dini paylaşım alanı

TÜBİTAK’tan İlginç Proje: 5 Dakikada Helal Et Testi



Son dönemlerde garip projeleri ile dikkat çekenTÜBİTAK‘tan bu sefer de tartışmalı bir proje daha ortaya çıktı. TÜBİTAK’a bağlı Marmara Araştırma Merkezi (MAM)Gıda Enstitüsü tarafından yürütülen proje kapsamında “5 dakikada helal et testi” adında yeni bir proje geliştirildi.

Proje yürütücüsü Dr. Mediha Esra Yayla, TÜBİTAK MAM tarafından 350 Bin Lira bütçe sağlanan projenin 2.5 yıl önce başladığını belirtti. Projenin iki kısımdan oluştuğunu ifade eden Yayla, ilk kısımda et ürünlerinde sakatat ve yabancı doku testiyle, doğrudan tüketicilerin kullanabilecekleri kitlerin geliştirilmesini amaçladıklarını söyledi.

Testin, evde kolaylıkla uygulanabileceğine işaret eden Yayla, “Siz et ürününüzden ufak bir miktar kesiyorsunuz. Suyun içinde hafiften ezerek çözüyorsunuz. Buradan suya geçen proteinlerden sonuç alabiliyoruz. Suyun akışını gözlemlemeniz gerekiyor. Daha sonra 5 dakika içinde orada bir bant oluşumu gördüğünüzde ‘evet burada domuz eti var’ ya da görmüyorsanız ‘yok’ diyorsunuz. Aslında bir hamilelik testi kadar basit, aynı mantıkla çalışan bir test. Bunda da çift bant ya da tek bant görürsünüz. Çift bant var demektir, tek bant yok demektir. Hamilelik testi mantığıyla domuz varlığını tespit eden bir test yaptık. İnsanlar aldıkları et ürünlerini evlerinde denetleyebilirler.” dedi.

Dünya genelinde gıdada bir devrim yaşandığını, sektörde sistemlerin değiştiğini bildiren Yayla, şunları kaydetti: “Biz farkında olmadan helal olmayan ürünlere kaymak zorunda kaldık. Gıda hileleri bir yandan, hazır üretilmiş gıdaların içindeki helal olmayan gıda maddeleri bir yandan… Sadece Türkiye’de yaşamıyoruz. Birçok kişi yurt dışına gidiyoruz, uçaklara biniyoruz, yabancı restoranlara gidiyoruz. Böyle bir testin varlığı herkesi rahatlatacaktır. En azından ceplerinde, çantalarında taşıyabilecekler. Kimseyi ürkütmeden 5 dakika içinde yapabilecekleri bir test bu. İnsanların çok hoşuna gidecek. Biz şu anda bunu domuz eti için yaptık ama daha sonrasında at ve eşek eti için de uygulamayı düşünüyoruz.”

Paylaşmak Sünnettir:
 
harika bi uygulama olmuş canım benim
 
7 Japon Bilim Adamı Müslüman Oldu!
El Ezher Üniversitesinde şifalı bitkiler ve ilaç profesörü ve eski dekanı olan Dr. Taha İbrahim El Halife 7 Japon Araştırmacının nasıl Müslüman olduğunu anlattı.

7 Japon Bilim Adamı Müslüman Oldu!



Japon Bilim adamları “İncir ve Zeytin” Kur'anda belli bir sayıda geçiyor diye Müslüman oldu.

maganin.com sitesinin haberine göre Japonyalı bir araştırma grubu, kendilerinin şu anda elde ettikleri araştırmaların sonucunu Kur’an-ı Kerim’in önceden beyan ettiğini öğrenince Müslüman oldular.

Japonyalı grubun Müslüman olma hikayesi bir protein maddesini araştırmayla başladı.

Bu madde çok az miktarda insan ve hayvanların beyninde salgılanmakta ve kükürtle dolu olarak salgılanan bu madde demir ve fosforla karışabilme özelliğine sahip.İ nsan bedeni için büyük önem taşıyan bu madde nispi kolesterol düşmesine neden olmakta ve aynı şekilde kalbi güçlendirmek ve nefes kontrolü için faydalıdır.

İnsanda 15 yaşından sonra salgılanmaya başlayan bu madde 35 yaşına kadar artmakta ve 60 yaşında ise azalmaktadır.

Bu nedenle bu madde insan bedeninde kolay elde edilebilecek bir madde değildir. Ayrıca bu madde hayvanlarda daha az bulunmaktadır.
Japonyalı bu grup bitkiler arasında, yaşlılık nedenlerini azaltan bu madde hakkında araştırma yapmaya başladılar ve bu maddeyi Kur’an-ı Kerim’in “et-Tin ve ez-Zeytun” olarak adlandırdığı incir ve zeytinde buldular.

Araştırmalar sonucunda incir veya zeytinin yalnız başına insan sağlığı için yeterli olmadığı doğru olanın ikisinin karıştırılması olduğu ortaya çıktı. Bu Japon bilim adamlarına göre en faydalı yöntem 1 incirle 7 zeytinin tüketilmesiydi.

Daha sonra Arabistan'lı “Taha İbrahim” adındaki bir doktor, Kur’an-ı Kerim’de zeytin kelimesinin 6 defa sarih bir şekilde ve bir defada Müminun Suresinde zımni olarak geçtiğini (yani toplam olarak 7 defa oluyor) İncir kelimesinin ise 1 defa zikredildiğini anlayınca Kur’an-ı Kerim’den topladığı bütün bilgileri toplayıp Japonyalı araştırmacı gruba gönderdi. Bu bilim adamları bu bilgilerden emin olduktan sonra İslam dinine müşerref
 
ben Kuranı Kerimde zeytinin 7 kez geçtiğini ve incirin bi defa geçtiğini bilmiyordum
 
Arapça'ya olan tutkusuyla ün kazanan ve uzun zamandır dersler veren öğretmen Nouman Ali Khan, Ayet'el Kürsi'nin şaşırtıcı düzenini anlatıyor.

AYET'EL KÜRSİ'DEKİ CÜMLELERİN DÜZENİ

Nouman'ın yaptığı açıklamalara göre; Bakara Suresi'nin 255. ayeti olan Ayet'el Kürsi baştan sona belli bir düzenden oluşuyor. Toplam dokuz cümleden oluşan ayette cümleler arasında bağlantılar bulunuyor. Yani 1 ile 9, 2 ile 8, 3 ile 7 ve 4 ile 6. cümleler birbirini tamamlıyor ve ortada tek kalan 5. cümle ise kendisinden önceki ve sonraki cümlelerin ayrımını belirtiyor.

İŞTE O TAMAMLAYICI CÜMLELER...

Arapça üzerine yaptığı çalışmalarla kariyer yapan ve belli bir üne sahip olan Khan, Ayet'el Kürsinin düzeniyle ilgili yaptığı açıklamada, birinci cümlede Allah'ın, 'hep yaşayan ve yaşamın kaynağını elinde tutan' El Hayyum ve El Kayyum isimlerinden bahsedildiğine değinirken; son cümlede ise bağlantılı olarak Allah'ın iki isminden bahsedildiğini vurguluyor.


İkinci cümle 'kendisini uyuklama ve uyku tutmaz' anlamına geliyor ve sondan ikinci cümlede ise 'Onları (gökleri ve yeri) koruyup gözetmek kendisini yormaz' anlamıyla diğer cümleyi tamamlıyor.

Üçüncü cümlenin anlamı, 'Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur' iken sondan üçüncü cümle yani yedinci cümle 'O'nun hükümdarlığı gökleri ve yeri kuşatmıştır' anlamına geliyor. Bu iki cümle de şaşırtıcı bir şekilde birbirini tamamlıyor.

'İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?' anlamına gelen dördüncü cümlenin tamamlayıcısı olarak görülen cümle ise altıncı cümle, yani 'O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar, O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler'.

Ortada tek kalan cümle ise 5. cümle. O cümlede ise 5. ayetin ilerisinde ve gerisinde olanların bilindiğinden bahsediyor. Yani bu cümle tam ortada bir ayrım olarak belirtilmiş.

"KURAN'I DÜZ METİN GİBİ OKUMAMALIYIZ"

Yaptığı açıklamalarla dinleyenlerin ağzını açık bırakan Nouman Ali Khan, sözlerini şu cümlelerle tamamlıyor;

"Şunu iyi anlamalısınız biz Kuranı bir kitap veya bir metin gibi okuyoruz. Cümle 1, cümle 2, cümle 3, 4, 5, 6 diye gidiyoruz. Peki Peygamber ve Sahabe döneminde de durum bu muydu? Hayır. Çünkü Peygamber sözlü olarak aktarıyordu. Bütün bunları önümüze koyduğumuzda fark ediyoruz ki
Kuran kusursuz bir konuşma metni olarak indirilmiştir. Allah Kuranı yazılı bir metin olarak aktarmamıştır sözlü olarak aktarmıştır."
 
Yine mi başını Secde'ye vurmadan yatacaksın? Yine mi Melekleri ağlatıp, iblis'e kanacaksın? Söylesene! Sen ... Yine mi başını Secde'ye vurmadan yatacaksın?
Yine mi Melekleri ağlatıp, iblis'e kanacaksın?
Söylesene!
Sen ne zaman nefsine Ok atacaksın...? Ne sabah kıldın! Ne Öğle...ne de ikindi!
Ne o...! Yoksa Elin-Ayağın mı kilitlendi?
Akşamı da kılmadın! Hadi bari Yatsıyı kıl
Sen de...Secdelilerin arasına katıl
Hadi be...! Sıva kollarını ve Abdestini al
Vur başını Secdeye! Cennet'in düşüne dal
Dün iblise eğilen boynun, Bugün Allah'a eğilsin
Sen Allah'ın kulusun, iblisin kulu değilsin
Namaz, Mümin'in Miracıdır,
ayırma başını Secdeden
Bomba altında bile, Secdeden ayrılmadı deden
Sen de "Vur başını Secdeye " sevinsin Seccaden
Öyle vur ki,
hiç bir şey koparamasın seni secdeden
Vur başını derken...
Anlıyorsun değil mi?...kendi başını...
Yoksa incitme, (sebepsiz) kafirin dahi, Gözünü kaşını "Vur başını Secdeye!"...yani,
Namaz kıl demek.
Yakışıyor mu Mümin'e,
Secdesiz Gün geçirmek?
Tiryakisi ol...
ALLAHU EKBER sözünün senin de Nuru olsun Namaz gözünün!
Hadi durma! Vur başını Secdeye
Vur ki, daha yakın ol "EL ALIY'YE"
Nefsin diyebilir ki,
"Bugün söz ver! Yarın kılarsın..."
Azrail (a.s.) ile karşılaşınca, bu sözleri daha iyi anlarsın...
'
"Namaz kılın." diye emreden Allah Azze ve Celle "Kıldın mı?" diye sorar.
'
 
EHLİ SÜNNET BİLİNCİ NEDİR ?
NİHAT HATİPOĞLU

Dini yeniden yazmaya gerek yok. Dini reforme etmeye de gerek yok. Din, hiçbir
zaman deforme olmadı, tahrif olmadı zira.
Dinin temel
iki kaynağı olan Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamber'in (s.a.v.) Sahih Sünnetlerini tartışmak vahyi tartışmak anlamına gelir.
Hz. Peygamber'den (s.a.v.) sonra gelen dört raşid halife döneminde oluşmuş dini yorum ve kabuller, onlardan sonra gelen büyük hukukçular -mezhep imamlarıdöneminde güçlü bir sistematiğe dönüştürüldü ki ona 'ehl-i sünnet' bilinci demekteyiz. Bu büyük bilinç, radikal ve safsatacı din anlayışından uzak, Kuran ayetleriyle oynaşmaya müsaade etmeyen sağlam bir çizgiyi bizlere taşıdı. İşte tam bu noktada duralım:
Zira birkaç yıldır ülkemizde Kuran-ı Kerim'i referans aldığını söyleyen ama esasında; Kuran'ı Yüce Allah'ın maksadı ve Hz. Peygamber'in algısının -tefsirinin- dışında yorumlayarak, bir yeni din algısı oluşturmaya gayret eden; saygısız, şımarık, saldırgan, ilkesiz, ağzı ve kelamı bozuk -kısacası vahyin bütün edebinden yoksun- bir yığınla karşı karşıyayız.
Sosyal medyada yapılmış bir paylaşım, basit ve ama bir o kadar çarpıcı şekilde bu şekilsiz hamleyi göz önüne seriyor. Paylaşımda şöyle bir değerlendirme yapılmış:
"Önce, biri çıkıp eski büyük alimleredil uzattı. Sonra diğeri ben ondan geri kalmamdeyip işi sahabelere getirdi. Diğerihadisleri inkar edersem ben de ünlü olabilirimdeyip atladı meydana. Biri kaderi,diğeri şefaati, başkası kabir azabınıinkar etti. Kimisi İmam Buhari'ye küfretti. Kimisi İmamı Azam'ı alay konusu etti. Birbaşkası peygamberler gaybı bilmez derkenipin ucu iyice kaçtı Kuran'daki ayetlerdeğişmeli diyen sözde ilahiyatçılar çıktı."
Sonradan gelenler, önden geçenlere küfretmedikçekıyamet kopmayacak diyen Efendimizinuyarıları birbiri ardınca gerçekleşiyor. Benim sünnetimeve benden sonra dosdoğru halifelerinsünnetine (yoluna) uyun (İbn Mace) diyen efendimizinuyarıları boş ve itibarsız bir söz gibi algılanıroldu. Gençlerin bir kısmı; kulağa hoş gelen butahribatçı gevezelerin, felsefe şehvetlerinin peşinetakıldılar. Bu dall ver mudil -sapan ve saptırancenahınkendilerini Hz. Resul'e ve Kuran'a hasımyaptıklarının farkına bile varmadılar.
Abbasi Halifesi Me'mun (198/813) zamanından itibaren var olmaya başlayan mutezile tarzı vahiyden arındırılmış din hamlesinin, ehli sünnetin büyük uleması; İbn-i Hanbel, Ali Medini, Nuaym, Hammad, Yahya bin Main'e çektirdikleri büyük zulmün peşinden, ehli sünnetin toparlanarak bu sapkın zihniyeti tarihin çöplüğüne göndermesinden yüzyıllar sonra bu hasta anlayışın yeniden İslam coğrafyasında diriltilmeye çalışılması dikkat edilmesi gereken bir operasyondur.
Sünneti gözden düşürmek için sünneti, Emevi safsatasıyla ilişkilendirmek de yine bu hasta zihniyetlerin ürünüdür.
Bu sünnet düşmanı anlayışın nihai hedefi, bazı ilahiyatçı(!) hocaların geldiği noktadır; "Kuran'ın birçok ayeti bugün geçerli olmaz. Tarihseldir" diyorlar şimdi. Bu noktaya geleceklerini anlamak için, müneccim veya köşeli hoca olmaya da gerek yoktur. Bunlar yeni bir Kuran yazmaya dahi cesaret edecek kadar Allah'tan, Kuran'dan ve Hz. Resul'den uzaktılar. Yanılmadığım için, haklı çıktığım için üzgünüm. Son bir cümle de, bu ülkede İslam'a hizmet ettiğini söyleyip de bu akımlar ve tahribatlar konusunda hiç konuşmayan veya yazı yazmayan ulemaya, hocalara ve ilahiyatçılara veya kanaat önderlerinedir. Hiç kimse Hz. Muhammed'den (s.a.v) daha aziz değildir. Vebalin ve konunun hassasiyetinin lütfen farkında olunuz. Ve cümlemin başına, min gayri had kelimesini de ekleyerek...
***

DOMUZ ETİ YEMİYOR, İNSAN ETİ YİYORSUNUZ

İnsanların aleyhinde konuşan, gıybette bulunan kişi, Kuran-ı Kerim'in ifadesiyle ölü kardeşlerinin etini yemiş oluyor. (Hucurat, 12)
Kuran-ı Kerim domuz etini de yemeyi yasaklamıştır. (Bakara, 173) Bu hususta Müslümanlar son derece duyarlılar. Şüpheli olan etlerden bile sakınırlar. Ama ne yazık ki ölü bir insanın etini yemek konusunda aynı hassasiyeti göstermezler. Bir din kardeşini yıpratmaktan, aleyhinde sorumsuzca konuşmaktan çekinmezler.
Geçenlerde elime bir görüntü ulaştı. Umreci götüren bir tur sahibi; Medine'de, Hz. Peygamber'in şehrinde, umrecilere güya vaaz ediyor. Ama bütün konuşması baştan sona bazı insanlara iftira ve hakaretle
dolu. Hocalara hakaret ediyor. İsim vererek iftira atıyor. Hiç hayası yok, utanması yok. Ve din adamı kılığıyla dolaşıyor. İşin esas felaketi ise; ibadet için umreye gitmiş, sukûnete gitmiş, Kâbe'ye yüz sürmeye gitmiş, temizlenmeye ve durulmaya gitmiş onca umreciden hiç biri de; (kardeşim bırak dedikoduyu. Allah'tan kork. Burada olmayan insanların aleyhinde neden konuşursun, hiç mi utanman yok. Önce kendini bir temizle. Bırak da, ibadetimizi yapalım. Bizi de bu hezeyanlarınla kirletme. Bize umrenin faziletini anlat. Bize ibadeti anlat. Bize tevbeyi anlat -tabii anlatacak ilmi ve kabiliyeti varsa- demiyor. İçinden mutlaka diyor ama açıkça demiyor. Ve mukaddes haramde, Hz. Resulullah'ın şehrinde bu günaha ortak oluyorlar.
Bu vicdansız ve iftira dolu görüntüye sebep olan kişi Yahudi veya Hıristiyan veya ateist veya deist değil! Yıllarca imamlık yapmış, şimdi ise hacı ve umreci taşıyor. Elbette hukuki takibi gerektiren bir mesele. Ama ya bu fitneci, gıybetçi, hezeyan dolu hasetçi insanları nasıl insan edeceğiz. Vicdana çağıracağız. ***Efendimiz sahabesiyle konuşurken oturanlardan birisi oradan ayrıldı. Bir işinin gereği. Bazıları giden kişinin imanının zayıf olduğunu söylediler.
Hz. Peygamber (s.a.v.) siz o kişinin etini yediniz buyurdu. Sahabe nasıl olur ey Allah'ın Resulü dediler.
Efendimiz şöyle dedi: "Siz onu gıybet ederek imanınızı zayıflattınız. O ise mağdur olduğu için daha ileri gitti. Siz onun gıybetini yaparak kendi imanınızdan güçlü bir bölümünü ona verdiniz. Kendi imanınızı ise zayıflattınız. Bu ölü eti yemekten daha kötüdür." ***Hz. Aişe der ki; Hiçbiriniz, ötekinin gıybetini yapmasın. Çünkü ben bir ara Hz. Peygamber'in (s.a.v.) yanında bir kadın için: "Şu kadın ne kadar da uzun etekli" dedim. Efendimiz; Aişe ağzındaki tutam eti at buyurdu. Ben de çıkardım.
 
Çok şükür sabah namaza kalktım 3 gündür kardeşimde namaza kalkıyor sonra yasin ve cuma süresinin okudum uyudum :)
o kadar uykusuz olmama rağmen çok mutluyum sen nasılsın taze anne

bin şükür :)

bu hafta biraz fazla uykulu geçti gibi..kendimi yorgun hissediyorum hep :
sanki her yerim kırılıyor gibi

inşaallah bugün son iş günü haftanın..
iki gün dinlenme ..
hayırlarla bakalım :)
 
bin şükür :)

bu hafta biraz fazla uykulu geçti gibi..kendimi yorgun hissediyorum hep :
sanki her yerim kırılıyor gibi

inşaallah bugün son iş günü haftanın..
iki gün dinlenme ..
hayırlarla bakalım :)
benim için daha yarın var maalesef canım senin öyle olman normal be canım artık daha da ağırlaşacaksın
 
benim için daha yarın var maalesef canım senin öyle olman normal be canım artık daha da ağırlaşacaksın


evet herkes aynısını söylüyor :)

çok şükür şimdilik iyiyim ama bakalım ilerleyen zaman neler gs-österecek :)

hazırlıklar da devam :)

rüyalarımda görüyorum yavrucuğumu :)

Rabb im hayırla sağlıkla nasip etsin inşaaallah
 
inşallah canım benim :) Rabbim sağ salim kucağına almayı hayırla büyütmeyi hayırlı evlat olmasını nasip eder inşallah
 
hayırlı sabahlar :)
nasılsınız canlar ne var ne yok
Biraz depresifim canim
Dogum kontrol hapina basladim.bu ay ve sanirim yanlis zamanda basladim.hasta olmadan gecirecem bu ayi sanirim

Bir de atama zamani yaklastikca strese giriyorum. Cok dua ediyorum rabbim memur olmami hayirli bir sekilde nasip et diye. Ama cevremde olumsuz bir haber alinca umutsuzluga kapiliyorum
 
Cok canim bu yuzdrn dogum kontrol hapina basladim bu ay
Allah yar ve yardımcın olsun canım benim ...
 
DEPREM VE GÜNAH İLİŞKİSİ

Ekseriya depremler ilahi bir ikazdır. Âlimler, (İki Z olunca üçüncü Z gelir) demişlerdir. Yani Zulüm ve Zina çoğalınca Zelzele olur. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Zina yayılınca depremler çoğalır.) [Deylemi]

(Günahlar açıktan işlenmeye başlanınca, iyi kötü herkes genel bir azaba maruz kalır.) [Taberani]

Depremler kıyamet alametlerindendir. Buhari’deki hadis-i şerifte, (Depremler çoğalmadıkça kıyamet kopmaz) buyurulmuştur. Kıyametin ne zaman kopacağı bildirilmedi.

Fakat, Peygamber Efendimiz birçok alametlerini haber verdi:
Mehdi gelecek, İsa gökten inecek, Deccal çıkacak. Yecüc Mecüc her yeri karıştıracak. Güneş batıdan doğacak. Büyük depremler olacak. Din bilgileri unutulacak. Kötülük çoğalacak. Dinsiz, ahlaksız, kimseler Emir olacak, Allahü teâlânın emirleri yaptırılmayacak. Haramlar her yerde işlenecek, Yemen’den bir ateş çıkacak. Gökler ve dağlar parçalanacak. Güneş ve Ay kararacak. Denizler birbirine karışacak ve kaynayıp kuruyacaktır.


İlahi ikazdır
İnsanların isyandan vazgeçmesi için ilahi bir ikaz olan depremden ibret alınmalıdır. Sel, deprem, kuraklık gibi, ilahi musibetlerin ara sıra zuhur edişi, Allahü teâlânın sonsuz nimetlerine, lütuf ve ihsanına karşı isyanda olanları ikaz mahiyetindedir. Hiçbir nimet ve felaket sebepsiz değildir. Düşünebilenler için nice hikmetleri vardır. Günahların affına sebep olduğu gibi başka hikmetleri de vardır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ümmetim için depremler günahlarına kefaret olur.) [Hakim]

(Allahü teâlâ, depremleri iyilere öğüt, müminlere rahmet, kâfirlere ise azap kılar.) [İ.Asakir]

Âlimler, (Tehlikelerden, gücünüz yettiği kadar sakınınız. Çünkü, güç yetmeyen, dayanılamayan şeylerden uzaklaşmak, Peygamberlerin âdetidir) buyurmaktadır.

Kapalı yerde iken deprem olursa, oradan açık bir yere kaçmak müstehaptır. (Bezzâziyye)

Deprem olunca evden çıkıp açık yere gitmelidir. Resulullah efendimiz, yolda eğri duvarın önünden koşarak geçti. (Hindiyye)

Bu fetvalardan anlaşıldığına göre, depremden kaçmayan intihar etmiş sayılmaz. Müstehabı terk etmiş olur. Depremden kaçmayan mutlaka ölür diye bir şey yoktur. Depremde ölenin imanı varsa mutlaka şehiddir.

Hadis-i şerifte, (Suda boğulan, yangında ölen, duvar ve enkaz altında kalarak ölen, şehiddir) buyuruldu. (İbni Asakir)
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…