- 14 Eylül 2014
- 2.138
- 4.245
- 333
- Konu Sahibi aralikpapatyasi
-
- #21
Cocuga birimiz bakıyorsa diğeri ev işi yapıyor. Yemek düzeni en kolay olanları bizim evde . Altını ben değiştirdim. Ben uyuttum. Ama kızım bende olmak istediği için. Ben yokken uyuyor babasında. Banyoyu ikimiz yaptırıyoruz.Bir de ne demek çık dışarı. Benimle bu sekilde konuşamaz eşim. Ben de onunla. Birşey de yokken ortada. Çok biliyorsa yapsın. Çok iyi babaysa sorumlulukları paylassın. HaklısınızBazen gerçekten düşünüyorum…
Bir evde anne olmak neden otomatik olarak tüm zor anların sahibi olmak demek?
Kim verdi bize bu görevi?
Kim yazdı bütün krizleri bizim üstümüze?
Kızımın altını değiştiren benim, yemeğini yediren benim, uyutan yine benim.
Ağladığında, çırpındığında, kendini yerlere attığında—tüm fırtınaları göğüsleyen hep ben.
Ve tüm bunların yanında…Çalışıyorum.
Ve işimin devamı için almam gereken bir lisans var.
Sınava hazırlanıyorum, zaman yetmiyor, baskı üzerimde…
Tamamlayamazsam işim riske girecek.
Bu stres bile tek başına yeterken, bir de evdeki yükü taşıyorum.
Dün kızımı yıkadım.
Banyo sonrası giydirirken kıyamet kopardı.
Ben sakin kalmaya çalışıyorum ama içimdeki tüm sabır rezervi tükenmiş artık.
Tam o sırada eşim duştan çıktı, koşup geldi ve:
“Gel kızım, gel, oy birtanem benim oy…”
Sanki ben kötü bir şey yapıyordum da o gelip kahraman gibi “kurtardı.”
Sonra bana döndü ve “Çık odadan.” Dedi.
O an içimde bir şey kırıldı.
Kırılmakla kalmadı, içimde biriken bütün yorgunluk dışarı döküldü.
Evet, bazen sinirleniyorum.
Bazen sabrım kalmıyor.
Ama bu beni kötü bir anne yapmaz.
Bu sadece… tükenmiş olduğumu gösterir.
Gerçek şu ki:
Ben 7/24 bu yükün altındayım.
O ise sadece işin eğlenceli kısmına yetiştiğinde “iyi baba” rolü parlıyor.
Güzel anlar, gülücükler, dışarıda gezmeler…
Sanki çocuk sadece eğlenceli bir oyuncak.
Evin tüm fırtınalı havasını soluyan benken, o güneş açınca beliriyor.
Bazen gerçekten adaletsizlik gibi geliyor bu düzen.
Ama en kötüsü ne biliyor musunuz?
Tüm bu yorgunluğun yanında bana sürekli “sakin ol” denmesi.
Sakin olamıyorum çünkü yorgunum.
Sakin olamıyorum çünkü yalnız hissediyorum.
Sakin olamıyorum çünkü her şey bende düğümleniyor.
Ve işte burada kafam karışıyor.
Çalışıyorum, lisans sınavım var, zaman daralıyor, ev yükü ağır…
Bir yerden sonra gerçekten neyi nasıl toparlayacağımı bilemiyorum.
Sahi siz bu yükü nasıl taşıyorsunuz?
Lütfederek yapsın bosverin yeter ki yapsın. Yapa yapa alışır ve zamanla onun da görevi olur, kanıksar. Sürece dahil edin, yapamadığınız şeyleri de bırakın yapmayın (çocuk bakımını tenzih ediyorum ancak onun haricinde yemek, temizlik vb. hepsini üzerinize almayın, o yapmıyorsa siz de yapmayın)Sağolsun fiziki olarak varlığını hissettiriyor onun haricinde rica minnet istediğim şeyleri lütfediyor yapıyor..
Sorun eşinizde sizde değilBazen gerçekten düşünüyorum…
Bir evde anne olmak neden otomatik olarak tüm zor anların sahibi olmak demek?
Kim verdi bize bu görevi?
Kim yazdı bütün krizleri bizim üstümüze?
Kızımın altını değiştiren benim, yemeğini yediren benim, uyutan yine benim.
Ağladığında, çırpındığında, kendini yerlere attığında—tüm fırtınaları göğüsleyen hep ben.
Ve tüm bunların yanında…Çalışıyorum.
Ve işimin devamı için almam gereken bir lisans var.
Sınava hazırlanıyorum, zaman yetmiyor, baskı üzerimde…
Tamamlayamazsam işim riske girecek.
Bu stres bile tek başına yeterken, bir de evdeki yükü taşıyorum.
Dün kızımı yıkadım.
Banyo sonrası giydirirken kıyamet kopardı.
Ben sakin kalmaya çalışıyorum ama içimdeki tüm sabır rezervi tükenmiş artık.
Tam o sırada eşim duştan çıktı, koşup geldi ve:
“Gel kızım, gel, oy birtanem benim oy…”
Sanki ben kötü bir şey yapıyordum da o gelip kahraman gibi “kurtardı.”
Sonra bana döndü ve “Çık odadan.” Dedi.
O an içimde bir şey kırıldı.
Kırılmakla kalmadı, içimde biriken bütün yorgunluk dışarı döküldü.
Evet, bazen sinirleniyorum.
Bazen sabrım kalmıyor.
Ama bu beni kötü bir anne yapmaz.
Bu sadece… tükenmiş olduğumu gösterir.
Gerçek şu ki:
Ben 7/24 bu yükün altındayım.
O ise sadece işin eğlenceli kısmına yetiştiğinde “iyi baba” rolü parlıyor.
Güzel anlar, gülücükler, dışarıda gezmeler…
Sanki çocuk sadece eğlenceli bir oyuncak.
Evin tüm fırtınalı havasını soluyan benken, o güneş açınca beliriyor.
Bazen gerçekten adaletsizlik gibi geliyor bu düzen.
Ama en kötüsü ne biliyor musunuz?
Tüm bu yorgunluğun yanında bana sürekli “sakin ol” denmesi.
Sakin olamıyorum çünkü yorgunum.
Sakin olamıyorum çünkü yalnız hissediyorum.
Sakin olamıyorum çünkü her şey bende düğümleniyor.
Ve işte burada kafam karışıyor.
Çalışıyorum, lisans sınavım var, zaman daralıyor, ev yükü ağır…
Bir yerden sonra gerçekten neyi nasıl toparlayacağımı bilemiyorum.
Sahi siz bu yükü nasıl taşıyorsunuz?
Anne gibi babalar olsa da genelde durum böyle.Fakat eşinizin çık odadan oy kızım falan demesi hoş değil aksine sizin yıprandığınızı görüp sen içeri geç hayatım bir sakinleş demeliydi.Hep derim ki anneyi yoran çocuk değil anneyi yoran eşin ilgisizliği,görülmemekBazen gerçekten düşünüyorum…
Bir evde anne olmak neden otomatik olarak tüm zor anların sahibi olmak demek?
Kim verdi bize bu görevi?
Kim yazdı bütün krizleri bizim üstümüze?
Kızımın altını değiştiren benim, yemeğini yediren benim, uyutan yine benim.
Ağladığında, çırpındığında, kendini yerlere attığında—tüm fırtınaları göğüsleyen hep ben.
Ve tüm bunların yanında…Çalışıyorum.
Ve işimin devamı için almam gereken bir lisans var.
Sınava hazırlanıyorum, zaman yetmiyor, baskı üzerimde…
Tamamlayamazsam işim riske girecek.
Bu stres bile tek başına yeterken, bir de evdeki yükü taşıyorum.
Dün kızımı yıkadım.
Banyo sonrası giydirirken kıyamet kopardı.
Ben sakin kalmaya çalışıyorum ama içimdeki tüm sabır rezervi tükenmiş artık.
Tam o sırada eşim duştan çıktı, koşup geldi ve:
“Gel kızım, gel, oy birtanem benim oy…”
Sanki ben kötü bir şey yapıyordum da o gelip kahraman gibi “kurtardı.”
Sonra bana döndü ve “Çık odadan.” Dedi.
O an içimde bir şey kırıldı.
Kırılmakla kalmadı, içimde biriken bütün yorgunluk dışarı döküldü.
Evet, bazen sinirleniyorum.
Bazen sabrım kalmıyor.
Ama bu beni kötü bir anne yapmaz.
Bu sadece… tükenmiş olduğumu gösterir.
Gerçek şu ki:
Ben 7/24 bu yükün altındayım.
O ise sadece işin eğlenceli kısmına yetiştiğinde “iyi baba” rolü parlıyor.
Güzel anlar, gülücükler, dışarıda gezmeler…
Sanki çocuk sadece eğlenceli bir oyuncak.
Evin tüm fırtınalı havasını soluyan benken, o güneş açınca beliriyor.
Bazen gerçekten adaletsizlik gibi geliyor bu düzen.
Ama en kötüsü ne biliyor musunuz?
Tüm bu yorgunluğun yanında bana sürekli “sakin ol” denmesi.
Sakin olamıyorum çünkü yorgunum.
Sakin olamıyorum çünkü yalnız hissediyorum.
Sakin olamıyorum çünkü her şey bende düğümleniyor.
Ve işte burada kafam karışıyor.
Çalışıyorum, lisans sınavım var, zaman daralıyor, ev yükü ağır…
Bir yerden sonra gerçekten neyi nasıl toparlayacağımı bilemiyorum.
Sahi siz bu yükü nasıl taşıyorsunuz?
Hayatı ve çocuk bakımını paylaşarak tabiki. Ev işlerinde biri yemek yaptıysa öbürü toplar mutfağı siler çay koyar, çocuk bakımındada aynı şekilde, birde kimin heyheyleri önce geldiyse diğeri onu havalandırırBazen gerçekten düşünüyorum…
Bir evde anne olmak neden otomatik olarak tüm zor anların sahibi olmak demek?
Kim verdi bize bu görevi?
Kim yazdı bütün krizleri bizim üstümüze?
Kızımın altını değiştiren benim, yemeğini yediren benim, uyutan yine benim.
Ağladığında, çırpındığında, kendini yerlere attığında—tüm fırtınaları göğüsleyen hep ben.
Ve tüm bunların yanında…Çalışıyorum.
Ve işimin devamı için almam gereken bir lisans var.
Sınava hazırlanıyorum, zaman yetmiyor, baskı üzerimde…
Tamamlayamazsam işim riske girecek.
Bu stres bile tek başına yeterken, bir de evdeki yükü taşıyorum.
Dün kızımı yıkadım.
Banyo sonrası giydirirken kıyamet kopardı.
Ben sakin kalmaya çalışıyorum ama içimdeki tüm sabır rezervi tükenmiş artık.
Tam o sırada eşim duştan çıktı, koşup geldi ve:
“Gel kızım, gel, oy birtanem benim oy…”
Sanki ben kötü bir şey yapıyordum da o gelip kahraman gibi “kurtardı.”
Sonra bana döndü ve “Çık odadan.” Dedi.
O an içimde bir şey kırıldı.
Kırılmakla kalmadı, içimde biriken bütün yorgunluk dışarı döküldü.
Evet, bazen sinirleniyorum.
Bazen sabrım kalmıyor.
Ama bu beni kötü bir anne yapmaz.
Bu sadece… tükenmiş olduğumu gösterir.
Gerçek şu ki:
Ben 7/24 bu yükün altındayım.
O ise sadece işin eğlenceli kısmına yetiştiğinde “iyi baba” rolü parlıyor.
Güzel anlar, gülücükler, dışarıda gezmeler…
Sanki çocuk sadece eğlenceli bir oyuncak.
Evin tüm fırtınalı havasını soluyan benken, o güneş açınca beliriyor.
Bazen gerçekten adaletsizlik gibi geliyor bu düzen.
Ama en kötüsü ne biliyor musunuz?
Tüm bu yorgunluğun yanında bana sürekli “sakin ol” denmesi.
Sakin olamıyorum çünkü yorgunum.
Sakin olamıyorum çünkü yalnız hissediyorum.
Sakin olamıyorum çünkü her şey bende düğümleniyor.
Ve işte burada kafam karışıyor.
Çalışıyorum, lisans sınavım var, zaman daralıyor, ev yükü ağır…
Bir yerden sonra gerçekten neyi nasıl toparlayacağımı bilemiyorum.
Sahi siz bu yükü nasıl taşıyorsunuz?
Güzel zamanlarda ortaya çıkıp çocuğa iki agucuk yapmak kolaydır.Sizin bütün zorlukları göğüslediğinizi görmezden gelip artık dayanamadığınız,kendinize hakim olamadığınız zamandaki hareketlerinizi yargılıyor eşiniz.Sizin yerinizde olsam sağlam bir cinnet geçirirdim.Bazen gerçekten düşünüyorum…
Bir evde anne olmak neden otomatik olarak tüm zor anların sahibi olmak demek?
Kim verdi bize bu görevi?
Kim yazdı bütün krizleri bizim üstümüze?
Kızımın altını değiştiren benim, yemeğini yediren benim, uyutan yine benim.
Ağladığında, çırpındığında, kendini yerlere attığında—tüm fırtınaları göğüsleyen hep ben.
Ve tüm bunların yanında…Çalışıyorum.
Ve işimin devamı için almam gereken bir lisans var.
Sınava hazırlanıyorum, zaman yetmiyor, baskı üzerimde…
Tamamlayamazsam işim riske girecek.
Bu stres bile tek başına yeterken, bir de evdeki yükü taşıyorum.
Dün kızımı yıkadım.
Banyo sonrası giydirirken kıyamet kopardı.
Ben sakin kalmaya çalışıyorum ama içimdeki tüm sabır rezervi tükenmiş artık.
Tam o sırada eşim duştan çıktı, koşup geldi ve:
“Gel kızım, gel, oy birtanem benim oy…”
Sanki ben kötü bir şey yapıyordum da o gelip kahraman gibi “kurtardı.”
Sonra bana döndü ve “Çık odadan.” Dedi.
O an içimde bir şey kırıldı.
Kırılmakla kalmadı, içimde biriken bütün yorgunluk dışarı döküldü.
Evet, bazen sinirleniyorum.
Bazen sabrım kalmıyor.
Ama bu beni kötü bir anne yapmaz.
Bu sadece… tükenmiş olduğumu gösterir.
Gerçek şu ki:
Ben 7/24 bu yükün altındayım.
O ise sadece işin eğlenceli kısmına yetiştiğinde “iyi baba” rolü parlıyor.
Güzel anlar, gülücükler, dışarıda gezmeler…
Sanki çocuk sadece eğlenceli bir oyuncak.
Evin tüm fırtınalı havasını soluyan benken, o güneş açınca beliriyor.
Bazen gerçekten adaletsizlik gibi geliyor bu düzen.
Ama en kötüsü ne biliyor musunuz?
Tüm bu yorgunluğun yanında bana sürekli “sakin ol” denmesi.
Sakin olamıyorum çünkü yorgunum.
Sakin olamıyorum çünkü yalnız hissediyorum.
Sakin olamıyorum çünkü her şey bende düğümleniyor.
Ve işte burada kafam karışıyor.
Çalışıyorum, lisans sınavım var, zaman daralıyor, ev yükü ağır…
Bir yerden sonra gerçekten neyi nasıl toparlayacağımı bilemiyorum.
Sahi siz bu yükü nasıl taşıyorsunuz?
Çözüm basit o çok dışarı diyen adamla rolleri değişecek siniz. Bırakın bakalım baksın . Sorumluluğu biz yukleniyoruz bı b.k varmış gibi. Verin sorumlulugun yarısını eşinize. Madde madde yazın. Bebeği hep siz uyutuyorsaniz hep bonyonve kıyafet işini eşiniz yapacak mesela. Gece siz uyaniyorsaniz bebeğe akşam yemeklerini o hazırlayacak. Gibi gibiBazen gerçekten düşünüyorum…
Bir evde anne olmak neden otomatik olarak tüm zor anların sahibi olmak demek?
Kim verdi bize bu görevi?
Kim yazdı bütün krizleri bizim üstümüze?
Kızımın altını değiştiren benim, yemeğini yediren benim, uyutan yine benim.
Ağladığında, çırpındığında, kendini yerlere attığında—tüm fırtınaları göğüsleyen hep ben.
Ve tüm bunların yanında…Çalışıyorum.
Ve işimin devamı için almam gereken bir lisans var.
Sınava hazırlanıyorum, zaman yetmiyor, baskı üzerimde…
Tamamlayamazsam işim riske girecek.
Bu stres bile tek başına yeterken, bir de evdeki yükü taşıyorum.
Dün kızımı yıkadım.
Banyo sonrası giydirirken kıyamet kopardı.
Ben sakin kalmaya çalışıyorum ama içimdeki tüm sabır rezervi tükenmiş artık.
Tam o sırada eşim duştan çıktı, koşup geldi ve:
“Gel kızım, gel, oy birtanem benim oy…”
Sanki ben kötü bir şey yapıyordum da o gelip kahraman gibi “kurtardı.”
Sonra bana döndü ve “Çık odadan.” Dedi.
O an içimde bir şey kırıldı.
Kırılmakla kalmadı, içimde biriken bütün yorgunluk dışarı döküldü.
Evet, bazen sinirleniyorum.
Bazen sabrım kalmıyor.
Ama bu beni kötü bir anne yapmaz.
Bu sadece… tükenmiş olduğumu gösterir.
Gerçek şu ki:
Ben 7/24 bu yükün altındayım.
O ise sadece işin eğlenceli kısmına yetiştiğinde “iyi baba” rolü parlıyor.
Güzel anlar, gülücükler, dışarıda gezmeler…
Sanki çocuk sadece eğlenceli bir oyuncak.
Evin tüm fırtınalı havasını soluyan benken, o güneş açınca beliriyor.
Bazen gerçekten adaletsizlik gibi geliyor bu düzen.
Ama en kötüsü ne biliyor musunuz?
Tüm bu yorgunluğun yanında bana sürekli “sakin ol” denmesi.
Sakin olamıyorum çünkü yorgunum.
Sakin olamıyorum çünkü yalnız hissediyorum.
Sakin olamıyorum çünkü her şey bende düğümleniyor.
Ve işte burada kafam karışıyor.
Çalışıyorum, lisans sınavım var, zaman daralıyor, ev yükü ağır…
Bir yerden sonra gerçekten neyi nasıl toparlayacağımı bilemiyorum.
Sahi siz bu yükü nasıl taşıyorsunuz?
Bosanmis bir anneyim, 4 ve 2 yasinda evlatlarim var, haftanin 2 bazen 3 gunu babalari geliyor ve cocuklara bakiyor, ben bazen cikip dolasiyorum bazen ailece vakit geciriyoruz.Bazen gerçekten düşünüyorum…
Bir evde anne olmak neden otomatik olarak tüm zor anların sahibi olmak demek?
Kim verdi bize bu görevi?
Kim yazdı bütün krizleri bizim üstümüze?
Kızımın altını değiştiren benim, yemeğini yediren benim, uyutan yine benim.
Ağladığında, çırpındığında, kendini yerlere attığında—tüm fırtınaları göğüsleyen hep ben.
Ve tüm bunların yanında…Çalışıyorum.
Ve işimin devamı için almam gereken bir lisans var.
Sınava hazırlanıyorum, zaman yetmiyor, baskı üzerimde…
Tamamlayamazsam işim riske girecek.
Bu stres bile tek başına yeterken, bir de evdeki yükü taşıyorum.
Dün kızımı yıkadım.
Banyo sonrası giydirirken kıyamet kopardı.
Ben sakin kalmaya çalışıyorum ama içimdeki tüm sabır rezervi tükenmiş artık.
Tam o sırada eşim duştan çıktı, koşup geldi ve:
“Gel kızım, gel, oy birtanem benim oy…”
Sanki ben kötü bir şey yapıyordum da o gelip kahraman gibi “kurtardı.”
Sonra bana döndü ve “Çık odadan.” Dedi.
O an içimde bir şey kırıldı.
Kırılmakla kalmadı, içimde biriken bütün yorgunluk dışarı döküldü.
Evet, bazen sinirleniyorum.
Bazen sabrım kalmıyor.
Ama bu beni kötü bir anne yapmaz.
Bu sadece… tükenmiş olduğumu gösterir.
Gerçek şu ki:
Ben 7/24 bu yükün altındayım.
O ise sadece işin eğlenceli kısmına yetiştiğinde “iyi baba” rolü parlıyor.
Güzel anlar, gülücükler, dışarıda gezmeler…
Sanki çocuk sadece eğlenceli bir oyuncak.
Evin tüm fırtınalı havasını soluyan benken, o güneş açınca beliriyor.
Bazen gerçekten adaletsizlik gibi geliyor bu düzen.
Ama en kötüsü ne biliyor musunuz?
Tüm bu yorgunluğun yanında bana sürekli “sakin ol” denmesi.
Sakin olamıyorum çünkü yorgunum.
Sakin olamıyorum çünkü yalnız hissediyorum.
Sakin olamıyorum çünkü her şey bende düğümleniyor.
Ve işte burada kafam karışıyor.
Çalışıyorum, lisans sınavım var, zaman daralıyor, ev yükü ağır…
Bir yerden sonra gerçekten neyi nasıl toparlayacağımı bilemiyorum.
Sahi siz bu yükü nasıl taşıyorsunuz?
Ay yeter be her konuya her konuya. Sen yapmamışsın zaten tamam artik ne herkese bulaşıyorsun.Yapmayın. Yani? Yaparken biliniyor annelik zor. Ne sandınız? Paldır küldür doğurun anam hemen evlenen herkes ilk sene hamile kalıyor. Sonra vay anam zor vs. Yapmayın
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?