dini paylaşım alanı

kizlar mrb Sizden allah rizasi.icin birsey istiycem Forever07 ( aysegul ) ark bebegini 6 aylik dunyaya getirdi ve bebek masal elif suan 19 gundur kuvezde hayata tutunmaya calisiyor ne olur allah rizasi icin ne okursaniz kactane okursaniz okuyun dua zinciri yapalim hayata tutunmasi icin rabbimize yalvaralim annesinede bu asamada sabir dileyelim lutfen.sizde tanidiklariniza soyleyin. hep beraber dua edelimsimdiden hepinizden allah razi olsun
 
Selam arkadaşlar..

Bende paylaşımlarınızı uzaktan takip ediyorum..

Benimde 1 katkım olsun 4.Cüz ben alayım
 
Canim benim
Biliyorum durumunu Allah yardimcisi olsun insaallah
 
Kuran Okumak İçin 8 Sebep

1) Okuyana Kıyamet Günü Şefaatçi Olacaktır


Ebû Ümâme radıyallahu anh, ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i:

“Kur’an okuyunuz. Çünkü Kur’an, kıyamet gününde kendisini okuyanlara şefaatçı olarak gelecektir” buyururken işittim, demiştir.

| Müslim, Müsâfirîn 252. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, V, 249, 251

2) Hastalıklara Şifa Kaynağıdır


Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi.

| Kur’an-ı Kerim, Yûnus 10/57

Hz. Âişe’den (ra) söyle rivâyet edilmiştir:

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) hasta olan akrabalarının üzerine okuyarak sağ eliyle onları sıvazlar ve şöyle derdi: Ey Allah’ım, ey insanların Rabb’i, şu hastalığı gider, şifâ ver, şifâ veren Sensin. Senin vereceğin şifâdan başka şifâ yoktur. Hastalığı ortadan kaldıracak bir şifâ ver.

| İbn Mâce, Tıb, 35, 36

[Şifa kaynağı olması bedeni hastalıklarda doktora gitmememiz anlamına gelmemektedir. Peygamberimiz tedaviyi her zaman önermektedir.]

3) Okuyanın Rehberi Olur


Allah, adaleti, hattâ adaletten de fazla olarak ihsanı (en güzel davranışı), muhtaç oldukları şeyleri yakınlara vermeyi emreder. Hayasızlığı, çirkin işleri, zulüm ve tecavüzü yasaklar. Düşünüp tutasınız diye size öğüt verir.

| Kur’an-ı Kerim, Nahl 16/90

İşte Kitap! Şüphe yoktur onda. Rehberdir muttakilere.

| Kur’an-ı Kerim, Bakara Suresi 2/2

Gerçekten bu Kur’ân, insanları en doğru yola, en isabetli tutuma yöneltir..

| Kur’an-ı Kerim, İsrâ, 17/9

4) Her Harfine On Sevap Vardır


Rahmeti sonsuz Yüce Yaratıcı (c.c.), insanlara verdiği sayısız nimetler yanında, ayrıca yaptıkları iyi işlere de kat kat sevap ve mükâfat vermektedir. Kötülükler bir misliyle karşılık gördüğü halde, iyiliklerin karşılığı on, yüz veya daha fazla katını bulabilmektedir.

Kim Allah’a güzel bir işle gelirse, iyilik işlerse, ona on misli verilir; kim de bir kötülükle gelirse, sadece kötülüğüne denk bir ceza görür ve hiç kimseye haksızlık edilmez. (En’âm 6/160) âyeti bu gerçeği ifade etmektedir.

Şüphesiz ki işlerin en hayırlısı ve değerlisi, Cenab-ı Hakk’ın Kelâm sıfatından gelen Kur’ân-ı Kerim’in okunup anlaşılması ve yaşanmasıdır. Onun her bir cümlesi, kelimesi, hattâ harfi Allah Teâla katında ayrı bir kıymeti haizdir ve karşılığı en üst seviyeden verilecektir. Bu hususu Allah Resûlü şu açık beyanlarıyla ifade etmişlerdir:

Kur’ân-ı Kerim’den tek bir harf okuyana bile bir sevap vardır. Her hasene on misliyle değerlendirilir. Ben “Elif lâm Mîm” bir harf demiyorum. Aksine “Elif” bir harf, “Lâm” bir harf, “Mîm” de bir harftir.

| Tirmizî, Sevabü’l-Kur’ân, 16

Zorlanarak Okuyana 2 Katı Sevap Vardır

Kur’ân-ı Kerim’i maharetle okuyan bir insan, Kirâmen Kâtibin melekleri seviyesinde olur. Onu o seviyede beceremeyen fakat halis bir niyet ile okumağa çalışan, okurken de kem küm edip dili dolaşan ve Kur’ân’ı okumak ona zor geldiği halde okuyan insana da iki sevap vardır.

| Buharî, Tevnid, 52; Müslim, Müsafirûn, 244

5) Okunan Evin Kıymeti Artar


Kur’ân, okunduğu yere huzur, mutluluk ve bereket getirir. Okuyan kimselere sevinç verir. Gam ve tasalarını dağıtır, ümitsizliklerini siler, onları canlı ve aktif bir hale getirir. Her türlü vesvesenin o insanlardan ve okunan yerlerden kaçmasını sağlar. Cinnî ve insi şeytanlara karşı onları korur.

Allah Resûlü Kur’ân’ın bu yönünü şu benzetmeyle anlatır:

Kur’ân okunan evin hayrı artar; oturanları sıkmaz. Böyle evlere melekler toplanır, şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur’ân okunmayan ev oturanlara dar gelir; böyle evlerin hayır ve bereketi az olur; melekler uzaklaşır; şeytanlar üşüşür. İçinde Kur’ân okunan, anlam ve yorumuyla meşgul olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi, sema ehli için aydınlatılır.

| Darimî, Sünen, 2/429-430; Heysemî, Mecma’üz-Zevaid, 7/171

6) Kur'ân Okunan Yere Melekler, Rahmet ve Sekîne İner


İlâhî kelâm, öyle büyük bir te’sire sahiptir ki, okunmasıyla sadece insanlar değil, melekler de etkilenir ve onu dinlemek için gelir, okunan yer bir rahmet ve sekînet (huzur-güven) ortamına döner. Bütün toplumun Kur’ân’la içli-dışlı olduğu düşünülürse, böyle bir toplum, emniyet ve güvene, meleklerin korumasına lâyık bir kıvama gelmiş demektir.

Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem), bu hususu şöyle ifade buyurur:

Bir topluluk Kur’ân’ı okuyup, onu aralarında müzakere etmek üzere Allah’ın evlerinden birinde bir araya toplandıklarında, mutlaka üzerlerine sekinet iner ve onları Allah’ın rahmeti bürür. Melekler de onları kanatlarıyla sararlar. Allah Teâlâ da, onları huzurunda bulunan yüce topluluğa (meleklere) anar.

| Ebu Davud, Salât, 349; Müslim, Zikir, 38

7) Görev Vermede Tercih Sebebidir


Kur’ân’ı okuyan ve içindekileri yaşayan kimseler, insanların hak ve hukûkuna riâyet etme, kendi görev ve sorumluluklarını muhakkak yerine getirme, hüküm ve davranışlarında adaletten ayrılmama gibi çok önemli hasletlere sahip olacaklarından dolayı Hz. Peygamber birtakım görevlendirmeler yapacağı zaman bu hususu bir ölçü olarak kabul etmiş ve böylelikle Kur’ân’ı bilmeye dikkatleri çekmiştir.

Bu konuyla ilgili pek çok örnek bulmak mümkündür. Meselâ, imamlık gibi son derece önemli bir görevde, Kur’ân’ı en çok bilenin tercih edilmesini tavsiye buyurmuş, (Müslim, Mesacid, 289-291; Tirmizî, Salât, 60) Allah Resûlü’nün Yemen’e gönderdiği heyetin başına yaşça en küçük olmasına rağmen Kur’ân’ı iyi bilen birini başkan seçmiş (Heysemî, 7/161) ve değişik görevlendirmelerde aynı yolu takip etmiştir. (İ. Hacer el-Askalânî, Metalibü’l-Âliye, 2/208-209) Bütün bu uygulamalar, Kur’ân okumanın ve incelikleriyle onu bilmenin önemini gösteren hususlardır.

8) Kur'ân, Okumayana ve Amel Etmeyene Kıyamet'te Şikayetçi Olacaktır


Kıyâmet günü bir adam getirilir. Kur’ân, bu insanın karşısına bir insan kılığında çıkar. Getirilen bu adam, Kur’ân’ın farzlarını zayi etmiş, yasaklarımı çiğnemiş, yap dediklerini yapmamış, yapma dediklerini yapmış biridir. Kur’ân, bu kişiyi Allah’a şöyle şikayet eder: “Ya Rabbi, benim âyetlerimi ne kötü ezberledi, sınırlarımı çiğnedi, farzlarımı yapmadı, bana uymayı terketti, günah saydığım şeyleri işledi.” Kur’ân, ortaya deliller koyarak davasını sürdürür. Bunun üzerine Yüce Allah: “Al bu adamı, ne hali varsa görsün” buyurur. Kur’ân, onu elinden yakalar ve yüzüstü Cehennem’e atıncaya kadar peşini bırakmaz. (Heysemî, 7/160) Başka rivayetlerde de, Kur’ân’ın kıyamet gününde insanların leh ve aleyhlerinde delil olacağı belirtilmiştir. (Müslim, Taharet, 1; Tirmizî, Deavât, 85)

Netice itibariyle, Yüce Yaratıcı’nın rahmet vesilesi olarak gönderdiği İlâhî Kelâm, okumamız ve anlamamız gerekli olan bir konuma sahiptir. O, hem dünya hem de âhiretimiz açısından kurtuluş vesilemizdir. Dünyada bizler için önemli bir nasihat, dertlerimize şifa, hidayet kaynağı ve rahmettir. İnsanlığın dertlerine reçete olup, onları en doğru yola iletir. Kur’ân’ın okunduğu yeri melekler ziyaret eder ve orada huzur olur. Kur’ân’ın okunup anlaşılması, Allah katında insanlara üstünlük kazandırır. Kur’ân, kabirde bir nûr olur. Zorlanarak öğrenip okuyanın mükâfatı iki kat verilir. Okunan her harfi için, en az on sevap vardır. Kur’ân’dan uzaklaşılınca, o, âhirette uzaklaşanlardan şikayetçi olur. Onu unutma büyük bir vebal olup, emanete sahip çıkmama anlamına gelir. Kur’ân, insana ve topluma huzur ve güven getirir.

Paylaşmak Sünnettir:
 
harika bi yazı canım
 
Müslümanın Müslüman Üzerindeki 5 Hakkı


Şöyle bir düşünelim.. Bitmeyecek sandığımız ortalama yedi onluk ömrümüz sona erdi. Yüz yıllarca berzah aleminde ağırlandık ve nihayet ihtiyar olduğu kadar yorgun da olan “Dünya” nın da sonu geldi. Allah’ın (Subhanehu Ve Teala) hak vaadi olan kıyamet gerçekleşti. Mizan, Sırat Köprüsü, sonsuz nimetlerle dolu Cennet, sonsuz azap için yaratılan Cehennem, Rablerinden gelecek emir ve talimatları bekleyen memur melekler, un ufak olmuş kemiklerinden dirilen Ademoğulları, İsrailoğulları, yüz yirmi dört bin peygamber ve ümmetleri, tüm ehl-i kitap, ahiret gününü yalanlayan münkirler, putperestler, ateşperestler, budistler, ateistler, deistler, hindular, Firavun, Nemrut, Ebu Leheb, Ebu Cehil ve dünya sahnesinde rol almış tüm dönem zalimleri, cinler, haklarını aldıktan sonra toprak olmayı bekleyen hayvanlar ve varlığından bile habersiz olduğumuz tüm alemler gözlerin dikilip kaldığı hesap günü için hazır.
Ve elbette biz de gençliğimizin, güzelliğimizin, sağlığımızın, afiyetimizin, zamanımızın, malımızın, ilmimizin saymakla sonunu getiremeyeceğimiz türlü türlü dünya ikram ve nimetlerinin, tüm an ve amellerimizin zerresiyle hesabını vermek üzere, hesabı çabuk gören Alemlerin Rabbi’ nin huzurundayız.


Sıramız geldi. O ana kadar cennete mi cehenneme mi gideceğimiz tam bir muamma ve dehşet içinde akıbetimizi bekliyoruz. Mizanda amellerimiz tartıldı, salih amellerimiz küçük bir farkla önde ve “Girin cennete siz ve eşleriniz sevinç ve mutluluklar içinde” (Zuhruf 70), “Oraya eminler olarak selâm ile giriveriniz.” (Hicr 46), “Rabbinizin bağışına ve genişliği göklerle yer arası kadar olan, Allah’tan gereği gibi korkanlar için hazırlanmış bulunan cennete koşun!” (Ali İmran 133) ayetlerini duymak, cennetle müjdelenen müttakilerden olmak ve kendimizi sonsuz nimetlere bırakmak istiyoruz.

İşte tam, Zül Celali Vel İkram’ ın bize ikram ettiği, altından süt ırmaklarının, bal ırmaklarının aktığı cennetlere koşarken bir sesin: “Bu kulundan davacıyım Ya Rabbi, üzerinde hakkım var! ” diyerek bizi durdurmasını istemiyorsak, müslümanın müslüman üzerindeki şu beş hakkını iyi biliyor ve riayet ediyor olmamız gerekmekte sevgili kardeşlerimiz.

1) Selam Verdiğinde Selamını Almak


Selam vermek, verenden eksiltmeden alana kazandıran bir sadaka, müminler arasındaki muhabbet ve bağlılığı perçinleyen sosyal sünnetlerimizden biridir. Verildiğinde sünnet gerçekleşir, alındığında ise farz. Tüm bunların yanı sıra birbirlerine selam verip alan müminlerin Allah’ı zikretmiş olmaları da salih amel açısından ayrı bir getiridir. Nefis afetlerimizden biri olan “kibir” i törpüleyebilmek için de uygulanabilirliği kolay yöntemlerden biridir “selamlaşmak”. Adını Allah’ın (Azze Ve Celle) en güzel isimlerinden biri olan “Es-Selam” dan alan bu güzel sünnetimizde; verilen selamı ya aynıyla yada daha iyisiyle karşılamak müslümanın müslüman kardeşi üzerindeki haklarından yalnızca birisidir.
“Siz bir selam ile selamlandığınız zaman, siz de ondan daha güzeliyle karşılık verin veya verilen selamı aynen iade edin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır. ” (Nisa 86)
Nefsim elinde olana yemin olsun ki siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Ben size yaptığınız takdirde birbirinizi seveceğiniz bir iş göstereyim mi? Selamı aranızda yayın” (Hadis-i Şerif, Müslim, 54)


2) Davete Çağırdığında Davetine Katılmak




İslamiyet sosyal ilişkilere son derece önem veren bir dindir. Namazı cemaatle kılmak, sıla-i rahim dediğimiz akraba ziyareti, hasta ziyareti, komşu hakları ve komşuluk paylaşımları, müminlerin arasındaki sevgi ve kardeşliği pekiştirmeye yarayan hediyeleşme sünneti, bayramlarımız, cenaze törenlerimiz, selamlaşmamız, musafaha yapmamız, sosyal düzen ve eşitliği sağlamaya aracı olan zekat ve kurban ibadetimiz, dünyanın dört bir yanından gelen müminlerle yapılan hac ve tavaf gibi birçok ibadetimiz İslamiyet’in sosyal yönüne örnek verebileceklerimizden yalnızca birkaçı. Peygamber Efendimiz’ in (Sallallahu Aleyhi Vessellem) kuvvetli sünnetlerinden biri de davet edildiği yere icabet etmesiydi. O zengin fakir, ergin çocuk, büyük küçük hiçbir daveti küçümsemez, imkanları nispetinde hepsine iştirak etmeye çalışırdı. Öyle ki “Müslümanın Müslüman kardeşi üzerindeki hakkı” sayılabilecek ve davet sahibinin ricası üzerine nafile orucun bile bozulmasında bir beisin bulunmayacağı ölçüde önem atfettiği sünnetlerinden biri olarak günümüze kadar geldi. Kıyamette çokluğumuzla övüneceğini söylediği biz ümmetinin de, Şeriata aykırı bir durumun bulunmadığı her davete şartlarımız ve zamanımız ölçüsünce icabet etmemiz gerekmekte sevgili kardeşlerimiz.

“Biriniz bir düğün yemeğine davet edilirse, böyle bir davete icabet etsin.” Hadis- Şerif (Müslim, Nikâh, 97-98).
“Her kim davete icabet eylemez ise gerçekten o Allah’a ve Rasûlü’ne isyan etmiş olur. Oruçlu olsa bile icabet eder ve duada bulunur. Eğer oruçlu değilse yer ve dua eder. Eğer (özürsüz) yemez ise günahkâr olur ve cefa etmiş bulunur.” (Müslim, Nikâh, 110)


3) Hapşırdığında Yerhamukallah Demek




İslam dini birbirlerine iyiliği emreden kötülükten nehyedenlerin, birbirlerine hayrı ve hakkı tavsiye edenlerin, hayır duasında bulunanların dinidir.
Efendimiz’ in de (Sallallahu Aleyhi Vessellem) buyurduğu üzere;


“Nefsimi elinde tutan Allah’a yemin ederim ki, bir kişi hayırdan kendisi için istediğini, Müslüman kardeşi için de istemedikçe mükemmel bir şekilde îman etmiş olmaz.”

(İmam Ahmed b. Hanbel, El-Müsned, el-Fethu’r-Rabbani Tertibi, Ensar Yayıncılık: 1/113.)

Ayrıca melekler biz mümin kardeşimize ne dua edersek “Allah sana on mislini versin” şeklinde dualarımızı bize iade ediyorlar. Tüm bunlardan da anlaşılacağı üzere İslam Ahlakı müminlerin birbirlerine sürekli fayda sağlamasını, birbirleriyle dost olmasını ve birbirlerine zincirleme iyilikte bulunmalarını gerektirir. Hapşırdığında “Elhamdülillah” diyen din kardeşimize “Yerhamukallah” yani “Allah sana rahmet etsin” diyerek hayır duasında bulunmak din kardeşimize karşı vazifemizdir. Hapşıran kişi de yine karşılık olarak “Yehdina ve yehdikumullah” yani, “Allah bize ve size hidayet versin” diyerek mümin kardeşine hayır duasında bulunabilir. Bu silsileden amaç; Müslümanlar arasında hamdı, şükrü, duayı yaygınlaştırmak ve canlı tutmaktır. Her müminin ağzı din kardeşi için temizdir ve mümin mümine bu temiz ağızlarla dua etmelidir.

“Bir Müslüman, yanında bulunmayan bir din kardeşi için dua ederse, mutlaka melek ona, aynı şeyler sana da verilsin, diye dua eder.” (Müslim, Zikir 86)
“Bir Müslümanın, yanında bulunmayan din kardeşine yapacağı dua kabul olunur. Bir kimse din kardeşine hayır dua ettikçe, yanında bulunan görevli bir melek ona, ‘Duan kabul olsun, aynı şeyler sana da verilsin.’ diye dua eder.” (Müslim, Zikir 87, 88)


4) Hastalandığı Zaman Ziyaretine Gitmek

Müminlere karşı en önemli görevlerimizden biri de hasta ziyareti. Akrabalarımızın, komşularımızın, arkadaşlarımızın, sevdiklerimizin sıhhat ve afiyetleriyle ilgilenmek onları önemsediğimizin en büyük alametidir. Hastalandıkları zaman yanlarında olduğumuzu hissettirebilmek, onlara bu sıkıntılı zamanlarda destek olup moral vermek, şifaları için El-Şafi’ den yardım istemek, duacıları olmak Müslüman kardeşlerimize boynumuzun borcudur. Unutmayalım ki merhamet etmezsek, merhamet göremeyiz. Aynı duruma düştüğümüzde sevdiklerimizi etrafımızda görmek istiyorsak sağlığımızda bu güzel sünnetimize sıkı sıkı sarılmalıyız.


“Kim bir hastayı akşam vakti ziyaret ederse onunla mutlaka yetmiş bin melek çıkar ve sabaha kadar onun için istiğfarda bulunur, Ona cennette bir bahçe hazırlanır. Kim de hastaya sabahleyin giderse, onunla birlikte yetmiş bin melek çıkar, akşam oluncaya kadar ona istiğfarda bulunur, Ona cennette bir bahçe hazırlanır.” (Ebu Davud, Cenaiz 7 (3098)

Yahudilerden bir çocuk Resulullah’ a (Sallahu Aleyhi Vessellem) hizmet ediyordu. Bir gün hastalandı. Resulullah (Sallahu Aleyhi Vessellem) onun ziyaretine geldi. Baş ucunda oturdu ve “Müslüman ol” buyurdu. Çocuk yanında durmakta olan babasına baktı. Babası da “Ebu-l Kasım’a itaat et!” diye emretti. Çocuk derhal müslüman oldu. Resulullah (Sallalahu Aleyhi Vessellem) oradan ayrıldığı vakit şöyle diyordu: “Onu benim vesilemle ateşten kurtaran Allah’a hamdolsun.” (Buhari, İlm 39)

Allah birine “ben hastalandım beni ziyarete gelmedin” buyurur. O kimse, “Yarabbi seni nasıl ziyarete geleceğimi bilmiyorum” deyince de “Falanca Müslüman hastalandığında ziyaret etseydin, beni bulurdun” buyurur. (Müslim Birr 43)
“Hastayı ziyaret edin, aç olanı doyurun, esiri kurtarın!” (Buhârî, Cihâd 171)




5) Öldüğü Zaman Cenazesine Katılmak


İşte Müslüman kardeşimize karşı son vazifemiz. Gerçek dünyasına doğru uzun bir yolculuğa çıktığında onu uğurlamak, tekrar dirileceği günü beklemek üzere onu toprağa iade etmek.
Her ne kadar cenaze namazı farz-ı kifaye olsa da, sevdiğimiz insanların dünya üzerindeki son günlerinde onların yanında olmak , onları berzah alemine uğurlamak din kardeşliği hakkıdır. Üzerlerindeki hakkımızı helal ettiğimizi duymaları adına bizi orada görmek istediklerini unutmamalı ve bu konuda gereken hassasiyeti göstermeliyiz. Hem ibret nazarıyla bakabilme hem de mükellefiyetin düşmesi açısından Müslüman kardeşlerimizin cenazelerine azami ölçüde katılmaya gayret etmeliyiz. Ayrıca kardeşimizi sorgu sualde yalnız bırakmamak adına Bakara Suresini okuyabilecek bir süre kadar başında beklemek, affı ve sorgu sualin kolaylığı için istiğfar ve duada bulunmakta İslam kardeşliği adına yerine getireceğimiz son görevlerimizdendir.


“Bir müslüman ölür, cenaze namazına Allah’a şirk koşmayan kırk kişi katılırsa, Allah bunların onun hakkındaki şefaatini mutlaka kabul eder.” (Müslim Cenaiz 59, 948)

“Bir müslüman ölür ve üzerine müslümanlardan üç saf namaz kılarsa, Allah şefaati mutlaka vacib kılar.” Hadis ravisi Malik (R.A) “Cenazeye katılanlar az olursa, bu hadis sebebiyle cemaati üç safa taksim ederdi.” (Ebu Davud Cenaiz 43, 3166)

Allah-u Teala ve Tekaddes Hazretleri, son nefesimizi kabzetmeden önce kendisine ve kullarına olan tüm hakların ve borçların iadesini nasip etsin.

Fi Emanillah
 
Emin misin Kalbinin Temiz Olduğundan?


Doğrudan demek istediğimden başlayayım.


Eğer kalbim temiz diyorsan el-Basir olan Allah’a denklik taslıyorsun demektir, bunun şirke kadar yolu var…Hemen tevbe et, vazgeç…Allah muhafaza,içinde bulunduğun depresyonu,mutsuzluk halini kalbinin mühürlenmesine ya da ölmesine yoruyorsan da şeytanın gazına geliyorsun demektir,bir an önce eûzu besmele ile Allah’a sığın…

Demek istediğim o ki bizler asla kalbimizin durumu hakkında mutlak hüküm veremeyiz. Necm Sûresi 32. ayette kendimizi temize çıkarmamamız emredilmekte ve kimin ne olduğunu en iyi Rabbimizin bildiği belirtilmektedir. Başlığı atmamda etkili olan yegâne ayet budur ve yeterlidir uyanmak için…


Günümüz Türkiye’sinde oldukça revaçta olan ve seküler, …. olup dinle arası problemli olan bazı insanımızın dilinde olan bir sözdür bu…”Benim kalbim temiz, kimseye zararım yok ki…” İyi de:

1. Nereden biliyorsun kalbinin temiz olduğunu?Ya nefsin seni aldatıyorsa?
2. İyi insan olmak başkasına zarar vermemekle mi sınırlı?İyiliğin tarifi nasıldır?


İyilik konusunu aradan çıkarayım istiyorum; Allah (C.C.) iyiliğin tarifini Bakara 177’de yapmıştır. Hatırlayalım:

“İyilik, yüzlerinizi doğu ve batı tarafına çevirmeniz değildir. Asıl iyilik, o kimsenin yaptığıdır ki, Allah’a, ahiret gününe, meleklere, kitaplara, peygamberlere inanır. (Allah’ın rızasını gözeterek) yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, dilenenlere ve kölelere sevdiği maldan harcar, namaz kılar, zekât verir. Antlaşma yaptığı zaman sözlerini yerine getirir. Sıkıntı, hastalık ve savaş zamanlarında sabreder. İşte doğru olanlar, bu vasıfları taşıyanlardır. Müttakîler ancak onlardır!” Diyanet Vakfı Meali

Ayet konuyu kapatmakta olduğundan ve muhkem bir ayet olduğundan ilave şeyler söyleme gereği duymuyorum.

Gelelim konumuza…Kanaatimce bir insan son nefesine kadar asla kendisinden emin olmamalıdır. Ancak anlık olarak istikametinin doğru olduğu kendisine kalb yoluyla ilham edilebilir diye düşünüyorum. Yani akl-ı selim ile düşündüğünde, akleden kalbi ile düşündüğünde eğer doğru istikamette olduğunu hissediyorsa ve buna Kur’an’dan deliller getirebiliyorsa o kişi anlık olarak kendinden emin olabilir diye düşünüyorum. Ama bu dediğim gibi anlıktır. Allah (C.C.) kalpleri evirip çeviren olduğundan, kalp sürekli devir daim içinde bulunan tabiatı gereği kaymalar, sapmalar yaşayabileceğinden, anlıktır. Bu sebeple her an agâh olunmalı ve kontrol elden bırakılmamalıdır.

Bu yazdıklarım sizde rahatsızlık yaratan bir düşünce oluşmasına sebep olduysa bu iyi haberdir. Üzerine gidiniz ve yüzleşiniz. “Sen şer bir düşüncesin” deyiniz ve bırakınız zamanla sizden uzaklaşsın. Siz güzel bir uğraşa kendinizi veriniz,hoşunuza giden rahmani bir meşgale edininiz.

Acizane bahsetmeye çalıştığım gibi bu dünya hayatında kendinden emin olmak bir afettir ve sizi uyutup gaflete oradan da helâke sürükleyecek bir afettir. Rabbimizin tecellileri el-Hallâk ismi gereği sürekli yeni bir iş ve oluş içerisinde iken biz kulları nasıl olur da kendimizden emin bir halde saltanat sürmeye çalışırız. Bu olacak iş değildir ve bir an önce tevbe edilip, vazgeçilmesi gereken bir afettir.


Şöyle bir soru gelebilir: “Peki o zaman emin olmayacaksak nasıl hayatımızı sürdüreceğiz? Sürekli bunun tereddütü içerisinde mi olacağız?” Güzel bir şeytani sorudur bu, aman eûzu besmele çekin ve kendinize gelin derim. Eğer müslümanım diyorsanız, tek bir ilaha, Allah’a (celle celaluhu) inanıyorum ve O’na kulum diyorsanız sürekli uyanık ve kontrollü olmak ZORUNDASINIZ. Çünkü su uyuyor düşmanınız şeytan ve askerleri uyumuyor. Onlar sürekli plan program yaparak imanınızı ve ihlasınızı çalmaya çalışıyorlar. Bu sebeple sürekli uyanık ve kontrollü olmak ZORUNDASINIZ. Şöyle bir soru gelebilir: “Bu çok yorucu değil mi?” Eğer ihlaslı olursanız değildir çünkü artık bu dünyada koruma altına alınırsınız ve bir süre sonra tabiri caizse nefsiniz otomatik pilota bağlanır ve şeytandan ve askerlerinden size bir şey ulaştırmamaya başlar. Bu sebeple sürekli uyanık ve kontrollü olma nefsinize ağır geliyorsa ihlaslı olmaya gayret edin, Allah’tan ihlas dileyin ve iyi bir kul olmaya hatta dost olmaya gayret edin. O (celle celaluhu) size bizzat Kendisi, melekleri ve güzel kulları dostları ile yardımcı olacaktır. Allah’a emanet olunuz…

Paylaşmak Sünnettir:
 
İman Üzere Ölmek İçin Dua

Bu duayı sabah akşam okuyan son nefeslerinde imanlarini şeytanin şerrinden korumuş ve iman üzere ölmüş bulunurlar.

Allâhümme innî estevdiuke dînî fahfazhü aleyye fî hayâtî ve ba'de vefâtî.Allâhümme innî üceddidül îmane tecdîden bikavli lâ ilahe illallâh Muhammedür resûlüllâh

Kaynak : Sure-i Yasin
Pamuk Yayıncılık
Sayfa : 137
 
Allahümme innî estevdiuke dinî ve imanî. Fahfazhü aleyye fî hayatî ve inde vefatî ba’de mematî. Birahmetike yâ erhamerrâhimîn.”

“Yâ Rab, dinimi, imanımı sana emanet ediyorum. Sen hayatımda, hayatımın bitimi ânında ve bitiminden sonra da imanımı muhafaza eyle, rahmetinle himayene al. Sen merhametlilerin merhametlisisin Allah’ım.”
 
Ey Nefsim!

Ne kadar da rahatligina düskünsün,istiyorsunki hersey yolunda gitsin.

Istiyorsunki sana hicbir kötülük dokunmasin.

Istiyorsun ki hicbir cileye maruz kalmayasin..

Kardeslerin,müslüman kardeslerin kafirlerin bitmeyen tükenmeyen zulümlerine sabr ederken,sirf O nun rizasini kazanmak icin, sen otur koltugunda, tv den izle ne olup ne bitiyor dünyada, sanane zaten degilmi, sen cekmiyorsun ya, sen dayanmiyorsun ya onca acilara, sen katlanmiyorsun ya onca iskenceye, neden elinden gelen birtek silahla kafirlere kursun sikasin!

Herkes kendi derdine derman bulsun,bende hayatla mucadele ediyorum, diyorsun. Ne kadar da duyarsizsin sen böyle. Müslüman böyle mi olur? „Modern Müslüman“ olmussun sen, Kuran dan, din kardesliginden, tevhidden bahs ediyorsun ama girtlaktan asagi inmiyor,sözde müslümansin yani ama yasamaya gelince taviz üstüne taviz veriyorsun. Istiyorsun ki kimseden agir bir söz isitme,istiyorsunki davan yüzünden kimse sana yan bakmasin,istiyorsun ki siradisi olmayasin. Birde utanmadan kendini cennetlik saniyorsun! Hayir, hayir bosuna kendini kandirma, „Insanlar imtihandan gecirilmeden, sadece <Iman ettik> demeleriyle birkilivereceklerini mi sandilar“ (Ankebut,2)

Sana agir geliyor, lüks olmayan bir hayata alismak, agir geliyor hergün 3 cesit yemek yememek,mazlumlar dünyanin dört bir yaninda yiyecek bir lokma ekmek, yatacak bir yer bulamazken, sana zor geliyor kuru yerde yatmak. Basina icinden cikamayacagin bir is gelsin hele hemen isyana koyuluyorsun, duymadinmi Rabbin seni nasil uyariyor: „Fakat insan, Rabbi kendisini imtihan edip de ikramda bulundugunda ve bol nimet verdiginde <Rabbim bana ikram etti> der. Onu imtihan edip de rizkini daralttiginda ise <Rabbim beni önemsemedi> der.“

Resulullah (s.a.v.), Biricik Sevgilini,önderini cok sevdigini söylüyorsun ama bunu ne davranislarinla ne sözlerinle ne hayatinla ispatliyorsun!

Nefsim! Hani söz vermistin, „Evet, Sen benim Rabbimsin“ demistin, hani vefan nerde kaldi?!

Dalmissin bir „oyundan ve eglenceden“ (Muhammed,36)ibaret olan dünya hayatina, sana verileni tepip sanki „Islam öncesi cahiliyyesini ariyorsun“( Maide,50)
Uyan artik, „Kim Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük bir mükafat verecektir.“ (Fetih,10)

Sen „Kur ani düsünmüyormusun,yoksa kalbin kilitlimi?!“ (Muhammed,24). Rabbim seni hem müjdeliyor,hemde korkutuyor, tercih senin elinde. Henüz gec degil, pisman olmadan degistir kendini cünkü SENINDE BIR DAHA KI SANIYEDE NEFES ALIP VERECEGINE ELINDE GARANTI BELGEN YOK! Söyle bir silkinip, yeniden Islami Dirilise deyip, „sadece Rabbini büyük tani“ (Müddesir,3) ve Dua et, Dua et,Dua rahmetin anahtaridir.

Dua et ki yeryüzünde bütün müslümanlar kardes olsun, kalplerindeki kin kalsin,Tevhid bayragi altinda toplansinlar..

Dua et ki Zalimlerin,emperyalist güclerin zulmünde inleyen Mazlumlara, Müslüman kardeslerimize Allah sabir versin, zira sabredenler müjdeleniyor (Bakara,155)

Dua et ki bunca iskenceye dayanamayip „Hayye alel cihad“ diyen yigitlere,mucahid/elere Allah güc,kuvvet ve askiyla kavrulduklari sehadeti nasip etsin..

Dua etki Imana saldirilarin arttigi su zamanda Mucadele Askindan,Cihad ruhundan, yüregindeki Islam gülünden ayrilma ki böylece „yegane barinak olan Cennette nail olasin.“ (Naziat,40/41)

Dua et ki meydanlarda „Din Allahin oluncaya kadar“(Enfal,39) savasamiyorsan, yasantinla cihad edip bunun icin caba sarf et, bilesin ki „Allah katinda rütbe bakimindan daha üstün ve kurtulusa erenlerden“ (Tevbe,20) olacaksin.

UNUTMA, herzaman Allah icin Dua et „yalvara yakara ve gizlice Dua et.“(Araf,55)“Kendi kendine yalvararak ve ürperek yüksek olmayan bir sesle sabah aksam Rabbini an, gafillerden olma.“ (Araf,205)

UNUTMA, „Allaha muhtac olan sensin“ (Fatir,15). O Sameddir, hic birseye muhtac degildir. “El acip yalvarmaya layik olan ancak O`dur.” (Rad,14)

Ve unutma, sabret, yilma, sen müslümansin, sen güclüsün, sen özelsin “Gevseklik gösterip,üzüntüye kapilma. Eger inanmissan üstün gelecek olan sensin”. (Al-i imran,139)
 
Duâ Belâyı Defeder

Dua belânın def edilmesinde ve istenilen şeyin yerine gelmesinde en güçlü vesilelerdendir. Ancak bazen etkisi olmaz. Bu ya - nefret içerdiğinden dolayı Allah'ın sevmediği bir dua olduğu için - duanın kendisindendir. Veya kalbin zayıflığından ve dua esnasında Allah'a tam yönelememesinden, kendini toplayamamasındandır; bu durumda da, çok yumuşak bir ok gibi olur; zira böyle bir ok yaydan yavaş fırlar. Duanın kabul olmaması bazen de haram lokma yemek, günahların kalpleri istilası etmiş olması ve gaflet, şehvet ve oyun-oynaşın onda galebe çalmış olması gibi engellerden dolayıdır.

Nitekim. Hâkim'in Müstedrek'inde Ebû Hureyre'den nakledilen bir hadiste Rasûlullah (Sallallahu aleyhi ve sellem):

"Allah'a duaların kabul olunacağına dair yakin bir inançla dua edin. İyi bilin ki Allah gafil ve ilgisiz kalbin duasını kabul etmez."

Dua hastalığı gideren faydalı bir ilaçtır. Ancak kalbin gafleti onun gücünü kırar.

Haram lokma yemek de duanın gücünü, zayıflatır.

Nitekim Sahîh-i Müslim'de geçen ve Ebû Hureyre'den (r.a.) rivayet edilen bir hadiste Allah Rasûlü (Sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

"Ey insanlar! Allah güzeldir, ancak güzeli kabul eder. Allah mü'minlere, peygamberlere verdiği emrin aynısı vermiştir. Allah (c.c.) "Ey peygamberler! Helâl şeylerden yeyin ve salih ameller işleyin, ben sizin ne yapmakta olduğunuzu bilirim." (Mü'minûn; 51) buyurmuş, yine "Ey iman edenler! Sizi rızıklandırdıklarımızın helâl olanlarından yeyin" (Bakara: 172) buyurmuştur."

Peygamberimiz daha sonra bir adamdan bahsetti:

"Uzun (ve yorucu) bir yolculuk esnasında saçı ve üstü başı darmadağınık halde ellerini kaldırmış "yâ Rabb, yâ Rabb" (diye dua ediyor) Yiyeceği haram, giyeceği haram ve haramla beslenmiş. Duası nasıl kabul olunacak? "
Ahmed b. Hanbel'in oğlu, babasının "Kitabu'z-Zühd" ünde şunu zikretmiştir:


"İsrailoğullarının başına bir belâ geldi. Dua için bir yere çıktılar. Bunun üzerine Yüce Allah, peygamberlerine şöyle vahyetti: Size tepeye pis bedenlerle çıkıyorsunuz. Bana, kan döktüğünüz ve evinizi haramla doldurduğunuz ellerinizi açıyorsunuz. Şimdi size öfkem daha da arttı. Siz ancak, bana uzaklığınızı arttıracaksınız."

Ebû Zer der ki :

"Yemeğe ne kadar tuz yeterli oluyorsa duaya da o kadar salih amel yeterli olur."
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…