''Söyle yıllar mı daha hızlı bir kurşun mu?
Böyle sensiz her gün biraz yok oluşum mu...''
Üşüyorum.
Soğuk Ankara.
Bir hırka alıp çıkılmayacak kadar soğuk.
Gökhan Türkmen çalıyor.
'Büyük insan'
Yarım aralanmış perdeden dışarı bakıyorum.
Çok az insan var dışarıda.
Telaşlı, ciddi, asık suratlı insanlar.
Sevmiyorum Ankara'yı.
Bir nebze olsun sevebilirdim belki
seni bu şehirde tanıdığım için,
ama artık sen de yoksun...
Kapatıyorum perdeyi usulca,
Ankara hala soğuk.
İlk taşındığım günü hatırlıyorum
bu puslu şehire...
Hayallerim vardı benim.
Nerdeler şimdi?
Ah evet,
seninle beraber kayboldular.
Onları da bu şehirde kaybettim.
Ankara alçak...
Ne çok bekledim oysa seni,
Ankara'nın her yerinde,
iş yerinin önünde saatlerce.
Her cadde, her sokakta,
arabamda...
Aramanı bile bekledim bazen.
Hayır yalan söylüyorum;
bazen değil, bir çok kere...
Hep bekledim.
Ama çalmadı,
o telefonda senin adın
hiç yanıp sönmedi.
Küfür ettim kapattım,
Sen hiç bilmedin.
Bekledim dedim ya...
Sen onu da hiç bilmedin.
Ben her önümdeki X model arabalıyı
sen sandım çok uzun zaman.
Beraber gittiğimiz yerlere,
gidemedim.
Aslında gitmek istedim de,
gitmedim işte.
Hiç karşılaşmadıkta.
Çünkü bu lanet olası şehir,
o kadar büyük ki...
Ve senin arabana benzeyen
o kadar çok araba var ki...
Ama sana benzeyen biri yok.
Ben henüz görmedim.
Ah, senden ne çok şey öğrendim!
Ne çok sevdim ben seni...
Ne çok sevdim...