9 yıllık ilişkinin ardından düğüne 2 ay kala terk edilmek....

Ben ne güzel laylaylom ruh halindeyken gayet iyiyken dün akşam onu hatırlatacak bir mevzu oldu. Can sıkıcı bir olay gecede kabus gördüm zaten. Ama olaya olumlu yönden bakıyorum çabuk etkisinden kurtulabiliyorum yani en azından ağır etkiden. Hayırlısı artık cidden iyi olan insanlara şans verme konusunu düşünüyorum. Herşeyin hayırlısı olsun. Canımı sıktığıma değmiyor evet olumsuz enerji alanından kendimi uzak tutmalıyım. Sonuçta ben kötülük yapmadım o yaptı zaten ondan haber aldıkça ya da gördükçe içim sıkılıyor. Üzülmüyorum içime sıkıntı giriyor bu da iyi birşey çünkü uzaklaşma isteği oluşuyor.
 


tatlım,böyle yapması çok normal.sen hala aynı iyinyet ile yaklaşarak bakıyosun...bir pişmanlık bir özür ya da mahçubiyet bekliyosun,ama sşu yazdıklarından anladığım, karşındaki adam at gözlükleri takmış.herşeyi kendine yontan biri...

içten pişmanlık duyan insan herşeyi telafi edebilir ve sen de bunu anlarsın..ama eski nişanlın,yaptığının hata olduğunu biliyor ama hala kendine yontamya devam ediyor.bir nevi de seni arayarak ve sözüm ona konuşarak kendini aklamaya,ben onu aradım hala tartışıyoruz demeye getiriyor....

lütfen artık ararsa açma...kapat tlfnunu..hatta numarasını engelle...

dün gece yaşanan şu olayın etkileri inşallah tez zamanda üstünden kalkar ve kaldığın yerden yoluna devam edersin...
 

işte bu!!! hemen atamayız zaten üstümüzden etkilerini...bu şekilde en ufak değişimlerini bile mantıklı biçimde analiz etmen çokkk güzel!!!

inşallah daha iyi olacağız tatlım,inşallah!!!!
 

evet de mi:)) ben de görünce paradiseye söylemeden geçemedim gerçekten çok tatlı. ne güzel tasasızca yatıyor, imrendim
 



Ayy canım yeterki sen iste tamam değiştirmem
Ben de çok seviyorum onuuu, hep izlerdim küçükken
 

çok haklısın burcucum!! bazı insanlara evet sen haklısın sen en iyisin demek lazım..bundan başkasına algıları kapalı çünkü...

rica ederim birileri aldatmanın anlamını açıp okusun!!!! daha da yazmak istemiyroum,ben sana bilahare anlatcam

herşeyin eskisi gibi olması bazen hayırlı değildir,bunu insanların kabul etmesi gerekir...eskisi iyi olsaydı neden ayrıldık o zaman? demek ki bişeyler ters gidiyor...

boşver burcucum..sen inan çok güçlü ve güzel yürekli bi kızsın...eminim o kısa sinir harplerini de aşacaksın!!!!

 


TELEPATİK BAĞ KURMAK

Geçtiğimiz hafta yazımı okuyanlar hatırlayacaklar; sevdiğiniz ile telepatik bağ kurmanın nasıl bir şey olduğundan söz etmiştim.

Hollywood filmleri sağ olsun, hepimiz uzun süre telepatik bağın çok gizemli bir iş olduğunu zannettik. Hatta karşımızdaki insanı köleleştirebileceğimizi bile düşündük. Korktuk. Oysa telepatik bağ kurmak, zaten insan doğasının bir parçası... Üstelik gizemli, özel yeteneklere bile ihtiyacımız yok. Tek yapmamız gereken şey, beyin dalgalarımızın hızını yavaşlatmak, hepsi bu.

Zaten uykuya dalarken bir kez, uyanırken bir kez olmak üzere, her gün en az iki defa bu süreçten geçiyoruz. Bilinçaltımızın derinliklerinde yatan pek çok düşüncemizi, insanlara yolluyoruz. Hiç dikkat ettiniz mi? İlişkilerin pek çoğunda ilk üç ay çok güzel geçer. Her şey mükemmeldir. Sonra bir tuhaflık olur. Küçük bir olay, bilinçaltınızdaki korkunuzu tetikler. Ve gizemli bir şekilde, korktuklarınız başınıza gelmeye başlar. Artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. İşte bu sürecin kötüye gitmesinde telepatik gücünüzün parmağı vardır. Önce her şey mükemmel gider. Günlerden bir gün bilinçaltınızın köklerinde yerleşmiş bir korku yüzeye çıkıverir (Bu adam beni aldatır.) Her gece uykuya dalarken ve her sabah uyanırken, beyin dalgalarınız gevşediğinde bu korkunuzu erkek arkadaşınıza yollarsınız.

İşin tuhaf tarafı, erkek arkadaşınız bu düşüncenizi, kendi fikri gibi algılayacaktır. Eğer varsa, onun sizi aldatma içgüdüsünü tetiklersiniz. Sizi aldatıp aldatmayacağı, artık onun seçimine kalmıştır.

Düşünebiliyor musunuz? Bu doğal mekanizmayla, sevdiğiniz kişiye pek çok korkunuzu aşılayabiliyorsunuz. Peki, güzel düşünceler dururken, neden korktuklarımızı yolluyoruz?

Çünkü korku, bütün diğer duygulardan daha kuvvetlidir. Kolaylıkla beyin dalgaları yardımıyla dışarı yayılırlar. Karşı tarafın beyin dalgaları yeterince yavaşladığında sizin yolladıklarınızı algılamaya başlar.

"Bütün bunlardan bize ne?" diyebilirsiniz. Güzel bir ilişki başladığında, sevdiğiniz kişiye korkularınızı değil de, paşa gönlünüzün istediği fikirleri yolladığınızı düşünün!

İşte o zaman hayat başka türlü olurdu, öyle değil mi? Örneğin, sevdiğiniz kişinin size gitgide âşık olduğunu, size tam arzu ettiğiniz gibi sevgi ve saygı dolu davrandığını, sizi sık sık telefonla aradığını, romantik ve hoşunuza giden güzel sözler söylediğini telepatik olarak ona yollayabilirsiniz. O, bütün bunları kendi fikri gibi algılayacaktır.

HAYAL KURMAYA BAŞLAYIN

Âşık olup da sevdiği kişiyi olumlu yönde etkilemek isteyenler...

Hemen kendinize sessiz ve konforlu bir köşe bulun. Üç kez derin nefes alıp verin. Vücudunuzun bütün ağırlığını koltuğa bırakın. Zihninize akan düşünceleri durdurmaya çalışmadan, üzerinde yorum yapmadan akıp gitmelerine izin verin. Yavaş yavaş, hayal kurmaya başlayın.

Eğer sevdiğinizin sizi çok sık arayıp güzel sözler söylediğini duymak istiyorsanız, bunun hayalini kurun. Hayallerinizin renkli, parlak, sesli olmasına özen gösterin. Ve telefonunuzun sık sık çaldığını hayal ederken, içinizi sevinç dalgası kaplasın.

İşte telepatik bağın püf noktası bu: O sizi aradığında nasıl sevinç duyacaksanız, hayalinizde aynı sevinci kendinize yaşatmalısınız.

Bilinçaltınız o sırada aktif haldedir. Gerçekle hayali ayırt etmez. Beyin dalgalarınız yeterince yavaşladığında, örneğin uykuya dalarken, hayalini kurduğunuz şeyler sevdiğiniz kişiye ulaşacaktır.

Artık bunları uygulayıp uygulamamak kendisine kalmış. Eğitimlerimde pek çok hanıma bu deneyimi tattırıyorum ve çok güzel sonuçlar alıyoruz. Ama bana soruyorlar: "Seda Hanım, sevdiğim erkek beni sadece telepatik bağ yoluyla arıyorsa ne kıymeti var? Kendi isteğiyle bunu yaparsa daha kıymetli olmaz mı?" Şunu unutmayın. Zaten karşınızdaki kişinin yaptığı pek çok şeyin ardında sizin ona otomatik olarak yolladığınız korkularınız var. Çoğu zaman bunu yaptığınızın farkında bile olmuyorsunuz. Olumlu ya da olumsuz, bilinçaltımızda duran pek çok duygu ve inancı sevdiğimiz kişiye yolluyoruz ve onun pek çok davranışında kendi korkularımız da aktif rol oynuyor. Öyleyse neden bu doğal mekanizmayı lehimize çevirmeyelim?

Seda Diker
 
Sıkıntısı Olan Bu Yazıyı Okusun !

“Gün gelecek Allah’a bana yaşattığı bu sıkıntılar için şükredeceğimi biliyorum” demişti bir arkadaşım. Belki de hayatının en zor günlerini yaşıyordu. Zorlukların insana ne kadar büyük dersler verdiğini uzun uzun konuşmuştuk. Bir acının öğrettiğini bin kahkahanın öğretemeyeceği üzerine birçok örnekler vermiştik o konuşmamızda.

Aradan iki yıla yakın bir zaman geçince arkadaşımın haklı çıktığını gördük. O günlerin acı görünen olaylarının, kendisine ne kadar büyük kapılar açtığını gördükçe “verdiğin acılar için sana şükürler olsun Allah’ım!” demeye başladı.

Gündüzleri fırsat buldukça bir araya geldiğimiz arkadaşıma o günlerde aşağıdaki hikayeyi yollamıştım. “Strese girenin imanından şüphe ederim!” başlıklı yazımı anlamayan ve/veya yanlış anlayan arkadaşlar umarım bu sefer beni doğru anlarlar.

Yaşlı kadın, bir antika dükkanından aldığı yüzyıllık fincanı özenle salon vitrinine yerleştirdi. Fincanın biçimi, üzerindeki işlemeler, renkler onun bir sanat eseri olduğunu söylüyordu. Ödediği fiyatı hatırladı; hayır, hiç de pahalıya almamıştı.

Hayranlıkla fincanı seyretmeye devam etti. Derken, birden fincan dile geldi ve kadına şöyle dedi;
“Bana hayranlıkla baktığının farkındayım. Ama bilmelisin ki, ben hep böyle değildim. Yaşadığım sıkıntılar beni bu hale getirdi.

Kadın şimdi hayret içindeydi. Önündeki kahve fincanı konuşuyordu!

Kekeleyerek: “Nasıl? Anlayamadım?” diyebildi yaşlı kadın.
“Demek istiyorum ki, ben bir zamanlar çamurdan ibarettim ve bir sanatkâr geldi. Beni eline aldı, ezdi, dövdü, yoğurdu. Çektiğim sıkıntılara dayanamayıp:

“Yeter! Lütfen dur artık!” diye bağırmak zorunda kaldım.
Ama usta sadece gülümsedi ve; “Daha değil!” diye cevapladı beni.

“Sonra beni alıp bir tahtanın üzerine koydu. Burada döndüm, döndüm, döndüm. Döndükçe başım da döndü. Sonunda yine haykırdım:
“Lütfen beni bu şeyin üzerinden kurtar. Artık dönmek istemiyorum!”
Ama usta bana bakıp gülümsüyordu:
“Henüz değil!”
“Derken beni aldı ve fırına koydu. Kapıyı kapayıp ısıyı arttırdı. Onu şimdi fırının penceresinden görebiliyordum. Fırın gitgide ısınıyordu. Aklımdan şöyle geçiyordu: Beni yakarak öldürecek”
Fırının duvarlarına vurmaya başladım. Bir taraftan da bağırıyordum:
“Usta usta! Lütfen izin ver buradan çıkayım!”
“Pencereden onun yüzünü görebiliyordum. Hala gülümsüyor ve “Daha değil!” diyordu.
“Bir saat kadar sonra, fırını açtı ve beni çıkardı. Şimdi rahat nefes alabiliyordum, fırının yakıcı sıcaklığından kurtulmuştum. Beni masanın üstüne koydu ve biraz boyayla bir fırça getirdi.
“Boyalı fırçayla bana hafif hafif dokunmaya başladı. Fırça her tarafımda geziniyor ve bu arada ben gıdıklanıyordum.
“Lütfen usta! Yapma, gıdıklanıyorum!” dedim. Onun cevabı ise aynıydı: “Henüz değil!”
“Sonra beni nazikçe tutup yine fırına doğru yürümeye başladı. Korkudan ölecektim. “Hayır! Beni yine fırına sokma, lütfeeen!” diye bağırdım.
Fırını açıp beni içeri iteleyip kapağı kapattı. Isıyı bir öncekinin iki katına çıkardı. “Bu sefer beni gerçekten yakıp kavuracak!” diye düşündüm. Pencereden bakıp ona yine yalvardım, ama o yine “Daha değil!” diyordu. Ancak bu defa ustanın yanaklarından bir damla gözyaşının yuvarlandığını gördüm.
“Tam son nefesimi vermek üzere olduğumu düşünüyordum ki, kapak açıldı ve ustanın nazik eli beni çekip dışarı çıkardı. Derin bir nefes aldım, hasret kaldığım serinliğe kavuşmuştum. Beni yüksekçe bir rafa koydu ve usta şöyle dedi:
“Şimdi tam istediğim gibi oldun. Kendine bir bakmak ister misin?”
Ona “Evet” dedim.
Bir ayna getirip önüme koydu. Gördüğüme inanamıyordum. Aynaya tekrar tekrar baktım ve “Bu ben değilim. Ben sadece bir çamur parçasıydım.”
“Evet bu sensin!” dedi usta. Senin acı ve sıkıntı diye gördüğün şeyler sayesinde böyle mükemmel bir fincan haline geldin.
Eğer seni bir çamur parçası iken üzerinde çalışmasaydım, kuruyup gidecektin.
Döner tezgahın üstüne koymasaydım, ufalanıp toz olacaktın.
Sıcak fırına sokmasaydım, çatlayacaktın.
Boyamasaydım, hayatında renk olmayacaktı.
Ama sana asıl güç ve kuvveti veren ikinci fırın oldu.
Şimdi arzu ettiğim her şey var üzerinde.”

Ve ben kahve fincanı, şu sözlerin ağzımdan çıktığını hayretle fark ettim:
“Ustam! Sana güvenmediğim için beni affet!
Bana zarar vereceğini düşündüm.
Beni benden fazla sevip iyilik yapacağını fark edemedim.
Bakışım kısaydı, ama şimdi beni harika bir sanat eseri yaptığını görüyorum.
Benim sıkıntı ve acı diye gördüğüm şeyleri bana verdiğin için teşekkür ederim…
Teşekkür ederim.”

Usta fincanı, yaratıcı insanı şekillendirir. Yeter ki acı da ki hikmeti görelim.
Kahrın da hoş, lûtfun da hoş demesini bir öğrenebilsek


Alıntıdır....
 
Son düzenleme:
çok beğendim UMUTLU!!

O'ndan gelen herşeye hamd olsun diyebilmek,elbet hayırlar vardır diyebilmek ve tevekkül edebilmek....

işte canım nefsimize hükmedip kalbimizdeki şeytan vesveselerini durdurup isyan etmeyi bırakıp gerçekten içten ama gerçekten verdiği şerrin de bir hayrı olduğunu bilip şükredebilsek kuşkusuzca o zaman kapılar ardı ardına açılacak şimdi pişiyoruz bizde yakındır kuşkusuzca şükretceğimiz günler :)
 


amin canım aminnn!!!

ama bu hamlıktan çıkma süreci çok zor ve genellikle uzun oluyor...olsun biz razıyız değil mi :) sonucu çok güzel olacak çünkü :))


bu arada dün yazdığın msj var ya burada, onları düşünmesek de sürekli anarak olumsuz enerji çekme olayı.aynen katılıyorum..seda diker okuduğun için biliyosun, bir nevi onlara tam tersi enerji gönderiyoruz...artık bunları yapmayalım,hep birlikte hem de...hemen uyaralım ve daha olmulu ve güzel şeyler telkin etmeye çalışalım...

manevi olarak kendimizi iyileştirmek,dolayısı ile bu ayrılık acılarını da atlatmak için faydalı şeyler paylaşalım..birbirimizi güzel etkileyelim,telkin edelim. hep birlikte ama..:13:
 

takıntılı bir insan, ne yaşanmış neler çekmişim umrunda değil yalanlarını nerden öğrendim onun derdinde. sigara evet haklısın o konuda, bu aralar abarttım sanırım:26:

elbette, sevgiyi aşkı da geçtim alışkanlık olur insanda onun için arar bunca zaman ne bileyim herşeyi birlikte yaparken bir anda yapayalnız kalıyorsun, o yalnızlık koyar insana ama bu bile olmuyorsa demek ki gerçek bir sevgi hiç varolmamış diyorum. 2 ay o hayallerin acısını duydum zaten, hepimiz öyleyiz, ileri tarihlerde yaptığımız planlar vardı, birlikte gideceğimiz konsere arkadaşımla gittim, bayramda planlarımız vardı günlerce kimsenin yüzünü görmeden odamda geçirdim, söz günümü bütün gün ağlayarak geçirdim ama sonra fark ettim ki o hayalleri de kuran yalnızca benmişim. sadece benim içim acıdıysa o günlerde o yokluğumu hissetmiyorsa varlığımda hiçbir anlam teşkil etmemiş onun nazarında. bunu anladığımda hayalleri de yaşadığım yalanın içine gömdüm hayat devam ediyor işte, onsuz da olsa...


yok paradise açmayacağım, sinirlerimi bozmak istemiyorum daha fazla haklısın açmamalıydım


sabah yine onun telefonunun sesiyle uyandım bütün gün aradı en sonunda da telefonu kapadım, pişmanlık duymuyor ve asla duymayacak, hatta hala vicdanını rahatlatmak için beni kullanma tüm suçu bana atma derdinde neyse ki bunu görebiliyorum artık. açmamam büyük bir gelişme benim için çok zayıftım çünkü ona karşı ama darmadağın etti bir gecede yine beni neyse bu da geçer, en zor zamanları atlattık değil mi :) bugün sahaf festivali vardı bütün gün kitaplar arasındaydım çok iyi geldi, kendimi bile unutmuşum, neleri severdim neler yapardım vs. özgürleştiğimi hissediyorum acıma rağmen. dışarı çıkmak, bazen o kalabalığa karışmak bile iyi geliyor... şu eve dönünce boşluk hissi de geçse ve o sızı da azalsa o zaman atlattık diyebileceğiz sanırım.
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…