Çankırı Yöresel Örf Ve Adetleri

Nevreste

Bir garip yolcu
Yönetici
Editor
16 Ağustos 2010
290.063
595.837
42
Çankırı’nın, Çankırılı’nın kültür yapısı, gelenek ve görenekleri, kültürel altyapıyı oluşturan folklorik öğeleri incelendiğinde büyük bir birikimin olduğu görülür. Bu birikimin temelinde uzun yıllar boyunca bu topraklarda yaşamış olan çeşitli milletlerin izleri vardır. Diğer taraftan asırlardır bu topraklarda yaşayan Türkler, kökleri anayurtları olan Orta Asya’ya uzanan bir takım adet ve ananelerini yaşatmayı ve gelecek kuşaklara bırakmayı başarabilmişlerdir.
Türklerin Çankırı ve civarını fethetmesinden bugüne kadar geçen süreçte bölge işgale uğramamış, etnik yapısının temelini oluşturan ağırlıklı Türk nüfusta hiçbir değişiklik olmamış, ticaret yollarından ve limanlardan uzakta oluşu sebebiyle de bölge insanı çok kültürlülükten daha çok tek- kültürlü bir toplum olma özelliğini korumuştur.

Çankırı, olanakların kısıtlı olmasına ve altyapı yetersizliğine rağmen kültürel etkinliklere sürekli sahne olan bir şehrimizdir. İl Kültür Müdürlüğü’nün öncülüğünde ve çeşitli kurumların katkılarıyla konser, tiyatro, gösteri, panel vb. etkinlikler düzenlenmekte, Çankırılılar'ın sosyal ve kültürel ihtiyaçlarının karşılanmasına çalışılmaktadır.

Bu çalışmalar doğrultusunda, 1998 yılında ilde 2 açık oturum, 14 toplantı, 7 gösteri, 5 konferans, 4 panel, 1 seminer, 3 sempozyum düz enlenmiş, 2 kurs ve 11 sergi açılmış, 13 tiyatro oyunu sahneye konmuş ve 3 konser gerçekleştirilmiştir.

Çankırı’da kültür hareketlerinin bir merkezi de kütüphanelerdir. Halen il genelinde bulunan 10 kütüphane ile bir gezici kütüphane, okuyucularına başta ödünç kitap verme olmak üzere her türlü hizmeti sunmaktadır.

100. Yıl Kültür Merkezi’nde bulunan Çankırı Kütüphanesi ise 40.000’e yaklaşan kitap koleksiyonu ile hem Çankırılı kitapseverlere, hem de öğrencilere geniş olanaklar sunmaktadır. Kütüphanede bulunan 112 adet yazma eser ise koruma altına alınmış olup araştırmacıların hizmetine sunulmaktadır. Merkezdeki kütüphane dışında Eldivan,
?abanözü, Atkaracalar, Bayramören, Çerkeş, Kurşunlu, Ilgaz, Orta ve Yapraklı kütüphanelerinde de okuyucular kitapla buluşmaktadır.

Giyim Kuşam

Cumhuriyetin ilk yıllarında öğrenciler ve sayısı çok az olan devlet memurları dışında genel giyim tarzı erkeklerde; şalvar, paltoya benzer “biniş” ya da” “cebe” denilen üstlük giyerler, bellerine de bir metrelik kuşak sararlardı. Kuşağın üzerinde ise meşin veya deriden imal edilmiş “silahlık” bulunurdu. Erkeklerin hemen hemen tamamına yakını fes giyerken çok az bir kısmı da “keçe” kullanırdı. Fes giyenler kentli de olsa köylü de olsa feslerine beyaz, yeşil renkte sarık veya siyah renkli yazma ve aba sarardı. Yine aynı yıllarda köylü kadınlar ise etrafına gümüş kuruş veya “ikilik” denilen paralar takılmış fesler giyerlerdi. Kasaba ve kent Eldivan Halk Oyunları Ekibi merkezindeki eşraf ailelerine mensup kadınlar da etrafına altın, inci takılmış fes ile çarşaf, peştamal ve “potur” giyerlerdi. Çarşaf ve peştamal giyenler yüzleri de dahil olmak üzere vücutlarının her tarafını kapatır, yalnızca sağ gözün görebileceği kadar bir açıklık bırakırlardı.

Bugün, gerek kent ve ilçe merkezlerinde yaşayan halkın büyük bir çoğunluğu gerekse köylerde yaşayan vatandaşlar çağdaş giysileri benimsemişlerdir. Ancak tarım ve hayvancılıkla uğraşan köy ve küçük yerleşim birimleri sakinleri ise işlerinin gereği olarak çalışmada rahatlık sağlayan geleneksel giysileri tercih etmektedirler.

Folklorik Giysiler

Folklorik kadın giysileri Üçetek, Okkalık, Bindallı, Telli ve Entaridir. Arkası tek ve önü iki parçalı olan Üçetek, Harç denilen sırma dantellerle süslüdür. Üstüne siyah, bordo veya mor renkli kadifeden yapılmış Fermene giyilir. Fermene’nin kolları uzun ve yakası diktir. Ağırlıklı olarak mor ve bordo renklerin yer aldığı Bindallı ise tek parça olup üstü sırma işlemelidir. Daha çok zengin ailelerde görülen Okkalığın en büyük özelliği ise altın, gümüş ve incilerle süslenmiş olmasıdır. Bir entari türü olan Telli ise simli ve desenli ipekten yapılır.

Başa genellikle Fes giyilir. Üstüne, püskülü yere dek uzanan oyalı yemeni sarılır. Folklorik kadın giysilerinde ayağa genellikle yazın tiftikten, kışın yünden yapılmış çok renkli ve desenli çoraplar giyilir. Düz beyaz renkli çoraplara da rastlanmaktadır. Giyilen ayakkabı çeşitleri ise Çarık, Mest, Lapçin ve Merkop’tur.

Erkeklerde ise başlık olarak Poşu, sırt giysisi olarak da ipekli kumaştan İşlik ve Cepken dikkati çeker. Kim yörelerde “Zipka”, Çankırı ve civarında ise “Zıvka” denilen paçası dar, arkası kabarık olan pantolonlar giyilir. Çoraplarda farklılık gözetilmezken ayakkabı türü olarak Mest ve Çepik ağırlıklı olarak kullanılır.

BESLENME BİÇİMİ

Hemen hemen Anadolu’nun her yerinde olduğu gibi Çankırı’da da halkın beslenme kültürünün temelini tahıl, -özellikle- buğdaya dayalı besinler oluşturmaktadır. Hamura, çok çeşitli gıda maddelerinin katılmasıyla yapılan bir çok yemek türü sofraların vazgeçilmez öğeleridir.

Belirli bir azalma görülmekle birlikte yaz mevsiminden kışa hazırlık olarak bazı sebze ve meyvelerin kurutulması, turşu ve reçel yapımı devam etmektedir. Diğer taraftan son zamanlarda hızla yaygınlaşan “ev konserveciliği”, yöre insanının beslenme alışkanlıklarında önemli bir yer tutmaktadır. Hayvansal besin tüketimi yeterli olmamakla birlikte köy ve kasabalarda “kavurma” yapılarak kış mevsiminde tüketilmektedir.

Yöresel Yemekler

Çankırı’nın yöresel yemekleri, bölge insanının beslenme alışkanlıklarını göstermesi bakımından önemlidir. Yemeklerin geneli incelendiğinde hepsinde var olan ortak özelliğin tarımsal malzemenin ağırlıklı olmasıdır. Deniz ürünleri ile av hayvanlarından elde edilen etlerin yemek malzemeleri arasında hiç yer almaması, besi hayvanlarının etlerinin ise bu malzemelerin sıralanmasında ikinci/üçüncü sırayı alması, hem bölgenin coğrafi konumuyla, hem de sosyo-ekonomik yapıyla ilgilidir.

Çankırı’nın başlıca yöresel yemekleri şunlardır

Etli Hamur (Mantı) : Yufka şeklinde açılan hamur 3x3 ebadında karelere ayrılarak kesilir. Kıyma, kuru soğan, baharat ve maydanoz karışımından elde edilen iç malzeme kare şeklinde kesilen hamurların üzerine tek tek yerleştirilir. Hamurun dört ucu birleştirilerek kapatılır. Birleştirilen hamurlar tuz ilave edilmiş kaynar suya atılarak pişirilir.

Tarhana Çorbası : Yapılışı;Un, ayran suyu ile hamur haline getirilir. Yaygıya serilerek güneşte kurutulur. Elle oyularak elekten geçirilir. İyice kurutulduktan sonra muhafaza edilmek üzere kaplara konur. Pişirilmesi; Tencere içine yeterli ölçüde su ve tarhana konur. Su kaynayıncaya kadar karıştırılarak dibinin tutması önlenir. Arzuya göre patates, soğan, mercimek ilave edilerek sıcak servis yapılır.

Gözleme : Kalın açılmış yufkadan yapılır. Katlanmış yufkanın altı ve üstü yağlanarak saç üstünde pişirilir.

Cızlama : Sıvı/cıvık hamur kızgın saç üzerine dökülerek
oklava ile yayılır ve yağlanarak pişirilir.

Güveç : Malzemeler; 1 kg. kuşbaşı, 2 adet patlıcan, 2 adet patates, ½ kg. domates, 4 baş sarımsak, 1 baş soğan, sivri biber, kimyon, karabiber, tuz ve salça. Pişirilmesi; kuşbaşı et güveç içerisinde fırına konur, biraz piştikten sonra çıkarılarak içerisine doğranmış soğan, bir kaşık salça ilave edilerek fırına tekrar konulur. Biraz daha pişirilerek tekrar fırından çıkarılır. Güvecin ak kısmında et kalacak şekilde sarımsak, dilimlenmiş domates, düzgün doğranmış patlıcan, patates,
sivri biber, baharat ve yeteri kadar su ilave edilerek güveç fırına yeniden konur. 30-40 dakika pişirildikten sonra servisi yapılır.

Pıhtı : Büyükçe bir tencerede su kaynatılır. Biraz tuz atılır. Ocakta kaynayan su yere indirilip büyük kepçe ele alınır. Başka birisi unu avuç avuç suya koyar, diğeri kepçe ile hızla çırpar. Divirdiği kalmayıncaya kadar çırpmaya devam edilir. Daha sonra ateşe konur. Kızarıncaya kadar çırpma işlemi sürdürülür. Kızardıktan sonra ateşten alınır. Geniş bir siniye ezilmiş ceviz serpilir. Çorba kaşığı ile ceviz büyüklüğünde hamur parçalar halinde siniye konur. Üstüne tekrar ezilmiş ceviz dökülür. Kızartılmış tereyağının içine pekmez koyulup hamurun üzerine dökülür ve servisi yapılır.

Harmandaşı : Yarma ve bulgurun ufağından yapılır.Kaynamış suya dene ve sızguç (kemikli) atılır. Koyulaşıncaya kadar kaynatılır. Ocaktan indirilip tepsiye dökülür. Yemeğe hazırlanır. Bunun yanında ayran ile soğan bulundurulması tavsiye edilir.

Fıt Fıt Aşı : Bulgurun ufağından yapılır. Tencereye, yağ, soğan, salça ve kıyma konarak iyice kavrulur. Bu karışıma su ilave edilir. Su kaynayınca fıtfıt ve tuz koyulup normal ateş üstünde suyu çekinceye kadar pişirilir. Ateşten indirilip servis yapılır.

Cevizli Hamur : Evde elle kesilen makarna ile yapılır. Kaynamış tuzlu suya makarna ilave edilir. 15 dakika kaynatılıp ocaktan alınır. Üzerine 1/2 bardak soğuk su dökülür. Bir tepsiye ceviz serpilir. Delikliden (kevgir) suyu süzülen makarna tepsiye dökülür. Üzerine ceviz ile eritilmiş tereyağı serpiştirilir. Bu yemek pekmezle de yenilebilir.

Çeç Çöreği : Bir kaba un, tuz, maya konulup suyla yoğrularak hamur hazırlanır. Yumurta büyüklüğünde hamur pazılanır. Fırın tepsisine 10 pazı yeterli gelir. Hamur ince ince yazılır (açılır). Tablanın üzerine elle serilir. Her katın arası yağlanır. Ceviz serpiştirilip yufka dörde katlanır. Tepsi büyüklüğünde tekrar açılır. Ocak tezekle yakılır. Sacayağı üzerine
çeç konur ve üzeri tekrar yağlanır. Çecin ağzını kapatacak büyüklükte ekmek sacı konur. Üste konan sacın içine hafif yanan köz veya tezek konulur. Ağır ağır pişerek altı ve üzeri iyice kızaran çeç çöreği ocaktan indirilir.

Mıhlama : Bir tavanın içindeki kıyma ile soğan ateşte karıştırılarak kavrulur. Bunun içine yumurta dağıtılmadan kırılır. Üzerine kızarmış tereyağı ilave edilir. Piştikten sonra tuz ve biber koyulup, ateşten indirilir. .

Keşkek : Buğday kabuğu soyuluncaya kadar dövülür. Dahasonra bol suda yıkanır ve güneşte iyice kurutulur. Keşkek tencereye konur, suyu ilave edilir. İçine kemikli et ve tereyağı konup fırına verilir. Fırında suyu iyice çekinceye kadar pişirilir.

Çalma : Çöven akşamdan kaynatılır. Sabaha kadar ayazlatılır (dinlendirilir). 5 kg pekmezin içine 1,5 su bardağı çöven suyu ilave edilip çeçe konur. Çırpmak için bağ çubuğundan birkaç tanesi yan yana getirilerek bir ağaç yapılır. Pekmez ilik ateş üzerinde köpükleşip iyice koyulaşıncaya kadar çırpılır Çalma ocaktan indirilip soğutulur.

Çekme Helvası : 1 kg tozşeker, 1 kg su ile kaynatılır. Kaynadıktan sonra 2 gr limon tuzu ile karıştırılır. İyice kaynadıktan sonra kıvamın olup olmadığını anlamak için metal tabağa soğuk su konur, bu suya kaşıkla alınan şerbet dökülür. Kıvam suyun içinden alınır top yapılır, suya bırakılır. Suya düşen kıvam ses verirse kıvam gelmiştir. Bu kıvam yağlanmış tepsiye boşaltılır. Kıvam soğuyunca ele alınır, elde çekilmeye başlanır. İyice beyazlaştıktan sonra, halka yapılarak kavrulmuş ilik una yatırılır. Çekilmeye başlanır. Bu çekme işi en az üç kişi ile yapılmalıdır. İnce saç teli haline gelince 10 cm.lik dilimler halinde koparılır. Siniye serilip, dışarıya serin ortama konur. Sertleştikten sonra turşu ile servisi yapılır. Sertleşmeden önce, cıvık olarak da yenilebilir.

Baklava (Sini) : Genelinde düğün ve bayramlarda yapılır.Siniye yufka açılır ve içine ceviz konularak fırına sürülür. Piştikten sonra üzerine şeker şerbeti dökülür. Soğuduktan sonra servis yapılır.

Marmelat (Pelverde) : Elma ve armut gibi meyveler pişirildikten sonra süzülür ve kullanım için saklanır.

Bunların dışında yöresel yemek kategorisine girebilecek yemek türleri şunlardır

Sündürme, Höşmerim, Pestil Ezmesi, Tava Çöreği, Yazma Çöreği, Harmanda Aşı, Ayranlı Aş, Cevizli ve Pekmezli Makarnalar, Cümcük Hamuru, Tutmaç Çorbası (Kötü Kız Aşı), Süt Pelizası, Suzguç, Erüklü, Külçe, Patlıcan Cücesi, Kartalaç, Silkme, Öküz Helvası, Panayır (Tuht/ Yapraklı )Helvası, Kadımanlı Aş, Karga Beyni, Borana, Gaygana, Toyga Aşı, Kakırdak, Erüşte.

DOĞUM ADETLERİ

Doğum zamanı yaklaşınca evin her tarafı temizlenerek güneş gören odalardan birisi süslenir. Çocuk doğduğunda göbeği kesilerek tuzlanır. Tuzlama işlemi yapılmadığı takdirde çocuk büyüdüğünde vücudunun kokacağına inanılır. Kundaklama sırasında çocuğun göbeğine kül konularak bir çeşit mikroplara karşı koruma uygulanır. Eskiden çocuğun altına toprak serilir ve en az bir yaşına kadar ara bezi kullanılmadan sarılırdı.

Çankırı’da eskiden beri yaygın olan bir gelenek, doğumdan sonra annenin başına bir kırmızı kurdele, çocuğa da kırmızı bir başlık geçmektir. Perilerin kırmızı rengi çok sevdiği, bu sebeple de kırmızı giyenlere bir zararının dokunmayacağı inancından hareketle yapılan bu uygulama bugün de görülmektedir. Çocuğun yatak ucuna bir mavi (gök) boncuk ve altın “Maşallah” takılır. Doğan çocuk erkekse hemen
babasına haber verilir ve yakın çevresindeki insanlar bir iki gün bayram yaparlar. Kız doğduğu takdirde doğum olayı fazla önemsenmeden geçiştirilmeye çalışılır. Bir gün sonra yakın akrabalar ile komşular çocuk ziyaretine gelerek yakınlık derecelerine ve ekonomik durumlarına göre altın takar veya bir kutu şeker getirirler. Çocuk ziyaretine gelenlerin temennileri “oğul yaşı uzun olsun, Allah analı babalı büyütsün, kısmeti
bol olsun, aklı üstünde büyük adamlar olsun, anasına, babasına Hayırlı büyüsün” şeklindedir.

Evde helva yapılır ve ilk olarak doğum yapan anneye ikram edilir. Ayrıca gelen ziyaretçilere sıcak Loğusa ?erbeti ikram edilir. Ziyaretçiler ziyaret bitiminde çocuğa nazar değmemesi için üzerlerinden ya da başlarından kopardıkları herhangi bir şeyi annenin yanına bırakırlar. Nazar değdiğine inanılan çocuk için de tütsü yakmak, kurşun dökmek gibi işlemler uygulanır. Doğan çocuk Al Basmak inancından dolayı kırk gün yalnız bırakılmaz. Kırk Basmaması için yeni doğum yapmış kadınların çocuğu görmesine izin verilmez. Anne, üç gün boyunca Kavurma Bulamacı da denilen un çorbası ve helva ile beslenir.


DÜĞÜN ADETLERİ

Bugün için büyük yerleşim merkezlerinde yaşayanların büyük bir çoğunluğu düğün törenlerini belediye nikah veya düğün salonlarında yapsalar da geleneksel düğün törenleri gerek köylerde gerekse şehirde sürmektedir.

Düğün törenlerindeki farklılığa paralel olarak ilk tanışma veevlenmeye karar verme süreci de farklılık göstermektedir. “Görücü usulü” denilen yöntem Çankırı ve çevresinde hala ağırlığını korumakta ise de sosyal yaşamda kadının öneminin artması ve yüksek öğrenim gören gençlerin
sayısındaki çoğalmanın doğal sonucu olarak “tanışarak evlenme” de yaygınlaşmaktadır.

Yok olmaya yüz tutan evlenme adetlerinin başlangıcı, erkek çocuğun bu isteğini belirtmek için yapmış olduğu bir takım hareketlerle başlar. Evlenme çağına gelmiş olan delikanlılar, isteklerini çeşitli yöntemlerle büyüklerine hissettirirler. Bu yöntemlerin başında huysuzluk yapma ve geçimsiz olma ve anne veya babanın ayakkabısını kapı eşiğine çakma gelir.

Bunun üzerine anne ve babalar, ya sosyal çevrede uygun bir kız aramaya, ya da gördükleri veya olumlu özelliklerini işittikleri genç kızları büyüklerinden istemeye hazırlanırlar.

İlk önce kadınlar kızı görmeye giderler. “Küçük dünürlük” diye adlandırılan bu törenin ardından sıra “büyük dünürlüğe” gelir. “Söz kesilip” şerbetler içildikten sonra nişan töreni için gün kararlaştırılır.

Nişan töreni genellikle Cuma günü yapılır. 0 gün oğlan tarafına mensup kadınlar çeşitli bohçalar içinde kız tarafında hediyeler götürür. Eğlence devam ederken oğlanın annesi ortaya bir kumaş serer, kız bu kumaşa basarak içeriye girdiğinde ise nişan yüzüğünü takar. Daha sonra ise kız, kaynanadan başlayarak büyüklerin ellerini öper. Bu arada kıza
çeşitli hediyeler verilir, şerbet içilir.

Köylerde nişan törenlerinde;

Altmış arşın feracemin şeridi
Yüreğimde yağ kalmadı eridi
Benim yarim şu cihanda bir idi
Ağlama yavrum kaderin böyledir
Bacımızı günden yanlı deldiler
Avlumuza koyun gibi doldular
Babanın elinden seni aldılar
Ağlama yavrum kaderin böyledir
İstanbul’dan ayva gelir nar gelir
Sırma kemer ince bele dar gelir
Senden ayrılması bana zor gelir
Ağ/ama yavrum kaderin böyledir

türküsü söylenir.

Resmi nikahın dışında, “imam nikahı” denilen dini tören genellikle kız ve oğlanın vekilleri aracılığıyla yapılır. Düğünden bir gün önce kız evinde bayanların katıldığı kına yakma töreni yapılırken damat ve erkekler de köy odasında ya da uygun bir kapalı mekanda “tıraş” için bir araya gelirler. Bu arada çeyiz nakledilmiş ve sağdıç belirlenmiştir. Düğün, kız evine oğlan evi tarafından yağ, un, pirinç ve şekerden oluşan “okuyucu harcı”nın gönderilmesiyle başlar. Bu arada düğün evine bayrak dikilir ve kapı önünde davulla zurna eşliğinde halay çekilmeye başlanır.

Genellikle Pazar gününe denk getirilen gelin çıkarma öncesinde gelin giydirilerek hazırlanır. Gelinin yanında gidecek olan iki yenge belirlenir. Oğlan tarafına mensup kadınlar gelini almaya geldiğinde gelinin erkek kardeşi veya babası tarafından beline kuşak sarılarak içine para konur.
Evden çıktığı sırada da başının üstünden bozuk para, arpa, buğday vs. atmak adettir. Bu arada başta kayınbaba olmak üzere evin büyükleri ve hoca oğlan evinin kapısında veya avluda beklemektedirler. Gelin geldiğinde burada da kayınbaba tarafından başına bozuk para, arpa, buğday vs. atılır. Bu arada avluda bulunan misafirler kayınbabaya “gelin kapıdan içeri girmiyor!” şeklinde yarı şaka sözler söyleyerek
gelin için bir vaatte bulunmasını sağlarlar. Kayınbaba da bunun üzerine ekonomik gücünün elverdiği herhangi bir şeyi gelme hediye edeceğine dair söz verir. Gelin içeri girdikten sonra kaynanası “hoş geldin” demek için yanına girer.

Güvey ise bu arada sağdıcı ve arkadaşlarıyla birlikte “güvey gezmesi” yapar, köy odasında tertip edilen eğlencelere katılarak vakit geçirir. Akşam yemeği yendikten sonra cemaatle birlikte namaz kılmak için camiye giden güvey, buradan ilahiler eşliğinde gerdeğe gireceği eve getirilir. Kapı önünde hoca tarafından okunan dualardan sonra damadın
sırtına vurularak gerdek odasına sokulur. Bu arada su dolu bir testinin kırılması adettendir.

ÖLÜM ADETLERİ

Ölen kişinin çenesi ve ayakları bağlanarak üstüne bıçak, makas vb. konur. Akrabalarına ve komşularına haber verilir. Ölüm gece olmuşsa sabaha kadar başında beklenir. Bu arada ölü evinde yas tutulup, ağıtlar yakılır.

Cenaze yıkanırken minarelerden “Sela verilerek” ölüm olayı duyurulur. Yıkanma ve kefenlenme işleminden sonra tabuta konulan cenaze eller üstünde camii yanındaki musalla taşına götürülür. Tabutu eller üstünde taşımanın sevap olduğu inancından hareketle herkes cenazenin taşınmasında görev almaya çalışır.

Ölümün yedinci, kırkıncı ve elli ikinci günlerinde Kuran okunur ve dualar edilir.
ALINTIDIR...
 
X