Tüp Bebek Sürecinde Yaşananlar

[video=youtube;6GYYgIgay9g]http://www.youtube.com/watch?v=6GYYgIgay9g&list=UUd-aDP2i39TqNTecNfV-Vew&index=18&feature=plcp[/video]
 
[video=youtube;edZVaoi3Iog]http://www.youtube.com/watch?v=edZVaoi3Iog&list=UUd-aDP2i39TqNTecNfV-Vew&index=16&feature=plcp[/video]
 
Maalesef her şey laboratuar süreci de dahil olmak üzere iyi gitse de sonuç olarak test günü gelindiğinde olumsuz sonuç alma riski vardır. Neden tutmadı ? Sorusu bizlere belki de meslek yaşamımızda en çok sorulan buna karşılık da cevabını çoğu zaman net bilemediğimiz ve sadece değişik olasılıklar konusunda yorum yapabildiğimiz tek sorudur.

Temel olarak başarılı bir süreç için üç aşamanın sağlıklı geçmesi gereklidir.


1 - YUMURTA GELİŞİMİ:

Doğal adet döngüsünde olan tek yumurta gelişiminin aksine tüp bebek tedavisinde çoklu yumurta gelişimi gerekmektedir. Bununla birlikte gelişen yumurtanın olgunlaştığı zamanın belirlenmesi de çok önemlidir. Çünkü bu olgunlaşma kararı ile hastaya çatlatıcı iğnesi verilerek işlemlere başlanılmaktadır. Hem çok yumurta gelişimi hem de olgunlaşma zamanının net olarak belirlenebilmesi için hasta yakın takibe alınmakta, günlük follikül (yumurta kesecikleri) boyutları ve kanda hormon düzeyleri ölçümleri yapılmaktadır. Ancak bu aşamada tedavi her zaman istendiği gibi sonuçlanmayabilir. En sık karşılaşılan olumsuz 2 durum

1 - Az yumurta çıkması (düşük uyarıcı iğne dozuna bağlı olabileceği gibi bazen yüksek doz ve uygun tedavi şeması verilmesine rağmen rezerv düşüklüğü buna sebep olabilir). Yeterli ve ölçülü yumurta sayılarına ulaşabilmek için uygun ilaç dozu seçimi önemlidir.

2 - Çatlatıcı iğnenin geç veya erken verilerek uygun aşamada olmayan yumurtaların toplanmasıdır. Bu zamanın belirlenmesi genellikle follikül boyutları, kandaki hormon düzeylerine göre yapılmaktadır. Ancak bazen verilen karar hastanın sıradışı özelliklerinden dolayı yanlış olabilir. Yani bizim gördüğümüz olgunlaşma kriteri olan 17-18 mm follikül çapları o hasta için yeterli çap olmayıp erken veya geç aşamada yumurtalar dış ortama alınabilir. Muhtemelen tıpta bu alanda gelişmeler bizlere gelecekte yumurtanın sağlığı konusunda daha iyi araçlar sağlayacaktır.

Erken ya da geç toplanan veya az yumurtalı hastalarda sonraki aşamalar çok iyi geçse de tedavi olumsuz etkilenebilmektedir. Ayrıca çok nadir de olsa eşlerden birinde taşınan gizli kromozom bozuklukları da yumurta genetik yapısını bozabileceği için tekrarlayan olumsuzluklarda akla gelmeli ve araştırılmalıdır.

2 - LABORATUAR SÜRECİ:

Yumurtaların laboratuara alındığı andan döllenme işlemini de içeren yerleştirme anına kadar olan süreçte çok ufak değişiklikler çok hassas olan embriyo gelişimini ve tutunma potansiyelini etkileyebilir. Tıpta tüp bebekten farklı bu kadar hassas ve bu kadar yaygın çalışılan bir klinik laboratuar çalışması bulunmamaktadır. Ancak değişken sayısı o kadar fazladır ki bu değişkenlerin her biri birbiriyle ilişkili halkalardan oluşan uzun bir zincir gibidir. Bu halkalardan herhangi birinin kopukluğu başarıyı olumsuz etkiler. Ne kadar standart ve kalite kontrollü çalışılsa da kontrol dışı faktörler o an ki embriyo gelişimini etkileyebilir. Örneğin o ay laboratuarda kullanılan kültür ortamlarının, havanın kalitesinin düşüklüğü, cihaz kalibrasyonlarında gizli bozulmalar gibi kontrol dışı faktörler başarıyı etkileyebilir.

3 - TUTUNMA SÜRECİ:


Embriyolar yerleştirildikten sonraki tutunma bölgesi olan rahim zarı tamamen kontrol dışı bir bölgedir. Çünkü o bölgenin hazırlığı yumurta gelişimi sırasında salgılanan hormonlara (östrojen) ikincil olarak oluşmaktadır. Buradaki en önemli doğal dışı olan durum tek yumurta yerine çok yumurta gelişmesidir. Bu da doğal olarak östrojen düzeylerini 10-15 kat arttırmaktadır. İşte bu durumun yarattığı olumsuz etki çok net belirlenmemiş olsa da doğal dışı olduğu açıktır. Rahim zarından kaynaklanan ve tıbben aydınlatılamayan sebeplerden dolayı tutunma gerçekleşmeyebilir. Çünkü şu an rahim zarı ile ilgili ölçebildiğimiz özellik;

1 - Rahim zarı (endometrium) kalınlığı; ortalama 8-10 mm olması gereken kalınlık bazı durumlarda incedir. Geçirilmiş enfeksiyon veya cerrahi girişimler sonucunda hasar görmüş rahim zarındaki incelmeye neden olabilir. Bu durum çoğu zaman çözümü olmayan ve tedaviyi olumsuz etkileyebilecek sebepler arasındadır.

2 - Rahim duvarında yapısal hastalık olmayışı; özellikle ultrasonla tespit edilebilecek, myom, polip gibi yer kaplayan oluşumlar, beslenmesini etkileyebilecek perde (septum-subseptum), yapışıklık gibi patolojilerin daha tedavi başlamadan ekarte edilmiş olması gereklidir.

Sonuç olarak olumsuz sonuç alındığı zaman neden olmadı, nerde hata yapıldı, kusur ben de mi sorularını sormamak için başlangıçta
titiz bir değerlendirme yapılmalıdır. Olumsuzluğa yol açabilecek muhtemel sorunlar, giderildikten sonra tedaviye başlamak alınabilecek en anlamlı önlemdir.

Kaynak:Neden başarısız olunur ?
 
Sonu belirsiz ve stresli bir süreçten sonra yaşanan duygular yapılan araştırmalarda yas sürecine benzer belirtilerin yaşandığını ortaya koymaktadır. Yas aşamalarından olan reddetme, suçlama ve sonunda kabullenme sıklıkla yaşanmaktadır. Ruhsal çöküntü ve depresyon çok kısa süreli yaşanabileceği gibi bazen aylarca sürebilmektedir. Hastayı en çok etkileyen olumsuzluk ise bir sonraki denemede de ne olacağının bilinmeden belirsizliğin devam etmesidir. Yani tekrar olumsuz olacaksa neden bir daha tüp bebekle tedaviye devam etmeliyim. Ruhsal olarak bu süreci daha kolay atlatabilmek için bu konuda alınabilecek birkaç önlem öneririz.

1 - Sonuç alma anı ve sonrası mutlaka eş ile beraber paylaşılmalıdır. Sizi rahatlatmayacak veya tam tersine gerecek kişilerden o gün uzak durmalısınız.

2 - Mutlaka öncesinde B planınız olmalıdır. Olumsuz sonuç alırsam bir sonraki adımım ne olmalıdır. Başka bir seçeneğim var mı? Başka bir merkez mi? Ne zaman tedavi konuları önceden düşünülmelidir.

3 -
Neden başarısız oldu? Bunu araştıralım sorusu yerine, önceden başarımı etkileyebilecek bütün olumsuzluklar giderildi mi? Olmalıdır. Çünkü bir tüp bebek tedavisi öncesi etkileyebilecek bütün testler ve incelemelerden geçilmelidir.

4 - Olumsuz sonucu öğrendikten sonra doktorunuzla mutlaka hazır olduğunuz zaman durumu tartışmak için bir randevu alınız ve yüz yüze görüşme yapınız. Bu görüşmede varsa tedavi aşamalarındaki olumsuzlukları, bunları giderme olanaklarını, tüp bebek dışı seçenekleri, yeni bir tedavinin hangi koşullarda yapılması gerektiğini tartışınız. Unutmayınız ki sizlerin bilgilenmeden kafanızdaki soru işaretleri giderilmeden bizden ayrılmanız bizim için en büyük eksikliktir. Kafanızdaki her türlü soru işaretlerini aydınlatmadan yeni bir tedaviye atlamayın.

2 kez denedim yine başarısız bunun bir araştırması yok mu? Hep aynı tedavileri gördüm, ortada engel olan bir sorun olmalı.

Tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları fiziksel ve en önemlisi de ruhsal olarak oldukça yıpratıcı bir durumdur. Bunların yanında ekonomik yıpranma ve üstüne üstlük sonrasındaki belirsizlik bireylerin yaşam kalitesini oldukça düşürmektedir. Çaresizlilik içinde hemen ve sorgusuz yeni bir tedaviye başlamadan önce başarıyı engelleyen bir sebep varsa bunun ortaya konması herhalde en doğru yaklaşım olacaktır.

Tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında 3 adet olmazsa olmaz araştırma mutlaka yapılmalıdır.

1 - Kromozom analizi; her iki eşe birden yapılmalıdır. Özellikle translokasyon dediğimiz patolojiler sebep olabilir ve tüp bebek tedavisinde genetik seçim yapılarak tedavi düzenlenebilir.

2 - Hidrosalpenks yokluğunun teyid edilmesi: Hidrosalpenks denilen kanal kistleri tüp bebek başarısını olumsuz etkilemektedir. Bu kistler çoğu durumda ultrasonda bariz fark edilmesine rağmen bazen gizli olup her bir uygulamada başarısızlığa sebep olan bir özellik olabilir

3 - Rahim içinde gizli yer işgal eden veya tutunmayı etkileyen olumsuzluklar: Bu olumsuzluklar en iyi SIS denilen sulu ultrason yöntemi ve histeroskopi ile anlaşılabilir. Merkezimizde eğer SIS de patoloji varsa cerrahi amaçlı histeroskopi şeklinde aşamalı bir yol izlemekteyiz.

Hep aynı şeyler yapılıyor, başarıyı arttıracak başka yöntem yok mu?

Değişik tedavi yöntemleri hastalara seçenek olarak sunulabilir ancak bu tedavilerin hiçbiri tıpta kanıtlanmış değildir. Bir kısım hasta bu yöntemlerden birinden fayda görse de hangilerinin fayda göreceği ve kime hangi durumda uygulanması gerektiği oturmuş bilgiler ve standart doğrular değildir. Bunlardan en çok kullanılanlar;

1 - PGT:
Çiftte Genetik bir hastalık olmadığı halde başarı oranını arttırmak amacı ile kullanılan bir yöntemdir. Oluşmuş 3 veya 5 günlük embriyolara biyopsi yapılarak genetik olarak kromozom yapısı normal olan embriyolar seçilir. Bu embriyoları verilmesinin başarıyı arttıracağı öne sürülmektedir. Klasik PGT de sadece 5 kromozoma bakılırken yeni CGH yöntemi ile 23 kromozoma birden bakılması bu yöntemin performansını arttırarak gelecekte yaygınlaşacağını göstermektedir. Ancak tüp bebek maliyetini yaklaşık %50 arttırması, az yumurtalı hastalarda hiç transfer edilememesi ve bir miktar hata oranının olması dezavantajlarındandır.

2 - Ko-kültür (yapay rahim); hastanın önceden alınmış rahim zarı dokusundan elde edilen hücreler embriyo kültürü sırasında embriyolarla aynı ortama konularak bekletilir. Daha doğal bir ortam sağladığı için başarıyı arttırdığına inanaılmaktadır ancak bu konuda yapılmış klinik araştırmalar yetersizdir.

3 - Lazer ile yumurta kabuğunun inceltilmesi;
Tutunmayı hızlandırıcı olduğuna inanılsa da klinik araştırmalar yetersizdir.

4 - Yapıştırıcı; böyle bir ürün yoktur ancak bazı medikal firmalar yapıştırıcı adını kullanarak yanlış yönlendirici reklâm yapmışlardır.

5 - IMSI; spermin büyütülerek seçilmesi ve bunlarla mikroenjeksiyon yapılarak normal şekilli spermlerin daha iyi ve kaliteli embriyo gelişimi sağlayacağına inanılmaktadır. Bazı hastalarda fayda sağladığı konusunda klinik araştırmalar vardır.

6 - Blastokist kültürü:
Embriyoların laboratuarda bekleme sürelerinin uzatılarak 2-3 günden 5 güne çıkartılması. Tutunma potansiyeli yüksek olan embriyoların bu sürede seçilebilirliğinin sağlanması ile başarı artsa da dezavantajı ekstra embriyo dondurma olasılığının azalmış olmasıdır.

Kaynak:Antalya Tüp Bebek Merkezi - Dokuma - Antalya
 
çok acıtıyoorrrrrr insanlar ve bu süreçte köstek olanlar daha çok yoruyoor herkes derdiyle ugraşırken sürekli birilerine açıklama yapmak zorunda
tedavi yorucu ve üzücü bunu anlayıp yardımcı olan çok az insan var
 
çok acıtıyoorrrrrr insanlar ve bu süreçte köstek olanlar daha çok yoruyoor herkes derdiyle ugraşırken sürekli birilerine açıklama yapmak zorunda
tedavi yorucu ve üzücü bunu anlayıp yardımcı olan çok az insan var

Kesinlikle haklısın canım...

Tedaviyi bilenlerin,yorum yapan,soru soranların sayısı arttıkça üzerimizdeki baskıda artıyor,psikolojik olarak zorluyor...

Mümkün olduğunca yorum & soru sorma fırsatı vermemek gerek.
 
insan zamanla nasıl davranacanı ögrenıyoor bebege kavuşma süresi uzadıkça acılara ve insanlara dayana bilme gücün ve ters davranma haddini bildirmen artış gösteriyor
 
insan zamanla nasıl davranacanı ögrenıyoor bebege kavuşma süresi uzadıkça acılara ve insanlara dayana bilme gücün ve ters davranma haddini bildirmen artış gösteriyor

Bu süreç herşeyiyle;sabır,zaman ve çaba işi canım...

Allah hepimizin yardımcısı olsun :KK16:
 
Tüp Bebek tedavisi gören hastalara uygulanan akupunktur, hastaların stresini ve tedavinin yan etkilerini azalatıyor, önceden var olan rahatsızlıklarının giderilmesine katkı sağlıyor ve anne adayının gebe kalma olasılığını güçlendiriyor.

Günümüzde pek çok hastalığın tedavisinde kullanılan Akupunktur ve Nöralterapi uygulamaları kısırlık tedavilerinde de ABD ve Avrupa’nın önde gelen tüp bebek merkezlerinde tamamlayıcı tedavi olarak uygulanıyor.

Bahçeci Sağlık Grubu Akupunktur ve Tamamlayıcı Tıp Uzmanı Dr. Hasan Ali Nogay, tüp bebek tedavisinde Akupunktur desteği alan hastaların gebelik oranlarının yüzde 25’ten, yüzde 40’lara çıktığını belirttirken bu oranın çok daha yükselebileceğini söyledi. Uygulanan Akupunktur tedavilerinin Anne – Baba adaylarının daha sakin, rahat ve güven dolu bir ortamda olmalarını sağladığını söyleyen Dr. Hasan Ali Nogay, Akupunktur tedavisinin hastaların daha önce yaşadıkları başarısız tedavilerden kaynaklanan psikolojik ve fiziksel bozucu alanların tespit ve tedavilerini sağladığının altını çiziyor.

Akupunktur uygulamasına kısırlık tedavilerinden 6 – 8 hafta önce başlanmasının ideal olduğunu söyleyen Dr. Hasan Ali Nogay, kısırlık tedavisi sürecinde uygulamaların devam etmesinin gerektiğini ve adet döneminin 2 veya 3’üncü gününden itibaren başlanılan ve Embriyo transferi sonrasında devam eden Akupunktur uygulamalarının embriyonun anne karnında tutunmasına ve sağlıklı gelişimine destek olduğunu belirtiyor.

Akupunktur uygulamasının, tüp bebek tedavisi sürecinde hastalara verilen hormonların yan etkilerinden hastaları koruduğunu da belirten Dr. Hasan Ali Nogay, mide bulantıları, yeme-içme sıkıntıları, yorgunluk hissi gibi sorunların düzeltilmesinin amaçlandığı Akupunktur tedavilerinin anne adaylarına hem ruhsal hem de fiziksel destek olduğunu söylüyor. Hastaların durumuna göre seans sayılarının değişebileceğini ancak en az 5 – 6 seans destek alınması gerektiğini söyleyen Nogay, Akupunktur tedavisinin baba adaylarının da stresini azaltması ve rahatlaması açısından son derece önemli olduğunu, anne adayının rahatlaması gerekiyorsa baba adayının da mutlaka rahatlatılması gerektiğini önemle belirtiyor.

Kaynak : Tüp bebek tedavisinde akupunktur gebelik şansını artırıyor haberi
 
Bazı hastalar, verilen ilaç ve doza aşırı derecede tepki verirler. Çok fazla sayıda yumurta gelişimi sağlanırsa, yumurtalıkların boyutlarının artması ve aşırı uyarılmış olan bu yumurtalıklardan gelen yüksek hormon seviyeleri nedeniyle uyarılmayı izleyen iki hafta içerisinde bazı yan etkiler meydana gelebilir. Bu yan etki ve belirtilerin birleşimine ise "Yumurtalık Hiperstimulasyon Sendromu" (Ovarian hiperstimulasyon sendromu-) denilmektedir.

OHSS, yumurtalıkların uyarıldığı "ovulasyon induksiyonu" işlemini geçirmiş ve yumurtalar oluşmuş sonrasında da yapay döllenme uygulaması yapılmış hastalarda görülebilir. Ancak, mümkün olduğu kadar çok yumurta oluşumunu sağlamak için yumurtalıkların yüksek dozda uyarıldığı Tüpbebek programlarında bu durum çok daha sıklıkla görülmektedir. Belirgin OHSS' nin IVF programında görülme sıklığı tüm hastaların %5indedir. Belirgin OHSS ile, belirgin problemleri olan ve bu nedenle hastanede tedavi görmeleri gereken hastalar kastedilmektedir.

Tüpbebek programında olan hastaların neredeyse tümü bir şekilde ufak tefek OHSS belirtileri yaşamaktadırlar. Ama bu hastaların çoğunda bu belirtiler normal yaşamı etkilemeyecek düzeyde kontrol altına alınabilmektir.

OHSS'nin BELİRTİLERİ

• Büyümüş yumurtalıklar nedeniyle alt batın bölgesinde gelişen ağrılar,
• Bulantı, kusma ve diyare (ishal),
• Akciğerlerde sıvı birikimi nedeniyle nefes darlığı (ağır vakalarda görülebilmektedir),
• Kan pıhtılaşmasında artma nedeniyle damarlarda pıhtı oluşma potansiyeli (ağır vakalarda görülebilmektedir),
• Vücut sıvı ve elektrolit dengesinde belirgin dengesizlikler,
• Ağır vakalarda dehidratasyon (susuz kalma).

HİPERSTİMULASYON NASIL MEYDANA GELMEKTEDİR?

OHSS' nin nedenleri tam olarak tanımlanamamaktadır. Bu sendrom çok seyrek olarak yumurta sayısı normal veya düşük olan kadınlarda görülür.
Ancak genel olarak bu tür etkilerin görülmesi için çok yüksek dozda yumurtalık uyarılması gerçekleştirilmiş olması gereklidir.

Bu sendromun, 10 yumurtadan daha az sayıda yumurta toplanması yapılmış hastalarda görülmesi oldukça nadir rastlanan bir durumdur. Gelişen yumurta sayısının artması ile bu sendromun ortaya çıkma riski artmaktadır.

Yumurtalık ve diğer organlar tarafından salgılanan çeşitli hormonlar ve kimyasallar, vücuttaki küçük kan hücrelerinin geçirgenliğini etkileyebilmektedir. Bu durum, olmaması gereken yerlerde sıvı birikiminin olmasına neden olmaktadır. (örneğin, arterler ve damarlar yerine karın boşluğunda veya deri altındaki dokularda sıvı birikimi olması). Böyle bir durum şişkinlik ve rahatsızlık yaratmaktadır.

Böbreklere giden suyun azalması nedeniyle, daha az idrar oluşmakta ve vücuttaki sodyum ve potasyum dengesi zarar görebilmektedir.

NE ZAMAN DOKTORUNUZA BAŞVURMALISINIZ?

Hiperstimulasyon Sendromu ile ilgili kaygılar yaşıyorsanız ve aşağıdaki belirtilerden herhangi birinden şikayetçi iseniz doktorunuzla iletişim kurmalısınız:

• Hızlı kilo artımıyla birlikte alt karın bölgesinde sürekli bir ağrı nedeniyle uyku problemi çekiyorsanız ve sürekli ağrı kesici kullanmanız gerekiyorsa
• Sürekli bulantı, kusma ve/veya diyare durumunda
• Karın bölgesinde gerginlik (şişme) nedeniyle rahatsızlık ve nefes darlığı çekiyorsanız
• Bir bacakta şişme olması, göğüs ağrısı veya baldırlarda hassasiyet olması durumunda

OHSSin TEDAVİSİ

(a) Hafif Şiddette Hiperstimulasyon
• Hafif Şiddette hiperstimulasyon, karın bölgesinde şiddetli olmayan gerginlik ve ağrı ile karakterize edilir ve genellikle yatak istirahati ve ağrı kesicilerle tedavi edilir.
• Ağızdan sıvı alımı ile vücudun sıvı alması korunur.
• Sık aralıklarla az yemek yenmesi sağlanır.
• Hastanede yatarak tedavi nadiren gerekli olur.

(b) Orta ve Yüksek Şiddette Hiperstimulasyon
Bu düzeyde bir sorun; genellikle gözlem ve yatak istirahatı amacıyla hastanın hastanede yatarak tedavi görmesini gerektirir. Tedavinin diğer öğeleri olarak
• Vücuda sıvı ve protein takviyesi amacıyla damar yolu açılır.
• Enjeksiyonla bulantı ve kusma giderici ilaçlar verilir.
• Kanın aşırı pıhtılaşmasını engellemek amacıyla heparin enjeksiyonu yapılır.
• Elektrolit ve sıvı dengesinin takibi için günlük kan testleri gerçekleştirilir.
• Parasentez. Bu yöntem bir teflon kateter vasıtasıyla karın boşluğunda biriken sıvının alınması işlemine verilen ad olup, ileri seviyede hiperstimulasyonun tedavisinde kullanılan en faydalı tedavilerden biridir. Ultrason altında yapılan nispeten acısız bir işlemdir.
Yüksek şiddette hiperstimulasyon sendromlu hastaların büyük çoğunluğunda bu tedaviyi takip eden birkaç gün içerisinde belirgin iyileşmeler gözlemlenmektedir.

En şiddetli sendrom şikayetleri ile başvuran hastaların bile büyük çoğunluğu 7-10 günlük bir süreçte iyileşmektedirler. Bu sendromun gelişmesi riski, IVF programında düşük dozlu hiperstimulasyon protokollerinin uygulanması ile azaltılabilir. Özellikle polikistik over sendromlu hastalar daha yüksek risk altında olacakları için, IVF programı sırasında bu riski doktorları ile konuşmalıdırlar. OHSS hamile kalma ihtimalinizi azalmayacak olup, genellikle olumlu sonuçlar nedeniyle meydana gelmektedir.

Kaynak:http://www.kyprosivf.com
 
Son düzenleme:
Yapay rahim içi uygulaması (Co - Culture ya da Ko - Kültür), tekrarlayan tüp bebek tedavilerine rağmen gebe kalamayan, embriyoları yavaş veya kötü gelişim gösteren çiftlerde uygulanan bir yöntemdir.

Buradaki mantık, embriyoların oluştuktan sonra kimyasal sıvılar yerine aslında bulunmaları gereken yerde yani rahim içersinde bekletilerek transfer edilmeleridir.

Adetin 21. günü civarı rahim içinden alınan ufak bir doku örneği laboratuar koşullarında üretilerek yapay bir rahim içi dokusu oluşturulur ve embriyolar bu doku içinde büyütülür. Bu uygulama sırasında kadının kendi rahim içi (endometrium) hücreleri kullanıldığından sarılık, AIDS ve diğer riskli durumlar dışlanabilmektedir.

Rahim içi hücreleri embriyo gelişimine zarar vermemekte, tam tersine gelişiminin devamını sağlamakta ve büyüme şansını artırmaktadır. Embriyo gelişimi için gerekli olan faktörler ve proteinler yönünden oldukça zengin olan ko-kültür sıvıları içerisinde bulunan büyüme faktörleri ve besleyici maddeler, embriyo gelişimini desteklemektedir. Ayrıca ortamda oluşan antioksidanlar embriyo için zararlı olabilecek artıkları embriyo çevresinden uzaklaştırmaktadır.

Embriyonun döllendiği dönemden, laboratuar şartlarında ulaşacağı en son aşama olan blastosist dönemine kadar birçok dinamik değişiklik gösterdiği ve bu dönemde vücut içinde olduğu gibi birçok destekleyici maddeye ihtiyaç duyduğu bir gerçektir.

Ko-kültür ortamında embriyo ve rahim içi doku arasındaki ilişki vücut içindekine benzer şekilde gelişmekte ve embriyo ile rahim iç zarı arasında sinyaller oluşarak rahim dokusu gerekli büyüme faktörlerini salgılamaktadır.

Yapay Rahim (ko – kültür) hazırlanması yoğun bir iş gücü ve teknik alt yapı gerektirmektedir ve bu konuda özel olarak eğitimi olan elemanlara ihtiyaç duyulmaktadır.

Doç. Dr. Selman Laçin
Kaynak:Yapay Rahim Uygulaması (Ko-Kültür) / Hamile / Tüp Bebek - Hürriyet Aile
 
Tüp bebek tedavisinde geliştirilen yeni bir yöntemle artık tüm kromozomlar 12 saat içinde taranıyor ve sadece en sağlıklı embriyolar ana rahmine transfer ediliyor.

İngiltere Cambridge Üniversitesi’nde geliştirilen bu yöntem dünyada sadece 15 ülkede uygulanabiliyorken geçtiğimiz aylarda Türkiye’de de uygulanmaya başlandı.

“Tüm kromozom analizi” denilen bu yöntemle yapılan tanı sayesinde genetik kusuru bulunan, düşük olma ve sakat doğma ihtimali olan bebekler ana rahmine yerleştirilmeden tespit edilebiliyorlar. “24 Sure” tekniğinin genetik ayrım çalışması değil, bir “tüp bebek iyileştirme çalışması” olduğunu ve bu yöntemle hastalara yepyeni bir umut kapısı açıldığını söyleyen Dr. Hakan Özörnek:

“Tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı ve tekrarlayan düşüklerin en önemli sebebi kromozom sayısındaki anormalliktir. Kromozom sayı bozukluğu, gebelikle sonuçlanmayan tüp bebek nedenleri arasında %89 gibi yüksek bir oranla yer alır. Bugüne kadar yapılan genetik tarama testleri sadece belli sayıda kromozom tespit edebildiği için yetersiz kalıyordu. Oysa, ‘tüm kromozom analizi’ ile 46 kromozomun hepsinin sayısal olarak normal olup olmadığını saptayabiliyoruz ve böylelikle en doğru embriyoyu seçme şansımız oluyor. Sonuçta, ana rahmine kromozal açıdan normal olan embriyolar transfer edildiği için tüp bebekte gebelik oranı artarken düşük riskini de azaltmış oluyoruz” şeklinde bilgi veriyor.

Kaynak:Tüp Bebekte ?24 Sure? Dönemi / Hamile / Tüp Bebek - Hürriyet Aile
 
Sevgili çiftler, kısırlık kimsenin istemediği bir durum. Ne yazık ki evli çiftlerin % 15-20 gibi bir kısmı bu durumla karşılaşıyor. Türkiye gibi aile kurma ve çocuk sahibi olmanın çok önem verildiği ülkelerde kısır olmak bireyler üzerine ağır psikolojik sıkıntılar yüklemektedir. Burada, aile büyüklerinin, çevrenin, adet ve törelerin, toplumun baskıları bazen bir kabus niteliğini almaktadır.

Son 15-20 yılda kısırlık tedavisi konusunda büyük ilerlemeler kaydedildi. Tüp bebek ve bu kavramın içeriğindeki teknikler eskiden ümitsiz olan çiftlere özlemlerinin gerçekleşmesinde çok büyük imkanlar sağlıyor. Fakat, tüp bebek ve hatta klasik tedaviler bile maddi yönden pahalı olma özelliklerini koruyorlar.

Kısırlık tedavisi, ister klasik ister tüp bebek yöntemleri ile olsun, çiftler üzerinde büyük stress, kaygı, gerginlik, korku, uykusuzluk, iç sıkıntısı, depresyon gibi değişik derecelerde psikolojik baskılara neden olabilmektedir.

Kısırlık söz konusu olan çiftler, öncelikle bu sorunu çevrelerinden saklama ihtiyacı duyuyorlar. Daha fazla saklayamayınca da tedavi arayışına giriyorlar. Tedaviye girdikten sonra artık günlük hayattan kopuyorlar. Karı koca birbirlerine karşı daha içlerine kapanık hale geliyorlar. Çevrede gördükleri her çocuk onlarda bir burukluk ve hüzün yaratıyor. Sanki çocuk sahibi olamamak bir suçmuş gibi algılanıyor ve toplum içinde eziklik hissediyorlar.

Bütün bu anlattığım ifadeler tüm çiftlerde olmasa bile bazılarında değişik derecelerde izlenebiliyor. Bu konuda, çiftlere tedaviyi yapan doktora çok önemli sorumluluk düşmektedir. Doktorun, böyle durumları önceden sezebilmesi ve elden geldiğince çiftlere, aileye yardımcı olması, onlarla sohbet etmeye zaman ayırması gerekir. Çünkü, bu karamsar tabloyu yok edecek mucizevi bir ilaç veya yöntem yok henüz. Fakat, biliyoruz ki sıkıntılarımızı paylaşmak hepimiz için rahatlatıcı etkiye sahiptir, çiftlere de tedavinin ağır manevi yükünü kaldırmada yardım edebilir. Doktor, çiftlere olduğu kadar gerekirse yakın aile çevresine de yardımcı olmaları yönünde telkinde bulunabilir.

Bazı kısırlık vakalarında çok kısa tedavi süresi veya ilk denemede gebe kalma gerçekleştiğinde bu tür psikolojik sıkıntılar daha hafif atlatılabiliyor. Diğer taraftan, uzun süredir tedavi görmelerine rağmen gebe kalamayan çiftlerde sorunlar daha ağır hale gelebiliyor. Böyle durumlarda doktorlara da büyük sorumluluk düşmektedir.

İnsanlar genel olarak sorunları ağır bile olsa onlarla başedebiliyor. Yeter ki sorunlarını anlatabilsinler, paylaşabilsinler. İnsanın sorunlar karşısında direnmesinde ve çözüm bulmasında en itici güç umudunun olmasıdır.


Dr. Aydın Demircan
Kaynak:Kısırlık, Tüp Bebek ve Psikoloji / Hamile / Tüp Bebek - Hürriyet Aile
 
Kür:Hamile kalabilmek için
100 g kestane balına 1 tatlı kaşığı öğütülmüş çörekotu ve 1 tatlı kaşığı toz tarçın eklenir. Gün içinde tüketilir.

Polen kısırlık tedavisinde en önde gelen bitkisel gıdalardan biridir. Kısırlık tedavisinin en güç olanı sinirsel kaynaklı hormonal olan şeklidir. Kadın ve erkek beyninin ortasında bulunan nohut büyüklüğünde ki hipofiz bezi, belli zamanlarda kadınlarda yumurtalıklara, erkeklerde ise husyelere, omur ilik sinir telleri kanalı ile emir vererek yumurta ve sperm üretmelerini sağlatır. Korku, şok, stres, beyin özrü veya hastalıkları gibi nedenlerle hipofiz bezi bu görevini yapamaz ise kadında "ovülasyon yokluğu", erkekte "azosperm" denilen canlı sperm yokluğu ile kısırlıkları ortaya çıkarır. Dozajlı ve kaliteli bir Polenle birlikte alınan arısütü, kestane balı ve çörekotu, vücuda hem olağanüstü doğal protein, aminoasit, vitamin, mineral sağlayarak destek vermekte ve beyinde hipofiz bezindeki "Spazm"ı çözerek yumurta ve canlı sperm üretimini sağlamaktadır.


Kür: Polikistik over’e, erken menopoza ve miyomlara karşı
İki bardak klorsuz suyu (yaklaşık 250-300 ml) kaynatınız. Orta boy yemeklik kuru soğanın en dış açık kahverenkli ince kabuğunu soyduktan sonra dörde veya altıya bölüp kaynamakta olan suyun içerisine atınız. Ağzı kapalı olarak beş dakika kaynattıktan sonra ocaktan indirip ılımaya bırakınız. Ilıyınca, süzülür ve ılık olarak bir su bardağı öğle yemeğinden on dakika önce içilir. Aynı şekilde akşam yemeğinden önce tekrar taze olarak hazırlanıp on dakika önce içilir. Bu küre onbeş gün devam edilir ve kür sonlandırılır.

Dikkat: Kırmızı veya mor soğan amaca uygun değildir. Uygulanacak olan soğan kürünün taze hazırlanması ve ılık olarak içilmesi şarttır. Soğuk olarak veya beklemiş haşlama suyu içilmemelidir.

Kür:Yumurta çatlamasına yardımcı ve kolay hamile kalmak için

7-8 tane kuru incir, yarım litre suda 5-10 dakika haşlanacak. Daha sonra süzülüp suyu 1 gün içinde tüketilecek (İncirlerin yenmesine gerek yokmuş). Her gün taze hazırlanacak. 21 gün süreyle uygulanacak.

Bu kürün daha etkili olması için, bu küre başlamadan önce 15 gün süreyle soğan kürü uygulanması gerekiyormuş.


Kür : Adet düzensizliğine ve tüylenmeye karşı

Üç-dört gram (bir tatlı kaşığı) kurutulmuş testere dişli arslanpençesi kaynamakta olan bir bardak (150-200 ml) klorsuz suya atılır. Kısık ateşte on dakika kaynatmaya devam edilir. Daha sonra soğumaya bırakılır ve ılıyınca süzülür. Bir ay boyunca her gün bir su bardağı içilir. Bir aydan sonra bir hafta ara verilir. Bir hafta aradan sonra aynı şekilde bir aylık kür tekrar edilir. Ve kür sonlandırılır. Kürün en uygun içim zamanları sabah kahvaltısından iki saat sonra veya öğleden sonra aç karnına içmektir.

İleride adet düzensizliği tekrar ederse, kür 1 aynı şekilde tekrar edilir.

Kür : FSH hormonu yüksekliğine karşı
Üç-dört gram (bir tatlı kaşığı) kurutulmuş testere dişli arslanpençesi kaynamakta olan bir bardak ( 150-200 ml) klorsuz suya atılır. Kısık ateşte beş dakika kaynatmaya devam edilir. Daha sonra soğumaya bırakılır, ılıyınca süzülür. Bir ay boyunca her gün iki defa bir su bardağı içilir. İlki kahvaltıdan iki saat sonra, ikincisiyse akşam yemeğinden iki saat sonra içilir. Her defasında taze hazırlanması şarttır. Bir aydan sonra bir hafta ara verilir. Bir hafta aradan sonra aynı şekilde bir aylık kür tekrar edilir. Ve kür sonlandırılır.


Rahim duvarı inceliği için;

Hekiminiz rahim duvarınızın incelmiş olduğunu belirtmiş ise, bir ay boyunca günde enaz 1 ençok 2 bardak taze sıkılmış nar suyu içiniz. 100% nar suyu olarak satılan hazır meyve suları da bu amaçla kullanılabilir.

İçinde ayva yaprağı,melisa çayı,ada çayı ve zencefil olan PEYRONOİ adında bir çay rahim duvarı kalınlığını sağlamada etkiliymiş.

Kür:Hareketli sperm sayısını ve kalitesini arttırmak için:

Kaynamakta olan yaklaşık yarım litre suya 6–7 adet keçiboynuzunu küçük küçük kırarak atınız. Ağzı kapalı olarak hafif ateşte 3 dakika kaynatınız. Kaynama süresi tamamlandıktan sonra ocağın altını kapatınız ve 20 dakika dinlendiriniz. Dinlenme süresi tamamlandıktan sonra kaşıkla keçiboynuzu parçalarını çıkartınız. Soğuduktan sonra yarısını sabah aç karna, diğer yarısınıda akşam yatağa giderken içiniz. Bu uygulamaya bir hafta boyunca hergün devam ediniz. Birinci haftadan sonra 3 ay boyunca hergün akşam yatağa giderken bir su bardağı içiniz. Daha sonraki aylarda zaman zaman uygulayınız.

Kür:Hamile kalmayı destekleyen kür

5 gram aslan pençesi, 5 gram civan perçemi, 5 gram çoban çantası.
Yarım litre kaynar suya aslan pençesi, civan perçemi ve çoban çantasını koyun. Ardından 1-2 dakika kaynattıktan sonra 20 dakika kadar demlenmesini bekleyin. Sabah ve akşam bu çaydan bir su bardağı için.

Kür:Erken menopaza karşı


1 tatlı kaşığı Hayıt tohumu1 tatlı kaşığı Adaçayı
1 litre kaynayan suyun içine atılan malzemeler birlikte bir taşım kaynatıldıktan sonra 10 dakika demlenerek sabah akşam bir bardak tüketilir.

Kür:Miyom, kist ve iltihaplara karşı uygulanabilecek şifalı kür

1 litre su,1 tutam çobançantası,1tutam civanperçemi,1 tutam adaçayı,1 tutam hayıt tohumu,1 tutam aslanpençesi
Malzemelerin hepsinden birer tutam alınarak 1 litre kaynayan suyun içine atılır ve 5 dakika kaynatılır.


Kür:Azospermi için

3 kilo organik bal,100 gram keçiboynuzu tozu,100 gram çakşır kökü,100 gram dövülmüş badem,100 gram fıstık içi,100 gram ceviz içi,
100 gram üzüm çekirdeği tozu,100 gram çam fıstığı,100 gram çoban çökerten,100 gram zerdeçal (Sarı Kök),100 gram zencefil,100 gram ginseng tozu
Hepsi karıştırılarak macun haline getirilir.Karışımdan sabahları ve akşamları yatarken 1 çorba kaşığı tüketilmesi tavsiye edilir.
 
Tiroit antikorlarının başlıcaları TPO proteinine karşı oluşan anti-TPO antikoru ve tiroglobulin proteinine karşı oluşan anti-tiroglobulin antikorudur. Sağlıklı bir ki side bu antikorlar kanda bulunmaz. Bağışıklık sistemindeki bir bozukluk sonucı vücudumuz bu antikorları üretir. Bağışıklık sistemindeki bu bozukluğun nasıl oluş tuğu henüz bilinmemektedir. Bu bozukluk sonucunda vücudumuz tiroit bezini yanlışlıkla yabancı bir doku olarak algılar ve onu yok etmeye çalışır. Bu amaçla da tiroit antikorlarını üretir. Antikorlar ise tiroit bezine yapışarak tiroit bezinin hücrelerini öldürmeye başlar. Bu antikorların miktarı vücuda giren iyot miktarının artmasıyla birlikte yükselir, aynı şekilde sigara içenlerde de antikorlarda artma ve bun bağlı olarak tiroit hastalığı riskinde artış sözkonusudur.

Hashimoto hastalığı, Graves hastalığı ve doğum sonrası kadınlarda görülen ti roit bezi iltihaplarında kanımızda tiroit antikorları yükselir.

Anti-TPO antikoru ve anti-tiroglobulin antikor düzeyinin kanda en fazla yükseldiği hastalık Hashimoto hastalığıdır.

Görüldüğü gibi antikor ölçümleri bağışıklık sisteminin iyi çalışıp çalışmadığın göstermektedir. Kanında tiroit antikoru yüksek kişilerde, bağışıklık sistemi iyi ça lışmıyor demektir ve bu kişilerde ileride tiroit hastalığının gelişme olasılığı yüksektir.

Hiçbir tiroit hastalığı olmadığı ve tiroit hormonları normal olduğu halde kanın da anti-TPO ve anti-tiroglobulin antikorları yüksek olan kişilerde ileride tiroit hastalığı gelişebilir. Bu kişilerde belirli aralıklarla tiroit hormonlarını ölçtürmekte fay da vardır.

Kanında anti-TPO antikoru yüksek olan kadınlarda gebe kalmada zorluk (kısırlık), gebe kalırlarsa düşük sıklığında artma, düşük ağırlıklı bebek doğurma ve doğum sonrası tiroit yetmezliği gelişmesi ve allerjik hastalık oluşma riskleri vardır.

Düşük yapan her 100 kadının 13′ünün kanında anti-TPO antikoru yüksek bulunmuştur. Kanında anti-TPO antikoru yüksek olan gebelerin %33′ünde ise düşü olmaktadır. Anti-TPO antikorunun nasıl düşük yaptığı ise bilinmemektedir. Kanın da anti-TPO antikoru yüksek olan kadınlarda tüp bebek girişimlerinde başarısızlığı olasılığı daha fazladır. Anti-TPO antikor yüksekliği, Hashimoto hastalığı yaparak troit bezi yetmezliğine neden olmaktadır. Bu nedenle düşük yapan kadınlarda, kısırVİRÜSlık sorunu olanlarda, tüp bebek yaptıracaklarda ve hamile kalanlarda anti-TPO ve TSH ölçümleri yapılmalıdır.

Tiroit antikoru yüksek kişilerde TSH hormonu normal olsa bile, tiroit hormon ilaçlarıyla yapılacak tedavi faydalı olmaktadır. Selenyum verilmesi de antikor düVİRÜSzeylerinde azalma yapabilmektedir. Bu amaçla doktorunuza danışmanız uygun olur.

TSH hormonu tiroit bezinde TSH reseptörü adı verilen proteinlere bağlanır. Graves hastalığı denilen bezin aşın çalışması durumunda antikorlar oluşur. Bu anVİRÜStikorlara TSH-reseptör antikorları denir. TSH-reseptör antikorları tiroit bezini uyaVİRÜSrarak fazla çalışmasına neden olurlar. TSH reseptör antikoru kanında yüksek olan gebe kadınların çocuklarında tiroit hastalığı riski fazladır. TSH reseptör antikorun kanda yüksek olduğu Graves hastalarında, gözde büyüme daha sık görülür ve hasVİRÜStalık şiddetli seyreder.

Kaynak:Şifalı bitkiler faydaları | Tedavisi ve Ne iyi Gelir
 
Kalıtsal trombofililer (kalıtımsal trombofililer), kanın pıhtılaşmaya eğilim gösterdiği hastalıklardır.

Kanın pıhtılaşmasına bağlı damar tıkanıkları (tromboemboli), kalp, akciğer ve beyin gibi organlarda pıhtı oluşmasına yol açabilir.

Gebelerde ise, düşük, ölü doğum veya bebeğin gelişme geriliğine yol açabilir.

Kalıtsal trombofili hastalarına ”Homozigot”,

Hasta olmayıp taşıyıcı olanlara “Heterozigot” denir.



Kalıtsal trombofililer aileden geçen ve doğuştan gelen genetik bozukluklardır.

Trombofililerin doğuştan olmayan, sonradan edinilmiş türleri de vardır Ör: Antifosfolipid sendromu.



Trombofilisi olan hastaların doğum kontrol hapı kullanması kesinlikle sakıncalıdır.



Kalıtsal Trombofililer
Antitrombin III eksikliği Protein C eksikliği Protein S eksikliği Faktör V Leiden mutasyonu Aktive protein C rezistansı Protrombin (Faktör II) gen mutasyonu MTHFR gen mutasyonu (Metilen tetrahidrofolat redüktaz) Hiperhomosisteinemi Trombomodulin mutasyonu Faktör 12 eksikliği



Antitrombin III eksikliği kalıtsal kan kıhtılaşması hastalıklarının en ciddi olanıdır ancak, gebelikle ilgili etkileri hakkında net bilgiler yoktur.



Tanı

Erken yaşta damar tıkanıklığı geçirenlerde, ailesinde damar tıkanıklığı olanlarda, tekrarlayan gebelik kayıpları veya ölü doğumları olanlarda, gebelikler erken aylarda başlayan hipertansyon, ödem veya bebekte gelişme geriliği olanlarda trombofilik hastalık olması süphesiyle bazı testler yapılır.



Trombofili Testleri
Antitrombin III Protein C Protein S Aktive protein C rezistansı Faktör V Leiden mutasyonu Lupus antikoagülan Antikardiolipin antikorlar IgG ve IgM



Tedavi

Antitrombin III eksikliği olanlarda tromboemboli gelişme riski yüksek olduğundan, gebelik boyunca tam doz heparin (pıhtılaşmayı engelleyici ilaç) ve diğer kan sulandırıcı ilaçlar (küçük dozda aspirin) ile tedavi edilirler. Gebeliğin sonlanmasından sonra bir süre daha tedaviye devam edilmesi gerekebilir.



ÇOK ÖNEMLİ NOT

Kan sulandırıcı tedaviler, doğum veya sezaryenden bir hafta önce bırakılmalıdır.

Aksi takdirde, doğum veya sezaryende ciddi kanamalar olabilir.



FAKTÖR V LEİDEN MUTASYONU

Faktör V (Faktör 5) kan pıhtılaşma sisteminde yer alan faktörlerden birisidir. Pıhtılaşma sisteminde 1 -12 şeklinde rakamlarla ifade edilen çeşitli faktörler ve Protein C, Protein S gibi maddeler rol alır. Bu maddelerin bazılarında olan bir eksiklik veya artış durumunda kanda fazla pıhtılaşma veya tam tersine pıhtılaşamama ve kolay kanama gibi problemler oluşabilmektedir.

Faktör V Leiden mutasyonu kalıtsal trombofililerden (pıhtılaşma bozukluklarından) birisidir. Faktör V Leiden mutasyonu denilen durumda Faktör V geninde bir nokta mutasyonu (G1691A) gerçekleşir.

Yaklaşık 500 gebeden birinde Faktör V Leiden mutasyonu görülür. Faktör V Leiden mutasyonu ve ona bağlı aktive protein C rezistansı kalıtsal trombofililerin en sık nedenidir.

Faktör V Leiden geni açısından heterozigot bireylerde venöz tromboz riski ortalama 7 kat artarken homozigotlarda risk artışı yaklaşık 80 kat olmaktadır.



Faktör V Leiden mutasyonu olan gebelerde düşük, tekrarlayan gebelik kayıpları, preklampsi, gelişme geriliği, plasentanın rahimden erken ayrılması gibi durumlar olabilir.



Tanı

Faktör V Leiden kan testi ve aktive Protein C rezistansı testi yapılır. Kan tahlilinde yapılacak DNA testi ile ile heterozigot ya da homozigot olduğu da belirlenir.



Tedavi

Tekrarlayan gebelik kayıpları olan ve Faktör V Leiden mutasyonu saptanan kadınlarda tedavi diğer kalıtsal trombofililerde olduğu gibidir.



MTHFR (METİLENTETRAHİDROFOLAT REDÜKTAZ) GEN MUTASYONU - HİPERHOMOSİSTEİNEMİ

Kalıtsal trombofililerden (pıhtılaşma bozukluklarından) birisi olan MTHFR gen mutasyonunda metilentetrahidrofolat enzim geninde mutasyon sonucu homosistein düzeyi artar (hiperhomosisteinemi) ve pıhtılaşmaya eğilim oluşur. En sık C677T mutasyonu görülür.

MTHFR mutasyonunun tekrarlayan gebelik kayıpları ile ilişkisi bilimsel çalışmalarda net olarak gösterilememiştir. Bilimsel çalışmaların bazıları MTHFR mutasyonu ile tekrarlayan düşükler arasında ilişki olduğunu gösterirken, birçok bilimsel çalışmada gebelik sırasında herhangi bir olumsuz etki gösterilememiştir.



MTHFR mutasyonu olan hastalarda folik asit seviyesi azaldığı için anne karnındaki bebekte, sinir sistemi, omurga ve beyinde anormal gelişim riski artmıştır. Hem heterozigot, hem de homozigotlar için bu risk artmıştır. Bu risk gebelik öncesinde ve sırasında folik asit tedavisi verilerek azaltılır. Bu hastalara ayrıca vitamin B12, vitamin B6 takviyesi de verilebilir.


AKTİVE PROTEİN C REZİSTANSI (APCR)

Aktive protein C rezistansı (direnci); Faktör V'in protein C'ye karşı direnç göstermesini tanımlamaktadır. Bu durumda pıhtılaşmada rol alan protein C Faktör V'i inaktive edemez. APCR kalıtsal trombofililerden (pıhtılaşma bozuklukları) biridir. Protein C'nin Faktör V'i inaktive edememesi durumunda pıhtılaşmada artış meydana gelir. Bu durumda pıhtılaşma ile ilgili tromboemboli gibi çeşitli hastalıklara ve gebelikte tekrarlayan düşükler gibi bazı problemlere sebep olur. Aktive protein C rezistansının en sık nedeni Faktör V Leiden mutasyonudur fakat tek neden bu değildir. APCR’li hastaların % 90’ında faktör V Leiden mutasyonu saptanmıştır. Faktör V Leiden mutasyonu ve ona bağlı aktive protein C rezistansı (APCR) kalıtsal trombofililerin en sık nedenidir.

PROTROMBİN GEN MUTASYONU

Protrombin (Faktör II) G20210A gen mutasyonu kalıtsal trombofililerden (pıhtılaşma bozuklukları) birisidir ve Faktör V Leiden mutasyonundan sonra ikinci sıklıkta görülür. Protrombin genindeki mutasyondan dolayı kanda protrombin düzeyi artar ve bu da pıhtılaşmaya eğilim yaratır.

Protrombin G20210A gen mutasyonu olan gebelerde pıhtılaşma riski 10-15 kat artmaktadır. Taşıyıcı olanlarda da pıhtılaşma riski 2-3 kat artar.

Tanı genetik çalışma ile konulur.

Tedavi
Tekrarlayan gebelik kayıpları olan ve protrombin gen mutasyonu saptanan kadınlarda tedavi diğer kalıtsal trombofililerde olduğu gibidir.

* * * * * * * * * * * * * * * * *



Uz. Dr. Dinçer Yıldırım

Kaynak:KALITSAL TROMBOFİLİLER (PIHTILAŞMA BOZUKLUKLARI) VE GEBELİK


Tedaviye başlamadanönce ; aPTT, PTT, INR, Protein S ve Protein C testlerinin yapılması önerilir.
 
merhaba... o kadar yararlı , güzel bilgiler paylaşmışsın ki bu bloğu geç fark ettiğim için kendime o kadar kızdım anlatamam..
ben de 2 kez peşepeşe tüp bebek tedavisi gören biriyim. maalesef her iki denemem de olmadı.. şu an için kendimi üçüncü tedaviye hazır hissetmediğim için dinlenme sürecindeyim.. yazdıklarını okudukça hatalarımı fark ettim... bundan sonra sıkı takipçilerindenim arkadaşım.. teşekkürler her şey için..
 
merhaba... o kadar yararlı , güzel bilgiler paylaşmışsın ki bu bloğu geç fark ettiğim için kendime o kadar kızdım anlatamam..
ben de 2 kez peşepeşe tüp bebek tedavisi gören biriyim. maalesef her iki denemem de olmadı.. şu an için kendimi üçüncü tedaviye hazır hissetmediğim için dinlenme sürecindeyim.. yazdıklarını okudukça hatalarımı fark ettim... bundan sonra sıkı takipçilerindenim arkadaşım.. teşekkürler her şey için..

Canım benim teşekkür ederim faydalı olduysa ne mutlu :KK16:

Dilerim hersey gönlünce olur ve en kısa zamanda güzel haberlerini almak nasip olur.
 
Zihinden geçen her düşüncenin Allah katında bir talep olduğuna inanıyorum iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız. Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın... Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz -onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor– Neden acaba? Bu tıpkı yumurtamı tavuktan çıkar yoksa tavuk mu'yu andırmıyor mu?

Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikâyet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz. Hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yani dostlarla da sohbetin güzelliği, keyfi kalmadı. Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi. Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikâyet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin bereketini kaçırın, ayrıca da bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz.

Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup, çağırıyorsanız size onu getirir. Sürekli param yok diyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir. Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar. Çevrenize bakın örneklerini çok göreceksiniz. Gelin bundan sonra nasılsın diyenlere ÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın...

Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz. Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir. Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.

Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine değdirsin. Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı bir bebek olmasını istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif bir ortamda büyütmeye çalışın, Kızgınken, sinirliyken kucağınıza almamaya çalışın ve ona sınırsız sevginizi gösterin. Öpün koklayın ve bilin ki bu günler çok çabuk geçecek ve bilin ki çok çabuk büyüyorlar. En güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi?

Beyin öyle bir güçtür ki, insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir. Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7,3 kilovoltluk enerji açığa çıkarır. Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilovoltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir. Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum, et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışarıdan kilitliyor. Biraz sonra tren hareket ediyor ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor. Fakat bir bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kala işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor. Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin. Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1–2 sene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. Ben bu laftan çok korkarım, eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki, öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler. Bu yüzden kaç yaşında olursanız olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz. İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış. Ne doğru bir laf değil mi?

Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi. Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de. Ama şu anımı biliyorum, ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu kadınıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekilde değerlendiririm. Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem. Siz de böyle yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3'e bölün. Dün, bugün, yarın diye...

Biz ani stresleri çok severiz. Çünkü ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur. Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır. Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız, hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider. Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikâyetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları, vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon, kalple ilgili şikâyetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz.

Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki? Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli. Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi azalsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın. Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar. Ben evde yemek yaparken bile hep dua ederim.

Prof.Dr.Yıldız Batırbaygil




Beyin Öyle Bir Güçtür ki...
 
X