Eşimle İmtihanım ve Zaferle Gelen Mutluluk

eLmayRa

Geçici Olarak Hesap Pasiftir !
tek ayak cezası
Kayıtlı Üye
21 Temmuz 2009
36.900
6.946
248
Buradaki hikayeleri, dertleri dinledikçe üzüldüm; anılarım canlandı gözlerimde... Bazen yaşadıklarımdan örnekler verdim, bazen akıl yürüttüm. İstedim ki hikayemi sizinle paylaşayım; yaşananlar çaresiz kalanlara yol göstersin, örnek olsun.....

Ayrıntılara değinerek yazmaya çalışacağım için biraz uzun olacak. O kıymetli gözlerinizi yoracağım için affedin beni lütfen....



------

Çoook uzun olduğu için. Tümü bitince yorum yaparsanız sevinirim.
 
2005 yılında tanıştık eşimle. Çok tutkulu bir aşktı bizimki... Otobüste kulaklarıma şarkılar söyler, yanında olmadığım zamanlarda şiirler yazar, benim hanımı olduğum evin hayallerini kurardı. Çok asiydim, dik başlıydım, onun beni sevdiği kadar sevmiyordum onu. Bazen sırf gıcıklık olsun diye kavga çıkarır bana yalvarmasını zevkle izlerdim. Hiç pes etmedi. Ben her ittiğimde koşa koşa geldi, ya bir çikolatayla aldı gönlümü ya da bir buket çiçekle. Onun sevgisini, sahiplenişini gördükçe benim içimdeki aşk büyüdü yavaş yavaş... 2. yılımıza girmek üzereyken bir bütün olmuştuk artık. Onu bensiz beni onsuz görenler yadırgamaya başlamışlardı. 24 saatin 16 saatini beraber geçirmeye gayret ediyorduk. Çooook kocaman mutluyduk onun tabiriyle.

Okul bittiğinde aramıza km’ler girmişti ama o da umrumuzda değildi ki. Ben Ankara’da o Zonguldak’ta. Akşam telefonu kapattığımda sabah karşımda buluyordum onu. Ben işe başlamıştım bile ama o kararsızdı henüz. Askere mi gitsindi, işe mi girsindi derken askerliği kaçırdık o da çalışmaya başladı. Tam gaz devam ediyorduk ilişkimize. Onun bütün ailesi, benimse babam hariç herkes biliyordu. Annem yavaş yavaş bana baskı yapmaya başlamıştı ( aslında çok rahat büyüdüm ama onların da tecrübesizliğine mi denk geldi bilmiyorum) "artık bi yüzük takmanın zamanı geldi, gelsinler tanışalım, daha ne zamana kadar şehirler arası görüşmeye devam edeceksiniz" cümleleri dökülüyordu ağzından. Eeee ben de gencim, yüzük takmanın hevesi var, onu nişanlısı olacağım... Hayaller, pembe hayaller.... İlk kırılma noktası burda başladı bence. Onun anne babası boşanmıştı; anne Almanya’da, baba herş eye itiraz eder, dinlemez, sorgulamaz, tek bildiği bağırıp çağırmaktır. Ama ben istiyordum. Bu nişan olacak dedim! Ya yüzüğü takarsın parmağıma, ya da beni unut! O kadar çaresizdi ki; rest çekti ailesine ve 2007 yılının Aralık ayında beni istemeye geldiler. Harçlıklarımızla aldığımız söz yüzüklerimiz, bir çiçek bi çikolata.... Ne bir altın, ne bir künye, ne bir teneke. Sevgilimin parası yoktu, ailesinin düşüncesi... Bunlar sonradan aklıma geldi. O zaman benim için önemli olan onun hayatında resmi bir sıfat edinmekti. Altın neydi? Altın takılmamasının anlamı şuydu; nasıl olsa ayrılacaklar, taktıklarımız onlarda kalmasın. Kimse ona güvenmiyordu ki?

Tam üç yıl bekledim. Parmağımdaki sarı altın beyaza dönmeye başlamıştı :) Tıpkı ilişkimiz gibi. Babamın muhafazakarlığı, onun ailesinin üç yılda bir kez bile gelmemesi, tek başına beni görmeye gelmesi, annesinin Almanyalardan bizi kumanda etmeye çalışması,askerliğin uzaması.... Hepsi yavaş yavaş bizi tüketmeye başlamıştı ama bizim hastalıklı ilişkimiz tam gaz devam ediyordu. Şiddetli kavgalar, hakaretler ediliyor ama nasıl oluyorsa iki saat içinde sarmaş dolaş oluyorduk. Ne o benden kopabildi ne de ben ondan. Bitti ayrılıyoruz dediğim her sabah onu kapımda buluyordum....
 
Askerden geldiğinde evlilikten korktuğunu ama benim daha fazla bekleyemeyeceğimi anlamıştı. Kaçış yoktu yani. Ailelerin özellikle babamın baskısından o kadar çok bunalmıştık ki, bir yıl daha bekleyelim demeye ne benim mecalim vardı ne de onun sabrı. 2010 yılının Mart ayı ikimiz içinde dönüm noktasıydı.

Nefret ediyordu Ankara’dan. "beni hiçbir kuvvet burada tutamaz diyordu" Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ben bir kurumun sınavını kazandım, hayal bile edemeyeceğim bir maaşla hem de. Yalnız çakılı kadroydum. "Sen bilirsin, istersen kabul etmem, gideriz istediğin yere" dedim, "olmaz, bu senin hayalindi. Yaşarız burada, ben bi şekilde idare ederim" dedi.
Ben Nisan ayında kurumda işe başladım. Onun da şansı yaver gitti. Kendi alanında iş bulamadı ama mülakatına girdiği bir kaç iş olumlu sonuçlanmaya başladı. Mutluyduk, bizim evimizde kalıyordu. Babamı bir şekilde ikna etmiştik, ama ailesi o kadar sorumsuz insanlardı ki. Bir kez bile aramadılar, paran var mı oğlum demediler. Annem gizli gizli harçlık verirdi. Düğünde takacağı bileziği bozdurup elimize verdi maaş alana kadar idare edin diye.

Eşya alınacak para yok, ev tutulacak para yok, her şeyin ucu bi şekilde paraya dayandıkça biz birbirimizi yemeye başladık. Yaşananlar aileme de yansıyordu ister istemez. Babam sürekli huzursuzluk çıkarır, eşim alınır, annem söylenir. Arada derede kafayı yemek üzereydim. Memuriyetim yeni olduğu için bankalar kredi vermediler. Eşyaları bi kenara bıraktım, ev tutmak icin en az bir kira peşin, bir milyar da depozito isteniyordu. Göreve başlamanın mutluluğunu yakalayamadan ağır bir depresyon geçirmeye başladım. Sevgilimden uzaklaştım, kendi derdime düşüp onu o evde yapayalnız bıraktım. Kavgalar, gürültüler, yüzükleri atma noktasına gelmişken. Babam bi şekilde bana kredi çekmeyi başardı. Evimizi tuttuk, eşyalarımızı aldık. Emre artık yeni evimizde bir odada yaşamaya başlamıştı. Ama birbirimize o kadar uzaklaşmıştık geleceğimizin temellerinde ikimizin de yüzü gülmüyordu. 7/24 yan yana olan biz görüşmeyi kesme noktasına gelmiştik.

Haziran ayında kız kardeşimin mezuniyetine giderken fark ettim ne kadar uzaklaştığımızı ilk olarak. Baş başa kaldığımızda elimi tutmaz, sorduklarıma cevap vermez sadece uzaklara bakar olmuştu. Ankara’ya dönüşte gereksiz bir kıvılcımla kocaman bir kavga çıkmıştı. Bizi eve bırakıp kendi evine gitmişti. Tam bir hafta boyunca aramadı beni. Sinirli olduğum için ben de onu aramadım. Düğüne bir ay vardı. Ne eşyalar yerleşmişti, ne gelinlik provasına gidilmişti ne de davetiyeler basılmıştı. Sabrımın son noktasına gelen bir günde aradım ve buluşalım, efendi gibi konuşalım, ayrılacaksak ayrılalım dedim. Kabul etti. 19 haziran pazar günü buluşmak için sözleştik. Ailelerimiz ayrıldığımıza inanıyor ama bizden son noktayı bekliyorlardı. O gün mesaisi olduğu için akşam görüşecektik. Yeni evimizde konuşmaya karar verdik. Kavga edeceğimizi ve etrafa rezil olacağımızı düşündüğüm için en mantıklısı buydu. Eve yakın bir yerde arkadaşım oturuyordu. Ona gittim. Muhabbet ettik. Eşimle aramızdaki durumdan haberdardı. Dertleştik uzun uzun.... Akşam yedide aradım kapalıydı telefonu. Sekiz oldu, dokuz oldu hala kapalıydı. Ben sinir krizi geçirmemek için zor tutuyordum kendimi. Arkadaşım "eve gidip bakalım bi istersen" dedi. Benim arabamı onun evinde bıraktık, onun arabasıyla bizim caddeye doğru gittik. Evin önüne kadar gittik ışık yanmıyordu. Geri dönerken caddede biri elinde telefonla yürüyordu. Karanlıkta dikkatli bakınca eşim olduğunu anladım. Arabadan inmedim. Arkadaşımın evinin önüne gidip arabamı aldım. Geri döndüm. Odanın ışığı yanıyordu ama kapıyı ısrarla çalmama rağmen açmıyordu. Anahtarım da yoktu henüz. "Kesin kameradan geldiğimi gördü ve açmadı" diye düşünmeye başladım. Bir saatten fazla bekledim kapının önünde. Uzun süre zile de basamıyordum. (Nezih bir muhit olduğu için rezil olmaktan çekindim belki de)
 
Arabada oturup hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım. Gazı kökledim. Ölüme gittiğimi hissettim o akşam. Zaten gözyaşımdan önümü göremiyordum. Tek duyduğum yanımdan geçen arabaların korna sesleriydi. 3 km falan uzaklaşmışımdır herhalde. Telefonum çalmaya başladım. Baktım ekrana "ömrüm" yazıyordu. Okkalı bir küfür edip fırlattım telefonu. Israrla çalınca arabayı sağa çekip açtım telefonu. "Noldu neden ağlıyorsun" diye sordu. "Sence" dedim. "Nerdesin" dedi. "Arabadayım, ölüme gidiyorum" dedim. "Saçmala nerdesin" dedi. "bizim evin ordaki .... bulvarında" dedim. "Tamam hemen eve gel" dedi. "Biraz önce açsaydın, gelmiyorum" dedim. "Ben kapı falan duymadım, mp3le tuvaletteydim" dedi. "Hemen gel bu halde sakın eve gitme" dedi.

Geri döndüm tabi ki. İçim öyle kırgındı ki. Nefretimi kusmazsam ölecektim.

Girdim içeri. İki dakika otur ben elimi yüzümü yıkayayım dedi. Tamam dedim. Her yer bira şişesi doluydu. Kimi yarım, kimi bitmiş. Ben etrafa bakarken pat diye odaya girdi. "Benim hattım nerde sen mi aldın" dedi. "Ne hattı ben hat falan görmedim" dedim. "Şirket hattı" dedi. "Ben görmedim senin şirket hattın mı var" dedim. "Evet" dedi ve buldu. Takılmadım hiç. Umrumda bile değildi.
Konuşmamız gece üçe kadar falan sürdü ama bir sonuca bağlayamıyorduk. O sürekli geçmişte yaşananlardan benim yaptıklarımdan ve yapmadıklarımdan, ailemden dem vuruyordu. Benim onu bunalttığımdan, telefonlarını karıştırdığımdan (ki öyle bir huyum yoktur. Eğer birini arayacaksam alırım telefonu elime) bahsediyordu. Eğer ilişkimizi devam ettirmeye karar verirsek birbirimize özel alanlar yaratmalıydık, kimse kimsenin özel eşyalarına dokunmayacaktı, 7/24 yan yana olmamızın mantığı yoktu. Zaten evleniyorduk, niye bu kadar dip dibe yaşamak zorundaydık ki? Her kurduğu cümlede benim ağzım biraz daha açık kalıyordu. Benim aşık olduğum adam değildi. Gözleri başka bakar olmuştu. Saçmasapan konuşmaların sonunda bir türlü konuyu bağlayamadık. İkimiz de pes etmiştik. "En güzeli salim kafayla yarın konuşmak. Yorduk birbirimizi, mesain bitince ben seni alırım kurumdan" dedi. “Tamam” dedim. Ben de çok yorulmuştum. Ağlamaktan dermanım kalmamıştı. O oturma odasında ben de salondaki kanepede yatacaktım. Yattım, sağa döndüm sola döndüm bir türlü uyku tutmadı. Yanına gittim baktım o çoooktaan uykuya dalmıştı bile...

Yastığının altına koymuştu telefonu, kenarı görünüyordu sadece. Tam arkamı döndüm çıkıyordum ki şeytan dürttü. Yanına gidip aldım telefonu elime. Kapalıydı. Açıp pin kodunu girdim kabul etmedi. Şok olmuştum. Bütün şifreleri aynıdır. Takıntısı vardır. Asla değiştirmez. Aklıma gelebilecek bütün rakamları girdim, kabul etmedi. Kilitlenmişti zaten. Puk istiyordu. Arkasını açtım aaa bi baktım Turkcell hat. “Şirket hattı demek ki” dedim. Cüzdana ilişti gözüm açtım baktım pin numaralarının yazdığı kartı gördüm. İlk denemede açıldı telefon. Yeniydi demek ki değiştirmeye bile fırsat bulamamıştı pini. Bir sigara yakıp balkona çıktım. Çöktüm barbekünün yanına. Yavaş yavaş gün doğmaya başladı. Sanırım sabah beş falandı saat. Rehbere girdim direk. ‘Sevgilim’ yazıyordu. Mutlu olmuştum. Kavgalı bile olsak ilk işi beni telefona kaydetmek olmuş demek ki diye düşündüm. Alta inerken, ‘Sevgilim2’ yi gördüm. Şok ben tabi. Benim ikinci bir hattım yoktu ki? Numaralara baktım, benim değil. Mesajlara girdim. 3-5 mesaj. (Mesajların içeriğini hiiiç hatırlamıyorum, hepsini okumama rağmen) Beynim uğuldamaya başladı. Gözlerim karardı. Ayağa kalktım sendeledim. İdrak olayı sıfırlanmıştı bende. Hızla odaya daldım. Ayağımla dürttüm, kafasını çevirdi sadece. Elimde salladığım telefonu gördü. Anlayamadı önce. Sonra gözleri büyüdü. Fırlattım telefonu kafasına. Eşyalarımı toplamaya başladım. Çantamı bulamıyorum, ayakkabılarım nerde bilmiyorum… Vücudum hareket ediyor ama ruhum dışarıdan izliyor gibiydi.
 
Klasik erkek tepkilerini verdi. “Elime aldığım her şeyi bıraktırıyo, zannettiğin gibi değil, açıklamama izin ver, seni çok seviyorum ama beni çok yalnız bıraktın, ilgi gösterince cazip gelmeye başladı, iki gündür görüşüyorum zaten, yalvarırım gitme…..” En son arabanın anahtarını bulup indim aşağıya. Baktım yalınayak koşuyo peşimden. Gitme nolur diye yalvarıyor. Oturdu arabaya, lütfen anlatayım dedi. İn arabadan işe gidicem dedim. Yalvarırım konuşalım dedi. İn diyorum inmiyo. Tamam in, akşam konuşuruz dedim. Söz ver dedi. Söz dedim. İndi.

Mesainin başlamasına iki saat vardı. Kuruma girdim. Üzerimi değiştirdim. Elimi yüzümü yıkayıp aynada kendimi gördüm. İnanamadım. Yüzüm bembeyaz olmuştu. (Esmerim ben) Gözlerim şişmişti (tek damla gözyaşı akmamasına rağmen) Düşünmek istedim. Uçmuştu her şey. Makyaj yaptım, bi sigara içip oturdum masama hiç birşey olmamış gibi.

Günü bomboş geçirip eve gittim. Kapıdan girip annemi görünce başladım ağlamaya. Noldu diye sordu hiç dedim. Çok doluyum. Anlatamadım hiç kimseye. Nasıl yapar? Altı yıldır taptığım, uğruna canımı verebileceğim sevgilim, nişanlım, herşeyim nasıl beni aldatırdı? Bütün zorluklara bunun için mi göğüs germiştim? Düğünüme bir ay kala bana bunu nasıl yapabildi? Prenses diye sevdiği beni, aşkını nasıl harcayabildi? Sakinleşince ilk yaptığım şey kendimi suçlamak oldu. Ağzıma gelen her şeyi söylüyordum ona. Aileme karşı savunmamıştım ki. Sinirden yüzüne bakmamış, hediye alınca dalga geçmiştim. Adıyla hitap eder olmuştum (5 yıl birbirimizin adını anmadık hep aşkım canım sevgilim sıfatları kullanılırdı). Kavgalar, yalnızlıklar baş göstermişti. Ailelerle problemlerimizde yalnız bırakmıştım demek ki. Ama olsun, aynı şeyleri ben de yaşadım. Ben neden aldatmadım diye sormaya başladım kendime. Tam o sırada telefon çaldı. Uzun uzun baktım ekrana açmadım. Akşam sekizdi. Mesaisi bitmişti. Ev telefonu çaldı. Annem uzattı telefonu. “Neden açmıyorsun” dedi. “Konuşmak istemiyorum” dedim. “Eve geliyorum” dedi. “Gelme” dedim. “Ya sen gel ya da ben geliyorum” dedi. “Tamam gelme ben gelirim” dedim. Dışarda buluştuk.

Salak salak baktım yüzüne. Anlat dedim. “ Bir akşam bara gitmişler işyerinden(önder) arkadaşıyla, masada otururken kalabalık bir grup(2 erkek 2 kız) girmiş içeri. Önderin tanıdığıymış erkekler. Masaya davet etmişler. Sohbet muhabbet. Derken bi kız buna ilgi göstermeye başlamış. Parmağında yüzüğü olduğu halde sorguya çekmiş. Neden geldin Ankara’ya, mutlu musun, alıştın mı, nişanlın nerde. Sadece sohbet edip kalkmışlar. Ertesi gün Önderin arkadaşı olan erkek aramış. Emre’nin numarasını istiyo Gülay demiş. Hayırdır diye sorunca, dün Emre bir şey sormuş onu söyleyecekmiş demiş. Almış numarayı kız bu şekilde. Sürekli mesaj atmaya başlamış. Cevap vermemiş. En sonunda aramış, kontörüm yok cevap veremiyorum demiş. Kız ertesi gün kontör atmış sevgilime. O şekilde konuşmaya başlamışlar. İkinci gün işten çıkınca kızı şirketin önünde görmüşler. Kızılay’a inmişler. Bir cafeye oturmuşlar. Kız açılmış bizimkine. Senin nişanlı olduğunu biliyorum. Ama hiçbir beklentim yok. Sadece yanında olayım yeter ben sana ilk görüşte aşık oldum demiş. Yağlayıp ballamış. Bizimki sesini çıkarmamış tabi, imkansızlığın farkında ama hoşuna gitmiş yakınlığı. Kız telefonunu alıp kendini sevgilim diye kaydetmiş vs vs. Zaten ertesi akşam da ben öğrenmişim. Hiç birşey hissetmiyormuş. Tek hatası kızın yaklaşımına ters tepki vermemekmiş. Yemin edermiş beni aldatmadığına, çok pişmanmış beni kaybetmek istemiyormuş.

Bitti mi diye sordum, bitti dedi. İyi dedim kalktım masadan. Oturttu tekrar. “Yalvarırım bu şekilde gitme. Bitirme bizi. Beş yıllık birlikteliğimize yazık etme, ben senin için bu şehre geldim, senden başka kimsem yok dedi”. “Yoooo gayet güzel çevre edinmişsin. Metresin bile var. Kendine haksızlık etme dedim.” “Sadece bir hataydı, sen benim ailemsin, lütfen gitme dedi.”
 
Oturdum yerime. Gözlerinin içine baktım. O benim canımdı. İlkimdi. İlk aşkım, ilk öpücüğüm, ilk gözyaşımdı.

Anladı kafamın karıştığını. “Evimizi tuttuk, eşyalarımızı aldık, gelinliğin bile hazır. Seni hep hayal ettiğim gibi göreceğim. Karım olacaksın, nolur bitirme” dedi. Bir sürü şey söyledi ama hatırlayamıyorum şimdi.

Tamam dedim. Seni terk etmiyorum. Kalktım masadan. Seni uzun bir süre görmek istemiyorum dedim. Tamam sen nasıl istiyorsan öyle olsun dedi. (Düğüne bir ay var görüşmeyecekmişiz  )
Eve gittim. Yine aynada gördüm kendimi. Bu ben değildim. Kimdi o zaman bu hilkat garibesi. Boşverdim. Uyudum. Ondan sonraki her boşlukta uyudum zaten.

Bir ay boyunca ben istersem görüştük. Sormadım. Sorgulamadım. Bitirdim dedin ama devam ediyor mu, kestirip attın mı demedim. Ruh gibi gidip ruh gibi geliyordum.

Düğün günü ikimiz de mutluyduk. Ben ilk defa o gün gülüyordum. Unutmuştum yaşanılanları. Nikah salonuna indik. Masamıza oturduk. Masanın tam önünde bir kız duruyo. Kameramanın yanındaydı. O heyecanla gözüm ona takıldı. Bizim aileden değildi, Emrelerden gelen kişi sayısı belliydi zaten. Neyse dedim üstünde durmadım. Nikah kıyıldı. Emre beni öyle bir öptü ki. Alkış koptu salonda.
Nikah bitti biz gelin arabamızla balayına çıktık. Rüya gibiydi her şey. Bağıra bağıra şarkılar söylüyorduk. Beş yıl o kadar çok mücadele etmiştik ki. İnanamıyorduk sonunda evlendiğimize. Aileler, hayat mücadelesi hep geride kalmıştı. Ben de unutmuştum(?) yaşanılanları.

Sabah uyandığımda yanımda yoktu. Banyodan geliyordu sesi. Seslendim. Geliyorum dedi. Şarkı söylüyordu(?) herhalde. Kalktık mutlu mesut kahvaltı yaptık. “Ben arabanın süslerini sökeyim sen hazırlan o arada” dedi. Tamam dedim. Hazırlandım. Bekledim, bekledim yok. Arıyorum meşgule atıyor. En sonunda geldi. Suratı kağıt gibiydi. “Noldu dedim” “Tansiyonum düştü herhalde dedi” Gezdik tozduk. Amasra bizim için özeldi. Ben aşıktım oraya. Emre de oralıydı. Sevgiliyken de sık sık giderdik zaten. Özlem giderdik, bütün sokaklarını adımladık. Sevgiliyken gelirdik, şimdi evliydik muhabbeti dönüyordu. Çok mutluydum. Aylar sonra yüzüm gerçek gülümsemelerine kavuşmuştu. Yalnız iznimiz azdı. Cuma günü dönmek zorundaydık. Aniden “Perşembe dönmeliyiz “dedi. Şaşırdım “aa neden, 1 güne noldu dedim”. “Aradılar dedi, dönmek zorundayım” Yüzüm asıldı sanki o olmadan çağrı merkezi batacaktı. Neyse dedim huzurumuz bozulmasın. Amasra’dan Ankara’ya uçar gibi geldik. 5 saatlik yolu 2,5 saatle gelmiştik. “Noluyo dedim yaa. Kusacağım yavaş git” “Araba çok güzel, ben de basıyorum” diyordu.

Evimize geldik. “Ben şirkete gidiyorum” dedi. Şok oldum ben tabi. “Nerden çıktı bu” dedim. “Eğer ikna edebilirsem yarın gitmem. Gezeriz baş başa” falan diye kandırdı beni. İyi dedim git. Gitti. Dokuzda geldi. Yine suratı asık. Noluyo dedim. İzin alamadım dedi. Sağlık olsun dedim. “Pazar günü annemlere gidelim. Haftaya kadar iznin yok ellerini öperiz” dedim. Tamam dedi. Hiç konuşmadı. Annemlerdeyken de konuşmadı. Dönerken noldu diye sordum. “Çok bunaltıyorsun beni iş yüzünden işte üstüme gelme” dedi. İyi dedim.

Eve girip, yatağı açtım. “Ben yatmıycam” dedi. “Neden” dedim. “Daha biraz önce bunaltma beni dedim Hala aynı şeyi yapıyorsun” dedi. İyi dedim ben gidip içeri yattım. Uyandığımda yanımda yoktu. Gittim baktım tv karşısında uyuya kalmış. Telefonlar yanında duruyordu. Aldım elime. Şok oldum…
 
Mesajlar.. “Sen evlensen de çocuklansan da bekleyeceğim. Yanımda ol yeter ben başka hiç birsey istemiyorum. Bak senin için ölmeyi göze aldım peki o naptı. Eğer bitti dersen yine intihar ederim. Bu vicdan azabıyla yaşayacabilecek misin. Sesini duymak bana yeter vs vs”

Kızı aradım direk, ağzıma ne geliyorsa söyledim. Dinledi yaa. Yüzüme de kapatmadı. Konuşmadı da. Fırlattım telefonu duvara. Eşim benim sesime uyandı tabi. Aynı bakışlar. Gözyaşları. Yemin ederim bildiğin gibi değiller. Ben eşyalarımı toplamaya başladım. O konuşurken döndüm, bir şey söylerim zannetti. Yüzüne tükürdüm. “Yazıklar olsun sana dedim. Ben unuttum ama sen unutamamışsın” dedim. “Bir haftalık gelinken babamın evine gönderiyorsun” beni gibi bir sürü şey zırvaladım. Üstümü değiştirdim. İşe gidip, izin alıp gidecektim bu şehirden. Bu sefer gözyaşlarıma hakim olamadım. İşte şimdi gelmiştim kendime. Elime ne geçerse kafasına fırlattım. İlk yaşadığım şokla ben ben olmaktan çıkmıştım ama ikinci şok beni kendime getirmişti işte. Tecrübeli olduğu için bu sefer kapıyı kilitledi. “Aferin sana dedim. Beni de istiyorsun sevgilinden de vazgecmiyorsun. Böyle çok eşli yaşamak hoşuna gidiyor galiba”. “Yalvarırım dedi. Anlatayım gideceksen yine git.” ” Anlatma dedim. Dinlemiycem. Aç kapıyı işe gidicem ben.” Açmadı. “Söz ver” dedi. “Tamam” dedim. Çıktım.

Dejavuydu yaa. İnanamıyordum. Her ay aynı şeyi yaşıyordum.

Akşam eve gittim. Beni bekliyordu. Niyetim onu dinleyip eşyalarımı alıp çıkmaktı. Bir insana bir şans yeterdi kıymet bilseydi.

Onun ağzından yazıyorum; “Korkumdan sana yalan söyledim. Kız bizim şirketten. Aynı zamanda başladık işe. Eğitim aldığım grupta o da vardı. Sürekli yakınlık gösteriyordu. Nişanlı olduğumu biliyordu. Beraber takıldığımız arkadaşlarımız vardı. Önderin sevgilisi bu kızın arkadaşıydı mesela. Bi gün şirketten çıkınca hep beraber yemek yedik. Orda açıldı bana ama böyle bir şeyin imkansız olduğunu söyledim. Anlamadı. Evli ya da nişanlı olman önemli değil, ben senin yanında olayım, gözlerimin içine bak yeter diyordu. Olmaz öyle şey deyip kalktım. Çağrı almaya başladığımızda tam karşımdaki masaya oturdu. Sürekli yazı yazıyor, şiir yazıyordu. O kadar çok ilgi gösteriyordu ki yenildim ben de. Sen de bana çok kötü davranınca kinlendim ve ona yaklaştım. Ama dediğim gibi sadece iki gün sürdü. Sen öğrenince bitirdim ama o bitirmedi. Sürekli tehdit etti. Mesaj attı. Senin kuruma geleceğini söyledi. Hepsine direndim ama en sonunda bi mektup bırakıp intihar etmiş. Her şeyden beni sorumlu tutmuş. Ailesi beni aradı düğün sabahı. Nikah salonundaki de oydu. Önder son anda fark etmiş. Yaka paça atmış dışarı. Amasra’dan döndüğümüzde hastaneye gittim. Beni bırakmıycaksın bu sefer olmadı ama yine denerim diyo. Beş gündür durum bu. Ben işin içinden çıkamıyorum, seni kaybetmek istemiyorum.Seni aldattığım falan yok. Çağrı alırken yüzüne bakmıyorum. Molaya bile çıkmıyorum beni yalnız yakalamasın diye bu sefer de mesaj atıyo. Eve gelmemi ister misin ya da eşini kurumda rezil etmemi. İşte yaşadıklarım bunlar. Bu ş.ll.k yüzünden seni kaybedemem. Evet ben bir hata yaptım ama bitirdim sonunda. Şimdi kurtulamıyorum lütfen bana yardım et. Sen elimi tutup yüzüme bakınca utanıyordum. Her sarıldığında vicdan azabıyla kıvranıyordum sana bir şey söyleyemediğim için.”

İşte şimdi oturmuştu tüm parçalar. Bana hikayeyi ilk anlattığında bir şeyler eksik gelmişti ama ben hayalet modundan çıkamadığım için uğraşmamıştım.

Öyle üzgün, öyle çaresiz öyle yardıma muhtaç bakıyordu ki gözlerime. Bırakamadım ellerini. “Tamam dedim. Seni bu durumdan kurtarıcam. Ama sen de ben ne dersem onu yapacaksın. Ben nasıl istersem öyle hareket edeceksin. “
 
Kız evimizin adresini, benim kurumu, numaramı her şeyi biliyordu. İşe onu hayatımızdan uzaklaştırarak başlamamız lazımdı. Numaraları değiştiremezdik. Onunki şirket hattıydı. Hoş değiştirsek de şirketten öğrenirdi bir şekilde. İşten çıkamıyordu sözleşmesi ve maddi yaptırımı vardı. Tek çıkar yol kızın defolup gitmesiydi. Bir şekilde onu işten çıkarmam lazımdı.

Önce kurumdaki güvenliğe bilgi verdim. Resmini gösterdim. Bu gelirse almayın sakın dedim. Kız eşimi bırakıp beni tacize başlamıştı. Kadınlığıma laf ediyor, hakaret ediyor, ağlıyor sızlıyordu. Eşimi rahat bırakmıyordu işyerinde. Savcılığa vermek de istemiyordum. Hem bütün aile duyacak hem de kız rezillik yapacak diye korkuyordum. Olayı kimse duymadan halletmem lazımdı. Kızı uyardım tehdit ettim, hakaret ettim. İşten kovdurdum oralı bile olmadı.

Bu şekilde aylar geçti. Ramazan bayramına kadar geldik. Evde huzur kalmamıştı. Hergün kavga gürültü birbirimize giriyorduk. İkimiz de yorulup, sarılıp ağlıyorduk çaresizliğimize. Gözümde uyku kalmamıştı. Kızın bizi taciz ettiğini bildiğim halde tavşan uykusuna geçmiştim. Ya eşimi ikna ederse, ya kandırırsa diye içim içimi yiyordu. Sabaha kadar uyanıp yanıma bakıyordum, yanımda değil de tuvalete girdiyse vay haline, kıyamet kopuyordu sabaha kadar.

Ramazan bayramından önce, arefe günü eczaneden uyku hapı aldım. Dermanım kalmamıştı artık. Ayaklarım beni taşımıyordu. Uyumam gerekiyordu. Eve gittim, eşim yoktu, iki tane uyku hapı alıp uyudum. Eşim geldi ama ben gözümü açamıyordum. Biraz kendime gelir gibi oldum. Yemek yedik. Sonra bi hap daha alıp tekrar uyudum. Çok korkuyordum uyanmaktan. Bir ara gözlerimi açtım yoktu yanımda. Evin bütün odalarını gezdim yoktu… Kafayı mı yiyorum acaba diye düşündüm. Ayakkabısı kapıdaydı, arabanın anahtarı yerindeydi. Bütün ayakkabıları ordaydı ama eşim yoktu. Dışarı çıktım. İlerde telefonla konuşuyordu. Sessizce ilerledim. Tek duyduğum “çok yoruldum, çok yıprandım, yapıştı yakama huzur vermiyor. Eve de yansıyor bu halim sürekli kavga ediyoruz, işe zaten gitmek istemiyorum. Kafayı yemek üzereyim” diyordu.

Delirdim bunları duyunca. Ne hakkı vardı ki şikayet etmeye. Ben çekiyordum. Ben aldatılmıştım. Herşey onun suçuydu işte. Arkasını döndü ve göz göze geldik. Eve doğru koştum içeri girdim. Uyku hapını aldım elime hepsini yuttum. İçeri girince anladı hapları yuttuğumu kusturdu beni. Bir süre sonra uykuya daldım.

Kendime geldiğimde annemlerin evindeydim. Bayramın son günüydü. Ben oraya nasıl gittim. Neler oldu. Kim ne konuştu hiç birşey hatırlamıyorum. Ben sabah uyanmayınca eşim beni hastaneye götürmüş. Doktor muayene etmiş. Uyuyacak rahat bırakın, bizim yapabileceğimiz bir şey yok zaten kusmuş diye göndermiş bizi. Korkudan annemi aramış oraya gitmişiz. Annem beni o halde görünce kriz geçirmiş tabi. Benim elim kolum mosmor, emrenin boynu çizik savaştan çıkmış gibiyiz. Beni dövdüğünü düşünmüşler ama işin aslı öyle değildi. Son zamanlarda birbirimizi hırpalar olmuştuk. Ben ona saldırıyordum, o da beni tutuyordu. Tüm bunlar o zaman yaşanmıştı.

Ben ara ara uyanıp her şeyi anlatmışım. Eşime seni istemiyorum diye bağırmışım. Babam da kovmuş haliyle evden. Uyandığımda zihnim bomboştu. Sonradan oturdu parçalar. Kız kardeşim haber vermiş eşime uyandı diye. Geldi. “Ben dayanamıyorum artık dedim. Senin beni şuanda aldatmadığını biliyorum ama bu duruma daha fazla tahammül edemem. Yoruldum. Bu şekilde yaşama mümkün değil. Ben boşanıcam. Git dedim.” Gitmedi. “Nolur boşanmayalım. İşten çıkarım sözleşme falan umrumda değil. Hatları değiştirelim. Evden taşınalım. Yalvarırım bırakma beni. Sadece sen ol yanımda ben başka hiçbirşey istemiyorum dedi”. “Yapamam dedim. Yoruldum.” ”Olmaz seni bırakmıyorum.
 
Eğer yine aynı şeyler olursa söz veriyorum anlaşmalı boşanacağız. Elinden tutup ben kendim götüreceğim avukata yeter ki şimdi bırakma beni dedi.” “Tamam dedim.”

Evime döndüm. Telefonlarımızı değiştirdik. İşten çıktı, tazminatı ödedi. Evi değiştirmeye maddi durumumuz müsaade etmedi. Tetikte yaşadık bir süre. Ama gelen giden olmadı.

Eve döndüğüm gece o kıza mesaj çektim. “Sen benim evliliğimin ilk günlerinde bana kan kusturdun. Bizi ayırmaya çalıştın. Emre’yi benden alamadın. Yılmadın, huzurumuzu aldın. Biz sana rağmen çok mutluyuz. Ağlarken birbirimizin gözyaşlarını siliyoruz. O benim. Bana ait. Allahtan tek dileğim sana beyaz gelinliği nasip etmesin. Benimkini gözyaşına buladın, senin gelinliğin kefenin olsun. “

Bu onunla son iletişimimizdi. Ondan sonra bir daha haber almadık. Ondan sonra evimizden kahkaha hiç eksik olmadı. Ondan sonra kimse kimsenin telefonunu karıştırmadı. Ondan sonra ben hep huzurla uyudum.

Eşime şans verdiğim için şimdi hiiiç pişman değilim. Çok mutluyum. Acaba çocuk mu yapsak cümleleri duyulmaya başladı. Ufak bir sarsıntı geçirdik ama yıkılmadık. Her zaman söylerim;

Unuttumu yaşanılanları? Asla

Affettim mi? Kısmen

Hatırlatıyor muyum? Hayır

Üç maymunu oynuyorum. Yaşanılanlar geçmişte kaldı. Rabbim bizi sınadı ama biz yılmadık. Onun rahmetiyle evimizde huzur içinde yaşıyoruz.
 
Günlerdir yazsam mı yazmasam mı diye düşünüyordum. Bugüne kısmet oldu. Allahım bu acıyı kimseye yaşatmasın. Bizimkisi biraz farklıydı ama aştık sonunda :)
 
roman okur gibi kaptırdım bitince üzüldüm yaa yazarak ifade yönteminde gayet başarılısın her şey bi yana

kız bir daha bulaşmaz umarım, mutluluklar dilerim.
 
roman okur gibi kaptırdım bitince üzüldüm yaa yazarak ifade yönteminde gayet başarılısın her şey bi yana

kız bir daha bulaşmaz umarım, mutluluklar dilerim.

Yok tatlım bitti o iş. Mümkün değil ama allahım bu tarz 4*4 lerden korusun :)

Teşekkür ederim ayrıca iltifatların için
 
hepsini okudum canım çok güzel anlatmışsın hikayenizi, allah böylelerinden korusun hepimizi. gerçekten güçlü bir kadınmışsın, ben affedebilir miydim unutabilir miydim bilmiyorum. düğün olmazdı sanırım. sen doğru olanı yapmışsın ömür boyu mutluluklar canım
 
vay beee neler yaşamışsın arkadaşım....
okurken her satırda ayrı bi şaşkınlık yaşadım ...
sabrettin sonunda istediğine ulaştın...
ALLAH yardımcın olsun ...
gerçekten zaferle gelen bi mutluluk olmuş...
ne demişler sabrın sonu selamettir....
 
Tek nefeste okudum tüm yazdıklarınızı,,
Gercek olabilir mi diye düşündüm hatta arada,,
Taabiki gercek dedim sonra kendi kendime,,
Mutlu sona da cok cok sevindim,,
Aldatma olayı benim için son noktadır ama sizinki biraz farklı,,
İnş sonsuza dek cok mutlu olursunuz.
 
allah hepımızın yardımcısı olsun

Amin arkadaşım.


Güçlü olmak değil de nasıl söylesem eşim benim yumuşak karnım. Ona bu kadar zaafım olmasaydı, onun yerinde başka biri olsaydı belki mücadele etmezdim.

Ne yaşanırsa yaşansın alnımıza yazılanı yaşıyoruz.


vay be diyorum :) çok güzel anlatmışsın canım solluksuz okudum resmen :)

Teşekkür ederim. Aylarca bu durumu kafamda kurduğum için bir çırpırda anlatıverdim :)
 
roman okuyor gibi bir çırpıda okudum çok güzel anlatmışsın inş bu zaferin ömür boyu sürer
 
gerçekten ifade şekliniz çok net çok ayan..
soluksuz okudum..
sabrın sonu selamettir her zaman..
mutluluklar..
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…