2011 Şubat Anneleri

Makat Geliş- Bebeğin ters durması

--------------------------------------------------------------------------------


--------------------------------------------------------------------------------




Hamileliğiniz süresince bebeğiniz sürekli hareket halindedir. Erken dönemlerde bebek ile içinde yüzdüğü sıvı karşılaştırıldığında sıvı daha büyük yer tutar. Bu nedenle bebek rahim içerisinde sürekli dönebilir, yer değiştirebilir ve bebek her türlü pozisyonda olabilir. Bebek ve rahimin şekli genelde bebeğin duruşunu belirler. Hamileliğiniz ilerledikçe bebeğinizin eğilimi baş aşağı durmak şeklindedir. Bebeğin önde gelen kısmına prezente olan kısım ya da prezentasyon adı verilir.

Miada yaklaştıkça ve doğum anında bebeklerin çok büyük bir kısmı yaklaşık %96'sı başları ile prezente olurlar. Yani bebeklerin %96'sı baş geliştir ve doğum sırasında ilk önce başları çıkar. %3-4 bebek ise rahim içinde ters durmayı tercih eder. Bu bebeklerde kafa yukarıda popo ise aşağıdadır. Bu durum makat geliş olarak adlandırılır.

Doğum eyleminiz başladığında bebeğinizin önde gelen kısmı son derece önemlidir çünkü başı ile gelmeyen bir bebeğin doğumu her zaman zor ve risklidir. Hatta bazı durumlarda normal doğum olanaksızdır. Bebeğinizin en geniş kısmı kafasıdır. Makat doğumda kafa en son doğan bölümdür. Daha küçük ve kıvrılabilir kısımlar olan ayak, gövde ve kollar rahim ağzınız daha tam olarak açılmadan rahim dışına çıkabilir yani doğabilir. Böyle bir durumda ise arkadan gelen kafa içeride sıkışabilir. Bu nedenle makat doğumda bebek çok zorlanabilir, zarar görebilir hatta hayatını kaybedebilir.

Bebekler neden ters durur?
Makat gelişin en önemli belirleyici faktörlerinden birisi gebelik yaşınızdır. Gebelik yaşı ne kadar küçükse bebeğinizin ters olma olasılığı da o ölçüde yükselir. 36-37. hafta civarında bebek genelde son duruş şeklini alır ve artık önde gelen kısmının değişmesi uzak bir olasılıktır. Rahim dar kısmı aşağıda olan bir armut şeklinde olduğundan bebek için en rahat pozisyon kafasının aşağıda olduğu pozisyondur ve genelde bebekler bu pozisyonu son duruş şekli olarak alırlar. Bu nedenle 36-37. haftadan önce bebeğinizin ters duruyor olması çok önemli değildir. 28. haftada bebeklerin %20-25'i ters dururken bu oran 32. haftada %7-15, termde ise daha öncede belirttiğimiz gibi %3-4'dür.

Gebelik yaşı dışında rahime ait şekil bozuklukları, bebeğe ait anomaliler ve çoğul gebelikler de makat gelişlere neden olabilirler. Amniyon sıvısının çok fazla ya da az olması, daha önceden geçirilmiş fazla sayıda gebelik nedeniyle rahimin gevşek olması, plasentanın rahimin tepesinde yerleşmiş olması bu durumun altında yatan sebep olabimektedir. Makat geliş olan erken doğumların yaklaşık %17'sinde, term doğumların ise %9'unda anomali saptanmaktadır. Bununla birlikte makat doğumların çok büyük bir kısmında hiçbir neden saptanamaktadır.

Makat gelişin değişik türleri var mıdır?
Mkat gelişler bebeğin diz ve bacaklarının durumuna göre 3 değişik türde olabilir.

Saf makat geliş
Tüm makat gelişlerin %50-70'i bu şekilde olur. Bebeğin uylukları gövdesine doğru çekilmişken, dizler tam açılmıştır. Bebeğin ayakları başının yanındadır. Önde gelen kısım sadece bebeğin poposudur.

Tam makat geliş
Makat gelişlerin %5-10'unu oluşturur. Hem bacaklar hem de diz kıvrılmıştır. Bebek bağdaş kurar pozisyondadır.

Tam olmayan makat geliş
Ayak gelişi olarak da adlandırılır. Görülme sıklığı %10-30 arasındadır. Bebeğin önde gelen kısmı poposu değil ayağıdır.


Bebeğim karnımdayken dışarıdan döndürülebilir mi?
EVET. Bebek anne karnındayken bir doktor bebeği döndürebilir. Bu işleme eksternal sefalik versiyon adı verilir. İşlemin başarılı olma şansı %50 civarındadır. Bazı doktorlar bebeklerin %70'ini döndürdüklerini iddia etmektedirler.

Bu bilgiler gerçekte teorik ve tarihsel öneme sahip bilgilerdir. Ekternal sefalik versiyon makat gelen bebeklerin %80'inin vajinal yolla doğurtulduğu 1960 ve 70'li yıllarda çokça uygulalan bir işlemken çok fazla bebeğin kaybedilmesi nedeniyle zaman içerisinde terk edilmiş bir uygulamadır. 1980'lerden sonra özelikle Amerika Birleşik Devletlerinde yeniden gündeme gelmiş ancak eski popülaritesine asla kavuşamamıştır.

Eksternal sefalik versiyonun riskleri arsında en sık karşılaşılanlar bebeğe ait kemiklerin kırılması, anne ve bebeğin iç organlarında yırtılmalar, zarların yırtılması ve bebeğin plasentasının ayrılmasıdır. Bununla birlikte %1.5 olguda kordon sıkışması görülür. İşlem sırasında bebeklerin %40'ında kalp atım hızlarında ciddi ölçüde azalma saptanır ancak bu düşüş işleme son verilmesi ile bebekte herhangi bir hasara neden olmadan geri döner.

Ekternal sefalik versiyon mutlaka acil sezaryen şartlarının sağlandığı bir ortamda yapılmalıdır.
 
Normal doğum komplikasyonları

--------------------------------------------------------------------------------


--------------------------------------------------------------------------------




Distosi (zor doğum)
Distosi kelime anlamı olarak zor doğum demektir. Annenin doğum kanalı, fetus ve rahim'deki anormalliklere bağlı olarak gelişebilir.
Tedavi altta yatan nedene yönelik olarak yapılır

Uterus'a bağlı distosiler

Tanı Neden Tedavi
Uzamış latent faz. Doğum ağrılarının başladıktan sonra etkili hale gelmemesi Erken dönemde fazla miktarda sedasyon, kasılmların yetersiz kalması Ultrason ile gebelik yaşı doğru olarak saptandıklatn sonra amniyon kesesi açılarak suni sancı verilir.
gerek var ise sezaryen yapılır
Uzamış aktif dönem. Ağrılar yeterlik sıklık ve şiddette olmasına rağmen eylemin ilerlememesi açılmanın olmaması Bebeğin başı ile annenin çatısı arasında uyumsuzluk olması, rahim ağzının sert olması, bebeğin başının uygun pozisyonda olmaması ya da başka bir kısmın önde gelmesi (makat gibi), doğum kanalını tıkayan tümör gibi bir etken olması Altta yatan sebebe yönelik yapılır. Genelde sezaryen gerekir
Eylemde duraklama. Eylemin aktif döeminin herhangi bir anında ağrı, ve açılmanın durması Baş-pelvis uygunsuzluğu, pozisyon anomalileri, aşırı sedasyon Amniyon mayii açılır suni sancı verilir. Gerekirse sezaryen yapılır.


Doğum yoluna bağlı distosiler

Tanı Neden Tedavi
Kemik pelvis distosileri. Annenin kemikyapısı dardır ve buna bağlı olarak bebek doğamaz yapısal bir durumdur Sezaryen
Yumuşak doku distosileri Doğum kanalını ilgilendiren yumuşak dokuların tümoral ya da gelişimsel anomalileridir Sezaryen

Bebeğe bağlı distosiler

Neden Tedavi
İri bebek, duruş anomalileri, bebekte anomali, yapışık ikizler, ikiz doğumda kilitlenme vb. Sezaryen

Omuz Takılması
Bebeğin başının doğduktan sonra omuzlarının kemik yapılara takılarak sıkışmasıdır.300 doğumda bir görülür. Annede diabet, iri bebek, şişmanlık, doğumun 2. evresinin uzaması, vakum ya da forseps gerektiren doğumlar ile daha önce omuz takılması öyküsünün olması risk faktörleridir. Doğum esnasında meydana geldiğinde bazı manevralarla omuzlar ve bebek kurtarılmaya çalışılır.Bebeğin köprücük kemiğinde ve kol kemiğinde kırılma, bebeğin koltuk altından geçen karmaşık sinir sisteminde zedelenme ve buna bağlı uzun dönem fonksiyon kayıpları, bebeğin doğum kanalında uzun süre kalmasına bağlı oksijensizlik ve bunun uzun dönem etkileri ile bebeğin kaybedilmesi omuz takılmasının koplikasyonlarıdır. Normal doğumda karşılaşılabilecek en korkunç komplikasyonlardan biridir.

Rahim yırtılması (uterus rüptürü)
Uterus adelesinin eylem sırasında ya da daha önce yırtılmasıdır.Sebepleri arasında sancıların yeterli olmasına rağmen açılmanın olmaması, geçirilmiş rahim ameliyatları (sezaryen), uterusa yönelik direk travmalar, doğum esnasında dışarıdan rahime fazla miktarda basınç uygulanması, baş pelvis uygunsuzluğu olmasına rağmen suni sancı verilmesi ve ters giden birşeyler olmasına rağmen normal doğumda ısrar edilmesidir.1500 doğumda bir görülür.

Bu durum anne ve bebeğin hayatını tehdit eden çok ciddi bir durumdur ve acil sezaryen gerektirir.

Kordon sarkması
Bebeğin zarları açıldıktan sonra göbek kordonunun buradan sarkmasıdır.Çok acil sezaryen gerektiren son derece ciddi bir durumdur. Genelde makat geliş, erken doğum, ikiz gebeliklerde ilk bebek doğduktan sonra görülür.

Akut Fetal Distres
Eylemin herhangi bir safhasında bebeğin sıkıntuıya girmesi ve kalp seslerinin yavaşlamasıdır. Plasentanın erken ayrılması (ablasyo), baş pelvis uygunsuzlukları, kordon sarkması, başın normal pozisyonunda olmaması, plasenta previa, yetersiz doğum müdahaleleri, gereksiz ve yanlış uygulanan suni sancı, bebeğe giden kan akımında meydana gelen herhangi bir azalma bu duruma neden olabilir.

1 saat içerisinde normal doğum olacak gibi görünmüyorsa sezaryen uygulanır. Kalp seslerinin çok düştüğü vakalarda acil sezaryen gerekir.

Makat geliş
% 3-4 vakada bebek başı ile değil poposu ile gelir. Bu tam bir sezaryen endikasyonu değildir ama genelde bebeği sıkıntıya sokmamak için sezaryen tercih edilir.

Plasentanın ayrılmaması
Doğum sonrası 30 dakika içinde plasenta kendiliğinden ayrılır. Eğer bu gerçekleşmez ise ya da plasentanın bir kısmı içeride kalır ise uygun bir anestezi verilerek kalan kısım elle alınır. Bazen plasenta rahimin kas dokusuna hatta dış yüzeyine kadar ilerleyebilir. Bu durumda eğer plasenta parçaları temizlenemez ise rahimin alınması dahi gerekebilir.

Uterus İnversiyonu
Doğumdan sonra rahimin içinin dışa doğru dönmesidir. 15.000 doğumda bir rastlanır.Tam ya da kısmi olabilir.Fark edildiği anda acil olarak mümkünse anestezi altında geri çevrilmeye çalışılmalıdır.Bu esnada rahim gevşemesine neden olan ilaçlar kullanılmalıdır. Bazen ameliyat gerekebilir.

Uterus Atonisi
Doğumdan sonra rahmin yeteri kadar kasılmamasıdır. Çok ciddi ve ani kanamalara neden olur. Doğumda en sık anne ölüm sebebidir.Özellikle doğum sonrası ilk 24 saat uyanık olmak gerekir.
 
Hangi durumlarda sezaryen gereklidir?
Pekçok durumda doğumun sezaryen ile yapılması gerekli olabilir. Genel olarak normal doğumun olanaksız ya da çok tehlikeli olduğu durumlarda anne adayı ve/veya bebeğin hayatını kurtarmak, ya da normal doğum eyleminin güvenli olmadığı hallerde sezaryen önerilir. Bazı endikasyonlar sadece anne adayının bazıları da sadece bebeğin iyiliği için, diğerleri ise hem anne adayı hem de bebeğin iyiliği içindir.

Bazı durumlarda doğumun normal yollardan olması olanaksızdır. Bu gibi hallerde doğum eylemi başlamadan önce sezaryen kararı verilir ve 38. haftadan sonra gebelik sezaryen ile sonlandırılır. Zaman zaman da eylem başladıktan sonra ortaya çıkan nedenler ile sezaryene karar vermek gerekebilir. Sezaryen endikasyonları gruplar halinde incelenebilir.

Normal doğumun olanaksız ya da riskli olduğu, sezaryene önceden karar verilen durumlar
Yan geliş (transvers duruş): Bebeğin rahim içerisinde yan durması. Bu durumda bebeğin vajinal yoldan doğması olanaksızdır. Hem anne hem de bebek hayatını yitirebilir. Bebekler gebeliğin erken dönemlerinde yan (transvers), baş aşağıda ya da popo aşağıda durabilirler. Gebelik sonlara yaklaştıkça yan duran bebeklerde baş ya da popo aşağıya dönerek son pozisyonunu alır. Bu dönüşün yaşanmaması durumunda önde gelen kısım bebeğin omuzu olacaktır. Bu oldukça riskli bir durumdur.

Makat geliş: Bebeğin önde gelen kısmının poposu olması kesin bir sezaryen gerekliliği değildir. Ancak eğer önde gelen kısım ayak ise sezaryen dışında bir alternatif yoktur. Tam ya da saf makat gelişlerde ise anne ve bebeğin durumu dikkate alınarak normal doğuma karar verilebilir. Ancak günümüzde pek çok doktor bu riski göze almaz ve sezaryen önerir. (makat gelişler hakkında bilgi için tıkla yın)

Pasenta previa totalis: Bebeğin eşinin (plasenta) rahim ağzını tamamen kapatması durumuna plasenta previa adı verilir. Bu durumda normal doğum olanaksızdır ve önceden karar verilerek sezaryen yapılır.Bu durumda bebek doğum kanalına giremez. Gebeliğin erken dönemlerinde plasenta alt kısımda yerleşmiş olabilir. Ancak gebelik ilerledikçe rahimin büyümesi ile birlikte plasenta da yukarıya doğru çekilir. Son aya girildiğinde eğer buyukarı çekilme gerçekleşmemiş ise plasenta previadan söz edilir. Plasentanın rahim ağzını kısmen kapatması ya da hemen kenarında bulunması durumunda da rahim ağzının açılması sırasında aşırı kanama olabileceğinden sezaryen yapılmalıdır.

Çok iri ya da çok küçük bebek: Bebeğin tahmini doğum ağırlığının 4500 gramdan fazla ya da 1500 gramdan az olması durumda doğum travması ve buna bağlı bebekte hasar meydana gelmesi olasılığı yüksektir. Bu tür durumların varlığında normal doğum mümkün olmakla birlikte riski en aza indirmek amacıyla sezaryen önerilir. 4500 gramın üzerinde olan bebeklerde yaşanabilecek en büyük risk omuz takılmasıdır. Bebeğin başı doğduktan sonra omuzları doğum kanalında takılıp kalır. Omuz takılması son derece talihsizbir durumdur. Küçük bebeklerde ise doğum travmasına bağlı kafa içi kanamalar normal doğum sonrası daha sık görülür. Küçük bebeklerde aynı zamanda fetal duruş bozukluğu olma olasılığı yüksektir.

Baş-pelvis uygunsuzluğu: Bebeğin kilosundan bağımsız olarak bebeğin en geniş çapı olan kafası ile anne adayının kemik yapıları arasında uyumsuzluk olabilir. Bu durum eskiden dar pelvis ya da halk arasında çatı darlığı olarak adlandırılmaktaydı. Dar pelvis yanlış bir tanımlamadır. Doğru olan annenin pelvisi ile bebek arasındaki ilişkinin saptanmasıdır. Örneğin pelvisi normal olan bir kadında bebek iri ise baş-pelvis uygunsuzluğu olabilir oysa aynı kadın minyon bir bebeği rahatlıkla vajinal yoldan doğurabilir. Bu durumda pelvis darlığından söz edilemez. Ancak raşitizm gibi bazı hastalıklarda annenin kemik yapılarında şekil bozuklukları olabilir. Bu gibi durumlarda vajinal doğum mümkün değildir.

Çoğul gebelikler: Şart olmamakla birlikte çoğul gebeliklerde sezaryen tercih edilir.Özellikle üç ya da daha fazla sayıda bebek varsa vajinal doğumdan kaçınılır. İkiz gebeliklerde ise önde gelen bebeğin makat geliş arkadakinin ise baş geliş olması durumunda ilk bebeğin gövdesi doğduktan sonra arkadki bebek ile kafaları kilitlenebileceğinden bu durum mutlak bir sezaryen gerekliliğidir.

Doğumsal anomaliler: Bebeğin doğum kanalından geçmesini olanaksız kılan yapısal anomalilerin varlığında da sezaryen gerekliliği vardır. Bu durumun en önemli örneği bebeğin karın duvarının kapanmadığı ve iç orgalarının dışarıda olduğu gastroşizis ve omfalosel durumlarıdır. Vajinal doğum olduğunda bu organlarda ciddi zedelenmeler meydana gelir. Bazı iskelet sistemi hastalıkları ile nöral tüp defekti gibi durumlarda da sezaryen gereklidir. Yapışık ikiz varlığında da sezaryen uygulanır.

Doğum kanalını tıkayan kitleler: Başta myomlar olmak üzere bazı kitleler doğum kanalını daraltarak vajinal doğumu olanaksız hale getirebilirler. Dev kondilom (genital siğil) varlığında da vajinal doğumdan kaçınılır.

Anne adayıdaki sistemik hastalıklar: Bazı durumlarda anne adayının doğumun ikinci evresinde ıkınması sağlığını tehlikeye atabilir. İleri derecede kalp hastalıkları bu durumun en güzel örneğidir. Benzer şekilde anevrizma gibi beyin hastalıklarında da anne adayının ıkınması sakıncalı olabilir. Ikınma sırasındaki kafa ve karın içi basınç artışı riskli olduğunda sezaryen tercih edilir.

Annede herpes enfekiyonu: Anne adayında aktif genital herpes enfeksiyonu varlığında bebek doğum kanalından geçerken enfeksiyonu kapabilir. Bu oldukça riskli bir durumdur. Aktif genital herpes varlığında vajinal doğum asla yaptırılmaz.

Geçirilmiş sezaryen: Daha önceki hamileliklerin sezaryen ile sonlandırılmış olması mutlak bir sezaryen gerekliliği değildir. Bunun tek istisnası uterusun yukarıdan aşağıya doğru kesildiği klasik sezaryendir. Bu durumda eylem sırasında rahim kasının yırtılma olasılığı çok yüksek olduğundan asla denenemez. Alt kısıma yatay bir kesi yapılarak gerçekleştirilen sezaryenlerden sonra ise normal doğum denenebilir. Ancak pekçok doktor bu gibi durumlarda yine sezaryeni tercih etmektedir.

Geçirilmiş myomektomi: Önceden yapılan bir myom çıkartma ameliyatında rahim boşluğuna girilmiş ve kavite dikilmiş ise çoğu doktor sezaryeni tercih eder.

Geçirilmiş vajinal oprerasyon: Vajinada uygulanmış bazı operasyonlardan sonra normal doğum önerilmez.

Vajinismus ve/veya korku: Anne adayının normal doğumdan aşırı korktuğu ya da muayeneyi tolere edemediği durumlarda hiçbir tıbbi gereklilik olmaksızın sezaryen önerilebilir.

Fetal distress bulguları: Yapılan rutin NST incelemelerinde fetusun sıkıntıda olduğunu düşündüren bulguların varlığında sezaryen gerekli olabilir.

İsteğe bağlı sezaryen: Günümüzde ülkemizde özel hastanelerde en sık yapılan sezaryen isteğe bağlı sezaryenlerdir. Burada herhangi bir tıbbi gereklilik olmaksızın anne adayının tercihi ile bebek miadını doldurduktan sonra (38. haftadan sonra) kararlaştırılan bir günde sezaryen ile doğurtulur. İsteğe bağlı sezaryenlerde en sık karşılaşılan neden anne adayının normal doğumdan korkması, uzun sürebilecek olan eylemi çekmek istememesi, bebeğini en ufak bir risk altına sokmak istememesi, normal doğumun uzun dönem etkilerinden çekinmes, çift için özel bir günde (evlilik yıl dönümü, ebeveynlerden birinin doğum günü, 02.02.02 gibi kolay hatırda kalacak günlerin tercih edilmesi gibi) doğumun gerçekleştirilmesi ve hatta bebeğin burcunun ayarlanmasıdır!... Bu durumun en uç örneği bebeğin burcu ile birlikte yükselen burcunun da ayarlanması için belirli bir saatte sezaryen yapılmasının istenmesidir (başımıza geldi )
Bazı durumlarda ise doktor anne adayını sezaryene teşvik eder. Gebeliğin çok zor elde edildiği ya da ikinci bir gebelik şansının düşük olduğu ileri anne yaşı,tüp bebek sonrası gebelik gibi durumlarda normal doğumun bebeğe yüklediği risklerden kaçınmak ve bebeğin sağ olarak dünyaya gelmesini garanti altına almak için sezaryen tercih edilir. Eskiden Türk tıp literatüründe "kıymetli bebek" olarak geçen bu endikasyon, daha sonra terimin anlamsızlığı nedeniyle terk edilmiştir. Her ne olursa olsun tüm bebekler kıymetlidir kıymetsiz tek bir bebek bile yoktur.

Vajinal doğum planlanırken eylemin herhangi bir anında sezaryen gerekliliği doğuran durumlar
Zaman zaman vajinal doğum için her türlü şart uygunken ve elem devam ederken ortaya çıkan durumlar sezaryen gerekliliği doğurabilir.

İlerlemeyen eylem: Anne adayının kasılmaları düzenli ve güçlü olmasına rağmen rahim ağzının açılmması ya da bebeğin kafasının aşağıya inmemesi durumunda sezaryen gereklilği ortaya çıkar. Eylemin ilerlememesinde en önemli neden bebeğin kafasının doğum kanalına uygun şekilde girmemesidir.Daha önceden fark edilemeyen başpelvis uygunsuzluğu ya da kafanın kanala eğri girmesi durumunda yeterli kasılmalara rağmen eylem ilerlemez.

Fetal kalp atımlarının bozulması: Doğum eylemi sırasında kasılma ile birlikte rahime giden kan ve oksijen miktarında azalma olur. Bu azalma aynı şekilde plasentaya ve bebeğe giden miktarlara da yansır. Normalde bebek kasılmalar sırasında görülen bu azalmayı rahatlıkla tolere eder.Tolere edemediği durumlarda ise ilk önce kalp atım hızında bir yavaşlama izlenir. Fetal kalp atımları bozulduğunda anne adayını sol yanına yatırmak ve oksijen vermek gibi temel önlemler ile durum düzelmiyor ise sezaryen kararı verilir. Bu duruma akut fetal distres adı verilir.

Plasentanın erken ayrılması: Plasentanın bebek tamamen doğup ilk nefesini almadan önce rahim duvarından ayrılmasına ablasyo plasenta ya da plasental dekolman adı verilir. Böyle bir durumda bebeğin oksijen ve besin kaynakları azalır. Plasentanın hepsinin ayrılması durumunda ise tamemen kesilir. Tam dekolman son derece acil bir durumdur. Anne ve bebeğin hayatı tehlikededir. Zaman kaybetmeden acil şartlarda sezaryene alınır.

Kordon sarkması: Amniyon kesesi açıldığında bebeğin göbek kordonu rahim ağzından dışarıya sarkabilir. Son derece acil bir durum olan kordon sarkması varlığında kordon sıkışarak bebeğe giden tüm kaynakların kesilmesine ve bebeğin ölmesine neden olabilir. Kordon sarkması varlığında bir kişi elini annenin vajenine sokarak kordonu rahim içine iter. Bu vaziyette ameliyat odasına gidilir. Bebek tamemen doğana kadar kişi elini vajinadan çıkarmaz. Kordon sarkması durumunda sezaryen zamana karşı yapılan bir yarıştır.

Amniyon sıvısının mekonyumlu olması : Bebeğin barsak içeriğinin (mekonyum) amniyon sıvısında olması bebeğin sıkıntıda olduğunun belirtisidir. Mekonyum bebeğin akciğerlerine kaçarsa kimyasal akciğer enfeksiyonuna neden olabilir. Bu nedenle amniyon sıvısında mekonyum saptandığında şart olmamakla birlikte sezaryen tercih edilebilir.

Bebeğin kafasının sıkışması: Zaman zaman eylem normal olması gereken şekliyle ilerlerken bebeğin kafası doğum kanalının ortasında takılabilir. Bu durumda sezaryen gerekir.



--------------------------------------------------------------------------------

Bu yazı ilginizi çektiyse aşağıdaki yazıları da okumanızı öneririm

• Sezaryen aşamaları
• Sezaryen ya da normal doğum
 
Özetleyecek olursak doğumun birinci evresinde yaşayacağınız olaylar şöyledir:

Doğum eyleminin başladığına karar verildiğinde hastaneye yatışınız gerçekleşir.
Lavman yapılarak barsakların son kısmı boşaltılır
Damar yolu açılarak sıvı verilir
Rahim kasılmaları ile bebeğin kalp atımları monitörize edilir.
Ağrıların durumuna göre damar yolundan suni sancı ile destek yapılabilir.
Kasılmalar düzenli hale geldikten sonra ya da açıklık 4 santimetreye ulaştığında epidural kateter takılır.
Eğer kendiliğinden açılmadıysa su keseniz doktorunuz tarafından açılabilir.
İlk başlarda 1-2 saatte bir daha sonra daha kısa aralıklarla muayene yapılarak durum değerlendirilir.
Zaman zaman monitör çözülerek dolaşmanıza izin verilebilir.
 
Doğumhanede temel öge doğal olarak doğum masasıdır. Ülkemizde doğumlar çoğu zaman litotomi pozisyonu adı verilen jinekolojik pozisyonda yaptırılır. Doğum masasının sırt ve ayaklık kısımlarının anne adayının rahat edebileceği şekilde ayarlanabilir olması idealdir.

Doğum masasından başka diğer bir ekipmanda monitör ya da başka bir deyişle kardiyotokografdır. Bu cihaz doğum sırasında bebeğinizin kalp atımlarını kaydederek bebektedi olası bir sıkıntı ve kalp atım hızındaki yavaşlamaları kaydeder.

Anestezi cihazı ve monitörü anneye doğumdan sonra dikişler sırasında ya da başka bir nedenle anestezi verilmesi gereken durumlarda hayati öneme sahip bir cihazdır.

Bebek açısından ise doğumdan hemen sonra ilk muayenesi sırasında onu sıcak tutmaya ve gerekli durumlarda oksijen desteği sağlamaya olanak veren bir sistem ideal bir doğumhanede mutlaka bulunmalıdır.

Doğumhanede bulunan diğer ekipman ise doğum setleri, cerrahi aletler, vakum ve forsepsler ile çeşitli ilaç ve serumlardır.

Personel açısından ise doğumhane sandığınızdan daha kalabalıktır.

Anne adayının dışında doğumhanedeki temel kişi tabii ki doktorunuzdur. Pekçok doğumhanede doğuma yardımcı olan ikinci bir uzman doktor da bulunur. Doğumhanede bulunan doktorlar sadece kadın doğum uzmanları değildir. Özellikle epidural anestezi ile ağrısız doğum yapılan durumlarda bir anestezi uzmanı da genelde doğuma eşlik eder. Öte yandan bebeğinizin ilk muayenesi de yine doğuma eşlik eden ve bu konuda uzmanlaşmış bir çocuk doktoru tarafından yapılır.

Doğum sırasında doktorunuza yardım edecek olan bir ya da birden fazla sayıda hemşire ya da ebe de doğumhanenin vazgeçilmez ögelerindedir. Anestezi uzmanına yardım eden anestezi teknisyeni ve yine çocuk doktoruna yardım eden bebek hemşiresi de bebeğinizle tanıştığınız anda yanınızda olacaklardır.

Doğum gibi büyülü bir olayın başrol oyuncusu anne adayı olmakla birlikte günümüzde baba adayları da bu olayın bir parçası olmaya başlamışlardır. Pekçok hastanede baba adayları da doğumhaneye alınmakta ve doğum sırasında eşine destek olmaktadırlar. Hatta doğumdan sonra göbek kordonunu babanın kesmesi giderek yaygınlık kazanmaktadır. Bazı anne adayları ise baba adayının da heyacanlı olduğunu düşündüklerinden video ya da fotoğraf çekimi için bir arkadaş ya da akrabalarının da doğumhanede bulunmalarını istemektedirler.

Kısacası günümüzün modern doğumhaneleri eskisi gibi soğuk ve kasvetli değil tam tersine neşeli ve stres giderici ortamlardır.
 
Epidural anestezi

--------------------------------------------------------------------------------


--------------------------------------------------------------------------------




Ağrı nedir?
Stedman Tıp Sözlüğünde ağrı " gerçek veya olası doku hasarı ile birlikte hoş olmayan duyusal ve duygusal deneyim" olarak tanımlanıyor. Gerçekten de ağrı organizmada ters giden birşeyler olduğunu belirtmeye yarayan rahatsızlık verici bir his, vücudun beyine gönderdiği bir uyarı.

Vücudumuzda sinir hücrelerinin bulunduğu her dokuda reseptör adı verilen algılayıcı hücreler bulunuyor. Bu reseptörler sıcaklık, soğukluk, dokunma, bası, gerilme gibi uyarılara karşı bir çeşit elektrik akımı üretiyorlar. Bu akım resptörlerden sinirler yolu ile omuriliğe, oradan da beyindeki üst merkezler ulaşıyor. Beyin bu uyarıyı değerlendirip yorumlayarak organizmanın gerekli önlemleri almasını sağlıyor.

Ağrı sadece onu yaşayan birey tarafından hissedilip tanımlanabilen soyut bir kavram. Ağrıyı yaşayan kişi dışında başka kişilerce hissedilip, ölçülebilecek somut bir bulgu değil. Bu nedenle her bireyin ağrı tanımı ve ağrıyı hissetmesi birbirinden farklı. Aynı uyarı bir birey için çok şiddetli ağrı nedeni olabilirken bir diğer için çok hafif kalabiliyor. Bu durum kabaca ağrı eşiği olarak adlandırılıyor.

Yürürken bileğinizi burktuğunuzda şiddetli ve ani bir ağrı duyarsınız. Bu ağrı kısa bir süre içinde azalarak kaybolur. Bu tür ağrılara vücudu koruyucu ağrılar denir. Doku bütünlüğünü tehtid eden mekanik, kimyasal ya da termal etkenler sonucu bu tür koruyucu ağrılar ortaya çıkar ve organizma kendini koruyacak önlemler alır. Çok sıcak veya çok soğuk bir maddeye dokunur dokunmaz acı duymanız ve elinizi çekmeniz bu tür bir ağrıya örnektir.. Eğer bileğinizi burktuktan sonra ağrı giderek hafiflemek yerine şiddetleniyor, ayak ve bacağa doğru yayılıyor, yürümenizi yani normal fonksiyon görmenizi engelliyorsa bu kez anormal giden birşeyler vardır ve belki de tedavi olmanız gerekmektedir. Bu tür ağrılar ise bütünlüğün bozulduğu patolojik durumlarda ortaya çıkan ağrılardır.

Görüldüğü gibi ağrının pekçok değişik çeşidi olabilir. Stedman tıp sözlüğünde ağrının ikinci bir tanımı daha var: " doğum sırasındaki rahim kasılmalarından her biri". Adem ile Havvanın cennet bahçelerinden beri insan ile birlikte olan doğum sancıları ya da ağrıları fizyolojik ağrıya bir örnek. Kişeler arasındaki ağrı eşiği farklılıklarına göre herkesin doğum sırasında çektiği ağrının derecesi de birbirinden farklı. Ama eskilerin şiddetli ağrıyı tanımlammak için kullandığı " doğum sancısı gibi" ya da zor bir olayı tanımlamak için kullanılan " doğum sancısı çekmek" deyimleri bu ağrının insanın tanıdığı ve bildiği en şiddetli ağrılardan biri olduğunu düşünmek için oldukça yeterli.

Doğum sırasında yaşanan ağrıların iki temel türü var: duygusal ve fonkisyonel.

Duygusal ağrıların nedeni korku, bilinmezlik ve bilgisizlik. Bu üç faktör doğum sancılarının şiddetini olumlu ya da olumsuz etkiliyor. Doğum ile ilgili eğitim, ağrıyı ortadan kaldırmasa da onunla başetmeyi öğretebiliyor. Kendisini nelerin beklediğini bilen bilinçli bir anne adayı ağrıya daha kolaylıkla direnebiliyor.

Fonksiyonel ağrılar ise doğum ağrılarının ana bileşeni. Rahim ağzının açılması, rahim kasılmaları, bebeğin aşağıya doğru inişi ve doğum sırasındaki tıbbi girişimler fonksiyonel ağrıların nedeni.

Günümüzün anne adayları ise kendi annelerinden çok daha şanslı. Çünkü artık epidural anestezi ya da halk arasında bilinen adıyla "ağrısız doğum" çok daha güvenli ve yaygın bir şekilde kullanılıyor.

Epidural anestezi nedir?
Epidural anestezi vücudun belirli bir bölgesindeki ağrı iletimini durduran bölgesel ya da lokal anestezi türlerinden birisidir. Anestezi uzmanı bir doktor tarafından uygulanır. Doğum ağrısını kontrol altına almanın en etkili yöntemi olmakla birlikte sadece bu amaçla kullanılmaz. Sezaryen başta olmak üzere bel seviyesi altında yapılan pekçok ana cerrahi girişim epidural anestezi eşliğinde yapılabilir.

Omuriliği çevreleyen ve dura adı verilen zarın etrafına lokal anestezik madde verilerek ağrı uyarılarının beyine ulaşması engellenir. Eğer bu bölgedeki motor işlevi sağlayan sinirler de etkilenirse tam bir anestezi meydana gelir ve uygulama yapılan bölgenin altında kalan kısımda his ile birlikte hareket kabiliyeti de ortadan kalkar. Kişi bu durumda bacaklarını ne hissedebilir ne de oynatabilir. Bu sezaryen ameliyatlarında uygunanan epidural anestezidir. Oysa doğumda amaç sadece ağrıyı gidermek olduğundan epidural aralığa daha az dozlarda lokal anestezik ile birlikte güçlü ağrı kesiciler de verilir. Bu sayede motor kayıp olmayacağından anne adayı ağrı duymadığı halde dokunmaları hissedebilir ve bacaklarını oynatabilir. Lokal anestezik miktarı çok düşük tutularak anne adayının doğum eylemi sırasında yürüyebilmesi dahi sağlanabilir.

Sipinal anestezi nedir?
Anestezik ve ağrı kesici maddelerin dura zarının çevresine değil de zarı geçtikten sonra omuriliği çevreleyen sipinal sıvının içine verilmesidir.
Epidural anestezinin etkisi yaklaşık 15-20 dakika içinde başlar ve uzun süre devem edebilir. Oysa sipinal anestezi hemen etki eder ancak etkisi daha kısa sürelidir. Bu nedenle sezaryen ameliyatarından önce hem epidural hem de sipinal anestezi bir arada yapılır buna kombi ya da kombine anestezi adı verilir.

Epidural anestezi ne zaman ve nasıl yapılır?
Vajinal doğumda rahim kasılmaları düzenli hale geldikten sonra ya da rahim açıklığı 4 santimetreye ulaştığında epidural anestezi yapılabilir. Kasılmalar düzensiz ise ya da erken dönemde takıldığında kasılmaların durmasına neden olabileceğinden bu konuya dikkat edilmelidir.

Anne adayı yan yatar ya da oturur pozisyondayken kateterin takılacağı alan antiseptik solüsyonlar ile temizlendikten sonra steril örtüler ile örtülür. Kateter bel bölgesindeki omurgaların arasından girilerek yerleştirilir. Önce bu bölgedeki cildi uyuşturmak için lokal anestezi yapılır. Ardından ince bir iğne ile iki omurga arasından geçilerek epidural zara ulaşılır. Eğer sipinal anestezi de uygulanacaksa çok ince biriğne ile bu zar da geçilerek subaraknoid boşluğa girilir ve beyin omurilik sıvısının geldiği gözlendikten sonra ilaç verilir.Epiduralde ise iğnenin arkasından çok ince bir kateter (boru, tüp) girilerek uygun mesafeye kadar itilir ve bu kateter dura zarı çevresindeki epidural aralığa yerleştirilir. Daha sonra iğne çıkartılır ve kateterin dışarıda kalan ucu flasterler ile hastanın sırtı boyunca sabitlenir. Dışarıda kalan uçtan enjektör yardımıyla ilaç verilebileceği gibi sürekli belirli dozda ilaç pompalayan otomatik cihazlar da kullanılabilir. Kateter yerleştirildikten sonra ilk önce az miktarda ilaç test dozu olarak verilir. Burada amaç olası bir alerjik ya da aşırı reaksiyonun olup olmayacağını gözlemektir. Bu tür bir reaksiyonun olmadığı gözlendikten sonra tedavi dozu verilir. Vajinal doğumlarda genelde sipinal anestezi uygulanmaz. Bu nedenle kateter yerleştirilip tedavi dozu verildikten 15-20 dakika sonra anne adayı kasılmaları hissetmesine rağmen ağrı duymamaya başlar. Doğum uzadığında ve ilacın etkisi azalıp hasta ağrı duymaya başladığında ek dozlar verilir. Bu şekilde doğum gerçekleştirildikten sonra epizyotomi de ek bir anesteziye gerek kalmadan kolaylıkla dikilebilir.

Vajinal doğumu takiben hemen, sezaryeni takiben ise 24 saat sonra kateter çıkartılarak uygulmaya son verilir. Kateterin çıkartılması sırasında hasta hiçbir rahatsızlık duymaz.

Epidural kateter takılması hasta açısından kolay tolere edilebilir, acısız ve rahat bir uygulamadır. Kateterin epidural boşluğu girdiği anda bacakta elektrik çarpmasına benzer bir his oluşması dışında hastaya ratahsızlık vermez. Epidural anestezi uygulamasında en önemli nokta işlemi yapan anestezi uzmanının tecrübesidir.

Epidural anestezinin avantajları nelerdir?

Doğum ağrılarının giderilmesinde en etkili yoldur
Genel anesteziye göre komplikasyon riski daha az olduğundan tercih edilmelidir.
Annenin bilinci açık olduğu için sezaryen sırasında doğuma katılabilir, ameliyat devam ederken bebeğini kucağına alabilir.
Uygun zamanda takıldığında normal doğumun ilerlemesini hızlandırır
Epidural anestezinin komplikasyonları ve yan etkileri nelerdir?
Epidural anestezide risk zannedilenin aksine deneyimli uzmanlar tarafından yapıldığında son derece azdır.

En sık görülen yan etki ani tansiyon düşmesidir. Omurilik içinde ağrı ve motor iletimi sağlayan sinirler dışında istemsiz çalışan kasların fonksiyonlarını kontrol eden sinir lifleri de bulunur. Bu liflerin etkilenmesi durumunda kan damarlarında gevşeme ve genişleme meydana gelerek tansiyon düşüklüğü ortaya çıkabilir. Bu ani tansiyon düşmesinin önüne geçmek için işlemden hemen önce damar yolundan yaklaşık 1 litre sıvı hızlı bir şekilde verilerek damar yolunun dolması sağlanırsa sorun yaşanmaz.
Anestezinin yetersiz olması ya da tek taraflı olması. Bu gibi durumlarda kateterin çıkartılarak yeniden takılması gerekebilir.
Dura zarının yırtılıp sıvının dışarı kaçmasına bağlı olarak görülebilen başağrısı. Nadir olarak görülen bu durumda işlemden sonra 1-3 gün içinde şiddetli başağrıları yaşanabilir. Ağrılar dayanılmaz olur ise epidural kateterin yerleştirildiği alana pıhtı yaması yapılabilir.
Kullanılan ilaçlara bağlı olarak hafif alerjik bir reaksiyon gelişebilir ve hastada yaygın kaşıntı ortaya çıkabilir.
Anne adayı etkili bir şekilde ıkınamaz ise doğumun ikinci evresi uzayabilir ve vakum ya da forseps uygulanması gerekebilir.
Nadiren işlem sonrası idrar yapmada geçici zorluk görülebilir.
Çok nadir olarak enfeksiyon gelişebilir.
Felç çok çok nadiren görülen bir komplikasyondur.
Kimlerde epidural anestezi uygulanmaz?

Kanana bozukluğu olması
Antikoagülan tedavi alınması
Uygulama bölgesinde enfeksiyon varlığı
Trombosit düşüklüğü saptanması
Anne adayının uygulamayı reddetmesi
durumlarında epidural anestezi uygulanmaz.

Epidural anestezi hem vajinal hem de sezaryen ile doğumların son derece konforlu ve keyifli geçmesini sağlayan, 25 yıldır yaygın bir şekilde güvenle uygulanan modern bir tıbbi yaklaşımdır. Her anne adayı bu uygulamadan yararlanması için teşvik edilmelidir.



--------------------------------------------------------------------------------

Bu yazı ilginizi çektiyse aşağıdaki yazıları da okumanızı öneririm

• Doğum Hakkında Genel bilgiler
• Doğumun birinci evresi
• Doğumun ikinci evresi
• Doğumun üçüncü evresi
• Normal doğum resimleri
 
Bir bebek doğduğunda anne ve babaların ilk sorduğu soru bebeğin kilosu, boyu ve doğum saatidir.Bu durum dünyanın hemen hemen her yerinde böyledir. Oysa bu bilgilerden çok daha önemli bir bilgi bebeğin doğum notuna kaydedilir: bebeğin "APGAR skoru".

Amerikalı anesteziyolog Dr. Virginia APGAR (1909-1974) katıldığı binlerce doğumda yenidoğanların çok fazla incelenmeden hemen bebek hemşiresine verilmesinin sakıncalı olduğu sonucuna varmıştı. Dr.Apgar'a göre yeni doğanlar oldukça kritik olan hayatlarının bu ilk dakikalarında doğuma katılan ekip tarafından dikkatli bir şekilde değerlendirimeli ve bebeğin durumunun tehlikede olabileceğini düşündüren belirtiler incelenmeliydi. Dr. Apgar bu incelemenin organize bir sistem içinde yapılmasını ve değerlendirmenin standart olmasını düşlemekteydi. Bu amaçla geliştirdiği skorlama sitemini 1952 yılında dünyaya tanıttı. Bu skorlama bugün hala daha kullanılmaktadır.

Epik bir anlatımla, dünyanın herhangi bir yerinde bir hastanede doğan bir bebeğe ilk bakanın Dr. Virginia Apgar'ın gözleri olduğu söylenir.

APGAR skorlama sistemi doğuma katılan çocuk doktorunun bebeğin doğum anındaki fiziksel durumunu standardize bir şekilde değerlendirmesine olanak tanır. Apgar skorlaması birici ve beşinci dakikalarda olmak üzere 2 kere yapılır. Bazı merkezlerde 10. dakikada da yapılmaktadır. APGAR skorlamasında bebeğin kas gerginliği, kalp atım hızı, ağrılı uyaranlara verdiği cevap, cilt rengi ve solunum sayısı 0 ile 2 arasında puanlandırılır.



Belirti 0 Puan 1 Puan 2 Puan
Activity Kas Tonusu Gevşek Kollar ve bacaklar öne doğru bükülü Aktif hareketli
Pulse Kalp Hızı Yok Dakikada 100 atımın altında Dakikada 100 atımın üstünde
Grimace Uyarılara cevap Yok Buruna kateter sokulunca yüzünü buruşturma Buruna kateter sokulunca öksürme ağlama
Appearance Cilt rengi Soluk, mor Vücut pembe, kol ve bacaklar mor Tüm vücut pembe
Respiration Solunum Yok Yavaş ve düzensiz solunum, cılız sesli ağlama Düzenli soluk alıp verme, kuvvetli ağlama

Buna göre skor

7-10 arasında ise bebek normaldir
4-6 arasındaki bebekler basit birkaç solunum desteği ile bu ilk dönemlerini sorunsuz atlatırlar.
0-3 arasındaki bebekler ise acil müdahale ve canlandırma gereksinimi duyarlar
Yenidoğanın 1. dakika APGAR'ı düşük olsa da bu bebeklerin büyük bir kısmı 5. dakikada normal skorlara ulaşırlar.

APGAR skorlaması tanımlandığı 1952 yılından beri pek çok araştırmaya konu olmuş ve güvenilirliği hep sorgulanmıştır. Amerikan Jinekologlar ve Obstetrisyenler Birliği ile Amerikan Pediatri Akademisi APGARskorlaması ile ilgili ortak açıklmalarında bazı konulara dikat çekmektedirler. Buna göre:

1. APGAR skorlaması yenidoğanın durumunun değerlendirilmesinde yararlıdır.
2. Bebekte nörolojik bir sekel valığında tek başına APGAR skoru doğum sırasında bebeğin oksijensiz kaldığı ya da doğumda bir hata olduğunun kanıtı olamaz.
3. Doğum sırasında oksijensiz kalan ve buna bağlı akut nörolojik hasar oluşan bebeklerde şu bulgular olmalıdır.

Kordon kanında asidemi olması (Kordon kan pH'sının 7 den az olması)
APGAR skorunun 5 dakikadan daha uzun süre 3 ya da daha az kalması
Havale, koma gibi nörolojik bulgu olması
Birden fazla organın fonkisyon görmediğine dair kanıt olması
APGAR SKORUNU ETKİLEYEBİLEN FAKTÖRLER

Apgar skorunu kas tonüsü, renk ve ağrılı uyaranlara cevap gibi bileşenleri bebeğin fizyolojik olgunlaşması ile direk ilgilidir. Doğumda oksiensiz kalmamış bir prematür bebek sadece erken doğmuş olmasına bağlı olarak düşük bir apgar skoru alabilir. Bunu yanısıra anne adayına doğum eylemi sırasında verilen bazı ilaçlar da benzer şekilde düşük apgar skorlarına yol açabilir. Anne adayı ya da bebekte bulunan bazı enfeksiyonlar da apgar skorunun düşük olmasının altında yatan sebep olabilir. Benzer şekilde bebeğe ait konjenital anomaliler de bebeğin düşük APGAR'lı doğmasına yol açabilirler. Bu nedenle düşük apgarlı bir bebek doğduğunda hemen oksijensiz kaldığı için skorun düşük olduğuna karar vermek yanlıştır.

APGAR SKORU VE GELECEKTEKİ SEKEL OLASILIĞI

Birinci dakika APGAR skorunun düşük olması bebeğin ileriki yaşantısını etkilemez. Öte yandan 5. dakika APGAR'ı ve iki skor arasındaki değişim ilk yardım çabalarının etkinliğini yansıtabilir. Bununla birlikte 5. dakika APGAR skorunun 0-3 arasında olması bebeğin kuvvetle doğum sırasında oksijensiz kaldığını düşündürse de, problemin ciddiyeti hakkında sınırlı değere sahiptir ve ilerideki nörolojik durum ile arasında zayıf bir ilişki vardır. Zamanında doğan bir bebekte 5. dakika APGAR skorunun 0-3 arasında olması serebral palsi riskini arttırır, ancak bu artış %0.3'den %1'e yükseliş şeklindedir. 5. dakika skorunun 7-10 arasında olması herşeyin yolunda olduğu şeklinde kabul edilir. 4-6 arası skorlar ortadadır ve nörolojik hasar riskinde artışın belirtisi değildirler.

APGAR'ın 10, 15 ve 20 dakikalarda 0-3 arasında kalması halinde skor ile ilerideki nörolojik durum arasındaki ilişki güçlenir. Buna rağmen hala daha bu durum ileride bebeğin sakat kalacağının garantisi değildir. Serabral palsi varlığında, tek başına APGAR skoru bunun nedeninin doğumda bebeğin oksijensiz kalması olduğunu kanıtlamaz. 5. dakika apgarı 0-3 arasında olan zamanında doğmuş bir bebeğin skoru 10. dakikada 4 ya da daha fazla olmuş ise, bu durumda %99 olasılıkla o bebekte serabral palsi gelişmeyecektir. Öte yandan serebral palsili çocukların %75'in APGAR skorları normaldir.

Sonuç olarak nörolojik bir problem varlığında APGAR skorunun düşük olması problemin nedeni hakkında yeterli bilgi vermemekle birlikte yenidoğanın değerlendirilmesinde oldukça yararlıdır.

Yapılan anketlerde bebeğinin apgar skoru yüksek olan annelerin sağlıklı bir bebek dünyaya getirdikleri için kendilerini grurulu hissettikleri, öte yandan düşük apgarlı bebek doğuran annelerin skor normale dönene kadar aşırı bir kaygı ve heyecan yaşadıkları saptanmıştır.
 
Gebelik ve cinsel yaşam

--------------------------------------------------------------------------------


--------------------------------------------------------------------------------




Gebelik kadın hayatını kökten etkileyen son derece değişik bir süreçtir. Bu süreç içerisinde fiziksel değişikliklerin yanısıra pekçok psikolojik değişiklik de ortaya çıkar. Hayatın her evresinde büyük önem taşıyan cinsellik ve cinsel yaşam çoğu zaman gebelikten olumsuz etkilenir. Özellikle ilk gebeliğini yaşayan anne adaylarında bu sürece uyum sağlama aşamalarında cinselliğe karşı soğukluk olabilir. Aslında cinsellik ve cinsel istek insanın içinde doğuştan var olan 5 içgüdüden biridir. Bu güdünün amacı varlıkların kendi soyunu devam ettirme isteğidir. Gebeliğin fark edilmesi ile birlikte annelik içgüdüsü biraz daha baskın hale gelir. İlk gebeliğini yaşayanlar da dışarıdan gelecek her türlü müdahalenin bebeğe zarar vereceği düşüncesi anne addayının cinsel isteklerini köreltebilir. Oysa ki normal seyreden bir gebelikte cinsel ilişkinin olumlu yada olumsuz hiçbir etkisi yoktur. Halk arasında erken dönemde yaşanacak cinsel ilişkinin bebekte sakatlık ya da ölüme neden olacağı veya bir düşük ile sonuçlanacağı fikri hakim olmasına rağmen bunun hiçbir bilimsel dayanağı yoktur. Gebelik ilerledikçe ve anne adayı kendisinde gerçekleşen bu değişime uyum sağladıkça cinsel istekde de bir artış görülebilir.Rahimin iyice büyümesi ile birlikte cinsel ilişki teknik olarak zor bir hal alır. Bu durum zaman zaman anne adayında ağrı ve acıya neden olabilir. Gebeliğin son dönemlerinde bu nedenle cinsel istekte yeniden azalma görülebilir.

Herşeyin normal olarak gittiği durumlarda son 4 haftaya kadar cinsel yaşamda hiçbir kısıtlama yoktur. Son 4 haftada ise erkeğin ejekulasyon sıvısı içinde bulunan bazı maddelerin rahim kasılmalarını başlatabileceği düşüncesi ile ilişki önerilmez.

Daha önceden tekrarlayan düşük öyküsü olan veya erken doğum yapan kadınlarda ilk 2 ayda ilişki kısıtlanabilir. Yaşamakta olduğu gebeliğinde herhangi bir dönemde vajinal kanama olması durumunda ve düşük tehdidi, erken doğum tehtidi olan kadınlarda ilişki kesinlikle yasaklanır. Bu yasak tehlikenin ortadan kalktığı kesin olarak saptanana kadar devam eder.Erkekde veya kadında teşhis edilmiş genital enfeksiyon varlığında da enfeksiyon tedavisi tamamlanıncaya kadar yasak konmalıdır. Riskli gebelikler sınıfına giren plasenta previa durumunda da kanamayı başlatma riski nedeni ile ilişkiden kaçınmak gerekir.

Gebe kadın psikolojik korkular nedeni ile ilişkiden kaçınıyorsa bu durumu anlayışla karşılamak ve zorlamamak gerekir.
 
Genelde günümüzde kabul edilen prenatal takip planı şu şekildedir.

İlk Ziyaret Gebeliğin tespiti, gebeliğin rahim içerisinde olduğunun tespiti, gebelik ürününün canlı olduğunun tespiti,
Hastanın aile ve şahsi sağlık problemleri ile ilgili öyküsünün alınması, kan sayımı, kan grubu tayini, idrar tetkiki, enfeksiyonlar ile ilgili kan tetkikleri (hepatit, HIV vb.), risk değerlendirmesi ve varsa riske yönelik tetkikler, hasta eğitimi.
12. Hafta Fetal kalp atımlarının saptanması, büyümenin değerlendirlmesi
14-16. Hafta Büyümenin değerlendirilmesi, risk faktörleri varsa amniyosentez,
18-20. Hafta Gebelik yaşının yeniden teyid edilmesi, Doğumsal anomaliler yönünden ayrıntılı ultrason incelemesi,üçlü tarama testi yapılması
24. Hafta Doğum ile ilgili bilgilendirme, fetal gelişmi değerlendirme
28. Hafta Kan uyuşmazlığı varsa buna yönelikkoruyucu tetkik ve tedavi, şeker yükleme ile diabet taraması, Kan sayımı tekrarı, Risk değerlendirmesinin tekrarı.
30-40 Hafta Gebenin durumuna göre komplikasyonların gözlenmesi ve takiplerin planlanması, fetal iyilik halinin uygun yöntemlerle saptanması
41. Hafta Gün aşımına yönelik plan
 
Ultrasonografi
Gebelik takiplerinin olmazsa olmaz ögesi ultrasonografidir. Gebeliğin ilk 13 haftasına kadar vajinal ultrason, daha sonraki dönemlerinde ise abdominal (karından) ultrason incelemesi yapılır. Ultrason gebeliğin normal olup olmadığı, gebelik yaşının son adet tarihi ile uyumlu olup olmadığı, bebeğin gelişiminde ve organlarında sorun olup olmadığı gibi konularda son derece yararlı bilgiler verir ve gebeliğin takibinde yön gösterici olur. Rutin incelemelerde bebeğin baş, karın ve bacak kemiği uzunlukları ile amniyon sıvısı, göbek kordonunun durumu, plasentanın durumu gibi incelemeler yapılır.

20-24. haftalarda ise bebeğin tüm organlarının değerlendirildiği detaylı fetal inceleme yapılır.

Gebeliğin ilerleyen dönemlerind ekan akımlarını incelemek amacıyla doppler ultrasonografi yapılabilir.

Çoğul gebeliklerde rahim ağzında kısalma olup olmadığını anlamak amacıyla abdominal ultrasonografi ile birlikte vajinal ultrasonografi de yapılabilir. Benzer şekilde risk varlığında tek bebek bekleyen anne adaylarında da 20-23. haftalar civarında vajinal ultrasonografi ile rahim ağzı uzunluğu ölçülebilir.

Bazı ülkelerde her doktor kontrolünde ultrason incelemesi yapılmamakta tüm gebelik boyunca sadece 2 ya da 3 kere ultrason ile bakılmaktadır. Bunun nedeni bu ülkelerde ultrason incelemelerinin ayrı olarak ücretlendirilmesidir. Bunun yerine rutin kontrollerde bebeğin gelişimi, rahim büyüklüğü mezura ile ölçülerek anlaşılmaya çalışmakta, doppler ya da fetoskop adı verilen boru benzeri bir alet ile bebeğin kalp sesleri dinlenerek sağlıklı olup olmadığı değerlendirilmektedir.

Bebeğin duruşu, önde gelen kısmı gibi değerlendirmeler ise Leopold manevraları adı verilen elle dıştan muayene ile anlaşılmaya çalışılmaktadır. Tüm bu değerlendirmeler hayata açıktır ve kuşkusuz ultrason mezuradan daha yararlı veriler sağlamaktadır.

Günümüzde giderek artan sayıda merkezde üç boyutlu ultrason cihazları yer aldığından bebeğin doğmadan önce ayrıntılı görüntüsü elde edilebilmektedir.

İlgili konu: Ultrasonografi


Kan grubu
Eğer daha önceden bilinmiyor ise ilk gebelik kontrolünde mutlaka anne ve baba adayının kan grupları kontrol edilir. Bu kan uyuşmazlığı açısından önemlidir. Anne adayının kan grubu Rh(-) baba adayı Rh(+) ise bu durumda kan uyuşmazlığından söz edilir ve gebelik takipleri sırasında bu durumun bebek üzerinde olumsuz bir etkisinin olup olmadığı araştırılır.


Tam kan sayımı (hemogram)
Kan sıvı ve hücresel kısımlar olmak üzere kabaca iki ayrı bölümden oluşur. Kanın yapısı içinde bulunan hücrelerin ve hücrelere ait çeşitli parametrelerin hesaplanması tam kan sayımı ya da hemogram olarak adlandırılır. Tam kan sayımının temel amacı kansızlık olarak bilinen anemi varlığını ve türünü saptamaktır. Bunun dışında enfeksiyonlardan pıhtılaşma sorunlarına kadar değişik konularda bilgi verebilir.

Günümüzde kan sayımı damardan alınan az miktarda kanın özel cihazlarda incelenmesi ile yapılmaktadır ve sonuçların alınması çoğu zaman birkaç dakikayı geçmemektedir.

Bir hemogram raporunda en çok dikkat edilen parametreler şunlardır:

WBC (white blood cell count, lökosit): Kanın belirli bir hacmindeki beyazküre (akyuvar) sayısıdır. Normal değerler laboratuvarlara göre az çok değişmekle birlikte genelde mililitrede 4.500-11.000 arasındadır. Gebelikte bir miktar artış normal kabul edilmekle birlikte kanda lökosit sayısının artması enfeksiyon lehine bir bulgudur

Hemoglobin (Hb): Hemoglobin alyuvarların (eritrosit) içinde yer alan, kana kırmızı rengini veren ve oksijeni taşıyan proteindir. Normal değerleri erkeklerde ve kadınlarda farklıdır. Kadınlarda desilitrede 12-16 gram hemoglobin olması normaldir. 12 gramın altında olması ise anemi olarak adlandırılır.

Hemotokrit (Hct): Alyuvarların hacminin tüm kan hacmine olan oranıdır. Kadınlarda %37-48 arası normal olarak kabul edilir.

Trombosit (plt): Kanın pıhtılaşmasını sağlayan hücrelerdir. Normal değerleri mililitrede 150-440.000 arasındadır.

Kan sayımında ayrıca tek bir alyuvarın hacmi ve hemoglobin içeriği gibi değişik parametreler de görüntülenebildiği gibi akyuvarların da değişik türlerinin oranları hesaplanır. Bu incelemeye lökosit formülü adı verilir.

Rutin gebelik takipleri sırasında hamileliğin başlangıcında tam kan sayımı yapılır. Burada amaç anemi varlığını araştırmak ve uygun şekilde tedavisini sağlamaktır. takipler sırasında 28. hafta civarında test tekrarlanır.Bunun dışında doktorunuz gerekli gördüğü durumlarda kan sayımı yapılmasını isteyebilir.

Ayrıca gebeliğe bağlı tansiyon yüksekliği ya da HELLP sendromunun izlenmesinde trombosit sayımlarından da yararlanırlır.


İdrar tetkiki
Atık maddelerin vücuttan uzaklaştırılması idrar yolu ile olur. İdrar ayrıca vücutta yaşanan bazı değişimlerin saptanması açısından oldukça yararlı bilgiler verilir. Ayrıca bariz belirti ve bulgu yaratmayan bazı durumların saptanmasında ya da bilinen bazı hastalıkların durumunun değerlendirilmesinde idrar incelemesine başvurulur. İdrar örneği incelenirken hem içindeki bazı kimyasal maddelerin analizi yapılır hem de çökeltisi mikroskopi ile incelenir.

Gebelikte sık aralıklarla yapılan idrar incelemelerinin amacı hem olası bir idrar yolu enfeksiyonun saptamak hem de gebelik sırasında ortaya çıkan bazı hastalıkların tespitini yaparak takip etmektir.

Rutin bir idrar incelemesinde idrarın asitlik derecesi, yoğunluğu, glukoz, protein, keton gibi maddeler içerip içermediği araştırılır. Ayrıca mikroskopide akyuvar, kan, kum ve bakteri olup olmadığı incelenir.

Normalde insan idrarında protein bulunmaz ancak preeklampsinin önemli bulgularından birisi proteinüri yani idrarda protein olmasıdır. İdrardaki protein miktarı genelde preeklampsinin şiddeti ile doğru orantılıdır.

Gebelikte idrarda bir miktar glukoz olması normaldir ancak fazla miktarlarda glukoz yani glukozüri gebeliğe bağlı şeker hastalığını düşündürür.

Ketonlar olarak adlandırılan bazı asitler ise anne adayının yeterli şekilde beslenip beslenmediğini anlamak açısından yol gösterici olabilir. Açlık ile birlikte idrarda keton (aseton) görülmeye başlar. Açlığın süresi uzadıkça idrardaki keton miktarı da artar. Bu nedenle gebeliğe bağlı bulantı ve kusmanın izlenmesinde idrar keton düzeyi önemlidir.

Teorik olak insan idrarında kırmızı kan hücresi (alyuvar, eritrosit) bulunmaz. Ancak sağlıklı insanlarda idrarda birkaç tane eritrosit saptanması çoğu zaman normal kabul edilir. Buna karşılık fazla miktarda eritorisit saptanması mikroskopik hematuri olarak adlandırılır ve idrar yolu enfeksiyonu, idrar yollarında taş ve hatta bazı böbrek hastalıklarının belirtisi olabilir. Bununla birlikte kadınlarda idrardaki eritrositlerin kaynağının fark edilmeyen çok hafif vajinal kanamalar olabileceği de akıldan çıkartılmamalıdır.

İnsan idrarında birkaçtane lökosit (akyuvar) olması da normaldir. Bununla beraber artmış lökosit sayısı çoğu zaman idrar yolu enfeksiyonunu işaret eder.

Bakteri ise çoğu zaman idrar tetkikinde saptanan bir bulgudur. Bunun nedeni vajina ve ürethra (idrarın dışarıya atıldığı yer) çevresinde çok sayıda değişik bakteri bulunmasıdır. Bunlar örnek verilirken idrara karışabilir ve bu nedenle idrar tetkikinde saptanabilir. Bu duruma kontaminasyon adı verilir. Normalde mililitrede 100.000 baktariye kadar olan durumlar kontaminasyon olarak kabul edilir ve hastanın yakınması yoksa ve idrarda bol lökosit saptanmamış ise klinik bir önem oluşturmaz. Ancak yine de bu gibi durumlarda idrar kültürü yapılması gerekebilir.

İdrar yoğunluğuna bakılarak anne adayının yeterli su içip içmediği hakkında da fikir sahibi olunabilir.


İdrar kültürü
İdrarda bakteri ve lökosit saptanması durumunda idrar kültürü yapılması gerekli olabilir.Kültür belirli bir dokudan vücut salgısından alınan öneğin özel ortamlarda bekletilerek içerdiği bakterilerin çoğaltılması ve incelemesi demektir. Bu sayede rutin tetkikte saptanan bakterilerin hangi tür olduğu anlaşılabilir. Antibiyogram ise saptanan bakteri üzerinde hangi antibiyotiklerin etkili hangilerinin etkisiz olduğunu saptamaya yarar. Bu sayede işe yaramayacak olan bir antibiyotik kullanımının önüne geçilmiş olur.

İdrar yolu enfeksiyonları düşüklere ve erken doğumlara neden olabileceğinden mutlaka uygun antibiyotikler ile tedavi edilmelidir.

İlgili konu: Hamilelikte idrar yolu enfeksiyonları


Rubella taraması
Çocukluk çağı hastalıklarından bir olan rubella (kızamıkçık) hamilelik sırasında geçirildiğinde bebekte anomalilere neden olabilen bir hastalıktır. Bu nedenle hamilelikten önce ya da ilk kontrolde bu hastalığa karşı bağışıklık olup olmadığı araştırılmalıdır. Erişkinlerin çoğu ya çocukluklarında geçirdikleri ya da aşılandıkları için bu hastalığa karşı bağışıklık kazanmışlardır. Böyle bir durumda gebelik sırasında kızamıkçık geçiren birisi ile temas etmeleri kendi sağlıkları ya da bebeklerinin sağlıkları açısından bir risk yaratmaz. Kanda yapılan incelemede Rubella IgG pozitifliği bağışıklığı gösterir. Gebelik öncesinde Rubella IgG negatif olarak saptandığında aşı yapılabilir ancak böyle bir durumda en az 3 ay süreyle gebelikten korunmak gereklidir. Hamilelik sırasında rubella aşısı yapılamaz.

İlgili konu: Gebelik ve Rubella (kızamıkçık) enfeksiyonu


CMV taraması
Sitomegalovirus adı verilen bir virusun neden olduğu enfeksiyonlar da bebeklerde anomaliye neden olabileceğinden hamileliğinin başında anne adayının bu enfeksiyona karşı bağışıklığının olup olmadığının araştırılması önemlidir. Kanda yapılan incelemede CMV IgG pozitif olması bağışıklığı gösterir. Rutin incelemelerde yapılıp yapılmaması konusunda fikir birliği yoktur.

İlgili konu: Hamilelikte sitomegalovirüs (CMV) enfeksiyonu


Toksoplazma taraması
Toksoplazma enfeksiyonları düşük, ölü doğum ve anomalili bebek gibi istenmeyen sonuçlar doğurabilen bir hastalıkdır. Bu nedenle hamileliğin başlangıcında daha önceden geçirilip geçirilmediği ve bağışıklık olup olmadığı araştırılmalıdır. Kanda yapılan incelemede Toksoplazma IgM aktif enfeksiyonu gösterirken IgG geçirilmiş enfeksiyon ve bağışıklığı ifade eder. Gebelik sırasında aktif enfeksiyon saptandığında uygun şekilde antibiyotikler ile tedavisi gerekir. Başlangıçta IgG negatif olarak saptandığında belirli aralıklarla tekrarı gerekebilir.

İlgili konu: Hamilelik ve toksoplazma


Hepatit ve HIV taraması
Hepatit B virüsü karaciğerde iltihaba neden olan bir mikroorganizmadır. Ülkemizde Hepatit B taşıyıcılığı oldukça yüksektir. Bu nedenle gebeliğin başlangıcında Hepatit B taraması yapılması önemlidir. HBs pozitifliği taşıyıcılığı gösterirken, Anti HBs pozitifliği bağışıklığı belirler. Bağışıklık daha önceden geçirilmiş bir enfeksiyona bağlı olabileceği gibi aşılama sonrası da beklenilen bir durumdur. Hepatit B taşıyıcılığı varlığında doğumdan hemen sonra bebeğe aşı ve koruyucu serum yapılması gerekir.

AIDS'de bebek üzerinde olumsuz etkiler yaratabileceğinden rutin incelemeler arasında HIV testi de bulunur.

HBs negatif ve HIV çıkması durumunda gebeliğin sonlarına doğru doğuma yakın bir dönemde tekrar edilmesinde yarar vardır.

İlgili konu: Gebelik ve Hepatit B enfeksiyonu


Ense kalınlığı ölçümü, İkili test, Üçlü test
Bebekte Down sendromu, ve diğer bazı genetik hastalık olasılığının anlaşılması amacıyla 11-14 haftalarda ultrasonografi ile ense kalınlığı ölçümü ve anne adayından alınan kanda bazı hormonların ölçümü ile ikili test yapılır. 16-20. haftalar arasında ise yine anne adayından alınan kan ile aynı amaç için üçlü test yapılır.

İlgili konu: İkili Test (11-14 testi) ve fetal ense kalınlığı (NT)
Üçlü Test

İndirekt Coombs ve Anti D (rhogam)
Anne adayının kan grubunun Rh(-) baba adayının ise Rh(+) olması durumunda kan uyuşmazlığı söz konusudur. Böyle bir durumde eğer bebeğin kan grubu da Rh(+) ise bebeğe ait kan hücreleri kanama gibi bir nedenle annenin kanı ile temas ettiğinde annenin kanında Rh(+) protinlere karşı antikor adı verilen maddeler oluşur. Böyle bir durumda anne adayında oluşan antikorlar bebeği olumsuz şekilde etkileyebilir. Bu tablo etkilenmiş Rh/Rh uyuşmazlığı olarak tanımlanır. Kan uyuşmazlığından dolayı bebeğin etkilenip etkilenmediği anne adayının kanında yapılan bir test ile anlaşılabilir. Bu testin adı indirekt coombs testidir. Rh uyuşmazlığı olan çiftlerde indirekt cooms testi gebeliğin 28. haftasında yapılır. Yine gebeliğin bu haftalarında anne kanında antikor oluşumunu engellemek için Anti D adı verilen enjeksiyon yapılabilir. Gebeliğin erken dönemlerinde düşük tehditi gibi kanama sorunları olanlarda ya da amniyosentez gibi girişimler yapılan durumlarda kanama ya da işlem sonrasında da Anti D yapılabilir. Doğum sonrasında ise eğer bebek kan grubu Rh(+) olarak saptanırsa ilk 72 saat içinde anneye Anti D yapılarak daha sonraki gebeliklerdeki Rh(+) bebeklerin kan uyuşmazlığından olumsuz şekilde etkilenmelerinin önüne geçilmiş olur.

İlgili konu: Kan uyuşmazlığı

Şeker (Diyabet) tarama testi
Hamilelik şeker hastalığını taklit edebilen bir durumdur. Ayrıca hamile kadınların bazılarınde gebeliğin seyri sırasında diyabet (şeker hastalığı) ortaya çıkabilir. Ortaya çıkan bu durum gebelikten sonra normale dönebileceği gibi kalıcı da olabilir. Gebelik sırasında ortaya çıkan şeker hastalığına gestasyonel diyabet adı verilir. Gebelik ile ilgili şeker hastalığı 24-28. haftalarda ortaya çıkar. Bu nedenle gebelik takipleri sırasında şeker tarama testi yapılır. Bu test için uygun dönem gebeliğin 24-28. haftaları arasıdır. Gestasyonel diyabet taramasında hangi testin daha duyarlı oluduğu konusunda fikirbirliği yoktur. Bazıları sadece açlık kan şekeri bakılmasının yeterli olduğunu savunurken diğerleri 50 gram ya da 75 gram glukoz tarama testi yaptırmayı uygun görürler.Bu testin yapılabilmesi için kişinin aç olması gerekmez. Herhangi bir zamanda kişiye 50 gram glukoz içirildikten 1 saat sonra kan örneği alınarak şeker düzeyine bakılır. 75 gram ile yapılan testte ise 1. ve 2. saatte kan örneği alınarak şeker düzeylerine bakılır.

Testin anormal çıkması durumunda kan şeker düzeyine göre 3 saatlik şeker yükleme testi yapılabilir ya da yapılmayabilir. Glukoz tarama testinde kan şeker düzeyi 140 mg/dl üzerinde ise test pozitif ya da anormal olarak kabul edilir. Sonuç 200 mg/dl ya da üzerinde ise bu durumda diyabet tanısı konur. Sonucun 140-200 mg/dl arasında bulunması durumunda ise 3 saatlik şeker yükleme testi yapılması gerekir.

50 gram glukoz ile yapılan taramanın anormal çıkması mutlaka gestasyonel diyabet olduğu anlamına gelmez. Tarama ve tanı testleri sonucu gestasyonel diyabet saptandığında uygun şekilde tedavisi gerekir. Tedavide bazen sadece diyet yeterli olurken bazen hastanın insülin kullanması gerekebilir.

Diğer testler
Gebeliğin seyri sırasında doktorunuz gerek gördüğünde bazı testleri tekrarlamak gereği duyabilir ya da daha önceden hiç yapılmamış testlerin yapılmasını isteyebilir. Bunlar arasında en sık tekrarlananlar kan sıyımı ve idrar tetkikidir. Öte yandan preeklampsi ya da gebeliği ebağlı hipertansiyon varlığında hastalığın seyrini takip etmek amacıyla kanda karaciğer fonksiyon testleri (SGOT, SGPT), Böbrek fonksiyon testleri (BUN, kreatinin), enfeksiyon belirteçleri (CRP, sedimentasyon) gibi pekçok farklı teste gerek duyulabilir. Bunlar her hamilelik takibinde rutinde yapılmayan testlerdir.
 
22 hafta
Birşey mi dediniz?

Bu haftaya ulaştığınızda bebeğinizle konuşabilir, ona birşeyler okuyabilir ya da şarkı söyleyebilirsiniz. Çünkü artık o sizi duyabilir. Hatta duymakla kalmaz seslere tepki de verebilir. Bu nedenle bebek gelişimi için yapılmış müzik CD'leri dinletebilirsiniz. Anne karnında klasik müzik dinlemenin ruhsal gelişime olumlu yönde etkisi olduğunu iddia eden çalışmalar mevcut. Bunlar doğru olmasa bile minik bebeğinizle birlikte biraz müzik dinlemenin, şarkı söylemenin ya da kitap okumanın ne zararı olabilir ki? Hatta bazı çalışmalar bebeğiniz doğmadan önce ona okuduğunuz kitapları, doğduktan sonra emzirirken yeniden okuduğunuzda minik yavrunuzun daha güçlü emeceğini iddia ediyorlar. Fantastik, değil mi?
Bebeğinizde bu gelişmeler olurken siz de artık dengenizi sağlamakda zaman zaman güçlük çektiğinizi fark edebilirsiniz. Karnınızın büyümesine bağlı olarak bel kavisiniz de içeri doğru genişlediğinden vücudunuzun denge merkezi yer değiştirmektedir. Bünye buna aynı hızda uyum sağlayamadığından dengenizi sağlamakta güçlük yaşayabilirsiniz. Bu nedenle evde yanlızken banyo yapmamanız tavsiye edilir. Yine aynı nedenler ile dengeye dayalı sporlara da ara vermeniz gerekli. Gebelik hormonlarına bağlı olarak parmak eklemlerinize kadar tüm eklemlernizde gevşemeler olacaktır. Bu size bel ağrısı olarak yansıyabilir. Bu haftalar hem denge sorunları hem de bel ağrıları nedeni ile yüksek topuklu ayakkabılara veda edilmesi gereken dönemlerdir. Gebeliğinizi geri kalan kısmında ortopedik ayakkabılar giymeniz rahatsızlıklarınızı azaltacaktır.
Hızlı Seçim
Hafta Seçin 1. Hafta 2. Hafta 3. Hafta 4. hafta 5. Hafta 6. hafta 7. Hafta 8. Hafta 9. Hafta 10. Hafta 11. Hafta 12. Hafta 13. hafta 14. Hafta 15. Hafta 16. Hafta 17. Hafta 18. Hafta 19. Hafta 20. Hafta 21. Hafta 22. Hafta 23. Hafta 24. Hafta 25. Hafta 26. Hafta 27. Hafta 28.Hafta 29.Hafta 30.Hafta 31.Hafta 32.Hafta 33.Hafta 34.Hafta 35.Hafta 36.Hafta 37.Hafta 38.Hafta 39.Hafta 40.Hafta 40+ Hafta


--------------------------------------------------------------------------------
Öneri
Günde tükettiğiniz tuz miktarının 3 gramdan az olmasına dikkat edin. Bu sayede vücüdunuzda su tutulmasının engellenmesine destek olabilirsiniz.


--------------------------------------------------------------------------------

Haftanın Sorusu
Hangisi belağrıları için doğru değildir?
Hemen her gebe kadında görülür.
Ağrı kesici kullanılmaması gerekir
Sıcak uygulaması iyi gelir.
 
kızlar 2 saat önce bir dişimi daha çektirdim...ne kadar bahtsızım ben yaa....
 
evet canım kullanıorum 7. haftamdan berı haftada bır ıgne oluyordum bı kac haftadır 10 gunde bır 32. haftaya kadar vurulmam gerekıo

canım geçmiş olsun.bana da geçen kontrolde verdi doktor iğne :S 36. haftaya kadar haftada 1 kere vurulucam.gerek görseydi serklaj yapacaktı ama açıklık yokmuş.fakat benim önceki hamileliğim sorunluydu.kaybettik bebeği.gerçi başka bi sebeptendi ama doktorum çok garantici.önceki hamileliğin stresli geçti içimiz rahat olsun diye veriyorum bu iğneyi dedi.Allah yardımcımız olsun :Saruboceq:
 
kızlar 2 saat önce bir dişimi daha çektirdim...ne kadar bahtsızım ben yaa....

aa geçmiş olsun cnm yaa gece gece diş mi çektirdin? hem de 2. diş? valla bnm dişler de pek sağlam diil ama sabah akşam fırçalayarak korumaya çalışıyorum.1 çocuk 1 diş derler ama sen baya hızlısın galiba kaydirigubbakcemile3 şaka biyana geçmiş olsun cnm tekrar
 
günaydın kızlar
dün oğlumla randevumuz vardı
minik oğlum 600 gr , 30 cm olmuş
ve inanılmaz hareketliydi.Doktorum bile çok hareketli, ilerde böyle olursa yandın dedi aklinialirimsmile
buarada doktor ultrasonla bakarken oda doktor nereye göötürse cihazı oraya tekme atıyor
aklı sıra oyun oynuyordu bizle gül gül öldük.Tekmeleri online izleyip hissetmek acaip zevkliydi.
Allahıma şükür herşey yolunda.Çok mutlu olduk babasıyla yerimseniben

 

günaydın canım....maşallah oğluşuna ya kocamann olmuşş...allah hepimizin mutluluğunu daim etsin inş
 
mrb arkadaşlar nasılsınız?yarın kayınvelidemler geliyo ve ben bugün deli gibi temizlik yemek vs.. ile uğraşcam arada uğrarım yanınıza inş...hepinize iyi pazarlarrrr
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…