dini paylaşım alanı


Nazar boncuğunu ben de sevmem.
Takmıyorum. Kullanmıyorum.

Dua varken...
 
Kur'an, her türlü masum insanlara ve sivillere asla zarar verilmemesini çok ciddi ve kati bir şekilde bildirir. Hakikaten, yanlışlıkla bir insan öldürmek tüm insanları öldürmekten farksızdır ve bu birinin diğerine karşı işleyebileceğini en büyük suçtur. Müslümanların yapacağı bunu kınamaktır. Ancak daha da ağırı Allah'ın kınadığı zamandır.
|Nouman Ali Khan
 
“Başına ne gelirse gelsin, karamsarlığa kapılma. Bütün kapılar kapansa bile, sonunda O sana kimsenin bilmediği gizli bir patika açar. Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennet bahçeleri var.

Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır. Sufi, dileği gerçekleşmediğinde de şükredebilendir.”
 
Müslümanların noel ve yılbaşı kutlamalrına katılmasının dinen bir sakıncası var mıdır?Yılbaşında alışveriş yapmak veya misafirliğe gitmek sakıncalımıdır?

YILBAŞI ve NOEL kutlamalarının islamda yeri yoktur.Yılbaşı ve noel hıristiyanların şiar ve adetlerinden başka bir şey değildir.İslâmi kaynakların ortak görüşü, Allah'ın bildirmiş olduğu İslâm kanunları dışında tesis edilmiş bütün gün ve bayramları kutlamanın küfür olduğu yolundadır. Bir müslümanın Noel veya milâdî yeni yıl ya da, yılbaşı veya buna benzer bazı özel insan ve kurumların koyduğu günleri kutlaması mümkün değildir. İnanç yönünden insanı küfre götüren hususlardandır.

Allah ve Rasülü bizleri ehli küffarın adet ve alametleri olan şeyleri yapmak,onlara tazım etmek hatta onlar gibi davranmaktan katıyyetle men etmişlerdir.
Bu meseleyi iyi kavrayabilmek için önce şu âyet ve hadisleri gözönüne getirmek gerekir:Ayetler:
1- "İyilik ve takva konusunda yardımlasın, günah ve haddi aşmada yardım (aşmayın ve Allah'tan korkup sakının.” [644]
2- "Zulüm yapanlara en ufak meyil göstermeyin, yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'tan başka velileriniz de yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz." [645]
3- "O (Allah) size Kitapta: "Allah'ın âyetlerine küfredildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğinizde, onlar bir başka söze geçip dalıncaya dek onlarla oturmayın, yoksa sîz de onlar gibi olursunuz" diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkların da, kâfirlerin de tümünü cehennemde toplayacaktır" [646]
Buraya kadar olanlar âyet mealleridir. Konuyu başkalarına benzeme noktasından ele alan sayılamayacak kadar hadis-i şerifler vardır. Bunlardan birinin mealini vermekle yetinebiliriz:Hadisi şerif:

4- "Kim herhangi bir gruba benzeşirse o da onlardandır.” [647]
Özellikle bu hadis-i şerif çok önemli psiko-sosyal gerçeklere işaret eder. Şeklî benzeşmenin sonucu itkadî benzeşmeye götüreceğini anlatır. İbn Haldun da konuyla ilgili olarak önemli tarihi gerçeklere parmak basar. Mağluplerin galipleri taklid etme psikolojisi yaşadıklarını anlatır. [648] Sonuç şudur:
İnsan ancak sevdiğini, takdir ettiği ve büyük gördüğünü taklit eder. Şeklî taklit itikadî taklide götürür. Bu ilmi gerçeğe de dikkat çektikten sonra genel bir fıkhî kaideyi hatırlatıp, mesele hakkında âlimlerimizin istinbatlarını (bir kısmını verdiğimiz naslardan çıkardıkları hükümleri) nakledeceğiz. İttifakla kabul edilen bu fıkhî kaide şudur:
"Müslümanın, bir başka dinin şiarı (alametifarikası) olan bir fiili kendi ihtiyarı ile yapması küfürdür."
Nevruz ve yılbaşı kutlamaları alimlerimizce başka dinlerin ve inanç sistemlerinin şiarları olarak görülmüş ve bu konudaki hüküm ona göre verilmiştir. Görebildiğimiz kadarıyla, Buhara bölgesi âlimlerimizden Baytekin et-Türkmeni bu tür konularda en geniş bilgiler veren âlimlerimizden biridir. Buna benzer meseleleri müstakil bir kitapla anlatmış ve sözünü ettiğimiz konu üzerinde özellikle ve sayfalarca durmuştur. "Bazı Hanefî âlimleri demişlerdir ki, adı geçen bütün bu (başka inançların gereği olan bayram ve kutlamalara) katılan ve bundan tevbe etmeyen onlar gibi kâfirdir. İmam Mâlikin arkadaşlarından biri de demiştir ki, nevruz günü (o günü ta'zim için) bir karpuz kesen sanki domuz kesmiş gibidir. Dolayısı ile müslüman, böyleleriyle oturması, kesmede ve pişirmede onlara yardımcı olması ile günahkâr olmuş olur." [649] Meselenin hem hukukî hem de itikadî yönü bulunduğu için fıkıh kitaplarımızın "mürtedle ilgili hükümler", ya da "Küfür sözler" yer alır ve özet olarak şunlar söylenir:
"Mecûsilerin Nevruz (yeni gün, yeni yıl, yılbaşı) kutlamalarına katılmakla da kâfir olur. Çünkü bunda onların o gün yaptıkları şeylere muvafakat anlamı vardır. Daha önce satın almamakta olduğu birşeyi Nevruz'da, o günü lâzım için -yeme içme için değil- satın alması, keza yine o günü kutlayan şirk ehline Nevruz Günü, velev bir yumurta olsun, birşey hediye etmesi de aynıdır." [650]
"Nevruz'da (yılbaşı gününde) bir müslüman diğerine birşey hediye etse, ama bununla da o günü tazîmi (kutlamayı) düşünmüş olmasa, fakatbir takım insanların o güne mahsus böyle bir uygulaması bulunmuş olsa bunu yapan kâfir olmaz, ancak o günlerde yapmaması, daha önce veya daha sonra yapması gerekir. Ta kî onlara benzemiş olmasın. İbadette muvafakat, yani, onlara has ibadet saatleri olan üç vakitte namaz kılmak haram olursa, ibadet olmayanları bir düşünün!? İmam Ebû Hafs demiştir ki, bir adam Rabbına elli yıl ibadet etse, sonra nevruz (yılbaşı) geldiğinde, o günü kutlamak için şirk yapanlardan birine bir hediye gönderse kâfir olur." [651]
İmam Rabbanî de benzer şeyleri kendi zamanındaki Hindistanlı müslüman kadınların yaptıklarını, başka inançlarda olanlar gibi belli günlerde, o günlere has hediyelerle hediyeleştiklerini anlatır ve bütün bunların şirk ve İslâm dinini inkâr demek olduğunu söyledikten sonra şu mealdeki âyeti zikr eder: [652]
"Onların çoğu şirk koşmaksızın Allah'a iman etmezler." [653]
Bu Allah'a inandığını söyleyenlerin de şirk koşuyor olabileceklerini, ya da şirk koşanların da Allah'a inandıklarını söyleyebileceklerini anlatır.

Hülâsa:

1- Yılbaşı gibi başka inançların şiarı olan günlere, o güne tazîm ve kutlama maksadıyla katılmak, aynı maksatla o günlerde tebrikleşmek ve hediyeleşmek, yine aynı maksatla hindi vb. almak, yemek, ziyafet çekmek, aynı maksatla bu tür kutlamalara katılmak küfürdür. Bunu yapmış ve tevbe etmemiş bir insanın imanından, nikâhından, ibadetlerinin boşa gitmesinden korkulur.

2- Böyle zamanlarda, böyle zamanlara has hindi vb. şeyleri sırf gıdalanmak için almak, PTT'nin ucuz hizmetinden yararlanmak için tebrikleşmek küfür değilse de, onlara (istiyerek şirk yapanlara) benzeme ve onların uygulamalarını yaygınlaştırma ve meşru gösterme anlamı taşıdığından tehlikeli ve mahzurludur. Müslümanların, hangi maksatla olursa olsun, o günlere mahsus birşey yapmamaları gerekir.

3- Hindi gibi sırf o günlere mahsus şeyleri, o günlerde satmak, fasıklara "günahta yardım" anlamı taşıdığından, haram ya da tahrimen mekruhtur. Ancak alacağı para haram değildir. Haram ve günah olan o işi yapmasıdır. Bu hindilerin besmele ile kesilmiş olması halinde de böyledir. Besmele ile kesîlmemişse "meyte" olacaklarından satılmaları hiçbir surette caiz olmaz.

4- Yılbaşı kutlamaları için matbaa sahiplerinin davetiye, afiş, kart vb. şeyleri basmaları da aynıdır. Yani bunlar sırf yılbaşına özel olarak kullanılacaklarsa yapılıp satılmaları aynı derecede mahzurludur. Eşantiyon eşya için de aynı şey söylenir. [654]


[644] K. Mâide: 5/2.
[645] K. Hûd: ll/I 13.
[646] K. Nisa: 4/140.
[647] Ebû Davûd, Libas, 4; Müsned, 11/50.
[648] İbn Haldun, Mukaddime, (trc) 1/374-75.
[649] Türkmanî, Kitabu'l-üma fî'havâdisi ve'l-bida', 1/293-94.
[650] Hindiyye, 11/276-77.
[651] Bezzâziye, VI/333; Abdullah b. Muharnmed eş-Şîbî el-Abdevî, ed-Delilü'l-kavim, ales-sıratil-müstakîm, 143.
[652] İmam Rabbanî, Mektûbat, 111/55 (Mek. 41).
[653] K. Yusuf 12: 106.
[654] Doç. Dr. Faruk Beşer, Fetvalarla Çağdaş Hayat, Nün Yayıncılık, İstanbul 1997: 246-250
 
Tırnak uzatmak ve manikür yaptırmak câiz midir?
Ekleyen:
Hikmet.Net Ekleme Tarihi: Temmuz 3, 2015. Eklenen Kategori(ler)

Dinimiz, kadın ve erkek için tırnağın kesilmesini fıtrattan saymıştır. Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem): خَمْسٌ مِنَ الْفِطْرَةِ: الْخِتَانُ وَالْاِسْتِحْدَادُ وَنَتْفُ الْإِبْطِ وَتَقْل۪يمُ الْأَظْفَارِ وَقَصُّ الشَّارِبِ “Beş şey vardır ki bunlar fıtrattandır: Sünnet olmak, kasıkları tıraş etmek, tırnak kesmek, koltuk altındaki kılları yolmak ve bıyıkları kısaltmak.” (Müslim, tahâret 49). buyurarak tırnakların kısaltılmasının fıtrattan olduğunu açıkça beyan etmiştir. Buna göre hem erkek hem de kadın açısından fıtrî olan, tırnağı uzatmak değil kısaltmaktır.

Kadın ve erkeğin el ve ayaklarında olan tırnakların kesilmesi koruyucu hekimlik açısından da önemlidir zira uzun tırnaklar altında biriken mikroplar yemek yerken elin temas ettiği yerlere bulaşacak bu da hastalıklara sebep olacaktır.

Kadın, erkek herkes için bilerek tırnağını uzatmak mekruhtur. Tırnak uzatmak kadın için süs alameti sayılmaz. (Buhârî, libâs 63). Buna göre kadın erkek herkes, İslâm fıtratı üzere hareket etmeli ve gayrimüslimlerin âdetlerine özenmemelidirler. Tırnağı uzatmanın en üst sınırı kırk gündür. Kırk günden sonra artık tırnakları kesmemek câiz olmaz. Müstehap olan ise her Cuma günü tırnakları kesmektir. (Mevsuatu’l-Fıkhiyyeti’l-Kuveytiyye, “Ezfâr” mad., 5/1700). Elbette tırnakları uzatmanın kırk gün olması son sınırı ifade eder. Bir Müslüman erkek veya kadın, fıtrattan olan böyle bir işi kendi durumuna göre belki müstehabı da gözeterek her hafta mümkünse Cuma günü yapmaya çalışmalıdır. Herhangi bir özür olmadan uzamış olan tırnaklar, abdest alırken suyun ulaşmasına engel oluyorsa bu şekilde alınmış olan abdest ve gusül de sahih olmaz. Hadis-i şerifte gusül esnasında suyla yıkanmayan yerlerin ateşe arzedileceği haber verilmiştir. (Ebû Dâvud, tahâre 98).

Tırnakların, en fazla kırk gün içinde kesilmesi gerektiği için tırnak uzatmaya bağlı olarak yapılacak süslemeler de hâliyle câiz olmayacaktır. Mutlaka süsleme yapılacaksa, tırnakları uzatmadan süslemeye bakmalı ve tabii ki süslenirken de suyu geçiren malzemeler kullanılmalıdır zira kullanılan ojeler suyu geçirmiyorsa abdest ve gusül geçerli olmaz ki bu da ibadet adına çok büyük tehlike demektir.
 
BİR İNCİR HİKAYESİ

Bir iftar vakti kaldığım yerde ezanla birlikte iftarımı
açtım. Sofrada, Türkiye’den götürdüğüm biraz Beypazarı Kurusu, birkaç hurma ve kuru incir vardı. İftardan sonra akşam namazını kıldım ve cay içmek için bir kenara çekildiğimde Nureddin isimli bir imam yanıma geldi. Kendisine bir adet kuru incir ikramda bulundum. Hem sohbet ediyor, hem de çaylarımızı yudumluyorduk. Nureddin elindeki incirin yarım ısırarak “Bu ne kadar güzel bir meyve, nedir bu meyve?” diye sordu. Meyvenin incir olduğunu, Allah’ı üzerine yemin ettiği “Tin” meyvesi olduğnu soyledim. Hayretle “İcir bu mu?” dedi ve besmele çekerek Tin Suresini okumaya başladı Elinde kalan yarı inciri büyük bir hurmet ve saygıla bir peceteye sardı O yarı inciri ne yapacağını sordum kendisine. “Allah’ı üzerine
yemin ettiğ bu inciri evime gotureceğm. Cocuklarıı ağıa birer parca koyacağı, bir
omur boyu damarlarımızda dolaşacak. Bu buyuk bir nimet, Allah bize bu nimeti bahşetti, ne kadar şükretsek azdır” dedi.
Kendisine yanıda bulunan bir paket inciri vererek “Siz o yarı inciri yiyin” dedim ve kendisine paket inciri ikram ettim. Buyuk bir heyecanla paketi alarak, “Allah’a yemin ederim ki hayatımda aldığı en değerli ve en büyük hediye bu oldu. Sizler ne kadar büyük insanlarsınız, ne kadar buyuk bir milletsiniz. 3500 kilometre mesafeden buraya geliyorsunuz ve Allah’ı Kur’an da zikrettiği ve üzerine yemin ettiği bir meyveyle bizi tanıştırıyor ve ikramda bulunuyorsunuz. Size ne kadar teşekkür etsek azdı. Yılardı Etiyopya’nı değişik bölgelerinde soframıza katkı sağlıyor, kestiğiniz kurbanlarla bizlere ikramda bulunuyorsunuz. Gelecekten ümidini kesmiş olan bizlere birer ışı ve ümit oldunuz, Allah sizlerden razı olsun” dedi. Bu duygularla Necaş Hazretlerinin torunlarıyla vedalaşarak ülkemize döndük.
56

Kurumsal İletişim Müdürlüğü

Koordinatör

Yüksel SEZGİN
TÜRK DİYANET VAKFININ SAYFASINDAN
 
El Esma'ül Hüsna | 72- El-Muahhir

Allah Teâlâ istediği kulunu ileri, istediği kulunu geri alır. Kullarının teşebbüslerini, onların bekledikleri zamanda sonuçlandırmaz, bunda birçok hikmetleri vardır. Müslüman bu hikmetleri sezmeye çalışmalıdır.

“Hiçbir ümmet, ecelinin önüne geçemez ve onu geciktiremez.” (Hicr, 5)

O'nun takdirini saygı ile karşılayıp bu ertelemeyi O'ndan olduğu bilinciyle kabul etmek lazımdır.
 
"Vallahi, benim görüşümde gerçek terörizm kapitalizmdir. Adaletsizliği çok daha fazla insanı öldürür. 2013’te Afrika’da 10.6 milyon çocuk açlıktan öldü. Neden benim oğlum Zekeriya, Afrikalı herhangi bir çocuktan farklı olsun? Bunun sebebi temelleri zayıf bir sistemin getirisi olan, ilahi hakikatin değil de kısıtlı bir zihnin ürünü olan hukuk kurallarını kullanmamızdır. Uyanın! Vallahi, uyanın! Çünkü, Malcolm X’in de dediği gibi, eğer bir şey için ayak diremezseniz, her darbe sizi yere serebilir. “Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına uyun!” (Enfâl 8:24) Yürüyen ölüler olmayın, bu çağrıya cevap verin. Ve Bu çağrıya her zaman için geldiğinizi görmek istiyorum, Facebook’u ve Twitter’ı gereksiz şeyler için kullanmayı bırakın. Televizyon izlemeyi, kebap yemeyi, nargile cafelere, kahvehanelere gitmeyi bırakın; Zaman fedakârlık zamanıdır. Eğer şimdi bunu yapmazsanız, yerinize kim yapacak? Allah sizden razı olsun."
| Hamza Andreas Tzortzis
 
Ogle ve yatsi namazlarinin 2 rekat olan son sunnetleri 4 olarak kilinirsa(yatsi ve ikidinin ilk sunneti gibi) birinde tenine cehennem atesi haram olur birindede kadir gecesini ibadetle gecirmis gibi olunur.
 
ELMALILI DUASI

İlahi! Hamdini sözüme sertac ettim,
Zikrini kalbime mi'rac ettim,
Kitabını kendime minhac ettim.
Ben yoktum var ettin,
Varlığından haberdar ettin,
Aşkınla gönlümü bîkarar ettin.
İnayetine sığındım, kapına geldim,
Hidayetine sığındım lütfuna geldim,
Kulluk edemedim afvına geldim.
Şaşırtma beni doğruyu söylet neşeni duyur, hakikatı öğret.
Sen duyurmazsan ben duyamam, sen söyletmezsen ben söyleyemem,
Sen sevdirmezsen ben sevdiremem.
Sevdir bize hep sevdiklerini, yerdir bize hep yerdiklerini,
Yar et bize erdirdiklerini.
Sevdin habibini, kâinata sevdirdin; Sevdin de hilat-i risaleti giydirdin
Makam-ı İbrahim'den makam-ı Mahmuda erdirdin.
Server-i asfiya kıldın. Hatem-i enbiya kıldın. Muhammed Mustafa kıldın.
Salât-ü selam, tahiyyat-ü ikram, her türlü ihtiram ona,
Onun Al-ü Ashab-u etbaına ya Rab!
 
8 Adımda Peygamber Efendimiz’in(s.a.v) Kişisel Bakımı
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">6.0kSHARES

Share on TwitterShare on Facebook
KASIM 29, 20146 LİKES 8,036
1.Vücud Bakımı



Hz.Cabir(r.a) anlatıyor: Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm buyurdular ki: “Her müslüman yedi günde bir kere yıkanmalıdır, bu gün de cuma günü olmalıdır.” *Nesai, Cuma 8

Ömer İbn’ül-Hattab (r.a) naklediyor: Peygamber Efendimiz: “Zeytinyağını –ekmeğinize katık yaparak- yiyiniz ve onunla bedeninizi yağlayınız. Zirâ o, mübarek bir ağaçtan hâsıl olmuştur” buyurmuşlardır.





2.Güzel Koku Sürünmeleri


Fahr-i Kaniat Efendimiz yaratılıştan temizdi. O, hiçbir koku kullanmadıkları hâlde de mis gibiydi. Ne var ki Cenab-ı Hakkın kendilerine lütfetmiş oldukları üstünlüklerini hiç belli etmezler ve dâimâ sıradan bir insana örnek teşkil edecek davranışlar sergilerlerdi. İşte koku sürünmeleri de bu sebeptendi.

Peygamber Efendimiz, günlük hayatında yanında “sükke” tabir edilen bir koku(kutusu) bulundurur ve gerektikçe ondan sürünürdü. *İbn Sa’d, Tabakât, I, 399; Ebû Dâvûd, Sünen, IV, 107, nu: 4162

Hz. Peygamber ikram edilen kokuyu reddetmezdi. Bu tutumuyla, güzel kokuyu sevmelerinin yanında, ikrâm eden kimsenin durumunu göz önünde bulunduruşu vardı. Hadîs metinlerinde bu tutumunun gerekçesi de belirtilmiştir:

“Zira koku, külfetsiz bir ikramdır!” *Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 320; Ebû Davud ve Nesaî

Ebû Hüreyre (r.a) naklediyor: Hazreti Peygamber: Erkeklerin süründüğü kokular, kokusu duyulan ve rengi gözükmeyen türden; kadınların kullandıkları kokular ise, kokusu duyulmayan ve rengi gözüken cinsten olmalıdır” buyurmuşlardır.



3.Saçları


“Kim saç bırakmışsa, onun bakımına dikkat etsin.” *Ebû Dâvûd, Sünen, IV, 74, nu: 4062

Peygamber Efendimiz’in saç biçimi 3 şekil arzetmektedir. En kısa şekli kulak yumuşağına kadar olup en uzun şekli de omuzlarına dokunacak şekilde olanıdır.

Enes b. Mâlik anlatıyor: “Hazreti Peygamer’in saçları, kulaklarının orta hizâsına kadar uzamıştı.”

Katâde naklediyor: Enes b. Mâlik’e (r.a)’e:
-“Hazreti Peygamber’in mübarek saçları nasıl idi? diye sordum.
-“Kıvırcık da değildi, düz de değildi. Saçları ise, kulak yumuşaklarına ulaşıyordu” dedi

Hz. Âişe validemiz anlatıyor: “Ben ve Resûlullah Efendimiz, bir kapta boy abdesti(gusül) alırdık. Resûlullah’ın mübarek saçları, omuzlarına değmiyordu ama kulak yumuşaklarını geçiyordu.
Bilindiği üzere Resûlullah Efendimiz (s.a.v) hicretten sonra umre niyetiyle Kâbeyi 4 kez ziyaret etmiştir. Hazreti Peygamber, bu dört umre ziyaretinde de, ziyaret sonrası ihramdan çıkarken başını traş ettirmişlerdir ama hadislerden de anlaşılacağı üzere bu Efendimiz’in günlük hayatta ki uygulamalarından değildir.

Bir açıklama yapacak olursak rivayetler arasındaki farklılığı bir çelişki olarak görmemek gerekir. Çünkü sahabeler her an Efendimizle birlikte olma imkânlarına sahip değildiler. Her sahabe (r.a) kendi gördüğü andaki şeklini rivayet etmiştir.

  • Saç Tarama Şekli
Hazreti Peygamber’in devrinde Hicaz bölgesinde iki türlü saç tarama modaydı. Ehl-i Kitap olanlar, kâküllerini (perçem) önlerine düz tararlardı. O günün putperestleri ise perçemlerini ortadan ikiye ayırarak yanlara bırakırlardı.

Başlangıçta ehl-i kitâbın uygulamasını benimseyerek, onlar gibi perçemlerini önüne düz taramışlar; Hicaz’da putperestliğin kökü kazınıp toplumda taraftarı kalmayınca, bu def’a da, saçlarını önden ayırarak sağa sola bırakır olmuşlardır. *Bkz. Buhârî, a.g.e, IV, 166; Tecrid Tercemesi, IX, 317, nu: 1455

Abdullah b. Abbâs anlatıyor: “Hazreti Peygamber, saçlarını mübarek alınları üzerine salıverirlerdi. Zirâ puta tapan müşrikler, saçlarını önden ikiye ayırarak sağa sola sarkırtırlar; ehl-i kitab olan Hristiyan ve Yahûdiler de, ayırmadan alınlarının üzerine salarlardı. Resûlullah Efendimiz ise, hakkında Allah’tan bir emir gelmeyen hususlarda, -müşriklere benzememek için- ehl-i kitâbın âdetlerine uymayı severlerdi. Fakat sonraları, bu âdetlerini değiştirerek, saçlarını önden ayırdılar ve bir daha alınları üzerine salmadılar.”

4.Sakalları


Enes b. Mâlik anlatıyor: “Resûlullah Efendimiz, mübârek saçlarını çoğu defa yağlarlar ve sakal-ı şerîfleri ekseriyetle tararlardı. Saçlarına yağ sürdükten sonra, sarıklarının yağlanmaması için, umûmiyetle sarığın altına bir tülbend koyuyorlardı ki, bu tülbend âdetâ yağcının elbisesi gibi olurdu.”

Abdullah b. Muğaffel anlatıyor: “Hazreti Peygamber, devamlı olarak saç ve sakal tuvaleti ile meşgûl olmayı tasvîb etmeyip, bunun, îcab ettikçe yapılmasını tavsiye buyurdular.”



5.El Bakımı


Selman-ı Fârisî anlatıyor: Yemekten sonra elleri yıkamanın, yemeğin bereketinin artmasına sebep olduğunu Tevrat’da okumuştum. Bu bildiğimi, Resûlullah Efendimiz’e duyurup haber verdiğimde:
“Yemeğin bereketi, hem yemekten önce hem de yemekten sonra el ve ağzı yıkamaktadır.” buyurdular. *Ebu Davud, Tirmizi

  • Tırnak Kesimi
Tırnakların kesilmesi, sakal ve bıyıkların kısaltılması, istenmeyen tüylerin temizlenmesini fıtratın gereği ve bütün peygamberlerin sünneti olarak saymıştır. *Buhârî, Libâs, 63-64

Hz. Âişe rivayet ediyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: “On şey fıtrattandır: Bıyığın kesilmese sakalın uzatılması, misvak, istinşak (burna su çekmek), mazmaza (ağza su çekmek), tırnakları kesmek, parmak mafsallarını yıkamak, koltuk altını yolmak, etek traşı olmak, intikasu’l-ma yani istinca yapmak.”

*Müslim, 56 (261); Ebu Davud, Taharet 29, (53); Tirmizi, Edeb 14, (2758); Nesai, Zinet 1, (8,126, 127)



6.Misvak Kullanması
Peygamber efendimiz (sav) başka bir hadiste “Elbisenizi yıkayınız. Saçlarınızı düzeltiniz. Dişlerinizi fırçalayınız. Tertemiz olmaya ve güzelleşmeye çalışınız…” (Camiu’s Sağir, 1/48).

Ebu Hüreyre(r.a) naklediyor: Resulullah (sav) buyurdular ki: “Eğer ümmetim üzerine zahmet vermeyecek olsaydım, her namazda Misvak kullanmalarını emrederdim. (Bu metin Sahiheyn’in metnidir, Muvatta’nın rivayetinde: “…her abdestte…” denmiştir.)
*Buhari, Cuma 8, Temenni 9; Müslim, Taharet 42, (252); Muvatta, Taharet 115, (1, 66); Ebu Davud, Taharet 115, (46); Tirmizi, Taharet 18, (22); Nesai, Taharet 7, (1, 12)

Bir diğer rivayette şöyle gelmiştir: “Resulullah (sav) gece ve gündüz yattığında ve kalktığında mutlaka abdest almazdan önce misvaklanırdı.” *Ebu Davud, Taharet 27, 30, (51, 56, 57); Müslim, Taharet 45, (253); Nesai, Taharet 8, (1, 13)



7.Gözlerine Sürme Çekmesi


Göz sağlığıyla alakalı olduğundan göze sürme çekme hususunda Efendimiz’in tavsiyeleri hadis kitaplarının çoğunda “Kitâb’üt Tıb” bölümünde yer alır. Gerek sürmeyi kullanma zamanı, gerek sürmenin faydalarına dâir bilgilerden, sürmenin süslenmek için değil, gözün sıhhatini korumak için kullanıldığı anlaşılıyor.

İbn Abbâs der ki: “Hattâ Rasûlullah Efendimiz’in bir sürmedan’ı olup, her gece yatmadan önce, bu sürmedandan üç kere sağ gözlerine, üç kere de sol gözlerine sürme çekerlerdi.

Abdullah b. Abbâs rivâyet ediyor: Resûlullah Efendimiz: “Sizin sürmelerinizin en yarayışlısı, ismid denilen sürmedir. Zirâ o, gözü parlatır ve kirpikleri bitirir” buyurmuşlardır.



8.Giyim Tarzı


“Ey mü’minler! Gönlünüzce yiyiniz, içiniz, giyininiz ve Allah yolunda sarfediniz. Ancak israfa veyâ kibir veya gurura kaçmayınız” *Buhârî, el-Câmi’us-Sahîh, VII, 33; İbn Mâce, Sünen, II, 1192, nu: 3605

Öncelikle Efendimiz’in kıyafet konusunda 3 husus dikkat çeker ki;

-İsraftan sakınmak

-Giyinmeyi, kibir, gurur, azamet ve gösteriş vesilesi yapmamak

-İçinde bulunduğu sosyal sınıfın imkân ve şartlarına uygun biçimde giyinmektir.

Ümmü Seleme vâlidemiz anlatıyor: “Resûlullah Efendimiz nezdinde en sevimli giyecek, kamîs (gömlek) idi.”

Kamis: Tek parçalı olup, boydan boya entâri biçimindedir. Sâdece yakası açık olup ön tarafı tamamen kapalıdır. Kol uzunluğu bileklere, etek uzunluğu da bacakların yarısına kadar sarkan kıyafettir.



Hazreti Peygamber, gerek Cuma ve bayramlarda, gerek yerli ve yabancı hey’etleri kabûl ettikleri zamanlarda, resmi kıyafet diyebileceğimiz özel bir kıyafet de kullanmışlardır. O’nun hayâtının her safhasında tek tip kıyâfet kullandıklarını söylemek doğru değildir.

Zübeyr b. Avvâm’ın oğlu Urve (ö: 94/713)’nin ifâdeleri de bir başka hususa ışık tutmaktadır: “Resûlullah Efendimiz’in, gelen hey’etleri kabûl resminde giydikleri elbiseleri ve ridâsı, Hadramut mâmulü idi. Uzunluğu dört arşın (zirâ’) olup, eni de iki aşrın bir karıştı. Bu elbîse, halîfelerce de kullanılageldiğinden iyice yıpranmıştı. Onlar, buna bir astar geçirerek tâmir etmişler ve, kurban ve ramazan bayramlarında giymişlerdir.

Öte yandan, Cuma ve Bayram günleri, kırmızı cübbesini giydiklerinde kırmızı sarıklarını da doladıkları belirtilmiştir. *İb Sa’d, I, 451

  • Sarıkları
Hz. Peygamber’in giydiği kıyafetlerden hiçbirisi, İslam’la birlikte ortaya çıkmamış, hepsi de o günün toplumunda öteden beri giyile gelen giyim-kuşam çeşitleri idi. Ancak, Rasûlullah’ın kıyafete getirdiği tek istisnai yenilik sarık’tır.

Resûlullah Efendimiz: “Bizim kıyafetimizle müşriklerin kıyâfetini birbirinden ayıran husus, fes üzerine sarılan sarıktır.” buyurmuşlardır. *İbn Sa’d, Tabakât, I, 374; Ebû Davûd, Sünen, IV, 79, nu: 4078; Tirmizi, Sünen, IV, 248, nu: 1748; Taberâni, el-Mu’cem’ül-Kebîr, V, 71, nu: 4614



  • İzârları
İzâr: Çift parçalı kıfâyetin belden giyinilen kısmına izar, belden yukarı giyinilene rida denir. Bu takım elbise, kaynaklarda umûmiyetle sâdece izâr adıyla geçmektedir.

Huzeyfe b. el-Yemân (r.a) anlatıyor: Peygamber Efendimiz, benim bacağımın (veya kendi bacaklarının) kaslı yeniden tutarak: “İzârın yeri işte burasıdır. Eğer sen normal olanı yapmak istemezsen, o takdirde, bacaklarının ortası ile topukların üstüne kadar biraz daha uzatabilirsin. Şâyet daha da uzatmak istersen, bilmiş olasın ki, izârın topukları örtecek kadar uzanmaya hakkı yoktur.” buyurdular.

İzar eteğinin yerleri süpürecek kadar uzun olması; kibir, gurur, azamet gösterisi sergilemek, sükse yapmak kabûl edilmiştir. İşte bu türden davranışları dâima frenlemeye çalışan ve hiç de tasvip etmeyen Peygamber Efendimiz, izâr uzunluğunun topukları kesinlikle geçmemesini istemiştir.



  • Papuçları
İbn Abbâs (r.a): “Hazreti Peygamber’in pabuçlarının ikişer kıbâl’i vardı. Tasmaları da çift katlı idi” buyurmuşlardır.

Ebû Hüreyre (r.a) rivâyet ediyor: Peygamber Efendimiz: “Sizden biriniz, bir ayağı giyimli öbür ayağı çıplak olarak yürümesin: Ya pabuçlarının ikisini de giysin, ya da tamâmen yalın ayak olarak yürüsün!.” buyurmuşlardır.

Paylaşmak Sünnettir:
 
Kur’an İnsan Beynini Nasıl Şekillendiriyor?
{total}<\/strong>shares<\/small>"}" style="box-sizing: border-box; -webkit-tap-highlight-color: transparent; -webkit-font-smoothing: subpixel-antialiased; text-align: center; display: inline-block; margin-right: 15px;">1.7kSHARES

Share on TwitterShare on Facebook
OCAK 14, 20152 LİKES 3,607


Bu yazıda çağını aşan müslüman bilim adamlarının ortaya çıkmasında Kur’an’ın nasıl bir role sahip olduğunu bilimsel bir dil ile okuyacaksınız.

Katıldığım bilim tarihi derslerinden birinde müslüman olmayan bir profesör şöyle demişti:
“Eğer politik problemleri ve birbirleriyle sürekli kavgaları olmasaydı Müslümanlar 1400’lerde aya çıkmış olurlardı.“
Müslümanların bilim alanında yaptığı keşifler ve ilerlemeler oldukça hızlı ve etkileyicidir ve hala o momentum tekrarlanamamıştır. Acaba o hızda ilerlemelerine izin verilseydi müslümanlar bugün neler yapıyor olurdu? İçimdeki ses hemen “Müslümanların eğitim sistemlerini düşün!” dedi! Dolayısı ile ben de içimdeki Nörolojistin dediği gibi böyle bir medeniyetin beyinlerini şekillendiren faktörlerin neler olduğunu incelemek istedim.

Çok ilginç bir şekilde bütün müslüman alimler Müslümanların Kur’an’ı eğitim sistemlerinin temeline oturttuklarında ne kadar başarılı olduklarını ve ondan vazgeçip seküler(laik) bir sisteme yöneldiklerinde de ne kadar gerilediğini anlatacaktır. Daha da garip olanı ise bu alimler gerilemenin temellerini manevi değerlere bağlarken şunu hemen söylemeliyiz ki gerçekte beyinde ne olduğunu incelememizi sağlayan elle tutulur ve bilimsel olarak incelenebilir malzemeler de mevcut. Hemen belirtelim ki Kur’an’ın beyni nasıl etkilediğinin burada anlatılanlardan çok daha fazla örneği var fakat kısa kesmek istedik.

Beyne ve onun Kur’an tarafından nasıl değiştirildiğine geçmeden önce, müslümanların eskiden nasıl eğitim aldıklarına bir göz atmamız gerek. Bu bilgileri nereden aldığımı merak edenler için kaynaklarım, ünlü müslüman bilimadamlarının ( İbn Rüşd, İbn Sina vs.) biyografilerinin anlatıldığı yazılardır. İlaveten eğitimim süresince kendi öğretmenlerim de aynılarını söylemişlerdir. Haydi başlayalım.

1) Yetenekli bir öğrenciye öğretilen ilk şey o öğrencinin Kur’an’ı tamamen ezberlemesi gerektiğiydi. Arapça dilini ele alırsak, herşeyin dışında Kur’an’ın okunuşu oldukça açık bir bilim dalidir. Bölgesel konuşma tarzları veya telaffuzdaki farklılıkların kişisel seçimlerine Kur’an okunurken izin verilmez.

2) Kur’an öğrenirken öğrenilen bir konu da Arapçada Tecvid denilen ve Türkçeye belagat olarak çevirebileceğimiz bir dersin olduğudur. Yapılması gereken ilk şey, burada öğrencinin Kur’an ayetlerini hecelerken veya okurken tamamen hocasının öğrettiği gibi okuması gerektiğidir.

3) Tecvid öğrenilirken dil, gırtlak ve ağız içerisinde tam olarak gerekli yerlere konularak çıkarılması gereken sesler çıkarılır. Bu bir kere olduğunda öğrenci bir ayeti Türkiye’de “Eski Yazı” olarak bilinen “Osmanlı hattı” ile tahta üzerine yazar ve Arapçanın normal heceleme kurallarından farklı kurallar varsa anlatılır.

4) Şimdi elinde Eski Yazı olan bu öğrenci bir yere gider ve ayeti ezberler. Başlangıç düzeyindeki bir öğrenci için bu süre, bir kaç defa ayetin okunduğu gibi tekrarlanması ve eski yazıda nasıl hecelendiğinin öğrenilmesiyle devam eder.

5) Bu girişden sonra öğrenci bir sonraki öğreneceği ve ezberleyeceği ayeti almadan önce elindeki ayeti bir çok kez tekrar eder. Son olarak hocasının karşısında ayeti okuyarak doğru olup olmadığını kontrol ettirir ve eğer hocası onay verirse öğrenci bir sonraki ezberleyeceği ayeti alır.

6) İşte tam bu aşamada üçüncü gün, ilk öğrenilen ayetin son bir defa tekrar edilmesiyle başlar. Daha sonra bir sonraki ayet bir kaç defa tekrar edilir ve üçüncü öğrenilecek ayet alınır. Dördüncü gün ise ilginç ve dikkate değer bir değişiklik olarak ilk alınan ayet tekrar edilmez çünkü o artık tamamen ezberlenmiştir. Ancak bunun yerine alınmış olan ikinci ayet bir kez tekrar edilir, sonra üçüncüsü bir kaç kez tekrar edilir ve dördüncü ayet alınır.Yani birinci ayet yerine ikinci ayet ve ikinci yerine üçüncü geçmiştir.

7) Hafta sona erdiğinde öğrenci o hafta boyunca öğrendiği herşey için (baştan başlayarak) tekrardan sorguya çekilir. İşte burada Kur’an’ın etkisi görülmeye başlanacaktır. Çünkü zaman geçtikçe ezberleme kapasitesi artar ve öğrenci tek bir seferde, bir ayet yerine bir kaç ayet veya bütün bir sayfayı ezberleyebilecek seviyeye gelir.

8) Bu arada eski yazı ile yazma ve heceleme işlemi devam etmektedir. Sonunda her şey bittiğinde Kur’anın 6200 den fazla olan tüm ayetleri kelime kelime eski yazı ile yazılışları ve tam hecelemeleri ve ağızdan çıkışları da dahil bilinir bir şekilde ezberlenmiş olur.

9) Bir sonraki aşama öğrencinin artık ayetleri haftalık değil aylık bazda ezberlemeye başlamasıdır. Bu genellikle günde bir cüz okuyarak ve ay sonunda tüm 30 parça tekrarlanarak yapılır. Böylece 30 günün sonunda tüm 30 cüz (1 cüz= 20 sayfa) bitmiş olacaktır.

10) Bu arada şundan da bahsetmemiz gerekiyor ki Kur’an’ın 10 farklı okuma şekli var. Bu genellikle ayırıcı işaretlerin yerleştirilmesi (durma yerleri, uzatmalar vb.) ve buna göre kelimelerin söyleniş şeklinin değiştirilmesine dayanır. Bu da öğrenci için şu demektir ki öğrenci hem Kur’an’ı ezberlemeli, hem Eski Yazı ile yazmayı öğrenmeli, hem heceleri bilmeli ve bütün bunlara ilaveten 10 farklı okunuştaki farklılıkları her biri diğerinden bariz olarak anlaşılacak şekilde okuyabilmelidir. Bu gerçekten zordur, çünkü bazı okunuşlardaki farklılıklar çok zor anlaşılır.

11) Kuranın nasıl seslendirildiğiyle ilgili bir kaç önemli özellik vardır. Kur’an’daki ayetler kafiyelidir ve genellikle ritm değiştirirler. Bu da dinleyiciye ayrı bir zevk verir. Ayrıca biri Kur’an okudukça tekdüze bir sesle konuşuyormuş gibi değil sanki şarkı söylüyormuşcasına melodi ile okur. Aslında Tecvid kaideleri, okuyucuyu şarkı söyler bir tonda Kur’an okumaya iter aksi halde her bir ayet istenilen şekilde anlaşılamaz.

12) Bu konudaki son aşama Arap dili ve eski yazı ile yazma konusundaki kaligrafik çalışmadır.Kur’an okumanın farklı türleri çalışılırken öğrenci bilinmedik bir heceleme varsa onu da yazmalı fakat buna ilaveten kelimelerden noktalama ve uzatma vb. işaretlerini çıkarmalıdır.

13) Bu ince çalışma aslında öğrencinin noktalama veya uzatma işaretleri olmaksızın okuma tarzının okunma anındaki farklılıklarla ilişkisini farketmesini sağlar.

14) Buna ilaveten Arap dili, bu noktalama işaretlerinin ve uzatmaların uygun bir şekilde ağızdan çıkışının belirtilmesini gerektirir aksi halde mesela özne ve yüklem anlam olarak ayırt edilemez hale gelecektir. Dolayısı ile tüm bu çalışmalar eşliğinde Kur’an’ın nasıl okunduğu sürekli izlenmek zorundadır böylece ayetin manası değişmemelidir.

Şimdi buraya kadar geldikten sonra tüm bunların öğrencinin beynini nasıl etkilediğini anlamak inanılmaz güzel ve etkileyicidir. Temelde beynin kendisi sinapsları çalıştırılarak şekillendirilebilir ve ayrıca hangi bölgelerinin daha aktif olduğu göz önünde bulundurulduğunda o bölgenin boyutu arttırılabilir. Geleneksel usûl ile Kur’an öğrenen birisinin beyninin hangi aşamalardan geçtiğini ve bu süreçte nasıl bir gelişim gösterdiğini anlamak bu yöntemle yetişen müslüman bilim adamlarının nasıl bu kadar başarılı olabildiklerini açıklayabilir. Kur’an öğrenirken dikkatlice dinlenen ayetler, ve onların telaffuz edildiği gibi detayları anlamaya çalışan öğrenci aslında beynin Temporal Lob dediğimiz bölgesini uyarmaktadır. Temporal Lob Hipokampus’un da bulunduğu yerdir. Burasının asıl önemi hafızanın pekiştirildiği yer olmasındandır. İnanılmaz bir şekilde aynı bölge müzikal seslerin de işlenmesi için aktive edilen bölgedir ve tabii ki bu durumda müzikal ses Kur’an okumak olacaktır. Bunun yanında öğrenci tahta parçalar üzerine eliyle yazı yazdığında da aktif haldedir. Kısacası beynin bu bölgesideki aktivite düzeyleri ve kapasitesi ile yeni bir şeyler öğrenen öğrencinin yeteneklerinin gelişimi birbirleri ile koordineli bir şekilde gelişir. Yani bu bölge ne kadar aktif olursa ve bu aktivasyon mesela Kur’an öğrenme ve okuma ile gelişirse, öğrencinin hafızası ve yeni bilgi öğrenme kabiliyeti daha da artar.



Buna ilaveten Parietal Loblar da Kur’an öğrenme esnasında aktif bir şekilde rol oynar. Sol Parietal Lob okuma,yazma ve konuşma fonksiyonları ile ilgiliyken matematik ve mantık ile ilgili kabiliyetlerin de işlendiği bölgedir. Buna ilaveten sağ Parietal Lob konuşma tonunu yani harflerin ve kelimelerin doğru şekilde söylenip söylenmediğini kontrol eder. Aynı zamanda visuospatial (gözlem boyutsal) ilişkileri ve yüzdeki ifadeleri anlamada faydalıdır. Beynin ön tarafı yazma esnasında oldukça aktif olan dokunsal farkındalık ve tanımlama duyusunu kontrol eder.Arka taraf dikkat gerektiren işlemlerde çok önemli bir rol oynar. Her iki lob da yeteneklerin öğrenilmesi süresince aktifleşirler. Dolayısı ile tam olarak aktifleşmiş Parietal Loblar, daha gelişmiş mantık ve matematiksel problemleri çözme becerisi, genel konuşmada belirgin bir doğruluk ve sözcükleri vurgulama becerisi, yüzlerdeki duygusal ifadeleri daha iyi anlayabilme, ileri derecede dikkatli olma ve görsel boyutlardaki durumları daha kapsamlı bir şekilde anlayabilme becerisini geliştirir. Görsel boyutlardaki beceri müslümanların neden Astronomide bu kadar iyi olduklarının bariz bir örneğidir.

Kur’an okumanın güçlü bir şekilde aktifleştirdiği diğer beyin bölgeleri Ön Loblar ve Primer Motor Kortex’dir. Ön Lobların aktif olması hafızanın çalışması, hafızanın geri çağırılması (hatırlama), konuşma üretiminde ileri kompleksite ve aynı zamanda yazılı kelimelerin anlaşılmasıda belirgin ilerleme, planlama, sosyal davranışlar gibi yüksek düzeyli (karmaşık) fonksiyonların yerine getirilmesinde aktiftir.

Belirtilenlere bir örnek vermek gerekirse, bir öğrenci eski yazıyı okudukça beyni, okunan kelimenin uygun telaffuzu ile ilgili karar vermelidir. Ayrıca bunu noktalama işaretleri olmadan yapmalıdır ki bu da şu manaya gelir; öğrenci kelimeyi diğer yanlış kelimelerden ve olası yanlış anlamlardan ayırd etmelidir. Tabii bu da var olan geçerli 10 farklı okuma yöntemini ne kadar iyi anladığına dayanan kabiliyeti ile ilgilidir.

Tüm bu şeylerde en muhteşem olan nokta, öğrencinin yaptığı Kur’an egzersizleri sonucu anlatılan tüm bu işlemleri bilinçsiz bir şekilde yapabiliyor oluşudur. Bu da beynin yavaşlatma ile ilgili bölgesini eğitir ki bu da sosyal etkileşim için çok önemlidir. ADHD (Attention Deficit Hyperactivity Order- Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu) probleminde çocukların beyinlerinin bu bölgesinin az geliştiği gözlenmiştir.

Kişileri ve yerleri içeren Kur’an içerikleri ile ilgili çalışma yapmak beynin görsel resimleme üreten bölgesi de olan Occipital Lobları aktive eder. Bu beyin bölgesi görsel algılamada da çok önemlidir. Düşünsel resimler üreterek aktifleşen bu bölge indirekt olarak görsel algılama kapasitesini de geliştirir çünkü aktifleşen alan aynı bölgededir. Kur’an tarihsel içeriği ile, kıssalarıyla ve mantıksal argümanlarıyla farklı mekanları içerir ve böylece Kur’an daha etkin ve bağlayıcı bir hale gelir çünkü bu beyin bölgeleri sürekli tekrarlama seansları boyunca düzenli bir şekilde aktifleştirilirler.

Tüm bunları bir araya getirirsek Kur’an eğitimi alarak ve yukarıdaki yöntemle Kur’an ezberleyerek büyüyen Müslümanların insan bilimlerine bu kadar kısa bir zaman diliminde yaptıkları katkı büyük bir şaşkınlık olmaktan çıkar. Öğrenci Kur’an üzerinde uzmanlaştığında ve bu eğitimi bitirdiğinde diğer bilimler ile olan ilişkisi başlar. Ancak farklı bir biçimde. Artık hangi bilim öğrenilecekse beyin bunun için daha önceden sürülmüş bir tarla gibi hazır bir vaziyette tohumlarını beklemektedir. Kur’an bunu sağlar ve tabiri caizse taşların ve çakılların olduğu sert bir toprak yerine her türlü tohumu alıp bünyesinde büyütebilecek bir toprak hazırlanmıştır.

Beynin şekillendirilebilir doğası dikkate alındığında bir bölgedeki gelişmiş bağlantılar ve sinapslar hemen yanıbaşında var olan diğer kısımları da etkileyecektir.Kur’an ile belirtilen şekilde çalışmış olan öğrenci görsel algılamasını, dil yeteneğini, çalışan halihazırdaki hafızasını, hafıza oluşumunu, ses işleme kapasitesini, dikkatini, yeteneğinin nasıl geliştirileceğini, zihnini yavaşlatabilmeyi ve plan yapabilme kabiliyetini inanılmaz bir şekilde geliştirmiş olacaktır.

Şimdi böyle bir öğrenciye temelinde sorunlu ve zor bir görev verildiğini düşünün. Bu duruma bir örnek İmam Gazali, Yunan Felsefesini öğrenmiş ve bu konuda uzman düzeyine ulaşmıştır ve daha da önemlisi bunu 2 yılda ve boş zamanlarında yaptığını söyler.

Sonuç olarak, eğer Müslümanların bilimsel çalışmalarda nasıl üstel bir hızla ilerlediğini ve insan bilimlerine nasil katkı sagladıgını düşünürsek bunun nedeni gayet açıktır. Çünkü Müslümanların eğitim sistemlerinin temelinde Kur’an-ı Kerim vardı.
muslimvillage.com sitesinden alınarak Mekteb-i Suffa ekibi tarafından Suffagah.com için çevrilmiştir.

Paylaşmak Sünnettir:
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…