Evlendikten üç ay sonra hamile kaldım. Mutfak camının önünde eşime boş boş bakıp "hamileyim" demiştim. Hatta devam eden bir diş tedavim vardı yarım kaldı o da.
Ben uzun süre alışamadım bu fikre. Kalp atışlarını duyup ağlayan kadınlar ben tepkisiz kalınca tuhaf karşılamışlardı bu durumu. Evet kalbinin atıyor olması ve sağlıklı olması beni mutlu etmişti ama o kadar. Annelik hissi hasıl olmamıştı. Hamileliğim boyunca annelik adına tel hissim "sağlıklı olsun, sağlıkla dolsun" düşüncesinden ibaretti. Karnını seven, gün sayan biri de değildim.
Doğumdan bir gün sonra abo uyuşmazlığı sebebiyle oğlumun sarılığı ani ve hızlı bir şekilde arttı. Doktor bu konuda bilgi vermemişti ve hala düşündükçe sinirlenirim. Apar topar hastaneye gittik. Oğlumun minicik kolunda damar bulmaya çalışıyorlardı ve ben her denemede hıçkırarak ağladım. Kendime şaşırdım hatta. Ben ki o kadar soğukkanlıyım, nasıl olur da elim ayağım boşalırdı bu durumda. Sonra doktor "sarılık çok yüksek sabaha kadar fototerapi alacak. Geçmezse kan değişimi olur" dediğinde, suratım bembeyaz oldu. Alla alla dedim ne oluyor bana. Nereye gitti en kötü haberler karşısında bile çözüm aramaya girişen kadın.
Doğumdan sonra hiç uyumadan dinlenmeden sabaha kadar gözümü kırpmadan oğluma baktım. Süt sağdım, gözündeki bandı düzelttim. Dua ettim. Dikişlerim o kadar ağırıyor ve zonkluyordu ki, bazen bar olduklarını unutup aniden hareket edince içime doğru çığlık atıyordum :)
Ertesi gün oğlumun tahlil sonuçları iyi çıktı. Kan değişimine gerek kalmadı. Dünyanın en mutlu insanıydım o anda. Ben ki, kolay kolay mutlu olamayan kadın. Ben o iki günde anne oldum. Annelik neymiş öğrendim. "Allahım birine bir şey olacaksa bana olsun. O daha çok küçük" diye kendi ölümüne dua etmek neymiş tecrübe ettim.
Uzun uzun yazdım kusura bakmayın. Diyeceğim o ki kimsenin annelik hikayeleri ile kendinizi kıyaslamayın. Bir gün bir anda annelik hissi yüklenecek size. O andan itibaren de iki kişilik yaşayacaksınız ömrünüzün sonuna dek.