Peygamberimiz'in İbadeti
Peygamberimiz, her işini tam bir düzen içinde yapardı. İbadet zamanları, dinlenmek için ayırdığı saatler belli idi. Vakitlerini boş geçirmez, her dakikasını faydalı bir işle değerlendirirdi.
Peygamberimiz, Allah’ın en sevgili kulu olduğu halde Allah’tan çok korkar, kıyamet gününden endişe ederdi.
O, her an Allah’ı anar, ibadetten çok büyük haz duyardı. Geceleri kıldığı namazlarda uzun süre ayakta durmaktan ayakları bile şişerdi.
Eşi Hz. Aişe onun bu durumunu görünce:
-Ey Allah’ın Resulü Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde kendine niçin bu kadar zahmet ediyorsun? deyince,
Peygamberimiz ona şu cevabı vermiştir:
-“Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?”
Peygamberimiz ibadete düşkün olmakla beraber rehbaniyeti sevmezdi.
Rehbaniyet demek, dünya'dan el etek çekerek yaşamak, yalnız ahiret için çalışmak demektir. Peygamberimiz bunu kesinlikle sevmezdi. Hatta bazı sahabiler, Hıristiyanların etkisinde kalarak dünya'dan el etek çekmeye gönül vermişlerse de Peygamberimiz onları bu yoldan menetmişti.
Araplar, bir kaç günü birbirine ekleyerek oruç tutar ve buna
''Savm-ı Visal” derlerdi. Ashabdan bazıları bu şekilde oruç tutmak istemişler, ancak Peygamberimiz onları bundan vazgeçirmişti.
Abdullah b. Ömer (r.a.) çok zahid ve takva sahibi bir kimse idi. Gündüzünü oruç tutarak, gecesini ibadet ederek geçirirdi.
Peygamberimiz onun bu halinden haberdar olunca kendisine
-Haber aldım ki sen devamlı oruç tutuyor iftar etmiyorsun, geceleri namaz kılıyor hiç uyumuyorsun.(Böyle yapma)
Bazen oruç tut, bazen de iftar et. Hem gece kalk namaz kıl, hem de uyu, istirahat eyle. Çünkü gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır. Bedeninin ve çoluk çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır. Ayda üç gün oruç kafidir,” buyurdu.
Abdullah İbn Ömer:
- Fakat ben daha fazla oruç tutabilirim, dedi.
Peygamberimiz:
- O halde gün aşırı oruç tut. Orucun en güzel şekli budur, buyurdu.
Ömer daha fazla oruca izin verilmesini isteyince,
Peygamberimiz:
- “Hayır, daha fazlası iyi değildir.” buyurmuştur.
Bir yolculukta ashab’dan biri bir mağaraya rast gelmişti. Mağaranın ağzında su ve yeşillik vardı. Bu Sahabi, Peygamberimizin yanına gelerek:
- Ben bir mağara buldum. Etrafında su ve yeşillik var. Oraya çekilip münzevi bir hayat yaşamak istiyorum, demişti.
Peygamberimiz böyle bir davranışın yanlış olduğunu bildirmek üzere şöyle buyurdu:
-''Ben Museviliği veya Hıristiyanlığı telkin için gelmedim. Ben size İbrahim’in sade ve kolaylıkla yapılan dinini getirdim,”
Bütün bunlar gösteriyor ki, Peygamberimiz dünya dan el etek çekmekten hoşlanmamış, yaşayan insanın dünya'nın nimet ve ziynetinden yararlanmasının dinin emri olduğunu vurgulamıştır.