Mustafa Kemal Atatürk Hayranlarının Kulübü

Keşke zamanı durdurma imkanım olsa ve Atamızın yaşadığı yıllara dönebilsem .Onu çok özlüyorum .Nur içinde yatsın .
 
tabiki bende geldim atamızla ve ilkeleriyle ilgili herşeyde sonuna kadar varım çok sıkı bir kemalistim lerenim sana bu kulübü açtığın için teşekkür ederim bende yoğun işlerimi bitirip burada güzel paylaşımlarda bulunacağım hemde seve seve
 
*Cumhuriyet ahlak üstünlüğüne dayanan bir ülküdür;Cumhuriyet erdemdir.

*Yeni nesil, en büyük cumhuriyetçilik dersini bugünkü öğretmenler topluluğundan ve onların yetiştirecekleri öğretmenlerden alacaktır. 1924

*Hiçbir sözümde milletime karşı geri alma durumunda kalmadım. Onları söylerken bir hayal peşinde koşan gibi, hayal şakıyan bir şair gibi değil, onları söylemekliğim bu milletteki kabiliyet unsurlarını bilmekliğimden idi.1923

*Milletimiz çok büyüktür. Hiç korkmayalım. O, esaret ve aşağılığı kabul etmez.1919


Ne kadar aydın bir insan :asigim:
 


TBMM Başkanı Mustafa Kemal, Birinci İnönü Savaşı sırasında Dikmen sırtlarında dinlenirken (1921)

En çok içimi acıtan fotoğrafıdır. Bu vatanı vatan yapmak için ömrünü verdi, çevresinde mandacılığı savunan o kadar insan vardı, ama kolay yolu değil zor yolu seçti, bağımsız bir Türkiye , bağımsız bir ulus içindi tüm gayreti.
Şimdi dökülen kanların, çekilen sıkıntıların hakkını verebiliyor muyuz ?
 
ATATÜRK’ÜN OTUZ ÖZELLİĞİ

1.”ATA” LAFINI SEVMEZDI
“Atatürk” hitabını ilk kez donemin Türk Dil Kurumu Başkanı bir konuşmasında kullanmış, Mustafa Kemal de çok beğenerek soyadı olarak
almıştı.Kendisine” Ata” diye hitap edilmesinden hiç hoşlanmazdı.

2.EN SEVDIGI YEMEK
Manastır Askeri Lisesi yıllarından kalan bir alışkanlıkla hayati boyunca en
sevdiği yemek kuru fasulye ve pilav olarak kaldı. Tatlıya düşkün değildi
ama cani istediğinde çok sevdiği gül reçelini tercih ederdi.

3.EN BUYUK HAYALI DUNYA TURUNA CIKMAKTI
Ömrü yetseydi bir dünya turuna çıkıp Türk dili ve tarihi üzerindeki
çalışmalarını genişletmek en büyük hayaliydi.

4.BASUCU KITABI “CALIKUSU” YDU.
Binlerce kitabi vardı.Ama bunların arasında bir tanesini hayati boyunca
hatta cephede bile başucundan ayırmadı. Reşat Nuri Güntekin’in unlu
Çalıkuşu” romanını hep yanında taşır, her gün rast gele bir yerinden acar,
birkaç sayfa okurdu.

5.KABUL SALONUNDAKI AT YAVRUSU
Atlardan sonra en sevdiği hayvan köpekti. “Fox” adını verdiği köpeği,
Gazi`nin yatağının ayak ucunda uyurdu. Hayvanlara düşkünlüğü o dereceydi ki
bir gün misafirlerinin de görebilmesi için yeni doğmuş bir tayla annesinin
Çankaya Köşkü kabul salonuna getirilmesini bile emretmişti.

6.TAM BIR SALON ADAMI
En sevdiği dans valsti. Muzik zevki çeşitlilik gösteriyordu.Klasik Bati
müziği dışında Anadolu ezgilerini de severek dinlerdi.

7.GOMLEKLERININ TUMU BEYAZDI
Gömleklerinin hepsi beyazdı. Bu gömlekler ilk yıllarda İsviçre`de özel
olarak dikilirken sonra yerli mali kullanma kampanyasına onculuk edebilmek
için Beyoğlu`nda bir terziye diktirilmeye başlanmıştı.

8.DOLABINDA LACIVERTE YER YOKTU
Takım elbiselerinin tasarımlarını hep kendisi çizerdi.Lacivert takım giymeyi
sevmezdi.

9.OLCULERI
Boyu 1.74 idi.Hayatinin son dönemlerine kadar 76 olan kilosu hastalığının
ilerlemeye başlamasıyla 46′ya kadar düşmüştü. 43 numara siyah rugan ayakkabı
giyerdi.

10.RUMELI SIVESI
Özenli ve temiz bir Türkçe konuşurdu. Ancak bazı kelimeleri Rumeli şivesiyle
telaffuz ederdi.

11.HAZIN BIR HIKAYE
Hayatında bir donem çok önemli yer tutan Mustafa Kemal`in evlenmesinden
sonra hayatına trajik bir şekilde son veren Fikriye Hanım`in mezarının
nerede olduğu bilinmiyor.

12.CUMHURBASKANLIGINDAN SIKILIYORDU.
Hayatinin çoğunu geçirdiği savaş cephelerinden sonra Cumhurbaşkanı olarak
geçirdiği yıllar ona bir tecrit yaşantısı gibi geliyor, çok sevdiği
halkından ve sade bir vatandaş yaşamından uzaklaştığını düşünüyordu.

13.PAPA`NIN TEMSILCISINE ELBISE
Kıyafet Kanunu çerçevesinde tüm din adamlarının dini kıyafetleriyle sokağa
çıkmaları yasaklanınca, Monsenyor Roncalli`ye kendi terzisi Kemal Milaslı
eliyle bir koleksiyon hazırlattı.

14.KENDISI TIRAS OLMAZDI.
Sabah kahvaltılarıyla arası hiç hoş değildi.Yataktan kalkar kalkmaz
odasındaki divanın üzerine bağdaş kurarak oturur, günün ilk kahvesini
sigarasını içerdi.Bir özelliği de kendi kendine tıraş olmamasıydı.

15.DUZEN TAKINTISI VARDI
Evinde ,çevresinde hatta konuk olduğu evlerde bile eğri duran eşyaları
düzeltmeden rahat edemezdi.

16.HOSGORULU LIDER
Koylunun birinin gazete kağıdına sardığı tutunu içmeye çalışırken eli
yanmış,”Alin bunu kendi içsin” diyerek Atatürk`e
küfretmişti.Mahkemeye çıkarılacaktı. Atatürk olayı dinledikten sonra “Onu
mahkemeye vereceğinize doğru dürüst sigara içmesini temin edin” dedi.

17.SIGARA PAZARLIGI
Hastalığının başlangıcında kendisini muayene eden Dr.Fissinger günde kaç
paket sigara içtiğini sormuş, Atatürk “sekiz” demişti. Doktor bunu günde bir
pakete indirmesi gerektiğini söyleyince gülümseyerek cevap vermişti:”Ben
zaten bir paket içiyorum. Bundan sonra bunu sizin izninizle yapacağım”.

18.”BU NASIL HALKCILIK?”
Bir sabah milletvekilleri ile trene binmişti.Kondüktörün milletvekillerinden
bilet parası almamasına şaşırmış nedenini
sormuştu.Trenin milletvekillerine bedava olduğunu öğrenince epey
sinirlenmiş, “Ne de güzel halkçılık ama” demişti.

19.”LAIKLIK ADAM OLMAKTIR!”
İlk mecliste bir oturum sırasında üyelerden biri laikliğin ne manaya
geldiğini anlamadığını söyleyince Gazi çok sinirlenmiş ve elini
kürsüye vurarak bir din bilgini olan üyeye cevap vermişti: “Adam olmak
demektir hocam,adam olmak!”

20.KURBANLARI BAGISLARDI
Gittiği yurt gezilerinde kendisi için kurban edilen hayvanlara bakamaz böyle
durumlarda sırtını döner yada kesilmelerini engellerdi.

21.YABANCI DILE MERAKI
Askeri lisede öğrenmeye başladığı Fransızca’yı sonraki yıllarda geliştirdi.
Zengin bir kelime bilgisi vardı. Konuşurken araya
Fransızca sözcükler de eklerdi.

22.FASULYESINE POKER
Kumardan hoşlanmaz ama arkadaşlarıyla fasulyesine poker oynardı.Oyun sonunda
kazandıklarını iade ederdi.

23.KAN GORMEYE DAYANAMAZDI
Cephelerde düşmanla göğüs göğse savaşmış biri olarak en ilginç özelliği
savaş meydanları dışında kan görünce fenalaşmasıydı.

24.KULAKLARI DUYAN TEK KISI.
Fransız tarihçisi Herriot Ankara`ya geldiğinde Gazi`nin kulaklarının duyuyor
olmasına şaşırmış anılarında bunu esprili bir dille anlatmıştı: “T.C`de bir
tane kulakları duyan kişi var onu da Cumhurbaşkanı yapmışlar”.

25.BIR RICASI BAS ACTIRDI
Bir gün halk arasında dolaşırken çarşaflı bir kadına rastlamış, “Hafız Hanim
benim hatırım için başındaki örtüyü açar mısın?” diye sormuştu. Kadın bas
örtüsünü açarak , Atatürk`un önünde eğildi ve ellerini öptü.

26.BILARDO VE YUZME
Sportmen kişiliği vardı. Her gün at biner , yüzmeye gider ve bilardo
oynardı.

27.EN BASARILI DERS.
Eğitim hayati boyunca en basarili dersi matematikti. Pozitif bilimlere
ilgisi hayati boyunca surdu.

28.YAGCILARA GECIT YOK
Yağcılara çok kızardı Bir aksam sofrasıda kendisine gereksiz şekilde iltifat
eden Abdulhak Hamit`e müdahale etti.

29.SON YILBASI GECESI
1937`yi 1938`e bağlayan son yılbaşı gecesini Dışişleri Bakanı Tevfik Rustu
Aras ile bas basa geçirmişti. O gece dolabındaki bazı elbiseleri bakana
hediye etmişti.

30.KOSKTEKI GUVERCINLIK
Kuşları çok severdi.Çankaya Köşkü`nde özel bir bakıcının ilgilendiği
güvercinliği var
Alıntı
 
Mustafa Kemâl Atatürk
1881 Selânik -1938 İstanbul



Mustafa Kemâl Atatürk 1881 yılında Selânik'te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi'ndeki üç katlı pembe evde doğdu.




Babası bir gümrük memuru olan Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın'dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf kâtipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.


Zübeyde Hanım





Ali Rıza Efendi

 
Mustafa Kemal Atatürk



Mustafa Kemal Atatürk
Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Doğum tarihi 19 Mayıs 1881
Doğum yeri Selanik, Osmanlı Devleti
Ölüm tarihi 10 Kasım 1938
Ölüm yeri Dolmabahçe Sarayı, İstanbul
Rütbesi Osmanlı: Mirliva

Türkiye: Müşir (Mareşal)
Kumanda ettiği birlikler 19.Tümen, 16.Kolordu, 2.Ordu, 7.Ordu, Yıldırım Orduları Grubu, 9.Ordu (3.Ordu), Türkiye Büyük Millet Meclisi Ordusu
Madalyaları Bakınız: Atatürk'ün aldığı madalyalar ve madalyonlar
Savaşlar Trablusgarp Savaşı, Balkan Savaşı, Birinci Dünya Savaşı (Çanakkale Savaşı, Filistin-Suriye Savaşı), Kurtuluş Savaşı
TBMM Başkanlığı 24 Nisan 1920-29 Ekim 1923
Cumhurbaşkanlığı 29 Ekim 1923–10 Kasım 1938
CHP Genel Başkanlığı 9 Eylül 1923–10 Kasım 1938
 

boyu 1.68 olması lazım
hatta bu konu biraz abartıldı malum bal mumu heykeller yapılıyor ya işte orda halkımız tepki bile gösterilmiş Atamızın boyu 168 olamaz diyede heykelin boyu 1.85 e uzatılmış
ama gerçek olan 1.68 arkadaşlar zaten genelde büyük liderler ve dahiler böyle genelde ufak tefek adamlardır beden olarak
 
Mustafa Kemal Atatürk 1881 yılında Selânik’te Kocakasım Mahallesi, Islâhhâne Caddesi’ndeki üç katlı pembe evde doğdu.

Babası Ali Rıza Efendi, annesi Zübeyde Hanım'dır. Baba tarafından dedesi Hafız Ahmet Efendi XIV-XV. yüzyıllarda Konya ve Aydın’dan Makedonya'ya yerleştirilmiş Kocacık Yörüklerindendir. Annesi Zübeyde Hanım ise Selânik yakınlarındaki Langaza kasabasına yerleşmiş eski bir Türk ailesinin kızıdır. Milis subaylığı, evkaf katipliği ve kereste ticareti yapan Ali Rıza Efendi, 1871 yılında Zübeyde Hanım'la evlendi. Atatürk'ün beş kardeşinden dördü küçük yaşlarda öldü, sadece Makbule (Atadan) 1956 yılına değin yaşadı.

Küçük Mustafa öğrenim çağına gelince Hafız Mehmet Efendi'nin mahalle mektebinde öğrenime başladı, sonra babasının isteğiyle Şemsi Efendi Mektebi'ne geçti. Bu sırada


babasını kaybetti (1888). Bir süre Rapla Çiftliği'nde dayısının yanında kaldıktan sonra Selânik'e dönüp okulunu bitirdi. Selânik Mülkiye Rüştiyesi'ne kaydoldu. Kısa bir süre sonra 1893 yılında Askeri Rüştiye'ye girdi. Bu okulda Matematik öğretmeni Mustafa Bey adına "Kemal" i ilave etti. 1896-1899 yıllarında Manastır Askeri İdâdi'sini bitirip, İstanbul’da Harp Okulunda öğrenime başladı. 1902 yılında teğmen rütbesiyle mezun oldu. Harp Akademisi'ne devam etti. 11 Ocak 1905'te yüzbaşı rütbesiyle Akademi'yi tamamladı. 1905-1907 yılları arasında Şam’da 5. Ordu emrinde görev yaptı. 1907'de Kolağası (Kıdemli Yüzbaşı) oldu. Manastır’a III. Ordu'ya atandı. 19 Nisan 1909’da İstanbul'a giren Hareket Ordusu'nda Kurmay Başkanı olarak görev aldı. 1910 yılında Fransa'ya gönderildi. Picardie Manevraları'na katıldı. 1911 yılında İstanbul'da Genel Kurmay Başkanlığı emrinde çalışmaya başladı.
1911 yılında İtalyanların Trablusgarp’a hücumu ile başlayan savaşta, Mustafa Kemal bir grup arkadaşıyla birlikte Tobruk ve Derne bölgesinde görev aldı. 22 Aralık 1911’de İtalyanlara karşı Tobruk Savaşını kazandı. 6 Mart 1912’de Derne Komutanlığına getirildi.

Ekim 1912’de Balkan Savaşı başlayınca Mustafa Kemal Gelibolu ve Bolayır’daki birliklerle savaşa katıldı. Dimetoka ve Edirne’nin geri alınışında büyük hizmetleri görüldü. 1913 yılında Sofya Ateşemiliterliğine atandı. Bu görevde iken 1914 yılında yarbaylığa yükseldi. Ateşemiliterlik görevi Ocak 1915'te sona erdi. Bu sırada I. Dünya Savaşı başlamış, Osmanlı İmparatorluğu savaşa girmek zorunda kalmıştı. Mustafa Kemal 19. Tümeni kurmak üzere Tekirdağ'da görevlendirildi.

1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı'nda, Mustafa Kemal Çanakkale'de bir kahramanlık destanı yazıp İtilaf Devletlerine "Çanakkale


geçilmez! " dedirtti. 18 Mart 1915'te Çanakkale Boğazını geçmeye kalkan İngiliz ve Fransız donanması ağır kayıplar verince Gelibolu Yarımadası’na asker çıkarmaya karar verdiler. 25 Nisan 1915'te Arıburnu'na çıkan düşman kuvvetlerini, Mustafa Kemal'in komuta ettiği 19. Tümen Conkbayırı'nda durdurdu. Mustafa Kemal, bu başarı üzerine albaylığa yükseldi. İngilizler 6-7 Ağustos 1915’te Arıburnu'nda tekrar taarruza geçti. Anafartalar Grubu Komutanı Mustafa Kemal 9-10 Ağustos'ta Anafartalar Zaferini kazandı. Bu zaferi 17 Ağustos'ta Kireçtepe, 21 Ağustos’ta II. Anafartalar zaferleri takip etti. Çanakkale Savaşlarında yaklaşık 253.000 şehit veren Türk ulusu onurunu İtilaf Devletlerine karşı korumasını bilmiştir. Mustafa Kemal’in askerlerine "Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum!" emri cephenin kaderini değiştirmiştir.

Mustafa Kemal Çanakkale Savaşları’dan sonra 1916’da Edirne ve Diyarbakır’da görev aldı. 1 Nisan 1916’da tümgeneralliğe yükseldi. Rus kuvvetleriyle savaşarak Muş ve Bitlis’in geri alınmasını sağladı. Şam ve Halep’teki kısa süreli görevlerinden sonra 1917’de İstanbul’a geldi. Velihat Vahidettin Efendi’yle Almanya’ya giderek cephede incelemelerde bulundu. Bu seyehatten sonra hastalandı. Viyana ve Karisbad’a giderek tedavi oldu. 15 Ağustos 1918’de Halep’e 7. Ordu Komutanı olarak döndü. Bu cephede İngiliz kuvvetlerine karşı başarılı savunma savaşları yaptı. Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından bir gün sonra, 31 Ekim 1918’de Yıldırım Orduları Grubu Komutanlığına getirildi. Bu ordunun kaldırılması üzerine 13 Kasım 1918’de İstanbul’a gelip Harbiye Nezâreti’nde (Bakanlığında) göreve başladı.

Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf


Devletleri’nin Osmanlı ordularını işgale başlamaları üzerine; Mustafa Kemal 9. Ordu Müfettişi olarak 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıktı. 22 Haziran 1919’da Amasya’da yayımladığı genelgeyle “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararının kurtaracağını ” ilan edip Sivas Kongresi’ni toplantıya çağırdı. 23 Temmuz - 7 Ağustos 1919 tarihleri arasında Erzurum, 4 - 11 Eylül 1919 tarihleri arasında da Sivas Kongresi’ni toplayarak vatanın kurtuluşu için izlenecek yolun belirlenmesini sağladı. 27 Aralık 1919’da Ankara’da heyecanla karşılandı. 23 Nisan 1920’de Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulması yolunda önemli bir adım atılmış oldu. Meclis ve Hükümet Başkanlığına Mustafa Kemal seçildi Türkiye Büyük Millet Meclisi, Kurtuluş Savaşı’nın başarıyla sonuçlanması için gerekli yasaları kabul edip uygulamaya başladı.

Türk Kurtuluş Savaşı 15 Mayıs 1919’da Yunanlıların İzmir’I işgali sırasında düşmana ilk kurşunun atılmasıyla başladı. 10 Ağustos 1920 tarihinde Sevr Antlaşması’nı imzalayarak aralarında Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşan I. Dünya Savaşı’nın galip devletlerine karşı önce Kuvâ-yi Milliye adı verilen milis kuvvetleriyle savaşıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi düzenli orduyu kurdu, Kuvâ-yi Milliye - ordu bütünleşmesini sağlayarak savaşı zaferle sonuçlandırdı.

Mustafa Kemal yönetimindeki Türk Kurtuluş Savaşının önemli aşamaları şunlardır:
• Sarıkamış (20 Eylül 1920),
• Kars (30 Ekim 1920) ve
• Gümrü’nün (7 Kasım 1920) kurtarılışı.
• Çukurova, Gazi Antep, Kahraman Maraş Şanlı Urfa savunmaları (1919- 1921)
• I. İnönü Zaferi (6 -10 Ocak 1921)
• II. İnönü Zaferi (23 Mart-1 Nisan 1921)


• Sakarya Zaferi (23 Ağustos-13 Eylül 1921)
• Büyük Taarruz,
•Başkomutan Meydan Muhaberesi ve Büyük Zafer (26 Ağustos 9 Eylül 1922)

Sakarya Zaferinden sonra 19 Eylül 1921’de Türkiye Büyük Millet Meclisi Mustafa Kemal’e Mareşal rütbesi ve Gazi unvanını verdi. Kurtuluş Savaşı, 24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’yla sonuçlandı. Böylece Sevr Antlaşması’yla paramparça edilen, Türklere 5-6 il büyüklüğünde vatan bırakılan Türkiye toprakları üzerinde ulusal birliğe dayalı yeni Türk devletinin kurulması için hiçbir engel kalmadı.

23 Nisan 1920’de Ankara’da TBMM’nin açılmasıyla Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu müjdelenmiştir. Meclisin Türk Kurtuluş Savaşı’nı başarıyla yönetmesi, yeni Türk devletinin kuruluşunu hızlandırdı. 1 Kasım 1922’de hilâfet ve saltanat birbirinden ayrıldı, saltanat kaldırıldı. Böylece Osmanlı İmparatorluğu’yla yönetim bağları koparıldı.

29 Ekim 1923’te Cumhuriyet idaresi kabul edildi, Atatürk oybirliğiyle ilk cumhurbaşkanı seçildi. 30 Ekim 1923 günü İsmet İnönü tarafından Cumhuriyet’in ilk hükümeti kuruldu. Türkiye Cumhuriyeti, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” ve “Yurtta barış cihanda barış” temelleri üzerinde yükselmeye başladı.

Soyadı Kanunu gereğince, 24 Kasım 1934’de TBMM’nce Mustafa Kemal’e “Atatürk” soyadı verildi. Atatürk, 24 Nisan 1920 ve 13 Ağustos 1923 tarihlerinde TBMM Başkanlığına seçildi. 29 Ekim 1923 yılında Cumhuriyet ilan edildi ve Atatürk ilk cumhurbaşkanı seçildi. Anayasa gereğince dört yılda bir cumhurbaşkanlığı seçimleri yenilendi. 1927, 1931, 1935 yıllarında TBMM Atatürk’ü yeniden cumhurbaşkanlığına seçti.


Atatürk sık sık yurt gezilerine çıkarak devlet çalışmalarını yerinde denetledi. İlgililere aksayan yönlerle ilgili emirler verdi. Cumhurbaşkanı sıfatıyla Türkiye’yi ziyaret eden yabancı ülke devlet başkanlarını, başbakanlarını, bakanlarını komutanlarını ağırladı. 15-20 Ekim 1927 tarihinde Kurtuluş Savaşı’nı ve Cumhuriyet’in kuruluşunu anlatan büyük nutkunu, 29 Ekim 1933 tarihinde de 10. Yıl Nutku’nu okudu.

Atatürk özel yaşamında sadelik içinde yaşadı. 29 Ocak 1923’de Latife Hanımla evlendi. Birçok yurt gezisine birlikte çıktılar. Bu evlilik 5 Ağustos 1925 tarihine dek sürdü. Çocukları çok seven Atatürk Afet (İnan), Sabiha (Gökçen), Fikriye, Ülkü, Nebile, Rukiye, Zehra adlı kızları ve Mustafa adlı çobanı manevi evlat edindi. Abdurrahim ve İhsan adlı çocukları himayesine aldı. Yaşayanlarına iyi bir gelecek hazırladı.

1937 yılında çiftliklerini hazineye, bir kısım taşınmazlarını da Ankara ve Bursa Belediyelerine bağışladı. Mirasından kız kardeşine, manevi evlatlarına, Türk Dil ve Tarih Kurumlarına pay ayırdı. Kitap okumayı, müzik dinlemeyi, dans etmeyi, ata binmeyi ve yüzmeyi çok severdi. Zeybek oyunlarına, güreşe, Rumeli türkülerine aşırı ilgisi vardı. Tavla ve bilardo oynamaktan büyük keyif alırdı. Sakarya adlı atıyla, köpeği Fox’a çok değer verirdi. Zengin bir kitaplık oluşturmuştu. Akşam yemeklerine devlet ve bilim adamlarını, sanatçıları davet eder, ülkenin sorunlarını tartışırdı. Temiz ve düzenli giyinmeye özen gösterirdi. Doğayı çok severdi. Sık sık Atatürk Orman Çiftliği’ne gider, çalışmalara bizzat katılırdı.

Fransızca ve Almanca biliyordu. 10 Kasım 1938 saat 9.05’te yakalandığı siroz hastalığından kurtulamayarak İstanbul’da Dolmabahçe


Sarayı’nda hayata gözlerini yumdu. Cenazesi 21 Kasım 1938 günü törenle geçici istirahatgâhı olan Ankara Etnografya Müzesi’nde toprağa verildi. Anıtkabir yapıldıktan sonra nâşı görkemli bir törenle 10 Kasım 1953 günü ebedi istirahatgâhına gömüldü.
 
ATATÜRK İÇİN DİYORLAR Kİ!
Türkiye

Mustafa Kemâl Atatürk, hemen her zaman nerede durulacağını bilmiştir. Bu, O'nun pek hayran olduğum meziyetlerinden biriydi. Daima ilerisini düşünmek, daima dikkat, O'nun memleket yolundaki işlerinde hâkim olmuştur.

Mareşal Fevzi ÇAKMAK

Atatürk, seni sevmek millî ibadettir.

Celal BAYAR

Kıvrak ve ahenkli adımlar, zarif ve duygulu bir ruha işaret eden uzun, ince parmaklarla süslü ince bir el. Cömert yüreğine rahatça yer kalsın diye geniş yaratılmış olan omuzlar üstüne ahenkle oturtulmuş bir baş. Her zaman kibar, her yerde büyüklüğünden bir şey kaybetmeden gülen, şakalaşan, yaşayan üstün bir insan.

Avni DOĞAN

Harbiye nezareti için Mustafa Kemâl'i tavsiye et. Harbiyeye O gelmelidir. O'ndan başka orduyu toplayacak kimse yoktur.

Enver PAŞA

Türkiye'de çağdaş düşüncenin ve demokratik düzenin temellerinin atılmasının baş mimari ve öz sahibi Atatürk'tür.

Fethi BOLAYIR

Atatürk, ortayı biraz geçen mutedil ve mütenasip bir vücut üstüne geniş omuzlarda ve geniş bir göğüsle heykele benziyen bir endam taşıyor. Bu heybetli heykele altın sarısı saçlarla, herşeyin ruhuna geçer gibi bakan gök mavisi gözlerle tunçtanmış hissini veren kuvvetli bir simâ ile hakikaten eşsiz bir baş riyaset ediyor.

Belli ki o baş, yalnız Mustafa Kemâl'in değil, bütün Türkler'in başıdır. Ve milletin zekâ ve irade kudretleri orada toplanmıştır.

Dudakların sımsıkı kapanışı, çenenin sağlam ve keskin vaziyeti o eşsiz simadaki irade manâsını büsbütün meydana çıkarır. Sesinde uzaklardan ve derinlerden gelen bir mâden çınlayışı vardır.

Çok doğru, çok iyi konuşuyor. Sözlerinde o kadar külfetsizlik, o kadar açıklık var ki herşeyi bir billûr şeffaflığı ile gördüğünü ve o suretle düşündüğünü bundan sezmemek kabil değildir.

Bir şeyi sorarken ve izah ederken fikirlerini suallerinden sonra anlatır. Eğer yanlış düşünüyorsanız, onunla konuşurken bunu mutlaka kendi kendinize düzeltirsiniz. Çünkü onun sözleri size, hissettirmeden, yeni ve doğru bir kanaat verir.

Dikkat ettiğiniz zaman hissedersiz ki, her meseleye ait olan suali o işin en can alacak noktasına dokunur.

Ayrı ayrı meseleler ve işler hakkında onu biraz dinledikten sonra, imân edersiniz ki, Çanakkale'nin istikbalini Anafartalar'dan İzmir'in ve Türkiye'nin kurtuluşunu Dumlupınar'dan sezen o eşsiz kahraman, yalnız büyük bir asker değildir. Milletin, memleketin her işi, her ihtiyacı; medeniyetin, asrın ve dünyanın her meselesi onun kudretli görüşünden kaçmıyor.

Bazı meşhur insanlar vardır ki şöhretleri hâdiselerden ve tesadüflerden doğmuştur. Onlarla konuştuğunuz zaman hayalindeki büyük adamın yavaş yavaş küçüldüğünü hissedersiniz. Fakat hadiselerin, zaferlerin ve inkılâpların yaratıcısı olan büyük Atatürk'ün huzurunda insan, emsalsiz bir kalp kuvveti kazanıyor.

Türk'ün meziyetlerini görmek ve o meziyetlerden en imkânsız bir zamanda harikalar vücuda getirmek, şüphesiz eşi olmayan bir kudrete delalet ederdi. Fakat, milletin ve memleketin zayıf ve noksan taraflarından daha yüksek bir kudrete ve bir dehâya mütevakkıftı ki, millet birbirinden yüksek olan bu iki sıfatı ancak Atatürk'ten buldu.

Yaradılışın birçok güzellikleri ve birçok büyüklükleri vardır. Fakat şüphe yok ki mükemmel bir insan, bütün güzelliklerden ve büyüklüklerden yüksektir. Buna gönülden iman etmek için, Büyük Atatürk'ün huzurunda bir an bulunmak kâfi geliyor.

İbrahim Alâettin GÖVSA

Atatürk, pozitif düşüncenin, çağdaş medeniyetin, insan haklarının, demokrasinin, sosyal hukuk devletinin daima savunucusu, özgürlüğe susamış milletlerin önderi ve emperyalizmin, insan haklarını çiğneyenlerin amansız düşmanı olmuştur.

Fethi BOLAYIR

Atatürk, büyük Türk, büyük insan. O bize yalnız savaşmayı değil, sevmeyi de öğretti. Onun için bir ve beraberiz.

Prof. Dr. Fevzi ERCAN

Bütün dünyaya kendisini dâhi olarak kabul ettiren bu insanın, her konuda şüphesiz dâhiyane fikirleri olacaktı. Bu fikirleri peşinen bilmeye imkân göremiyorum. Atatürk durumlara göre gerekli tedbirleri almasını çok iyi bilen bir insandı.

Ancak şu vesile ile halk efkârına şunu açıklamak isterim; Atatürk'ün en çok kızdığı cümle "Az gelişmiş ülke" cümlesiydi.

Prof. Afet İNAN

Atatürk, "Yurtta barış, dünyada barış" sözüyle insanlık aleminin en büyük medeniyetçisi ve barışçısı olmuştur.

Fethi BOLAYIR

Hayatta olmayan bir kimsenin, şimdi muhtelif meseleler hakkında ne gibi kararlar vereceğini kesin olarak söylemek elbette doğru ve mantıkî olamaz. Bilhassa bu zat, Atatürk gibi büyük bir dâhi olursa...

Fakat Atatürk'ün hayatında takip ettiği açık sebepleri biraz tetkik edersek, sorunlarınızın cevaplarını ad orada kolayca bulmak kabildir.

1- Atatürk mütemadiyen batılılaşmak yolunda çaba sarfetmiştir. Elbetteki yaşasaydı, aynı yolda ilerleyecekti.

2- O yaşasaydı, hiçbir devlet bizden toprak isteyemezdi. Ve böyle bir talebi şiddetle reddederdi. Lüzumuna göre her yabancı memleketle tam karşılıklı olarak anlaşma yapmak taraftarı idi. Yaşasaydı bu itiyadı da devam edip giderdi.

3- Hayatın her politikasını; lâiklik esasına dayanan inkılâplarıyla tesbit etmişti. Yaşasaydı bu politikada devam edeceği tabiîydi. Memleketin efendisi dediği köylüler ile köyleri kalkındırmak da bu politikanın esaslarından biriydi.

Hasan Rıza SOYAK
Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri

Savaş meydanlarının muzaffer kumandanı, barış masalarının ateşli savunucusu, hürriyet ve bağımsızlık aşığı; demokrasi, millî egemenlik ve millî hâkimiyetin ateşli taraftarı K. ATATÜRK, bilim ve tekniğin aydınlığında çağdaş Türkiye'yi kurmayı, Cumhuriyeti emanet ettiği gençliğe esas hedef olarak göstermiştir.

Fethi BOLAYIR

1- Batı medeniyetçisi Atatürk'ün "İkinci Dünya Savaşı'ndan sonraki bloklaşmada" alacağı yer, hiç süphe yok ki, demokrasi cephesinde olacaktı. Zaten, İtilâf Devletlerine karşı büyük zaferi kazanır kazanmaz politikamıza verdiği yön, her bakımdan bunu gösteriyordu.

İngiltere ve Amerika ile dostluk münasebetlerimiz daha o zamandan beri başlamıştır.

2- Buna göre, Atatürk hem İkinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında İngiliz ve Fransızlarla yaptığımız Üçüzlü Anlaşmayı, hem de savaştan sonraki Türk-Amerikan ittifakını (milli menfaatlerimiz bakımından daha sağlam esaslara bağlamak şartı ile) tasvip ve kabülde asla tereddüt etmeyecektir.

3- Atatürk sağ olsaydı bugünkü iç politikamız, herhalde O'nun büyük otoritesi sayesinde, şimdi içinde bocalandığımız kargaşalık duruma yol açacak güçsüzlüğe düşmezdi.

Yakup Kadri OSMANOĞLU

1- Tereddütsüz hürriyet cephesini tercih ederdi. Atatürk bir bağımlaşmacı idi. Sağlığında, Balkan Devletleri ve Sadâbat Paktı Devletleriyle bağımlaşma halinde dış politikasını görmüştür.

2- Amerika ile ittifak ederdi. Bu ittifak başka, ikili anlaşmalar başkadır. Amerika'nın Türkiye'yi Rusya pençesinden kurtardığına şüphe yoktur.

3- İç politikada gericiliğe ve komünistliğe nefes aldırmazdı. Bugünkü Anayasa rejimini benimserdi.

Falih Rıfkı ATAY

Atatürk'ün, dolayısıyla Türk Milletinin ve gençliğinin hayat felsefesi olan Atatürkçülük, millî iradenin mutlak üstünlüğüne ve millî egemenliğin kayıtsız şartsız millete ait olduğu esasına dayanır.

Fethi BOLAYIR

1- Atatürk pek tabi ki, Batı hürriyet cephesini seçerdi. Zaten sağlığında da gösterdiği tutumda Batıya yaklaştığını ispat etmişti. Delilleri Balkan İttifakı ve Sadâbat Paktı'dır.

Atatürk her zaman batıyı örnek almış ve Türk Milleti'ni batı medeniyetlerinin seviyesine ve hattâ üzerine çıkartmayı düşünmüştür.

O büyük insan, Türk'e Türk olduğunu öğretebilen ve bu millete Türk'lükten gurur duyma şuurunu aşılayan kimsedir.

2- Gerçi sağ olsaydı; Rusya sizden üs ve üç vilâyeti geri isteyebilir miydi? Bu düşündürücü bir sualdir. Zira Atatürk gibi bütün cihanı otoritesi ile büyüleyen bir insanın karşısında yabancı devletlerin takınacağı tavır da başka olabilirdi.

Çağımız, bütün milletlerin birbirlerine dayanak ve yardımcı oldukları bir çağdır. Biz şüphesiz bu birliklerin dışında yalnız ve tek olarak kalamayız. Bu bakımdan fikrime göre Atatürk Amerika ile ittifak ederdi.

3- Bugünkü iç politikasına gelince; Atatürk huzur ve sükûn isteyen bir insandı. Bu millete de vermek istediği şey bu idi.

Yurtta huzurun olabilmesi için hiçbir şeyden çekinmezdi. Hareketin tarzına göre icabında sert, icabında ise yumuşak tavırlar takınabilirdi. Nitekim Kubilây hâdisesini haber alır almaz, Edirne'den hemen Menemen'e gelmiş ve suçluların kafasını ezmiştir.

İsmail Hakkı TEKÇE
Muhafız Alay Komutanı
 
1- Bizim tuttuğumuz siyaset mâlum. Bitaraf kalmak. Sağla da dost, solla da dost. Bu dostlardan biri, bizi öbürü aleyhine teşvik ederse, kendisine; ileri gitme, öbürüyle birleşip senin aleyhine yürürüz, diyebilirdik.

Demek ki, hürriyet içinde bitaraf kalmak başlıca poblemimizdi.

2- Bu sorunuza cevap vermek için kendimi yetkili göremiyorum. Zira Atatürk öyle bir dâhidir ki, zemine ve zamana göre hareket etmesini gayet iyi bilirdi. O, halde vatanın menfaatleri için uygun gördüğü şekilde hareket edebilirdi.

3- İç politikada Atatürk daima terakkici idi. Benim bildiğime göre inkılâplarından taviz vermezdi.

Yusuf Kemal TENGİRŞENİK

Türk'ün istiklâl ve hürriyetinin karanlıklara gömülmek üzere olduğu bir sırada, bir güneş gibi Anadolu ufuklarında doğan Gazi Mustafa Kemâl, bu karanlıkları nuruyla boğdu. Karanlıkların içine düşmüş ve acılarla kıvranan Türk Milleti'nin beklediği aydınlığı, O getirdi. Kurtuluş yolunu, O gösterdi. Türk'ün Kurtuluş Savaşı'nın destanını, O yazdı. Milleti'nin beklediği özlemi, O giderdi.

Fethi BOLAYIR

Türk insanı kendine güveni, kazanma azmini ve yenilmezliğini ondan öğrendi. O'nun yolunda ebediyyen muzaffer olacaktır.(1988)

Prof. Dr. Fevzi ERCAN

Şimdiye değin hiçbir yerde rastlamadığımız bir bilgi, bir meraklının sorusu ile araştırma konusu oldu: Atatürk'ün boyu ne kadardı? Gerçekten bu yolda bir kayda rastlamış değildik. İbrahim Alaattin GÖVSA, Atatürk'ü şöyle anlatır. "Atatürk, uzuna yakın orta boylu idi. Endamı, çok biçimli olduğu için daima daha boylu hissini vermiştir."

Orta boydan uzun boya geçişin çizgisi nereden başlar? Gövsa'nın tanımlamasına bakılırsa" endamı biçimli olduğu için daima daha boylu hissini" veren Atatürk'ün orta boylu olması gerekiyor. Nitekim, araştıranlardan biri O'nun 1.68 boyunda olduğunu söyledi. Bu bizim "heybetli" yapılıştı tasarladığımız bir büyük adam için az bulduğumuz bir uzunluktu. Neden büyük adamlar boyu bosu gerekli sayarız? Tarihte birçok büyük adam orta hattâ kısa boyludur. Bu biraz çocukça bir tasarlayış değil midir? İlk okulda iken, birkaç çocuğun, ancak birbuçuk metre yükseklikten kim atlıyabilirdi? Hiçbiri, buradan kolayca atlanabileceğini sanmıyordu. Sonunda içlerinden birisi kesip attı.

"Buradan Mustafa Kemâl Paşa bile atlıyamaz!"

Atatürk için birtakım "dış heybet" öyküleri anlatılmıştır. Gözlerine bakılamazmış. Bir elçi, onunla karşılaşır karşılaşmaz heyecandan ayakları kaymış, boylu boyunca yere yuvarlanmış.

Mithat Cemal Kuntay'ın, Atatürk'ün heykellerini yapan İtalyan heykelcisi Kanonika'ya seslenen bir şiiri vardır. Bu şiirinde, onun madde olarak büyüklüğünü, anlam olarak büyüklüğü ile karıştırarak anlatmayı denemiştir.

"Elbet de bilirsin onu herkes gibi kimdir?
Lakin onu sen anlıyamazsın; o bizimdir.
Bilmem ki bu ellerle o temsil edilir mi?
Diye başlıyan şiir şöyle biter:

"İnsan boyu olsun, fakat iflâke sürünsün,
Göğsünde de bir milletin eb'adı görünsün.
Dağ parçalarından da mehib olsun omuzlar,
Sırtında bütün memleketim var, vatanım var."

Ozan, büyük adamın omuzlarını dağ parçalarından da heybetli görmek istiyor. Anlaşılıyor ki, insanlar büyük adamları kesin olarak boylu boslu görmek istiyorlar. "İnsan boyu olsun, ama göklere sürünsün!"

Atatürk'ün asker giyimi ile yapılmış bir resmi vardır. beden çok uzun ve iri, baş ise küçüktür. Bu ölçüsüzlüğü de bir öykü ile açıklarlar. Ressam Atatürk'e, boyunu nasıl yapacağını sorar, o da, ileride duran bir Mehmetçiği gösterir; onun boyunu örnek almasını söyler. Gerçek mi değil mi, bilmiyoruz. Bildiğimiz, ressamın da, O'nu iri yarı çizmek hevesine aldanmış olduğudur.

Mithat Cemal Kuntay, sırtında vatanı taşıyan adamı, mitolojinin Atlası gibi güçlü bir beden içinde göstermesini istiyor heykelciden...

Atatürk'ü Kurtuluş Savaşı'na başladığı 1919 yılında çekilmiş fotoğraflarında, solgun yüzlü, ince bedenli, uzun boylu, arkadaşlarının yanında çelimsiz kalan bir adam görürüz. İşte o devce işleri bu adam yapmıştır.

Şimdi bir de Atatürk'ü dinleyelim:

"Beni görmek demek behemehal yüzümü görmek değildir. Benim fikirlerimi, benim duygularımı anlıyorsanız ve hissediyorsanız bu kâfidir." (1929)

İşte Atatürk buradadır.

Evet:O'nun sarı saçlarından, mavi gözlerinden, bir incelik simgesi olan bedeninden vazgeçemeyiz. Ama, Atatürk herşeyden önce bir "düşünce" dir. Bu yurdu bir düşünce kurtarmış, bir düşünce yeniden işlemiş ve kurmuştu. Heykelcinin taş üzerinde düşündüğünü söylerler. Gerçekten, taşa oyulan insan bedenleri insan yüzleri de heykelcinin düşüncesinden başka bir şey değildir. Atatürk'ün o, her birimizin başka türlü görmek istediği, çeşitli görünüşlerde tasarladığı bedeni artık toprağa karışmıştır. Üzerinde büyük bir anıt yükseliyor. Ama, Atatürk'ün düşünceleri ortada duruyor. Hem de taptaze. Bunları, söylediği günlerde, yarınlar düşünülerek söylenmiştir. Bu düşüncelerde bir ülkenin gençliği, güvenliği, ışıklı yarını vardır. Atatürk, Türk Milleti'nin ta içinde, onunla birlikte yaşamış, onun bütün varlığını derinden tanımıştır. Yaşadığı sürece, sevgili milletini, gerekliğini duyduğu yaşama felsefesini işlemiş, bu felsefeyi söylevlerinde, konuşmalarında belirtmiştir. Bunlar, şimdi kitaplarda bekliyor. Atatürk'ü bu söylevlerin, konuşmaların içinde bulacağız. O, bütün heybetiyle, dağ gibi tasarladığımız bedeniyle değilse bile, gökler gibi yüksek ulu düşünceleriyle bunların içindedir. Bunların içinde, bir düşünce güneşi gibi parlıyor:

Sami Nâbi ÖZERDİM

Türk istiklâl ve hürriyet destanının, hem en büyük kahramanı ve hem de baş yazarı Atatürk'tür.

Fethi BOLAYIR

Türk hitabetinin timsali Atatürk'tü! O'nun nutukları, en karanlık günlerin ışığı olmuştur. Millî mücadeleye başlarken, içerisindeki îmanı, milletine en beliğ sözlerle anlatmıştır. O, dâhi bir kumandan, büyük bir inkılâpçı, eşsiz bir politika adamı idi. Bu vasıfların herhangi birini taşıyan insanın hatip olmasında, başarının yarısı sağlanmış demektir. O, saatlerce konuşur, top gibi gürler, şelâle gibi çağlar, şimşek gibi parlardı.

Ruha hitap eden sihirli bir sesi, dinleyicilerini sürükleyen zarif bir jesti vardı. Nutuk söylerken zekâ dolu gözleri parlar, tatlı siması heybetleşir ve sanki insan değil, bir inkılâp tarihi konuşurdu.

İhtilâle başladığı zaman beyannameleriyle, hitabeler ile milleti başına topladı. Tarihi Birinci Büyük Millet Meclisi'nde gizli ve açık celselerin en kahraman hatibi o idi. O konuşunca dalgalı deniz durulur. O haykırdıkça durgun hava fırtınalaşırdı.

Cumhurbaşkanı olarak seyahatlerinde, millete hitablarında bir başka eda ve başka bir sihir vardı. Hitabet tarihleri O'nu, saatlerin farkına varılmadan dinlenilen yegâne hatip olarak yazacaktır.

Atatürk'ün nutukları inkılâp tarihimizin bir yaprağıdır. Gençliğe hitabını, gelecek nesil zevkle ezberliyecek ve mukaddes emanetini, kurduğu devletin bekçisi olarak muhafaza edecektir.

(Türk Hatipleri) Taha TOROS

O'nun en büyük ideali Türk Milletini ilim ve iktisatta kalkınmış; yorulmadan çalışan bir millet olarak görmekti. Ne yazık ki, bu uğurda yemin eden milletinin azim ve kararını, kazandığı başarılarını göremedi. (1988)

Prof. Dr. Fevzi ERCAN

Doğuşunu asırlardır beklemiştik.... Aramıza nurdan bir hâle ile girdi. Yüksek irade, erişilmez zekâ, derin duygusuyla her dokunduğu yerde, hayatın en coşkun ve berrak pınarları aktı....

Biz ne mesuduz ki; hilkatin en mucizeli bir eserinin aramızda yaşadığını gördük.... Felâket yıllarımızda gizli bir ibadet gibi, onun mukaddes ismini, heyecandan titreyerek ümitle andık.

Asırlar... sonu gelmiyen asırlar?....

Onun mübeccel adını, uzak devirlerde yaşayacak bahtiyar nesillere eriştirin; âlemi hayran eden o kahramanın zafer destanını onlar da bilsin...

Tarihin gördüğü en büyük kahraman kimdir? Diye soranlara bir Türk'ün adını söylesinler....

Onun gölgesinde erişilmez saadetleri idrâk eden nesil, gene sen ne bedbahtsın ki: seni zaferden zafere koşturan, inkılâplar yapan; kudretiyle sana hayatı, neşeyi, ümidi veren bir kahramanın ölümünü gördün... ondaki sonsuz kudreti gördükçe maddi varlığını da biz ölmez sanırdık. Her fâni gibi işte o da öldü; çürüyen et ve kemik, sonra bir avuç toprak !...

Hilkatin üzerinde asırlarca çalışarak vücuda getirdiği bu muhteşem varlık, bir an içinde yok olsun!... Hayır!... Mümkün değil bu, adâlet değil bu.... Kendi iclâlinden azâmet vererek onu böyle kaadir yaratan Rab; meydana getirdiği en mükemmel eserini hiç mahveder mi?.... Buna inanmıyorum.

Fânilikten kurtarmak istediği içindir ki, ona fikrin, dehânın en yüksek cevherini verdi...

O, felâket günlerimizde, bize acıyan Rabbın, milyonlarca Türk'ün dehâsından, zekâ ve irâdesinden teksif edip, Türk dünyasına kurtarıcı olarak gönderdiği bir kudret, yüksek bir fikirdi. Evet şimdiden sonra aramızda dolaşamıyacak!... Bize sonsuz sevgi ve itimat veren güzel yüzünü bir daha göremiyeceğiz!... Bakışlarında şimşeklerin keskinliği olan mavi gözlerin nuru artık bize ışık vermeyecek!....

Hicran büyüktür. Fakat fikrin esas varlığıyla o bizde asıl şimdi yaşıyor. İstikbâlin ebediyete uzanan yollarında, gelecek nesillerin ruhunda da aynı kudret ve canlılıkla yaşıyacak....

Bu ne büyüklük!...

Sen ölmedin!...

Ruhlarımızda ebedlere giden bir imânın timsâlisin!...

Ey Mukaddes fikir!... Ey zafer!

Cafer SENO
 

ben çanakkaleye gittiğimde atamzıın boyunu 1,70 olarak duyunca çok olmuştum
iri yarı bi adam bekliyodum kendi kafamca....
oranın rehberi şöyle anlattı
çanakkale abidesinin boyu 41,70 cm imiş.
40 metre şehitler için+1,70 cm ise atamız için dikildi demişti
 
Samsun ufkunda doğan hürriyet güneşi, Anadolu'daki işgalci güçleri ve teokratik yöneticileri yakıp yoketti. Aynı zamanda aydınlığıyla da esaret altındaki milletlere ışık oldu, aydınlattı. Bu güneş, Mustafa Kemâl Atatürk'tür.

Fethi BOLAYIR

Türkler yirminci asrın fâtihi ve hâkimidirler. Çünkü yirminci asrın en büyük adamını, Türkler yetiştirmişlerdir.

Raif Necdet KESTELLİ

Atatürk, millî devlet olma ihtiyacımızı ve mecburiyetimizi çok iyi değerlendirmiş, akılcı uygulamalarıyla şekil vermiş ve hakiki mecrasına oturtmuştur. Yapılacak yegane iş, O'nun işaret ettiği güzergâhda yola devam etmektir.

Av. Ünsal AKTAŞ

Türk'ün asırlarca orta zamanlara akan gönlünü, Arabistan çöllerine bakan gözlerini, medeniyete, asra ve istikbâle çeviren, Atatürk olmuştur.

Ali Fuad BAŞGİL

Atatürk, biz Türkler kadar, bütün insanlık için de bir ilham kaynağı olmuştur. Onun yaptıkları ve söyledikleri, en derin görüş ve anlayışın, en yüksek yurtseverliğin, en geniş insanlık duygularının birer örneğidir.

Yusuf Hikmet BAYUR

1- Elbette, hiç şüphesiz batı hürriyet cephesini tercih ederdi.

2- Amerika ile ittifakı gayet uygun karşılardı. Yalnız Amerika ile yapacağı anlaşmada, memleketimizin yüksek menfaatlerini çok dikkatle gözetir ve memleketimizin coğrafi durumunun aynı zamanda Amerika'yı da savunmakta olduğunu düşünür, ona göre ikili anlaşmaları bizim için daha faideli şekilde yapardı.

3- Bugünkü iç politikada Anayasa yönünden daha başka olamazdı. Ancak lâiklik işlerinde daha kesin ve daha hassas bir politika güderdi. Bununla demek istiyorum ki, halkın din işlerini ihmal etmezdi. Bilâkis din bilginlerinin daha üstün bir kalite ve bilgi sahibi olmalarını ve bilhassa bunların müsbet ilimlerde de (teknik ve akli bilgiler) rüsuh sahibi olmaları için çalışırdı. Bunu yürekten istiyordu da. Yazık ki, buna ömrü vefa etmedi.

İnkılâplarından da taviz verilmesine asla taraftar değildi. İcap ederse bunun için de sert tedbirler dahi almayı düşünebilirdi. O bu vatanı en çok seven ve vatanın bir an önce kalkınmasını isteyen büyük bir kahramandı.

Fahrettin ALTAY

"Büyük eser yapılması, imkânsızlaşacak bir zamanda olmayacaktır. Bizden sonra gelecek yaratıcılar henüz doğmadılar: Onların bütün şerefleri, şanları ve eserleri, her ne olacaksa doğmuş ve doğacak olanlar için, büyüklük fırsatları değilmidir?

"Gazi, yeni Türkiye'yi çocukluğundan beri kendi benliğinin dibinde yaratmağa başlamıştı. Öyle bir zekâ gibi, öyle bir düşünüş ve duyuş kâbiliyeti gibi, O'nun sabrı ve enerjisi olmadıkça O'na benzeyemeyiz."

"Bir fıkrasından, bir hikâyesinden, bir yazı veya nutkundan hemen anladığımızı sandığımız Gazi, aradıkça yeni bir sır verir. Yaklaşılan bir dağ gibi büyür. Asıl O'nu elimizle tuttuğumuz zamandır ki, artık tamamını hiç göremeyiz."

Falih RIFKI

Olağanüstü kuvvette bir hafıza ile beslenmiş zekâ, ön sezisi ileri, sağ duyusu sağlam, sonucu kestirmesi yanlışsız, muhakemesi isabetli, kararı kesin, icrası çabuk kudreti.

Hülyalar, tasarılar, gizli yayınlar, teşkilâtçılıklar, sürgünler, ihtilâleller, inkılâplar arasında yoğurula-tavlana, henüz genç yaşta iken birçok tecrübeden geçerek olgunlaşmış, ülkülü bir neslin çocuğu!

Çanakkale'de kalbine sarabnel isabet eden, ölmeyen, Sakarya'da attan düşüp kaburga kemikleri kırıldığı halde savaş alanını terk etmeyen, saatlerce konuşan, yorulmadan münakaşa edip, fikir teatisinde bulunan, vücut yapısı bir kaya kadar sağlam olan...

Rüşen Eşref ÜNAYDIN

Atatürk, uzuna yakın orta boylu idi. Endamı pek biçimli olduğu için, daima daha boylu hissini vermiştir. Omuzlarıyla göğsünün geniş ve dolgun olması gövdesine dikkati çeken bir tenasüp temin ederdi. Vücudunda baştan ayağa kadar tam bir ahenk vardı ve hiçbir estetik noksanı göze çarpmazdı. Duruşunda heykelî bir mehabet, hareketlerinde canlı ve çalâk, aynı zamanda zarif bir mümtaziyet gözleri alırdı. Başı, omuzlarıyla göğsünün genişliğine uygun gelecek surette irice ve gayet biçimli olmakla beraber altın sarısı saçlarla daha süslüydü. Bu müstesna saçlar, iki yanı daha açık olduğu için, genişliği artan güzel bir alın mesafesi bıraktıktan sonra başlıyarak arkaya doğru sımsıkı taranmış bulunur ve o erkek baş üstünde bir arslan yelesini hatırlatırdı. Çatık ve kavisli olmayan gür kaşlar, şahlanmış gibi yukarıya ve tersine kıvrılarak yüzün hususiyetini arttırırdı. Ve o gür kaşların altında irice, hafif şehlâ olan gök mavisi gözler, mânası her an değişen ışıklarla parıldar ve şimşeklenirdi. Elmacıklar biraz çıkık, gözlerin arası epeyce açık olduğundan o geniş cephenin altında sima da karşıdan geniş görünür ve burun, kusursuz olmakla beraber, dolgun kanatlarıyla bu adalî yüzün ehemmiyetini besliyecek derecede büyük dururdu. Hele kanatların belirtili kımıldanışları, mizaçtaki fazla duyarlığı meydana vururdu.

İnce dudakların sımsıkı kapanışı, çenenin sağlam duruşu, ruhundaki irade kudretini anlatan bir manâ taşırdı. İnce-uzun parmaklı eller, yıkıcılığı değil, yapıcılığı ifade eden sanatkâr elleri, âhenkli jestlerle zarafet ve talâkatini arttıran o güzel eller Atatürk'ün hususiyetini tamamlar, daima en esaslı noktaları ve varılması lâzım ufukları işaret ederdi.

29 Ekim 1953 Hürriyet Gazetesi

İngiliz ateşemiliteri Armstong, "Mustafa Kemâl" adlı eserinden bir balo gecesi tasvir eder. Oradan, sabaha karşı ayrılanlar arasında, kıravatının düğümüne, elbisesinin ütüsüne kadar, geldiği itina ile yalnız Atatürk'ün çıktığını söylüyor. Zarfına bu kadar ihtimam gösteren bu mazruf, aynı zamanda bir bilgi ve fikir hazinesidir.

Yaptığı işlerden hiçbirisi gelişi güzel şeylerden değildir. Hepsinin üzerinde olgun bir şuurun derin izleri var. İyi düşünen bir dimağda taazzuv eden bu yeni fikirler, günü gelince yumurtalardan fırlayan renk renk civcivler gibi ortaya yayılmış ve seyircileri hayretler içinde bırakmıştır. Bunlar sevimli ideal kuşlarıdır.

Güzellik bu hakikatin âhenginde ve âhenk, o hakikatin güzelliğinde yaşıyor.

Asırları yıl yaparak ilerliyoruz, ölçümüz ziya sür'atidir. Geçmişlerden kalan mirası, tâ düşünce tarzlarına kadar, geçmişe bağışladık. Yepyeni bir duygu sistemiyle, insanlığa model olmağa çalışıyoruz!

Atatürk, işte böyle bir terbiyecidir.

Onu yaptığı işlerle tanımak güçtür, yaşadığı hayat ve düşündüğü şeylerin maddî ölçülere sığmayan yüksek hendesesiyle kavramağa çalışmalıyız. İmkânsızlığa gülümseyen ve boşlukları kucaklar gibi saran bu kudret, meçhûl büyük kudretle en iyi anlaşmıştır.

O, gittikçe farkına varılan derin bir psikoloji, fikirleri istediği kalıba döken bir mantıkçı, dünyaya yol gösteren bir terbiyeci ve nihayet filozofların düşündüğü büyük insan modelidir!

Atatürk öyle bir Cumhuriyet âbidesi kurdu ki, asırların hârikaları tek yıllara sıkışmış, onun ayaklarına yüz sürüyor!...

Tarihin bile kıskanacağı, bu yaratıcı kudret önünde hangi baş eğilmez?..

Hemen tesiri altına düşeceğiniz bu tip de beddi zevkler, en son inkişafiyle yaşamaktadır. Hiçbir artist Atatürk kadar jestlerini konuşturamadı. Belki bütün dünyanın en zevkle giyinen adamı da odur.

Dr. Mesut FANİBİLGİLİ

Atatürk, özellikle bulunduğu toplumda kötümserlik duygularını derhal yıkayan ve memlekette çalışmak için, güçlü, ileri ve mutlu olmak için gereken neşe ve kudreti derhal çevresine aşılayan bir varlıktır.

İsmet İNÖNÜ

Türk Milleti'nin en zengin millî serveti, Atatürk'ün fikir ve düşünceleridir. Bu millî servetin gerçek ve tek mirasçısı da Türk gençliğidir. (1988)

Fethi BOLAYIR

Herşeyden önce kendisinde, durumunda, davranışında, bakışında ve konuşuşunda bir duygusallık, bir çekicilik vardı ki, insanın baştan gönlünü alır, herkesi kendine ısındırırdı.

Prof. Dr. Hikmet BAYUR

Sohbetin tatlılığı, emsalsiz denilecek bir şefti. Ve O'nun yanında daima ilmî içtimaî, herhalde müsbet ve faydalı bir mevzu üzerinde konuşulurdu. Kendisi mücessem irfan ve nezaketti. Muaşeret adâbında, terbiyenin Atatürk'deki kadar asiline başka fânilerde tesadüf edebildiğimi hatırlamıyorum.

Yunus NADİ
 
Muharebe meydanlarında en kahraman asker ve en iyi kumandan, salonda en kibar ve medeni bir adam, bütün memleketi mektep yaparak okutmak isterken, en başarılı bir öğretmen, Devlet Başkanlığında en idareli ve uzak görüşlü bir şef, siyasî davalarda en şaşmaz sezişli bir diplomat, hususî münasebetlerinde en vefalı bir dost, millet ve memleket meselelerinde en ateşli vatansever, ilim araştırmalarında en çalışkan bir mütetebbu. Ne bileyim, herşeyde daima en mükemmel yapmak isteyen adam. Onu ancak Kemâl Atatürk adı ile ifade ediyoruz. Bu adı anarken, bu manâyı hiçbir zaman unutmayalım.

Atatürk'ü bütün hakikatiyle aramak, anlamak ve anlatmak Türk münevverinin baş vazifesidir.

H. A. YÜCEL

Mustafa Kemâl Paşa, mücadeleye atılmasıydı bu memleket kurtulamazdı. Anadolu'nun tehlikeye düşen yerlerinde, batıda, doğuda ve güneyde başlayan ve bir yurtsever düşüncenin mahsulü olan zayıf, fakat millî karşı koyma hareketleri Mustafa Kemal Paşa tarafından birleştirilmesiydi, her biri ayrı ayrı kolayca bastırılabilirdi. Nur içinde yatsın büyük kurtarıcı.

Rauf ORBAY

Yunan orduları, Ankara üzerine yürüyordu. Bir sabah erken, Millet Meclisi'nde toplandık. O'ndan bilgi alacaktık.

Bir Anadolu haritası istedi, getirdik. Kırmızı kalemle, Sakarya arkasında geniş, uzun bir hat çizdi ve bu hattı bize göstererek:

-Düşmanı burada tepeleyeceğiz dedi. İnandık, niçin inandık, nasıl inandık, hâlâ bilmiyorum.

Bu işi üzerine aldı ve düşmanı çizdiği hat üzerinde tepeledi. O, Sakarya'dan Ankara'ya bir çocuk gülümsemesiyle dönmüştü. Yenilgimizle bittiği taktirde Türk bağımsızlığının mutlak ve mutlak sonu olacak bir çarpışmayı kişisel çabalarıyla kazanmıştı.

Hamdullah Suphi TANRIÖVER

Atatürk, Türk Milleti için muazzam bir millî kuvvettir. Varlığımızın en büyük mânevî desteğidir.

Rauf ORBAY

Mesut ve müreffeh Türkiye ideali, Atatürk'ün aydınlık izinde yürümeye and içmiş Türk gençliğinin tek arzusudur. Bu arzu, günden güne yeşererek, güçlenerek nesilden nesile intikal edecektir.

Fethi BOLAYIR

Atatürk, dinamik bir ruha sahiptir. O'na tutulan insan olduğu yerde kalmaz. Atatürk, geliştirici ve genişletici bir düşünceye sahipti. O'nun arkasından gidenler geride kalmaz.

Atatürk bugün için de önderimizdir, ışığımızdır, yarın içinde.

Cemal GÜRSEL

Senin arkandan gelmekle muhakkak muvaffakiyete yürümenin inşirahı vardır. Sen, ebediyete intikâl edince Türk nesilleri senin izinde yürüyecektir. Türk Milleti davasının çıkar yolu ancak senin içindir.

İsmet İNÖNÜ

Atatürk'ün hayatı bir tek ebedi davayı isbat eder. Muzaffer olan daima ve yalnız fikirlerdir.

Sadi IRMAK

Kendisi resimlerinin hepsinden daha sevimli, daha canlı daha müstesna bir simadır. Elmacık kemikleri çıkık, ağız kemikleri kuvvetli ve alnı serttir. Ve bu yüzün görünüşünde çok zahmet çekmiş, çok uğramış, çok düşünmüş kimselerin çehresindeki ifade var; fakat hiçbir yorgunluk belirtisi gözükmemek şartiyle... (1921)

Her kahramanın, her dâhinin mezarı olan kibir ve gurur O'nun semtine bile uğramamıştır. (1922)

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

Bu kudretli adamın umudu kuvvetle değil, zekâda ve haktaydı,

Nurullah ATAÇ

Atatürk, milletinin verebileceği en yüksek ikbal zamanlarında dahi mevkiini fikirleri uğruna feda etmeğe hazırdı. Bütün devrinde hiçbir tavizcilik, hiçbir gerileme, hiçbir tezatlaşma olmamıştır.

Falih Rıfkı ATAY

Herşeyden önce kendisinde, durumunda, davranışında, bakışında ve konuşusunda bir duygudaşlık, bir çekicilik vardı ki, insanın baştan gönlünü alır, herkesi kendisine inandırırdı.

Prof. Dr. Hikmet BAYUR

Büyük asker, büyük ıslahatçı, fakat hepsinin üstünde büyük bir idealistti.

Falih Rıfkı ATAY

O, bu ulusun sağduyusunun gösterdiği yönde, hepimizin mutluluğu için bilimin ışığında yürüdü. Onun için Atatürk'ü anlatan tarihçiler ve O'nun yakınları:

-Atatürk realist bir insandı, derler.
Ne yapmak gerekiyorsa onu yapmıştır.

Orhan Seyfi ORHON

Bir bakışta dize getiriyor ve bir okşayışta alnımızı göklere değdiriyordu. O'nun işaretiyle akın akın ölümün kenarına dizilendiğimiz zaman, ne kadar insanlaştığımızı anlıyor ve âkibet için yaşamanın en büyük zevkini tadıyorduk. İşte onun içindir ki, Mustafa Kemal'in savaş yönetiminde ve düşmana saldırışında görüleni hiçbir devrin tarihinde bulamayacaklardır.

Hasan Reşit TANKUT

Güneş hiçbir yurdu bu kadar ısıtmamış, hiçbir yurda bu türlü feyiz ve bereket vermemiştir. Hiçbir devir, O'nun devri kadar çevresini nura boğmamıştır.

Ercüment Ekrem TALU

Aydınlık bir geleceğe, çağdaş bir düşünceye, modern ve güçlü Türkiye idealine koşan, sel gibi coşup, şimşek gibi çakan dinamik Türk gençliğinin tek ilham kaynağı ATATÜRK'tür.

Fethi BOLAYIR

O sipere, bir salona giren erkânı harp zâbıtı gibi girerdi.

O, düşmanın atış saçan ağızlarını açıp sinsi sinsi bekleyen topları karşısında siperlere geliyor; bizimle yanyana omuz omuza durup bakıyor, düşman siperlerini inceliyordu.

Ben, O'na yıl gösterirken günlerden değil, aylardan beri siper hayatına alışmış olduğum halde titriyordum. Fakat O, boyunun uzunluğuna rağmen ayaklarının ucuna basarak doğrulur, siperlerin üstünden düşman siperlerine bakardı.

Düşman Çanakkale'de ateşten göz açtırmazdı. O, bu göz açtırmayan ateşe gözlerini kırpmadan bakardı.

O'nu ben, ilk defa "Korku Bilmeyen Adam" olarak tanıdım.

Mahmut YESARİ

O'nun adını duyduk duyalı, O'nun kahramanlığını bildik bilelidir ki sağlığımızı seziyor, dinçliğimizi anlıyor ve yaşamak denilen unutulmuş zevki tadıyorduk.

Öksüzdük Ata'mız oldu: Yoksulduk bize genlik genişlik getirdi.

Nurettin ARTAM

Biz, O'nun gövdesine tapan bir putperest değil, ölmez eserine ve mânasına bağlı bir şuuruz. Çünkü O, kendi vücuduyla beraber kaybolacak fâni bir milletin değil, kendi mânasıyla beraber yaşayacak ebedi bir milletin yaratıcısıdır.

Peyami SAFA

Türk Milleti, Atatürk'te iki yüz yıl beklediği kurtarıcıyı bulmuştur. Atatürk'ün eseri, bir bütün olarak, tek bir kelimede toplanabilir: "Kurtuluş". Bu gerçek, aydının kafası kadar, halkın şuuru içindedir.

Halk için, hâtırası güzel ne varsa hepsi, özellikle Atatürk devrine aittir.

Falih Rıfkı ATAY
 
Hiçbir baba yetimlerine Atatürk kadar zengin ve ölümsüz miras bırakmamıştır.

Bu gün, Türk vatanı denen toprakta yaşayan bütün insanlar O'nun zekâsından, aşkından, enerjisinden kopmuş parçalardır.

Reşat Nuri GÜNTEKİN

Atatürk, bizde öyle bir nefse güven, öyle bir azim ve irade yaratmıştır ki, hiçbir tehlike karşısında göz kırpmıyoruz.

Bu cesur, atılgan ve yaratıcı ruhu memlekete aşılayan Atatürk'tür.

Hüseyin Cahit YALÇIN

Biz bugün bir millet olarak ayakta isek, yarına umutla bakıyor yeni hamlelere girişmek gücünü kendimizde görüyorsak, bunu o büyük adamın eseri olan eşsiz zafere olduğu kadar, gene O'nun başbuğluğu altında verdiğimiz şanlı medeniyet savaşına borçlu olduğumuzu nasıl unutabiliriz?

Yaşar Nabi NAYIR

Kemâl Atatürk, o yaradılışta kahramanlardan biridir ki, tarihi görevini başarabilmek için yaşadığı devre sığamaz; zamanın dışına ve yüzyılların ötesine uzanır, hizmet ettiği milletle beraber ileriye doğru yürümekte devam eder. O'na "Ebedi Şef" dememizin sebebi budur.

Nadir Nabi ABALIOĞLU

Her başımız sıkıldıkça, O'na başvurmaktayız. Bu ölüsü diri adam, Türkiye'ye gelmesi muhtemel her karanlıkta alevli bir meşaledir. O'nu elden bıraktığımız anda gündüzlerimiz gece olur.

Hasan Âli YÜCEL

Biz 1923'de bir Mustafa Kemal'e kavuşmasaydık, gelecek zamanlara doğru yollarımızı tıkayan aşılmaz setleri yıkamazdık.

Falih Rıfkı ATAY

Atatürk, Batı kafasının kişileşen bir timsali olmasaydı, inkılâplarımızın hiçbiri gerçekleşmezdi. Onun içindir ki, bize yalnız eseriyle değil, kişiliğiyle de önderlik ve örneklik etmekte devam ediyor.

Yaşar Nabi NAYIR

Atatürk bir ayna idi, O'nda ve yaptıklarında milletimizin yalnız kendini gördü. "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözü millî varlığımızın yankısı oldu.

Doç. Dr. Gündüz AKINCI

Genç Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk; siyasal, sosyal, kültürel ve millî alanlardaki inkılâp hareketleriyle Türk Tarihine ve Dünya Tarihine yeni bir yön verdi. Etrafına yaydığı ışıklarıyla medeniyet ufuklarımızı aydınlattı. Kafalardaki karanlığı kovdu.

Fethi BOLAYIR

Ölümünden pek az önce de hasta hasta didinmiş, Hatay'ı Anayurda kavuşturmuş, böylece ta 1919 Erzurum Kongresi'nde ilân edilen Millî Misak sınırlarını gerçekleştirmişti.

Nadir Nabi ABALIOĞLU

Bir tarihi yaşamakla, onu başka milletlerin ancak gözlerini kapayarak tasarlıyabildikleri büyük bir dâhinin, bir kahramanın kişiliğinde okumak arasında çok derin fark vardır.

Yurdun kurtarcısı, bütün kurtuluş ve inkılâp hamlelerinin başında işte böyle bilen ve düşünen, yaratan ve yorulmayan bir önder olarak durdu.

Samih RIFAT

Türk, her zaman O'ndan aldığı inancın, gücün hızıyla şahlanacak, her zaman Türk, O'ndan öğrendiği yolda mucizeleri tasarlayacaktır. Dünden beri edediyeti de fethe giden Başkumandanımızdır gene O; ne biz O'nsuz, ne de O bizsizdir.

Nurettin ARTAM

Başımız sıkıldıkça, aştığımız dağların yüksekliği başamızı gururla döndürdükçe, yine O'na koşacağız. Bir daha derman istemek, minnetimizi bir kere daha söylemek için...

Hakkı Süha GEZGİN


Türk vatandaşı şunu keşfetmiştir ki milletimizin; birleştirici bir millî kuvvet olarak, inkılâp ve gelişme çabalarının sarsılmaz bir desteği olarak, Atatürk'ün mânevi önderliğine şiddetle ihtiyacı vardır.

Ahmet Emin YALMAN

"Ben, gerekince en büyük armağanım olarak, Türk Milletine canımı vereceğim" diyen Atatürk'ümüz yaşarken hiçbir şeyini bizlerden esirgememişti. İşte öldükten sonra da esirgemiyor. Gerçek şu ki, daha uzun yıllar toplumumuzun geleceği O'nun sesiyle yöneltilecek.

Orhan HANÇERLİOĞLU

Atatürk'ün ruhu örneğimiz ve önderimiz oldukça yükselme yollarında gittikçe artan bir hızla ilerleyeceğiz.

Kadircan KAFLI

Gerçeğe giden bütün yollar O'nda birleşiyor. O'nda tamamlanıyoruz. O'na sırtını çeviren düşünce bizden değildir.

Prof. Dr. Cahit TANYOL

Atatürk'ün hâtırası, teselli bulmaz acılarla dolu olan kalbimizin aziz timsalidir. Kadir bilen ve büyük evlat yetiştiren milletimizin yüreğinde, Kemâl Atatürk adı, sevgi ve hürmet içinde ebedi olarak yaşayacaktır.

Ulus, 12 Kasım 1938

Üzülmeyin O'nu görmedik diye!

Geçici fânilerdik ki yalnız dünya gözü ile görülürler. O bir fani değildir; hayatında ve ölümünde, uzağında ve yakınında, her zaman O'nu görecek, ebediyete kadar daima O'nu duyacaksınız.

Nurettin ARTAM

O, yaşadığı devirde olduğu gibi, tarihte de ancak dostlarının sevgi ve saygısıyla sarılı bulunacaktır. Bin yıl sonrakilere şu meşhur mısra ile sesleniyoruz:

"Hürmetin inkâr eden bir lâhza hürmet bulmasın!"

Vâlâ NURETTİN

Atatürk, her zaman içimizde göğeren bir mlllî şereftir.

Ahmet Kutsi TECER

Bütün tarihi boyunca bir defa Atatürk görmediği veya talihin en karanlık anında bir Atatürk bulamadığı için çöken, dağılan milletlere bakıyoruz da Türk olduğumuza ve Atatürk'ü bulduğumuza bir kat daha şükrediyoruz.

Yücel Dergisi

Atatürk, zamanın hâtırasını gevşetmediği, unutturmadığı ilk büyük şahsiyettir. Birbirinin ardından geçen yıllar O'nu bizden uzaklaştırmıyor, bir kat daha kendisine yaklaştırıyor. O'nun en üstün ve temiz bir vatanseverlikten şaşmıyan önderliğinin özlemini çekiyoruz.

Ahmet Emin YALMAN

Atatürk, sokak politikacısının ağzına kaşık olmaz. Atatürk'e karşı gelinmez. Atatürk'le oynanmaz. O müsbet bilim, uygarlık ve özgürlük demektir.

Çetin ALTAN

Türk milletinin aziz Atatürk'e gösterdiği sevgi ve saygı, onun için Atatürk gibi bir evlât yetiştirebilir bir millet olduğunu bütün dünyaya göstermiştir.

Hakikatte yarattığı yer Türk Milleti'nin O'nun için aşk ve iftiharla dolu kahraman ve vefalı göğsüdür.

Ulus, 22 Kasım 1938

Atatürk, inkılâplarını yaparken, onların yaşama gücünü Türk Milleti'nin, herkesten ve hepimizden çok kendi tarafından tanınan faziletlerinde aramış ve bulmuştur.

Falih Rıfkı ATAY

Atatürk'ün en büyük gururu Türk Milleti'nin evlâdı olmaktı. Hiç kimse bu milletin asil faziletlerine ve yüksek kudretlerine O'nun kadar derinden inanmamıştır.

Falih Rıfkı ATAY

Atatürk, milletle var olan feyzi gördü, çünkü onu görmek için görmesini bilmek yeterdi.

O'nun en büyük eseri, milletine inanmış ve milleti kendi kendine inandırmış olmasıdır.

Nurullah ATAÇ

Atatürk, sana üzerinde şaşmadan yüzyıllarca yürüyeceğin eserler ve prensipler bıraktı.

O eserlerle prensipler ışığında çalıştıkça sen, bugün yasını tuttuğun aziz büyük evlâdınla kucak kucağa yaşamakta devam edeceksin.

Yusuf Nadi ABALIOĞLU
 
Atatürk'ü genç saklayan en büyük etkeni de, yüksek ruhunun her gün en taze bilgilerle beslenmesinde aranmalıdır.

Dr. Fani BİLGİLİ

Atatürk'ün asıl yüreği, pas tutmayan madenler gibi, kın nedir, hiç bilmemiştir. Devlet, millet, inkılâp, davalarındaki husumetleri ne kadar sert ve derinse, kendi şahsi ve özel hayatı ile ilgili konulardaki hiddetleri o derece hafif ve geçici idi.

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

Yeni devletin kuruluşunda Atatürk'ün üstün başarısını sağlayan temel haslet, ülkücülük ile gerçekçiliği en dengeli kaynayışla kişiliğinde toplamış bulunmasıdır.

Prof. Dr. Yavuz ABADAN

Gerçekten büyük yaratılışlı bir insandı. En doğru düşünceler, O'nun başından doğuyor; en güzel duygular, O'nun yüreğinde tomurcuklanıyor; ille vatan ve hürriyet O'nun gözlerinde tütüyordu. Daha da iyilik mi dedin, iyilik; yiğitlik mi dedin, yiğitlik; bu toprağın kalbi, bu toprağın kalbi, bu toprağın diliydi O....

Eflatun Cem GÜNEY

"Büyük Gazi" bize, Dumlupınar Zaferini bir sene evvel haber vermiş: "Düşmanı vatanın harimi ismetinde boğacağım". Demişti. Dedi ve boğdu.

İsmail Habip SEVÜK

O, bu vatanın acılarından doğdu ve yalnız bu acıları temsil ediyor.

Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU

1- Atatürk muayyen hâdiseler karşısında nasıl hareket ederdi sualine cevap vermek benim için küstahlık olur. Atatürk'ün alacağı kararlar kendi dehasına has kararlardır. Benim yapacağım şey, O'nun mektebinde bulunmuş olmak şerefinden aldığım ihtisasla, kendi fikrimi arzetmek olacaktır.

Atatürk için hürriyet esastı. Halkçılık, hürriyete gidecek tek yoldu. Nitekim "Hakimiyet bilâkaydü şart milletindir." demişti.

Demirperde arkası ise vaadlerle dolu bir hapishanedir. İnsanlar, insanlık şuuruna vardıkları vakit hürriyetten ayrılmazlar. Hiçbir zaman mide dolgunluğu, her nevi konfor bir insan için, hürriyetten mahrumiyeti karşılamaz. Atatürk diyor ki: "Bizim nokta-i nazarımız halkçılıktır. Kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, idarenin doğrudan doğruya halka verilmesidir. Halkın elinde bulunmasıdır". Ve buna benzer meselâ: "Ben imtiyazsız, sınıfsız bir memleket istiyorum" gibi beyanları hakiki halk hürriyetçiliğini, ne kadar istediğini bize gösterir. Atatürk'ün istediği şekil hürriyet değil, hakiki hürriyettir. Bunu tefsir etmeğe kalkışırsak diyebiliriz ki; Türkiye'nin kalkınmasında ölçü, en fena vaziyette bulunan Türk ferdine yapılacak yardımdır.

2- Atatürk, Türk milliyetçisi olduğu kadar insaniyet hadimidir de... İçerde sulh, dışarda sulh formülü ile ne istediğini ayan beyan göstermiştir. Harp hakkında da aşağı yukarı aynen şöyle söylemiştir. "Ben milleti harbe götürürken, vicdanımda bir azap duymamalıyım. Sizi öldüreceğiz diye harbedemeyiz. Hayat-ı millet tehlikeye düşmedikçe, milleti harbe götürmek bir cinayettir."

Bunlar meydanda olduktan sonra, Atatürk hayatında da Türk Milleti'nin istikbâlini muhafaza için ittifaklardan çekinmemiştir. Yaptığı Balkan ve Sadabat Paktı, Türkiye için olduğu kadar da, dünya sulhü için birer emniyet supabı olmuştur.

Lozan Konferansı'nda da İngiltere ile ittifak taraftarı olduğunu göstermiştir. Hiçbir millet, istiklâlinin muhafazasını bir devletin veya komşusunun iyi niyetine bağlıyamaz.

Bunu söyledikten sonra ve birinci sorunuzdaki ileriye sürdüğüm sakıncayı muhafaza şartıyla, yine kendi fikrimi arzedeyim:

Bugünkü bloklar vaziyetinde, Türkiye ortada yalnız başına bir yetim gibi kalamaz. Bir şamar çocuğu olamaz. Amerika ile ittifakımız NATO manzumesi içerisindedir. NATO'ya girmiş herhangi bir devletten daha fazla bir yük altına giremeyiz. Müsavi şartlarda NATO'da kalmamız bizim için bir meseledir. Şurasını hemen ilâve edeyim ki; Atatürk, Sovyet komşularımızla daima en iyi ve en samimi münasebetlerin muhafazası taraftarıydı.

3- Atatürk sağ olsaydı, bütün beyanlarından ve hareketlerinden çıkarabiliriz ki, memleket idaresini bir takım arkadaşlık zümrelerinin tekeline vermezdi. Bir oligarşiye bırakmazdı. O'nun iktidar ölçüsü, herkesin memlekete yararlıkları derecesiydi.

Kendi fikrime gelince; partiler seçim kanunu ile, Anayasayı geçerek Türk seçmenlerini listeler köleliğine indirmişlerdir. Seçimler bir dereceli olmaktan çıkmıştır. Kendi içlerinde de hizipler vardır. Memleket bu suretle mutaassıp çevrelere parçalanmıştır. Atatürk, Türk Milleti birliğini yaratmıştır. Bu birliğin bozulmasında ancak sağlam fikir ayrılıkları veya fikir inceliklerinden doğma ayrılıklara müsaade edebileceğini tahmin ediyorum. Yoksa arkadaşlık toplumuna, yahut çıkarlar beraberliğine tahammül edemezdi.

Üniversiteye gelince, üniversitenin büyük vazifesi öğrencilerde şüphe yaratmak değil, daima hakikati teşvik etmektir.

Öğrencilerin üniversite idaresine öğretim programlarına iştirakleri, yeni çağımızın yarattığı bir haktır. Öğrencilerin yönetimde giremiyecekleri yer imtihan şeklidir. Öğrettiklerinin ne kadar öğrenildiğini araştırmak hakkı ve bu yolda takip edilecek usül hakkı yalnız öğretmenlere ve öğretim üyelerine aittir.

Öğrenci isteklerini fikirle ortaya koyar, sopa ile değil. Bunun da karşısına fikir çıkar. Aralarındaki tartışmalar gayet serbest müsamahalı olmalı, şahsi meseleler ve iftiralar bu tartışmalara katiyyen karıştırılmamalıdır. Bu nevi tartışmalar için, üniversiteler muayyen günlerde muayyen salonlarını bu münakaşalara tahsis etmeli ve bu oturumlara bir felsefe veya sosyoloji hocası riyaset etmeli ve tamamen tarafsız hareket etmelidir.

Benim için öğrenci, fikri cereyanlarda hakem olamaz. Diplomasını aldıktan sonra hakem olabilir.

Yalnız bir meseleyi istisna etmek gerekir. O da gençliğe ait hitabesindeki prensipleri Atatürk'ün istediği gibi fedâkarlığa katlanarak, müdafaa etmektir. Lâiklik bunun başındadır. Devrimiz, dinî ibadeti işten ayırmıştır. Muamelât Millet Meclisi'nin kararlarına bağlıdır. Hürriyet de dinin yalnız ibadet kısmına aittir.

Netice olarak, hürriyet Türk Milleti için, Türk Milleti'nin ferdinin vekârı ve haysiyeti için birinci şarttır. Bizden dışarda olan ve takbik edilen rejimlere karşı da hürmetkârız. Amma Türk, fikriyle de olsa hapishaneye giremez.

Cemal Hüsnü TARAY
Milli Eğitim Bakanı
 
Bu siteyi kullanmak için çerezler gereklidir. Siteyi kullanmaya devam etmek için onları kabul etmelisiniz. Daha Fazlasını Öğren.…