Popüler Konu Mevlid Kandili


Peygamberimiz'in Çocuk Sevgisi
Peygamberimiz çocukları çok severdi.
Onları kucağına alıp okşar,sevgi ve şefkatle öperdi.
Peygamberimiz,torunları Hz.Hasan ve Hz.Hüseyin'i öpüyordu..

Orada bulunan bir adam bunu görünce;
''Benim on çocuğum var,onların hiç birini öpmüş değilim!'' dedi.
Peygamberimiz ona:
''Merhamet etmeyene,merhamet olunmaz!'' buyurdu.

Peygamberimiz, namaz kılarken sevgili torunları Hasan ve Hüseyin omuzlarına çıkardı..
O,ibadet halinde bile çocukların bu davranışını hoş karşılar,oyunlarına engel olmazdı.
Bir yerde otururken kızı Hz. Fatma gelince,ayağa kalkar,O'nun alnından öper ve O'nu yerine oturturdu.
O sadece kendi çocuklarını ve torunlarını değil,kimin çocuğunu görürse onunla konuşur,hatırını sorar ve severdi.çocuklara,hoşlarına giden şeyler vererek sevindirirdi.
O,müslüman olmayan kimselerin çocuklarını da sevip okşardı.
Peygamberimiz,çocuklarla çok ilgilenirdi.
Bir defa çocuklar arasında koşu düzenledi,kendisi de yarışın sona ereceği noktada durdu.
Koşarak yanına gelen çocukları öptü ve kendilerine hediyelerini verdi.

Peygamberimiz, çocuklarla ilgili şu öğütlerde bulunmuştur:
''Allah'tan korkun,çocuklarınız arasında adaletli davranın!''
''Şüphesiz ki Allah,çocuklarınız arasında öpücüklerinizde de eşit davranmanızı sever!''
 

Peygamber Efendimiz'in (s.a.v.) Akrabalarıyla olan İlişkileri
Peygamber Efendimiz, diğer insanlarla olduğu gibi akrabaları ile de iyi ilişkiler kurmuştur.
Çünkü; Kur’an-ı Kerim akraba ile iyi ilişkilerin önemine dikkat çekiyordu. Bu nedenle akraba ziyaretini düzenli hale getirmiş, bu yöndeki toplumsal sorumluluğa vurgu yapmıştır.
O, akrabalık bağlarını güçlendirmeğe gayret etmiş ve akraba ilişkilerine yönelik tavsiyelerde bulunmuştur.
Peygamberimiz, akrabalarla ilişkilerin, her ne olursa olsun, devam ettirilmesini öğütlemiştir.
Onlara karşı hep iyilikte bulunulmasını, kaba davranılmamasını söylemiştir.
Akrabaları ile ilişkileri güzel olanların Yüce Allah tarafından sevildiğini de belirtmiştir.

Peygamberimiz'e bir gün bir adam gelir:
-''Ben akrabalarımı ziyaret ediyorum ama onlar beni ziyaret etmiyorlar”
Bunun üzerine Peygamberimiz,
-'' Olsun, sen onları ziyaret etmeye devam ettiğin sürece Allah, seninledir''
cevabını verir.

Peygamberimiz, akrabalarını sık sık ziyaret ederdi. Onlara iyilik ve ikramda bulunurdu.
Gençlik döneminde ticaretle uğraşırken, yola çıkmadan önce akrabalarını ziyaret eder, dönüşte hediyeler getirirdi. Akrabalar arasında meydana gelen kırgınlıklarda arabuluculuk yapardı. Küs olanlar varsa onları barıştırırdı.

Peygamber Efendimiz'in aile bireyleri diğer toplum bireylerinden farklı değildi. Ancak, onun aile hayatında iyilik ve güzellikler konusunda daha seçkin özellikler de vardı.
Peygamberimiz'in ailesinin seçkin özelliklerinden birisi, ailesinde sevinçlerin ve sıkıntıların paylaşılmasıdır.
Peygamber Efendimiz, peygamber olmasına rağmen bizim gibi bir insandı. Bir insan olarak o da diğer insanlar gibi hayatı boyunca birçok sıkıntı ve güçlükle karşılaşmıştır. Kimi zaman üzülmüş, kimi zaman sevinmiştir. İşte bütün bu durumlarda duygularını eşi ve çocuklarıyla paylaşmıştır.

Örneğin; çocukları dünyaya gelince sevinmiştir. Yedi çocuğundan altısının kendisinden önce ölmesine çok üzülmüştür. Her bir ölüm olayına aile bireyleri hep birlikte üzülmüşlerdir. Aile bireylerinden hastalanan olduğunda el birliği ile yardımcı olmuşlardır.Tedavisi için bütün aile çaba sarfetmiştir.

O dönemlerde bazı yıllarda kuraklık nedeniyle kıtlıklar olmuştu. Gıda maddeleri ve hayvan yiyecekleri bulunamayan bu yıllarda sıkıntılar Peygamber ailesince paylaşılmıştı. Bu kuraklık anlarında, şikayet edilmemiş, sıkıntılara el birliği ile karşı konulmuştur.

Peygamberimiz'in çocukları birbirlerini çok severlerdi. Vakitlerini birlikte geçirirler, kendi aralarında oyunlar oynarlardı. Peygamberimiz, ailesinde sevinç ve neşenin hakim olmasını isterdi. Bunun için aileyi neşelendirecek, onların hoşuna gidecek işler yapardı.Kızlarının evliliklerinde hep birlikte sevinmişler, mutlu olmuşlardır.
 

Peygamberimiz'in İbadeti
Peygamberimiz, her işini tam bir düzen içinde yapardı. İbadet zamanları, dinlenmek için ayırdığı saatler belli idi. Vakitlerini boş geçirmez, her dakikasını faydalı bir işle değerlendirirdi.
Peygamberimiz, Allah’ın en sevgili kulu olduğu halde Allah’tan çok korkar, kıyamet gününden endişe ederdi.
O, her an Allah’ı anar, ibadetten çok büyük haz duyardı. Geceleri kıldığı namazlarda uzun süre ayakta durmaktan ayakları bile şişerdi.

Eşi Hz. Aişe onun bu durumunu görünce:
-Ey Allah’ın Resulü Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışladığı halde kendine niçin bu kadar zahmet ediyorsun? deyince,
Peygamberimiz ona şu cevabı vermiştir:
-“Allah’a şükreden bir kul olmayayım mı?”


Peygamberimiz ibadete düşkün olmakla beraber rehbaniyeti sevmezdi.

Rehbaniyet demek, dünya'dan el etek çekerek yaşamak, yalnız ahiret için çalışmak demektir. Peygamberimiz bunu kesinlikle sevmezdi. Hatta bazı sahabiler, Hıristiyanların etkisinde kalarak dünya'dan el etek çekmeye gönül vermişlerse de Peygamberimiz onları bu yoldan menetmişti.

Araplar, bir kaç günü birbirine ekleyerek oruç tutar ve buna ''Savm-ı Visal” derlerdi. Ashabdan bazıları bu şekilde oruç tutmak istemişler, ancak Peygamberimiz onları bundan vazgeçirmişti.

Abdullah b. Ömer (r.a.) çok zahid ve takva sahibi bir kimse idi. Gündüzünü oruç tutarak, gecesini ibadet ederek geçirirdi.
Peygamberimiz onun bu halinden haberdar olunca kendisine
-Haber aldım ki sen devamlı oruç tutuyor iftar etmiyorsun, geceleri namaz kılıyor hiç uyumuyorsun.(Böyle yapma)
Bazen oruç tut, bazen de iftar et. Hem gece kalk namaz kıl, hem de uyu, istirahat eyle. Çünkü gözlerinin senin üzerinde hakkı vardır. Bedeninin ve çoluk çocuğunun senin üzerinde hakkı vardır. Ayda üç gün oruç kafidir,”
buyurdu.

Abdullah İbn Ömer:
- Fakat ben daha fazla oruç tutabilirim, dedi.
Peygamberimiz:
- O halde gün aşırı oruç tut. Orucun en güzel şekli budur, buyurdu.
Ömer daha fazla oruca izin verilmesini isteyince,
Peygamberimiz:
- “Hayır, daha fazlası iyi değildir.” buyurmuştur.

Bir yolculukta ashab’dan biri bir mağaraya rast gelmişti. Mağaranın ağzında su ve yeşillik vardı. Bu Sahabi, Peygamberimizin yanına gelerek:
- Ben bir mağara buldum. Etrafında su ve yeşillik var. Oraya çekilip münzevi bir hayat yaşamak istiyorum, demişti.
Peygamberimiz böyle bir davranışın yanlış olduğunu bildirmek üzere şöyle buyurdu:
-''Ben Museviliği veya Hıristiyanlığı telkin için gelmedim. Ben size İbrahim’in sade ve kolaylıkla yapılan dinini getirdim,”

Bütün bunlar gösteriyor ki, Peygamberimiz dünya dan el etek çekmekten hoşlanmamış, yaşayan insanın dünya'nın nimet ve ziynetinden yararlanmasının dinin emri olduğunu vurgulamıştır.
 
Bugünün yüzü suyu hürmetine Rabbim iyi dilek ve dualarımızı kabul etsin.
 

Ya Resulallah
Yüreğimde öyle bir sevgi var ki
Anlatmam mümkün mü Ya Resulallah
Bağlanmışım sana sana gönülden
Koparmak mümkün mü Ya Resulallah

Gözlerimden yaşlar akıyor
Yüreğimde aşkın yaşıyor
Özlem ırmak olmuş taşıyor
Dindirmek mümkün mü Ya Resulallah

Ya Resulallah, Ya Habiballah, Ya Nebiallah
söz: Yalçın Gül
sonsuz teşekkürler kendisine
 
[video=youtube;4esKm-Gyu5M&feature=related]http://www.youtube.com/watch?v=4esKm-Gyu5M&feature=related[/video]
 
Sevgili
2010 Şiir Yarışması 1.

-Şefaatini umarak...-



Ey sevgili, görseydim yüzünü bir kerecik

Gönlüne taht kuracak sedirim olsaydı bir



Kar-anlık gecelerde karardı kalplerimiz

Üstüne gün doğacak seherim olsaydı bir



Mor ben-ekli çileler yüklenmiş omuzlara

Bir devlet müjdeleyen şehirim olsaydı bir



Ağlamayı unutan kalplerimizdir şimdi

Gözlerimde çağlayan nehirim olsaydı bir



Ya bir -mazlum-Muhacir,ya hicrette bir Ensar

İki mü'min yanında hatırım olsaydı bir



Olmasaydı bu döşek,odamda bu koltuklar

Sana ''buyur'' diyecek hasırım olsaydı bir



Ve yürümek seninle...-kızgın kumlar üstünde-

Ayağımda santimlik nasırım olsaydı bir



O kutlu ellerine verseydim dizginimi

Bu nefse gem vuracak zincirim olsaydı bir



Daha üzerimizden yorgunluğu Hicretin

Çıkmadan bir Uhudum,Bedirim olsaydı bir



Sıddık olmak ne güzel,Bekir olmak sana bir

Seninle bir evvelim,ahirim olsaydı bir



Yazmasaydı taşında doğum-ölüm tarihim

Sana yakın bir yerde kabirim olsaydı bir
 
Hasretin Ey Sevgili
2010 Şiir Yarışması 2.

Ahuların en titrek bakışlarında yanan

Cânı tende kavuran imtihandır hasretin

İçimin göklerinde fütursuz dalgalanan

Göğsümden iplik iplik akan kandır hasretin



Yokluğun en elemli zehri midir ömrümün

Yunus’un geçit vermez Bahr’i midir ömrümün

Yokluğun firkati mi, kahrı mıdır ömrümün

Dilimde her sükûta feverandır hasretin



Ey Sevgili bu gurbet varmaz mı bir sahile

Bir dem görsem yüzünü yeter rüyada bile

Bilmem konuşur musun yol yitmiş şakî ile

Beklemeye gücüm yok, ne yamandır hasretin



Ümmetî ikliminden bir rüzgar da bana sun

Sen gerçek ol gönlümde gerisi yalan olsun

Reva mıdır ümidim erisin de kaybolsun

Bir içimlik su vermez bin ummandır hasretin



Kervan alır yükünü, ben kalırım geriye

Ayaklar güç yetirmez bir adım ileriye

Bari bir cemre düşür bu dinmez zemheriye

Nevbahardan bîhaber asumandır hasretin



Gül yiter bahçelerde, bahçıvansız kalalı

Uzar gider her yanda ya bir diken, ya çalı

Yüzler karadır şimdi, sineler alacalı

Gönle bu ıstırabı duyurandır hasretin



Bir an, ufuklarıma uğrasaydın Sevgili

Çözülürdü ruhumun sükûta revan dili

Sanmadayım her sesi geldiğinin delili

Fikrimi hülyalara savurandır hasretin



Ben benliğe gömülüp kaybolmadan bul beni

Geminde bir köşeye sığınırım, al beni

Ne olur şefkatinin boyasına çal beni

Göklerimde her gece kararandır hasretin



Oysaki kaç yetimin gözyaşını silendin

Oysaki hangi gönlün ne derdi var bilendin

Oysaki feryat eden her sineye gelendin

Beni neden bırakmaz ne zamandır hasretin



Kopsun dilim ey Resul sürçülisan ettiysem

Ateşlere yanayım bir dem isyan ettiysem

Ebedi kavrulayım adın nisyan ettiysem

Gönle imdat eyleyen el amandır hasretin
 
Merhaba, arkadaşlar

Bu yıl '' Mevlid Kandili 3 şubat 2012 cuma günü '' ne denk geliyor.

Ufak bir hatırlatma yapmak istedim.
 


Peygamber Efendimiz;
"Allah katında, insanların en değerlisi, karşılaştıklarında önce selam vermek için harekete geçendir." buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz;
Boş sözlerden kaçınırdı.
"Malayani şeyleri terk etmesi, bir kişinin müslümanlığının güzel olmasındandır!"
buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz;
Evine selam vererek girerdi.
Bir evin kapısını da en fazla 3 kez çalardı.


Peygamber Efendimiz;
Karnı acıkmadan yemezdi.
"Karnınız iyice acıkmadan, yemeğe oturmayın; tam doymadan da kalkın!"
buyurmuştur.
Yemeğin sonunda şükrederdi.


Peygamber Efendimiz;
Elbisesini sağdan giyer, Alışverişte sağ elini kullanırdı.

Ölmüş kişileri, hayırla yad ederdi.
İnsanlara hediye verir ve hediyelerini kabul ederdi.



Peygamber Efendimiz;
İnsanların, en güler yüzlüsü idi.
İnsanlara latife (espri) yapardı.
Ondan asla, kaba bir söz duyulmamıştı.



Peygamber Efendimiz;
İşçinin, emeğinin karşılığını hemen verirdi.
"İşçinin ücretini alnının teri kurumadan veriniz!"
buyurmuştur.


Peygamber Efendimiz;
Esnaflara, dürüst olmayı tavsiye ederdi.
Komşu ilişkilerinde, çok hassastı.
Evleneceklere yardım eder, Evlenenleri de tebrik ederdi.
Hz.Ömer, adaleti O'ndan öğrenmişti.
 
bol bol dua ve kaza namazlarıyla beğerlendirelim böyle günleri rabbim şefaatinden mahrum etmesin bizleri
 


Peygamber Efendimiz; Karşısında titreyen bir adama
"Korkma! Ben kral değilim, Kureyş’ten kuru ekmek yiyen kadının oğluyum!" demişti.

Peygamber Efendimiz;
Hayvanlara iyi bakılmasını ister, aşırı yük yüklemeyi yasaklardı.

Peygamber Efendimiz;
Aksi bilinmedikçe, hüsnüzan yapardı.
-"Başkası hakkında, bana kötü bilgi getirmeyin; ben yanınıza,
hakkınızda iyi düşünerek, serin bir kalple gelmek isterim!"
buyurarak
hüsnüzannın esas olduğunu belirtmişti.

Peygamber Efendimizin, hayatında istikrar önemli bir yer tutar.
-"İbadetlerin en hayırlısı azda olsa devamlı olanıdır!" buyurmuştur.

Peygamber Efendimiz;
Hasta ziyaretini, ihmal etmezdi. Cenaze namazlarına katılırdı.
Irkçılık yapanları sevmezdi. Hep hayrı tavsiye ederdi.
Yemekten önce ve sonra ellerini yıkardı.


Peygamber Efendimiz;
Her konuda güvenilir bir insandı.
-"Dürüst ve güvenilir tüccar kıyamette, Peygamberler,
Sıddıklar ve Şehitlerle beraber olarak diriltilecektir!"
buyurmuştur.


Peygamber Efendimiz;
Ashabının, hal ve hatrını sorardı.
Çok nazikti, kimseyi rahatsız etmezdi.
Herkese iltifat ederdi.



Peygamber Efendimiz;
-"İşkenceye hiç bir mazeret olamaz!" derdi.

Peygamber Efendimiz;
Savaş halinde dahi, kadın ve çocukların öldürülmesine
hatta, ölünün cesedine dahi eziyeti yasaklamıştı.


Peygamber Efendimiz;
Ashabıyla, tokalaştığında karşısındaki elini çekmedikçe, kendisi çekmezdi.
Hapşırdığında, eliyle ağzını kapatırdı.
Sohbetleri, insanları usandıracak kadar uzun değildi.
 
Allah şefaatine nail olmayı nasip eder inşallah...

Amin..

bol bol dua ve kaza namazlarıyla beğerlendirelim böyle günleri rabbim şefaatinden mahrum etmesin bizleri

Amin..
Bir şeyi çok seven, elbette onu çok anar, Peygamber Efendimizi anmak, hatırlamak ibadettir.

Peygamber Efendimiz;
''Kıyamet gününde insanların bana en yakın olanları, bana en çok salat-u selam getirenlerdir.'' buyurmuştur.

Ahirette, Peygamber Efendimize, komşu olmak bizlere nasip olur inşallah.
 


Peygamber Efendimizin Adaleti
Peygamberimiz, son derece adil ve insaf sahibi idi. Onun adaletini düşmanları bile kabul etmiştir. En zor ve en çetin olaylarda kabileler onun hakemliğine baş vuruyor ve kararını saygı ile karşılıyorlardı.

Peygamber Efendimiz,
Savaşta elde edilen ganimetleri dağıtıyordu. O kadar kalabalık insan toplanmıştı ki, adamın biri adeta Peygamberimizin sırtına çıkmıştı. Peygamberimiz elindeki ince değnekle bu adama işaret etmiş, değnek yüzüne gelerek yüzünü çizmişti.

Peygamberimiz hemen değneği adamın eline vererek:
- Sana vurduğum gibi, sen de bana vur, buyurmuş..
fakat adam:
- Ey Allah’ın Resulü,
Hayır, ben size darılmadım. demişti.





Bir gün
Mahzumi kabilesinden bir kadın hırsızlık etmişti. Mekke ileri gelenleri yüksek bir aileye mensup olan kadının ceza görmemesini istemiş, Peygamberimizin çok sevdiği Usame b. Zeyd’i şefaatçi olmak üzere göndermişlerdi.

Peygamberimiz, Usame’yi dinledikten sonra:
- Sizden öncekiler, bu gibi taraf tutmaları sebebiyle helak olmuştu. Onlar, fakirler üzerinde en ağır cezaları uygularlar, zengin ve itibarlı olanlara ise ceza vermezlerdi.

Buyurarak, kanunların uygulamasında ayırım yapılmasının, toplumun yok olmasına sebep olacağını bildirmiştir.
 


Peygamber Efendimiz
Peygamber olmadan önce, onunla alış-veriş edenler, onun dürüstlüğünü ve hakka bağlılığını takdir ediyorlardı.
Hatta onun Peygamber olarak gönderildiği duyulduktan sonra, kendisine düşman olanlar bile emanetlerini ona teslim ediyorlardı.



Bir gün Saib adında bir Arap tüccarı,
Peygamberimize tanıtılmış ve kendisinin son derece dürüst birisi olduğu söylenmişti.

Bunun üzerine Peygamberimiz:
-“Ben onu sizden iyi tanırım” demiş.

Saib de,
-“Evet, ticarette arkadaşlık etmiştik, bütün hesapları gayet mükemmeldi” demişti.



Bir gün Bedevilerden biri
Peygamberimizden alacağını tahsil etmeye gelmişti.
Bedeviler, çok kaba olduklarından bu adam Peygamberimize ağır sözler söylemişti.

Ashap, adamın bu davranışına kızarak:
- Yazıklar olsun, sen kiminle konuştuğunu biliyor musun? demişler.

Adam hiç aldırmadan:
- Ben hakkımı istemeye geldim, demiş.

Bunun üzerine Peygamberimiz arkadaşlarına:
- Siz onun tarafında olacaktınız, çünkü; bu adam hakkını istiyor, buyurdu ve sonra
Havle binti Kays’a haber göndererek, ödünç hurma istedi.
Havle’nin verdiği ödünç hurma ile Bedeviye borcunu ödedi ve üstelik ona yemek de yedirdi.

Bedevi:
-Sen benim hakkımı çok iyi bir şekilde ödedin. Allah da sana mükafatını tam olarak versin, diye dua etti.

Bunun üzerine Peygamberimiz:
-“ İşte bunlar (yani hak sahiplerinden yana çıkıp hakkın yerini bulmasına yardımcı olanlar) insanların en hayırlılarıdır.
İçinde, zayıf kimsenin incitilmeden hakkını alamadığı bir toplum yükselemez.” buyurdu.
 


Hz. Aişe (r.a.) anlatıyor:
Peygamberimiz, iki işte serbest bırakıldığı zaman, günah olmadıkça onların kolayını tercih ederdi. O şey günah olursa ondan insanların en uzak kalanı olurdu. Peygamberimiz nefsi için asla intikam almazdı. Ancak Allah’ın yasaklarına uyulmadığın da adaleti yerine getirirdi. Peygamberimiz insanlar arasında ayırım yapmaz, eşit davranırdı. Ona göre zengin, yoksul, büyük, küçük herkes eşit idi.


Bedir Savaşında alınan esirler arasında, Peygamberimizin henüz Müslüman olmayan amcası Abbas da vardı. Esirler fidye vererek esirlikten kurtuluyorlardı. Çünkü böyle kararlaştırılmıştı.
Ensar’ın bazıları Peygamberimiz ile Abbas arasındaki yakınlığı öğrenince onun affını istemişlerdi.

Peygamberimiz:
- Hayır, böyle bir şey olamaz. Onun ödemek zorunda olduğu fidyenin bir dirhemi bile affolunmaz, buyurmuştur.

Peygamberimiz, hayatı boyunca hiç kimseye farklı davranmamış, kuralları ve kanunları herkese eşit uygulamıştır. Kendisine de arkadaşları arasında bir ayrıcalık tanınmasını hoş karşılamamıştır.
 
[video=youtube;coQKZiHUdl8]http://www.youtube.com/watch?v=coQKZiHUdl8&feature=related[/video]
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…