Eylemler bitmeli artık anlayan yok anlamış olsada mesaj verilmiş olsada dediğim dedik bir ziyhinetle uğraşmanın bir gereği yok artık..Sabahta yazmıştım ben azda olsa birileri sesimize kulak verir diye umut ediyordum ama bugün tamamen umudumu kaybettim ve günü öylede bitiriyorum...Dediğim dedik zihniyeti kaderine terk ediyorum...
Aslında tam bu yüzden bitmemeli..
Ama sadece Taksim devam etmeli.
Diğer iller bu işi yürütemiyor, provokatorler nemalanıyor olaylardan..
zaten devam edecek canım benimki tamamen sıkılmışlıkla ilgili sürekli kendini öven ben yaptım yapacam diyen bir başbakanı görmekten fenalık geldi eylem devam ettikçe sürekli miting yapcak sürekli canlı yayınlarda tehdit etcek karşılık vermek için bundan vazgeçmeyecek güç sarhoşluğu içinde psikolojimi bozuyor artık meydanlara halk la ilgisi olmayan bazı guruplar karıştı amacı sadece sesini duyurmak olan halkımızın eylemini karalamak için her türlü şey yapılıyor olan onlara oluyor...bir can daha gitmesin derdindeyim artık...
Sonuç olarak;
Aslında aklı selim her insanın "bir günde" rahatlıkla anlayabileceği ve de "bence gerekli merciler tarafından aslında ziyadesiyle anlaşılmış olduğunu düşündüğüm" verilmek istenen mesaja, günlerdir uzayan durumun daha fazla bir katkısı olmadığının ve olamayacağının, aksine gittikçe bundan "kendi payıma ne kapabilirim?" diye nemalanmaya çalışanlarda artış olduğu mu? ortaya çıkıyor acaba bir yandan da...
Evet aynen öyle mesaj ise amaç verildi bence ne kadar alındı zaman gösterecek şu an ki üslup umut verici olmasada zamanla görmek lazım kimin ne anladığını...Israrla halk direnişidir denmesine rağmen bunu gölgelemek için herşey yapıldı en başta uzlaşmacı yaklaşım sergilense tehdit etmek yerine zaten bu kadar büyümezdi...tabiki bu ciddi kalabalıktan nemalanmak isteyenler olacaktı ve olduda sade vatandaş bunların hangi biriyle uğraşsın bu saatten sonra.Bir yanım sonuna kadar direnin diyor bir yanım eylemler bitmeli diyor...medyada 600 polisin yaralandığı gündeme getiriliyor ama gencecik çocuklarımızın ciddi yaralanmalarından bahsedilmiyor uzuvlarını kaybedenler var ve tabiki ölenler...herşey o kadar haksız ve adil değilki bunu izlemekten ve bu düzeni değiştirememekten sesimin duyulmamasından sıkıldım...Yola getirmek değildiki amaç kimse diz çöksün istemedi haddini bildirmek istemedi sadece çıkan sese kulak verecekti ama olmadı...Çok şey bekledik sanırım...
GÖR GÜZEL KARDEŞİM, GÖR, GÖR! / SÜLEYMAN ÖZIŞIK
9 Nisan 2013 tarihinde, "T.C. Tartışmaları ve Erdoğan'ın yaralayıcı dili" başlıklı yazımda, kendisini dayatmalarından dolayı eleştirmiş "İlkbahar bitti bitiyor. Yaz ayındayız artık.. Sonbahar yaklaşıyor ve hepimiz sonbaharı neyin takip ettiğini iyi biliyoruz" diyerek bugünkü sıkıntılı halin olabileceğine dikkat çekmeye çalışmıştım.
"Görüyor musunuz ne kadar ilerici adamım. Taaa o zaman demiştim" küstahlığıyla yazmıyorum bunları. Aksine, sıradan herkesin çıplak gözle göreceği bir ayrıntıyı, göremeyenlerin dikkatine o tarihte sunduğumu anlatmaya çalışıyorum.
Belli zamanlarda insanları anlamak, gözenekleri bağlı büyük bir ağ ile sinek avlamaya benzer. Tam yakaladığınızı düşündüğünüz anda o sinek örgünün içinden kaçar ve siz apışıp kalırsınız. Onun için bugün ne yazarsam yazayım, birilerinin anlayamayacağını biliyorum.
Ama yine de ben anlatmaya çalışacağım.
***
Sokaklar barut. Siyaset dünyası tozlu ve puslu. Çılgına dönenler, isyan çıkaranlar, kelle isteyenler arasında gaddarca nutuk atanlar var. Kökleri taaa Refah Partisi'ne kadar dayanan eski bir öfke yeniden kabarıyor.
Belli ki o Erdoğan'a karşı çok özel bir nefret var. Yaşananların adına sadece nefret demek yanlış olur. Çünkü o artık ciddi bir hesaplaşmanın da tam orta yerinde.
Günlerdir karşılaştığım herkes aynı soruyu soruyor: "Ne olacaktı yani özür dilese. Bu kadar germenin ne anlamı vardı.."
Sahi Erdoğan neden özür dileme yolunu seçmedi de, gerdikçe gerdi bu durumu?
Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyorsan, o zaman gel daha ilginç şeylerden bahsedelim.
Dikkatli oku ama.
Dikkatli oku çünkü, işin sonunda puzzlenin parçalarını birleştirmen gerekecek kardeşim.
***
Hatırlar mısın?
Bundan bir süre önce Erdoğan yine Fatih Altaylı'nın programına çıkıp, "Köprü ve Otoyollar ihalesi bana göre düşük derecede teklif aldı. İhaleyi iptal ettiriyorum. Yeniden yapacağız" dedi.
Bu birinci ayak...
Aradan bir zaman geçti ve geçtiğimiz Mayıs ayında Türkiye'nin son yıllarda en çok tartışılan iki kurumunda bir kadro operasyonu yapıldı. Bu kurumlardan biri MİT, diğeri Emniyet'ti. Her iki kurumdan, sayıları 30-35'i bulan kritik görevdeki önemli kişilerin ya görev yerleri değiştirildi, ya da bu kişiler emekliye sevkedildi.
Bu ikinci ayak...
Bu olaydan birkaç gün sonra bu kez bankalara çok önemli bir operasyon yapıldı. Ekonomi kurmayları, yerli ve yabancı bankaların yaptığı soygunu durdurmak için çok önemli bir karar aldı. Vatandaşa verilen her kredinin, ama her kredinin (Buna kredi kartları da dahil) faiz oranlarının bundan böyle TEFE ve TÜFE'nin üzerinde olmayacağını "Dayattı"
Bu üçüncü ayak...
Hemen akabinde IMF'ye olan borcun son taksidi ödendi. Bu sırada İstanbul'a yapılacak 3. Havaalanı ihalesi ile 3. Köprü'nün ihalesi yapıldı. Ayrıca "Şov amaçlı açıklandı, asla yapılamaz" denilen Kanal İstanbul ile ilgili proje çalışmasında da sona gelindiği ve ihaleye çıkılacağı açıklandı.
Bu da dördüncü ayak...
Buraya kadar eksiksiz anlatabildiysem, şimdi geçen haftaya, Gezi parkına "İlk polis müdahalesinin yapıldığı" saatlere gelelim.
Lütfen buraya çok ama çok dikkat et!
Saat sabahın 07.00'ı...
Gezi Parkı'nda yaprak kımıldamıyor. Bazı masum eylemciler hamakta sallanıyor, bazıları yeşilliklerin üzerine uzanmış kitap ve gazete okuyor, bazıları ise bağdaş kurmuş kahvaltı yapıyor.
Ama bir tuhaflık var. Bütün kameralar açık, bütün fotoğraf çeken muhabirler ayakta ve hepsi aynı noktaya odaklanmış. Polise "müdahale edin" diye bir emir gelmemişken, ortalıkta çevik kuvvet bile yokken tuhaf bir şekilde, görüntü almaya çalışıyor hepsi.
Ve o beklenen görüntü nihayet geliyor.
TOMA diye tabir edilen aracın içindeki polis, bir talimat dahi gelmeden aniden harekete geçiyor. Suçları sadece kahvaltı yapmak, hamakta sallanmak, kitap gazete okumak olan eylemcileri tazyikli suyla dövmeye başlıyor.
Göstericiler şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken bir başka polis grubu gaz bombaları ve biber gazları ile ortalığı cehennem alanına çeviriyor.
Olay televizyonlarda "Şafak operasyonu! Aktivistlere gaddarca müdahale" denilerek veriliyor. Hemen akabinde CHP'nin bir vekili aynı ekranlar karşısında "Sayın Genel Başkanım. bizi burada öldürüyorlar. buradan ölümüz çıkacak" diyor ve bu sözler de büyük bir hezeyan içinde televizyonlarda yayınlanıyor.
Ne oluyorsa oluyor, o saatten sonra ekranlar kararıyor.
Bu sırada mesai saati olmasına rağmen yüzbinlerce insan akın akın Taksim'e doluşmaya ve polisle çatışmaya başlıyor. Üniversiteler, bankalar, özel reklam şirketleri bir anda kapısına adeta kilit vurup eylem alanına koşuyor.
Saatler akşamı bulduğunda ise yıllardır tek gelir kaynağı banka reklamları olan bir sanatçı, yüzbinlerce takipçisine, "Sen meseleyi hala Gezi Parkı Meselesi mi sandın arkadaş! Hadi gel!" diyor.
Pek çok ünlü sanatçı ve gazeteci adeta militanlaşıyor ve bir anda zemberekten boşalırcasına "Taksim'e gidin, Taksim'e gidin orada çevreciler katlediliyor" diyerek milyonlarca insana cehennemin kapılarını gösteriyor. Masum insanlar da bu çağrıyla gaza gelerek, herşeyden habersiz bir şekilde, bir haksızlığın karşısında durduğunu düşünerek Gezi Parkı'nın etrafında kümeleniyor.
Bu sırada bazı karanlık eller Erdoğan'ın "Başbelası" dediği twitter üzerinden harekete geçiyor ve takipçi sayıları milyonları bulan büyük hesap sahiplerine para akıtarak, "#direngeziparki" etiketi üzerinden kirli propaganda yapmaları için para akıtıyor.
Devam ediyorum...
Bir sonraki gün CHP'nin mitingi var Kadıköy'de. Ama ne hikmetse mitinge birkaç saat kala, CHP lideri mitingi iptal ediyor. Bir dolmuş şoförü gibi arkasına taktığı onbinlerce insanı meydana bırakıp, 5 dakika göründükten sonra kayboluyor.
Gerisini anlatmaya gerek yok. Yurdun dört bir yanına dağılan eylemler, cansız bedenler, yakılıp yıkılan evler, araçlar ve parti binaları...
Şimdi senden son bir ricam var. Dün Başbakan vekili Bülent Arınç ile bir araya gelen direnişçilerin taleplerini tekrar önüne al ve oku. Ne istemişti direnişin temsilcileri.
1- Yeni yapılması düşünülen 3. havaalanı yapılmayacak.
2. Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılmayacak.
3. Kanal İstanbul Projesi iptal edilecek.
Bu 3 projeye başka kim karşı çıkıyor?
Geri kalan talepleri neler? Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın, AKM yıkılmasın, gezi parkına Topçu kışlası yapılmasın.
Yani tırı-vırı..
Söyle hadi bana. Gezi Parkı eyleminin, Kanal İstanbul'la, yeni havaalanıyla ve 3. köprüyle ne ilgisi var? Bütçesi 35-40 milyar doları bulan bu ihalede avucunu yalayanlar kimler? Almanlar başta olmak üzere birkaç ülke. Hangi ülkeler mi? Onları sen son günlerde medyalarında çıkan haberlerden iyi tanırsın!
Şimdi oturup sakin kafayla düşün ve şu soruyu sor kendine..
Köprü ve otoyollar ihalesi iptal olan kimler?
Bankası eski faiz sisteminde haraç kesemeyeceği için zorda kalacak olan kimler?
Polis ve MİT teşkilatında örgütlenmesi zarar gören, gücünü kaybeden kimler?
Sonra şu soruyu sor!
Nasıl oldu da, düne kadar, "Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olamaz. Rejim yıkılır" diyerek 367 krizi çıkaranlar bugün, "Erdoğan gitsin, Abdullah Gül gelsin" demeye başladı.
Nasıl oldu da düne kadar "Kahrolsun Amerikan emperyalizmi" diye bağıranlar, ABD'den gelecek hükümet karşıtı bir eyleme kulak kabarttı. Nasıl olur da o kahrolsun dedikleri emperyalist ülkenin gazetesine ilan vermek için bizzat para harcama yolunu seçti?
Erdoğan neden gerek Fatih Altaylı ve gerek Routers muhabirine özellikle ve altını çizerek, "Bu işin yurtdışı bağlantıları var. Hepsini ortaya çıkaracağız" diyerek bastıra bastıra birşeyler anlatmaya çalıştı?
Salı günü yazdığım yazıda Erdoğan'ın yanlışlarını yazacağımı söylemiştim..
Evet kabul ediyorum.
Erdoğan üslubuyla milyonlarca insanı aşağılar gibi bir tavır sergiliyor, rencide ediyor.
Evet kabul ediyorum.
Erdoğan'ın dayatmacı biri olduğunu ve bazı kararları milletin yarısını azarlayarak aldığına ben de katılıyorum. Ama sırf bunun için Erdoğan'ın devrilmesi çabalarına, ipe çekilmesi oyunlarına ortak olmak evlerindeki milyonlara doğru gelmiyor.
Hadi senin, "Erdoğan diktatör" tezine katıldım diyelim. Peki Erdoğan diktatörse, hak ararken şiddet, yakma, yıkma ve yağma yolunu seçenlere nasıl bir isim vereceğiz? Bugün bu ülkede demokrasi yok diyerek terör estirenlerin yarın demokrasiyi ve özgürlüğü savunacağına nasıl inanacağız?
Sokaklarda uygulanan teröre bak ve neden bugüne dek 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 10 Kasım Atatürk'ün ölüm yıldönümü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı, 1 Mayıs İşçi Bayramı ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nın sokaklarda yasaklandığını şimdi daha iyi anla! Bu prova o bayramlarda devreye sokulacaktı, plan belliydi ama tutmadı.
Bu oyunu gör güzel kardeşim, gör!
Hala göremiyorsan körsün, kör!
Tayyip'i yedirmeyiz! Çünkü...
"Tayyipi yedirmeyiz! Çünkü..." başlıklı yazısıyla savunan ve tıklanma rekorları kıran Meryem Gayberi, neden o yazıyı yazdığını anlattı.
Gezi Parkı protestolarında hedef haline getirilen Başbakan Erdoğan'ı savunduğu yazı tık rekorları kırıyor.
Eylemin ilerleyen günlerinde çevre duyarlılığından uzak siyasi yönü ağır basan mesajlar öne çıkmaya başlayınca karşı tepkiler de gecikmedi.
İşte onlardan birisi de gazete ve dergilerde çalışan bir dönem bağımsız röportajlar, yayıncılık ve reklamcılık yapmış olan ve şimdilerde ise Aktuel.com.tr yazarı Meryem Gayberi oldu. "Tayyipi yedirmeyiz! Çünkü..." başlıklı yazısı sosyal medyada büyük ilgi gördü. İşte o yazı:
"Arkasında ordu gücüyle, cuntayla, açık oy gizli tasnifle değil, sandıkta milletin yüzde 50 oyunu alıp iktidara geldiği için!
Demokrasilerde seçimle gelenin seçimle gideceğini bir türlü idrak edemeyen "direnişçiler" için!
"Yaşam tarzım elden gidiyor" diye ağlaşanların, "Ama gece 10'dan sonra alkol satın alamayacağım" ve "Ayol kürtajıma bile karışıyor"dan başka hiçbir cümle kuramadığı için!
SAMİMİ İNSANLARI KULLANAN DERİN GÜÇLERİ FARKETTİĞİMİZ İÇİN
Samimice ağaçların sökülmesine ve Taksim yayalaştırma projesine karşı çıkan, protesto ve gösteri hakkı olan insanların bu samimiyetini kullanan derin güçleri farkettiğimiz için!
Sosyal mecralarda o samimi insanları galeyana getirenlerin niyetini apaçık gördüğümüz için!
Tayyip düşmanlığı gözlerini kör eden, her eylemi ve kaos ortamına dönüştürenlerin gözlerindeki kini gördüğümüz için!
YALAN HABERLERİ NASIL YAYDIKLARINA TANIK OLDUĞMUZ İÇİN
Muhalefet milletvekillerinin yalan haberleri nasıl yaydığına tanık olduğumuz için!
İFLAH OLMAZ DÜŞMANLIĞI GÖRDÜĞÜMÜZ İÇİN
"Tayyip mezara, halk iktidara" diye pankart taşıyan muhalefetin iflah olmaz düşmanlığını gördüğümüz için!
Eylemi "Türk baharı" diye yabancı basına servis yapanların "vatanseverliğinin" ne olduğunu bildiğimiz için!
Sosyal medyayı, tarihin en ahlaksız dezenformasyonlarına alet eden gazeteci ve tiyatrocu kılıklı tipleri iyi tanıdığımız için!
İslamofobik yabancı ajansların, el ovuşturarak "nihayet Tayyip gidiyor" sevincini gizleyemediği için!
50 YILDIR KANIMIZI EMEN IMF'Yİ KOVDUĞU İÇİN
Türkiye'nin, dünyanın yükselen yıldızlarından olduğunu bildiğimiz için!
50 yıldır kanımızı emen İMF'yi kovduğu için!
Her türlü sağlık hizmetini yaşlı annemin ayağına getirdiği için!
600 BİN GARİBANI EV SAHİBİ YAPTIĞI İÇİN
600 bin garibanı ev sahibi yaptığı için!
Dünya inlerken Türkiye'yi ekonomide dünyanın en iyileri arasına soktuğu için!
BALDIRAN ZEHİRİ İÇMEYİ GÖZE ALDIĞI İÇİN
En önemlisi de, 100 yıllık Kürt sorununu çözerek, bu ülkenin hiçbir evladının kanının akmaması için baldıran zehiri içmeyi göze aldığı için!
Ve bu topraklarda yaşayan en az 70 milyonun duasını aldığı için
Tayyip Erdoğan'ı yedirmeyiz!"
-------------------------------------------------------------------------
Tayyip'i neden yedirmeyiz?
Meryem Gayberi, yazıyı neden kaleme aldığını anlattı:
"Ben de ikinci gün Gezi'ye destek vermek amacıyla gitme kararı almıştım. Ancak o günün gecesinde başlayan şiddet olayları nedeniyle vazgeçtim. Çünkü bu olayın yalnızca Tayyip Erdoğan'a değil, aynı zamanda Türkiye'nin demokrasisine karşı bir operasyon hazırlığı olduğunu fark ettim. Bunu fark ettiğim için de eylemden desteğimi çektim."
Sonuçta o da insan
"Erdoğan'ın da hataları vardır elbette. Sonuçta o da insan. Hatasız insanlar sadece peygamberlerdir" diyen Gayberi, sosyal medyaya dikkat çekti:
Gözlerimle gördüm
Yazılarımı normalde çok uzun sürede yazarım ama bu yazımı 15 dakikada yazdım. Twetter'de tiyatrocu kılıklı tiplerin, kendisini gazeteci sanan kışkırtıcıların, muhalefet liderlerinin yalan haberleri tweet attığını gözlerimle gördüm. Bu yalan haberleri, gazetecilere de attılar, onlar da gerçekmiş gibi yayınladılar. Örneğin; panzer altında ezilen genç kız tweeti ya da polisin metroya gaz attığı tweetleri Açıkça söylemek gerekirse 28 Şubat'ta medya çalıştı. Şimdi de sosyal medya
kaynak :internethaber
GÖR GÜZEL KARDEŞİM, GÖR, GÖR! / SÜLEYMAN ÖZIŞIK
9 Nisan 2013 tarihinde, "T.C. Tartışmaları ve Erdoğan'ın yaralayıcı dili" başlıklı yazımda, kendisini dayatmalarından dolayı eleştirmiş "İlkbahar bitti bitiyor. Yaz ayındayız artık.. Sonbahar yaklaşıyor ve hepimiz sonbaharı neyin takip ettiğini iyi biliyoruz" diyerek bugünkü sıkıntılı halin olabileceğine dikkat çekmeye çalışmıştım.
"Görüyor musunuz ne kadar ilerici adamım. Taaa o zaman demiştim" küstahlığıyla yazmıyorum bunları. Aksine, sıradan herkesin çıplak gözle göreceği bir ayrıntıyı, göremeyenlerin dikkatine o tarihte sunduğumu anlatmaya çalışıyorum.
Belli zamanlarda insanları anlamak, gözenekleri bağlı büyük bir ağ ile sinek avlamaya benzer. Tam yakaladığınızı düşündüğünüz anda o sinek örgünün içinden kaçar ve siz apışıp kalırsınız. Onun için bugün ne yazarsam yazayım, birilerinin anlayamayacağını biliyorum.
Ama yine de ben anlatmaya çalışacağım.
***
Sokaklar barut. Siyaset dünyası tozlu ve puslu. Çılgına dönenler, isyan çıkaranlar, kelle isteyenler arasında gaddarca nutuk atanlar var. Kökleri taaa Refah Partisi'ne kadar dayanan eski bir öfke yeniden kabarıyor.
Belli ki o Erdoğan'a karşı çok özel bir nefret var. Yaşananların adına sadece nefret demek yanlış olur. Çünkü o artık ciddi bir hesaplaşmanın da tam orta yerinde.
Günlerdir karşılaştığım herkes aynı soruyu soruyor: "Ne olacaktı yani özür dilese. Bu kadar germenin ne anlamı vardı.."
Sahi Erdoğan neden özür dileme yolunu seçmedi de, gerdikçe gerdi bu durumu?
Bu sorunun cevabını gerçekten merak ediyorsan, o zaman gel daha ilginç şeylerden bahsedelim.
Dikkatli oku ama.
Dikkatli oku çünkü, işin sonunda puzzlenin parçalarını birleştirmen gerekecek kardeşim.
***
Hatırlar mısın?
Bundan bir süre önce Erdoğan yine Fatih Altaylı'nın programına çıkıp, "Köprü ve Otoyollar ihalesi bana göre düşük derecede teklif aldı. İhaleyi iptal ettiriyorum. Yeniden yapacağız" dedi.
Bu birinci ayak...
Aradan bir zaman geçti ve geçtiğimiz Mayıs ayında Türkiye'nin son yıllarda en çok tartışılan iki kurumunda bir kadro operasyonu yapıldı. Bu kurumlardan biri MİT, diğeri Emniyet'ti. Her iki kurumdan, sayıları 30-35'i bulan kritik görevdeki önemli kişilerin ya görev yerleri değiştirildi, ya da bu kişiler emekliye sevkedildi.
Bu ikinci ayak...
Bu olaydan birkaç gün sonra bu kez bankalara çok önemli bir operasyon yapıldı. Ekonomi kurmayları, yerli ve yabancı bankaların yaptığı soygunu durdurmak için çok önemli bir karar aldı. Vatandaşa verilen her kredinin, ama her kredinin (Buna kredi kartları da dahil) faiz oranlarının bundan böyle TEFE ve TÜFE'nin üzerinde olmayacağını "Dayattı"
Bu üçüncü ayak...
Hemen akabinde IMF'ye olan borcun son taksidi ödendi. Bu sırada İstanbul'a yapılacak 3. Havaalanı ihalesi ile 3. Köprü'nün ihalesi yapıldı. Ayrıca "Şov amaçlı açıklandı, asla yapılamaz" denilen Kanal İstanbul ile ilgili proje çalışmasında da sona gelindiği ve ihaleye çıkılacağı açıklandı.
Bu da dördüncü ayak...
Buraya kadar eksiksiz anlatabildiysem, şimdi geçen haftaya, Gezi parkına "İlk polis müdahalesinin yapıldığı" saatlere gelelim.
Lütfen buraya çok ama çok dikkat et!
Saat sabahın 07.00'ı...
Gezi Parkı'nda yaprak kımıldamıyor. Bazı masum eylemciler hamakta sallanıyor, bazıları yeşilliklerin üzerine uzanmış kitap ve gazete okuyor, bazıları ise bağdaş kurmuş kahvaltı yapıyor.
Ama bir tuhaflık var. Bütün kameralar açık, bütün fotoğraf çeken muhabirler ayakta ve hepsi aynı noktaya odaklanmış. Polise "müdahale edin" diye bir emir gelmemişken, ortalıkta çevik kuvvet bile yokken tuhaf bir şekilde, görüntü almaya çalışıyor hepsi.
Ve o beklenen görüntü nihayet geliyor.
TOMA diye tabir edilen aracın içindeki polis, bir talimat dahi gelmeden aniden harekete geçiyor. Suçları sadece kahvaltı yapmak, hamakta sallanmak, kitap gazete okumak olan eylemcileri tazyikli suyla dövmeye başlıyor.
Göstericiler şaşkınlıkla ne olduğunu anlamaya çalışırken bir başka polis grubu gaz bombaları ve biber gazları ile ortalığı cehennem alanına çeviriyor.
Olay televizyonlarda "Şafak operasyonu! Aktivistlere gaddarca müdahale" denilerek veriliyor. Hemen akabinde CHP'nin bir vekili aynı ekranlar karşısında "Sayın Genel Başkanım. bizi burada öldürüyorlar. buradan ölümüz çıkacak" diyor ve bu sözler de büyük bir hezeyan içinde televizyonlarda yayınlanıyor.
Ne oluyorsa oluyor, o saatten sonra ekranlar kararıyor.
Bu sırada mesai saati olmasına rağmen yüzbinlerce insan akın akın Taksim'e doluşmaya ve polisle çatışmaya başlıyor. Üniversiteler, bankalar, özel reklam şirketleri bir anda kapısına adeta kilit vurup eylem alanına koşuyor.
Saatler akşamı bulduğunda ise yıllardır tek gelir kaynağı banka reklamları olan bir sanatçı, yüzbinlerce takipçisine, "Sen meseleyi hala Gezi Parkı Meselesi mi sandın arkadaş! Hadi gel!" diyor.
Pek çok ünlü sanatçı ve gazeteci adeta militanlaşıyor ve bir anda zemberekten boşalırcasına "Taksim'e gidin, Taksim'e gidin orada çevreciler katlediliyor" diyerek milyonlarca insana cehennemin kapılarını gösteriyor. Masum insanlar da bu çağrıyla gaza gelerek, herşeyden habersiz bir şekilde, bir haksızlığın karşısında durduğunu düşünerek Gezi Parkı'nın etrafında kümeleniyor.
Bu sırada bazı karanlık eller Erdoğan'ın "Başbelası" dediği twitter üzerinden harekete geçiyor ve takipçi sayıları milyonları bulan büyük hesap sahiplerine para akıtarak, "#direngeziparki" etiketi üzerinden kirli propaganda yapmaları için para akıtıyor.
Devam ediyorum...
Bir sonraki gün CHP'nin mitingi var Kadıköy'de. Ama ne hikmetse mitinge birkaç saat kala, CHP lideri mitingi iptal ediyor. Bir dolmuş şoförü gibi arkasına taktığı onbinlerce insanı meydana bırakıp, 5 dakika göründükten sonra kayboluyor.
Gerisini anlatmaya gerek yok. Yurdun dört bir yanına dağılan eylemler, cansız bedenler, yakılıp yıkılan evler, araçlar ve parti binaları...
Şimdi senden son bir ricam var. Dün Başbakan vekili Bülent Arınç ile bir araya gelen direnişçilerin taleplerini tekrar önüne al ve oku. Ne istemişti direnişin temsilcileri.
1- Yeni yapılması düşünülen 3. havaalanı yapılmayacak.
2. Yavuz Sultan Selim Köprüsü yapılmayacak.
3. Kanal İstanbul Projesi iptal edilecek.
Bu 3 projeye başka kim karşı çıkıyor?
Geri kalan talepleri neler? Gözaltına alınanlar serbest bırakılsın, AKM yıkılmasın, gezi parkına Topçu kışlası yapılmasın.
Yani tırı-vırı..
Söyle hadi bana. Gezi Parkı eyleminin, Kanal İstanbul'la, yeni havaalanıyla ve 3. köprüyle ne ilgisi var? Bütçesi 35-40 milyar doları bulan bu ihalede avucunu yalayanlar kimler? Almanlar başta olmak üzere birkaç ülke. Hangi ülkeler mi? Onları sen son günlerde medyalarında çıkan haberlerden iyi tanırsın!
Şimdi oturup sakin kafayla düşün ve şu soruyu sor kendine..
Köprü ve otoyollar ihalesi iptal olan kimler?
Bankası eski faiz sisteminde haraç kesemeyeceği için zorda kalacak olan kimler?
Polis ve MİT teşkilatında örgütlenmesi zarar gören, gücünü kaybeden kimler?
Sonra şu soruyu sor!
Nasıl oldu da, düne kadar, "Abdullah Gül Cumhurbaşkanı olamaz. Rejim yıkılır" diyerek 367 krizi çıkaranlar bugün, "Erdoğan gitsin, Abdullah Gül gelsin" demeye başladı.
Nasıl oldu da düne kadar "Kahrolsun Amerikan emperyalizmi" diye bağıranlar, ABD'den gelecek hükümet karşıtı bir eyleme kulak kabarttı. Nasıl olur da o kahrolsun dedikleri emperyalist ülkenin gazetesine ilan vermek için bizzat para harcama yolunu seçti?
Erdoğan neden gerek Fatih Altaylı ve gerek Routers muhabirine özellikle ve altını çizerek, "Bu işin yurtdışı bağlantıları var. Hepsini ortaya çıkaracağız" diyerek bastıra bastıra birşeyler anlatmaya çalıştı?
Salı günü yazdığım yazıda Erdoğan'ın yanlışlarını yazacağımı söylemiştim..
Evet kabul ediyorum.
Erdoğan üslubuyla milyonlarca insanı aşağılar gibi bir tavır sergiliyor, rencide ediyor.
Evet kabul ediyorum.
Erdoğan'ın dayatmacı biri olduğunu ve bazı kararları milletin yarısını azarlayarak aldığına ben de katılıyorum. Ama sırf bunun için Erdoğan'ın devrilmesi çabalarına, ipe çekilmesi oyunlarına ortak olmak evlerindeki milyonlara doğru gelmiyor.
Hadi senin, "Erdoğan diktatör" tezine katıldım diyelim. Peki Erdoğan diktatörse, hak ararken şiddet, yakma, yıkma ve yağma yolunu seçenlere nasıl bir isim vereceğiz? Bugün bu ülkede demokrasi yok diyerek terör estirenlerin yarın demokrasiyi ve özgürlüğü savunacağına nasıl inanacağız?
Sokaklarda uygulanan teröre bak ve neden bugüne dek 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı, 10 Kasım Atatürk'ün ölüm yıldönümü, 23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı, 1 Mayıs İşçi Bayramı ve 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı'nın sokaklarda yasaklandığını şimdi daha iyi anla! Bu prova o bayramlarda devreye sokulacaktı, plan belliydi ama tutmadı.
Bu oyunu gör güzel kardeşim, gör!
Hala göremiyorsan körsün, kör!
Gözümle gördüm şunu yazmadan geçmeyeceğim...Taksimde pkk'nın lideri denilen o soysuzla birlikte aynı safta demokrasi çıglıkları atan kemalistleri.
Yuh diyorum size...
Keşke o çekilen ve benim şahit oldugum o videoyu koyabilsem de görebilseydiniz..Eylemi baştan beridir desteklemiyordum iyice çıgırından çıkardılar..Biri de çıkıp ağa bu nedir demiyor, agızlarını gözlerini kırmıyor bunların..Hâlâ meydanda o adamla Atatürk'ün resmini sallıyor bazıları..
Atatürk'ün kemikleri sızlıyor..Demek ki iş iktidara gelince aslan kesiliyormuş millet...Eeee hani nerede orada gördüklerime şahit oldugum kişilere direnen demokrasi(!) çıglıgı atan insanlar
Neredeydiniz essahtan ?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?
We use cookies and similar technologies for the following purposes:
Do you accept cookies and these technologies?