Gitmemeliydim belki de o konferansa. Miden bulanıyor işte ne gidiyorsun otursana evinde. Madem oturmadın, sıcak bir çorba içme. İçme işte. Ya da git bir cafeye otur orda iç çorbanı. Karşılaşma ihtimalinizin olduğunu bile bile ne diye gidersin yemekhaneye. Hadi gittin bilmiyor musun onun kahverengi bi hırkası olma ihtimali var. Ve onu o sandalyeye koymuş olma ihtimali. Neden çaprazına oturursun? Gitsene silüetini dahi göremeyeceğin bir köşeye.
Nerden bilebilirdim ki.
Onu fark ettiğimde bana doğru ilerliyordu, o her zamanki alaycı gözleri, insana beş yüz metre yukarıdan bakan tavırları, ama satsan beşpara etmez kişiliğiyle. 6 ay sonra ilk kez gördüğümden kısa bir şok geçirdim. Ardından önce konuşmamayı tercih ettim. İlk hamle ondan geldi; ''Neden geldin?'' dedi, ''Niye burdasın?''. Gözlerine baktım şaşkınlıkla.
Beraber geçirdiğimiz, her saniyesini burnumdan getirdiği 5 ay geçti gitti gözümün önünden bir anda. Kendi komplekslerinin önüne beni paravan yaptığı, sokaktaki köpekten dahi korkarken kendine çizdiği imajla beni ondan korkar hale getirdiği, bulabileceğim en düzgün(!) adam(!) olduğunu her fırsatta dile getirdiği ama bu süreç içinde yapabileceği tüm pislikleri yaptığı, küçücük bir toz tanesi kadarken kendini hint kumaşı gibi aksettiren, tanıdığı her kızın peşinde kuyruk olurken, sanki peşinde dolanan onlarca kız var gibi davranan, kanımı aylardır emen, her şekilde beni sömüren, onun yüzünden az kalsın kendime öz saygımı yitireceğim, zar zor kurtulduğum bir belaydı o... İşte tam 6 ay sonra karşıma dikilmiş ''Neden buradasın?'' diyordu, şu hayatta karşılaşmak istediğim son kişi olduğu ihtimalini ıskalayarak.
-Senin mi burası?
-Neden geldin?
-Senin mi burası ya, neden gelmiyormuşum?
-Sana bir tokat borcum var zaten sinir etme beni. Neden attın o mesajı sevgilime?
-Ne mesajı yaa, neden bahsediyorsun sen?
-Atmışsın ya mesaj?
-Ne mesajı??
-Yazınkini diyorum.
-Hah. Yıllar öncesini mi konuşuyorsun bana. Ya senin attığın mesaja ne demeli?
-.....
-.....
-Ben gidiyorum.
-S.ktir git.
Duymadı son sözümü. Kalktı gitti. Önce kendi kendimle kavgalar ettim o yemek masasında tek başıma. Neden bunu demedim neden şunu demedim, niye ben kalkıp gitmedim, neden güvenliği çağırmadım, neden benim sevgilim var söylerim seni mahveder demedim. Bunlar uzadı gitti... Sonra serçe parmağım ilişti birden gözüme. İnceleyince gördüm ki ilk boğumu ondan daha derin. O kadar sığ bi' adam yani. Ne desem diyeyim küçük beyni almaz. Rahat bir nefes alıp saatimi kontrol ettim.Konferans için hala vaktimin olduğunu görünce hiç istifimi bozmadan yemeğimi yemeye devam ettim. Bitirince de onu ve tüm anılarımızı karşılaştığımız yere gömüp çıkıp gittim.