ölçüsü yoktur. kafanızdan ölçü uydurmayın.
3 - iletbilebilirlik ilahiyat da geçerlidir, cincilikte de falcılıkta da. yeter ki terminoloji uydurulsun. önemli olan terminolojinin nesnel olup olmamasıdır. aksi takdirde dilbilişsel bir kavram olarak kalır sadece.
4 - tekrarlanabilirlik, psikolojide yoktur. belli başlı hormonal ve yaşamsal tepkiler haricinde her insanın dert ettigi farklıdır, her derde verdigi tepki farklıdır. bu kadar genellenmesi imkansız olan konular üzerinden standart yaratmaya çalışmak abesle iştigaldir, hurafedir.
5 - saglanabilirlik de yoktur psikolojide. zira psikolojinin karakter farkı üzerindeki yorumu subjektif ve zorlamadır. bunu da hastalık veya anormallik olarak niteler ama ortada normalin ne oldugu bile belli degildir. sundugu çözüm de aynı şekilde subjektif ve mesnetsizdir. bu yüzden bulgular psikolojinin uygulamasından bagımsızdır.
cinci hocalar da gelir cin çıkarırlar sözde dimi? bilimi bu kadar ayaga düşürürsen, yarın onlar da gelir bu 5 şartı sayarlar sana. ''sonuçları görebiliyoruz ama, iyileşti işte'' derler. ama temeli mesntesiz oldugu için sonuç da cinci hocanın çzöüm önerisinden bagımsızdır.

kendi cümlelerinle savunabilmeyi ögrendigin zaman tekrar gelir tartışırsın benle. ezber laflarla, ''google amca böyle diyor'' laflarıyla tartışma olmaz. ama çogu psikolog zaten bunu yapıyor
 

1-Davranışların gözlenebilir olması psikolojinin davranışlarla ilgili deneyler yapıp,neden-sonuç,tüme-varım,tümden-gelim gibi bilimsel yöntemleri kullanarak bilime ve gerçeğe dayalı fikirler elde edinilmesini sağlar.Mesela köpeğin salya akıtması gözlenebilir bir davranıştır,üzerinde yapılan araştırma ve deneyle bilimsel bir sonuç elde edilir.Bu davranışın gözlenebilir oluşu klasik koşullanmanın kuramsallaşmasını sağladı.
http://satirsatirdiyardiyar.blogcu.com/ivan-pavlov-klasik-kosullanma/5422661

2-Psikolojide ölçülebilen ve ölçülemeyen duygular vardır,bilginiz olmadan ahkam kesmeseydiniz bunu bilirdiniz.Öfke ölçülemez,sonuçları görülür,kaygı ise biyolojik tepkilere bağlı olarak ölçülür.

3-İletilebilirlik senin de dediğin gibi tek anlayış durumudur,şimdi bana klasik koşullanmayı çürüt,ben de sana iletilebirlik psikolojide yoktur diyeyim.

4-Tekrarlanabilirlik,psikolojide yapılan bir deneyin yanı şartlar altında tekrarlanabilmesi ve aynı sonucu vermesidir,senin dediğin ergenlik vb konular ise teoridir.KURAM DEĞİLDİR.Ama bak Pavlovunki kuramdır,bir köpek al ve dene.

5-Psikolojide sağlanabilirlik vardır,psikoloji sadece 'sen şusun.' demek değildir,bir deney sayısız defa yapılmış ve aynı sonuç alınmışsa o teori sağlanır ve kuramlaşır,deney sayısı arttıkça sağlanabilirlik artar.

Ve inanır mısın,psikoloji dışındaki bilim dallarında da bilim insanları çatışır,bu ekoller aynı anda çıkmadı,birbiri üzerine geliştiler ve sonunda bir ekol genel olarak kabul edildi,bazıları da farklı alanları inceledi.

Çatışanlar kim diye sorarsani Milikan ve Einsteindır,sonra milikan einsteinınkini kabul etmiştir,şu anki bilim adamlarının freudun kuramlarını kabul etmesi gibi.
 
Psikolojiyle çatışırken bile psikoloji seni araştırıyor merve.
Patolojik narsisizm
Patolojik narsisizmi olan kişiler dıştan bakıldığında kendini herkesten farklı, üstün gören ve kendisini beğenen, seven bir insan görünümü çiziyorlarsa da bu yalnız görünümdedir. Bu kişiler daha derinlerde kendilerini değersiz hisseden kişilerdir. Büyüklenmeci tavırlarının altında yatan da tam olarak budur. Patolojik narsisizmde şişirilmiş bir büyüklenmecilik vardır. Bu büyüklenmecilik abartılı, gerçekçi olmayan, içi boş, kendine güvenden yoksun, içsel ve dışsal destekten yoksun, biraz da tümgüçlüdür. Kişi bilinçdışı olarak özdeğerinden kuşku duyduğu için şişirilmiş bir özdeğere gereksinmektedir. Bu tür özdeğerlilik duygusu dışarıdan beslenmeye gereksinim duyar. Kendisini değersiz hisseden kişi, başkalarını değersizleştirerek bundan kurtulmaya çalışır. Kendisini sevmesi, kendisini değerli hissedebilmesi için karşıdakini değersizleştirme zorunluluğu hisseder. Bu tür narsisizm kişiyi eleştiriye aşırı duyarlı hale getirir; kendi değerlilik duygularını etkileyen her türlü etkiye (eleştirilme, küçük düşme, başarısızlık) duyarlıdırlar ve bu tür etkilere öfke ve depresyon ile tepki verirler.
 
Aman allahım fizikçiler de çatışmış,fizik de bilim değil demek ki,zalim dünya..
Evrenin oluşumuyla ilgili çatışan çılgın fizikçiler..
1.Sabit Evren Teorisi:

1948 yılında Fred Hoyle tarafından atılan bir teoriye göre, galaksiler arasındaki boşlukta, yeni madde sessizce ama sürekli olarak yoktan var olur. 1965 yılında daha sonra Hoyle, kendi teorisinin saçma olduğunu kamuya söyleyerek bu teoriyi terk eder.

2. Salınımlı Evren Teorisi
Evrenin oluşumuna dair George Gamow tarafından ortaya atılan başka bir fikirdir. Bu hipotez, evrenin sonunda çökeceğini ve çöktüğü zaman başka bir Big Bang olayının bunu takip edeceğini veya tekrar başlayacağını söyler. Temel fark, ilk Bing Bang meydana gelirken madde bu birinci patlamada oluşmamış veya patlama sonucu hiçbir şey evrendeki maddelere dönüşmezken, daha sonra gelecekte olan patlamadaysa evrendeki tüm madde küçücük bir noktada yoğunlaşacak ve bu durum da yeniden bir patlama ile sonlanacaktır.

3. Nebular Hipotezi (Planetesimal Teorisi de denir)
Bu hipotez, evrendeki gazların girdap gibi kendi çevrelerinde dönerken bu gaz girdaplarının güneş ve gezegenleri meydana getirdiğini söyler. Evrenin oluşumu hakkındaki teorilerden yedi tanesi daha sonra büzüşüp küçülerek güneşe dönen gaz kütlelerinin olmasını gerekli kılar. Ancak zaten bu kavramın altında yatan temeller elde edilen bulgularla çürütülmüştür. Birçokları güneşteki materyallerle gezegenlerin ve onların uydularının oluştuğunu öne sürer. Ancak gezegenlerin her birinin elemental bileşimi güneşten ve birbirlerinden farklıdır. Bu yüzden biri diğerinden gelmiş olamaz. Ayrıca güneşin bu durumda gezegenler ve uyduları savurup yörüngeden çıkaracak kadar son derece hızlı dönmesi gerekirdi, oysaki şu an güneş çok yavaş döner.

4. Fizyon Teorisi (Parçalanma Teorisi)
Fizyon Teorisi, güneşin patlaması ile gezegenlerin ve ayların kendisinden koparak savrulduğunu öne sürer. Ancak böyle bir varsayımda patlama sonucu güneşten kopan gezegen ve uyduların sonsuza kadar savrulmaları ve dışarıya doğru uçmaları gerekirdi. Bu durumda onlar savrulma hızını durdurup güneşin etrafında bir yörünge çizmeye başlayamayacaklardı.

5. Yakalanış Teorisi (Capture Theory)
Gezegenler ve aylar başı boş bir şekilde evrende dolanırken güneşin yörüngesine girip güneş tarafından yakalandıklarını ve daimi bir yörüngeye oturulduklarını söyler. Ancak böyle olmuş olsaydı güneşin etrafından belirli bir yörüngeye girmeyip aksine sahip olduğu ağır kütlesi yüzünden güneşe doğru yol alıp güneş tarafından çekilecek ve sonunda çarparak güneş tarafından absorbe edileceklerdi. Bu durumda ne güneşin etrafında ne de birbirlerinin çevresinde dönebileceklerdi. Bunun yanında şimdiye kadar Güneş sistemine dışarıdan gelerek yerleşen veya giren yeni gezegenler veya bugün bizim gezegenimizin yörüngesine girip konulan yeni uydulara asla tanık olunmamıştır. Bugün güneş sistemimizde gezegenlerin çevresinde en az 150 tane uydunun var olduğu biliniyor.

6. Akresyon Teorisi (Birikimli Büyüme Teorisi)
Bu teori, evrendeki küçük materyal parçalarının yavaş yavaş bir araya geldiğini ve sonunda gezegenimizi oluşturduğunu söyler. Sonra daha fazla parçalar bir araya gelerek bu kez Ay'ı oluşturdu ve oluşan Ay Dünyamız etrafında dönmeye başladı. Bu fikir de gerçeklere oldukça uzaktır. Gezegenler, uydular ve asteroitler dikkatle düzenlenmiş yörüngeler üzerinde hareket ederler. Göktaşları doğrusal devinim içinde hızla yol alırlar. Hiçbir materyal parçası evrende başı boş dolaşmadığı gibi bu parçalar da birbirlerine yavaş yavaş eklenip sonradan takılamazlar.

7. Gezegensel Çarpışma Teorisi
Bu teoriye göre, dünyamız küçük bir gezegenle çarpışıp Ay'ı oluşturdu. Ama böylesine bir etki gezegenimizi tamamen yok edecekti. Böylesine güçlü bir çarpışma etkisi, çevremizde bir tur atabilen bir Ay'ı nasıl üretebilir ki? Ayrıca bizim uydumuz için geçerli olan şeyin aynısı güneş sistemimizdeki tüm 150 ay için de tekrar edilmesi gerekirdi. Bu teori, güneş sistemimizdeki tüm 150 uydunun bu yolla oluşabilmesi için gerekli olan çarpışma sayısı için, binlerce gezegenin olmasını gerektirecektir. Oysaki güneş sistemimiz sadece 8 gezegene sahip. Diğer yandan neden böyle oluşumlar bugün yaşanmıyor veya başka bir yerden uçup gelen bir gezegen başka bir gezegene çarpmıyor?

8. Stellar Çarpışma Teorisi
Bu teori iki yıldızın birbirleriyle çarpışıp gezegenlerimizi ve uydularını meydana getirdiğini söyler. Ancak böyle olsaydı çarpışan yıldızlar sonradan duraksamaz veya biri ortadan kalkmaz, aksine biri diğer yıldızın çevresinde dönerken diğeri ise onu tekrar çarpışacakları ana kadar uysallıkla beklerdi. onları almak placidly bekliyordu güneşler biri. Bu durumda gezegenler ve uydular ya güneşten çok uzağa fırlatılır ya da güneş tarafından çekilerek güneşin içine çökerlerdi.

9. Gaz Bulutu Teorisi
Bu teori gaz bulutlarının güneşin yerçekimi kuvveti tarafından uzaydan dışarıdan bir yerden çekilmiş olduğunu söyler. Bu gaz kütleleri daha sonra duraksayarak yoğunlaştıkça gezegen ve uyduları oluşturmuş ve bu katılaşan kütleler de daha sonra birbirleri etrafında dönmeye başlamışlar. Ancak gazlar kümeleşip yığınlaşmazlar ve güneşe doğru düzlemsel bir hareket içindeyken daha sonra dairesel bir yörünge çizmezler.

10. Nısbi Parça veya Oran Teorisi
Bu teoriye göre bizim evrenimiz başka bir evrenin kimyasal yapısının sadece küçük bir bölümüdür. Bizim galaksi dediğimiz şeyler dış evrenin protonlarının çevresinde dönen sadece bir elektron olabilir. Bu protonlar çok ağır ve büyük oldukları için ışık bu protonlardan kaçamadığından onları bu yüzden göremiyor veya algılayamıyor olabiliriz. Bu anlamda evrenimizdeki 1 milyar yıl diğer evrende 1 saniyeye denk gelebilir ve bu boyutlarda evrenimiz diğer bir evrenin sadece atom altı yani subatomik bir bölümü olup içinde bulunduğumuz evren bir protonun bir defada orbitine yeni bir elektron almış olması olayı olabilir. Bu anlamda algıladığımız evren, bir galaksinin göremediğimiz karanlık bir maddenin merkezinin etrafında dönmesi gibi, diğer evrenin çevresinde dolaln bir elektron olup bu atomik yörüngeyi tamamladığı bir süreye ve bu orana denk gelebilir. Yani dışarıdan bakıldığında 13 milyar yıl yaşındaki evrenimiz sadece 1 saniye daha eski olarak görülüyor olabilir.
 
Şimdi sen ee bunların bazıları yanlışlanmış dersin,ekollerin bazıları da yanlışlanmıştır.İşlevsel (Fonksiyonalizm) Yaklaşım,ve Yapısalcı yaklaşım beyinin parça parça değil de,fonksiyonel olarak bir bütün şeklinde çalıştığı keşfedildiğinde yanlışlanmıştır.Bunun yerine gestalt ekolü ve davranışçılık öne çıkmıştır.Sonrasın da freudla birlikte bilinçaltı kavramı ortaya çıkmıştır ve bununla ilgili teoriler kuramlaşmıştır böylece sadece davranışın yeterli olmadığı anlaşılmış,bu ekol de yanlışlanmıştır.Maslow ve Gestalt neden yanlışlanmadı diye sorarsan,Freud'ün kuramıyla çelişmedikleri için sağlanabilirliklerini devam ettirmişlerdir.Aynı yer çekimiyle,kütle çekiminin birbirine sağladığı gibi.
 

1- önceki mesajda 3. maddede ''belli hormonal ve yaşamsal tepkiler'' haricinde demiştim. pavlovun köpegi de hormonal bir tepki vermiştir yaşamsal bir olay konusunda. karnın acıktıgında açlık hissetmen gibi. ya da yemek kokusunun açken güzel tokken kötü gelmesi gibi. yaşamsal reflekstir bu, psikoloji ile bir ilgisi falan da yok.
bunu insana uygulayalım. eger bir sorunu yoksa bir insana igne batırırsan acı çeker. bu genellenebilir ve bunun psikoloji ile ilgisi yok. etki-tepkidir.
psikoloji ile ilgili şeklini örnek verelim; hakarete karşı, her insan aynı tepkiyi vermeyecektir. kimisi gülüp geçer, kimi sinirlenir, kimi öfkeden kudurur, kimi hiçbir şey hissetmez. hadi bunu standart modele sok bakalım. davranışları istedigin kadar gözlemle, her insanın tepkisi farklı ise, bunu standarda dökemezsin.
2 - sıcaklık ölçülür, hastalıgın yaptıgı tahribat ölçülür, harcanacak enerji ölüçülür... ama hisler ölçülemez. hele hele öfke ölçülmez ama sonuçları görülür demek tam bir komedi. bunun ölçü ile ne ilgisi var? ayrıca öfkeli olan her insan da aynı tepkiyi vermez. istedigin kadar ölç, yine standart koyamazsın. çünkü ölçüsü yok bunun.
3 - klasik koşullanmadan bahsettim zaten. pavlovun köpegi yaşamsal bir tepki vermiştir. bunun psikoloji ile ilgisi bile yok. tek anlayış durumunu da anlattım. eger yeterli terminoloji uydurulursa ilahiyatçı da, cinci hoca da anlatılanı tek şekilde anlar. önemli olan nesnelliktir.
4 - pavlovun köpegi de ne köpekmiş ya. tüm psikolojiyi köpekle kurtarmaya çalışıyorsun. sen bir insanı tehdit et mesela. o insanın verdigi tepki de hissettigi de degişken olacaktır. hele hele kişiden kişiye bu durum zaten degişken olacaktır. bu kadar degişken şeyler üzerinde sadece yorum yapılır, bilim degil.
5 - hayır hiç öyle bir şey olamaz. cinci hocalar da defalarca cin çıkarır ve hasta iyileşti der. sonra da 'bakın tekrar, tekrar oldu artık cin çıkarma bir tedavi yöntemi olarak kabul edilmelidir' der. oldu canım her önüne gelene bilim insanı diyelim madem? nesnellik diye üstüne basa basa boşa yazmıyorum herhalde?

diger bilim insanları modellenebilen matematiksel verilerle tartışırlar. yoruma dayalı degildir bunlar, 'bence bu böyledir' demez kimse, oturur bunun matematiksel modelini döker ortaya. ölçüsü vardır, denklemi vardır ve en önemlisi yanlışlanmaya müsaittir çünkü yorum degildir ortadaki.

einstein ortaya belli bir modeli olan matematiksel denklemler koydu. ve bunlar her zaman aynı sonucu verirler. ve günün birinde yine matematiksel model ile yanlışlanmaya müsaittirler. bir fizikçi ile bir psikologu aynı kefeye koyma yanlışına hiç düşme bile bu yüzden. bir filozofla bir psikologu aynı kefeye koysan yine neyse diyecegim. sen en olmayacak şeyi yapıyorsun.
 
TAMAM MERVE,SEN HAKLISIN,TÜM BİLİM DÜNYASI YANLIŞ BİLİYOR,PSİKOLOJİ BİLİM DEĞİL.Sanırım sana göre,matematik yoksa bilim yoktur,sayısal gerçekler dışında da kanıtlar vardır,beyin anatomisi gibi mesela,neyse sana göre yok ve belliki bu fikre çok bağlısın,bu yüzden seninle tartışmayacağım.
 

bu daha çok psikologları tanımlamış
şaka bir yana, narsisizim bile standarda sokulamaz. kimisi vardır narsisittir ama gerçekten de hayatı çok iyidir. kimisi vardır yalnızdır, eziktir ama narsisist degildir.

bu konuda bile genelleme yapılamaz ama psikologlar bunu da genelleyivermiş hemen ay siz psikologlar alemsiniz cidden.
 
ben psikolog değilim ama senin narsist olduğunu düşünüyorum,sayısalcı mısın?
 

bilim dünyası şu anda psikolojinin bilim dalı sayılmaması için ugraşıyor. uzun süredir ugraşıyor üstelik. sen ise bilim dünyasının psikolojiyi bilim olarak kabul ettigini falan zannediyorsun yok öyle bir şey.

ya yukarıda fizik teorilerinden bahsetmişsin. bahsettigin teoriler, fizikçilerin ulaşamadıgı noktalardır. zaten buna 'teorik fizik' denir. fizigin felsefeye kaymış yanıdır ve bu da bilim sayılmaz. ama yine de teorilerini matematiksel model üzerinden koyarlar ortaya bu yüzden yanlışlanabilirdir ve psikolojiden bin kat daha bilimdir. fizikçilerin arasındaki bu tartışma daha çok erişilemeyen bilgi hakkında fantezi üretmektir.

bir de tuttun, artık herkes Fredu'un görüşlerini kabul ediyor idyorsun. ya bir çok psikologun Freud'u çöpe attıgından bile bihabersin ne diyim ben artık sana bilemedim gerçekten.
 
Bak canım,sen de iyi biliyorsun ki psikoloji bir bilim ve öyle kalacak.Şu anda freudun görüşleri büyük oranda geçerli,onun görüşlerini kabul etmeyen kişiler kendi fikirlerini bilimsel dayanağa dayandırarak açıklarlarsa ve daha önce yazdığım bilimsel ölçütlere fikirleri uyarsa onların fikirleri geçerli olur.Aynı şu anda einstein'ın izafiyet teorisini kabul etmeyen bir insanın fikri ölçütlere uyarsa,onun fikrinin geçerli olabileceği gibi..Yani bu fikir çürütme olayları tüm bilimlerde vardır,yoksa bilimsel gelişmeler olmazdı değil mi?
Şimdi yeniden soruyorum,SAYISALCI MISIN?
 


Gerçekten miiiii?

300 Euro toplayalım aramızda, bir seans git konuş içini dök
 
ben psikolog değilim ama senin narsist olduğunu düşünüyorum,sayısalcı mısın?

ben de senin narsisit oldugunu düşünüyorum öyleyse. anca caps yapıştıran sonra da alay ettigini zanneden sendin önceki sayfalarda. ama bu tavrının altında aslında çok yalnızsın ve mutsuzsun bak ne güzel psikologluk yaptım ben de. kafama göre seni narsist ilan ettim.
sayısalcıyım, evet. ama bilim ille de sayısal olmak zorunda degil. matematiksel olmak zorunda da degil. nesnel ispatlar, aksiyomlar, ön kabuller de gerekir. başka bir kanıtla çürütülebilecek iddialar söylemelidir. eger yanlışlanamıyorsa, ona bilim denmez. hukuk bir bilimdir, finans bir bilimdir, sosyoloji bir bilimdir (sosyoloji ile psikolojiyi karıştırma hatasına da düşme), dil bilim de bir bilimdir, tarih de bir bilimdir. ama psikoloji bir bilim degildir, hurafedir, astrolojiden farkı yoktur, falcılıktır.
 
tarih bilimdir mi,ah canım ya..
 
tarih bilimdir mi,ah canım ya..

evet, tarih bir bilimdir. ülkelerin milli tarihleri bilim degildir çünkü propaganda içerir, duygusallık içerir, taraflıdır. aksi takdirde tarih bir bilimdir çünkü yazıtlara, belgelere bakar. tarih bilimini nesnellikten çıkarıp tarihi kendine yontmaya çalışanların ve tarihi kanıtlar üzerinde kişisel yorum yapanların varlıgı bu durumu degiştirmez.
 
Tarihi kazananlar yazar,tarihi olaylarda taraflı nedensellik vardır,bu olaylar tekrarlanamaz,deneylenemez,sağlanamaz,kanıtlanamaz ve iletilemez.Tarihi olaylardaki değişkenler kontrol edilemez.Tarihi olaylar ile ilgili deney yapılamayacağı için somut ve her zaman geçerli bilgilere ulaşamazsın,fransız ihtilali,bilimsel bir gerçek değildir,çünkü değişkenler bu ihtilalin olmamasına da sebep olabilir.Tarih bilim değil,bir disiplindir.
 
mervecik01 ben sizin ne dediginizi anladim. Burada cogu kisinin tepki gostermesi uslubunuzdan kaynaklaniyor bence. Bilim dunyasinda bu sekilde 'ispatlanamayan - nesnel sonuc elde edilemeyen' bolumlerin yok sayilmasi gibi bir durum mevcut. Cok yaygin bir dusunce oldugunu ben kendi adima dusunmuyorum ama var. Ben deneysel bilimin icindeyim ancak, ayni sizin gibi dusunen bir Profesor ile tanisma firsatim olmustu. Sadece psikoloji degil bircok farkli bilim dali icin ayni seyi savunuyordu ki kendi esi teorik fizikci oldugu halde teorik fizigin bile sonu olmadigini ve ugrasmaya gerek olmadigini dusunuyordu.

Sadece ahlaksizlik falan demeniz olmamis bence ve dogal olarak tepki cekmis. Yoksa savundugunuz goruse benzer gorusler var.
 

ben bilim diyorum ama evet disiplin de diyebilirsin, karşı çıkmam.

ama sadece kazananlar tarihi yok bilyorsun. felsefe tarihi, bilim tarihi, sanat tarihi, dil tarihi, din tarihi, denizcilik tarihi.... önemli olan ortada bir belgenin, bir kaydın bulunmasıdır. belgenin taraflı tarafsız oluşu da degerlendirilir... vs. bunların yorumsuzca, kanıtla, belgeyle ortaya konulmasıdır mühim olan. o yüzden bunun bir disiplin oldugunu söylersen karşı çıkacak degilim.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…