Cem Garipoğlu’nun “saklambaç oyunu” sona erdi. 17 Eylül tarihi, ıstanbul polisi açısından da “tarihi” bir gün olarak kayıtlara geçecek.
Bir katil zanlısı tam 196 gün kaçtı… 197. gün yakalandı!
Cinayetin bütün ayrıntılarına ulaşan dedektifler, nedense bir türlü katil zanlısına ulaşamıyorlardı!??
Oysa bu konularla şöyle uzaktan ilgilenenlerin bile gayet iyi bildiği bir şey vardır: Polis siyasi yönü olmayan cinayetleri en çok iki günde çözecek gelişmişlik düzeyine erişmiştir.
Cem Garipoğlu adlı genç adam sevgilisi Münevver Karabulut adlı genç kızı evinde öldürmüş, sonra da alet kullanarak cesedini parçalara ayırmış ve ıstanbul’da sabit bir çöp taşıyıcısının içine bırakmıştı.
Cinayet masası dedektifleri katil zanlısının evinde cinayet sonrasında yapılan temizliği, o temizliğe rağmen zeminde kalan kurbanın kan örneklerini, katil zanlısının annesinin ve babasının giysilerinde kan izlerini bulmuşlardı.
Sadece katile ulaşılamıyordu.
Sanki bir koruma kalkanı oluşturulmuştu.
Gözler Emniyet teşkilatında, doğal olarak da ıstanbul Emniyet Müdürü’ndeydi. Ama ıstanbul’un palabıyıklı müdürü, altında çalışan dedektifler kadar gönüllü gözükmüyordu. Katili yakalamak varken, kurbanın ailesine yönelik eleştiriler yapıyordu.
Müdüre göre genç bir kız gece yarıları erkek arkadaşıyla birlikte kalmamalıydı.
Kalırsa?
O zaman da işte böyle olur: Kafası testere ile kesilir!
Polemik yapmayı, polislik yapmaya tercih ediyordu.
Katil ise kaçmaya devam ediyordu.
Sonunda palabıyıklı müdürü Adana’nın eski ilçesine vali yaptılar.
ıstanbul’a da sahici bir polis müdürü getirdiler.
ızmir’den gelen Hüseyin Çapkın’ın arkasında bıraktığı izde şu yazıyordu:
-Çapkın faili meçhul bırakmaz!
Kamuoyu en fazla Münevver Karabulut cinayetiyle ilgili beklenti içine girmişti.
-Çapkın, Cem’i yakalayacak!
Nitekim Temmuz ayında ıstanbul’a gelen Çapkın, Eylül ayında Cem Garipoğlu’nu yakaladı.
Bazı şeylerin yazılısı çizilisi olmaz. Ama herkes aynı şeyi düşünür.
Bu da öyle oldu:
-Cerrah gitti, Cem bitti!
NAZIM ALPMAN