Blog

  • Kadın orgazmının sırları çözülüyor mu?

    Kadın orgazmının sırları çözülüyor mu?

    Kadınların cinsel yaşamına dair birçok sorun bilim insanları açısından uzun süre gizemini korudu. Fakat son dönemlerde yapılan araştırmalar kadınlarda orgazm, klitorisin işlevi, G noktasının varlığına dair yeni açıklamalar getiriyor.

    JD Salinger bir zamanlar şunları yazmıştı: “Kadın vücudu keman gibidir; doğru çalmak için usta müzisyen gerekir.” İşte doğru çalındığında kadın birkaç saniyeliğine bir mest olma hali yaşar, dünya durur. Fakat yanlış ele alındığında acı, öfke ve hissizlik ortaya çıkar. Yani cinsellikte kadının yaşadıkları, ereksiyon, uyarılma ve boşalma serisini izleyen erkeklerinkinin tam tersidir.

    Peki orgazm anında neden yoğun bir zevk duyulur? Kadınlar nasıl çoklu orgazm yaşar? G noktası denen şey gerçekten var mıdır? Bütün bu sorular tıp açısından uzun süre gizemini korumuştur. “Aya bile gittik ama kendi vücudumuzu yeterince tanımıyoruz” diyor kariyerinin önemli bir kısmını bu sorulara cevap bulmaya adamış Roma Tor Vergata Üniversitesi’nden Emmanuele Janini. Son yıllarda bu konulardaki araştırmalar yoğunlaşınca nihayet bazı yanıtlar alınmaya başlanmış.

    Bilim insanlarının en büyük başarısı belki de araştırmacıların gözü önünde ve MR tarayıcısı içinde kadınları mastürbasyona ve hatta cinsel birleşmeye ikna etmek olmuştur. New Jersey’deki Rutgers Üniversitesi’nden Barry Komisaruk bu yolla kadınlarla erkeklerin cinselliği bu kadar farklı yaşamasının nedenlerini bulmaya çalışıyordu.

    Kadın orgazmının sırları çözülüyor mu?
    Kadın orgazmının sırları çözülüyor mu?

    Beyindeki yangın

    Fakat tüm farklılıklarına rağmen kadın da erkek de orgazm sırasında benzeri bir sinirsel aktivite gösteriyor. “Aradaki benzerlikler farklılıklardan çok daha fazla. Orgazm sırasında beynin tümüyle aktive olduğunu, tüm sistemlerin harekete geçtiğini görüyoruz” diyor Komisaruk. Yani bir orman yangını varsa başlangıçtaki ayrı ayrı kamp ateşleri arasında ayrım yapması zordur.

    Belki de orgazm sonrası hissedilen yorgunluk bundandır. O sırada her şey aynı anda aktive olursa bu etkinlikleri birbirinden ayırması zordur. Başka bir şey düşünememe hali de belki bu yüzdendir.

    Fakat bu yangında yoğun olan yerler vardır. Dopamin gibi nörotransmiter salgılayarak insanda zevk ve ödüllendirme hisleri yaratan beynin ödül merkezi bunlardan biridir. Öyle ki sıçanlar beynin bu kısmının elektrikle stimüle edilmesinden aldıkları zevki yiyeceklere tercih edecek, açlıktan ölmeye kadar vardıracaklardır işi. Seksin yanı sıra bu bölgeyi harekete geçiren diğer şeyler kokain, amfetamin, kafein, nikotin gibi uyuşturucular ve çikolatadır. Belki de orgazmın ardından aynı şeyleri tekrar yaşama isteği bu nedenle duyulur.

    Fakat orgazmın ardından kadın ve erkek arasında farklılıklar baş göstermeye başlar. Uzmanlar, erkek beyninin belli bölgelerinin orgazmın hemen ardından cinsel organların stimülasyonuna cevap vermediğini, oysa kadınların beyninin aktive olmaya devam ettiğini belirtiyor. Bazı kadınlar çoklu orgazm yaşadığı halde erkeklerde böyle bir şey olmamasının nedeni bu olabilir.

    Zevkin anatomisi

    Bu beyin taramalarından elde edilen sonuçlar tartışma yaratmış olsa da bunlar orgazmın anatomisi konusundaki tartışmalar yanında az kalır. Peniste duyuları beyne taşıyan tek kanal vardır. Kadın genital sisteminde ise bu kanallar üç-dört tanedir.

    Kadın cinselliğinde temel taşlarından biri klitoristir. Vajinal açıklığın hemen üzerinde ufak bir yumru şeklindeki klitoris, çok eski tarihlerden kalma kil heykeller üzerinde bile resmedilmiştir. Fakat 16. yüzyıla kadar bu yapının bütün kadınlarda ortak bir fiziksel özellik olduğu ve zevk uyarıcısı olarak işlev gördüğü bilinmiyordu. Ancak daha sonraki yüzyıllarda kadının cinsel zevki sorunu göz ardı edilmiş, doktorlar ve anatomistler klitorisi unutmuştu. 20. yüzyılda yeniden gündeme gelmişti.

    Kadınların yüzde 30-40’ının sadece cinsel birleşme yoluyla hiç orgazm olmadıkları, oysa çok sayıda kadının klitorisin uyarılmasıyla orgazm olduğu biliniyor. Peki bütün kadınların vajinal orgazm hissetmemeleri gerekiyor mu? Ya da klitoris olmadığı halde orgazm olmak mümkün mü?

    Barry Komisaruk sıçanların çiftleşme davranışlarını incelerken tesadüfen sıçanın vajinasına bir çubuk soktuğunda kaskatı kesildiğini ve böyle bir stimülasyon sırasında acıya karşı duyarsızlaştığını fark etmiş. Benzer bir deneyi kadınlarla yaptığında, vajinal stimülasyon esnasında acıyı beyne ileten sinirlerin bloke olduğu ve acı hissedilmediğini gördü. Peki bu nasıl oluyordu?

    Omurilik kopmasına rağmen orgazm

    Omuriliği hasar görmüş kadınlar, hatta bu hasarlar genitallerden beyne giden sinir yollarını bloke etmiş olsa bile, vajinalarına ve rahim boynuna (serviks) dokunulduğunda hissediyorlardı. Klitoristen gelen duyuları beyne aktaran sinir kesilmiş olsa bile bazıları bu yolla orgazm bile oluyordu. Komisaruk bundan şu sonucu çıkarıyordu: “Omuriliği hasar görmüş olduğu için klitorisini hissetmeyen kadınlar vjinal stimülasyon yoluyla orgazm olabiliyor. Vajinal orgazmın varlığını kanıtlayan en iyi delil bu belki de.”

    Bunun nedeni omuriliğin dışında yer alan vagus sinirinin vajinadan beyne duyuları taşımasıdır. Komisaruk’a göre, “Kadınlar klitoris orgazmını daha bölgesel ve dışsal, vajinal orgazmı ise daha içsel ve tüm bedeni saran bir deneyim olarak niteliyor. Klitoristen duyuları taşıyan sinirin vajinadan taşıyan sinirden farklı olması bunun nedeni olabilir.”

    Peki kadının genital bölgesindeki farklı kısımlardan gelen duyuları farklı sinirler taşıyorsa ve her ikisi de orgazmı tetikleyebiliyorsa vajinanın bazı bölgelerinin diğerlerinden daha duyarlı olduğu söylenebilir mi hala? Çiftler vajinal orgazm için hangi bölgede odaklanmalı?

    G noktası
    G noktası

    G noktası neresi?

    Bütün ilgi uzun süre boyunca G noktası olarak tanımlanan bölgede yoğunlaşmıştı. 1980’lerde buradan ilk söz eden Alman kadın doğum uzmanı Ernst Grafenberg olmuştu. Grafenberg bu noktanın vajinanın ön duvarında olduğunu ve bu duvarın ardından idrar yolunun geçtiğini söylüyordu. Sonraki araştırmalarda bu bölgeden kan damarlarının ve sinir uçlarının geçtiğini ve prostat bezinin kadınlardaki kalıntılarının burada toplandığını ve özellikle pelvik taban kası güçlü olan kadınların bu bölgenin stimülasyonu yoluyla orgazm olacağını ortaya koymuştu.

    Ancak böylesi bir noktanın varlığı hala tartışmalı görülüyor. 2008’de 20 kadın üzerinde yapılan bir deneyde idrar yolu ile vajina arasındaki duvarın kalın olduğu kadınların bu tür orgazmlar yaşadığını gösterdi.

    Fakat Janini, basılıp çekildiğinde orgazma neden olan spesifik bir düğme tarifi yapar gibi bu alana G noktası adı verilmesini doğru bulmadığını, çünkü öyle bir noktanın olmadığını belirtiyor.

    Klitorisin anatomisi

    Peki böyle bir nokta yoksa ne var? Birçok araştırmacı klitoris üzerinde birleşiyor ve bunun sadece deri altında bezelye büyüklüğünde bir yapı olmadığını, bir sarmal gibi vajinanın dışından, pelvis içinden ve idrar kanalının yanından geçen 9 cm’e kadar ulaşan, lades kemiğine benzeyen bir yapı olduğunu söylüyor. Herkesin hissettiği kısmı ise bu lades kemiğinin üzerinde bulunan ve en hassas olan beze kısmı.

    Kadının cinsel organının ve onlar üzerinde büyük etkisi olan hormonların karmaşık yapısı G noktası gibi bir noktanın varlığını kanıtlamanın da çürütmenin de zorluğunun nedenidir belki de. Yani etrafından yalıtılmış bir halde vajinanın ön duvarını uyarmak işe yaramaz.

    Cinsel birleşme anında klitorisin iç kısımları ve idrar kanalını çevreleyen dokular harekete geçer ve şişer. Elle yapılan uyarIlma sırasında ise klitorisin sadece dış kısmı uyarılmış olur.

    Klitorisin büyüklüğünün orgazmda etkili olup olmadığı sorusuna bakıldığında ise MR taramalarında, klitorisin boyutları ne kadar küçük ve vajinadan ne kadar uzaksa kadınların orgazm olmalarının da o kadar zorlaştığı görüldü.

    ‘Tümüyle normal’

    Bütün bunlardan yola çıkarak kadınların orgazmı konusunda şunlar söylenebilir: Kadınlar hem vajinal uyarılma hem de klitorisin uyarılması sonucu ya da her ikisi birlikte uyarılarak orgazm olabilir. Bunlara rahim boyu uyarılması da eklenebilir ve tümü birden uyarıldığında daha yoğun ve karmaşık bir orgazm yaşanabilir.

    Herhangi bir cinsel tecrübeden uyarılmayan kadınlar içinse uzmanlar farklı yollar denemelerini tavsiye ediyor. Ohio’dan ürejinekolji uzmanı Rachel Pauls şunları söylüyor: “Vajinal orgazm olamadığı için kendisinde bir sorun olduğunu düşünen kadın hastalar geliyor bana. Oysa hiçbir sorunu yok onların. Herkes biraz farklıdır. Seks sırasında bazı kadınlarda klitoris uyarılması kolay, bazılarında ise daha zor olabilir. O zaman eşlere iş düşüyor. Elle ya da başka bir uyarıcıyla uyarma denemeleri yapmak gibi. Ama kadınlar şunu bilmeli ki cinsel birleşme anında kadınlar orgazm olamıyorsa bu tümüyle normaldir.”

    BBC / Dergi

  • Cilt temizliği

    Cilt temizliği

    Türk toplumunun İslam dini ve Türk geleneklerinin gereği temizliği seven bir toplum olduğunu belirten Özel Doğa Hospital Dermatoloji Uzmanı Dr. Banu Ötkür Ötgen “Cildimizin temizliği doğru ve ölçülü yapılmadığı taktirde bir çok cilt problemine sebep olabilir. Cilt temizliği konusunu vücut yağ bezi dağılımına göre 2 başlık altında konuşmakta fayda görüyorum. El, kol, gövde gibi yağ bezlerinin az olduğu vücut bölgelerinin aşırıya kaçılarak temizlik amacıyla sık yıkanması cildin en üst tabakası olan stratum korneumun zayıflamasına sebep olur. Zayıflayan bu tabakada transdermal su kaybı meydana gelir, cildin bariyer fonksiyonu azalır ve mikro çatlaklar oluşur. Böylece cilt hasarlanır, nemini kaybeder kuru ve çatlak bir görünüm kazanır. Kaşıntı, yanma, batma şikayetleri ortaya çıkar. Başlangıçta sadece kuruluğa sebep olan bu durumun devam etmesi ciltte kızarıklığa ve soyulmaya sebep olabilir. Hasarlanmış deride kullandığımız temizlik ürünleri, nemlendiriciler, bakım ürünleri, topikal ilaçlar, bağışıklık sistemini uyararak allerjik veya irritan tipte ekzamaların ortaya çıkmasına yol açabilir. Ayrıca bu mikro çatlaklar mikroorganizmalar için bir giriş kapısı oluşturur ve çeşitli bakteriyal cilt enfeksiyonları, mantar hastalıkları ve viral cilt hastalıklarına (siğil, molluskum kontagiosum vs.) yol açabilir. Bu sebeple gereğinden fazla cildimizi temizlememeliyiz. Cilt temizliği içinde detarjan içeriği yoğun olan ürünler yerine detarjan içeriği az olan cildi nemlendirme ve onarma özelliği fazla olan ürünler tercih etmeliyiz. Ayrıca her cilt temizliğinden sonra uygun nemlendirici ürünlerin kullanılması kaybedilen nemin ve bozulan bariyer fonksiyonunun geri kazanılmasına fayda sağlayacaktır” dedi.

    Cilt temizliği
    Cilt temizliği

    “YÜZ VE SAÇLI DERİ GEREĞİNDEN FAZLA TEMİZLENİRSE SİVİLCELENME YAPAR”

    Ötgen, hava kirliliği, çevresel faktörler, terleme, yağ bezlerinden fazla ve yoğun içerikli salgılanan bazı maddelerin cildin kirli, donuk, mat ve cansız görünmesine sebep olduğunu vurgulayarak “Özellikle yüz ve saçlı deri gibi yağ bezlerinin yoğun olduğu ve görünür bölgelerde biriken bu kirlerin ciltten uzaklaştırılması için doğru ürünler kullanmak gerekmektedir. Yüz ve saçlı deri gereğinden fazla temizlenir veya uygun ürünler kullanılmaz ise sivilcelenme veya sivilcelerde artış, ekzema, cilt enfeksiyonları, kuruluk veya yağlanmada artış (rebound olarak sebum salgısı artabilir) gibi durumlar ortaya çıkabilir veya mevcut durumlar şiddetlenebilir. İdeal olan yüzümüzü yağlı görünse dahi günde ikiden fazla, saçlı deriyi 2 günden erken yıkamamaktır. Bu bölgelere ve cilt tipimize uygun ürünler ile cilt temizliği yapıldıktan sonra uygun nemlendirici ve bakım ürünleri ile cilt temizliğimiz tamamlanabilir” şeklinde konuştu.

  • Hamilelikte beslenme önerileri

    Hamilelikte beslenme önerileri

    Hamilelikte beslenme önerileri… Gebelik, kadını erkekten farklı kılan ve tarifi mümkün olmayan fizyolojik bir süreçtir. Bazen kilo almak da kişiyi mutlu eder. Söz konusu durum, karnınızda büyüyen ve gelişen bir bebek kaynaklı ise…

    Hamilelikte beslenme önerileri

    Gebelikte planlanan ağırlık kazanımı 9 – 14 kg kadardır. Daha fazlası yarar değil, zarar getirir…

    Unutmayın! Bebeğiniz, siz kilo aldığınız için büyümüyor; siz, bebeğiniz büyüdüğü için kilo alıyorsunuz… Gereksiz kilo almak bebeğinize hiçbir şey kazandırmayacağı gibi, gebelikle ilgili bazı sıkıntılara ve doğum sonrası kalıcı yağlanmaya neden olacaktır. 20 kg ve üzerinde ağırlık kazanımının ilerisi için annede şeker hastalığı riskini artırdığını biliyor muydunuz? Dolayısıyla “artık 2 can taşıyorum, aman bebeğim yetersiz beslenmesin, yoksa gelişimini tam olarak tamamlayamaz” gibi yanlış düşüncelere dalmamak gerekir.

    Gebelikte bazı özel durumlar dışında, rutin olarak vitamin desteği almanıza ihtiyaç yoktur.

    Yaşamın her döneminde önerdiğimiz gibi bu özel süreçte de besin çeşitliliğine mümkün olduğunca önem vermeli, tek yönlü beslenmekten uzak durmalısınız. Gebeliğin ilk 3 aylık dönemindeki folik asit ihtiyacı dışında, besin çeşitliliğine önem verdiğiniz sürece tüm vitamin ve mineral ihtiyacınızı besinlerle karşılayabilirsiniz. Bu nedenle ilk 3 ay sadece folik asit içeren ilaçlar almanız yeterli olacaktır. Demir ihtiyacınız ise hem gebelikte üreteceğiniz kan miktarı artacağı için hem de doğumda kan kaybedeceğiniz için artacaktır. Gebeliğin ikinci yarısından itibaren düzenli olarak kullanacağınız demir ilaçları ile demir depolarınızı doğuma hazır hale getirebilirsiniz. Demir haplarını süt ürünleri ile almanız emilimi bozacaktır. Öte yandan C vitamini ise demir emilimini artırıcı özellik gösterir. Bu nedenle ana öğünlerde sebze veya meyve tüketmeye özen göstermelisiniz.

    Hamilelikte beslenme
    Hamilelikte beslenme

    Günlük öğün sayınızı artırınız!

    Sık aralıklarla, azar azar beslenmek kan şekerindeki dalgalanmalardan sizi koruyacaktır. Ayrıca midenizin aşırı dolmasına bağlı gelişebilecek hazımsızlık problemleriniz de azalacaktır. Özellikle bulantıların sık olduğu ilk haftalarda öğün sayısı artırılarak şikayetlerin azaltılması sağlanabilir. Gebeliğin ilerleyen haftalarında da benzer şekilde reflü şikayetlerinde azalma sağlanacaktır.

    Gebelik döneminiz boyunca bol su için… Aşırı tuz tüketiminden de kaçının.

    İdrar renginiz su gibi berrak olacak miktarda su tüketmeye dikkat edin. Su içmek hem böbrekleri çalıştırmak hem de oluşabilecek kabızlığı engellemek için çok önemlidir. Ayrıca bol su tüketimi ile kan dolaşımınız rahatlayacak ve bebeğinizi daha iyi beslenmeniz söz konusu olacaktır. Gebelikte tuzun fazla tüketilmesi damarlardaki sıvı miktarını azaltacak, bacaklarınızda ödeme neden olacak ve tansiyonunuzu yükseltecektir. Bu nedenle yemek ve ekmekten aldığınız tuz ile yetinmeye çalışın, yiyeceklerinize normalden fazla tuz katmayın. Hekiminiz aksi bir bilgi vermediği sürece iyotlu tuzları tercih etmeye; tuzu ışık almayan ve serin bir yerde saklamaya özen gösterin.

    Günlük ekmek tüketiminize dikkat edin.

    Fazla ekmek tüketmek, kalitesiz enerji almanıza yol açacaktır. Esmer ekmek (tam buğday, bol tahıllı, çavdar, kepek ekmeği) tercih etmeniz, hem besin değeri yüksek bir enerji alımı sağlayacak hem de olası kabızlık şikayetinizi azaltacaktır.

    Ağır öğünlerden kaçınmalı, akşam yemeklerinde hafif besinler tüketmeye çalışmalısınız!

    Gebelikte değişen hormonal denge mide hareketlerinizin azalmasına neden olacaktır. Ayrıca haftalar ilerledikçe büyüyen rahim, bağırsak hareketlerinizi zorlaştıracaktır. Bu nedenle hazımsızlık şikayeti oluşmaması için akşam yemeklerinde hazmedilmesi kolay yemekleri tercih etmelisiniz.

    Hamilelikte beslenme
    Hamilelikte beslenme

    Lifli besinlerin tüketilmesi kabızlık ve diğer sindirim sistemi sıkıntılarına iyi gelmektedir.

    Gebelikte yükselen hormonlarınızın etkileri ile sindirim sistemi ve hareketleri azalacaktır. Dolayısıyla lif (posa) içerikli besinlerin tüketilmesi durumunda kabızlık ve bağırsak tembelliği engellenebilir. Başta kurubaklagiller olmak üzere, tüm meyve ve sebzeler yüksek miktarda lif içermektedir. Ancak sebze, meyve ve kurubaklagiller tarla ve bahçelerde ilaçlanmaktadır. Böcek öldürücü bu ilaçlar ana rahmindeki yavruya da zarar verebilir. O nedenle çok iyi yıkanmaları gerektiği unutulmamalıdır. Esmer ekmek, yulaf ezmesi, kepekli tahıl ürünleri ve kuru meyvelerle de bağırsaklarınızı rahatlatabilirsiniz.

    Her gün 2 bardak süt veya eşdeğer oranda süt ürünleri (yoğurt, peynir vb) tüketmelisiniz.

    Gebelik döneminde ihtiyacınız olan kalsiyum miktarı yaklaşık 1,5 katına çıkmaktadır. Süt ve türevleri hem kalsiyum hem de hayvansal proteinler açısından önemli bir besin grubudur. Ancak sütçüden almaktan ziyade mutlaka pastörize, hatta steril edilmiş süt tüketmelisiniz. Yarım yağlı veya yağsız (light) olarak sunulan süt ürünlerini tercih etmeniz çok daha faydalı olacaktır. Kışın öğlen vakti, yazın ise kuşluk ve ikindi vakti günde 20 dakika kadar direkt olarak güneş ışığından yararlanılmalıdır.

    Gün aşırı 1 adet yumurta tüketmelisiniz.

    Yumurta beyazı yüksek besin değerine sahiptir. Yumurta beyazını dilerseniz her gün güvenle tüketebilirsiniz. Yumurta sarısı ise içerdiği yaklaşık 300 mg kolesterol ile günlük alınması gereken tüm kolesterol miktarını içeriyor gibi görünse de gün aşırı bir tam yumurta tüketilmesi sayısız yarar sağlayacaktır. Yapılan bilimsel araştırmalara göre besinlerdeki kolesterol miktarından ziyade, o besinin içermiş olduğu yağ miktarı ve bu yağın türü daha büyük önem taşımaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken nokta pişirme şeklidir. Haşlama, omlet veya menemen gibi pişirme yöntemleri; sucuklu, pastırmalı, tereyağlı alternatiflerden çok daha sağlıklı olacaktır.

    Haftada 2 gün balık tüketmelisiniz.

    Özellikle bebeğin beyin gelişimini olumlu yönde etkileyen omega 3 içeriğinden dolayı balık tüketimi çok önemlidir. Ancak okyanuslarda yaşayan uzun ömürlü balıklar yüksek oranda civa içerdiği için sakıncalı olmaktadır. Neyse ki ülkemizde tüketilen balıkların çoğu kısa ömürlüdür. Yağı süzülmüş veya yağsız (light) ton balıkları yüksek omega 3 ve düşük doymuş yağ asitleri içerdiği için haftada 336 grama kadar tüketilebilir. Eğer yeterince balık tüketmiyorsanız uzmanınızı bilgilendirin ki size omega 3 içeren destek ürünlere başlasın. Öte yandan midye ve istiridye gibi kabuklu deniz ürünlerinin gebelik döneminde tüketimi sakıncalı olabilmektedir.

    Haftada 1 gün orta boy kase kuruyemiş karışımı tüketebilirsiniz.

    Kuruyemişler yüksek oranda yağ içerdikleri için fazla yenilmemelidir. Ancak haftada 1 tüketilmeleri (özellikle badem ve yerfıstığı) gebelikteki çinko ihtiyacınızı karşılamanıza yardımcı olacaktır. Ayrıca ceviz iyi bir omega 3 deposudur. Kuru kayısı ve kuru incir her gün az miktarda tüketilebilecek, kabızlık oluşmasını engellemeye yardımcı olacak besinlerdendir.

    Çay ve kahve tüketiminizi gözden geçiriniz.

    Çay ve kahve içerdikleri kafein nedeniyle uyku problemlerine yol açabilirler. Yapılan çalışmalar fazla miktarda tüketilmeleri durumunda (günde 10 fincan üzeri) erken doğum riskini artırabileceğini bildirmektedir. Aynı zamanda çay içinde bulunan teofilin maddesi bağırsaklardan demir emilimini bozarak kansızlığa neden olmaktadır. Bu nedenle çay ve kahve tüketimi için uygun olan sınır günde 2 fincan olarak belirlenmiştir ve öğünlerden yarım saat önce veya sonra tercih edilmelidir. Doğal hiçbir katkı maddesi içermeyen nane, limon, ıhlamur, kuşburnu ve papatya gibi bitki çaylarını aşırıya kaçmadan tüketebilirsiniz.

    Hamur işleri, şerbetli tatlı, kızartma ve gazlı içecek tüketiminden kaçınmalısınız.

    Bu besinler size hiçbir katkı sağlamayacağı gibi bebeğinize de zarar verecektir. Tatlı ihtiyacınızı sütlü tatlılarla veya meyve salatası ile karşılamaya özen gösteriniz.

    Alkol ve sigarayı asla kullanmamalısınız. Yapay tatlandırıcılara ve konservelere dikkat!

    Aslında yaşam boyu alkol ve sigaradan kaçınmak, özellikle hamilelik sürecinde sigara içilen ortamlarda dahi bulunmamak gerekmektedir. Ayrıca yapay katkı maddeli tüm yiyecekler siz ve bebeğiniz için risk taşırlar. Yapay tatlandırıcılar için yapılan çalışmalarda sakarin dışındaki tatlandırıcılar güvenli bulunmuştur. Ancak yine de aşırıya kaçılmadan kullanılmalı veya bu süreçte uzak durulmalıdır.

    Tüm bu önerilere ilave olarak anne adayının kilo fazlalığı olsun olmasın düzenli olarak egzersiz yapması, gebeliğin 2. yarısında (yaklaşık 20. haftada) şeker yükleme testi yaptırılması ve tansiyon takibi önerilmektedir. Fazla kilolu veya obez olarak hamile kalan bayanlarda şeker yükleme testi daha erken süreçte bile gerçekleştirilebilir. Merak ettiğiniz her konuda kadın hastalıkları ve doğum uzmanı, hatta diyetisyeninizle iletişime geçiniz.

    Dyt. M. Turgay KÖSE tarafından yazılmıştır.

  • Tatlı krizi ile başa çıkmanın yolları

    Tatlı krizi ile başa çıkmanın yolları

    Psikoloji ve Beslenme İlişkisi: Beslenme, pek çok insan tarafından karın doyurmak, açlığı bastırmak, canın istediği besinleri tüketmek şeklinde tanımlanmaktadır. Halbuki vücudun ihtiyaç duyduğu enerji ve 50’ye yakın türde besin öğesinin, yeterli ve dengeli bir şekilde besinler yolu ile alınması gerekmektedir. Besinlerin içerdiği protein, vitamin ve mineral gibi besin öğeleri beslenmede büyük önem taşımaktadır. Diğer yandan beslenme sadece fizyolojik bir olay gibi algılanmamalı, bunun sosyolojik ve psikolojik bir boyutunun da olduğu unutulmamalıdır. Nasıl Türk insanı neşeden de kederden de içki içiyorsa, aynı şekilde bu gibi durumlar kişinin beslenmesine de yansımaktadır.

    Kişinin öncelikli olarak “bugün de yesem, yarın başlarım” psikolojisinden kurtulması gerekir. Daha kaç pazartesi geçecek? Bireyin yeterli, dengeli ve her şeyden önemlisi sağlıklı beslenme alışkanlığını yaşam biçimi haline getirmesi gerekir. Doğa insanlara meyveler, sebzeler, tahıllar vs sunmakta. İçlerine de iştah adında birer şeytan koymaktadır. İştahı baskılamanın ve tatlı krizinden kurtulmanın en kolay yolu, kan şekerinde dalgalanma yaratan rafine şeker tüketiminden kaçınmaktır. Halbuki insanlar meyve yemek yerine komposto içmekte, tahıllardan tatlılar vs hazırlamaktadır. Yani besinlerin içine mutlaka şeker karıştırmaktadır. Ayrıca posalı (lifli) besinler tüketmek, yavaş yemek, bol su içmek, gün içerisinde sık aralıklarla azar azar beslenmek ve en önemlisi düzenli egzersiz yapmak iştah kontrolünde oldukça önemlidir.

    Posalı Besinlerin Önemi

    Posalı besinlerin diyette artırılmasıyla, çiğneme ve dolayısıyla tükürük salgısının artışı, kolesistokinin hormonunun salgılanması ve besin alımının azalması söz konusu olmaktadır. Posa içeriği en yüksek besinler kuru fasulye, nohut, kuru barbunya, mercimek gibi kurubaklagillerdir. Bunları badem, fındık, yerfıstığı ve ceviz gibi yağlı tohumlar, kepeği ayrılmamış tahıl ürünleri, sebze ve meyveler izlemektedir. Soyulmadan yenilebilen sebze ve meyvelerin kabukları ile birlikte tüketilmesi önerilmektedir. Özellikle kan yağ değerleri yüksek olanlar, şeker hastalığı riski taşıyanlar, kabızlıktan yakınanlar, kilo problemi olanlar, iştahını baskılayamayanlar ve sürekli olarak tatlı krizine girenler beyaz ekmek yerine esmer ekmek, pirinç yerine bulgur, kurubaklagil yemeği, bol sebze ve meyve tüketmelidir. Ancak posanın vücudumuzda faydalı etkiler gösterebilmesi için, yanında mutlaka bol sıvı alınması şartı aranmaktadır. Böylelikle şeker, kolesterol ve tansiyonu dengeler, tokluk hissi verir, dışkılama sayısını ve miktarını artırarak kabızlığı, dolayısıyla kalın bağırsak kanserini önleyici etkiler gösterirler.

    Tatlı krizi ile başa çıkmanın yolları
    Tatlı krizi ile başa çıkmanın yolları

    Tatlı kriziyle başa çıkma yolları nelerdir? Kriz anında tatlı yerine sağlıklı neler tüketilebilir?

    Rafine şeker içeren besinler kan şekerinde ani bir dalgalanmaya neden olurlar. Çok kısa sürede yükselen kan şekeri aynı hızda düşmeye başlar. Her çıkışın bir inişi vardır. İşin kötü tarafı; tatlı yenildikten bir süre sonra kan şekerinde aniden bir pik yaşanması tekrardan tatlı yeme isteği doğurur. Bu nedenle kimse bir parça tatlı yiyerek dur diyememektedir. Böylesi bir durumda tek tek ve çok iyi çiğneyerek kuru meyve yenilmesi, leblebi tüketilmesi, yağsız ve tuzsuz halde patlamış mısır yenilmesi, taze meyve ile birlikte süt veya yoğurt tüketilmesi çok daha sağlıklı bir alternatif olacaktır. İlla ki tatlı yenilecekse de iştahı baskılamak ve tekrar tatlı krizine girmemek adına light olanların tüketimine önem verilmelidir. Öte yandan Konya Mevlana Şekeri veya akide şekerinin ağza atılması, tatlı bir şeyler yeme isteğini karşılama konusunda etkisini uzun süre gösterebilmektedir.

    Her zaman için besinlerin doğalını tercih etmekte yarar vardır. Ama bu demek değildir ki: Hiç tatlı yenilmemelidir! Elbette “bazen” tatlı yenilebilir (tatlı yenilmemesini gerektiren şeker hastalığı gibi bir durum söz konusu değilse). Ancak tatlıların tüketim sıklığına ve miktarına dikkat etmek gerekir. Ayrıca baklava, lokma, tulumba gibi ağır tatlılar yerine; sütlaç, muhallebi, puding, komposto, hoşaf, kabak tatlısı gibi hafif tatlıları tercih etmekte yarar vardır. Bu tatlıların yapımında – enerji alımını azaltmak adına – şeker alternatiflerinden (yani yapay tatlandırıcılardan) yararlanılabilir.

    Spor ile birlikte salgılanan endorfin hormonunun kişiye mutluluk verdiği ve sporun iştahı baskılamaya yardımcı olduğuna dair pek çok bilimsel çalışma da yer almaktadır. O nedenle düzenli olarak yapılacak egzersiz ile kilo vermek, kaybedilen kiloları korumak, iştahı baskılamak ve tatlı krizinden kurtulmak mümkün olabilmektedir.

  • Normal seks diye bir şey var mı?

    Normal seks diye bir şey var mı?

    İnsan cinselliğinin karmaşık olduğunu kabul etmek gerekir.

    Cinsel tercihler geniş bir yelpaze içerir, kişiden kişiye, ülkeden ülkeye, bir günden diğerine değişebilir.

    Bu nedenle normal seks yaşantısını tanımlamaya çalışmak saçma olur. Seksin türleri öyle geniş kapsamlıdır ki bir tek istatistikle çoğu insanın bu konudaki duygu ve düşüncelerini anlatmak mümkün değildir.

    Bu makalede, cinsellik yelpazesinin ne kadar geniş olduğu konusunda bir fikir vermek için bazı verilere başvurduk.

    Genel eğilimler

    Fakat bunu yaparken de belli uyarılarda bulunmak gerekir.

    Cinsel davranışlara yönelik anketlerin çok da güvenilir olduğu söylenemez. Seks hakkında konuşmak hâlâ tabu olarak görülür. Anket ya da araştırmalara katılanlar her zaman doğruyu söylemeyebilir; yanıtlarını süsleyerek ya da abartarak verme ihtiyacı duyabilir.

    Yani bu istatistikler harfi harfine doğruyu gösteriyor diye görülmemeli, sadece 21. yüzyılda cinsel hayatın çeşitlerine dair genel bir eğilimi yansıtan veriler olarak ele alınmalıdır.

    Aseksüellik

    Cinsel yönelimleri rakamlara dökmek her zaman zor olmuştur. Kime sorduğunuza, nasıl sorduğunuza ve çekicilik, davranış ya da kimlik olarak mı sorduğunuza bağlı olarak homoseksüellik tahminleri yüzde 1 ila 15 arasında değişiyor.

    Son dönemlerde yapılmış bazı araştırmalar ise bazı insanların tümüyle cinsel arzulardan yoksun olduğunu gösteriyor. Ama bu onların herhangi bir ilişki yaşamadığı anlamına da gelmiyor. Bu durumun yaygınlığı konusunda kesin veriler olmamakla birlikte, tahminler yüzde 1 üzerinde yoğunlaşıyor.

    Cinsel arzulardan yoksun ya da aseksüel olarak tanımlanan bu insanların kendilerini ifade etme konusundaki girişimler giderek yaygınlık kazanıyor.

    Kiminle seks?

    Düzenli birliktelikler dışındaki seksin yeni tanışılmış kişilerle gerçekleştiğine dair yanlış bir yargı var; oysa seks birçok farklı görünüm kazanabiliyor.

    2009’da ABD’de yapılan ve 18-59 yaş arası 3990 kişiyi kapsayan bir araştırmada görüldüğü gibi, tek gecelik ilişkiler tahmin edildiği kadar yaygın değil. Başka bir deyişle, nüfusun yüzde 50’sinin durumu “karışık” görünüyor.

    Journal of Sex Medicine dergisinde yayımlanan verilere göre, kiminle cinsellik yaşandığı sorusunun cevabı şöyle:

    • Uzun süreli birliktelik: %53
    • Geçici ilişki: %24
    • Arkadaşla: %12
    • Tanıdıkla: %9
    • Seks işçisi:%2

    Ne kadar sık seks?

    Bu veriler, ABD’de 18 yaşından büyük 50 bin kişinin katıldığı Küresel Seks Araştırması’na dayanıyor. Araştırmada, şu sonuçlara varılmış:

    • Son bir yıldır cinsel ilişkiye girmeyenlerin oranı: %18
    • Yılda bir kez: %8
    • Ayda 1-2 kez: % 28
    • Haftada 1-3 kez: %40
    • Haftada 4 veya daha fazla: %6,5

    Yaş ilerledikçe cinsel birleşme sıklığı azalıyor. Ama bu düşüş tahmin edildiği kadar keskin değil.

    70 yaş civarı kişilerle yapılan bir ankette, katılımcıların yüzde 50’sinin ayda iki kereden daha fazla, yüzde 11’inin ise haftada bir düzenli cinsel ilişkiye girdiği görüldü.

    Seks ne kadar sürüyor?

    Kanada ve ABD’de internet üzerinden yapılan bir araştırmada, heteroseksüel çiftlerin ve homoseksüel erkeklerin seks süresi 15-30 dakika arasında değişirken, lezbiyen kadınlarda bu sürenin 30-45 dakikaya çıktığı görüldü. Yani lezbiyenler daha az sıklıkta seks ihtiyacı duyuyor, ama seks süresi daha uzun tutuluyor denebilir.

    Orgazm aldatmacası

    Seks sırasında orgazm oluyormuş gibi davranmanın sadece kadınlara özgü olduğu sanılır. Ama ABD’de yapılan bir araştırmada, çeşitli cinsel etkinlikler sırasında erkeklerin de yüksek denebilecek bir oranda orgazm oluyormuş taklidi yaptığı görüldü.

    Bunun nedeni çoğu zaman, o an seks isteği duymadığı halde partnerlerini üzmemek için ilişkiye girmiş olmak şeklinde ifade ediliyor.

    Fakat erkeklerin kendisi bazen orgazm oluyormuş gibi davrandığını kabul etse de, bunların sadece yüzde 20’si partnerlerinin bunu yaptığına ihtimal veriyor.

    Kaynak: Dergi BBC.com

  • Saç bakımında dikkat

    Saç bakımında dikkat

    Saçlarını beslemek ve nemlendirmek arasındaki farkı biliyor musun? Her ikisi de kuru saçlı kadınlar tarafından dile getirilse de, farklı işlemlerden oluşurlar.

    Nemlendirmek, suyu saçlarına hapsetmek, beslemek saç tellerinin ihtiyacı olan besini sağlamak demektir. Saçlarını nemlendirmeye bakım kremleriyle kolayca sağlarken, beslemeyi belirli bakım ürünleriyle sağlayabilirsin.

    Saçın ihtiyacı olanı vermek

    Saçlarının ihtiyacı olan bakımı sağlamak için yapman gereken ilk adım saç derini analiz etmek olmalıdır. Yağlı, kepekli saç derisinin bakımı farklı, kuru, cansız, yıpranmış, kırık uçlu saçın bakımı farklıdır. Bu nedenle eğer saç derin yağlı veya kepekli ise, bu soruna yönelik şampuan ve bakım kürleriyle, kuru, cansız ve yıpranmışsa, bakım maskesi ve bakım yağı ile saçlarını besleyebilirsin. Kırık uçları ise ısı ile şekillendirmekten kaçınmalı, ısı koruyucu bakım spreyi veya bakım serumu uygulamalısın.

    Saç tipine göre besin

    Kıvırcık ve elektriklenen saçlar diğer saçlara göre çok daha fazla besine ihtiyaç duyarlar.

    Saç telleri spiralli bir yapıda olduğu için kurumaya daha çok meyillidirler. Ayrıca saç derisindeki yağ, saç tellerine ve uçlarına ulaşamadığı için bu bölgeler besine ihtiyaç duyarlar.

    Kaynak: Sabah

  • Doğru yağlardan korkmayın

    Doğru yağlardan korkmayın

    Doğru yağlardan korkmayın… Kilo kontrolünde yağlar doygunluk sağlar ! En çok enerji veren besin öğesidir. Eşit miktardaki protein ve karbonhidratların iki katından çok enerji içerirler. Böylece vücut için en ekonomik enerji kaynağıdır. Yağların bileşeni yağ asitleridir. Bazı yağ asitleri vardır ki ( omega 6-omega 3 gibi) vücut tarafından sentez edilemeyip dışarıdan alınmaları gerekir. Çoklu doymamış yağ asitleri, elzem olmaları açısından büyük önem taşırlar.

    Yağları üç gruba ayırdığımızda;

    Doymuş yağlar: Oda sıcaklığında katı halde bulunan yağlardır. Hayvansal kaynaklıdırlar. Tereyağ ve bitkisel margarinler bu yağlara örnektir.Doymuş yağlar fazla alındığında kan yağlarının yükselmesine ve ilerleyen dönemde kalp damar hastalıklarına neden olabilirler.

    Tekli Doymamış Yağlar (omega 9):Zeytin,fındık,ceviz,badem gibi besinler tekli doymamış yağlardan zengin besinlerdir. Tekli doymamış yağları uygun ölçülerde tüketirseniz kan kolesterolünün düşürülmesine ve damar sağlığının korunmasına etkili bir adım atmış olursunuz.

    Çoklu doymamış yağlar ( omega3-omega 6): Bitkisel sıvı yağlardır. Ayçiçek yağı, mısır özü yağı, soya yağı ve balıkta bulunurlar.Uygun ölçülerde kullanılmalıdırlar.

    Çoklu doymamış yağlar
    Çoklu doymamış yağlar

    NE YAPMALI?

    * Hem omega-3,hemomega-6 hem de omega-9 yağ asitlerinin bir arada,dönüşümlü olarak ve uygun miktarlarda tüketilmesi sağlıklı bir beslenmenin temelini oluşturur.

    * Doymuş yağlar tükettiğimiz hayvansal besinler ile alınmaktadır. Buna ek olarak doymuş yağ kullanmanıza gerek yoktur.

    *Balık, ceviz ,keten tohumu gibi besinler omega 3 içerdikleri için beslenmenizde mutlaka ayrı bir yer edinmelidir. ( Bakınız omega 3)

    *Kuruyemişlerin yağ örüntüleri tekli doymamış yağ asitlerinden zengin olduğu için ara öğünlerinize 2-3 adet ceviz veya 8-20 fındık veya badem eklemeniz yağ örüntünüzü zenginleştirecektir.

    *Yemeklerinizde ve salatalarınızda ;zeytinyağı,kanola yağı, fındık yağı gibi yağları öncelikli tutarak ayçiçeği, mısırözü gibi yağları da tercih edebilirsiniz.

  • Gebelikte beslenmede püf noktalar

    Gebelikte beslenmede püf noktalar

    Gebelikte beslenmede püf noktalar … Öncelikle yazıya ‘Gebelik bir hastalık durumu değildir.’ demekle başlamak istiyoruz. Anne adayının beslenmesi bebeğin ilerleyen dönemdeki yaşamını etkilemektedir. Sağlıklı beslenen bir anne adayı, sağlıklı bir bebek demektir.

    Anne adayı kaliteli ve doğru beslenmezse, doğum, erken doğum, düşük ağırlıklı doğum, bedensel ve zihinsel özürlü doğumlar gibi tehlikelerle karşılaşma oranı oldukça yükselir. Bebek annenin depolarını kullandığı için de anne adayının kendisinde kansızlık, tansiyon problemleri, vücutta su tutulması, yorgunluk, diş ve kemik problemleri olabilir.

    Gebelikte beslenmede püf noktalar

    Gebelikte beslenmede püf noktalar
    Gebelikte beslenmede püf noktalar

    KİLO KAZANIMI ÇOK ÖNEMLİ!!

    Vücutta birtakım hormonlarının değişmesi anne adaylarında iştah artmasına veya azalmasına sebep olmaktadır. İştahın artmasıyla birlikte kendilerini suçluluk duygusuna sokarak aç bırakan birçok anne adayıyla karşılaşmaktayız. Özellikle şunu vurgulamak isteriz. Eğer fazla kiloyla gebe kaldıysanız gebelikboyunca 7-8 kg almanız yeterli olacaktır. Eğer normal bir kiloyla gebe kaldıysanız 9-12 kg almanız yeterli olacaktır. Eğer gebeliğe düşük bir kiloyla başladıysanız 14-16 kg arasında kilo almanız gerekir. İkiz gebeliklerde ise 17-20 kg alımı normaldir.

    Eğer anne diyet esnasında gebe kaldıysa, ilk 3 ay diyetine çok agresif bir diyet olmamakla birlikte devam edebilir. İlk 3 ay diyetle kilo verimi normaldir. Ancak 3. aydan sonra diyet yapılmaz. Annenin düzenli kilo alımı ve sağlıklı beslenmesi sağlanır.

    VİTAMİN –MİNERAL YETERSİZLİĞİ ANNENİN SAĞLIĞINI TEHLİKEYE SOKABİLİR!

    Gebelik süresince bebek annenin depolarından beslenir. Bu yüzden annenin çok iyi beslenmesi gerekir. Annenin kaliteli enerji alımı hem vitamin ve mineral desteği sağlayacak hem de anne ve bebeği birçok hastalıktan koruyacaktır. Gebelik boyunca anneler normal bir kadına göre daha fazla beslenmeye ihtiyaç duymaktadır. Gebe annenin vücudunda artan su ve oluşan yeni dokular ve yağ ağırlık artışına sebep olmaktadır. Bu gayet normaldir ve panik yapmaya gerek yoktur.

    Gebelerde vitamin ve minerallerin eksizsiz olarak karşılanması oldukça önemlidir. Annenin depolarını kullanan bir bebeğe bir şey olmaz ancak yetersiz beslenen annenin yetersiz beslenmede sağlığı tehdit altına girebilir.

    GEBE KALMADAN ÖNCE FOLİK ASİT TAKVİYESİ ŞART!!

    Gebe kalmayı düşünen anne adaylarının mutlaka 3 ay önceden bir uzman kontrolünde folik asit takviyesine başlamaları gerekmektedir.Folik asit bebeğin beyin ve sinir sistemi gelişimi için oldukça önemlidir. Folik asit yetersizliğinde nöral tüp defekti denilen beynin veya omuriliğin dışarıya çıkması ve bebeğin bu şekilde doğması söz konusu olabilir.Ispanak başta olmak üzere koyu yeşil yapraklı sebzeler iyi bir folik asit kaynağıdır. Beslenmeye eklenebilir.

    GEBELİKTE EN ÇOK GÖRÜLEN SORUNLARDAN BİRİ: MİDE EKŞİMELERİ VE MİDE BULANTILARI

    Gebelerin en çok yakındığı konulardan biridir. Özellikle ilk trimesterda ( ilk 3 ay ) oldukça fazla görülen mide bulantıları bebek büyüdükçe kendini mide ekşimeleri şeklinde gösterir. Böyle durumlarda , anne adaylarının az az az ve sık sık beslenmeleri ( ara öğün destekli),çok sıkı olan kıyafetler giymemeleri, yemek yedikten sonra hemen yatmamaları, yatarken başlarının mutlaka yüksekte olmasına dikkat etmeleri gerekmektedir.

    Bu dönemde su yemeklerle birlikte mide bulantısına sebep olabilir. O yüzden ara öğünlerde veya öğün dışında su tüketimi sağlanabilir. Kuru gıdalar ( tuzlu çubuk kraker,leblebi vb.) mide bulantısını azaltan yiyeceklerdendir. Bu dönemde yine haşlanmış patates veya yağsız- yoğurtlu bir makarna da mide bulantısı ataklarını azaltmada etkili besinlerdir.Zencefil de mide bulantılarını azaltan bir bitkidir. Günde bir bardak zencefilli çay size bu konuda yardımcı olabilir.Bu dönemde gebelerin mideyi uyaran çok baharatlı, çok soğuk veya sıcak yiyeceklerden kaçınmaları gerekmektedir.

    KABIZLIK ÖNEMLİ BİR SORUN!..

    Gebelik döneminde hormonların değişmesiyle sıklıkla görülen kabızlık anne adaylarında önemli sıkıntılar yaratmaktadır.Kuru baklagiller, yulaf ezmesi, tam tahıllı ürünler, meyve ve sebzeler,özellikle kuru meyvelerden incir veya kuru kayısı sizin kabızlık ile sıkıntılarınıza iyi gelecek yiyeceklerdir. Çok zor durumlarda 1 yemek kaşığı tüketilen zeytinyağı ve üzerine içilen ılık bir su da kabızlık sorununuzun çözülmesinde etkili çözümlerdir. Kabızlıkta su tüketimi oldukça önemlidir. Tüm bu yüyeceklerin üzerine içeceğiniz su ve biraz harekette barsakların hareketliliğini artıracak ve size yardımcı olacaktır.Eğer hala bir sorun yaşarsanız mutlaka bir uzmana görünmenizde fayda var.

    PROTEİN ALIMI BEBEK İÇİN YAŞAMSALDIR!!

    Annenin protein bakımından kaliteli beslenmesi bebeğin büyüme ve gelişmesinde yaşamsal bir role sahiptir. Kaliteli protein denince akla ilk gelen besin yumurta olmalıdır. Günde 3-4 porsiyon süt ürünleri (süt,yoğurt,peynir,kefir vb) tüketiyorsanız, 3-4 köfte büyüklüğünde kırmızı et,tavuk veya balık tüketiyorsanız yeteri kadar protein alıyorsunuz demektir. Bebeğinizin beyin gelişimi için omega 3 alımı oldukça önemlidir. O yüzden haftada 2 kere balık tüketimi ve her gün tüketilen 1-2 adet ceviz omega 3 için yeterli desteği sağlar. Balık tüketmekte zorluk çeken gebelere bir uzman eşliğinde mutlaka omega 3 takviyeleri sağlanmalıdır.

    GEBELİKTE DEMİR İLACI KULLANMALI MIYIM?

    Gebelikte anne adayının demir ihtiyacı artar.Demirden zengin besinlerle beslenmek bu noktada çok önemlidir. En başta kırmızı et, yumurta, tavuk, kurubakliyatlar ,pekmez ,çekirdekli kuru üzüm gibi besinler demirden zengin besinlerdir. C vitamini , vücutta demir emilimini artırır. Bu yüzden sabah kahvaltısında yumurta ile birlikte tüketilen bir mandalina portakal veya domateste demirin vücutta kullanımını artırmaya yardımcı olur. Eğer tün bunlara rağmen demir eksikliği anemisi devam ediyorsa doktorunuz eşliğinde bir suplemanı kullanılabilir.

    KALSİYUM KAYNAKLARINI ASLA UNUTMAMAK GEREKİR!!

    Gebelikte kalsiyum ihtiyacı artmaktadır. Çünkü bebek annenin kalsiyum depolarını kullanır. Eğer anne yeteri kadar kalsiyum almazsa annede kemik deformasyonları ( bozulmaları),diş çürükleri veya kırıkları meydana gelebilir. Bu yüzden kalsiyum kaynakları olan süt ,yoğurt,peynir, kefir ,kurubakliyatlar ,incir,kayısı ve çiğ kuruyemişleri beslenmeye eklemek gerekir. Ancak bitkisel kalsiyumla hayvansal kaynaklı kalsiyumun vücutta emilimi ve kullanımı farklıdır. Bu yüzden ilk tercihlerimiz hayvansal kaynaklı kalsiyum kaynaklarını tüketmek olmalıdır.

    Gebelikte beslenmede püf noktalar
    Gebelikte beslenmede püf noktalar

    GÜNDE NE KADAR SU İÇMELİYİM?

    Son 3 ayda bebeğin amniyon sıvısı üzerine annenin su tüketimi oldukça önemlidir. Bireyden bireye su tüketimi farklılık göstermektedir. Ancak bu dönemde 1,5 litrenin altında su tüketmemeye özen gösterilmelidir.

    GEBELİK DÖNEMİNDE NELER YAPILMAMALIDIR?

    Basit şekerli gıdalardan uzak durulmalıdır.(tatlı,pasta,börek,beyaz ekmek,makarna, pilav..).Bu gıdalar basit şeker içerdiğinden kan şekerini bir anda yükseltip bir onun yerine posalı gıdalar,tam tahıllı ekmekler ,kuru baklagiller,sebze ve meyve tercih edilmelidir.

    Karışık bitki çaylarından uzak durulmalıdır, erken doğumu tetikleyebildiği kanıtlanmıştır. (birçok bitki çayının kasları gevşettiği ve doğum kaslarını uyardığı çalışmalarda bildirilmiştir.) Günde 1 fincan her gün olmamakla beraber ıhlamur ve kuşburnu çayı kullanılabilir.

    Gebelikte alınan kafein düzeyi 300 mg/günü geçmemelidir. Açık ,demli olmayan 1-2 fincan kahve veya çay dışında kafein alınmamalıdır.

    Tatlandırıcıların gebelerde henüz tam olarak güvenilirliği kanıtlanmadığı için bu dönemde tatlandırıcı yerine kuru meyvelerin kullanılması daha sağlıklı olabilir.

    Bu dönemde hazır ton balıkları ve konserve ürünlerin kullanılmaması gerekir.Ton balıkları ağır metaller içerebilir. Clostridium botulinum adlı bir bakteri ise konserve besinlerde gelişerek besin zehirlenmelerine neden olmaktadır.

    Sigara ve alkol asla tüketilmemelidir.

    Gebe iki kişilik yemek yeme psikolojisinden vazgeçmelidir. Dengeli ve sağlıklı bir gebelik çok kilo almak değildir. Doğru besinleri tüketerek doğru kilo alımı sağlanmalıdır. Aşırı kilo alımı normal doğumu da olumsuz yönde etkileyen bir durumdur. Doğum sonrası dönemde de annenin kendi kilosuna çabuk ulaşması gebelik döneminde bilinçli kilo alımına bağlıdır.

    NE KADAR TÜKETMELİYİZ?(GÜNLÜK)

    SÜT VE SÜT ÜRÜNLERİ : 2 Su Bardağı süt veya yoğurt veya kefir 1 dilim peynir veya 2 yemek kaşığı lor peyniri

    ET, YUMURTA, KURUBAKLAGİLLER : 1 adet Yumurta
    1 porsiyon et, balık, tavuk, hindi (2-3 köfte büyüklüğünde)
    1 porsiyon kuru baklagil yemeği (5-6 yemek kaşığı)

    TAZE SEBZE VE MEYVELER :3-4 porsiyon taze meyve , 2-3 porsiyon taze sebze

    TAHILLAR 6-8 İnce dilim tam tahıllı ekşi maya ekmek
    1 porsiyon pilav(bulgur pilavı veya ev eriştesi tercihen) veya tam buğday unlu makarna (3 yemek kaşığı)1 porsiyon çorba (1 ince dilim ekmeğe eşdeğerdir) ( beyaz unsuz bir çorba)

    YAĞLAR 3-4 Silme yemek kaşığı zeytinyağ veya fındık yağı ( ısıya maruz kalmasın,çiğ olarak eklenmeli)

    ŞEKERLER: 1-2 Tatlı kaşığı bal, 1 yemek kaşığı pekmez

    Dyt. Gizem TAŞKIN tarafından yazılmıştır.

  • Diş beyazlatmak için

    Diş beyazlatmak için

    Engin Fırat Cakan, kulaktan dolma bilgilerle hareket ederek dişlerine işlem yapanlara uyarıda bulunarak, “Beyazlatma malzemelerinin gerekli kullanım şeklini ve uygulanması gereken ideal dozlarını hekim belirler. Bu nedenle beyazlatma işlemi hekim gözetiminde yapılmalı, diş hekimi kliniği dışında hiç bir market ürünü kullanılmamalıdır” dedi.

    Diş beyazlatmak için
    Diş beyazlatmak için

    İAÜ Diş Hekimliği Fakültesi Hastanesi Restoratif Diş Tedavisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr.Engin Fırat Cakan, verdiği bilgilere şöyle devam etti:

    “Diş rengi, genetik birçok özellik gibi (saç, göz, cilt rengi) kişiye özgü bir özelliktir. Dişin yapısını oluşturan farklı dokular ve bu dokuların içerik oranları dişlerin ana renklerini belirlemektedir.

    Diş gelişimi esnasında antibiyotik kullanımı ve radyasyon gibi dış etkenler dolayısıyla ya da gelişimsel, genetik sorunlar nedeniyle dişlerde doğal olmayan renklenmeler görülebilmektedir. Bu renklenme faktörlerinin dışında dişlerin doğal olan renk özellikleri zaman içerisinde bir takım dış etkenlerden dolayı da değişebilmektedir.

    Dişler zaman içerisinde yiyecek, içecek (çay, kahve vb.) ve tütün ürünlerinin yapısında bulunan kolormatik bileşiklerin etkisiyle beyazlıklarını kaybederler. Beyazlatma tedavisi ile bu renklenme faktörlerini ortadan kaldırıp dişleri daha açık tonlara getirerek beyazlatmak mümkündür.

    Evde Diş Beyazlatmanın 7 Doğal Yolu için Tıklayın!

    Diş minesi, çok özel ve zarar gördüğünde tamiri mümkün olmayan bir dokudur. İçeriğinde ne olduğu bilinmeyen ürünler kullanarak onarılması imkansız sonuçlarla karşılaşmamak için hekim dışında hiç kimseye itibar edilmemelidir. Aksi yönde hareket ederek uygulanan yöntemler diş minesinde ve diş etlerinde geri dönüşümü olmayan hasarlara yol açacaktır.”

    Klinikte yapılan beyazlatma işleminin (In-Office Bleaching), dişlere her hangi bir zarar vermeden, özel solüsyonlar kullanılarak, yaklaşık 30 dakika ile 1 saat arasında süren bir seansta tamamlanabildiğini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Engin Fırat Cakan, beyazlatma işleminin etkinliğinin genellikle 6 ay – 2 yıl arasında devam ettiğini kaydetti.

    Yrd. Doç. Dr. Cakan şöyle devam etti:

    “Klinikte yapılan beyazlatma işlemine ek olarak, hastadan alınan diş ölçüsü ile hazırlanan şeffaf plakların içine yerleştirilen beyazlatma jelleri ile ev tipi beyazlatma işlemi de (Home Bleaching) yapılabilmektedir. Tedavi günlük 4 – 8 saat, hekimin belirlediği aralıklarla, ortalama 1 – 4 hafta süreyle devam etmektedir. Beyazlatma işlemlerini takip eden birkaç gün içinde dişler son rengini almaktadır.
    Klinikte yapılan beyazlatma işlemi sırasında hekim beyazlatma jelinin ulaşmasının istenmediği bölgeleri izole ederek kapatmaktadır.

    Evde yapılan beyazlatma işleminde plaklar hastanın diş yapısı ve diş etlerinin konumlarına göre, hastaya zarar vermeyecek şekilde hazırlanmaktadır. Gerekli kullanım şekli ve uygulanması gereken ideal dozlar yine hekim tarafından belirlenmektedir. Bu nedenle beyazlatma işlemi hekim gözetiminde yapılmalı, hekime danışmadan market ürünleri kullanılmamalıdır.

    Diş minesi, çok sert bir doku olmasına rağmen, içeriğinde ne olduğu bilinmeyen ürünler ve hekim faktörü dışarıda bırakılarak uygulanan yöntemler diş minesinde geri dönüşümsüz aşınmalara ve hasarlara, dolayısıyla yakın gelecekte daha yüksek oranda renklenmelere, estetik olmayan kötü sonuçlara neden olacaktır.

    Diş Beyazlatma işleminin etkinliğini arttırmak için 6 aylık ya da 1 yıllık süreçlerde tekrar uygulama yapılmalı ya da 3-6 aylık süreçlerde ev tipi beyazlatma ile süreç desteklenmelidir. Genel ağız bakımına dikkat etmek ve beyazlatma sonrasındaki, özellikle ilk bir haftalık süreçte, baskın renge sahip olan gıdalardan uzak durmak beyazlatmanın etkinliğini ve ömrünü arttıracaktır.”

  • Burcunuza göre romantik bir ilişkide neye ihtiyaç duyuyorsunuz?

    Burcunuza göre romantik bir ilişkide neye ihtiyaç duyuyorsunuz?

    Astroloji, ilişkinizi güçlü kılmak için birlikte olduğunuz insanın ve sizin ihtiyaçlarınızı belirliyor, bir bakın bakalım, her şey yolunda mı?

    İlişkilerde her iki tarafın da bazı ihtiyaçları vardır ve birbirinizin bu ihtiyaçlarını karşılayabiliyorsanız, ilişki güçlü kalır. Ama eğer karşınızdaki insanın sizden ne istediğini bilmiyorsanız, o zaman dominant kişiliklere bir göz atmakta fayda olabilir. Bağımsız ama gizliden gizliye hassas mı? Ya da bir ilişkiden ne beklediklerini itiraf etmek söz konusu olduğunda utangaç mı?

    Astroloji, ilişkinizi güçlü kılmak için birlikte olduğunuz insanın ve sizin ihtiyaçlarınızı belirliyor, bir bakın bakalım, her şey yolunda mı?

    Burcunuza göre romantik bir ilişkide neye ihtiyaç duyuyorsunuz?

     

    Koç (21 Mart – 19 Nisan): Söz konusu ilişkiler olduğunda, Koçlar oyun oynamaz. Tez canlıdırlar ve eğer bir problem varsa partnerlerinin kendilerine karşı dürüst ve açık sözlü olmalarını isterler.

    Boğa (20 Nisan – 20 Mayıs): İnatçı olabilirler ama aynı zamanda inanılmaz hassastırlar. Partnerleri onların duygularına karşı nazik ve hassas davranmalıdırlar çünkü aksi halde savunmaya geçmeye hazırdırlar ve affetmeleri çok uzun zaman alır.

    İkizler (21 Mayıs – 20 Haziran): Enerjik ve maceraperest, ikizler hayattaki her şeye karşı heveslidir. Bir ilişkide de her şeyin enerjik ve heyecan verici olmasını isterler, aksi takdirde çabuk sıkılırlar. Bir aşık olarak İkizler için iletişim ve birlikte geçirilen zaman çok önemlidir.
    Yengeç (21 Haziran – 22 Temmuz): Sadık ve güvenilirlerdir, bu yüzden karşılarındaki insadan da aynı şeyleri beklemeleri doğal. Ona karşı hep dürüst olun, kendinize dair şüpheleriniz varsa da bırakın gitsinler çünkü bir yengeci üzmek istemezsiniz.

    Aslan (23 Temmuz – 22 Ağustos): Özgüveni çok yüksek olan aslanlar, başka insanların yanında iken de kendileri olmayı seveler. Halbuki bu çoğu insan için zor olan ve tercih edilmeyen seçenektir. Aslanlar yanlarında rol yapmaya gerek duymayacakları bir sevgili ister ve karşısındaki insanın da aynı özgüven ve rahatlıkla davranmasını bekler.

    Başak (23 Ağustos – 22 Eylül): Analitik tavırları bir yana, Başaklar nadir rastlanan ruhlar olduğu için nezakete önem verirler. Yani aslanda sadece ona değil etrafınızdaki herkese nazik olmanız önemlidir.
    Terazi (23 Eylül – 22 Ekim): Teraziler, barışçıl diplomatlardır. Barış ve harmoniyi severler ve bu onları biraz da idealist kılar. Yani partnerleri mümkün olduğunca kavga ve kaostan kaçınmalıdırlar.

    Akrep (23 Ekim – 21 Kasım): Burçların en şüpheci ve güvensiz olanlarındandır. Bir akrep ile ilişki sahibi olmak onun güvenini kazandığınız anlamına gelir. Ve ihtiyaçları olan tek şey bu güvenin boşa çıkmayacağını bilmektir. Bu yüzden her zaman dürüst olmalısınız.

    Yay (22 Kasım – 21 Aralık): Yay burcu özgür bir ruh olabilir ama insanları da sever. Özellikle insanların ihtiyaç duydukları zamanlarda yanlarında olacaklarını bilmelerinden hoşlanır. Aynı şekilde kendileri de romantik bir ilişki yaşayacakları insanın her zaman yanında olacağını bilmek ister.

    Oğlak (22 Aralık – 19 Ocak): Sorumluluk ve çok çalışmaya değer verirler. Tüm burçlar bir yana, kendi değerlerini en iyi bilen insanlardır. Aynı şekilde birlikte oldukları insanın da sorumluluk sahibi ve çalışkan olmalarını isterler çünkü bu aynı zamanda ilişki için de gerekli olan çabayı göstereceklerini gösterir.

    Kova (20 Ocak – 18 Şubat): Burçların en maceraperesti ve asisi! Ve eğer olmaktan hoşlandıkları tek bir şey varsa o da doğru olmak. Partnerleri ile aynı fikirde olmaktan hoşlanırlar ama her zaman değil. Bir kovaya dürüst davranmamak istemezseniz! Tabii eğer ilişkinin heyecanı sürsün istiyorsanız…

    Balık (19 Şubat – 20 Mart): Tüm burçların en duygusalı olarak, Balıklar dikkat ve samimiyet ihtiyacı içindedirler. Birilerinin onlara sevgi, ilgi göstermesi ve ağladıkları zaman da rahatlatması gerekir. Sevgilisi onun kollarında dinlenmesine izin vermeli ve kulağına kaygılarından uzaklaşmasına sebep olacak tatlı şeyler fısıldamayı ihmal etmemelidir.

    Kaynak: Karnaval.com