Kimsesizler Sokağı

Cirkin Peri

Guru
Kayıtlı Üye
4 Ekim 2007
248
0
42
Karşılaşmaları tamamen tesadüf eseri olmuştu, aslında Sevda O’nun burada olacağını bilseydi gelmezdi… Asla bu yoldan yürümezdi ve belki bir daha ömrü boyunca uzatacak olsa da işe gidiş saatini asla o kestirme yoldan gitmezdi ya kader mi denirdi buna bilmiyordu; ama girivermişti bir sabah kar yağarken İstanbul’da kimsesizler sokağına. Kim bilir belki de soğuktan bir an önce kurtulmak istiyordu çünkü üşümek onun en nefret ettiği şeydi dünyada. Aslında korkusu demek daha doğru olurdu sanırım. Üşümekten korkar mıydı insan evet korkardı. Donma düşüncesi bir an önce gideceği yere varma düşüncesini perçinliyor, bu nedenle kestirme olduğunu düşündüğü tüm yollara giriyordu.

Bir bedeninin üşümesi bir de… Birde kalbinin, hep kaçtığı ve kaçacağı iki şey olacaktı ömrü boyunca. İlerlerken bir yandan da ellerini mümkün olduğunca cebine sokuyordu. Kocaman bir şapka geçirmişti başına ve büyük bir atkıyla gözleri hariç geri kalan her yerini gizlemişti rüzgârdan. Sokağı döndüğü anda göz göze gelmişlerdi ve birden soğuk hava yerini güneşli bir güne bırakmıştı… Anılar mıydı Sevda’nın içini sıcaklaştıran yoksa yüreğinin en gizli köşelerine saklayıp bir daha asla dönüp bakmadığı bir eski sevda mıydı bilmiyordu. Yanağından usulca akan gözyaşı ile donmuş kalbinin erimeye başladığını hissediyor, gitgide bir yangın kaplıyordu bedenini…

Antalya tüm sıcaklığıyla kavuruyordu deniz kenarında güneşlenmekte olan genç çifti, bir anda kalktı genç kız yerinden;

-Aşkımmmmm.

-Efendim bebeğim…

Gözlerinde küçücük bir çocuk bakıyordu sanki. Sevgi dolu ve bir o kadar saf, bir o kadar seven sevilmeyi.

-Hani bugün tırmanacaktık.

-Ama çok yorgunuz, yani yarın çıksak.

-Ama her seferinde öyle diyorsun.15 gündür buradayız ve iki gün sonra…

Öyle güzel söylüyordu ki, adı gibi sevda doluydu bakışları ve genç adam bu bakışların ardından konuşamıyor hiçbir şekilde itiraz edemiyordu.…

Tırmanırlarken o koca dağa, yorulduğunu hatırladı birden. Sevgilisi ellerinden tutmuş ve hadi az kaldı diyerek çekiştirmeye başlamıştı onu. Ve en tepeye çıktıklarında muhteşem bir manzara ile ödüllendirilmişlerdi.

-Gördün mü demişti genç adam gülümseyerek. Birlikte olduğumuz sürece, bu sevdamız yaşadığı sürece en büyük engelleri bile aşar ellerimiz tuttuğu takdirde birbirini. Ve inan bana sevgilim hayat tüm mutlulukları bize sunarak ödüllendirir yüreklerimizi…


Asla unutmamıştı bu sözü, tüm engeller diye geçirdi içinden; o sokak başında karşılaştığı bir çift gözü gördüğünde. Oysa çoktan kaybolduğunu düşünmüştü, aslında bittiğini… Alışmıştı onsuzluğa yüreği, artık sevmediğini düşünmeye başlamıştı ya hani, görünce birden karşısında… Birden görünce fena olmuştu, tüm gücü yitip gitmişti karın beyazlığında.

Hiç yoktun sanki önceden, sanki hiç olmamışsın gibi davranıyordum hâlbuki. Canımdın oysa ki, oysa candan öteydin ya sevgili. Bak şu halimize şimdi, her şeyin nasıl sona erdiğine bir bak… Yalnızlığa alıştım ben ve sen alıştırdın, beni sen mahkûm ettin bu sessizliğe… Sensizliğe…

Kızgınlık var mıydı? Evet, hem de fazlasıyla ama öyle özlemişti ki ve hüznü öyle belirginleşmişti ki tek söz edemiyordu.

Genç adam sadece gözlerine bakarak düşüncelerin eşiğinde buldu kıendini. İyi ki bu yolu tercih ettim diye geçirdi içinden. O güzel gözlerini yeniden görebileceğimi bilseydim. Hiç usanmaz her gün, her sabah… Hatta her akşam tavaf ederdim bu dar sokağı ahu bakışlı yârim dedi. Ona hep böyle seslenirdi… İçinde ki pişmanlık ortaya çıktığı vakitlerde kayboldu karşısındaki gözlerin.

-Nasıl bu kadar hasta olabildin aşkım. Hiç mi dikkat etmedin kendine.O kadar da dedim sana sıkı giyin diye, ama dinleyen kim beni?

Genç kız kızıyordu ya ateşler içinde gördükçe de dayanamıyordu sevgilisini. Tavuk suyuna bol limonlu bir çorba yaptı hemen. Başına koyduğu anane usulu soğuk bezleri aldı ve yavaş yavaş içirmeye başladı.

-Çok güzel olmuş aşkım dedi zar zor genç adam.

Genç kız gülümsedi birden,

-Çorba içmek için de hasta olunmaz ki sevgilim, sen iste ben her zaman yaparım ama mümkünse hasta olmadan olsun olur mu?

-Peki, ama böyle olunca çok mutlu oluyorum ben.

-Hastalanınca mı, sevgilim ateş düşünmeni engelliyor sanırım.

-Hayır, sadece etrafımda pervane olman, iyileştirmek için çaba sarf etmen, şefkatin…

-Sen benim sevdiğim adamsın, sen hastaysan bende hasta olurum. Sen ateşliysen benim yüreğim yanar. Tabii ki bakacağım, tabii ki yanında olacağım. Sen iyiysen iyidir ancak yüreğim. Çünkü sen benim yarımsın. Sen ne yaşarsan aynı derece üzülür benim yüreğim.


Bir anda sıcacık oldu genç adamın yüreği, soğuk bir rüzgâr kendine getirdi. Şimdi gözlerinin içine baktığı genç kızın yüreğinden fışkıran hüznü daha iyi anlıyordu ve sevdası yeniden ve daha fazla belli etmeye başlamıştı kendini. Tam konuşacaktı ki aynı anda hapşırdılar. Soğuk ikisini etkilemişti ve birkaç adımlık yol sanki bir asır gibi geliyordu ve hiç bitmemesini diliyordu ikisi de içten içe.

Sevda da fark etmişti aynı anda iç çektiklerini ama sadece bakıyordu; unuttum, unuttum sevgimizi. Ve bu kalp yeniden sevemez seni. Hakkım yok çünkü üzmeye diye geçirdi içinden genç kız ve bir adım attı ağırdan. Hem gitmek istiyor hem ilerleyemiyordu. Hem bir tokat yapıştırmak istiyor hem de boynuna sarılıp çok özledimlerle ağlamak kokusunu duya duya; ama ne yapacağının kararsızlığı ve heyecanı ile ilerliyordu o dar sokakta. Çok az mesafe kalmıştı birbirlerine, bir nefes kadar yakın olacaklardı birazdan ve o zaman düşmekten çok korkuyordu. Yenilmekten yeniden sevdasına ve acı çekmekten… Çok korkuyordu.
 
Unutmuştum böylesine dayanılmaz sarsıntıları, sana mahkûmdum inan biliyordum ama korkuyordum… Çok korkuyordum dedi gözleriyle Serhat… Neden korktuğunun açıklamasını bile yapamadı…

Birden gülümsedi, ne zaman bir şeyi beceremese ya da yapamayacağını söylese atlardı hemen genç kız. Sen erkek olansın yaparsın diyerek okşardı erkeklik onuruna da nasıl da gaza gelir yapardı her şeyi.


Bir adım da o attı derken, kokusunu duymak istiyordu. Belki elinden bile tutardı. Tokat atmasına bile razıydı. Bir kez daha hissetmek istiyordu ellerinin yumuşaklığını.

Öyle ağırlaşmıştı ki adımları, kimsenin olmadığı o sokakta zaman bir anda durmuştu sanki. Sanki aynın o pürüzlü zemininde ilerlemeye çalışıyordu ikisi de ve anıların havalandırdığı yüreklerini yere basması için ikna etmek istiyor ama başarılı olamıyordu, ikisinin yüreği de özlemlerine yenik düşüyordu.

Serhat yaklaştıkça birden ayağına kapanma planları bile yapmaya başlamıştı. Hatta o dizlerinin üzerine çökmüş af dilerken genç kızın ona güldüğünü bile düşündü.


Gülme, ne olur gülme … Elimde değil, pişmanlıklarım yüreğimde ama seviyorum ve engel olamıyorum kendime.Affet, sevdam hep koynumda saklandı senelerce ne olur gülme…


Sözleri çıktı istemsiz dudaklarından.

O sırada genç kız da karşısına dikilip konuşursa ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu.Ne derdi, ne diyebilirdi dikilirse karşısına bilmiyordu.bildiği tek şey sessiz kalmak istemiyordu.

Anlasan da fark etmez hatanı, adı böyle koyulmaz sevgili. Aşk affetmez demiş bilenler… Yüreğim belki unutmaz seni, belki sende unutmayacaksın ya beni… Aşk terk etmez ya hani, terk etmez ama asla da unutmaz… Affetmez yapılan hatayı…

Diyemem ki diye geçirdi sonra içinden ve bir an önce sessiz sedasız gitmesini için dua etti anlık ilerlerken ve gitgide daha fazla yaklaşırlarken birbirlerine.

Son adım kaldığında ikisinin de yüreklerinde bir fırtına koptu sebepsiz. Sert bir rüzgar çarptı yüzlerine. Herşey artık çok geride kalmıştı ve asla geri gelmeyecekti. Bu gerçek bir anda buz kesti genç kızın yüreğini. En çok donmaktan korkardı ve kalbi bir anda erimeye aşlamışken buz tutmuştu aniden. Sendeledi ve birden kaydı soğuk zeminde ayağı. Yerde buldu kendini. Genç adam elini uzattı. Bir çırpıda kaldırdı Sevda’yı.

Ve büyü o anda bozuldu. Kalkarken ayağa, senin sıcaklığın değil diye geçirdi içinden genç kız. Oysa ne çok benziyordun ona, ama değilsin. Onun elleri yüreğimi titretirdi dokunduğunda ellerimi.

Serhat’ta kaldırmaya çalışırken anlamıştı Derya’nın gözleri olmadığını bir anda onu anılara sürükleyenin. İçindeki pişmanlık daha bir belirginleşti. Onu asla bir daha göremeyeceği düşüncesi üşümesine sebep oldu genç adamın.

-Teşekkür ederim diyerek ilerlemeye başladı Sevda. Adımlarını hızlandırdı. Yüreğine ağır gelen sevdasını tekrar sakladığı yere sokabilmek için elinden geldiği kadar hızlı yürüyor ve uzaklaşmaya çalışıyordu kimsesizler sokağından.

Serhat iyice ağırlaştırmıştı adımlarını. Derya’yı hatırlatan bu sokağı her şeye rağmen sevmişti ve anılarını bırakmak istemiyordu.

Birbirini hiç tanımayan iki insan birkaç dakikalığına eskiye dönmüştü.Kendi sevdalarının kahramanlarını hatırlamış ve biri pişmanlıklar diğeri ise acısıyla ilerlemeye devam etmişti. İlerlerken Sevda mırıldanmaya başladı… Söylediği şarkıyı bağıra çağıra söylemeyi çok isterdi ama korkuyordu. Acısını, unuttuğu sandığı ama bir anda ortaya çıkan sevdasını ateşlendirmek ve daha fazla acı çekmekten korkuyor ve sadece mırıldanıyordu.

Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe sırf sana benziyor diye…

Ve Serhat arkasına dönüp baktı.

Ne çok benziyordu gözlerine gözlerine. Nerdesin Derya… Çok özledim seni. Bir bilsen ne çok özledim seni…

Kimsesizler sokağı hatırlattı yüreklerinin yalnızlığını. Sevda birkez olsun affetmek için çaba sarf etmediği için kızdı kendine. Serhat ise Derya’ya karşı işlediği o büyük hatanın ezikliğiyle ne kadar kimsesiz kaldığını hatırladı.

Sol yanağından akan yaşı silerken sessiz sedasız mırıldandı genç adam…

-Erkeklerde ağlarmış ama ağlamak bile çare etmezmiş geçmişi döndürmeye. Oysa asla ağlamam derdim ben. Keşke ağlamamayı gurur bilmeseydim de yanımda olsaydın ahu gözlüm. Keşke hareket ederken bir gün gidebileceğin aklıma gelseydi de korksaydım seni kaybetmekten ve ona göre hareket etseydim.

Kocaman bir of çektiğinde sokağın isminin yazılı olduğu tabelayı gördü o sırada Sevda.

-Kimsesizler sokağı. Nerdesin Kerem. Kimsesiz bıraktın beni…Gel , gel n’olur çoktan affetti yüreğim yüreğini…

Meral BİLGİÇ
 
Aslında sevgililer gününü varlığından rahatsız olurdum eskiden. Bir güne sığar mı diyenlerdendim. Belki be bu yüzden bu öyküyü 14 Şubat’ta değil de şimdi yayınlıyorum istemsiz. Hepimizin başına gelmiştir… Bir kafede otururken ona çok benzeyen birini görürüz düşer kalbimize. Yanımızdan geçen kişinin parfüm kokusuyla o geldi sanırız ya da; ya da bir şekilde benzetiriz insanların hal ve hareketlerini de hatırlamak için bahaneler ürettiğinin farkına bile varmayız yüreğimizin. Hepimizin kırık bir sevda masalı vardır. Hepimizin gömdüğü ve çıkmasını hiç istemediğimiz bir aşk masalı. Belki de bazılarımız yeni başlamıştır, ilk kez tadıyordur aşkın güzelliğini ya da o dayanılmaz yakıcı acısını. Ne olursa olsun geç olmadan her şey için sevdamıza sahip çıkmalıyız… Bir başkasının bakışında onu aramadan, başkasının gözlerinde bulmadan onlu anıları.
Yanımızda elimizi tutarken değerini bilmeliyiz sevdamızın. Affetmeliyiz belki, belki affedilmeyecek hatalar yapmamak için çaba sarf etmeliyiz ama ne olursa olsun sevdamızdan asla vazgeçmemeliyiz. Zaman unuttursa da ve hayat başka yollar çizse de bize en azından anılarımızda sevdamızın saygınlığına yakışır gülücükler saklamalıyız gözyaşı ile karışık koynumuzda.

Ve asla unutmamalıyız, acılar bizleri olgunlaştırır ve zamanı gelince karşımıza çıkacak asıl yarımızın değerini bilmemiz için bizi hazırlar hayata.

Sevgiyi hiç kaybetmemek dileğiyle yüreklerimizde.
Meral
 
Ve asla unutmamalıyız, acılar bizleri olgunlaştırır ve zamanı gelince karşımıza çıkacak asıl yarımızın değerini bilmemiz için bizi hazırlar hayata.
nasıl bu kadar kelime sihirli bir şekilde bir araya gelip bu kadar güzel anlatımlara cümle olurlar bilemiyorum....harikasınız...
 
Sadece kalbimden geçenleri döküyorum ve sadece hissediyorum.
Çok canım yandı sanmıştım ben ama dedim ya onlar sadece olgunlaşmam içinmiş zamanın bana sunduğu
Ama bu sefer acı yok sadece keşkelere saklanmış yalanlar yok.
Ve bu sefer yalanlara da ihtiyaç yok.
Diğer yarım diyebiliyrum artık baktığım gözlere...
 
Son düzenleme:
X