dini paylaşım alanı


ZAMANI GELDİĞİNDE VAZGEÇMESİNİ BİLDİM O KADAR!!
Asla sevmediğim birine seni seviyorum demedim,
Ya da asla birini severken karşılığını beklemedim.
Dostluğuma değer biçmedim,sevgime ise hiçbir zaman sınır çizmedim.
Sevdiysem sonuna kadar gittim, bitirdiysem öldürse de hasreti geriye dönmedim.
Bazen çok kırıldım, bazen belki de kırdım.
...Ama hata insana mahsustur dedim.
Affettim, af diledim.
Kimileri birden fazla kırdılar kalbimi ama ben onları yinede affettim.
Onlar belki beni saflıkla yargıladılar.
Belki de içten içe sinsice güldüler.
Ama asıl unuttukları şuydu;
Ben aldanmadım..!
Aldanan her zaman kendileri oldular ama bunu anlayamadılar.
Bir insan kaybının ne olduğu bilemedikleri için,
Kaybetmek onlar için bir alışkanlık haline geldiği için.
Oysa ben hiç insan kaybetmedim.
Sadece zamanı geldiğinde vazgeçmeyi bildim o kadar.
Can Yücel


 
Bir şeyi çok istiyorsan, ona ulaşmak için elinden geleni yap.
Sonra senin için hayırlısı olmasını dile.
Olmasa bile elinden geleni yapmış olmanın huzuru olsun içinde. Hem olmadıysa daha iyisine layıksındır belki de.
Senin için en hayırlısını seni yaratan bilir,
Sabret ve bekle...



 
SILA-İ RAHİM
Bir adam Peygamber Efendimiz’e (s.a.v.) geldi ve:

“Benim akrabalarım var. Ben onları ziyaret ediyorum, fakat onlar beni ziyaret etmiyorlar. Ben onları affediyorum fakat onlar bana zulmediyorlar. Ben onlara iyilik ediyor, ihsanda bulunuyorum fakat onlar bana kötülük ediyorlar. Ben de onlara yaptıkları gibi muamele edeyim mi?” diye sordu. Peygamber Efendimiz (s.a.v.):

“Hayır. Sen öyle yapma. Yoksa hepiniz (kötü ahlâkta) müşterek; aynı olursunuz. Sen fazilet sahibi ol ve onları ziyaret et. Böyle yaptığın müddetçe onlara karşı sana Allâhü Teâlâ’nın yardımı devamlı olacaktır.”

Peygamber Efendimiz (s.a.v.) buyurdular:

“Allâhü Teâlâ’dan korkunuz ve sıla-i rahimde bulununuz. Zira o sizin için dünyada daha kalıcı, âhirette de daha hayırlıdır.”

“Selam vererek de olsa sıla-i rahim yapınız, akrabalarınızı ziyaret ediniz.”

“Üç şey cennetliklerin ahlâkındandır, ancak kerîm olan kimselerde bulunur:

Kötülük yapana karşı iyilikte bulunmak,

Zulmedeni affetmek,

Mahrum edene bolca vermek.”
Tâbiînden Dahhâk bin Müzâhim (r.a.): “Allâhü Teâlâ dilediğini mahveder ve (dilediğini) sabit kılar.” meâlindeki (Ra’d sûresi, 39.) âyetinin tefsirinde şöyle demiştir:

Üç günlük ömrü kalan bir kimse sıla-i rahimde bulunursa Allâhü Teâlâ o kimsenin ömrünü otuz sene ziyadeleştirir. Otuz sene ömrü kalan bir kimse de sıla-i rahmi terk ederse Allâhü Teâlâ onun ömrünü üç güne indirir.”

Bazı âlimler ömrün artmasını şöyle açıklamışlardır: “Sıla-i rahim sevabı, öldükten sonra da onun defterine yazılır. Böylece ömrü uzamış gibi olur.”
 
afetlerin en büyüğü dilin afeti



İLİM VE İRFAN | Şubat | 2015 |

İlim ve İrfan dergisi Şubat sayısı dilin afetleri dosyasıyla çıktı. Diline hakim olmazsan onun mahkumu ilkesini merkeze alan dergi, büyük bir tehlikeye karşı okurlarını uyarıyor.

Dili eğitmek tasavvufun temel vurgularından biridir. Az konuşmak tavsiye edilmiştir. Çünkü az konuşmak, dille yapılan hataları en aza indirmek için başlıca tesirli yoldur.

İnsanoğlu, dilinden çektiği kadar hiçbir şeyden çekmemiştir. İnsanın belki de en büyük imtihanı diliyledir. Onu tutan, ona sahip olan kazanır, onu başıboş bırakan da hem burada hem öte tarafta kaybeder. Bu böyledir. Öyleyse dil insan için hem şükredilmesi gereken bir nimet hem de büyük bir afettir.

İlim ve İrfan dergisi büyük bir hassasiyetle dilin afetlerini geniş bir çerçevede el alıyor, bu afetten korunmanın yolunu da işaret ediyor.

Dosya kapsamında Abdullah Taha Orhan, Doç. Dr. Selahattin Yıldırım, Doç. Dr. Ahmet Albayrak ve İsmail Acarkan’ın yazıları yer alıyor.

“Dilin Afetleri Kalbi Yaralar” başlıklı yazıda Abdullah Taha Orhan, İmam Gazzali’den hareketle boş konuşmaktan dedikoduya kadar onlarca afeti anlatıp bunların tehlikelerine dikkat çekiyor. Meselenin yeni boyutuna gündeme getiren Orhan, sosyal medyada oluşan tehlikeyi dikkatlere sunuyor: “Günümüzde sosyal medya mecralarında bu hastalığın tezahürlerine maalesef oldukça sık tesadüf edilebilmektedir. İroni ve mizah perdesi altında kişilik suikastleri gerçekleştirilmektedir sosyal medyada.”

Resulullah Bedir’de öldürülen müşriklere sövülmesini yasakladı ve şöyle buyurdu: “Bu adamlara sövmeyin! Sizin dediklerinizin hiçbiri onlara ulaşmaz ancak dirilere eza etmiş olursunuz. Dikkat edin! Çirkin söz adiliktir.” Doç. Dr. Selahattin Yıldırım bu hassasiyetten hareketle dilin kötülük, sövgü ve şer için kullanılmasının kabul edilemez olduğunu, hele hele dilin velileri incitici sözleri söylemesinin, evliyaya dil uzatmasının büsbütün kötülük olduğunu vurguluyor.

Dili kalbin anahtarı olarak gören Doç. Dr. Ahmet Albayrak, “Kişinin sözü, akıl ve fikrinin tercümanı, ilminin, fazilet ve halinin açıklanması anlamına geldiğinden akıllı insan, her düşündüğünü hemen söylemez ama her söylediğini düşünür.” diyor. İsmail Acarkan da ya hayır söylemeli ya da susmalı ilkesince dilin afetlerinden korunabileceğimizi anlatıyor.

Orta sayfalarda sohbetleri düzenli olarak yer alan Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi gıybet hastalığından bir an evvel kurtulmalıyız diyor. Gıybet hastalığını merkeze alan yazıda bu hastalığın hem maneviyatımızı hem de toplumsal hayatımızı nasıl tahrip ettiği bu sebeple d bu hastalıktan bir an evvel kurtulmamız gerektiği vurgulanıyor.

Zengin bir irfan hayatı Tasavvuf dünyasının önemli akademisyenlerinin yazılarıyla ilim ve irfan dünyamıza her ay ayrı zenginlik katan dergide bu sayı Prof. Dr. Süleyman Uludağ, mü’minlerin mide ile imtihanını ele alıyor. Son derece geniş ve doyurucu bir yazıyla karşı karşıyayız. Prof. Dr. Uludağ, mide imtihanı için ölçüyü şöyle ifade ediyor: “Allah Resulü son derece kanaatkardı, asla boğazına düşkün biri değildi.

Yeme içme konusunda perhizkar idi, yiyecek bir şey olmayınca oruç tutardı, günlerce hurma ve su ile idare ederdi.”

Prof. Dr. Kadir Özköse en köklü tarikatlardan olan Nakşibendiye tarikatının ana özelliklerini kalem almış. Bu büyük ve merkez tarikatın yaşadığı süreç, ana ilkeleri ve bugünkü durumu temel bir bakışla gündeme getiriliyor.

Her ay Kur’an’dan derslerine devam eden Prof. Dr. Ali Akpınar bu sayıda Fil suresinden çıkardığı dersleri okurlarla paylaşıyor. Bu sayının en dikkat çeken yazılarından birisini Yrd. Doç. Dr. Mustafa Demirci kalem almış. Demirci, İmam-ı Rabbani yolunun büyük mürşidi Muhammed Ma’sûm Hazretlerinin hayatını ve bir mektubunu okurların dikkatine sunuyor. Sami Bayrakçı ise halen Hindistan-Pakistan bölgesinde son derece etkili olan Çiştiyye tarikatının kurucusu Muinüddin Çişti Hazretlerinin portresini aktarıyor. Zeki Bulduk nefis bir yazıyla İsfahan’a götürüyor okuru: “Biz İsfahan'a doğru gidelim. Selçuklu bir gelin gelir aklınıza İsfahan denildiğinde. Birden Rey, Mevr, BeIh gibi kardeşlerini hatırlarsınız o allı gelinin. Ta Tuğrul Bey zamanına doğru gider zihniniz. Göç yollarındaki atalarınızı hatırlarsınız.”

Said Yavuz, bir kalbiniz var onu hatırlayın diyor, Kemal Özer de yeme ve içmede İslami ölçüyü sunuyor dikkatlere. M. Nezihi Pesen’in kaleme aldığı Kırkambar sayfaları okura farklı tatlar sunarken, Rabia Brodbeck mananın derinliklerinden inciler diziyor ve “Kalbin bilgiyle doğrudan bir ilişkisi mevcuttur. Bu da insan tutkuları, ihtiyaçları, özlemleri, meyilleri, duyguları ve arzularının; hayal, akıl, tefekkür, idrak, bilgelik, insan şuuru ve İlahi bilinç ile irtibatlı olduğunu gösterir.” diyor.
 
insanın anlam arayışı


İLİM VE İRFAN | Ocak | 2015 |

İlim ve İrfan dergisi istikrarlı yürüyüşüne devam ediyor. Yılın ilk ayında marifetullahı merkeze alan bir dosyayla okur karşısına çıkan dergi, insanın ve tasavvufun ana konularına geleneğe ve birikime dayalı yeni yaklaşımlar getiriyor. Marifet eğitimi tasavvufun özüdür. Tasavvuf yolcusu, yolun sonunda, yolun, varlığın, kendisinin sahibi olan Zat ile karşılaşmayı, O’nu tanır hale gelmeyi murat eder. İbadetlerden gaye de, ilimden gaye de budur. Bu amaca hizmet etmeyen ibadetler yorgunluk, bu gayeye yardımcı olmayan ilim yüktür. Çünkü marifet, ilim ve irfan yolunun üsaresidir, özüdür.

Marifet eğitimi bir kimsenin yalnız başına gerçekleştiremeyeceği bir eğitimdir. Çünkü marifet, ariflerin buyurdukları gibi, kal ile değil hal ile tadılan, satırlardan değil sadırlardan bellenen bir bilgidir. Bu anlatılamazlığı, kelimelerle aktarılamazlığı sebebiyle, salikin nasıl olduğunu tam olarak idrak edemediği ancak yaşayınca tattığı, idrak ettiği ve kavradığı bir bilgidir. Bunun eğitimi de bu yüzden, marifeti tatmış, yaşamış ve tecrübe etmiş bir rehberin yoldaşlığına ihtiyaç duyar ki, o rehber, acemi yolcuyu yolun tehlikelerinden, tuzaklarından ve kestirmelerinden haberdar ederek salimen hedefe ulaştırsın. Anlam arayışı peşinde koşan inşan şüphesiz marifetullahı aramakta, bu yolda kendine yol gösterecek bir mürşidin rehberliğine ihtiyaç duymaktadır.

İlim ve İrfan dergisi bu hassas meselede tasavvuf düşüncesinin önemli isimleriyle, “Marifet: Kendini Bilen Rabbini Bulur” ilkesiyle hareket ederek dosyanın ana gayesini beyan ediyor.

Dosya kapsamında Prof. Dr. Süleyman Uludağ, Prof. Dr. Süleyman Derin, İsmail Acarkan ve Mona İslam’ın yazıları yer alıyor. Prof. Dr. Süleyman Uludağ, “Marifetullah ve Marifet-i Nefs” başlıklı yazısında geniş bir çerçevede bilhassa tasavvuf geleneğinde bu kavramların anlam haritasını çiziyor. “Hak Tealayı bilme ve tanıma O’nun sıfatları, isimleri, fiilleri ve bu fiillerin hükümleri hakkında edinilen sahih, kesin, açık ve güvenilir bilgiler sayesinde mümkün olur. Bu nitelikteki bilgilere sadece akılla, fikirle, mantıkla, kıyasla ve nazarla ulaşılamaz.” diyen Prof. Dr. Uludağ, marifetullahı diğer ilimlerden ayıran özü ortaya koyuyor. Prof. Dr. Süleyman Derin ise, kendini bilmeyen Rabbini bulamaz anlayışıyla insanın beden ve ruh olarak yücelmeye ne kadar müsait olduğunu ve hatta bu sebeple meleklerden üstün olduğunu marifet ehlinin görüşleriyle ifade ediyor. İsmail Acarkan şeriat, tarikat, hakikat ve marifet kapılarından son kapı olan marifet kapısından giriyor içeri. Mona İslam ise insanın hep bir anlam arayışı içinde olduğunu vurguladığı yazısında, anlam bulamayan çıldırır, diyor. Derginin orta sayfalarında düzenli olarak sohbetleri yer alan Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi’nin bu sayıdaki yazısı marifetullahı anlatıyor. Marifetullah ruhun gıdasıdır, diyen Şeyh Muhammed Muta’ Haznevi, insanın bedenle, maddi varlıkla gerçek mutluluğa eremeyeceğini, asıl mutluluğun ruh huzuruyla yani marifetullahla mümkün olacağını vurguluyor.

Marifet yolunun yıldızları
İbrahim Tenekeci bu sayıda ölümü merkeze alan bir yazısıyla yer alıyor. Neyi seversen sev, ayrılacaksın, diyen İbrahim Tenekeci, ölümün bizi dünyadan değil dünyayı bizden ayırdığını beyan ediyor.

Yrd. Doç. Dr. Cüneyt Gökçe tevazuyu anlattığı yazısında, tevazunun insanı yücelten tarafına işaret ediyor ve Haznevi mürşidlerinin başarısındaki sırrın tevazuda saklı olduğunu söylüyor. Prof. Dr. Mehmet Emin Ay, Bursa’nın manevi direklerinden Emir Sultan Hazretlerinin tasavvuf anlayışını ve irşad usûlünü anlatıyor: “Emir Sultan Hazretleri Kur’an ve Sünnet’e bağlılığı düstur olarak kabul eden bir mürşiddir. Buhara’da hem babasından hem diğer alimlerden Kur’an ve Sünnet-i Seniyyeyi tahsil ederek yetişmiştir. 17 yaşına kadar bu tahsilleri almış bir İslam alimidir.”

Sami Bayrakçı imzasını taşıyan yazı ise marifet yolunun yıldızlarından Sühreverdiye tarikatının kurucusu Şehabeddin Sühreverdi’yi anlatıyor. Prof. Dr. Ali Akpınar Kur’an’dan derslere devam ediyor ve İsrailoğullarının düştüğü yanlışları madde madde sıralayarak İslam ümmetinin bu yanlışlara düşmemesi için gerekli ikazlarda bulunuyor.

Yakın dönemin şeriat ve tarikat rehberi Şeyh Fethullah Verkanisi’yi Yrd. Doç. Dr. İbrahim Baz okura tanıtıyor. Yrd. Doç. Dr. İbrahim Baz, onun şeriat ve tarikat anlayışını şöyle özetliyor: “Ona göre Nakşibendiliğin amacı, her türlü taat ve ibadette ihlası elde etmek ve Sünnet-i seniyyeye tâbi olmaktır. Bunun için en önce bidatlerden uzaklaşmak ve gafletten kurtulmak şarttır.”

M. Nezihi Pesen her ay Kırkambar sayfalarında okuru tasavvuf büyüklerinin meclislerine misafir ediyor, onların kalp huzurundan tattırıyor. Kemal Özer ise, fıtratın çağrısını yineliyor yazılarında, bu sayıda, ölümcül kimyasallarla temizlik olur mu, sorusuna cevap arıyor.
 
YERYÜZÜ’NÜN ÂDEMOĞLU’NA HİTABI
Yeryüzü günde beş defa şöyle seslenir:

1- Ey Âdemoğlu! Sen üzerimde yürüyorsun fakat dönüp bana geleceksin.

2- Ey Âdemoğlu! Sen üzerimde çeşit çeşit şeyler yiyorsun. Fakat içimde seni kurtlar yiyecek.

3- Ey Âdemoğlu! Sen üzerimde gülüp duruyorsun. Fakat içimde ağlayacaksın.

4- Ey Âdemoğlu! Üzerimde sevinip duruyorsun. Fakat içimde üzüleceksin.

5- Ey Âdemoğlu! Üzerimde günah işliyorsun. Fakat içimde azab edileceksin. (Tenbîhü’l-Gâfilîn)
 
Mutsuzluğunuzun Sebebinin Bekârlık Olduğunu Mu Düşünüyorsunuz?





Cinderella dertli bir genç kız olsaydı, prens onu evlenmek için seçer miydi? Peki, üvey kardeşleri güzel ama dertli olsalardı, onlardan birini seçer miydi?

Şu an bir ilişki veya doğru bir ilişki içerisinde olmadığınız ve bir gün ruh eşinizle karşılaşarak mutlu sona gideceğiniz hayaliyle mi yaşıyorsunuz? Siz oysanız, 42 yıllık bireylere ve çiftlere sağladığım danışmanlık hizmetindeki keşfim ilginizi çekecek gibi duruyor.

Şu an evliliklerinde mutlu olan çoğu insan, eşleriyle karşılaşmadan önce de ZATEN MUTLULARDI! Mutlu insanlar mutlu evlilik yapıyorlar. Mutsuz insanlar ise ya evlenmiyor ya da evlendikten sonra da mutsuzluklarına devam ediyorlar.
Cinderella şartlarından memnun değilken de, kendi içinde sevgi dolu ve mutlu bir insandı. Prens de aynı şekilde. “Ve sonsuza dek mutlu yaşadılar” genellikle evlenmenin bir sonucu değil, zaten mutlu iki insanın birbiriyle evlenmesinin bir sonucudur!

Danışanlarımdan defalarca şunu duydum : “Mutlu olmak için bir ilişkiye ihtiyacım var.” ve onlara defalarca şunu söyledim: “Önce şu an kendini nasıl mutlu edebileceğini öğrenmeye odaklan, sonra istediğin ilişkiyi bulmak mümkün olabilir.”
Üzerine düşünürseniz, size bir şeyler ifade edecektir. Aslınızda mutlu bir insan olsaydınız, mutsuz bir insan sizi cezbeder miydi? Pek mümkün değil.

Mutluluğunuzu başka bir insana bağladığınızda, duygusal refahınız için sorumluluğu diğerlerine devrediyorsunuzdur. Başka birisi neden böyle bir sorumluluk istesin? Ortak yaralar üzerinden birbirinize bağlandığınızdan, etkilendiğiniz ve sizden etkilenen insan da aynı şekilde sizin kendi duygusal refahının sorumluluğunu almanızı bekliyordur. Bu eş bağımlı ilişki olarak adlandırılır, mutlu bir ilişki değildir, hiçbir zaman da olmayacaktır.

Harika bir ilişki istemede elbette bir sıkıntı yok. Ama mutsuzsanız bu harika ilişkiyi bulma ihtimaliniz zayıftır. Zaten mutluysanız; sevginizi, mutluluğunuzu, huzurunuzu, öğrenme ve gelişmenizi, ilgi alanlarınızı paylaşacak bir ilişki istersiniz. Mutsuzsanız, sizi mutlu edecek bir ilişki arıyorsunuzdur ve bu büyük ihtimalle olmayacaktır.

Cinderella’ya dönelim. Şefkatli bir insan olduğu için, üvey annesini ve üvey kardeşlerini mutlu etmek için çok çabaladı. Ama hiç bir şekilde mutlu olmadılar. Neden? Çünkü öfkelilerdi ve insanları suçluyorlardı, kendi mutlulukları için Cinderella’ya sorumluluk yüklemişlerdi. O ne kadar iyi kalpli ve olağanüstü de olsa, değişen bir şey olmadı çünkü onların derdi kendi inanışlarından ve kendilerine ve diğerlerine olan tavırlarından kaynaklanıyordu.

Aynısı günümüzün ilişkileri için de geçerli. Eşleri onları mutlu etmek için ne kadar çabalasa da kesinlikle mutlu olmayan birçok insanla çalıştım. Kendi duygularının sorumluluğunu almayı öğrenmek yerine, kendilerini ve başkalarını yargıladıkları sürece; mutsuz, boş, kimsesiz, incinmiş ve/veya öfkeli oldular. Kendi mutsuzluklarının kaynağını dışarıda aradıkları sürece, kendi mutsuzluklarında mahsur kaldılar.

Bu mutsuzluktan çıkmanın yolu kendi acınız ve huzurunuz için %100 sorumluluğu nasıl alacağınızı öğrenmektir. Bunu biri size öğretebilir, ama , eğer mutlu olmak için doğru bir ilişkiye ihtiyacınız olduğu gibi sahte bir inanca kilitlendiyseniz, muhtemelen bunu nasıl yapacağınızı öğrenme konusunda motive edilemeyeceksiniz.
 
Namazla Mükellef Olmayan 5 Zümre



Rahman Ve Rahim Olan Allah’ ın Adıyla

Tüm Müslümanların bildiği gibi (Hüsn-ü Zan ederek tüm Müslümanların bildiğini farz ediyoruz.) İslam’ın yani Müslüman olmanın şartı beştir.
İslam’ın inananlardan yani Müslümanlığı kabul edenlerden istediği; itikadi yani; inançsal ve ameli yani; eylemsel beş şartı vardır.
Bunlardan Kelime-i Şehadet getirip (itikaden) Müslüman olduktan sonra, mümini bağlayan ve küfür ehlinden ayıran, (amelen) dört önemli şarttan ilki ve belki de en önemlisi, dinin direği, müminin miracı olan namazdır sevgili kardeşlerimiz.

“Kafirlere azıcık dahi meyletmeyin. Ateş size de dokunur” Hud 113

İslam’ın bu şartını, zamanlı ve sağlığa bağlı bir ibadet olan oruç, zamanlı ve mali bir ibadet olan zekat, hem zamanlı hem mali hem de sağlığa bağlı (aranan bazı özel şartları daha vardır.) bir ibadet olan hacc takip eder.

Ehli Sünnet itikadına göre amel; imandan bir cüz değildir. Yani; İslam’ın şartlarını yerine getirmeyen ama inkar da etmeyen Müslümana kafir denemez. Ancak bu kişi terk ettiği bu amellerle kafirlerle birebir benzerlik göstermektedir. Bu da bir Müslüman için çok ciddi ve utanç verici bir tehdittir. Yanı sıra bu Müslüman Rabbine isyan halindedir, fasıktır, dininin direğini kendi elleriyle yıkan bir günahkardır. Ve daha da önemlisi Rabbinin rıza ve korumasından çıkmış bir asi, azap ve tehdit ayetlerinin ise direkt muhatabıdır.
Allah bizleri namazsız, yani vefasız, yani nankör birer asi olmaktan muhafaza eylesin.

“Sizi şu yakıcı ateşe sokan nedir? Şöyle cevap verirler: “Biz namaz kılanlardan değildik, yoksulu doyurmazdık, batıla dalanlarla beraber biz de dalardık ve Din (hesap) gününü yalan sayardık” Muddessir 43

Ama listelediğimiz şu beş sınıf mahluk(lar) var ki, namazla mükellef değildirler, muaftırlar ve sorgulanmayacaklardır.
Eğer siz de sıraladığımız bu beş sınıftan birine dahilseniz, gönül rahatlığıyla namazı terk edebilirsiniz sevgili kardeşlerimiz.
(Aman ironiye dikkat )
 
1. Ölüler

Evet, tövbe kapıları kapanmış, amel defterleri dürülmüş olan müminlerden, namaz mükellefiyeti normal olarak kalkmıştır.
Son nefeslerini verdikleri an itibariyle takip eden namaz vakti artık onları ilgilendirmiyordur.
Cevapları son bir defa kontrol etmiş, kalemi bırakmış, kağıdı teslim etmiş ve sınavdan çıkmışlardır. Geri dönüp bir şey daha ekleyemez ve eksiltemezler. Onlar sonuçlar açıklanıncaya dek beklemek üzere bahçeye alınırlar. Sınavı -çok çalıştığı için- harika geçenlerin bahçeleri, sonuçları sabırsızlıkla bekledikleri cennet bahçelerinden bir bahçe, “Sınav berbattı çünkü hiç çalışmadım” diyenlerin ise cehennem çukurlarından bir çukur olacaktır.

“İnsanlara hesap zamanı yaklaştı. Onlar ise hala gaflet içinde aldırmıyorlar.” Enbiya 1
 
2. Deliler

Din akıl sahiplerini mükellef tutar, akıldan mahrum olan, kendinin bilincinde olmayan meczup kimseler dünyevi ve uhrevi tüm sorumluluklardan muaftırlar. Namaz da buna dahildir. Eğer akıl nimetinden mahrumsan elbette namaz sana da farz değil.
Gerçi namazsızlık mı çılgınlıktır, çılgınlar mı namazsız o da kafa yakan ayrı bir paradokstur. :)
 
Reactions: eoe
3. Bebek Ya da Çocuklar
Buluğa erinceye dek namazdan muaftırlar. Eğer biri tarafından bezlenmiyor, biberonla beslenmiyor, kendi başına yıkanabiliyor, yemek yiyebiliyorsan muhtemelen çocuk değilsin Eğer çocuk değilsen de, namaz sana farz güzel kardeşim. Farz yani; “Olmazsa Olmaz!”
İklim, coğrafya, psikolojik, fizyolojik, genetik ve çoğaltabileceğimiz diğer faktörlerle değişmekle beraber, ülkemiz için genelleme yapacak olursak; kız çocuklarında alt sınır 10-11 üst sınır 14-15, erkek çocuklarında ise 13-14 yaş itibariyle buluğ yaşı başlar sevgili kardeşlerimiz.
Bu yaşlar; hayat tecrübeleri, insan ve toplum ilişkileri, sosyal beceri ve yetkinlikler, dengeler açısından gelişimimizi henüz tamamlayamadığımız yaşlar olsa bile; Allah-u Teala’ nın: “Artık bana kullukla müşerrefsin. Beni keşfe çıkmanın, beni aramanın, beni bulmanın, beni tanımanın, emir ve yasaklarımla şekillendireceğin, Hud 112 de “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol” buyurduğum dosdoğru bir hayata “Merhaba” demenin vaktidir. İçinde bulunduğun bu dünya; bunun tam yeri, bulunduğun zaman da bunun tam zamanıdır. O halde başla ! ” buyurduğu yaşlardır.
Masum, günahsız, suçsuz ve tertemiz bir halde olduğumuz o yaşlardan itibaren, kulluk vazifelerimizi en doğru şekilde öğrenmemiz ve en muazzam şekilde yerine getirmeye başlamamızın tam vaktidir. Dünya ve ahirette hezimete uğramamak için gereken önlemleri almaya başlamamızın vaktidir.

Kullukla mükellef olduğumuz bu yaşlar itibariyle, namaz gibi üzerimize farz olan tüm ibadetlerimizi aksatmadan ve büyük bir ciddiyetle yerine getirmemiz gerekir. Buluğa erdikten hemen sonra ecelimiz kapıya dayanırsa, tüm ibadetlerden sorumlu tutulacağımız gibi namazdan da sorgulanacağımızı bilmemiz gerekir.

“O ki, sizi topraktan yarattı. Sonra bir nutfeden, sonra bir alakadan (rahim duvarına asılı bir damladan). Sonra sizi bir çocuk olarak çıkarır ki sizin en kuvvetli çağınıza ulaşmanız, daha sonra da yaşlanmanız için. Ve sizden bir kısmı, ihtiyarlamadan önce vefat ettirilir (öldürülür). Ve (bir kısmınızın da) belirlenmiş bir süreye ulaşırsınız. Ve umulur ki siz böylece akıl edersiniz.” Mümin 67

“Çocuğa yedi yaşındayken namaz kılmayı öğretiniz. On yaşına bastığı halde kılmazsa, cezalandırınız. (Hafifçe dövün) “ Ebu Davud, Salat 26
 
4. Hayvanlar

Hayvanlar Allah’ın sessiz kullarıdırlar. Ademoğlundan çok daha itaatkar, kendi hal dilleriyle Rabbini zikreden ve şükreden, vefalı ve masum ırklardır. Yeryüzünde fitne ve nifak çıkartmazlar. Yaşayabilecek kadar yerler, israf etmezler, doğalarına ve fıtratlarına aykırı hareket etmezler. Tabiata zarar vermezler. Rablerine isyan etmezler. Öylesine teslim olmuşlardır ki, rızkın Allah’ dan geldiğini ve ruhlar yaratılmadan binlerce sene önce rızıklarının “Er Rezzak” tarafından yaratıldığını iyi bilirler ve telaşa girmezler. Her yeni gün de karınları, düzenli bir işleri ve meslekleri olmamasına rağmen fevkalade doyar.

Herhangi bir ibadetle mükellef olmadıkları için ahirette de herhangi bir sorguya tabi olmayacaklar, Dünyada gördükleri eziyet ve haksızlıklar için hesap günü haklarını alacak ve toprak olacaklardır. Kulluk şerefiyle şereflenenler Kuran- ı Azimüşşan da tabir edildiği şekliyle “insü cin” yani; insanlar ve cinlerdir. Hayvan olmadığına göre, an itibariyle vakit, bir daha hiç bir vakti terk etmemek üzere Rabbine söz verip, nasuh tövbeyle tövbe edip, seccadeyle barışmanın ve Rabbinle aranı düzeltmenin vaktidir.

“Ben insanları ve cinleri yalnızca bana kulluk etsinler diye yarattım” Zariyat 56
 
5. Kafirler


“O kâfirlerin meseli sade bir çağırma veya bağırmadan başkasını duymaz bir kulakla haykıranın hâline benzer, sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, akıl da etmezler.” Bakara 161

Yazımızın başında, başımızın tacı, gönlümüzün ilacı, inananın miracı, farzımız olan namazımızın bizleri kafirlerden ayıran en büyük alamet olduğunu belirtmiştik. İman ve beraberinde amel mümini bağlar, kafiri değil sevgili kardeşlerimiz. “Ben ehli küfür değil, ehli sünnetim, teslim olmuş bir Müslümanım, bunun için Allah’ a hamdolsun” diyorsan lütfen artık kendine bu kötülüğü yapmaktan vazgeç! Ölüm sana gelmeden önce sen seccadene git ve artık namazına başla. “Elhamdülillah Müslümanım! ” derken yeri göğü titrettiğin gibi, “Müslümanlığınla” da yeri göğü titret.

(Ey Muhammed!) Ehline namaz kılmalarını emret, kendin de ona sabırla devam et. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akibet takva sahiplerinindir. Taha 132
“Kişiyle küfür arasında namazın terki vardır.” (Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace)

Allah Teala Ve Tekaddes Hazretleri bizleri ve soyumuzdan gelecek olanları namazı devamlı ve dosdoğru (vaktinde ve tadili erkana riayetle) kılanlardan eylesin.

“Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazı devamlı kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz, duamı kabul et!” İbrahim 40

Fi Emanillah
 
7 Maddede Cinsel Arzularla Başa Çıkmak



Cinsel arzuların peşinden gitmek bir dilim kek yemek gibi, hatta bundan daha kolay ve zevklidir. Ama bunun yani evlilik dışı ilişkilerinizin, davranışlarınızın neticelerini hiç düşündünüz mü? Günahının yanı sıra ileride hiç kalıcı ve güvenilir olmayan bir ilişkiniz olacak; belki de eşinizin sizden başka birisiyle de bir ilişkisi olacak. Bu şekilde kontrol edilemeyen cinsel ilişkiler çoğu zaman problemlere yol açar. Peki, bunun çözümü nedir?

1) Tahrik edici şeylerden kaçının

Çekici, alımlı şeyler izlemek, cinsel figürler seyretmek ve özellikle porno izlemek buna dahildir. Porno ve cinsel figürler en çok kaçınılması gereken durumdur, ayrıca kadınlara bakmaktan da kaçınmalısınız. Bakmamaya ek olarak, karşı cinse dokunmaktan, tokalaşmaktan, sarılmaktan vs. kaçınmalısınız. Bu yakın akrabalarınıza karşı, yani kız kardeşinize, annenize, teyzenize, halanıza, kızınıza, yeğeninize bu şekilde davranacağınız anlamına gelmiyor. İslam’ın öngördüğü şekilde onları görmek ve onlara dokunmak kabul edilebilir, bu uygun bir durumdur.

2) Tahrik edici ve cinsel şeyleri düşünmekten kaçının. Zamanınızı özellikle İslami çalışmalar ve ibadetler gibi güzel şeyler için ayırmayı deneyin

Bir kulüp ya da gruba kaydolabilirsiniz, belki de bir iş sahibi olabilirsiniz. Cinsel arzular hakkında düşünmeye ihtimalini gördüğünüz zaman çok fazla yalnız kalmamaya çalışın. (Bu, dünya ve kendiniz hakkında düşünmek de olabilir.)

3) Asla yasak ilişkiler içinde olmayın, özellikle karşı cins ile duygusal ve kişisel olarak meşgul olmayın

Bu, resmi ortamda ya da iş ortamında karşı cinsle görüşmeyeceğiniz ya da ona tepki vermeyeceğiniz anlamına gelmiyor. Bu, toplumun gelişmesi ve devamlılığı için zorunlu bir durumdur. Ayrıca bu durum, iyi ve güçlü bir evliliğe niyetlendiğinizde, eşiniz ile kuracağınız ilişki için kabul edilebilir bir durumdur.

4) Asla mastürbasyon yapmayın


Bu, Müslümanlar tarafından kötü bir alışkanlık olarak kabul edilir ve İslam hukukuna göre cezayı hak eden bir alışkanlıktır. Eğer buna başlarsanız, bu bağımlılığı bırakmak çok zor olacak, bu bilinen bir durumdur. Ayrıca, cinsellik hakkında düşüneceksiniz ve bu bağlamda hayatınızı mahvetmenin kapısı önünüze açılacaktır. Mastürbasyon yapmak size anlaşılmaz ve geçici bir zevk verebilir. Ama bu geçici zevkin sizde sonradan üzüntü ve depresyona sebep olacağını, ayrıca sağlığınız ve cinsel gelişiminiz için zararlı olacağını unutmayın. Bu alışkanlıktan kurtulmak isteyenler için internette birçok tavsiye mevcut. Bu günahtan dolayı gerçekten pişman olanları Allah’ın (subhanAllahu ve Teâlâ) affettiğini unutmayın, ama tekrar tekrar işleyenler bağışlanmayabilir.

5) Karşı cinsle yalnız kalmaktan kaçının


Bu gayrimeşru ilişkiye yol açacak çok tehlikeli bir durumdur. Karşı cinsle yalnız kaldığınızda üçüncü kişinin şeytan olduğunu daima hatırlayın.

6) İslamın vaat ettiği güvence hakkında düşünün

İslam size onun kurallarına uymak şartıyla üst düzey koruma veya emniyet garantisi vermektedir. Ailenize olan saygınızdan dolayı asla namahreme bakmayın, onlar hakkında düşünmeyin. Bunun sizin ailenize, sevdiklerinize yapıldığını ve bu durumun sizi ne kadar öfkelendirdiğini düşünün. Bu düşünce sizi bu kötü alışkanlıktan kurtarmak için çok yararlı bir yoldur.

7) İlginizi çeken, uğraşmaya değer bir hobi bulun


Bu kötü duruma düşmemek için ve arzularınıza yenilmemek için birçok şey hakkında düşünmeye başlayın ya da sizi ilgilendiren şeyler hakkında düşünün. Bu en iyi arkadaşlarınızla zaman geçirmek olabilir, bir seyahat olabilir ya da Allah (subhanAllahu ve teâlâ) ile yakınlaşmak için bir şeyler yapmak olabilir. Düşünün ve hemen bir fikir bulun.


İpuçları
  • Cinsel hisler ve ilişkiler sizi kontrol ettiğinde evli olduğunuz eşinizi hatırlayın. Bu sizi çok daha mutlu edecek ve sizi daha çok koruyacak.
  • Yapılacak en uygun hareket kötü, uygunsuz giyinmiş kadınlardan kaçınmaktır. Bu en azından sizin tahrik edici görüntülere karşı inancınızı ve onlara direnme gücünüzü arttıracaktır.
  • Mümkünse en kısa zamanda evlenin. Evlilik, bu cinsel bağımlılıktan kurtulmak için en kolay ve etkili yoldur.
  • Cinsel arzuların yaşanması, tecrübe edilmesi normal ve doğaldır ama bunun evlilik dışındaki yollarla karşılanmaya çalışılması İslam’ın yasakladığı bir davranıştır.
  • Her zaman Allah’ın (subhanAllahu ve teâlâ) farkında olun ve Allah’ın kabul etmediği bu işi yaptığınız zaman O’nun sizden beklediklerini boşa çıkarttığınızı aklınıza getirin.
  • Size ve bize lazım olan Kur’an’daki ayetlere ve İslam’a egemen olan kurallara kendimizi nasıl adapte edeceğimizi öğrenin.
  • Eğer İslam sınırlarının ötesinde başıboş, yanlış davranışlar yaparsanız onu bir daha yapmayacağınıza azmedin ve affedilmek için içten, samimi bir şekilde dua edin.
Uyarılar
  • Yalnız olduğunuzda daima Allah’ı (subhanAllahu ve teâlâ) hatırlayın. Çünkü O, yaptığınız her hareketi izliyor ve kaydediyor.
  • Eğer yanlış bir şey yaparsanız, içtenlikle tövbe edin ve Allah’tan (subhanAllahu ve teâlâ) mağfiret dileyin. Hata yapmada ısrar etmeyin.
 
İslam'a gerçek davet, içten, kibar ve düşünceli davrandığın zaman olur; çünkü herkesin bencil olduğu bir zamandasın.

| Nouman Ali Khan
 
Kur'an'ı okuyor olup yine de Kur'an'dan uzak olabilmemiz mümkün mü? Nouman Ali Khan, onu ağlatan ayeti açıklıyor.

“Ve Rasul dedi ki: Ya Rabbim! Kavmim bu Kur’an’ı terk edilmiş bir şey hâline getirdi.” (Furkan: 30)
 
Bir Kur'an öğrencisi olarak; hadis, fıkıh veya akide ile ilgili sorulara cevap vermeyeceğim. Hepimiz sınırlarımızı bilmeliyiz. Düşüncelerimizi ifade etmek için o kadar özgür olduğumuz bir çağda yaşıyoruz ki tamamen bilgili olmadığımız meselelerde düşüncelerimizi paylaşma konusunda biraz dikkatsiziz. Sosyal medya bizi bu hale getirdi. Herkesin çok kesin bir düşüncesi var ve bu durum düzeltilmeli.

| Nouman Ali Khan
 
Gerçek imanımız olursa mutsuz olmayız düşüncesi doğru değil. Peygamberler (a.s) ve salih kişiler çok büyük üzüntüler yaşadılar. Kur'an, ana temanın mutsuzluk olduğu kıssalar ile dolu. Mutsuzluk, hayatın bir gerçeği. Kur'an, mutsuzluğu ortadan kaldırmak için değil, onu doğru şekilde yönlendirmek için var. Mutluluğun ve öfkenin birer sınav olması gibi, mutsuzluk da hayatın sınavlarından biri.

| Nouman Ali Khan
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…