Klasik erkek tepkilerini verdi. “Elime aldığım her şeyi bıraktırıyo, zannettiğin gibi değil, açıklamama izin ver, seni çok seviyorum ama beni çok yalnız bıraktın, ilgi gösterince cazip gelmeye başladı, iki gündür görüşüyorum zaten, yalvarırım gitme…..” En son arabanın anahtarını bulup indim aşağıya. Baktım yalınayak koşuyo peşimden. Gitme nolur diye yalvarıyor. Oturdu arabaya, lütfen anlatayım dedi. İn arabadan işe gidicem dedim. Yalvarırım konuşalım dedi. İn diyorum inmiyo. Tamam in, akşam konuşuruz dedim. Söz ver dedi. Söz dedim. İndi.
Mesainin başlamasına iki saat vardı. Kuruma girdim. Üzerimi değiştirdim. Elimi yüzümü yıkayıp aynada kendimi gördüm. İnanamadım. Yüzüm bembeyaz olmuştu. (Esmerim ben) Gözlerim şişmişti (tek damla gözyaşı akmamasına rağmen) Düşünmek istedim. Uçmuştu her şey. Makyaj yaptım, bi sigara içip oturdum masama hiç birşey olmamış gibi.
Günü bomboş geçirip eve gittim. Kapıdan girip annemi görünce başladım ağlamaya. Noldu diye sordu hiç dedim. Çok doluyum. Anlatamadım hiç kimseye. Nasıl yapar? Altı yıldır taptığım, uğruna canımı verebileceğim sevgilim, nişanlım, herşeyim nasıl beni aldatırdı? Bütün zorluklara bunun için mi göğüs germiştim? Düğünüme bir ay kala bana bunu nasıl yapabildi? Prenses diye sevdiği beni, aşkını nasıl harcayabildi? Sakinleşince ilk yaptığım şey kendimi suçlamak oldu. Ağzıma gelen her şeyi söylüyordum ona. Aileme karşı savunmamıştım ki. Sinirden yüzüne bakmamış, hediye alınca dalga geçmiştim. Adıyla hitap eder olmuştum (5 yıl birbirimizin adını anmadık hep aşkım canım sevgilim sıfatları kullanılırdı). Kavgalar, yalnızlıklar baş göstermişti. Ailelerle problemlerimizde yalnız bırakmıştım demek ki. Ama olsun, aynı şeyleri ben de yaşadım. Ben neden aldatmadım diye sormaya başladım kendime. Tam o sırada telefon çaldı. Uzun uzun baktım ekrana açmadım. Akşam sekizdi. Mesaisi bitmişti. Ev telefonu çaldı. Annem uzattı telefonu. “Neden açmıyorsun” dedi. “Konuşmak istemiyorum” dedim. “Eve geliyorum” dedi. “Gelme” dedim. “Ya sen gel ya da ben geliyorum” dedi. “Tamam gelme ben gelirim” dedim. Dışarda buluştuk.
Salak salak baktım yüzüne. Anlat dedim. “ Bir akşam bara gitmişler işyerinden(önder) arkadaşıyla, masada otururken kalabalık bir grup(2 erkek 2 kız) girmiş içeri. Önderin tanıdığıymış erkekler. Masaya davet etmişler. Sohbet muhabbet. Derken bi kız buna ilgi göstermeye başlamış. Parmağında yüzüğü olduğu halde sorguya çekmiş. Neden geldin Ankara’ya, mutlu musun, alıştın mı, nişanlın nerde. Sadece sohbet edip kalkmışlar. Ertesi gün Önderin arkadaşı olan erkek aramış. Emre’nin numarasını istiyo Gülay demiş. Hayırdır diye sorunca, dün Emre bir şey sormuş onu söyleyecekmiş demiş. Almış numarayı kız bu şekilde. Sürekli mesaj atmaya başlamış. Cevap vermemiş. En sonunda aramış, kontörüm yok cevap veremiyorum demiş. Kız ertesi gün kontör atmış sevgilime. O şekilde konuşmaya başlamışlar. İkinci gün işten çıkınca kızı şirketin önünde görmüşler. Kızılay’a inmişler. Bir cafeye oturmuşlar. Kız açılmış bizimkine. Senin nişanlı olduğunu biliyorum. Ama hiçbir beklentim yok. Sadece yanında olayım yeter ben sana ilk görüşte aşık oldum demiş. Yağlayıp ballamış. Bizimki sesini çıkarmamış tabi, imkansızlığın farkında ama hoşuna gitmiş yakınlığı. Kız telefonunu alıp kendini sevgilim diye kaydetmiş vs vs. Zaten ertesi akşam da ben öğrenmişim. Hiç birşey hissetmiyormuş. Tek hatası kızın yaklaşımına ters tepki vermemekmiş. Yemin edermiş beni aldatmadığına, çok pişmanmış beni kaybetmek istemiyormuş.
Bitti mi diye sordum, bitti dedi. İyi dedim kalktım masadan. Oturttu tekrar. “Yalvarırım bu şekilde gitme. Bitirme bizi. Beş yıllık birlikteliğimize yazık etme, ben senin için bu şehre geldim, senden başka kimsem yok dedi”. “Yoooo gayet güzel çevre edinmişsin. Metresin bile var. Kendine haksızlık etme dedim.” “Sadece bir hataydı, sen benim ailemsin, lütfen gitme dedi.”