Kizimin Kizina Mektubu

BarbunyaPilaki

Popüler Üye
Kayıtlı Üye
12 Temmuz 2006
826
7
118
Diğer
Geçenlerde “Kızımın kızının” doğum gününü kutladık…
Düşündüm de… Ne çabuk geçiverdi altı yıl
O minicik kız, şimdi upuzun saçlı,
tatlı mı tatlı, akıllı mı akıllı, cıvıl cıvıl,
iyi huylu, söz dinleyen, harika bir kız oluverdi…
Tıpkı annesi gibi…

Annesinin kucağımda çekilmiş resimlerini gösterip
“Kim bu bil bakalım?” diye sorduğumda
“Beniiiim” derdi çok benzediği annesinin resimlerine bakıp. “Anina’cığıııımmm” diye bana koştuğu,
bıcır bıcır sorular sorduğu, kucaklayıp öptüğü,
şarkılarımı kendine göre söylediği anlarda
kalbim pır pır ediyor…
Tıpkı annesinin de küçükken bana hissettirdiği gibi…

Aleyna’nın doğum gününde
“Doğurmadığım Kızım”
“Doğurduğu Kızına” bir mektup yazmış.
Bana okuttu.
Kızına öyle güzel şeyler anlatmış ki…
Bence ileriki yıllarda Aleyna’ya bu mektup
çok şeyler söyleyecek.
Zaten Şadilâl şimdiden kızı ile arkadaş gibi.
Ve onun anlayacağı şeyleri
şimdiden ona söylemekte…

Bu mektubun bazı satırlarına köşemde yer vermek,
sizlerle… annelerle, anne olacaklarla,
hatta babalarla, baba adaylarıyla
paylaşmak istedim.

“…..O gün küçük bir kutu hazırlayabildim sana…
Küçük diye bozulma sakın.
Unutma kıymetli şeyler küçük paketlerde gelir.
İçini her tarafını kaplayacak kadar sevgimle kapladım.
Sevgiyle kaplanan hiçbir şeyden
zarar gelmeyeceğini,
ne yaparsan yap,
içinde sevgiyi taşıdığın ve taşıttırabildiğin sürece
asla zarar görmeyeceğini gösterebilmek için…

En ufak bir boşluk bile bırakmadım
sevgiyi yerleştirirken.
Dışarıya hiç taşmasın diye…
Sevgini dışa taşırdığın, fazla hissettirdiğin anda,
sana zarar olarak dönebileceğini bildiğim için sanırım.
Buna “karamsarlık” desen… yok değil,
“korkaklık” desen… o hiç değil…
Biz bu yaşlarda buna “tecrübe” diyoruz.

Bir köşesine, beni güçlü kılan, hatta çoğu kez
çevreye tedirginlik verebilecek ölçüye yaklaşan
cesaretimi yerleştirdim.
Aklını kullandığın sürece bundan zarar görmezsin.
Zira hiç bir şeye cesaret edemeyen,
hiç bir şeyi ümit de edemez…

Diğer köşeye, biraz azmimi ve gücümü koydum.
Hayatına girecek kişinin bunu geliştirmesi,
sana destek olması için
O’na geniş bir yer bıraktım.
Hayatına girecek kişiye fırsat tanımayı öğrenmen için…
Sevdiğinin desteği ile bir yere gelebilmek,
O’nun önünden değil, yanında yürümesini görmek
zaten sana gerekli olan gücü fazlasıyla verecektir…

Karşı köşeye tüm bonkörlüğümü sıkıştırdım.
Kusura bakma anca sığdırdım.
Tüm güzel duyguları
doya doya yaşayabilmen ve yaşatabilmen için…

Unutma, elini cebine zor atan, cimri olan,
duygularında da verici olamaz.
Sen daima bonkör ol.
Ama asıl cömertlik,
erkeğe yakışan bir erdemdir
Bunu da unutma.

Tam çapraz köşeye,
hayatında sağlam bir yer ayırmanı gerektiren
uyanıklığımı koydum;
Aslında bunu her çocuk doğar doğmaz vermek en iyisi.
Çünkü ben uyanıklığı
yıllar geçtikçe, pek çok şeye üzüldükçe,
hatta gereksiz kişilere güvendikçe
ne yazık ki istemeden elde edip,
kendi içimde sakladığım kutuya
tıka basa yerleştirmiştim!!!.

Tüm bunların aralarında birer boşluk bıraktım.
Yer bolluğundan ya da birbirine karışmasın diye değil;
orasını benim doldurmam mümkün olmadığı için…

Çok akıllı olabilirsin, çok çalışkan olabilirsin;
ama şansın yoksa hiçbir şey olamazsın…
Ortada kalırsın.
Ne güzelliğin, ne fedakârlığın, ne eğitimin,
ne ailen, ne soyun seni bir yere götüremez…

İhtiyacın olan şans için de,
Tanrı’dan şans dilemekten başka hiçbir çaremiz yok

Şimdi geldik en sevdiğim yere:
Tam ortaya…yani kutunun kalbine…
Oraya da tüm sıcaklığımı ve doğallığımı koydum.
Kimi zaman saflığınla,
kimi zaman sevginle, nefretinle,
bilginle veya cahilliğinle,
seni “sen” yapan en doğal, en yalansız,
en yalın halinle yaşaman için…

Doğru kişiler bir şekilde birbirini bulur…
Belki her zaman umduğun
ya doğru sandığın zamanda değil,
yani zamanlama her zaman doğru olmasa da,
hedefinin doğru olması inan yeter sana........”

Aslında, kızım yazdığı satırlarda
kendi yaşadıklarını, evliliğinde yaşadığı üzüntüleri,
genç yaşamındaki pişmanlıklarını, yanlışlarını,
boşandıktan sonra fark ettiği kendi gücünü
dolaylı yoldan öyle güzel anlatmış ki…
Kızının onun yaşadığı bazı şeyleri yaşamaması…
Kızının üzülmemesi…
Kızının pişman olmaması için…

Her anne bunu yapmıyor…
Yapamıyor…
Çocuğu ile iyi iletişim kuramıyor…
Ama kurduğunu zannediyor.
Olayın içinde olduğu için,
olaylara subjektif olarak yukarıdan bakamıyor.
Yukarıdan bakamayınca da,
pek çok konuda çocuğu ile iletişim kuramıyor.

Aslında bunu yapabilmenin en iyi yolu
empati kurmaktan geçiyor…
Yani kendini çocuğunun yerine koyabilmek…
Kendi yanlışlarının, hatalarının farkına varabilmek...
Pişmanlıklarıyla yüzleşebilmek…
Ve bunları bir potada toplayıp,
Onları çocuğuna bir arkadaş gibi aktarabilmek…

Anneler, nasihat yerine çocuklarıyla
arkadaşça konuşabilseler,
o zaman her şey annelerle kızları arasında
çok daha güzel olacak
ama……bu nedense her zaman
Mazhar Fuat Özkan’ın bir şarkılarında dediği gibi
“olmuyor, olamıyor…...”

Keşke her anne-kız
birbiriyle küçük yaştan itibaren
arkadaş olmayı yakalayabilse…
Keşke her anne-kız
birbiriye her şeyi paylaşabilse…
Keşke her anne-kız
birbirinin sırdaşı olmayı becerebilse…
Tabii saygıyla yoğrulmuş bir sevgiyle…

Kızımla küçücük kızının yaptığı gibi…
Kızımla benim yaptığım gibi…
Onun kızıyla benim yaptığımız gibi…
Yapabilen diğer anneler gibi...

*** FÜSUN ÖNAL***
 
çok anlamlı harika bir yazı busenağlama
teşekkür ederim paylaştığın için:1hug:
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…