Aslinda konu sahibinin ruh halini az cok tahmin edebiliyorum. Kendimden bir örnek vermek istiyorum izninizle: ben zamanında depresyona düşmüşüm, yani hayata tutunduğum tek birşey yok o sıralar. Bir sözde arkadaşımla akşam yemeğine bulusucagiz. Bende o gün kendimi o kadar kötü hissetmiyim diye saçımı bir güzel yapıp makyaj yapmışım. Kendimi biraz daha hissediyim diye. Yemek geldi neyise. Karşımdaki insani dost biliyorum, ama o kişi bana bir saydırmaya başladı. Güya "iyiliğim" için, ama aslında bu insanda bana karşı gram iyi niyet sevgi yok. İşte şöyle sorunluymusum, böyleymisim felan filan. Ben orda bir tıkanıp kaldım, yemeğimden bir çatal yemek yiyemedim. Ama karşımdaki insan beni yerin dibine sokarken bir ağız tadıyla bir yandan yemeğini yiyiyor. Sindire sindire hatta. Benim kafamda o kadar gitmiş ki, bana orda yapılan haksızlığı durdurmak yerine "acaba ne yapsam da beni tekrar sever, sayar" gibi saçma düşünceler geçiyor. Karsimizdaki insan bizi sevmiyor, saymıyor, istediği gibi kendi egosunu ve ihtiyaçlarını bizi ezerek tatmin ediyor ve biz kaybetme korkusundan, yalnız kalma korkusundan ezilmemize göz yumuyoruz, susuyoruz. Sonra bir güzel yemeğini bitirdikten sonra kalktı gitti. Ben eve giderken hüngür hüngür ağladım. Ama o zaman hala bana yapılan haksızlık için ağlamıyorum. Güya kötü olduğum için dostumu kaybettim ya. Ne olursun konu sahibi: yalnız kalmaktan veya bosanmaktan korktuğun için sana yapılan haksızlığa susma, seyirci kalma! Sorun sendede değil. Karşındaki kişide. Simdi seyirci kalırsan ilerde benim gibi göz yaşından şişmiş gözlerinden iyi hissetmek icin sürdüğün makyajlari acıya acıya silmek zorunda kalırsın. Yapma. Kendi hayatının kontrolü her zaman kendi elinde olsun. Bunu başkasının vijdanina bırakma. Çocuğun da var. Başkası yüzünden kendinden olan bir annesi olmasın.