dini paylaşım alanı

İttiba-ı sünnet denilince, Allah Resulünün (a.s.m.) izinden gitmeyi ve böylece her konuda istikamet üzere olmayı anlıyoruz.

Şimdi, kendi nefsimize şu soruyu soralım: Bir mümin, Asr-ı saadete kavuşsaydı ne yapacaktı? Elbette ki, Allah Resulünü (asm.) her hususta adım adım takip edecekti. Öyle değil mi?

İşte bugün, Onun (asm.) sünnetlerine harfiyen uymak da aynı mânâyı taşır.

Nur Külliyatı'nda, sünnetler üç ana guruba ayrılır:

“Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın Sünnet-i Seniyesinin menbaı üçtür: Akvali, efali, ahvalidir.” (Lem'alar, On Birinci Lem'a)

Demek oluyor ki, Resulullah Efendimizin (a.s.m.) o mukaddes sünnetleri,“mübarek lisanından dökülen nurlu cümleler” “icra ettiği işler” ve “hâliyle insanlık âlemine sergilediği örnek ahlâk”tan oluşuyor.

Bir Müslüman, O Nebiler Nebisini (a.s.m.) taklit etmeğe, farzlardan başlar. Allah'ın emirleri farz olmakla birlikte, Allah Resulünün (a.s.m.) onları işlemesi cihetiyle, aynı zamanda sünnettirler. Yani, Allah'ın emirlerine harfiyen uyan ve yasaklarından hassasiyetle kaçınan bir mümin, sünnetin farz kısmını yerine getirmiş olur.

Farzları yerine getiren bir mümin, manevî terakkisini nafile ibadetlerle sürdürür.Nafile denilince, farz ve vacip dışında kalan ibadetler anlaşılır.

Namazların sünnetleri nafile ibadet gurubuna girdiği gibi, kuşluk namazı, tahiyye-i mescit namazı, gece namazı gibi nice nafile ibadetler de vardır.

“Âdât-ı hasene” ise, Allah Resulünün (a.s.m.) yeme, içme, oturma gibi beşerî fiilleridir. Bunların her biri, insanlar için güzel birer örnektir. Bir mümin, âdet olarak her gün icra ettiği bu gibi işleri, Allah Resülünün (a.s.m.) yaptığı şekilde yapmaya çalışırsa, ayrı bir feyiz kaynağı daha bulmuş ve dünya işlerinde bile huzuru yakalama imkânına kavuşmuş olur.

“Sünnet-i Seniyyeye ittibaı kendine adet eden, âdâtını ibadete çevirir, bütün ömrünü semeredar ve sevapdar yapabilir.”(Lem'alar, On Birinci Lem'a)
 
Reactions: H M
Ahval grubuna giren sünnetlere gelince, bunlar “takvadan, muhabbetten, güzel ahlâkın bütün şubelerinden, insanî seciyelerin en üstünlerinden ve beşerî karakterlerin en sağlamlarından” örülmüş ve dokunmuş muhteşem bir tablo teşkil ederler.

Kalbin Allah sevgisi ve Allah korkusuyla dolu olması da hâl grubuna giren sünnetlerdendir.

“... İçinizde Allahı en çok seven benim. Ve Ondan en fazla da ben korkarım...” (Buhârî, Nikah 1; Müslim, Nikah 5)

Selam ve dua ile...

sorularlaislamiyet sitesinden alıntı yapılmıştır
 


evet yoğunluktan buaraları unuttum maalesef...
dediğin gibi bereketsizlik maalesef her şeyimizde..mal mülk zaman sağlık vs...
örnekler uzayıp gidiyor...
bereket için dua edelim..
''Allah ım hamd sanadır,Zamanımı,ömrümü ,rızkımı,verdiğin nimetleri,sağlığımı,huzurumu bereketlendir,şüphesiz her şeyin sahibi Sensin...en güzel bereketi de yalnızca sen verirsin...''
güne bu dua ile başlarsak ve bi kaç ayrı önlem alırsak inşaalah güzelleşecek her şey..

''efendimiz;her şeye azar azar da olsa süreklilik göstermemizi tavsiye ediyor...
namazları kılalım;kur anımızı sabah namazımızdan sonra 1sayfa da olsa okuyalım..zamanla birikip ayda 1-2 cüz okumuş olabieceğiz inşaallah...
 
Sahihuban bugün 5 sayfa kuran okudum, yarın da oruca niyetlendim. İnşallah maddi manevi şifa olur. Efendimiz Kuran için ŞİFA, oruç için SIHHAT diyor ya, inşallah ben de bu hadisler hürmetine nasiplenirim ibadetlerimden. Seninle konuşmak vesile oldu, Allah razı olsun.
 
Allah ım senden de razı olsun ne güzel harekete geçmek ..
daim olsun ibadetlerimiz enerjimiz sıhhatimiz...
bana destek olur musun ?biraz zaman yönetiminde sıkıntı yaşıyorıum ?
 
Allah ım senden de razı olsun ne güzel harekete geçmek ..
daim olsun ibadetlerimiz enerjimiz sıhhatimiz...
bana destek olur musun ?biraz zaman yönetiminde sıkıntı yaşıyorıum ?
Amin inşallah.
Nasıl bir destek istiyorsun? Seve seve olurum elimden gelen bir şeyse.
 
Amin inşallah.
Nasıl bir destek istiyorsun? Seve seve olurum elimden gelen bir şeyse.

ev temziliği; yemek; oğlumla ilgilenme; 8-5 arası iş...
hadis grubuyla 2.cilde geçtik hala bir den eksiklerim var..aynı zamanda aöf den sosyoloji okuyorum..
tüm bunlara bir düzen kurmam gerek..şu sıra pek yorgun hissediyorum..
eşimin de şubatta sınavı var cidden önemli bi sınav..normalde o her türlü destek olur ancak hiç bi işi ona bırakmak istemiyorum..çalışması gerek...
bana bi yol haritası çizelim ? ne dersin
 
Tevekkül Nedir?
Tevekkül; bir sonuca ulaşmak için gerekli olan sebeplere başvurduktan sonra başarıyı Allahu Teala’dan beklemek ve Onun takdirine razı olmaktır. İnsanın, Allah’a güvenmesinin bir diğer adıdır tevekkül. Said Nursi Hazretleri tevekkülü şu şekilde tanımlamıştır :

Tevekkül, esbabı bütün bütün reddetmek değildir. Belki, esbabı, dest-i kudretin perdesi bilip riayet ederek; esbaba teşebbüs ise, bir nevi dua-yı fiilî telâkki ederek, müsebbebatı yalnız Cenâb-ı Haktan istemek ve neticeleri Ondan bilmek ve Ona minnettar olmaktan ibarettir.

| Sözler, 23.Söz, 3. Nokta
 
Reactions: H M
Tevekkül Nasıl Yapılmalıdır?

Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim‘de ayetleriyle ve Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem de hadis-i şerifleriyle bize tevekkül nasıl yapılmalıdır bildiriyorlar;

Ey Resulüm! Sen müminlerin içinde olup da onlara namaz kıldıracak olursan, onlardan bir kısmı sana tâbi olarak namaza dursun ve silahlarını yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında, diğer kısım arkanızda beklesinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, sana tâbi olarak namaz kılsınlar, hem ihtiyatlı bulunsun ve silahlarını da yanlarına alsınlar. Kâfirler sizi silahsız ve teçhizatsız vaziyette iken kıstırıp, birden baskın yaparak işinizi bitirmek isterler. Eğer yağmur sebebiyle zahmet çekerseniz yahut hasta düşmüş iseniz, silahlarınızı bırakmanızda bir mahzur yoktur. Bununla beraber yine de tedbiri elden bırakmayın. Muhakkak ki Allah kâfirler için, zelil ve perişan eden bir azap hazırlamıştır.

| Nisa Suresi / 102. Ayet Meali

Açıkça anlaşıldığı gibi Allahu Teala, her zaman tedbiri alıp öyle tevekkül etmemizi istiyor. Başka bir ayet-i kerimede Rabbimiz, Yakub aleyhisselam’ın evlatlarına olan nasihatini bizlere şöyle bildiriyor;

Ve “Evlatlarım!” diye ilave etti : “Şehre aynı kapıdan değil de, ayrı ayrı kapılardan girin.Gerçi ben ne yapsam, Allah’tan gelecek takdiri önleyemem.Zira hüküm yetkisi, yalnız Allah’ındır. Onun içindir ki ben ancak O’na dayanır, O’na güvenirim.Tevekkül edenler de yalnız O’na dayanıp güvenmelidirler.”

| Yusuf Suresi / 67. Ayet Meali

Başka bir ayette ise Allahu Teala buyuruyor ki;

Zulme mâruz kaldıktan sonra Allah uğrunda hicret edenleri, elbette dünyada güzel bir yere yerleştiririz. Âhiret mükâfatı ise daha büyüktür. Bunu bir bilselerdi! O muhacirler hak yolda sabreder ve yalnız Rab’lerine dayanıp güvenirler.

| Nahl Suresi / 41-42. Ayet Meali

Tedbir almak Allah’a güvenmeye engel değildir. Allah sebepleri yaratmıştır ve bizlerden o sebeplere başvurup sonra O’na dayanıp güvenmemizi, sonuç ne olursa olsun her şeyin Allah’ın takdiri ile olduğunu bilmemizi ister. Bir hadis-i şerifte Peygamberimiz Hz. Muhammed aleyhissalatu vesselam şöyle buyurmuştur;

Kuvvetli mü’min Allah katında zayıf mü’minden daha hayırlı ve sevimlidir. Ama her ikisinde de hayır vardır. Sana fayda verecek şeye çaba göster. Allah’tan yardım dile ve acizlik gösterme. Sakın ola, “Keşke şöyle yapsaydım şöyle olurdu!” deme. Çünkü ‘keşke’ sözü şeytanın ameline kapı aralar.

| Müslim, Kader, 64

Bir başka hadis-i şerifte sahabe efendilerimizden Avf b. Malik radıyallahu anh şöyle rivayet etmiştir;

Rasulullah aleyhissalatu vesselam, davalı iki kişi arasında hüküm verdi. Aleyhinde hüküm verilen kişi dönüp giderken,

“Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” dedi.

Bunun üzerine Rasulullah aleyhissalatu vesselam buyurdu ki :

“Allah Teala ihmalkar davrananları kınar. Üzerinize düşen, akıllıca hareket etmektir. Ancak buna rağmen bir işte başarılı olamadığın zaman, ‘Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!’ demelisin.”

| Ebu Davud, Akzıye, 29; Süyuti, el-Camiu’s-Sagir, nr. 1940

Başka bir hadis-i şerifte ise;

Bir sahabe,

“Ey Allah’ın Resulü! Devemi bağlayıp da mı tevekkül edeyim, yoksa salıverip de mi tevekkül edeyim?”

diye sordu. Rasulullah aleyhissalatu vesselam da ;

“Deveni bağla öyle tevekkül et!” buyurdu.

| Tirmizi, Sıfatü’l-Kıyamet, 60; Beyhaki, Şuabü’l-İman, nr. 1210
 
Reactions: H M
Tevekkülün Önemi
Tevekkül etmenin bizler için en büyük önemi Allah’ın rızasını, sevgisini ve yardımını kazanmamızdır.

Allah’ın rahmeti sayesinde sen onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık sen onları affet. Onlar için Allah’tan bağışlama dile. İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi, artık Allah’a tevekkül et, (ona dayanıp güven). Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever. Allah size yardım ederse, sizi yenecek yoktur. Eğer sizi yardımsız bırakırsa, ondan sonra size kim yardım edebilir? Mü’minler, ancak Allah’a tevekkül etsinler.

| Al-i İmran Suresi / 159-160. Ayet Meali

Onlar öyle kimselerdir ki, halk kendilerine, “İnsanlar size karşı ordu toplamışlar, onlardan korkun” dediklerinde, bu söz onların imanını artırdı ve “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir!” dediler. Bundan dolayı Allah’tan bir nimet ve lütufla kendilerine hiçbir fenalık dokunmadan geri döndüler ve Allah’ın rızasına uydular. Allah, büyük lütuf sahibidir.

| Al-i İmran Suresi / 173-174. Ayet Meali

Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. O’nun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.

| Enfal Suresi / 2. Ayet Meali

Onu beklemediği yerden rızıklandırır. Kim Allah’a tevekkül ederse, O kendisine yeter. Şüphesiz Allah, emrini yerine getirendir. Allah, her şeye bir ölçü koymuştur.

| Talak Suresi / 3. Ayet Meali

Allahu Teala, ayetlerinde mü’minlere, kendisine dayanıp güvenene yardım edeceğini bildiriyor. Her şeye gücü yeten ve “Ol” dediğinde “Olduran” Rabbimize dayanıp güvenmenin huzuru ve verdiği manevi güven bize tevekkülün çok önemli olduğunu gösteriyor. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu konuyu şöyle açıklamıştır :

İman hem nurdur, hem kuvvettir. Evet, hakikî imanı elde eden adam, kâinata meydan okuyabilir ve imanın kuvvetine göre, hâdisâtın tazyikatından kurtulabilir. “ Tevekkeltü alâllah” der, sefine-i hayatta kemâl-i emniyetle, hâdisâtın dağlarvâri dalgaları içinde seyran eder. Bütün ağırlıklarını Kadîr-i Mutlakın yed-i kudretine emanet eder, rahatla dünyadan geçer, berzahta istirahat eder. Sonra, saadet-i ebediyeye girmek için Cennete uçabilir. Yoksa, tevekkül etmezse, dünyanın ağırlıkları, uçmasına değil, belki esfel-i sâfilîne çeker. Demek, iman tevhidi, tevhid teslimi, teslim tevekkülü, tevekkül saadet-i dâreyni (dünya ve ahiret mutluluğunu) iktiza eder.

| Sözler, 23.Söz, 3. Nokta
 
Reactions: H M
Tevekkül Etmek ile Çalışmak Birbirine Zıt Mıdır?
Çalışıp çabalamadan yan gelip yatan, sonra da “Biz mütevekkil kimseleriz” diye caka satan kimseleri Hz.Ömer radıyallahu anh,

Siz Allah’a değil, başkalarının malına güvenen kimselersiniz. Mütevekkil; toprağa tohumu attıktan sonra Allah’a güvenen insandır.

diye azarlamıştı. (İbn Recep el-Hanbeli, Camiu’l-ulum ve’l-hikem)

Kur’an-ı Kerim, hadis-i şerifler ve Hz.Ömer radıyallahu anh’ın bu sözlerinden anlaşılıyor ki, mütevekkil insanlar işiyle uğraşan, ailesinin rızkını kazanmaya gayret edenlerdir. Allah’a güvendiğini göstermenin en iyi yolu; çiftiyle, çubuğuyla, sanatıyla, ticaretiyle meşgul olmak, kimseye el açmamak ve kimseden bir şey beklememektir. Sebeplere başvurup fiili duamızı yaparak sonuçlarını Allah’tan beklemek ve sonuç ne olursa olsun Allah’ın takdir ettiğine güvenmek, gerçek anlamda tevekkül etmektir. Rabbimiz, rızkımız için çalışmamız gerektiğini bir ayetinde şöyle bildiriyor;

Namaz kılınınca artık yeryüzüne dağılın ve Allah’ın lütfundan nasibinizi arayın. Allah’ı çok zikredin ki kurtuluşa eresiniz.

| Cum’a Suresi / 10. Ayet Meali

Öyle ise mü’min kişi, tembellik ile tevekkülü karıştırmamalıdır. Ders çalışmadan yüksek not almayı istemek, helal yoldan para kazanmaya çalışmadan rızkın gelmesini beklemek, tedavi olmadan şifa bulmayı düşünmek tevekküle zıttır.

Kaynaklar :
| Fazıl İlahi, Rızkı Artıran Etkenler, Polen Yayınları, 2006
| M. Yaşar Kandemir, Peygamberimin Sevdiği Müslüman, Zafer Yayınları, 2010
 
Aslında kelin ilacı olsa.. diyesim geldi:) ama sana yardım etmek istiyorum. Öncelikle gerçekten yoğunsun kendinden çok şey beklememelisin diye düşündüm. Yani nihayetinde insanız, bu kadar iş yükünden sonra yetersizlik psikolojisine kapılmak kendine haksızlık olur.
Aslında burada çok topik var düzen ve planlı hayat konusunda faydalı bilgiler barındıran. Onlara mı bir baksan, birdenbire ne gibi bir program çizelim bilemedim
 

mantıklıııı
topik adı ya da kategorisi ne diye geçiyor acaba?
 
Tesettürde Ölçü Nedir?
Kategori: Dünyevi Mes'eleler, İnsan, Kadın, Manşet
Tesettürde ölçüyü Allah ve Resûlü Hz. Muhammed belirler. Zira, tesettür bir ibadettir; bu nedenle nasıl ve ne kadar olacağını diğer ibadetler gibi Kur’an ve hadislerden öğreniyoruz.

Allah ve Resûl’ünün belirlediği ve uygulamamız gereken tesettür ölçüleri şu şekildedir :

Kadın ve Erkeğin Avret Yerinin Sınırları Nerelerdir?
Bir

Kadınların zinet yerleri diye bilinen yüz, el ve ayaklarıyla, iş ve hizmet anında başının, saçının, kulaklarının, boynunun, kollarının ve inciklerinin mahremleri tarafından görülmesinde bir sakınca yoktur (Nur, 24/31). Ancak fitne endişesi varsa kadının gerekli tedbirleri alması ve örtünmeye daha özen göstermesi gerekir (Kasani, Bedaiü’s-sanai’, V, 120-121).

Kadının mahremi olan kimseler Nur Suresi’nin 31. ayetinde şöyle sıralanmaktadır :

Kocası

Babası

Kocanın babası, babasının babası

Kendi oğulları, oğullarının oğulları

Kocasının oğulları (üvey oğulları) ve onların çocukları

Erkek kardeşi ve onların oğulları

Kız kardeşin oğulları ve onların oğulları

Müslüman kadınlar

Kadınlara ilgisi kalmamış yaşlı erkekler

Cinsellik konusunda henüz fikir sahibi olmayan küçük çocuklar

Bunların dışında dede, amca, dayı, büyük amca, büyük dayı, sütkardeş, sütbabagibi kendileriyle sürekli olarak evlenme yasağı bulunan kimseler de kadının mahremleri arasında yer alır (Kasani, Bedaiü’s-sanai’, V, 121).

 
Tesettürde Kıyafet Ölçüsü Nedir?


Bizim anlayabildiğimiz kadarıyla, İslâm’da kıyafetin ismi ve resmi mühim değildir. Mühim olan vasfıdır. Yâni, el yüz dışındaki bütün bedeni örtüyor mu, vücut hatlarını belli etmeyecek genişlik ve uzunlukta bedeni kaplıyor mu? Aranan vasıf budur.

Bir elbise böyle ise, yâni eşarp saçın telini dahi göstermiyor, manto vücudun hatlarını dahi gizliyor, kalın çoraplar diz üstlerine kadar çıkıp teni kapatıyorsa, farz olan giyim hâsıl olmuştur.

İşte bu giyim bir (fetva) gereğidir. Yâni mecburi olan kısımdır. Ayrıca bu giyimin üzerine bir de çarşaf ilâve eden olursa, elbette bu da bir (takvâ) gereğidir, tebrike şayân bir titizliktir. Kendini bütünüyle gizlemektir.

Özetle; geniş bir eşarp, vücud hatlarını belli etmeyecek bolluk ve uzunlukta bir manto (pardesü, ferace, çarşaf), kalınca çorap, topukları kapalı ayakkabı, (fetva) gereği olan bir tesettürü temin etmektedir.

 
”Tesettürde

İslamiyette kadınlar için herhangi bir kumaş sınırlaması yoktur sadece giyilen kumaşın, teni ve vücut hatlarını belli etmeyecek şekilde olması gereklidir. Yani şeffaf ya da tül gibi kişinin içini gösteren kumaşlar tesettüre uygun değildir.

Bu konu ile ilgili hadis-i şerifler mealen şu şekildedir :

Hz. Aişe’nin rivayetine göre, kız kardeşi Hz. Esma bir gün Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam’ın huzuruna gitti. Üzerinde altını gösterecek şekilde ince bir elbise bulunuyordu. Rasulullah aleyhissalatu vesselam onu görünce yüzünü çevirdi ve şöyle buyurdu :

“Ya Esma, bir kadın buluğ çağına erince (yüzünü ve ellerini göstererek) bunlardan başka bir tarafının görünmesi sahih olmaz.” (Ebû Dâvud, Libas:31)

Sahih-i Müslim’de Ebû Hüreyre radıyallahu anh tarafından rivayet edilen bir hadiste Peygamberimiz aleyhissalatu vesselam, giyindiği halde çıplak olan, yani ince ve şeffaf elbise ile dolaşan kadınların cehennemlik olduklarını, cennetin kokusunu bile alamayacaklarını bildirirler. (Müslim, Libas,125)

Alkame bin Ebi Alkame annesinin şöyle dediğini rivayet eder :

“Abdurrahman’ın kızı Hafsa’nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Aişe’nin huzuruna girdi. Hz. Aişe başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.” (Muvatta’, Libas, 4)

Hz. Ömer radıyallahu anh ise, cam gibi şeffaf olmasa da, giyindiği zaman altını iyice belli eden elbisenin kadınlara giydirilmemesi hususunda mü’minlere ikazda bulunmuştur. (Beyhakî, Sünen, II/235)

İmam Serahsi bu nakilden sonra, kadının giydiği elbise çok ince de olsa yine aynı hükmü taşır, şeklinde bir açıklama getirir. Daha sonra da, “Giyindiği halde açık” olan mealindeki hadisi kaydeder ve şöyle der:

“Bu çeşit bir elbise şebeke (ağ) gibidir, örtünmeyi temin etmez. Bunun için yabancı erkeklerin bu şekilde giyinmiş bir kadına bakması helal olmaz.” (el-Mebsût, X/155)

Elbisenin şeffaf olmasındaki ölçü, tenin rengini belli etmesidir. Dışarıdan bakıldığı zaman elbisenin altından insanın teni görünüyorsa, elbise ince de olsa, kalın da olsa böyle bir elbise ile örtünme gerçekleşmiş olmaz. Bu mesele Halebî-i Sağir’de şöyle belirtilir:

Elbise altını, tenin rengini belli edecek şekilde ince olursa, bununla avret yeri örtülmüş olmaz. Fakat kalın olsa da, uzva yapışsa ve uzvun şeklini alsa (uzvun şekli görünür hâle gelse), bu durumda örtünme hasıl olduğu için men edilmemesi gerekir, namaz caiz olur.

| Halebî-i Sağır, s.141. l. Menânü’l-Celü, I/136

Mesele diğer mezheplerde de aynı şekilde ifade edilir. Mâliki mezhebinin görüşü şöyledir :

Elbise şeffaf olur, cildin rengini hemen belli ederse, bununla örtünme olmaz. Bu şekilde kılınan namazın mutlaka iade edilmesi gerekir. İnce ve dar olduğu için azanın şeklini belli eden elbiseyi giymek de mekruhtur. Çünkü bu bir şahsiyetsizlik sayılır ve selef ulemasının giyim tarzına muhalif hareket edilmiş olunur. (İbni Kudâme. el-Muğnî, I/337)

Hanbelî mezhebinin görüşü ise şu şekildedir :

Vacip olan örtünme, cildin rengini belli etmeyecek şekildeki örtünmedir. Eğer giyilen elbise cildin rengini belli edecek tarzda ince olur da bedenin beyazlık ve kırmızılığı görünürse, namaz caiz olmaz. Çünkü bununla örtünme gerçekleşmiş olmaz. Şayet rengini örter de, hacmini belli ederse namaz caiz olur. Çünkü örtü kalın da olsa bundan kaçınmak mümkün değildir. (Nevevi, el-Mecmû, III/170-172)

Şafiî mezhebinin görüşü ise şöyledir :

Vacip olan, cildin rengini belli etmeyecek elbiseleri giyinmektir. İnceliğinden dolayı cildin rengini belli eden bir elbiseyi giymek caiz olmaz. Çünkü böyle bir elbise ile tesettür gerçekleşmiş olmaz. Yani, inceliğinden dolayı cildin beyazlığını veya siyahlığını gösteren elbise tesettür için kâfi gelmez. Yine, elbise kalın olsa da, dokunuşu itibariyle altından avret yerlerinin bir kısmını gösterse, yine yeterli şekilde örtünme sağlanmamış olur. Diz kapakları ve uyluklar gibi bedenin incelik ve kalınlığını belli eden bir elbise ile kılınan namaz sahihtir, çünkü tesettür sağlanmış demektir. Fakat azaları belli etmeyecek şekilde bir örtü kullanmak müstehaptır.

Bütün bu nakillerden şöyle bir neticeye varmak mümkündündür :

Kadının, yabancı erkeklerin yanında giymiş olduğu tenin rengini belli edecek ve gösterecek şekilde ince ise, bununla örtünme gerçekleşmiş olmayacağından giyilmesi caiz olmaz. Bu giyecek, bir elbise, gömlek ve etek olduğu gibi, başörtüsü ve çorap da olabilir. Fakat gerek çorap olsun, gerekse başörtüsü ve diğer giyecekler olsun kalın oluyor da, altını göstermiyorsa böyle bir elbisenin giyilmesi caizdir. Çünkü çorap ve başörtüsü ne kadar kalın olursa olsun mutlaka bacağın ve başın şeklini belli edecektir. Fakat vücudun azalarını iyice belli edecek şekilde giyilen dar pantolon ve dar gömlekle namaz sahih olsa da, bakanların dikkatini çekip tahrik edeceğinden meşru görülmez. Merhum İbn-i Âbidin de eserinde bu hususa işaret etmektedir. (Reddü’l-Muhtar, V/238)

 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…