Popüler Konu Mevlid Kandili



Peygamber Efendimizin Övülmekten Hoşlanmaması
Peygamberimiz, Allah’ın gönderdiği son Peygamber olduğu halde aşırı derecede övülmekten hiç hoşlanmazdı.

“Efendimiz, en faziletlimiz” gibi sözlerden rahatsız olur şöyle derdi:
-“Hıristiyanların, Meryem oğlu İsa’yı övdükleri gibi beni övmeyin, şüphesiz ki ben Allah’ın kuluyum.
Bana, “Allah’ın Kulu ve elçisi deyiniz.” buyurmuştur.



Muavvuz b. Afra’nın kızı Rubeyyi şöyle demiştir:
Ben evlenirken, Peygamberimiz bize geldi. Benim için yapılan seccadenin üzerine şu oturduğum gibi oturdu.
Düğüne gelen cariyeler de onun etrafında toplanarak, Bedir Savaşında şehit olan atalarımız için yazılmış olan ağıtları okumaya başlamışlardı. Derken içlerinden biri, bir ara “İçimizde yarın ne olacağını bilen bir Peygamber vardır” mealinde bir mısra okudu.

Bunun üzerine Peygamberimiz:
- “Bunu bırak, böyle söyleme, bundan önce söylediğin gibi söyle.” Buyurarak aşırı derecedeki övgüleri hoş karşılamamıştı.




Peygamberimiz bir kere abdest alıyordu.
Arkadaşları onun kullandığı ve döktüğü suyu toplamak istemişlerdi.
Peygamberimiz niçin böyle yaptıklarını sorduğu zaman, bunun sadece kendisine karşı duydukları bağlılıktan ötürü olduğunu söylemeleri üzerine;

Peygamberimiz:
“İçinizde bir kimse, Allah ile Peygamberi sevmek zevkini duymak istiyorsa; ağzını açtığı zaman sözün doğrusunu söylesin, doğru kalpli olsun, kendisine güvenildiği zaman güvenini yerine getirsin, başkaları ile bir arada yaşadığı zaman, komşuluk haklarına riayet etsin.” buyurdu.





Bir gün adamın biri Peygamberimizi ziyarete gelmiş
bir Peygamber huzurunda olduğunu anlayarak, titremeye başlamıştı.

Peygamberimiz ona:
- Sakin ol! Ben bir hükümdar değilim. Ben Kureyş Kabilesinden kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum.” diyerek onu sakinleştirmişti.

Peygamberimiz o kadar alçak gönüllü idi ki, herkesin ona saygı ifade eden kelimeler kullanmasına bile müsaade etmezdi.
 

Peygamber Efendimizin Dilencilikten Nefret Etmesi
Peygamberimiz, son derece cömert olduğu halde, dilenciliği hiç sevmezdi.

Şöyle Buyururdu:
- “Sizden birinizin bir ip alıp da, bir demet odun bağlayarak, getirip satması ve böylece
Allah Teala’nın, o kulunun şerefini, şuna buna yüzsuyu dökmekten esirgemesi, elbette ki dilenmesinden hayırlıdır.




Peygamberimizin uzun süre hizmetinde bulunan Enes İbn Malik (r.a) anlatıyor:
-“Ensardan biri Peygamberimize gelerek sadaka istiyor.

Peygamberimiz de:
- Evinizde bir şey var mı? diye soruyor.

Adam:
- Evet, bir sergim var; yarısının üzerine yatıyor, yarısı ile de örtünüyorum.
Bundan başka su içtiğim bir de kabım var, diyor.

Peygamberimiz:
- Haydi kalk bunları getir, buyuruyor.

Adam
kalkıyor, bunları getiriyor.

Peygamberimiz bunları alıyor ve:
- Bunları satın alacak yok mu? buyuruyor.

Bir adam:
- Ben bir dirheme alabilirim, diyor.

Peygamberimiz iki veya üç defa:
- Daha fazla veren yok mu? diyor.

Birisi:
- İki dirheme alabilirim, deyince, Peygamberimiz onları bu zata iki dirheme satıyor.
Aldığı iki dirhemi eşyanın sahibine veriyor

ve şöyle buyuruyor:
- Bir dirhemle çocuklarına yiyecek al. Bir dirhemle de bir ip satın al,
sonra odun keserek çarşıya getir ve sat, on beş gün gözüme görünme.

Bu adam
Peygamberimizin dediğini yapmış, on beş gün sonra gelerek on dirhem kazandığını,
bunun bir kısmıyla elbise, bir kısmı ile de yiyecek aldığını söylemiş.

Bunun üzerine Peygamberimiz:
- Böyle (Alın teri dökerek) yaşamak mı daha iyi, yoksa kıyamet günü alnında dilencilik damgası ile Allah’ın huzuruna çıkmak mı iyi?





Ebü Said el-Hüdri (r.a) anlatıyor
“ Ensar’dan bazı kimseler, Peygamberimizden sadaka istemişlerdi. Peygamberiz de bunlara vermişti. Sonra bunlar yine istediler, Peygamberimiz de yine verdi. Üçüncü bir daha istediler, Peygamberimiz de verdi. Hatta yanında bir şey kalmadı.

Sonra şöyle buyurdu:
- Sadaka malından, yanımda bulunanı verdim. Başkalarına vermek için sizden kesinlikle bir şey saklamadım.
Kim ki, dilenmekten sakınırsa, Allah o kimseyi afif (temiz) kılar. Kim de insanlardan müstağni olmak isterse, Allah o kimseye zenginlik ihsan eder. Kim ki, sabretmek isterse, Allah ona da sabır verir. Sabırdan daha geniş bir nimet, kimseye verilmemiştir.”



Peygamberimiz kendisi ve yakınları için sadaka kabul etmezdi.
Bir keresinde, torunu Hz. Hasan küçük iken, sadaka olarak verilmiş olan hurmalardan bir tanesini ağzına koydu, bunu gören

Peygamberimiz:
- Tükür, tükür, bizim sadaka yemediğimizi bilmiyor musun? buyurmuş, Hz. Hasan da o hurmayı atmıştır.
 


Peygamber Efendimizin Alçakgönüllülüğü Tevazu
Peygamberimiz; hem vakarlı, hem de çok alçak gönüllü idi.
Asla büyüklük taslamaz, bir yere gittiği zaman kendisine ayağı kalkılmasını ve elinin öpülmesini bile istemezdi.
Bir defasında biri elini öpmek isteyince, Peygamberimiz elini geri çekmişti.
Bir meclise gittiği zaman boş bulduğu yere oturur, ayaklarını başkalarına karşı uzatmazdı.



Peygamber Efendimiz
Bazen ev işlerini bizzat kendisi görürdü; elbisesini kendisi yamar, odasını süpürür,
çarşıya giderek lazım olan şeyleri satın alırdı.
Hatta ayakkabıları söküldüğü ve yırtıldığı zaman onları kendisi tamir ederdi.

O, şöyle buyurmuştur:
“Kim Müslüman kardeşine alçak gönüllü davranırsa, Allah onu yükseltir.
Kim kibirlenir, üstünlük taslarsa, Allah onu alçaltır.”




Peygamber Efendimiz
Zengin, fakir ayırımı yapmaz, kendisini bir hizmetçi bile davet etse, giderdi.
Yoksul ve fakirlerle birlikte oturup yemek yer, en fakir kimselerin evlerine giderek hal ve hatırlarını sorardı.

O, hasta olanları ziyaret eder, bunun Müslüman için bir görev olduğunu söylerdi.
Peygamberimiz; bir hastayı ziyaret ettikçe, ona ümit verir, onun nabzını eline alır, alnına dokunur, şifa bulması için dua eder,
“İnşallah kurtulacaksınız” derdi.



Peygamber Efendimiz
Hastaları ziyaret ederken ayırım yapmaz, kim olursa olsun ziyaret ederdi.
Çevresindeki insanlar hastalandığı zaman,
fakir-zengin, hizmetçi-efendi, sade vatandaş-itibarlı zümre ayırımı yapmadan; onları arar, sorar,
ziyaret eder ve onların gönüllerini alırdı.
Şayet bizzat gitme imkanı bulamazlarsa, o zaman da hal ve hatırlarını sordurur,
böylece onların maddi ve manevi dertlerine ortak olmaya çalışırdı.



Peygamber Efendimiz
Cenazelere katılır, cenaze namazlarına ve defin merasimlerine bizzat iştirak ederdi.
Ölenlerin yakınlarına taziyede bulunur, onların acılarını paylaşırdı.

Yemeğe davet eden kimse, o bölgenin en fakiri de olsa; davet edilen sofra, acı soğan-kuru ekmekten ibaret de bulunsa,
muhakkak o davete icabet edip giderlerdi. Özellikle fakirlerin davetine katılma hususunda daha titiz davranırdı.



Bir kere bir Yahudi çocuğu hastalanmıştı.
Peygamberimiz; onu ziyaret etmiş, çocuğun hal ve hatırını sorduktan sonra onu Müslüman olmaya davet etmişti.
Çocuk babasının yüzüne bakmış,

Babası
“Oğlum, Peygamber ne diyorsa yap” demiş çocuk da Müslüman olmuştu.
 
Son düzenleme:


Peygamber Efendimizin Alçakgönüllülüğü Tevazu


Peygamber Efendimiz
Başkaları konuşurken, sözlerini kesmez, onları dinlerdi.
Hayatı son derece sade idi. Kendisine verilen yemeği severek yerdi.
Sevmediği bir yemek olursa yemez, fakat yemeği asla kötülemezdi.



Peygamber Efendimiz
Arkadaşları ile yaptığı bir yolculuk sırasında, dinlenmek için bir yerde konakladılar ve yemek hazırlamak için aralarında iş bölümü yaptılar.

Biri:
-kesmesi benden

Diğeri:
-yüzmesi benden

Bir diğeri:
-pişirmeside benden. demiş.

Peygamber Efendimiz de:
- Öyle ise, yakacak için çalı-çırpı toplaması da benden demiştir.

gönülleri Peygamber'in çalışmasına razı olmayan arkadaşları hep bir ağızdan itiraz ederek:
-Ya Resülullah, biz her işi yaparız; siz zahmet buyurmayın! derler.

Peygamber Efendimiz;
-Sizin her işi yapacağınıza gönülden inanıyorum. Şu var ki, sizlere karşı imtiyazlı biri durumunda olmaktan hoşlanmıyorum.
Zira Cenab-ı Hak, kulunu, arkadaşları arasında imtiyazlı (ayrıcalıklı) olarak görmekten hoşlanmaz! buyurmuşlardır.



Ashap onun yolunda her fedakarlığı yapmaya, ona yardım etmeye hazırdı. Ancak o, çarşı ve pazardan alınacak şeyleri bizzat kendisi alıp evine götürür ve kimseye yük olmazdı. İnsanlar birbirlerine yük olmak yerine yar olmalıdır, nezaketini öğreten O'dur.

Eşyasını kendi taşıyan kimse, kibirden arınmıştır'' buyuran da O'dur.

Nitekim çarşıdan pazardan aldığı eşyaları bizzat kendisi taşır, elindeki eşyaları alıp taşımak isteyenlere de:
'' Herkesin, kendi eşyasını bizzat kendisinin taşıması daha uygundur. Şayet onu taşıyamayacak kadar halsiz ise, mü'min kardeşi, kardeşine ancak o takdirde yardım eder'' buyururlardı.



Kendisi bir hayvana bindiği zaman, yanındakinin yaya yürümesini hoş görmezdi.
Peygamberimiz, ashaptan birini ziyarete gitmişti. Dönerken ev sahibi, kendi hayvanını Peygamberimize vermiş, oğlunun da yaya olarak Peygambere arkadaşlık etmesini istemişti. Fakat Peygamberimiz, çocuğun yaya olarak yürümesine razı almamış, onu da hayvana bindirerek yola çıkmıştı.
 
[video=youtube;GK08R9N-MNU]http://www.youtube.com/watch?v=GK08R9N-MNU&feature=related[/video]
 


Peygamber Efendimiz,bazı surelerin üzerinde çok durmuş, özellikle faziletlerinden,
faydalarından söz etmiş, insanı dünya ve ahiret sıkıntılarından kurtaracağından haber vermiştir.


Bu surelerden birisi Kur'an'ın 67. suresi olan Mülk Suresi' dir.
Peygamberimiz, bu sureyi her gece mutlaka okurdu.




Hz. Cabir'in anlattığına göre,
"Peygamber Efendimiz, Elif Lam Tenzilü (Secde Suresi) ve
Tebarekellezi bi-yedihi'l-mülk (Mülk) surelerini okumadan uyumazdı."

Mülk Suresi'nin en büyük özelliğini Peygamberimiz şöyle haber veriyor:
-"Mülk Suresi kabir azabına engel olan ve kabir sıkıntısından kurtaran bir suredir."



Surenin bu yönünü İbni Abbas, Peygamberimizin zamanında yaşanan bir olayla birlikte şöyle anlatıyor:
Peygamber Efendimizin, sahabilerinin bir kısmı, oranın mezarlık olduğunu bilmeyerek bir mezarın üzerine çadır kurmuşlar.
Oysa orası bir mezarlıkmış. Mezardaki ölü insan, gece olunca Tebareke Suresi'ni sonuna kadar okumuş.

Daha sonra Peygamberimiz, gelince sormuşlar:
-"Ya Resülullah, çadırımı bilmeden bir mezarın üzerine kurdum, oysa ben oranın mezar olduğunu bilmiyordum.
Ne var ki orası bir mezarmış, mezarda yatan insan gece Mülk Suresi'ni sonuna kadar okudu."

Bunun üzerine Peygamber Efendimiz, şöyle buyurdu:
-"O sure azaptan uzaklaştırıcıdır, azaptan koruyucudur. O korkuyu gidericidir, o sure okuyanı kabir azabından emin kılar."



Büyük sahabilerden Abdullah bin Mes'ud ise Mülk Suresi'nin kabirde insana büyük bir yardımda bulanacağı hakkında şu hadisi nakleder:
"Kişi kabrine getirildiği zaman, önce ayağı getirilir.

Ayakları der ki:
''Benim tarafımdan sizin için bir yol yoktur. Çünkü; bu insan Mülk Suresi'ni okurdu.''

Sonra göğsü veya karnı tarafından gelinir.
Onlar da aynı şekilde şöyle der:

''Benim tarafımdan sizin için bir yol yoktur. Çünkü; bu insan Mülk Suresi'ni okurdu.''

Sonra başı tarafından gelinir. O da aynı şekilde,
''Benim tarafımdan sizin için bir yol yoktur. Çünkü; bu insan Mülk Suresi'ni okurdu.'' der.



O engelleyicidir, insanı kabir azabından korur. Kim onu gece okursa sevabı daha çok olur ve güzelleşir."

"Kim her gece Mülk Suresi'ni okursa Allah ondan kabir azabını engeller" hadisini rivayet eden
bir başka sahabi de "Resülullah'ın zamanında biz bu sureye engelleyici ismini vermiştik" diyor.



Mülk Suresi, okuyan kişiyi diğer menzillerinde de yalnız bırakmıyor. Mahşerin dehşeti zamanında şefaat ediyor.

Peygamber Efendimiz bu müjdeyi şöyle veriyor:
"Kur'an'da otuz ayetlik bir sure vardır. Okuyan kimseye bağışlanıncaya kadar şefaat eder. O da Mülk Suresi' dir."

Sure bununla da kalmıyor, mü'mini cennete kadar taşıyor.



Peygamber Efendimiz, şöyle buyuruyor:

-"Kur'an'da bir sure vardır, okuyan kimseyi cennete sevk etmek için uğraşır."

Bu kadar fazileti bulunan bir sureyi okumak yetmez, mümkünse ezberlemek de lazım.
Bu teşviki Peygamberimiz yapıyor:

-"Tebarekellezi bi-yedihi'l-mülk'ün her mü'minin kalbinde olmasını isterdim."



İbni Abbas ise bu paylaşımı geliştirmemizi istiyor ve
bir zatla aralarında şu konuşma geçiyor:

-"Sana kalbine ferah verip sevindirecek bir hadisten haber vereyim mi?"

Adam,
-"Evet, buyurun" diyor.

İbni Abbas şu bilgiyi veriyor:
- "Tebarekellezi bi-yedihi'l-mülk'ü oku, onu eşine, bütün çocuklarına, evindeki küçüklere ve komşularına öğret. O sure kıyamet gününde okuyan kimse hakkında, Rabbine yalvarır yakarır, onun cehennem azabından korunması için istekte bulunur."
 


Yasin Suresi'nin Peygamber Efendimizin yanında çok ayrı bir yeri vardır.

Yasin'e "Kur'an'ın kalbi" diyen Sevgili Peygamberimiz,
"Bir kimse, Allah'ın rızasını ve ahiret günü saadeti niyetiyle Yasin'i okursa geçmiş günahları bağışlanır."



Bir başka hadislerinde de
"Her şeyin bir kalbi vardır. Kur'an'ın kalbi de Yasin'dir.
Kim Yasin'i okursa, Kur'an'ı on kere hatmetmiş gibi Cenab-ı Hak ona sevap yazar"
buyururlar.





Yasin'i hem geceleri, hem de gündüzleri okumak sünnettir. Gece okumanın iki büyük karşılığı vardır.

"Allah rızası için her gece Yasin'i okuyanın bütün günahları bağışlanır" hadisinde birinci sevabı anlatır.

"Her gece Yasin Suresi'ni okumaya devam eden kimse şehit olarak ölür" hadisin de ikinci büyük sevabı bildirir.

Gündüz okumanın mükafatını da Peygamberimiz
"Her kim gündüz vakti Yasin Suresi'ni okursa, ihtiyaçları giderilir"
sözleriyle müjdeler.



Hz. Ebu Zer, Peygamberimiz'le, arasında geçen bir Yasin sohbetini anlatırken der ki:
Bir gün güneş battığı sırada Resülullah'la beraberdim.

Peygamberimiz
-"Ya Eba Zer, biliyor musun, güneş batınca nereye gidiyor" dedi.

Hz. Ebu Zer
"Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedim.

Buyurdular ki:
-"Muhakkak ki, güneş arşın altında secde etmeye gider, secde için izin ister, izin verilir.
Fakat secde ettiği halde kendisinden bunun kabul edilmeyeceği zaman yakındır.
O zaman da izin ister, ancak verilmez.

Kendisine şöyle denir:
-"Geldiğin yere dön, battığın yerden doğ. O da battığı yerden doğacaktır."

Ardından Resülullah (s.a.v.) şu ayeti okudu:
"Güneş de onlar için bir delildir ki, kendisine tayin edilen bir yere doğru akıp gider.
Bu, kudreti her şeye galip olan ve ilmi her şeyi kuşatan Allah'ın takdiridir." (Yasin Suresi, 38.)

Ve ilave etti:
-"Bu durma hadisesi ne zamandır, bilir misiniz? Bu zaman, kişiye imanının fayda vermeyeceği, artık inançsız hale geldiği zamandır."



Yasin manevi bir cankurtaran simididir.
Peygamber Efendimiz, bu konuda
"Yasin'i ölmekte olanlarınızın yanında okuyunuz" ve "Yasin'i ölülerininiz üzerine okuyunuz"
buyurarak Yasin'in feyzinden sekeratta olanların ve ölmüşlerin de nasiplenmesini ister.



Okunan Yasin'leri bütün mü'min ruhlara bağışlamak lazım. Çünkü her bir Yasin her ruha bölünmeden ulaşır.
"Nasıl ki bir lamba yansa, karşısındaki binlerce aynanın her birine tam bir lamba girer.
Aynen öyle de bir Yasin-i Şerif okunsa, milyonlarca ruha hediye edilse, her birine tam bir Yasin-i Şerif düşer."
 


Nazar Değmesi
Belli kimselerde bulunduğuna inanılan; insanlara, özellikle çocuklara, evcil hayvanlara, eve, mala mülke,
hatta cansız nesnelere de zarar veren, hastalık yapan bakıştaki çarpıcı ve öldürücü güçtür.



Peygamberimiz, nazar ile ilgili olarak,
“Hoşa giden bir şeyi görünce, "Maşaallah la kuvvete illa billah" denirse o şeye nazar değemez.” buyurdu.



Peygamber Efendimiz
''Sizden biri kendinde, malında veya kardeşinde hoşuna giden bir şey görürse dua etsin. Zira nazar haktır.'' (Hadis-i Şerif)



''Müşriklerden nazarı çok kuvvetli bir adam
3 gün evine kapanıyor. Evinden çıktıktan sonra neye nazar ediyorsa, nazarı değiyor.. Koyunlara, insanlara.

Bunu öğrenen müşrikler, bu adamı Peygamberimize gönderiyorlar.
Fakat Allah'ın yardımıyla, Peygamberimize nazarı değmiyor.''
 


Nazara Karşı Peygamber Efendimizin okudukları

Fatiha Suresi.- Kafirun Suresi.- İhlas Suresi.- Felak Suresi.- Nas Suresi. ve Ayet-el Kürsi.



Peygamber Efendimizin torunlarını nazardan korumak için okudukları dua:
''Eüzu bi-kelimatillahi't-tammeti min külli şeytanin ve hammetin ve min külli aynin lammetin.''

Anlamı
Her şeytandan ve zehirli haşarattan ve dokunan her türlü gözden Allah'ın mükemmel olan sözlerine Kur'an'a sığınırım.(Hadis-i Şerif)



''Maşaallahü la kuvvete illa billah.''

Anlamı
(Emir,Allah'ın dileğidir. Kuvvet ve kudret ancak Allah'ın tevfiki yardımı iledir.)



Müşrikler, Peygamber Efendimize olan kin ve hasedlerinden dolayı, O'nu gözleri ile öldürmek istiyorlardı.
Yani, gözleriyle ona nazar ediyorlar ve onu kıskanıyorlardı. Eğer Allah'ın koruması olmasaydı ona fenalık yapacaklardı.



Allah, hasedcinin şerrinden, kendisine sığınmazı emretmektedir.
'' De ki; karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran, sabahın Rabbine sığınırım, yarattığı şeylerin şerrinden, karanlık çöktüğü zaman, bastıran gecenin şerrinden, sihir yapmak için düğümlere üfleyen büyücülerin şerrinden ve kıskandığı zaman, kıskanç kişinin hasedinden Allah'a sığınırım. (felak suresi)



Bazı kimselerin gözlerinde bir hal vardır ki konsantre baktığı kişi, eşya, hayvan, v.s. çeşitli nazarlar verir.

Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
-Göz değmesi hak ve gerçektir. Eğer kaderin önüne geçen bir şey olsaydı nazar onun önüne geçerdi.



Peygamber Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
-Allah'ın kaza ve kaderinden sonra benim ümmetimden ölenlerin çoğu göz değmesindendir.



Nazar
İnsanı mezara, deveyi kazana koyar. Nice yiğitler vardır ki, nazar onları mezara koymuştur.
Nice güçlü develer vardır ki, nazar onları kazana koymuştur.
 


Yüce Allah (c.c.), kulu ve Resulü Hz. Muhammed (s.a.v.) Efendimize hitaben şöyle buyurmaktadır:
"Doğrusu inkar edenler, Kur'an'ı duydukları vakit (sana olan düşmanlıklarından dolayı) neredeyse gözleri ile seni yere sereceklerdi!
Hala da (senin için):
Mutlaka o, delidir! Diyorlar.
Halbuki Kur'an, bütün alemler için, bir öğütten başka bir şey değildir." (Kalem, 68/51-52)

Her şey Allah (c.c.)'ın takdiri ile olur.
Şifayı verecek olan da bizzat Allah (c.c.)'ın kendisidir. O, bir şeyi sebep kılmıştır.

Gözdeğmesi (nazar) iki sebepten dolayı olur:
Biri, şiddetli düşmanlıktır. Diğeri de, bir şeyi beğenip onu güzel bulmasıdır.



Nice kimse vardır ki,
Allah (c.c.), ona bolca mal ve nimet vermiştir de, bir hasedcinin nefsi o nimetlere takılmıştır.
Böylece o adamın malı, bir felakete ve zarara uğramıştır. Yahut bütün malı ve mülkü yok olup gitmiştir.

Yine nice insanlar ve özellikle de bazı kadınlar vardır ki,
Allah (c.c.), onlara son derece fiziki güzellik vermiştir de, bir hasedcinin nefsi o güzelliklere takılmıştır.
Böylece o güzele bir felaket.
Yahut bir hastalık,
Ya da benzeri bir musibet gelmiştir de, uzman doktorlar onun tedavisinden aciz kalmışlardır.
 
[video=youtube;0z6pY_Gk980]http://www.youtube.com/watch?v=0z6pY_Gk980[/video]

Allah vergisi bir sesi var, İsmail Coşar'ın Maşaallah
 
Ellerinize sağlık... Allah şeffatine nail olmayı nasip etsin..

*konunun hiç bir başlığa uymamasına üzüldüm herşeyin olduğu koca sitede dinimize ait paylaşımların bulunabilceği bi kategori olmaması üzücü...
 

Merhaba karanfilce
Amin inşallah..

bu gece dualarınızda benide unutmayın,



Konunun Bu Başlıkta Oluşu Geçici Bir Durum
Konu '' Özel Günler Ve Haftalar başlığındaydı, ilk orada açmıştım konuyu, bu sabah buraya taşındı..
Oradaki bütün konular bu başlığa taşındı..
Orada düzenleme varmış, daha sonra düzenleme bitince oraya yeniden taşınacak inşaallah

Geçici bir durum bu
 


Peygamber Efendimiz, şu dua yı çok yapardı:
'' Ey kalpleri çeviren Allah'ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl''
 
[video=youtube;ii6oK2fAFKY]http://www.youtube.com/watch?v=ii6oK2fAFKY&feature=player_embedded[/video]
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…