Beş Vakit Namaz Kılanlar...

Ne mutlu sana..benim öyle bir imkanım yok su an malesef..zaten herkes ofis odalarında en az dört beş kişi çalışıyor ve bos oda yok
peki lavabonuz küçük mü? eski işyerimde temizlikçi bi abla vardı tuvalet bayağı büyüktü lavabonun önüne karton serer üstünde kılardı tuvaletin içinde kılmıyorum sonuçta elimden gelen bu Rabbim kabul eder derdi o geldi aklıma şimdi
 
İnsan secde etmeye anne rahminde başlar, namaz insan olma ve insan kalmanın tecellisidir . Namaz yaratanın yarattığını, yarattığı gibi görme arzusuna liyakatin bir antrenmanıdır. Namaz kuru bir antrenman, zoraki bir görev, farkındalıksız bir alışkanlık değil, ancak haşyetle, huşu ile; bilinmez gizemine dahil olmanın, kozmik bilincinde var olmanın uygulamalı deneyimini, miraç eylemenin yüce bir algılamasıdır. Salih kişi oluşun talimi ve terbiyesidir. Istırap tatili, meserret mesaisidir. Namaz tüm çevre şartlarına "amaaan" Diyebilme kabiliyetidir, Namaz; şüphe, korku, tükenmişlik gibi nevrotik algılamalardan halas oluşun ilacıdır. Namaz özgürleştirici, kahramanlaştırıcı bir can simidi olarak, çevre şartları ve yanlış paradigmalarla kirlenen zihin ve gönülleri günün belli saatlerinde arındırma ve resetleme eylemidir. Başka bir deyişle, umut ve mutluluk enjeksiyonudur. Mekân ve zamanda konuşlandırılmış, göklerde ya da yerlerde, Kâbe'de ev-bark sahibi kılınmış bir Allah anlayışından çıkarıp, gönüllerde var edilmiş Allah inancına eriştirmek amaçlıdır. Haşa zalim, zorba, hak tanımaz, korkular ve dayatılara sahip Allah anlayışından kurtarıp, Rahman ve Rahim; seven ve sevgisiyle en özel kıvamda varedeni, bize dost kılan, gönlümüzün gönlüne miraçtır namaz.
 
okudum, çok güzel, sağ ol canım.
hayırlı cumalar...
 
Mükemmel bir anlatım..tesekkurler
 
namaz benım afyonumdur,namaz kılmasam kafama sıkardım,abdest başlar sakınleşmeye uuvlarım,namaza durunca dıngınleşir ruhum,namaz benı ehılleştirdi,sakın,dingin yaptı,ve namaz AN da kalmanın tek yoludur,ne güzeldır herşeyı boşverip yaradanla randevuya gitmek,alem akıp gıderkenisen gizlice Rabbınle randevundasındır,Allah korusun bir vakit namaz kılmasam,kendımın nasıl bir canavara dönüşeceğini düşünmek bile istemıyorum,zira ayın bazı dönemınde bır prova gibi bunu yaşıyorum,ve dehşet depresyon oluyor,ve bitsede namaza duram dıye sanıye sayıyorum,çok şükür,evet namaz bağımlısıyım,yaşayamam onsuz,
 
Çok güzel bir yazı çok doğru gerçekten namaz insanı bütün kötülüklerden alıkoyuyor Allah başımızı secdeden ayırmasın inşallah.
 
arkadaşlar nasılsınız umarım hepiniz iyisinizdir manevı annemın kızı melıkeye dua bekliyorum sizden ALLAH rızası için sevdiğine kavuşup evlenmesi için erkek arkadaşı annesine evlenmek istediğini söylemiş ama kaynana olacak kadın pek istemiyormuş çok üzülüyor melike de bana çok iyilikleri dokundu son 10 senedr haklarını ödeyemem burada birbirimize çok dua ettiğimiz günler oldu yine sizlerden dua bekliyorum melike için
 
Recep ŞAHAN
kurugeris@hotmail.com
NAMAZ KILMAYAN KAFİR OLMAZ AMA...
19/10/2015

Ülkemizde, kendisini Müslüman olarak tanımlayanlar arasında yapılan bir istatistiki araştırmaya göre 5 vakit namazı kılanların oranı kaç biliyor musunuz? Yaklaşık %30. Bunu tersten okuyacak olursak %98’i Müslüman olan ülkemizde Müslümanların %70’i 5 vakit namaz kılmıyor. Bu İslam adına kara bir tablo değil midir sizce de!

Bu tabloyu gördükten sonra bu saatten sonra dinin ameli boyutu adına yapılacak en hayırlı çalışma şüphesiz BEŞ VAKİT NAMAZ konusunda olacaktır. Öncelikle kendisini Müslüman olarak tanımlayan insanların namaz hususundaki bu gevşekliğinin sebepleri ortaya konulmalıdır. Biz burada bir miktar bahsedelim.

Namaz, İslamın üzerine bina edildiği 5 temel sütunun en önemlisidir.Efendimiz(sav) “İslam beş şey üzere bina edilmiştir..” dedikten sonra Kelime-i şahadetten sonra namazı zikretmiştir.Kelime-i şahadet anahtarıyla İslam dairesine giren kişinin ilk yapacağı işi NAMAZ kılmaktır. Zira Kur’an –ı Kerim de buna işaret eder. İmandan sonra dinin pratiği olan namaz emredilir. Mesela bir ayette şöyle denilir.”O takva sahipleri ki gabya iman ederler ve namazı dosdoğru kılarlar…”(Bakara2/3)

Dinin temeli İMAN, bu temelin üzerine inşa edilecek İslam binasının ana kolonu/direği de NAMAZDIR. İslam binasının sağlam ayakta durabilmesi için NAMAZ kolonu sağlam olmak durumundadır.Namazsız kamil manada mümin olunmaz. Büyüklerden birine sorulmuş namaz kılmayan kafir olur mu diye. Cevap kısa ve ders verir niteliktedir: Namaz kılmayan kafir olmaz ama kafirler de namaz kılmaz.

Namazda gevşekliğin sebeplerinden birisi de topluma sirayet eden İBADETLERİ ÖTELEME HASTALIĞIDIR. “Neden namaz kılmıyorsun?” sorumuza şöyle cevaplar veriliyor. Daha yaşım genç,askerlikten sonra namaza başlayacağım,evlenince başlayacağım,emekli olunca bir tevbe edip başlayacağım…Bu cevapları verenlerin unuttukları husus Azrail’in ölümü ötelemeyecek olmasıdır.Azrail(as)’in ne zaman geleceğini bilmediğimize göre nedir bu rahatlık anlayamıyorum!?

Diğer bir husus KALBİM TEMİZ hastalığı..Bazen de şöyle deniliyor.Bakma namaz kılmadığıma benim kalbim temiz..Kalbin temizliği deterjanla mı oluyor acaba? Halbuki günahlar kalbi paslandırır değil mi.Nitekim bir hadis-i şerifte şöyle denilir.Kul günah işleyince kalbinde siyah bir nokta belirir.Eğer tevbe ederse silinir.Etmez de günaha devam ederse bu siyah noktalar çoğalır ve kalp katran kesilir..

Buna göre bir vakit namaz kılmayan kişi günah işlemiş olduğundan kalbinde bir nokta belirmez mi? Günde 5 defa kılmayınca 5 siyah nokta eder. Haftada 5x7= 35, ayda 4x35=140 siyah nokta. Gerisini siz hesap edin. Ömür boyu namaz kılmayanı varın siz düşünün. Bu sadece namaz kaleminde hesap edilince böyle. Diğer ibadetleri siz hesap edin.

Hem Hz.Peygamber’in kalbi çok pis miydi de ayakları şişinceye kadar namaz kılıyordu. O, namaza o kadar vurgu yapmıştır ki “gözümün nuru”, “müminin miracı” olarak nitelediği namaz O’nun vefat etmeden önce konuştuğu son cümlelerden olmuş ve “namazı zayi etmeyin” diyerek darı-ı bekaya göçmüştür.
 
CAMİYLE TANIŞMAYA GÖTÜREN YOLLAR OLMALI



Elinden kendisini çeken oğlunu daha fazla kıramadı, “Tamam” dedi. Giyinip evden çıktıklarında parkın nerede olduğunu bilmiyordu. Yeni taşındıkları muhite yabancıydılar. Köşedeki bakkala sordular parkın yerini.

– İki sokak sonra sağa dönün, caminin yanında.

Bir banka oturduğunda oğlu Aycan kaydırakların üstüne çıkmıştı bile. Etrafına bakınırken parkın bahçe duvarlarının aynı zamanda caminin de duvarları olduğunu görüp biraz garipsemişti. Caminin geniş bir avlusu vardı. Onun yanında yemyeşil ağaçların altında bir dinozor kaydırak, ejderhadan yapılmış salıncaklar ve tahta evler vardı.

Baba–oğulun park gezilerine zaman zaman anne Lale hanım da katıldı. Aycan koşup oynuyor, onlar da ağaçların altındaki banklarda sohbet ediyorlardı. Yine böyle bir günde Aycan koşarak gelmiş ve tuvaleti olduğunu söylemişti. Eve yetişemeyeceklerini anlayan Birol beye eşi “Caminin tuvaletine götür.” demişti.

Oldu olası camilere ısınamamıştı. Tereddütle caminin tuvaletine girdiğinde tahayyül ettiği kötü manzarayla karşılaşmayınca şaşırmıştı. Her taraf pırıl pırıldı. Lavabolardaki aynalar, kâğıt havlular onun şokunu daha da artırmıştı. Çıkışta elini cebine attı; ama para verecek bir camekân göremedi. Yaşlı bir dede ona, “Oğlum tuvalet ücretsiz.” dedi.

Parkı seven Cumhur ailesi yine böyle bir park gezisi sırasında konuşmaya dalmış, Aycan’ı unutmuşlardı. Leyla hanım, oğlu Aycan’a bir göz gezdirip göremeyince telaşlanmıştı. Parkın her yerine baktıkları halde Aycan yoktu. Oğullarıyla oynayan küçük kıza onu sorduklarında arkadaşı Servet’le birlikte camiye gittiğini öğrendiler.

Biraz tereddütle ayakkabılarını çıkardığında içinde bir korkunun varlığını hissetti. 35 yaşına gelmişti; ama bir camiye gittiğini hiç hatırlamıyordu. Sadece arkadaşlarından camiyle ilgili kötü izlenimler dinlemişti.

Oğlu Aycan’ı ön taraflarda bir sütunun dibinde gördü. Namaz kılan insanlar vardı, “gidebilir miyim” diye düşündü. “Bana kızarlar mı acaba!” diye içinden geçirdi. Oğlunu gidip almaya karar verdiğinde yavaş adımlarla geçti insanların arasından. Aycan eline aldığı tesbihlerle oynarken çevresini de merakla izliyordu. Babası elinden tutup çekti; ama gelmek istemiyordu. Birol bey de oturup namaz kılanları izlemeye koyulduğunda gözleri camiye ve cemaate daldı. Zannettiği gibi pis halılar yoktu. Aksine tertemizdi ortam. İnsanlar da asık suratlı değil, sevecendi. Namazını bitiren bir dede onların yanına gelmiş Aycan’ı kucağına alıp sevmişti.

Birol bey oğlunu o yaz camiden almak için birkaç kez daha camiye girmişti. Hatta bir keresinde hocanın sohbetine takılmış, kalkıp gidememişti.

Birol beyin hayatını bir çocuk parkı değiştirmişti. Cami avlusundaki bir parkla camiye ısınmış, 35 yıllık hayatında bir camiye adım atmıştı. Birol beyin her dost sohbetinde şöyle dediğine herkes şahit oluyordu artık:

– Camiyi yaptıranlar eğer yanına çocuk parkını da düşünmeselerdi ben ve çocuğum camiyle tanışmayacaktık. Allah caminin yanına çocuk parkını da düşünenlerden razı olsun.
 
Allah'a en sevimli mekânlar mescitlerdir



Cenab–ı Hak ilk mescidi, “evim” (Bakara, 2/125; el–Hac, 22/26) ve “bu beytin Rabbi” (Kureyş, 106/3) ifadeleriyle yüceltmiştir. Bundan dolayı Kâbe’ye “Beytullah” denilmiştir. Hz. Peygamber’in bir hadisine göre, adının anıldığı ve kendisine kulluk görevinin yerine getirildiği yerler olarak mescitler Allah’a en sevimli mekanlardır (Müslim, “Mesacid”, 288). Hak Teâla mescitleri isminin zikredildiği ve adeta nurunun aydınlattığı yerler olarak zikreder. (Nur, 24/35–36) Bu bakımdan orada edeple hareket edilmesi emredilir.



Mabet, kulluğun topluca sergilendiği, omuzların birleşip yekvücut olarak kıyama durulduğu, bellerin hep birden huşû ile Yüce Rabb’in huzurunda bükülüp rüku edildiği, alınların toptan yerlere sürülüp derin bir saygı ile secdeye varıldığı, tatlı nağmelerle ilâhî kelamın terennüm edilip cemaatle ellerin semaya kalktığı, bütün sınıfların ortadan kalkarak herkesin “kul” vasfı ile eşit olduğu, dayanışmanın, kardeşliğin, muhabbetin tesis edildiği müstesna mekandır.



Kâinatın İftihar Tablosu, Mekke’den Medine’ye hicretinden sonra ilk olarak Mescid–i Nebevi’yi inşâ etmişti. O, mescidi bir ibadetgâh olarak kullanmanın yanında eğitim–öğretim merkezi olarak, devlet ve memleket işlerinin, güncel mesele ve olayların görüşülüp karara bağlandığı bir karargâh olarak da kullanmıştı.



Bu önemi nedeniyledir ki, Osmanlılarda cami ve mescitler bir mahallenin odak noktasını teşkil ediyordu. Bunların yanına medrese, kütüphane, sebil, aşevi vb. sivil ve sosyal vazifelerin görüldüğü binalar tesis edilirdi. Bu hâliyle bunlar, bir külliye meydana getirir ve âdeta yeni bir mahallenin kurulmasına yardım ederlerdi. Çünkü bir cami yaptırmak isteyen hayır sahibi binasını tek başına yalnız bırakmazdı. Yanına diğer hayır kurumları da yaptırırlardı. Ecdat bu mühim müesseseleri derin sanat anlayışı, engin bedîhî zevki, müthiş firaseti ve en ileri mimari tekniği sayesinde dünyanın en nadide sanat eserleri olarak inşa etmişlerdir.



Bu kurumlar, yüzyıllar boyu sadece ibadet yeri olarak değil; aynı zamanda eğitim–öğretimin yapıldığı, toplumu ilgilendiren güncel meselelerin görüşülüp karara bağlandığı, hükümet konağı, mahkeme, misafirhane, genel ve siyasî bilgi edinme yeri, hatta konferans merkezi olarak hizmet vermiştir.



Halkın her kesiminin katılabildiği dersleri “dersiam” denilen kişiler yapardı. Öğrencilerden de hiçbir ücret alınmazdı. Halk, konuşmacının çevresinde halka oluşturur ve dersi dinlerdi. Bu derslere gösterilen ilgi oldukça fazlaydı. Genellikle ikindi namazından sonra yapılan bu derslere “İkindi dersleri” de denilirdi.



Burada vazife görenlerin de toplumda itibar sahibi oldukları düşünülürse caminin bu görev ve fonksiyonları daha iyi anlaşılır. Osmanlı’da imamlık, sorumluluk alanı geniş ve önemli bir vazife idi. Osmanlı devletinde hükümdar berâtıyla göreve getirilen imamlar, özellikle sosyal faaliyetleriyle mühim bir rol üstleniyorlardı. Ülkemizde 1829’da muhtarlık teşkilatı kurulana kadar mahalle yöneticisi olarak kadıların bir nevî temsilciliğini de yapıyorlardı.



Camileri, bina olarak inşa etmek elbette çok güzel; ancak, onları manen canlı tutmak, ona uygun aktivitelerle kelebeklerin ateşe uçuştukları gibi insanları onlara koşturmak, Akif’in acı ifadeleri içinde bir köşeye terk edilmekten kurtarıp şenlendirmek, zannediyorum çok daha güzel.. tıpkı insan bedeninin ihtiyaçlarını gidermenin yanında manen doyurmanın lüzumu ne ise, o binaları faaliyetleri ile ayakta tutmak da odur ve ancak bu sayede yapılış hikmetleri tahakkuk edecektir. Aksi takdirde varlığı ile yokluğu arasında çok fark olmayacaktır.



ALİ ÜNSAL
 


Çok güzel bir yazı namazı çok güzel anlatıyor Allah razı olsun canım paylaştığın için
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…