- 2 Kasım 2013
- 7.796
- 37.040
- 748
- Konu Sahibi Idrakyollariiltihabi
-
- #1
Yaaaa var ya hunharca güldüm bu sinirimin arasinda Allah ta seni güldürsün emi azmancan nedir ya çok iyiydi buYerinden doğruldu,"Her aradığınızda ulaşıveremeyin biraz da" diye söylenerek komodinin üzerine bıraktığı, kopmak üzere olan lastik tokasına uzandı. Biri tarak fırlatsa, saplı kalacak derecede karışmış saçlarını kavrayıp gerisin geri ensesinde toplarken, geçen gece uykuya dalmadan önce izlediği o son Banu Alkan filmi geldi aklına... Havuz başında parmak ucunda yürüyen Afrodit'in, belindeki bakımlı, ipek saçları, manikürlü tırnakları, ışıl ve kremli teni...
Dönüp kendine bakmaya çekindi Şukufe; nitekim hayatı Azmancan'dan önce ve Azmancan'dan sonra şeklinde ikiye ayrılmış, kökünden değişmişti, o eski halinden eser yoktu şimdi.
"Bir ara Bünyamin'e uğrayayım da en azından şu saçımı insan içine çıkacak kadar yola koysun" diyerek, bir sene önce tamamen gitmeyi bıraktığı kuaförünü andı ve kendine bir bardak kahve hazırlamak için, panduflarını sürüyerek mutfağa doğru ilerledi, kalorifer boruları biraz daha beklesindi.
Telefon bir kez daha çalıyordu: Don't you know, pump it up, you got to pump it up, don't you know, pump it up, you got to pump it up ...
Oğlu Azmancan ile "Aslan terbiye etmece" oyunu bırakıp, elinde Şukufe'nin çalmakta olan telefonu ile electric boogie yaparak mutfak kapısına kadar gelen kocası Murtaza, Şukufe'yi önündeki koca bir bardak kahveye dalmış, boş boş bakarken görünce yanına kadar yaklaştı, omzundan sarsarak "Cevaplasana şunu" dedi ve telefonu Şukufe'ye uzattı. Kapıya yönelip çıkmak üzere olan Murtaza "Müzik zevkin, boşanma sebebimiz olabilir ehehe" diyerek biricik karısı Şukufe'ye çatarak eğlenmeyi de ihmal etmedi ve tepesinden kelleşmeye başlamış saçlarını, bir şapkayı tutuyormuşçasına kavrayarak, Şukufe'nin temizlik için ayırdığı delik atleti üzerinde, moonwalk yapıp mutfağı terk etti. O sırada hala daha Banu Alkan'ın gençliğini ve Azmancan'dan sonra ani değişen hayatını düşünmekte olduğunu fark eden Şukufe, kocasının bu şaka yollu iletişim çabasına çıkışacaktı ki, vazgeçti. Telefondaki numaraya bakıp gözlerini devirdi. Açmasa olmayacaktı, açtı.
Yaaaa var ya hunharca güldüm bu sinirimin arasinda Allah ta seni güldürsün emi azmancan nedir ya çok iyiydi bu
Ettir sabah ben de aklim başıma geldiginde okurum keyifle ama şimdi eve henüz gelmeyen geldiğinde ise benim türlu zorbaliklarimla karşılaşmayı bekleyen bir öküzcan var neler edicem bak ben o herifciogluna adami plastik fuari diye gönderdik saat 2 oldu nerdeyse hala gelicek çok kuruldum bu seferİdrak bulmuş o ismi, devam ettirdim ben de.
Kafam iyi, vaktim dibine kadar boş, sabaha erken uyanma zorunluluğu yok, devamını getirsem mi getirmesem mi bilemedim. :) Yazayım az daha.
Ne kız bu-Efendim anne.
-Şukufee, annem napıyon? Yarın kabul günüm var, unuttun gittin değil mi? Bak Gülendam teyzen de yanımda selamı var kabul et, yaprak sarıyoruz, -söyle o hayırsız kızına, arada bir, bir teyzesi olduğunu hatırlasın, kocayı buldu bizi unuttu- diyor ahahah.
Arayan, -gün gün gezmezse ve kısır yemezse ölecek- hastalığına yakalanmış olan annesiydi.
Her insanın, şu ölümlü dünyada, hayat koşuşturmacası içinde bir kendini oyalama yöntemi vardı elbet, Şukufe'nin annesi Semiramis Hanım'ın yöntemi de sonu gelmek bilmeyen altın günleriydi.
Sene 365 gün, Semiramis Hanım'ın günleri 400 gündü... Boş günü varsa da, gezi organize edip kendisi gibi kısır tiryakisi arkadaşlarını bir minibüse doldurur, "Adım adım Anadolu" tadında gezdiği memleketlerden, ünlü yiyeceklerini toplar getirirdi.
Şukufe'nin, kayın validesini bu gece yatılı ağırlayacağını söylemesine fırsat vermeden konuşmasını sürdüren gün telaşındaki annesi, direktiflerini sıralamaya başladı;
"Biz sarmayı hallediyoruz şimdi, sabaha da börek hazırlayacağım. Kabak tatlısı yaptım, sakallı poğaça yaptım, bi de makarna salatası yaparım diyorum yarın. Sen de bi sütlü tatlı bari hazırlasana Şukufe, hani şu tembel işi tatlıların var ya senin, kedi dilli medi dilli çikolatalı pudingli bir şeyler. Onu yap da sabaha sen de gel e mi kuzum? Vaktin olursa bir de tuzlu bir şeyler yaparsın. Aaa o susamlı simit gibi pastadan yapsana tuzlu? Neyse, şimdi kapatmam lazım ellerim yağlı, Gülendam teyzen tutuyor telefonu kulağıma, kadının kolu ağrıdı yazık ahaha hadi selam söyle Murtaza'ya da."
Tüm telefon konuşması boyunca Şukufe'nin kurduğu tek cümlenin "Efendim anne" olması, kendi çocukluğuna dair bazı hatıraların yine gereksiz canlanmasına sebep oldu. İnsanlara bir şeyleri izah etme azminden, böyle böyle vazgeçmişti Şukufe, zira dinlenilmediğini gördükçe kendini dinletmek adına ekstra efor sarf etmekten bıkmış, bir miktar kabuğuna çekilmiş ve "Her şey mükemmel" taklidi yapmaya alışmıştı, bu da onu sinirsel olarak yıpratmış ve gün görmedik küfürleri her an patlamaya hazır, pasif-agresif bir kadın haline getirmişti.
Elbette bunun tek mimarı annesi değildi, nişanlılarken Şukufe'nin yollarına güller döken, Tarkan'ın Karma albümünden fırlamışçasına kuzu kuzu etrafında fır dönen zilleri elinde kıvrak kocası Murtaza, evlendikten sonra Tarkan'ın yedinci albümünde öngördüğü gibi metamorfoz geçirmiş, ruhunun derinliklerindeki öküzü, senelerdir izlemeyi beklediği tren Şukufe'yle evlilikleriymiş gibi, hayatlarının orta yerine salıvermişti. Şukufe de "Gocamdır, beyimdir" fikri ile, son öküz bükücü görevini hemen üstlenmiş, bir Master Yoda edasıyla, kocasının yer yer ateşin yeni keşfedildiği çağlardaymış gibi davranması karşısında, üçüncü gözünü tersten açmış, bilgeleştikçe bilgeleşmişti.
Kapı "Oooo mastika mastika... Ooo cigarası Marlbora" şarkısının müziği şeklinde çalmaya başladı.
"Normal bir ding-dong sesi olsa olmuyordu değil mi?" tarzı iç sorularla, kocasının 7 sene önceki sürpriz kapı zili seçimini zihninin gerisinde eleştirerek kapıya doğru ilerlerken; babasının "Spiderman gelmiş" diye kandırdığı ve kapıda Spiderman'ı görme heyecanıyla kendisinden önce koşarak gelen oğlu Azmancan ile çarpıştılar.
"Çocum dur bi kim o diyerek aç kapıyı" diyerek çocuğuna bilindik güvenlik alışkanlıklarını aşılamaya çalışan Şukufe, oğlunun kapıyı dala atlamış bir maymun edasıyla ansızın açmasıyla, karşısında bavuluyla birlikte dikilmekte olan kayın validesi Menkıybe Hanımla göz göze geldi.
Menkıybe Hanımın suratı sirke satıyordu...
Acaba yine neye bozulmuş ve Şukufe'nin beynini yemeye gelmişti?
Ve Banu Alkan, havuz başında böyle yürümeyi, nereden öğrenmişti?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?