Günaydın kızlarrrrr:)))
Ah bu benim işler, patronlar... birkaç gündür doğru dürüst giremiyorum, yine hüzün kaplamış topiğimizi... Biliyorum insan acıyı da sonuna kadar yaşamak istiyor, hepsini yaşayınca biter belki diye düşündüğümüzden midir, yoksa aslında acıyı yaşamak kendimizi tedavi etmenin bir parçası mıdır, bilemiyorum. Ama şu kesin ki en net, en elle tutulur gözle görülür gerçekler bile biz var dediğimiz için var, yani acılarımız için "yok" desek, bir süre sonra gerçekten yok olacaklar.
Biz üç kardeşiz. Üçümüz de pek çok anne babanın hayallerini süsleyen evlatlar olduk. Anne babamızı çok gururlandırdık. Anneme arkadaşları "keşke çocuk yapmaya devam etseydiniz, nasıl olsa iyi evlatlar oluyorlar" derlerdi. Ben de bu vesileyle aslında bir abimin daha olduğunu ama bebekken öldüğünü öğrendim. Bundan tam 49 sene önce 18 yaşında 45 kg bir kızcağızın yani annemin 8 aylıkken evde doğurduğu, özel bakım ve beslenme gerekirken cahillikten dolayı göz göre göre kaybedilen bir abimiz varmış yani. Çok uzun zaman aklımdan çıkmadı o abim, acaba yaşasaydı nasıl biri olurdu, bizler gibi başarılı mı olurdu, yoksa hayta bir adam mı olurdu, bizler gibi sağlıklı mı olurdu yoksa hastalıkları olur muydu, bizler gibi iyi ve saygın bir insan mı olurdu yoksa annemi babamı üzer miydi, ya da o yaşasaydı en küçük çocuk olarak beni yine isterler miydi diye. Bunlar çocuk zamanımın pragmatist düşünceleriydi. Biraz büyüdüğümde annemin ve babamın kucaklarına aldıkları iki aylık bebeklerini kaybettiklerinde ne hissettiklerini merak ettim. Zavallı abimin mezarı bile belli değildi, pazar aktivitesi olarak babamla Eskişehir'in Çatak Bayırı mesire yerine gider, dönüşte mutlaka yakındaki mezarlığa girip abiciğin mezarını arardık. 30 sene sonra bulamadık bile o mezarı. Biraz daha aklım başıma geldiğinde çok sordum anneme, ne hissettin bebeğin öldüğünde, nasıl üstesinden geldin diye. Annem çok üzüldüğünü, yıkıldığını, hastalar olduğunu; babamın da daha da kötü olduğunu söylerdi. Çocukken kızardım anneme, ne kadar vurdum duymaz, filmlerde böyle olmuyor hiç diye.... Sonraları anladım, eğer kendini bıraksaydı, bir daha anne olabilir miydi, ya da yeni doğacak bebeğine gereken ilgiyi gösterebilir miydi? Daha da büyüdüğümde annem acı bir gün bitiyor kızım dedi, bir gün artık daha fazla acı hissedemiyorsun... İşte o yüzden bitsin diye hep daha da içine dalıp sonunu arıyoruz acının. Ama biz aradıkça da acıyı buluyoruz. "Acı yok" desek belki gerçekten bitecek, artık olmayacak acı.
Olumsuzluğun içinde olumlu birşeyler görmek ne kadar zor biliyorum. Ama hep umut var bence. Umuttan da fazlası var hatta. Düşünsenize bizde şekilsizi ölüsü kımılı ayıklandıktan sonra 50 tane filan sperm kalıyordu. Mikroenjeksiyon olmasa bize sizin çocuğunuz olmaz diyeceklerdi yani. Ben de 15 yıllık ciddi PCOS hastasıydım, insülin direnci, metabolik sendrom had safhadaydı. Şu salak beden kitle indeksine göre obez çıkıyordum, bildiğiniz obez... 3 tane çerçeveletip duvara asılacak kalitede embriyo naklettiler de bir tanesini koruyamadım. Sonra ne oldu, sonra aslında hiçbir şey değişmedi. Sadece gebelik elde etmenin önündeki engelleri tek tek kaldırdılar. Şimdi 7 haftalık hamileyim işte. Biliyorum, hamile kalmak birşey değil, bebeği korumak ve sahip çıkmak da mesele. İşte onun için de olabildiğince gevşek olmaya çalışıyorum, ben iyi olmazsam dünyadaki hiçbir şey iyi olmaz. Kendi dünyamın merkezi benim çünkü...
Hayta bir arkadaşım var, biraz şımarıktır ama çok severim keratayı, meğer annesi 20 yıl uğraştıktan sonra kendiliğinden oluvermiş. Zaten 35 sene önce tüp bebek ne gezer? 2010 Aralık 2011 Ocak tüp bebek anneleri diye bir topic var, gizemli 83 kardeşim açmış. Kız 27 yaşında yumurtalık kanseri ve ikizlerine hamile, düşünün mucizeyi, düşünün zorluğu, acıyı... Daha böyle ne hikayeler var yahu... Bebek sahibi olmak dünyanın en kompleks işi değil ki, en kolay ve doğal işi de maalesef bizim bazı engellerimiz var. Ama diğer tarafta da çok şükür zehir gibi doktorlarımız/uzmanlarımız var, yüksek teknolojili merkezlerimiz var. Kudretimiz yerinde olduğu sürece deneyeceğiz ne yapalım... Üzmeyin ne olur kendinizi, sadece bebek konusuna değil, hiçbir şeye. Benim ve kocamın hayatını tehdit eden bir tehlike vardı, çok aptalca adli bir durum, bir ara anlatırım. 4 senedir çekmediğimiz kalmadı. 3 kez ülke değiştirdik. İşlerimizden olduk, maddi zararımızın haddi hesabı yok. İtibar kaybımız had safhada. Şimdi de ödüm kopuyor, ya bebeğime zarar verirse diye. Sadece bir ruh hastası yüzünden... o kadar zamandır üzüldüm de ne oldu, PCOS'um tavana vurdu o kadar. Üzülmeyin hiçbir şeye, hakikaten değmez. Herşeyin eninde sonunda üstesinden geliniyor, dert veren derman da veriyor. Ya da alışıyoruz işte. Üzülmeyin, ne olur.